-Kitap 496 sayfa. Arka kapak tanıtımında;
“Ulusların düşüşü, tarih boyunca ulusların, özellikle de birbirine benzeyen
ekonomik ve politik gelişmeleri arasında neden büyük farklılıklar olduğuna dair
bir tartışma yürütüyor. Yazarlar kısaca ‘Neden bazı ülkeler zenginken bazıları
yoksuldur?’ şeklinde bir soruyu ortaya atıp, köleci toplumlar, sömürgecilik,
kapitalizm ve sosyalizm uygulamaları arasında ilginç veçok öğretici bir yolculuğa çıkıyorlar.
-Sömürgeler, koloniler, devrimler ve kurtuluş
hareketlerinin gölgesi, günümüze nasıl düşüyor...
-Sanayi Devrimi neden Moldavya’da değil de
İngiltere’de başladı...
-Kara ölüm denilen Veba, kralları, lordları,
serfleri nasıl etkiledi...
-Toplumların elitleri ile en alttakiler
arasında değişen ve değişmeyen ilişki biçimleri hangileridir...” sorularına
cevap arıyor.
-Kitaptan kısa alıntıları paylaşalım; ... ..
Mısırlılara göre geri kalmışlıklarının başlıca nedenleri arasında etkisiz ve
yozlaşmış bir devlet; yetenek, hırs, beceri ve –alabildikleri kadarıyla-
eğitimlerini kullanamadıkları bir toplum yer alıyor. Ayn ı zamanda bu sorunların
kökeninde siyasal nedenlerin yattığının da farkındalar. Karşılaştıkları tüm
ekonomik engeller, siyasal gücün küçük bir elit tarafından tekelleştirilip
tatbik edilmesinden kaynaklanıyor. Bu onlara göre değişmesi gereken ilk şey. ... ..
-Aslında Mısır, halkın büyük çoğunluğunu hiçe
sayarak toplumu kendi çıkarları için örgütleyen küçük bir elit tarafından idare
edilmiş olduğu için fakir. Siyasal güç dar bir çerçevede toplandı ve eski devlet
başkanı Mübarek'in 70 milyar dolarlık serveti örneğinde olduğu gibi, bu güç ona
sahip olanlara büyük bir servet kazandırmak için kullanıldı. Kaybeden ise, bu
gerçeği çok iyi anlayan Mısır halkı oldu. ... .. İster Kuzey Kore olsun,
ister Sierra Leone ya da Zimbabve; yoksul ülkelerin Mısır’la aynı nedenden
ötürü yoksul olduklarını
göstereceğiz. Büyük Britanya ya da Birleşik Devletler gibi ülkeler, yurttaşları gücü ellerinde tutan elitleri devirdikleri ve siyasal hakların çok daha yaygınlaştırıldığı; hükümetlerin yurttaşlara karşı sorumlu ve duyarlı olduğu; geniş halk kitlelerinin ekonomik fırsatlardan yararlanabildiği bir toplum yarattıkları için zengindirler. ... .. Günümüzde dünyada neden böyle bir eşitsizliğin hüküm sürdüğünü anlayabilmek için geçmişi araştırmak ve toplumların tarihsel dinamiklerini incelemek zorunda olduğumuzu göstereceğiz. Britanya’nın Mısır’dan daha zengin olmasının nedeninin, Britanya’nın (ya da daha net söylemek gerekirse İngiltere’nin) 1688’de ülkenin siyasetini ve dolayısıyla ekonomisini dönüştüren bir devrim geçirmiş olmasına dayandığını göreceğiz. İnsanlar mücadele edip daha fazla siyasal hak kazandılar ve bu hakları ekonomik fırsatlarını geliştirmek için kullandılar. Sonuç, Sanayi Devrimi’yle doruğa ulaşan temelden farklı bir siyasal ve ekonomik rota oldu.
göstereceğiz. Büyük Britanya ya da Birleşik Devletler gibi ülkeler, yurttaşları gücü ellerinde tutan elitleri devirdikleri ve siyasal hakların çok daha yaygınlaştırıldığı; hükümetlerin yurttaşlara karşı sorumlu ve duyarlı olduğu; geniş halk kitlelerinin ekonomik fırsatlardan yararlanabildiği bir toplum yarattıkları için zengindirler. ... .. Günümüzde dünyada neden böyle bir eşitsizliğin hüküm sürdüğünü anlayabilmek için geçmişi araştırmak ve toplumların tarihsel dinamiklerini incelemek zorunda olduğumuzu göstereceğiz. Britanya’nın Mısır’dan daha zengin olmasının nedeninin, Britanya’nın (ya da daha net söylemek gerekirse İngiltere’nin) 1688’de ülkenin siyasetini ve dolayısıyla ekonomisini dönüştüren bir devrim geçirmiş olmasına dayandığını göreceğiz. İnsanlar mücadele edip daha fazla siyasal hak kazandılar ve bu hakları ekonomik fırsatlarını geliştirmek için kullandılar. Sonuç, Sanayi Devrimi’yle doruğa ulaşan temelden farklı bir siyasal ve ekonomik rota oldu.
-Sanayi Devrimi ve beraberinde getirdiği teknolojik yenilikler
Mısır’da yayılmadı; çünkü Mısır bu ülkeye -aşağı yukarı Mübarek ailesi gibi –
muamele eden Osmanlı İmparatorluğu’nun kontrolündeydi. Mısır’daki Osmanlı
yönetimine 1798’de Napoleon Bonaparte tarafından son verildi. Fakat ülke bu kez
de Mısır’ın refah seviyesini yükseltme konusunda en az Osmanlılar kadar
isteksiz olan İngiltere sömürgeciliğinin kontrolüne geçti. Mısırlılar Osmanlı
ve İngiliz imparatorluklarından kurtulup 1952’de ülkelerindeki monarşiye son
verseler de, bunlar 1688 İngiltere’sindekilere benzer devrimler değillerdi ve
siyasi yapıyı temelden değiştirmek yerine, sıradan Mısırlıları refaha
kavuşturmakla en az Osmanlılar ve İngilizler kadar ilgilenmeyen başka bir eliti
iktidara getirdiler. Sonuç itibarıyla, toplumun temel yapısı değişmedi ve Mısır
yoksul kaldı.
-Kitabımızda bu örüntülerin zaman içinde
kendilerini nasıl yeniden ürettiklerini ve 1688’de ve 1789 Devrimi’yle Fransa’da
olduğu gibi, neden bazı değiştirildiklerini inceleyeceğiz. Bu sayede bugün
Mısır’da durumun değişip değişmediğini ve Mübarek'i deviren devrimin ülkeyi
sıradan Mısırlılara zenginlik getirebilecek yeterlikteki yeni kurumlara
kavuşturup kavuşturmayacağını anlayacağız. Mısır geçmişte hiçbir şey
değiştirmeyen devrimlere sahne oldu; bu devrimlerin başını çekenler yalnızca
kendilerinden öncekilerin ellerinden dizginleri aldılar ve yeniden benzer bir
sistem inşa ettiler. Sıradan yurttaşlar için gerçek siyasal güce oluşmak ve
toplumun işleyişini değiştirmek hakikaten güç. Fakat imkânsız değil; bunu
İngiltere’de, Fransa’da ve Birleşik Devletler’de ve ayrıca Japonya, Botsvana ve
Brezilya’da nasıl gerçekleştiğini göreceğiz. Temelde, yoksul bir toplumun zengin bir toplum haline gelmesi için gereken,
bu tür bir siyasal dönüşümdür. ... ..
Jamestown’a...
İspanyollar 1490’larda Amerika’nın fethine
başladıklarında İngiltere yıkıcı bir savaşın, Gül Savaşları’nın ardından
toparlanmaya çalışan küçük bir Avrupa gücüydü.
Yağma ve altın için kapışacak ve Amerika’nın yerli halklarını sömürme
fırsatından yararlanacak durumda değildi. Yaklaşık 100 yıl sonra,1588’de, İspanyol Armadası’nın
İspanya Kralı Felipe’nin İngiltere’yi
işgal girişiminin ve şans eseri bozgununun siyasal şok dalgaları tüm
Avrupa’ya yayıldı. İngiltere’nin
zaferi büyük bir sürpriz olsa da, sonunda sömürge imparatorluğu
macerasına katılmalarına olanak sağlayan İngilizlerin denizlerde aran gücünün de bir işaretiydi.
Bir
fikir bulmak, bir şirket urmak ve bir kredi çekmek
-Sanayi
Devrimi İngiltere’de başladı. İlk başarısı, önce su çarkları, ardından buhar
motorlarıyla çalıştırılan yeni makinelerle pamuklu giysi üretimini kökten
değiştirmek oldu. Pamuk üretiminin mekanizasyonu önce tekstilde, ardından diğer
sanayi dallarında işçilerin verimliliğini muazzam ölçüde artırdı. Ekonumideki
teknolojik atılımların lokomotifi, yeni fikirlerini uygulamaya can atan yeni girişimlerin
ve işadamlarının öncülük ettiği yeniliklerdi. Bu ilk filizlenme kısa sürede
Kuzey Atlantik boyunca Birleşik Devletler’e yayıldı. İnsanlar İngiltere’de
geliştirilen bu yeni teknolojileri hayata geçirmenin sağlayacağı büyük ekonomik
fırsatları gördüler. Ayrıca kendi icatlarını kullanmak için ilham aldılar.
-Bu icatların doğasını kimlere patent
verildiğine bakarakanlamaya çalışabiliriz. Fikri mülkiyet haklarını koruyan patent sistemi , kısmen kralın her istediğine keyfi olarak
patent belgesi vermesini engellemeye –ve belirli alanlarda faaliyet
gösterenelere ya da iş kuranlara fiilen münhasır haklar verilmesini- sağlamaya-
yönelik bir girişim olarak 1623’te İngiliz Parlementosu tarafından
yasalaştırılan Tekel
Kanunu’yla düzenlendi. Birleşik Devletler’deki patent sistemi hakkındaki bulguların şaşırtıcı yanı, patent verilen kişilerin yalnızca zengin ve elit kesimlerden değil,
toplumun her alanından ve her türlü
sosyal çevreden gelmesidir. Bunların çoğu patentleri
sayesinde servet kazandı. Fonogramın ve
ampulün mucidi ve hâlâ dünyanı en büyük şirketlerinden biri olan General Motors’un
kurucusu Thomas Edison’ı
ele alalım. ... .. 1820 ile 1845 yılları arasında Birleşik Devletler’deki patent sahiplerinin yalnızca yüzde
19’unun ebeveynleri meslek sahibiydi. ya
da tanınmış toprak sahibi ailelerden geliyordu. Aynı dönemde patent sahibi olanların yüzde 40’ı,
tıpkı Edison gibi,
yalnızca temel seviyede ya da daha az eğitim görmüştü. Dahası, yine Edison gibi, çoğu birer
şirket kurarak patentlerinden
istifade etmişti. Birleşik Devletler 19. yüzyılda neredeyse diğer tüm
uluslardan daha demokratik olduğu gibi, konu yeniliğe geldiğinde de
diğerlerinden daha demokratikti. Bu, ekonomik bakımdan dünyanın en yenilikçi
ülkesi haline gelmesinde kritik bir öneme sahipti.
-İyi bir fikriniz var ve fakirseniz bir
patent almak –ki o kadar da pahalı değildir- başka şeydir, onu para kazanmak
için kullanmak başka şey. Bunun bir
yolu, elbette, onu bir başkasına satmaktır. Biraz sermaye bulmak için başlarda
Edison’un yaptığı da buydu. Çift yönlü telgrafını Western Union’a 10 bin dolara
satmıştı. Ancak patent satmak yalnızca Edison gibi pratiğe geçirebileceğinden
daha hızlı fikir üretenler için iyi bir fikirdir. (Edison Birleşik Devletler’de
1093, dünya genelinde 1500 patentle bir dünya rekorunun sahibiydi) Bir
patentten para kazanmanın asıl yolu kendi işinizi kurmaktan geçiyordu. Ancak bir
iş kurmak için sermayeye ve bu size borç verecek bankalara ihtiyacınız vardır.
-Birleşik Devletler’deki mucitler bir başka
konuda şanslıydı. 19. yüzyılda finansal
aracılık hizmetlerinde ve bankacılıkta hızlı bir gelişme yaşanması, ekonomide
görülen hızlı bir genişleme yaşanması, ekonomide görülen hızlı büyümeyi ve
sanayileşmeyi kolaylaştıran en önemli etkenlerden biriydi. 1818’de Birleşik
Devletler’de 160 milyon dolar toplam sermayeyle 338 banka faaliyet gösterirken
1914’te 27,3 milyar dolar toplam aktifle 27,864 banka vardı. ... ..
-Aynı şey Meksika için geçerli değildi. Aslına bakılırsa 1910’da yani Meksika Devrimi’nin başladığı yılda, Meksika’da sadece 42 banka vardı. ve bunların ikisi bankacılık sektöründeki toplam aktiflerin yüzde 60’ını kontrol ediyordu.Çetin bir rekabetin hüküm sürdüğü Birleşik Devletler’in aksine, Meksika bankaları arasında fiilen hiç rekabet yoktu. Bu rekabet eksikliği , bankaların müşterilerinden çok yüksek faiz oranları almaları, genellikle borç verme işini zaten varlıklı ve ayrıcalıklı kesimlerle sınırlamaları ve bu durumda onların da alacakları krediyi ekonominin çeşitli alanlarındaki hâkimiyetlerini artırmak için kullanmaları anlamına geliyordu. ... ..
-Aynı şey Meksika için geçerli değildi. Aslına bakılırsa 1910’da yani Meksika Devrimi’nin başladığı yılda, Meksika’da sadece 42 banka vardı. ve bunların ikisi bankacılık sektöründeki toplam aktiflerin yüzde 60’ını kontrol ediyordu.Çetin bir rekabetin hüküm sürdüğü Birleşik Devletler’in aksine, Meksika bankaları arasında fiilen hiç rekabet yoktu. Bu rekabet eksikliği , bankaların müşterilerinden çok yüksek faiz oranları almaları, genellikle borç verme işini zaten varlıklı ve ayrıcalıklı kesimlerle sınırlamaları ve bu durumda onların da alacakları krediyi ekonominin çeşitli alanlarındaki hâkimiyetlerini artırmak için kullanmaları anlamına geliyordu. ... ..
Bir
dünya eşitsizliği kuramına doğru
-Eşitsiz bir dünyada yaşıyoruz. Ülkeler
arasındaki farklılıklar Nogales’in iki yanı arasında görülenler gibi; yalnızca
daha büyük bir ölçekte. Zengin ülkelerde bireyler daha sağlıklı, daha uzun
ömürlü ve çok daha iyi eğitimli. Tatillerden, kariyer seçeneklerine kadar,
yoksul ülkelerin insanlarının ancak hayalini kurabileceği çeşitlilikteki
imkânlara ve seçeneklere sahipler. Ayrıca zengin ülkelerin insanları çukurların
olmadığı yollarda araç kullanır, evlerinde tuvalet, elektrik ve musluk suyuna
sahip olmanın keyfini sürerler. Genellikle onları keyfi bir biçimde
tutulamayan ya da taciz etmeyen
hükümetleri vardır; hatta tam tersine , bu hükümetler onlara eğitim, sağlık,
yol, asayiş ve başka hizmetler verir. Yurttaşların seçimlerde oy kullanması ve
ülkelerinin siyasal geleceğinde söz sahibi olmaları da dikkate değer bir
olgudur.
-Dünya eşitsizliğinin yarattığı büyük
farklılıklar herkes için, hatta çoğunun
televizyon ya da internet erişim olmayan yoksul ülkelerin insanları için
bile aşikârdır. İnsanları zengin ülkelerin yaşam standartlarına ve fırsatlarına
kavuşma şansı bulmak için yasa dışı yollarla Rio Grande’yi ya da Akdeniz’i
geçmeye iten , bu farklılıkların farkında olmalarıdır. Eşitsizlik yalnızca
yoksul ülkelerde yaşayan halkların yaşamlarını etkileyen sonuçlar doğurmakla
kalmaz; ayrıca yakınmalara ve infiale yol açar ki, bu hem Birleşik Devletler’de
hem de başka ülkelerde muazzam siyasal sonuçlar doğurmuştur. Bu farklılıkların
niçin var olduğunu ve bunların neye sebep olduğunu anlamak bu kitabın asıl
hedefidir.Böyle bir anlayış geliştirmek yalnızca kendi başına bir amaç
değildir, ayrıca hâlâ yoksulluk içinde yaşayan milyarlarca insanın yaşam
standartlarını nasıl iyileştirebileceğimize dair daha iyi fikirler üretmeye
yönelik bir ilk adımdır. ... ..
-Kurumlar gerçek hayatta davranış ve güdüleri
etkilediklerinden ulusların başarı ya da başarısızlıklarını biçimlendirirler.
Bireysel yetenek toplumun her aşamasında önem taşır fakat pozitif bir kuvvete
dönüştürülmesi için bunun bile kurumsal bir çerçeveye ihtiyaç vardır. Microsoft, Birleşik Devletler
ekonomisinin büyümesini kamçılayan dinamik enformasyon
teknolojisisanayiinin en ön saflarında
yer aldı. Bill Gates de bu sahadaki
diğer efsanevi isimler gibi (örneğin Paul Allen, Steve Ballmer, Steve Jobs, Larry Page, Sergey Brin ve
Jeff Bezos) çok büyük bir yeteneğe ve hırsa sahipti. Fakat en nihayetinde
teşviklerden yararlanmıştı. Birleşik Devletle’deki eğitim sisteemi, Gates ve onun gibilere yeteneklerini
tamamlayacak özgün beceriler kazanma olanağı tanıdı. Birleşik Devletler’deki
ekonomik kurumlar, bu adamların aşılmaz engellerle karşılaşmadan kolayca şirket
kurmalarına olanak tanıdı. Bu kurumlar aynı zamanda projelerinin finansmanını
mümkün kıldı. Birleşik Devletler emek piyasaları kalifiye çalışanlar
bulmalarını sağladı ve nispeten rekabetçi piyasa koşulları şirketlerini büyütme
ve ürünlerini pazarlama fırsatı sundu. Bu girişimciler rüya projelerinin hayata
geçirelebileceğine başından beri inandılar. Kurumlara ve bu kurumların meydana getirdiği hukukun üstünlüğüne güvenleri tamdı ve mülkiyet haklarının emniyetinden endişe etmiyorlardı. Son
olarak, siyasal kurumlar istikrar ve sürekliliği güvence altına aldılar. Her
şeyden önce , bir diktatörün iktidara gelip oyunun kurallarını
değiştirmeyeceğinden, varlıklarına el koyamayacağından, onları hapse
atmayacağından ya da yaşamlarını ve geeçimlerini tehdit etmeyeceğinden
emindiler. Ayrıca tıplumdaki hiçbir özel menfaatin hükümeti ekonomik bakımdan
felakete sürükleyemeyeceğinden de emindiler; siyasal güç hem
sınırlandırılmış hem de yeterince geniş bir biçimde dağılmış
olduğundan refahı teşvik eden bir dizi ekonomik kurum oluşabilmişti.
İşe
yaramayan kuramlar
Mevcut
durum
-... .. Uzun vadeli ekonomik büyüme gösteren
ilk ülke İngiltere’dir (Ya da Büyük Britanya); ve hatta 1707’de İngiltere,
Galler ve İskoçya’nın ... .. teknolojideki büyük yeniliklere dayanan ve bu
yeniliklerin sınai uygulamalarıyla kökö salan Sanayi Devrimi’yle 18. yüzyılın ikinci
yarısında ağır ağır başladı. ... ..
Coğrafya
hipotezi
-... .. Ortadaoğudaki
Bereketli Hilâl (Güneyinde Arabistan
çölü, kuzeyinde Doğu Anadolu dağlarının bulunduğu bölge. MÖ 9000 dolaylarında
bölgede yerleşik tarıma ve köy yaşamına geçilmiş, hemen ardından da sulu tarım
başlamıştır.)
Kültür
hipotezi
-... .. Coğrafya benzer sebeplerden, Ortadoğu’nun yoksulluğunu açıklamaktan
da uzaktır. Neticede Neolitik Devrim’de dünyaya
öncülük eden Ortadoğu’ydu ve ilk şehirler günümüzdeki Irak’ta ortaya çıkmıştı.
Demir ilk kez Türkiye’de eritildi ve Ortadoğu Ortaçağ’a dek teeknolojik
bakımdan dinamik bir bölgeydi.... .. Neolotik Devrim’in dünyanın bu bölgesinde
ortaya çıkmasını sağlayan Oertadoğu’nun coğrafyası değildi; ayrıca Ortadoğu’yu
fakirleştiren de coğrafyası deeğildi. Bunun nedeni Osmanlı İmparatorluğu’nun
genişleyip güçlenmesiydi ve bugün Ortadoğu’nun
fakir kalmasının nedeni de bu imparatorluğun kurumsal mirasıdır. ... ..
Cehalet
hipotezi
Zenginliğin
ve yoksulluğun inşası
Paralel
iktisadı
Sömürücü
ve kapsayıcı ekonomik kurumlar
-... .. Güney Kore’nin Kuzay Kore’yle ve
Birleşik Devletler’in Latin Amerika’yla arasındaki zıtlık genel bir ilkeyi
ortaya koyuyor. Kapsayıcı ekonomik kurumlar ekonomik etkinliği, verimlilik
artışını ve ekonomik refahı teşvik eder. Güvence altına alınmış özel mülkiyet
haklarıyalnızca bu haklara sahip olanlar yatırım yapmaya istekli olacağı ve
verimliliği artıracağı için esastır. Hasılatının çalınacağını, kamulaştırılacağını
ya da vergi yoluyla hepsinin alınacağını düşünen bir iş adamının değil yatırım
ve yenilik için, çalışmak için bile çok az isteği olacaktır. Fakat bu tür
haklar toplumdaki insanların büyük kısmı için geçerli olmalıdır. ... ..
-Güvence
altına alınmış mülkiyet hakları, hukuk, kamu hizmetleri ve özgürlük;
bunların hepsi devlete dayanır, yani düzen sağlamak için zorlayıcı gücü olan ,
hırsızlık ve yolsuzluğu önleyen ve özel şahıslar arasındaki sözleşmeyi
uygulayan kuruma. İiyi işlemesi için toplumun bşka kamu hizmetlerine de
ihtiyacı vardır, malların nakliyesi için yollara ve bir ulaştırma şebekesine,
ekonomik faaliyetlerin gelişmesi için bir kamusal altyapı sistemine ve
yolsuzluk ve suiistimalin önüne geçmek için bir tür temel düzenlemeye. Bu kamu
hizmetlerinin çoğu piyasa ve özel şahıslar tarafından sağlanabilse de bunların
geniş ölçekte uygulanabilmesi için
gerekli koordinasyon düzeyi çoğunlukla merkezi bir otoriteyi zorunlu
kılar. Bu nedenle devlet, düzenin,
özel mülkiyetin, sözlşemlerin uygulayıcısı ve çoğu zaman kamu hizmetlerinin en
büyük sağlayııcısı olarak ekonomik kurumlarla kaçınılmaz bir biçimde iç içe
geçmiştir. Kapsayıcı kurumlar devlete ihtiyaç duyar ve onu kullanırlar.
Büyümenin
lokomotifleri
Sömürücü
ve kapsayıcı kurumlar
Neden
daima refah tercih edilmiyor?
Kongo’nun
bitmeyen ıstırabı
Sömürücü
ekonomik kurumlara dayalı büyüme
Küçük
fartklılıklarve kritik dönemeçler: Tarihin ağırlığı
Vebanın yarattığı dünya
Vebanın yarattığı dünya
Kapsayıcı
kurumların inşası
-... .. 16. ve 17. yüzyılın kurumsal
mücadelelerininzirvesini ise dönüm noktası niteliğindeki iki olaay
oluşturuyordu: 1642-1651 yılları arasındaki İngiliz İç Savaşı ve özellikle
1688’deki Görkemli Devrim.
-Görkemli Devrim, kralın, yönetiici sınıfın
gücünü kısıtladı ve parlamentıyu ekonomik kurumları belirleyecek güçle donattı.
Aynı zamanda siyasal sistemi geniş halk kesimlerine açarak devletin işlevleri
üzerinde kayda değer bir etkiye sahip olmalarını sağladı. Görkemli Devrim
çoğulcu bir devlet yaratmak için temel niteliğindeydi ve siyasal merkezileşmeyi
hızlandırdı. Dünyanın ilk kapsayıcı siyasal kurumlar dizisinin ortaya çıkmasını
sağladı. ... ..
Önem
taşıyan küçük farklılıklar.
Tarihin
olumsal rotası
Mevcut
durumu anlamak
-18. yüzyıl İngiltere’sinde piyasa
ekonomisine dayalı kapsayıcı kurumların
ve sürekli ekonomik büyümenin
ortaya çıkışının etkileri dünyanın dört bir yanında hissedildi,
özellikle de İngiltere’nin dünyanın büyük bölümünü sömürgeleştirmesine yol
açtığı için. ... ..
-Avustralya, Kanada ve Birleşik Devletler ...
.. Fransız Devrimi... .. Hindistan’da
... .. Japonya’nın... ..
-Nasıl Latin Amerika’nın siyasal ve ekonomik
kurumları 500 yıl boyunca İspanyol
sömürgeciliği tarafından şekillendirildiyse, Ortadoğu’nunkiler de Osmanlı sömürgeciliği
tarafından şekillendirildi. 1453’te Sultan II. Mehmed komutasındaki Osmanlılar
Konstantilopolis’i ele geçirdiler.... ..
Osmanlı devleti mutlakiyetçiydi.; sultanlar çok az kişiye karşı
sorumluydu ve gücü kimseyle paylaşmıyorlardı. Osmanlıların uygulamaya koyduğu
ekonomik kurumlar son derece sömürücüydü. Toprak için özel mülkiyet sözkonusu değildi.,
resmi olarak tümü devlete aitti. Toprak ve tarımsal ürünün vergilendirilmesi
savaştan elde edilen ganimetle birlikte devlet gelirinin temel kaynağını
oluştuuruyordu. Buna karşın, Osmanlı devleti Ortadoğu’ya Anadolu’ya hakim
olduğu gibi ya da İspanyol devletinin Latin Amerika toplumuna hakim olduğu
ölçüde bile hakim olamadı.Osmanlı Devleti Arap yarımadası’nda sürekli olarak
Bedevilerin ve diğer kabilelerin meydan
okumalarıyla karşılaştı. Ortadoğu’nun
büyük kısmında yalnızca kalıcı bir düzen kurabilmekten değil, aynı
zamanda vergi toplayacak idari kapasiteden de yoksundu. Dolayısıyla becerebildikleri yoldan vergi
toplasınlar diye bu hakkı başkalarına devretmek suretiyle işi şahıslara
kiraladı. Bu mültezimler
özerk hale gelip güçlendiler. Ortadoğu’da vergi oranları çok yüksekti;
köylülerin ürettiğinin yarısı ile üçte ikisi arasında değişiyordu.Bu gelirin
büyük kısmı mültezimlere gidiyordu. Osmanlı devleti bu bölgelerde kalıcı bir
düzen sağlamayı başaramadığından
mülkiyet hakları güvence altında olmaktan çok uzaktı ve silahlı gruplar bulundukları
bölgelerin kontrolü için yarıştıklarından hukuksuluk ve eşkiyalık
almış yürümüştü. Örneğin Filistin’de durum öyle vahimdi ki , 16. yüyıl sonundan
itibaren köylüler en verimli toprakları bırakarak eşkiyaya karşı kendilerine
daha fazla koruma sağlayacak dağlık bölgelere kaçtılar.
-Osmanlı İmparatorluğu’nun kentsel
alanlarındaki sömürücü ekonomik kurumları bundan daha az boğucu değildi.
Ticaret devlet kontrolündeydi ve loncalar ve tekeller tarafından katı bir
biçimde düzenlenmişti. Sonuç, Sanayi Devrimi sırasında Ortadoğu’nun ekonomik
kurumlarının sömürücü nitelikte olmasıydı. Böylece bölge ekonomik açıdan
durgunlaştı. ... .. mutlakiyetçilik Birinci Dünya Savaşı’na kadar sürdü ve
refrm çabaları hem yaratıcı yıkımın
doğurduğu bildik korkular hem de elit grupları saran ekonomik ve siyasal anlamda kaybedecekleri endişesi nedeniyle engellendi. ... .. Osmanlı
sömürgeciliğini 1918’den sonra Avrupa sömürgeciliği izledi. ... ..
“Geleceği gördüm”: Sömürücü kurumlara dayalı
büyüme
Geleceği
gördüm
-... .. Birinci Dünya Savaşı sona erdiğinde
... .. Çarlık rejimi Ekim 1917’de
Boşevikler tarafından yıkılmıştı. Ardından Kızıllar (Bolşevikler) ile Beyazlar
arasında bir iç savaş alevlenmişti. “ .. .. Ekonomik kuvvetlerin bili,msel bir
biçimde yeniden düzenlenmesiyle birkeç kuşak içinde önce ekonomik sonra siyasal bir demokrasiyle
sonuçlanacak, küçük, eğitimli bir azınlığın desteklediği bir diktatörlük
kurdular.”
1980’lere kadar çoğu Batılı Sovyetler’de hâlâ
gelecek görüyor ve işlerin yolunda olduğuna inanmaya devam ediyordu.... ..
Lenin 1924’te öldü. Joseph Stalin 1927’ye kadar ülke üzerindeki kontrolünü
pekiştirdi. Rakiplerini temizledi ve ülkeyi hızla sanayileştirecek bir hamle
başlattı. Bunu 1921’de kurulan Devlet
planlama Komitesi-Gpsplan’ı herekete geçirerek yaptı. ... .. Stalin tarzı
ekonomik büyüme basitti; devlet eliyle sanayiyi geliştir, bunun için gerekli
kaynakları da tarım vergisini son dereceyüksek oranlara getirerek sağla.
Kominist sistemin etkili bir vergi sistemi yoktu, Stalin’de bunun yerine tarımı
“kolektif” hale getirdi.Bu süreç toprağın özel mülkiyetinin kaldırılmasını
gerektirdi ... .. Kolektif çiftlikler insanların sıkı çalışmasını sağlayacak
teşviklerden yoksundu, dolayısıyla üretim düzeyi çok hızlı bir biçimde düştü.
... ..
-İnsanların piyasalar aracılığıyla kendi
kararlarını vermelerini olanak tanımak bir toplum için kaynakları verimli bir
biçimde kullanmanın en iyi yoludur. Bunun yerine, tüm kaynakları devlet ya da
dar bir elit kontrol ederse ne doğru teşvikler sağlanır ne de insanların beceri
ve yetenekleri etkili bir şekilde tahsis edilir. ... ..
-Sömürücü kurumlar iki nedenden ötürüsürdürülebilir
teknolojik değişim üretemezler; ekonomik teşviklerin yokluğu ve yaratıcı
yıkımın siyasal sonuçlarından korkulması. ... .. Böylece yenilikten yoksun,
ekonomik teşvikleri zayıf Sovyet
sistemi bir bariyere tosladı ve daha fazla ilerleyemedi.
Uzun
yaz
İstikrarsız
sömürü
-... .. Mayaların oluşturduğu sömürücü kurumlar
şehirlerin gelişmesi ve elitin varlıklı hale gelip büyük sanat işleri ve
anıtsal yapılar meydana getirmesi için yeterli zenginlik üretse de, sistem
istikrarlı değildi. Bu dar elitin hâkimiyetinin dayanağı olan sömürücü
kurumlarbüyük bir eşitsizlik yarattı ve böylece insanlardan sömürülen
zenginlikten çıkar sağlayanlar arasında bir iç çatışma potansiyeli doğurdu. Bu
çatışma uzun vadede Maya Uygarlığı’nın sonunu getirdi.
Ters
giden ne?
-Sömüürücü kurumlar tarihte çok yaygındır,
çünkü bunun güçlü bir mantığı vardır; sınırlı bir zenginlik üretilebilir ve
aynı zamanda bunu küçük bir eliti kullanımına sunarlar. Bu büyümenin gerçekleşebilmesi
için siyasal merkeziyet olmalıdır. ... ..
-Ne var ki, sömürücü kurumların ürettiği
büyüme kapsayıcı kurumlara dayalı büyümeden yapısal olarak çok farklıdır. En
önemlisi sürdürülebilir değildir. Sömürücü kurumlar doğaları gereği yaratıcı
yıkımı teşvik etmezler ve olsa olsa sınırlı miktarda teknolojik ilerleme
sağlarlar. Bu yüzden ürettikleri büyüme sınırlı bir süre devam eder. Sovyet
deneyimi bu sınır için iyi bir örnek oluşturur. Sovyet Rusya, dünyadaki bazı
ileri teknolojileri hızla yakalayarak ve kaynaklarını son derece verimsiz bir
tarım sektöründen çekip sanayie aktararak hızlı bir büüyüme sağladı. Fakat en
nihayetinde , sağlanan teşvikler tarımdan
endüstriye kadar hiçbir sektörde teknolojik ilerlemeyi canlandıramadı.
Bu yalnızca kaynakların adeta akıtıldığı ve Batı’yla rekabetteki rolünden ötürü
yeniğin fazlasıyla ödüllendirildiği birkaç alanda meydana geldi. Büyüme ne
kadar hızlı olsa da kısa ömürlü olmaya mahkûmdu ve 1970’lere gelindiğinde pili
çoktan bitmişti.
-Sömüürücü kurumlara dayalı büyümenin keskin
sınırlarının olmasını tek nedeni yaratııcı yıkımın ve yeniliğin olmaması
değildir. ... .. Bu kurumlar elit için ciddi kazançlar sağladığından, mevcut
elitin yerine geçme mücadelesi vermek için güçlü teşvikleri olan başka kimseler
çıkacaktır. Dolayısyla iç savaş ve istikrarsızlık sömürücü kurumların
doğasından gelen özelliklerdir ... ..
--Doğası gereği sınırlı olsa da, sömürücü
kurumlara dayalı büyüme iş başındayken olağanüstü bir görünüm arz edebilir.
Sovyetler Birliği’ndeki ve Batı’daki pek çok kişi 1920’ler, 30’lar, 40’lar,
50’ler ve hatta 70’lerdeki Sovyet büyümesi karşısında korkuyla karışık bir
hayranlık duymuşlardı; tıpkı bugün Çin’deki büyümenin tehlikeli boyuttaki hızı
karşısında büyülendikleri gibi. Ancak 15. Bölümde daha detaylı tartışacağımız
gibi, Kominist Parti yönetimindeki Çin sömüürücü kurumlara dayalı büüyüme
deneyimleyen topluma bir başka örnektir ve benzer şekilde, kapsayıcı kurumlara
doğru köklü bir dönüşüm geçirmedikçe sürekli büyüme göstermesi pek mümkün
değildir.
Uzaklaşma
Venedik’in
bir müzeye dönüşmesi
Roma’nın
meziyetleri
Roma’nın
kusurları
Dönüm
noktası
Sanayi
devrimi
-Pamuktaki hızlı büyüme yünlü sanayiinin
büyük bir bölümünü yol etti: Yaratıcı yıkım işbaşındaydı.
-Yaratıcı yıkım sadece gelir ve zenginliği yeniden dağıtmakla
kalmadı, yetkililerin sonuçlarından korktukları için icadına sıcak bakmadığını
gören William Lee’nin gördüğü gibi, siyasal gücüde tekrar dağıttı. ... ..
Bizim
çiftliğimizde olmaz: Gelişimin önündeki engeller
-1445’de Alman şehri Mainz’de Johannes
Gutenberg iktisat tarihini derinden etkileyecek bir yeniliği açıkladı..... bir
matbaa makinesi. ... ..
-Ancak herkes matbaayı cazip bir yenilik olarak
görmüyordu. Osmanlı sultanı II. Beyazıt,, daha 1485’te çıkardığı bir fermanla
Müzlümanların Arapça baskı yapmasını açıkca yasakladı. Bu kural 1515’te Sultan
I. Selim tarafından tekrarlandı. 1727’ye kadar Osmanlı topraklarında matbaaya
müsaade edilmedi. ... ..
-19. yüzyılın ikinci yarısına kadar Osmanlı
İmparatorluğu’nda kitap üretimi esasen mevcut kitapların elde kopyalarını
çıkaran kâtiplerin üstlendiği bir işti. 18. yüzyıl başlarında İstanbul’da böyle
80 bin kâtibin faaliyet gösterdiği sanılmaktadır. ... ..
Önem
taşıyan küçük farklılıklar
-17. yüzyılda mutlakiyetçilik
İngiltere’de çökerken İspanya’da
güçlendi. İngiltere parlementosunun İspanya’daki karşılığı olan Cortes’in
yalnızca adı vardı. İspanya 1492’de Kraliçe Isebella ve Kral Ferdinand’ın
evliliği sonucunda Kastilya ve Aragon krallıklarının birleşmesiyle ortaya
çıktı. O yıl aynı zamanda Yeniden Fetih’in, yani 8.yüzyıldan itibaren
İspanya’nın güneyini işgal edip Granada, Cordoba (Kurtuba) ve Sevilla gibi
büyük şehirler kuran Araplarınkovulma sürecinin sonuna tekabül ediyordu. İber
Yarımadası’ndaki son Arap eyaleti olan Grana’danın İspanyolların eline
geçmesiyle Kristof Kolomb’un Amerika’ya ulaşıp ardından yolculuğunu finanse
eden Kraliçe Isabella ve Kral Ferdinand namına topraklar üzerinde hak iddia
etmesi aynı zamana rastlar. ... ..
-... .. I. Charles) (Carlos) .... .. İber Yarımadası ve Amerika’daki topraklarına
ilaveten Hollanda ve Franche-Comteda ona kaldı. 1519’da I.Maksimilian öldüğünde
ise Almanya’daki Habsburg toprakları da artık onundu ve Kutsal Roma İmparatoru
v. Charles (Şarlken) unvanını aldı.1492’deiki İspanyol Krallığı’nın
birleşmesiyle ortaya çıkan devlet artık kıtalararası bir imparatorluğa
dönüşmüştü ve Charles, Isebella ve Ferdinans’ın başlattığı mutlakiyetçi devleti
güçlendirme projesini sürdürdü.
-İspanya’da mutlakiyetin inşasına ve
kuvvetlendirilmesine yönelik girişim Amerika’da kıymetli madenlerin keşfiyle
muazzam ölçüde desteklendi. 1520’lere gelindiğinde Meksika’daki Guanajuato’da
zaten büyük miktarda gümüş keşfedilmişti ve bunu kısa süre sonra Zacatecas
izledi. 1532’den sonra Peru’nun fethi monarşi için daha da büyük bir zenginlik
yarattı. Bu zenginlik, fetihlerden ve madenlerden elde edilen her türlü
ganimetten alınan beşte birlik bir hisseyle, “royal fifth”le gelmişti. Biirinci
bölümde gördüğümüz gibi, 1540’larda Potosi’de bir gümüş dağının keşfedilmesi
İspanyol kralının servetine servet eklemişti. ... ..
-Yeniden Fetih’in ardından Isebelle ve
Ferdinand’ın neredeyse ilk icraatları Yahudilerin varlıklarına el koymak oldu.
Takriben 200 bin Yahudi’ye İspanya’yı
terk etmeleri için dört ay süre verildi. Tüm mal ve mülklerini düşük fiyatlarla
satmak zorunda kalırken ülke dışına altın ya da gümüş çıkarmalarına da izin
verilmedi. Sadece 100 yıldan biraz daha uzun bir süre sonra benzer bir insanlık
trajedisi daha yaşandı. 1609 ile 1614 yılları arasında III. Filippe İspanya’nın
güneyindeki eski Arap eyaletlerinin yurttaşlarının soyundan gelen Moriskoları sınır dışı etti. Yahudiler giibi
Moriskolar da ülkeyi yalnızca yanlarında taşıyabildikleriyle terk etmek
zorundaydılar ve altın, gümüş ya da başka kıymeetli madenleri ülke dışına
çıkarmaları yasaktı. ... ..
Sanayi
korkusu
-1860’lara kadar beygir gücü kullanıldı. Demiryolunun gelişiminin ekonomik
potansiyelini ilk fark eden büyük bir banker ailenin Viyana temsilcisi olan
banker Solomon Rothschild oldu. Solomon’un İngiltere’de faaliyet gösteren kardeşi
Nathan, George Stephenson’ın lokomotifi “Roket”ten ve buharlı taşımacılığın
potansiyelinden çok etkilenmişti. Ailesinin demiryolu inşaatına yatırım yaparak
büyük kârlar elde edebileceğine inandığından kardeşiyle iritbata geçerek onu
Avusturya’da demiryolları inşa etmek için fırsat aramaya teşvik etti. Nathan
ikna oldu fakatbu plan hiçbir yere varmadı, çünkü İmparator Franz bir kez daha
kısaca hayır demişti.
-Sanayiye ve buharlı taşımacılığa gösterilen
muhalefetin kaynağı Franz’ın modern ekonominin gelişimine eşlik edecek yaratıcı yıkımdan duyduğu
endişeydi. Onun asıl önceliği, hüküm sürmesini sağlayan sömürücü kurumların
istikrarını güvenceye almak ve kendisini destekleyen geleneksel elitin
çıkarlarını korumaktı. Mesele yalnızca emeği kırsal kesimden şehirlere çekerek
feodal düzenin temellerini sarsan sanayileşmenin pek bir kazanç sağlamayacak
olması değildi; fakat Franz büyük ekonomik değişimlerin siyasal iktidara
oluşturacağı tehdidi de fark etmişti.
Bunun sonucunda sanayileşmeyi ve ekonomik gelişimi engelledi ve kendini
pek çok alanda gösteren bir ekonomik gerilemeye neden oldu.Örneğin, dünya demir
üretiminin yüzde 90’nının kömür kullanılarak gerçekleştirildiği 1883 gibi geç
bir tarihte Habsburg topraklarındaki üretimin yarıdan fazlası düşük bir
verimliliği olan odunkömürü kullanılıyordu.
Tersine
gelişim
Baharat
ve soykırım
Refah
dağılımı
Hırsızın
onuru
Engelleri
yıkmak: Fransız devrimi
Devrimin
ihracı
Dünya
eşitsizliğinin kaynağı
Verimli
döngü
Demokrasinin
ağır adımlarla ilerleyişi
Tekelleri
yıkmak
Kısırdöngü
Encomienda’dan
toprak gaspına
Kölelikten
Jim Croe’a
Oligarşinin
tunç yasası
Bugün
uluslar neden başarısız oluyor
Zimbabve’de
nasıl piyango kazanılır
Kimdir
bu devlet?
Yeni
mutlakiyetçilik
Uluslar
neden başarısız olur
Çemberi
kırmak
Güney’deki
sömüürünün sonu
Çin’in
yeniden doğuşuZenginliği ve yoksulluğu anlamak
Tarihsel
kökenler
Otoriter
büyümenin karşı konulmaz cazibesi
Refahı
inşa edemezsiniz
Sonuç
vermeyen dış yardımlar
*Ulusların
Düşüşü & Daron Acemoğlu / James A. Robinson
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder