29 Mart 2017 Çarşamba

Ulusların Düşüşü *

Güç, Zenginlik ve Yoksulluğun  Kökenleri
-Kitap 496 sayfa. Arka kapak tanıtımında; “Ulusların düşüşü, tarih boyunca ulusların, özellikle de birbirine benzeyen ekonomik ve politik gelişmeleri arasında neden büyük farklılıklar olduğuna dair bir tartışma yürütüyor. Yazarlar kısaca ‘Neden bazı ülkeler zenginken bazıları yoksuldur?’ şeklinde bir soruyu ortaya atıp, köleci toplumlar, sömürgecilik, kapitalizm ve sosyalizm uygulamaları arasında ilginç  veçok öğretici bir yolculuğa çıkıyorlar.
-Sömürgeler, koloniler, devrimler ve kurtuluş hareketlerinin gölgesi, günümüze nasıl düşüyor...
-Sanayi Devrimi neden Moldavya’da değil de İngiltere’de başladı...
-Kara ölüm denilen Veba, kralları, lordları, serfleri nasıl etkiledi...
-Toplumların elitleri ile en alttakiler arasında değişen ve değişmeyen ilişki biçimleri hangileridir...” sorularına cevap arıyor.
-Kitaptan kısa alıntıları paylaşalım; ... .. Mısırlılara göre geri kalmışlıklarının başlıca nedenleri arasında etkisiz ve yozlaşmış bir devlet; yetenek, hırs, beceri ve –alabildikleri kadarıyla- eğitimlerini kullanamadıkları bir toplum yer alıyor. Ayn ı zamanda bu sorunların kökeninde siyasal nedenlerin yattığının da farkındalar. Karşılaştıkları tüm ekonomik engeller, siyasal gücün küçük bir elit tarafından tekelleştirilip tatbik edilmesinden kaynaklanıyor. Bu onlara göre değişmesi gereken ilk şey. ... ..
-Aslında Mısır, halkın büyük çoğunluğunu hiçe sayarak toplumu kendi çıkarları için örgütleyen küçük bir elit tarafından idare edilmiş olduğu için fakir. Siyasal güç dar bir çerçevede toplandı ve eski devlet başkanı Mübarek'in 70 milyar dolarlık serveti örneğinde olduğu gibi, bu güç ona sahip olanlara büyük bir servet kazandırmak için kullanıldı. Kaybeden ise, bu gerçeği çok iyi anlayan Mısır halkı oldu. ... .. İster Kuzey Kore olsun, ister Sierra Leone ya da Zimbabve; yoksul ülkelerin Mısır’la aynı nedenden ötürü yoksul olduklarını
göstereceğiz.  Büyük Britanya ya da Birleşik Devletler gibi ülkeler, yurttaşları gücü ellerinde tutan elitleri devirdikleri ve siyasal hakların çok daha yaygınlaştırıldığı; hükümetlerin yurttaşlara karşı sorumlu ve duyarlı olduğu; geniş halk kitlelerinin ekonomik fırsatlardan yararlanabildiği bir toplum yarattıkları için zengindirler. ... .. Günümüzde dünyada neden böyle bir eşitsizliğin hüküm sürdüğünü anlayabilmek için geçmişi araştırmak ve toplumların tarihsel dinamiklerini incelemek zorunda olduğumuzu göstereceğiz. Britanya’nın Mısır’dan daha zengin olmasının nedeninin, Britanya’nın (ya da daha net söylemek gerekirse İngiltere’nin) 1688’de ülkenin siyasetini ve dolayısıyla ekonomisini dönüştüren bir devrim geçirmiş olmasına dayandığını göreceğiz. İnsanlar mücadele edip daha fazla siyasal hak kazandılar ve bu hakları ekonomik fırsatlarını geliştirmek için kullandılar. Sonuç, Sanayi Devrimi’yle doruğa ulaşan temelden farklı bir siyasal ve ekonomik rota oldu.
-Sanayi Devrimi ve beraberinde getirdiği teknolojik yenilikler Mısır’da yayılmadı; çünkü Mısır bu ülkeye -aşağı yukarı Mübarek ailesi gibi – muamele eden Osmanlı İmparatorluğu’nun kontrolündeydi. Mısır’daki Osmanlı yönetimine 1798’de Napoleon Bonaparte tarafından son verildi. Fakat ülke bu kez de Mısır’ın refah seviyesini yükseltme konusunda en az Osmanlılar kadar isteksiz olan İngiltere sömürgeciliğinin kontrolüne geçti. Mısırlılar Osmanlı ve İngiliz imparatorluklarından kurtulup 1952’de ülkelerindeki monarşiye son verseler de, bunlar 1688 İngiltere’sindekilere benzer devrimler değillerdi ve siyasi yapıyı temelden değiştirmek yerine, sıradan Mısırlıları refaha kavuşturmakla en az Osmanlılar ve İngilizler kadar ilgilenmeyen başka bir eliti iktidara getirdiler. Sonuç itibarıyla, toplumun temel yapısı değişmedi ve Mısır yoksul kaldı.

-Kitabımızda bu örüntülerin zaman içinde kendilerini nasıl yeniden ürettiklerini ve 1688’de ve 1789 Devrimi’yle Fransa’da olduğu gibi, neden bazı değiştirildiklerini inceleyeceğiz. Bu sayede bugün Mısır’da durumun değişip değişmediğini ve Mübarek'i deviren devrimin ülkeyi sıradan Mısırlılara zenginlik getirebilecek yeterlikteki yeni kurumlara kavuşturup kavuşturmayacağını anlayacağız. Mısır geçmişte hiçbir şey değiştirmeyen devrimlere sahne oldu; bu devrimlerin başını çekenler yalnızca kendilerinden öncekilerin ellerinden dizginleri aldılar ve yeniden benzer bir sistem inşa ettiler. Sıradan yurttaşlar için gerçek siyasal güce oluşmak ve toplumun işleyişini değiştirmek hakikaten güç. Fakat imkânsız değil; bunu İngiltere’de, Fransa’da ve Birleşik Devletler’de ve ayrıca Japonya, Botsvana ve Brezilya’da nasıl gerçekleştiğini göreceğiz. Temelde, yoksul bir toplumun  zengin bir toplum haline gelmesi için gereken, bu tür bir siyasal dönüşümdür. ... ..
Jamestown’a...
İspanyollar 1490’larda Amerika’nın fethine başladıklarında İngiltere yıkıcı bir savaşın, Gül Savaşları’nın ardından toparlanmaya çalışan  küçük bir Avrupa gücüydü. Yağma ve altın için kapışacak ve Amerika’nın yerli halklarını sömürme fırsatından yararlanacak durumda değildi. Yaklaşık 100 yıl sonra,1588’de, İspanyol Armadası’nın İspanya Kralı Felipe’nin İngiltere’yi işgal girişiminin ve şans eseri bozgununun siyasal şok dalgaları tüm Avrupa’ya yayıldı. İngiltere’nin zaferi büyük bir sürpriz olsa da, sonunda sömürge imparatorluğu macerasına katılmalarına olanak sağlayan İngilizlerin denizlerde aran gücünün de bir işaretiydi.
Bir fikir bulmak, bir şirket urmak ve bir kredi çekmek
-Sanayi Devrimi İngiltere’de başladı. İlk başarısı, önce su çarkları, ardından buhar motorlarıyla çalıştırılan yeni makinelerle pamuklu giysi üretimini kökten değiştirmek oldu. Pamuk üretiminin mekanizasyonu önce tekstilde, ardından diğer sanayi dallarında işçilerin verimliliğini muazzam ölçüde artırdı. Ekonumideki teknolojik atılımların lokomotifi, yeni fikirlerini uygulamaya can atan yeni girişimlerin ve işadamlarının öncülük ettiği yeniliklerdi. Bu ilk filizlenme kısa sürede Kuzey Atlantik boyunca Birleşik Devletler’e yayıldı. İnsanlar İngiltere’de geliştirilen bu yeni teknolojileri hayata geçirmenin sağlayacağı büyük ekonomik fırsatları gördüler. Ayrıca kendi icatlarını kullanmak için ilham aldılar.
-Bu icatların doğasını kimlere patent verildiğine bakarakanlamaya çalışabiliriz. Fikri mülkiyet  haklarını koruyan patent sistemi , kısmen kralın her istediğine keyfi olarak patent belgesi vermesini engellemeye –ve belirli alanlarda faaliyet gösterenelere ya da iş kuranlara fiilen münhasır haklar verilmesini- sağlamaya- yönelik bir girişim olarak 1623’te İngiliz Parlementosu tarafından yasalaştırılan Tekel Kanunu’yla düzenlendi. Birleşik Devletler’deki patent sistemi hakkındaki bulguların şaşırtıcı yanı, patent verilen kişilerin  yalnızca zengin ve elit kesimlerden değil, toplumun her alanından  ve her türlü sosyal çevreden gelmesidir. Bunların çoğu patentleri sayesinde servet kazandı. Fonogramın ve ampulün mucidi ve hâlâ dünyanı en büyük şirketlerinden biri olan General Motors’un kurucusu Thomas Edison’ı ele alalım. ... .. 1820 ile 1845 yılları arasında Birleşik Devletler’deki patent sahiplerinin yalnızca yüzde 19’unun ebeveynleri meslek sahibiydi.  ya da tanınmış toprak sahibi ailelerden geliyordu. Aynı dönemde patent sahibi olanların yüzde 40’ı, tıpkı Edison gibi, yalnızca temel seviyede ya da daha az eğitim görmüştü. Dahası, yine Edison gibi, çoğu birer şirket kurarak patentlerinden istifade etmişti. Birleşik Devletler 19. yüzyılda neredeyse diğer tüm uluslardan daha demokratik olduğu gibi, konu yeniliğe geldiğinde de diğerlerinden daha demokratikti. Bu, ekonomik bakımdan dünyanın en yenilikçi ülkesi haline gelmesinde kritik bir öneme sahipti.
-İyi bir fikriniz var ve fakirseniz bir patent almak –ki o kadar da pahalı değildir- başka şeydir, onu para kazanmak için kullanmak başka şey.  Bunun bir yolu, elbette, onu bir başkasına satmaktır. Biraz sermaye bulmak için başlarda Edison’un yaptığı da buydu. Çift yönlü telgrafını Western Union’a 10 bin dolara satmıştı. Ancak patent satmak yalnızca Edison gibi pratiğe geçirebileceğinden daha hızlı fikir üretenler için iyi bir fikirdir. (Edison Birleşik Devletler’de 1093, dünya genelinde 1500 patentle bir dünya rekorunun sahibiydi) Bir patentten para kazanmanın asıl yolu kendi işinizi kurmaktan geçiyordu. Ancak bir iş kurmak için sermayeye ve bu size borç verecek bankalara ihtiyacınız vardır.
-Birleşik Devletler’deki mucitler bir başka konuda şanslıydı. 19. yüzyılda  finansal aracılık hizmetlerinde ve bankacılıkta hızlı bir gelişme yaşanması, ekonomide görülen hızlı bir genişleme yaşanması, ekonomide görülen hızlı büyümeyi ve sanayileşmeyi kolaylaştıran en önemli etkenlerden biriydi. 1818’de Birleşik Devletler’de 160 milyon dolar toplam sermayeyle 338 banka faaliyet gösterirken 1914’te 27,3 milyar dolar toplam aktifle 27,864 banka vardı. ... ..
-Aynı şey Meksika için geçerli değildi. Aslına bakılırsa 1910’da yani Meksika Devrimi’nin başladığı yılda, Meksika’da sadece 42 banka vardı. ve bunların ikisi bankacılık sektöründeki toplam aktiflerin yüzde 60’ını kontrol ediyordu.Çetin bir rekabetin hüküm sürdüğü Birleşik Devletler’in aksine, Meksika bankaları arasında fiilen hiç rekabet yoktu. Bu rekabet eksikliği , bankaların müşterilerinden çok yüksek faiz oranları almaları, genellikle borç verme işini zaten varlıklı ve ayrıcalıklı kesimlerle sınırlamaları ve bu durumda onların da alacakları krediyi ekonominin çeşitli alanlarındaki hâkimiyetlerini artırmak için kullanmaları anlamına geliyordu. ... ..
Bir dünya eşitsizliği kuramına doğru
-Eşitsiz bir dünyada yaşıyoruz. Ülkeler arasındaki farklılıklar Nogales’in iki yanı arasında görülenler gibi; yalnızca daha büyük bir ölçekte. Zengin ülkelerde bireyler daha sağlıklı, daha uzun ömürlü ve çok daha iyi eğitimli. Tatillerden, kariyer seçeneklerine kadar, yoksul ülkelerin insanlarının ancak hayalini kurabileceği çeşitlilikteki imkânlara ve seçeneklere sahipler. Ayrıca zengin ülkelerin insanları çukurların olmadığı yollarda araç kullanır, evlerinde tuvalet, elektrik ve musluk suyuna sahip olmanın keyfini sürerler. Genellikle onları keyfi bir biçimde tutulamayan ya da taciz etmeyen  hükümetleri vardır; hatta tam tersine , bu hükümetler onlara eğitim, sağlık, yol, asayiş ve başka hizmetler verir. Yurttaşların seçimlerde oy kullanması ve ülkelerinin siyasal geleceğinde söz sahibi olmaları da dikkate değer bir olgudur.
-Dünya eşitsizliğinin yarattığı büyük farklılıklar herkes için, hatta çoğunun  televizyon ya da internet erişim olmayan yoksul ülkelerin insanları için bile aşikârdır. İnsanları zengin ülkelerin yaşam standartlarına ve fırsatlarına kavuşma şansı bulmak için yasa dışı yollarla Rio Grande’yi ya da Akdeniz’i geçmeye iten , bu farklılıkların farkında olmalarıdır. Eşitsizlik yalnızca yoksul ülkelerde yaşayan halkların yaşamlarını etkileyen sonuçlar doğurmakla kalmaz; ayrıca yakınmalara ve infiale yol açar ki, bu hem Birleşik Devletler’de hem de başka ülkelerde muazzam siyasal sonuçlar doğurmuştur. Bu farklılıkların niçin var olduğunu ve bunların neye sebep olduğunu anlamak bu kitabın asıl hedefidir.Böyle bir anlayış geliştirmek yalnızca kendi başına bir amaç değildir, ayrıca hâlâ yoksulluk içinde yaşayan milyarlarca insanın yaşam standartlarını nasıl iyileştirebileceğimize dair daha iyi fikirler üretmeye yönelik bir ilk adımdır. ... ..
-Kurumlar gerçek hayatta davranış ve güdüleri etkilediklerinden ulusların başarı ya da başarısızlıklarını biçimlendirirler. Bireysel yetenek toplumun her aşamasında önem taşır fakat pozitif bir kuvvete dönüştürülmesi için bunun bile kurumsal bir çerçeveye ihtiyaç vardır. Microsoft, Birleşik Devletler ekonomisinin büyümesini kamçılayan dinamik enformasyon teknolojisisanayiinin  en ön saflarında yer aldı. Bill Gates de bu sahadaki diğer efsanevi isimler gibi (örneğin Paul Allen, Steve Ballmer, Steve Jobs, Larry Page, Sergey Brin ve Jeff Bezos) çok büyük bir yeteneğe ve hırsa sahipti. Fakat en nihayetinde teşviklerden yararlanmıştı. Birleşik Devletle’deki eğitim sisteemi, Gates ve onun gibilere yeteneklerini tamamlayacak özgün beceriler kazanma olanağı tanıdı. Birleşik Devletler’deki ekonomik kurumlar, bu adamların aşılmaz engellerle karşılaşmadan kolayca şirket kurmalarına olanak tanıdı. Bu kurumlar aynı zamanda projelerinin finansmanını mümkün kıldı. Birleşik Devletler emek piyasaları kalifiye çalışanlar bulmalarını sağladı ve nispeten rekabetçi piyasa koşulları şirketlerini büyütme ve ürünlerini pazarlama fırsatı sundu. Bu girişimciler rüya projelerinin hayata geçirelebileceğine başından beri inandılar. Kurumlara ve bu kurumların meydana getirdiği hukukun üstünlüğüne güvenleri tamdı ve mülkiyet haklarının  emniyetinden endişe etmiyorlardı. Son olarak, siyasal kurumlar istikrar ve sürekliliği güvence altına aldılar. Her şeyden önce , bir diktatörün iktidara gelip oyunun kurallarını değiştirmeyeceğinden, varlıklarına el koyamayacağından, onları hapse atmayacağından ya da yaşamlarını ve geeçimlerini tehdit etmeyeceğinden emindiler. Ayrıca tıplumdaki hiçbir özel menfaatin hükümeti ekonomik bakımdan felakete sürükleyemeyeceğinden de emindiler; siyasal güç hem sınırlandırılmış hem de yeterince geniş bir biçimde dağılmış olduğundan refahı teşvik eden bir dizi ekonomik kurum oluşabilmişti.
İşe yaramayan kuramlar
Mevcut durum
-... .. Uzun vadeli ekonomik büyüme gösteren ilk ülke İngiltere’dir (Ya da Büyük Britanya); ve hatta 1707’de İngiltere, Galler ve İskoçya’nın ... .. teknolojideki büyük yeniliklere dayanan ve bu yeniliklerin sınai uygulamalarıyla kökö salan Sanayi Devrimiyle 18. yüzyılın ikinci yarısında ağır ağır başladı. ... ..
Coğrafya hipotezi
-... .. Ortadaoğudaki Bereketli Hilâl (Güneyinde Arabistan çölü, kuzeyinde Doğu Anadolu dağlarının bulunduğu bölge. MÖ 9000 dolaylarında bölgede yerleşik tarıma ve köy yaşamına geçilmiş, hemen ardından da sulu tarım başlamıştır.)
Kültür hipotezi
-... .. Coğrafya benzer sebeplerden, Ortadoğu’nun yoksulluğunu açıklamaktan da uzaktır. Neticede Neolitik Devrim’de dünyaya  öncülük eden Ortadoğu’ydu ve ilk şehirler günümüzdeki Irak’ta ortaya çıkmıştı. Demir ilk kez Türkiye’de eritildi ve Ortadoğu Ortaçağ’a dek teeknolojik bakımdan dinamik bir bölgeydi.... .. Neolotik Devrim’in dünyanın bu bölgesinde ortaya çıkmasını sağlayan Oertadoğu’nun coğrafyası değildi; ayrıca Ortadoğu’yu fakirleştiren de coğrafyası deeğildi. Bunun nedeni Osmanlı İmparatorluğu’nun genişleyip güçlenmesiydi ve bugün Ortadoğu’nun  fakir kalmasının nedeni de bu imparatorluğun kurumsal mirasıdır. ... ..
Cehalet hipotezi
Zenginliğin ve yoksulluğun inşası
Paralel iktisadı
Sömürücü ve kapsayıcı ekonomik kurumlar
-... .. Güney Kore’nin Kuzay Kore’yle ve Birleşik Devletler’in Latin Amerika’yla arasındaki zıtlık genel bir ilkeyi ortaya koyuyor. Kapsayıcı ekonomik kurumlar ekonomik etkinliği, verimlilik artışını ve ekonomik refahı teşvik eder. Güvence altına alınmış özel mülkiyet haklarıyalnızca bu haklara sahip olanlar yatırım yapmaya istekli olacağı ve verimliliği artıracağı için esastır. Hasılatının çalınacağını, kamulaştırılacağını ya da vergi yoluyla hepsinin alınacağını düşünen bir iş adamının değil yatırım ve yenilik için, çalışmak için bile çok az isteği olacaktır. Fakat bu tür haklar toplumdaki insanların büyük kısmı için geçerli olmalıdır. ... ..
-Güvence altına alınmış mülkiyet hakları, hukuk, kamu hizmetleri ve özgürlük; bunların hepsi devlete dayanır, yani düzen sağlamak için zorlayıcı gücü olan , hırsızlık ve yolsuzluğu önleyen ve özel şahıslar arasındaki sözleşmeyi uygulayan kuruma. İiyi işlemesi için toplumun bşka kamu hizmetlerine de ihtiyacı vardır, malların nakliyesi için yollara ve bir ulaştırma şebekesine, ekonomik faaliyetlerin gelişmesi için bir kamusal altyapı sistemine ve yolsuzluk ve suiistimalin önüne geçmek için bir tür temel düzenlemeye. Bu kamu hizmetlerinin çoğu piyasa ve özel şahıslar tarafından sağlanabilse de bunların geniş ölçekte uygulanabilmesi için  gerekli koordinasyon düzeyi çoğunlukla merkezi bir otoriteyi zorunlu kılar. Bu nedenle devlet, düzenin, özel mülkiyetin, sözlşemlerin uygulayıcısı ve çoğu zaman kamu hizmetlerinin en büyük sağlayııcısı olarak ekonomik kurumlarla kaçınılmaz bir biçimde iç içe geçmiştir. Kapsayıcı kurumlar devlete ihtiyaç duyar ve onu kullanırlar.
Büyümenin lokomotifleri
Sömürücü ve kapsayıcı kurumlar
Neden daima refah tercih edilmiyor?
Kongo’nun bitmeyen ıstırabı
Sömürücü ekonomik kurumlara dayalı büyüme
Küçük fartklılıklarve kritik dönemeçler: Tarihin ağırlığı
Vebanın yarattığı dünya
Kapsayıcı kurumların inşası
-... .. 16. ve 17. yüzyılın kurumsal mücadelelerininzirvesini ise dönüm noktası niteliğindeki iki olaay oluşturuyordu: 1642-1651 yılları arasındaki İngiliz İç Savaşı ve özellikle 1688’deki Görkemli Devrim.
-Görkemli Devrim, kralın, yönetiici sınıfın gücünü kısıtladı ve parlamentıyu ekonomik kurumları belirleyecek güçle donattı. Aynı zamanda siyasal sistemi geniş halk kesimlerine açarak devletin işlevleri üzerinde kayda değer bir etkiye sahip olmalarını sağladı. Görkemli Devrim çoğulcu bir devlet yaratmak için temel niteliğindeydi ve siyasal merkezileşmeyi hızlandırdı. Dünyanın ilk kapsayıcı siyasal kurumlar dizisinin ortaya çıkmasını sağladı. ... ..
Önem taşıyan küçük farklılıklar.
Tarihin olumsal rotası
Mevcut durumu anlamak
-18. yüzyıl İngiltere’sinde piyasa ekonomisine dayalı kapsayıcı kurumların  ve sürekli ekonomik büyümenin  ortaya çıkışının etkileri dünyanın dört bir yanında hissedildi, özellikle de İngiltere’nin dünyanın büyük bölümünü sömürgeleştirmesine yol açtığı için. ... ..
-Avustralya, Kanada ve Birleşik Devletler ... .. Fransız Devrimi... ..  Hindistan’da ... ..  Japonya’nın... ..
-Nasıl Latin Amerika’nın siyasal ve ekonomik kurumları 500 yıl boyunca İspanyol sömürgeciliği tarafından şekillendirildiyse, Ortadoğu’nunkiler de Osmanlı sömürgeciliği tarafından şekillendirildi. 1453’te Sultan II. Mehmed komutasındaki Osmanlılar Konstantilopolis’i ele geçirdiler.... ..  Osmanlı devleti mutlakiyetçiydi.; sultanlar çok az kişiye karşı sorumluydu ve gücü kimseyle paylaşmıyorlardı. Osmanlıların uygulamaya koyduğu ekonomik kurumlar son derece sömürücüydü. Toprak için özel mülkiyet sözkonusu değildi., resmi olarak tümü devlete aitti. Toprak ve tarımsal ürünün vergilendirilmesi savaştan elde edilen ganimetle birlikte devlet gelirinin temel kaynağını oluştuuruyordu. Buna karşın, Osmanlı devleti Ortadoğu’ya Anadolu’ya hakim olduğu gibi ya da İspanyol devletinin Latin Amerika toplumuna hakim olduğu ölçüde bile hakim olamadı.Osmanlı Devleti Arap yarımadası’nda sürekli olarak Bedevilerin ve  diğer kabilelerin meydan okumalarıyla karşılaştı. Ortadoğu’nun  büyük kısmında yalnızca kalıcı bir düzen kurabilmekten değil, aynı zamanda vergi toplayacak idari kapasiteden de yoksundu.  Dolayısıyla becerebildikleri yoldan vergi toplasınlar diye bu hakkı başkalarına devretmek suretiyle işi şahıslara kiraladı. Bu mültezimler özerk hale gelip güçlendiler. Ortadoğu’da vergi oranları çok yüksekti; köylülerin ürettiğinin yarısı ile üçte ikisi arasında değişiyordu.Bu gelirin büyük kısmı mültezimlere gidiyordu. Osmanlı devleti bu bölgelerde kalıcı bir düzen sağlamayı başaramadığından  mülkiyet hakları güvence altında olmaktan  çok uzaktı ve silahlı gruplar bulundukları bölgelerin  kontrolü için  yarıştıklarından hukuksuluk ve eşkiyalık almış yürümüştü. Örneğin Filistin’de durum öyle vahimdi ki , 16. yüyıl sonundan itibaren köylüler en verimli toprakları bırakarak eşkiyaya karşı kendilerine daha fazla koruma sağlayacak dağlık bölgelere kaçtılar.

-Osmanlı İmparatorluğu’nun kentsel alanlarındaki sömürücü ekonomik kurumları bundan daha az boğucu değildi. Ticaret devlet kontrolündeydi ve loncalar ve tekeller tarafından katı bir biçimde düzenlenmişti. Sonuç, Sanayi Devrimi sırasında Ortadoğu’nun ekonomik kurumlarının sömürücü nitelikte olmasıydı. Böylece bölge ekonomik açıdan durgunlaştı. ... .. mutlakiyetçilik Birinci Dünya Savaşı’na kadar sürdü ve refrm çabaları hem yaratıcı yıkımın  doğurduğu bildik korkular hem de elit grupları saran ekonomik ve siyasal anlamda kaybedecekleri endişesi nedeniyle engellendi. ... .. Osmanlı sömürgeciliğini 1918’den sonra Avrupa sömürgeciliği izledi. ... ..
 “Geleceği gördüm”: Sömürücü kurumlara dayalı büyüme
Geleceği gördüm
-... .. Birinci Dünya Savaşı sona erdiğinde ... ..  Çarlık rejimi Ekim 1917’de Boşevikler tarafından yıkılmıştı. Ardından Kızıllar (Bolşevikler) ile Beyazlar arasında bir iç savaş alevlenmişti. “ .. .. Ekonomik kuvvetlerin bili,msel bir biçimde yeniden düzenlenmesiyle birkeç kuşak içinde  önce ekonomik sonra siyasal bir demokrasiyle sonuçlanacak, küçük, eğitimli bir azınlığın desteklediği bir diktatörlük kurdular.”
1980’lere kadar çoğu Batılı Sovyetler’de hâlâ gelecek görüyor ve işlerin yolunda olduğuna inanmaya devam ediyordu.... .. Lenin 1924’te öldü. Joseph Stalin 1927’ye kadar ülke üzerindeki kontrolünü pekiştirdi. Rakiplerini temizledi ve ülkeyi hızla sanayileştirecek bir hamle başlattı. Bunu 1921’de kurulan  Devlet planlama Komitesi-Gpsplan’ı herekete geçirerek yaptı. ... .. Stalin tarzı ekonomik büyüme basitti; devlet eliyle sanayiyi geliştir, bunun için gerekli kaynakları da tarım vergisini son dereceyüksek oranlara getirerek sağla. Kominist sistemin etkili bir vergi sistemi yoktu, Stalin’de bunun yerine tarımı “kolektif” hale getirdi.Bu süreç toprağın özel mülkiyetinin kaldırılmasını gerektirdi ... .. Kolektif çiftlikler insanların sıkı çalışmasını sağlayacak teşviklerden yoksundu, dolayısıyla üretim düzeyi çok hızlı bir biçimde düştü. ... ..
-İnsanların piyasalar aracılığıyla kendi kararlarını vermelerini olanak tanımak bir toplum için kaynakları verimli bir biçimde kullanmanın en iyi yoludur. Bunun yerine, tüm kaynakları devlet ya da dar bir elit kontrol ederse ne doğru teşvikler sağlanır ne de insanların beceri ve yetenekleri etkili bir şekilde tahsis edilir. ... ..

-Sömürücü kurumlar iki nedenden ötürüsürdürülebilir teknolojik değişim üretemezler; ekonomik teşviklerin yokluğu ve yaratıcı yıkımın siyasal sonuçlarından korkulması. ... .. Böylece yenilikten yoksun, ekonomik teşvikleri zayıf Sovyet sistemi bir bariyere tosladı ve daha fazla ilerleyemedi.
Uzun yaz
İstikrarsız sömürü
-... ..  Mayaların oluşturduğu sömürücü kurumlar şehirlerin gelişmesi ve elitin varlıklı hale gelip büyük sanat işleri ve anıtsal yapılar meydana getirmesi için yeterli zenginlik üretse de, sistem istikrarlı değildi. Bu dar elitin hâkimiyetinin dayanağı olan sömürücü kurumlarbüyük bir eşitsizlik yarattı ve böylece insanlardan sömürülen zenginlikten çıkar sağlayanlar arasında bir iç çatışma potansiyeli doğurdu. Bu çatışma uzun vadede Maya Uygarlığı’nın sonunu getirdi.
Ters giden ne?
-Sömüürücü kurumlar tarihte çok yaygındır, çünkü bunun güçlü bir mantığı vardır; sınırlı bir zenginlik üretilebilir ve aynı zamanda bunu küçük bir eliti kullanımına sunarlar. Bu büyümenin gerçekleşebilmesi için siyasal merkeziyet olmalıdır. ... ..
-Ne var ki, sömürücü kurumların ürettiği büyüme kapsayıcı kurumlara dayalı büyümeden yapısal olarak çok farklıdır. En önemlisi sürdürülebilir değildir. Sömürücü kurumlar doğaları gereği yaratıcı yıkımı teşvik etmezler ve olsa olsa sınırlı miktarda teknolojik ilerleme sağlarlar. Bu yüzden ürettikleri büyüme sınırlı bir süre devam eder. Sovyet deneyimi bu sınır için iyi bir örnek oluşturur. Sovyet Rusya, dünyadaki bazı ileri teknolojileri hızla yakalayarak ve kaynaklarını son derece verimsiz bir tarım sektöründen çekip sanayie aktararak hızlı bir büüyüme sağladı. Fakat en nihayetinde , sağlanan teşvikler tarımdan  endüstriye kadar hiçbir sektörde teknolojik ilerlemeyi canlandıramadı. Bu yalnızca kaynakların adeta akıtıldığı ve Batı’yla rekabetteki rolünden ötürü yeniğin fazlasıyla ödüllendirildiği birkaç alanda meydana geldi. Büyüme ne kadar hızlı olsa da kısa ömürlü olmaya mahkûmdu ve 1970’lere gelindiğinde pili çoktan bitmişti.
-Sömüürücü kurumlara dayalı büyümenin keskin sınırlarının olmasını tek nedeni yaratııcı yıkımın ve yeniliğin olmaması değildir. ... .. Bu kurumlar elit için ciddi kazançlar sağladığından, mevcut elitin yerine geçme mücadelesi vermek için güçlü teşvikleri olan başka kimseler çıkacaktır. Dolayısyla iç savaş ve istikrarsızlık sömürücü kurumların doğasından gelen özelliklerdir ... ..

--Doğası gereği sınırlı olsa da, sömürücü kurumlara dayalı büyüme iş başındayken olağanüstü bir görünüm arz edebilir. Sovyetler Birliği’ndeki ve Batı’daki pek çok kişi 1920’ler, 30’lar, 40’lar, 50’ler ve hatta 70’lerdeki Sovyet büyümesi karşısında korkuyla karışık bir hayranlık duymuşlardı; tıpkı bugün Çin’deki büyümenin tehlikeli boyuttaki hızı karşısında büyülendikleri gibi. Ancak 15. Bölümde daha detaylı tartışacağımız gibi, Kominist Parti yönetimindeki Çin sömüürücü kurumlara dayalı büüyüme deneyimleyen topluma bir başka örnektir ve benzer şekilde, kapsayıcı kurumlara doğru köklü bir dönüşüm geçirmedikçe sürekli büyüme göstermesi pek mümkün değildir.
Uzaklaşma
Venedik’in bir müzeye dönüşmesi
Roma’nın meziyetleri
Roma’nın kusurları
Dönüm noktası
Sanayi devrimi
-Pamuktaki hızlı büyüme yünlü sanayiinin büyük bir bölümünü yol etti: Yaratıcı yıkım işbaşındaydı.
-Yaratıcı yıkım  sadece gelir ve zenginliği yeniden dağıtmakla kalmadı, yetkililerin sonuçlarından korktukları için icadına sıcak bakmadığını gören William Lee’nin gördüğü gibi, siyasal gücüde tekrar dağıttı. ... ..
Bizim çiftliğimizde olmaz: Gelişimin önündeki engeller
-1445’de Alman şehri Mainz’de Johannes Gutenberg iktisat tarihini derinden etkileyecek bir yeniliği açıkladı..... bir matbaa makinesi. ... ..
-Ancak herkes matbaayı cazip bir yenilik olarak görmüyordu. Osmanlı sultanı II. Beyazıt,, daha 1485’te çıkardığı bir fermanla Müzlümanların Arapça baskı yapmasını açıkca yasakladı. Bu kural 1515’te Sultan I. Selim tarafından tekrarlandı. 1727’ye kadar Osmanlı topraklarında matbaaya müsaade edilmedi. ... ..

-19. yüzyılın ikinci yarısına kadar Osmanlı İmparatorluğu’nda kitap üretimi esasen mevcut kitapların elde kopyalarını çıkaran kâtiplerin üstlendiği bir işti. 18. yüzyıl başlarında İstanbul’da böyle 80 bin kâtibin faaliyet gösterdiği sanılmaktadır. ... ..
Önem taşıyan küçük farklılıklar
-17. yüzyılda mutlakiyetçilik İngiltere’de  çökerken İspanya’da güçlendi. İngiltere parlementosunun İspanya’daki karşılığı olan Cortes’in yalnızca adı vardı. İspanya 1492’de Kraliçe Isebella ve Kral Ferdinand’ın evliliği sonucunda Kastilya ve Aragon krallıklarının birleşmesiyle ortaya çıktı. O yıl aynı zamanda Yeniden Fetih’in, yani 8.yüzyıldan itibaren İspanya’nın güneyini işgal edip Granada, Cordoba (Kurtuba) ve Sevilla gibi büyük şehirler kuran Araplarınkovulma sürecinin sonuna tekabül ediyordu. İber Yarımadası’ndaki son Arap eyaleti olan Grana’danın İspanyolların eline geçmesiyle Kristof Kolomb’un Amerika’ya ulaşıp ardından yolculuğunu finanse eden Kraliçe Isabella ve Kral Ferdinand namına topraklar üzerinde hak iddia etmesi aynı zamana rastlar. ... ..
-... .. I. Charles) (Carlos) .... ..  İber Yarımadası ve Amerika’daki topraklarına ilaveten Hollanda ve Franche-Comteda ona kaldı. 1519’da I.Maksimilian öldüğünde ise Almanya’daki Habsburg toprakları da artık onundu ve Kutsal Roma İmparatoru v. Charles (Şarlken) unvanını aldı.1492’deiki İspanyol Krallığı’nın birleşmesiyle ortaya çıkan devlet artık kıtalararası bir imparatorluğa dönüşmüştü ve Charles, Isebella ve Ferdinans’ın başlattığı mutlakiyetçi devleti güçlendirme projesini sürdürdü.
-İspanya’da mutlakiyetin inşasına ve kuvvetlendirilmesine yönelik girişim Amerika’da kıymetli madenlerin keşfiyle muazzam ölçüde desteklendi. 1520’lere gelindiğinde Meksika’daki Guanajuato’da zaten büyük miktarda gümüş keşfedilmişti ve bunu kısa süre sonra Zacatecas izledi. 1532’den sonra Peru’nun fethi monarşi için daha da büyük bir zenginlik yarattı. Bu zenginlik, fetihlerden ve madenlerden elde edilen her türlü ganimetten alınan beşte birlik bir hisseyle, “royal fifth”le gelmişti. Biirinci bölümde gördüğümüz gibi, 1540’larda Potosi’de bir gümüş dağının keşfedilmesi İspanyol kralının servetine servet eklemişti. ... ..

-Yeniden Fetih’in ardından Isebelle ve Ferdinand’ın neredeyse ilk icraatları Yahudilerin varlıklarına el koymak oldu. Takriben 200 bin Yahudi’ye  İspanya’yı terk etmeleri için dört ay süre verildi. Tüm mal ve mülklerini düşük fiyatlarla satmak zorunda kalırken ülke dışına altın ya da gümüş çıkarmalarına da izin verilmedi. Sadece 100 yıldan biraz daha uzun bir süre sonra benzer bir insanlık trajedisi daha yaşandı. 1609 ile 1614 yılları arasında III. Filippe İspanya’nın güneyindeki eski Arap eyaletlerinin yurttaşlarının soyundan gelen  Moriskoları sınır dışı etti. Yahudiler giibi Moriskolar da ülkeyi yalnızca yanlarında taşıyabildikleriyle terk etmek zorundaydılar ve altın, gümüş ya da başka kıymeetli madenleri ülke dışına çıkarmaları yasaktı. ... ..
Sanayi korkusu
-1860’lara kadar beygir gücü kullanıldı.  Demiryolunun gelişiminin ekonomik potansiyelini ilk fark eden büyük bir banker ailenin Viyana temsilcisi olan banker Solomon Rothschild oldu. Solomon’un İngiltere’de faaliyet gösteren kardeşi Nathan, George Stephenson’ın lokomotifi “Roket”ten ve buharlı taşımacılığın potansiyelinden çok etkilenmişti. Ailesinin demiryolu inşaatına yatırım yaparak büyük kârlar elde edebileceğine inandığından kardeşiyle iritbata geçerek onu Avusturya’da demiryolları inşa etmek için fırsat aramaya teşvik etti. Nathan ikna oldu fakatbu plan hiçbir yere varmadı, çünkü İmparator Franz bir kez daha kısaca hayır demişti.
-Sanayiye ve buharlı taşımacılığa gösterilen muhalefetin kaynağı Franz’ın modern ekonominin gelişimine eşlik edecek yaratıcı yıkımdan duyduğu endişeydi. Onun asıl önceliği, hüküm sürmesini sağlayan sömürücü kurumların istikrarını güvenceye almak ve kendisini destekleyen geleneksel elitin çıkarlarını korumaktı. Mesele yalnızca emeği kırsal kesimden şehirlere çekerek feodal düzenin temellerini sarsan sanayileşmenin pek bir kazanç sağlamayacak olması değildi; fakat Franz büyük ekonomik değişimlerin siyasal iktidara oluşturacağı tehdidi de fark etmişti.  Bunun sonucunda sanayileşmeyi ve ekonomik gelişimi engelledi ve kendini pek çok alanda gösteren bir ekonomik gerilemeye neden oldu.Örneğin, dünya demir üretiminin yüzde 90’nının kömür kullanılarak gerçekleştirildiği 1883 gibi geç bir tarihte Habsburg topraklarındaki üretimin yarıdan fazlası düşük bir verimliliği olan odunkömürü kullanılıyordu.
Tersine gelişim
Baharat ve soykırım
Refah dağılımı
Hırsızın onuru
Engelleri yıkmak: Fransız devrimi
Devrimin ihracı
Dünya eşitsizliğinin kaynağı
Verimli döngü
Demokrasinin ağır adımlarla ilerleyişi
Tekelleri yıkmak
Kısırdöngü
Encomienda’dan toprak gaspına
Kölelikten Jim Croe’a
Oligarşinin tunç yasası
Bugün uluslar neden başarısız oluyor
Zimbabve’de nasıl piyango kazanılır
Kimdir bu devlet?
Yeni mutlakiyetçilik
Uluslar neden başarısız olur
Çemberi kırmak
Güney’deki sömüürünün sonu
Çin’in yeniden doğuşuZenginliği ve yoksulluğu anlamak
Tarihsel kökenler
Otoriter büyümenin karşı konulmaz cazibesi
Refahı inşa edemezsiniz

Sonuç vermeyen dış yardımlar
*Ulusların Düşüşü & Daron Acemoğlu / James A. Robinson

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder