21 Mart 2018 Çarşamba

İlluminati *

-... .. Bu organizasyonun birlikte çalıştığı gruplardan bir diğeri de en eski Yahudi örgütlerinden biri olan Aşağılanmaya Karşı Çıkma Örgütü’dür (ADL). Bu bağlantı dolayısı ile New York’un etkili mason localarından biri olan B’nai B’rith ile birlikte çalışmaktadır. Dikkate değer bir başka husus ise masonların üyelerine Yahudi mistik inanışı olan Kabala’yı öğretmeleri ve Ülluminati’nin her şeyi gören göz sembolünü tanrısallığın bir işareti olarak kabul etmeleridir. Farmasonlar, kutsal bir şehir olan Kudüs’teki Tapınak Dağı’nda (Zeytindağı), Hz. Süleyman’ın Büyük Tapınağı’nın yeniden inşa edilmesi fikrini desteklerller –bu aynı zamanda Edgar Bronfman’ın başkanı olduğu Dünya Yahudi Kongresi’nin de amacıdır. ... ..
Bizim İçin Kaos İyidir
-Modern tarih bize, İlluminati’nin ve onun emrinde çalışan ajanların, hem insanların hem de ulusların işlerine defalarca müdahale ettiklerine dair sayısız deliller sunmaktadır. Birleşmiş Milletler’le bağlantılı bir İlluminati örgütü olan Dünya İyi Niyet Teşkilatı; dünya çapındaki pek çok kriz ve kargaşanın “iyilik için” kullanılabileceğini savunmaktadır. (Yeni bir çağ ve yeni bir dünya düzeni koşullarını mümkün kılacağını ima etmektedir.
-Tüm insanlık tarihi boyunca görülebilecek en büyük kriz dönemlerinden birinde yaşamaktayız. Savaş ve barış meseleleri, zenginlik ve yoksulluk, ırklar arası politik ve endüstriyel çatışmalar her köşede karşımıza çıkmaktadır. Dinsel temeldeki bölünmeler, yaşlılar ve gençler arasındaki uyumsuzluklargünümüzün sıkıntıları arasındadır. Bütün bu çatışmaların altında yatan esas neden ise maddesel değerler ve ruhani değerler arasındaki temel çatışmalar, kendi çıkarını düşünenlerle, başkalarının sıkıntılarını paylaşanlar arasındaki çelişkilerdir. Tüm bu sıkıntılara rağmen, insanlığın yeni bir aşamaya, yeni bir çağa girdiğine dair bir kabul de mevcuttur. Bu yeniçağda ancak iyi niyet sahibi kimseler (aydınlanmış olanlar) başarılı olacaktır. İyi niyeti (aydınlanma-illuminati) esas alan sayısız

9 Mart 2018 Cuma

Abum Rabum *


-... .. Maktulü tanıyan herkes, ne izoterik inanışlarından, ne de geçmiş takıntısından bahsediyor, bilakis tam bir işkolik olduğunu söylüyordu. Ofisi paylaştıkları Yahudi asıllı meslektaşı Kitron ile birlikte gece gündüz Sümer metinleri, Akatça kitaplar, yıldız bilim, arkeoloji, tarih... Asosyal bir hayat... ..
-Amiri öfkesini örtmeye çalıştı:
-“Evet Masaaki-kun? Tokyo’da Ortadoğu kültürü ile ilgilenenve Yahudi komşulara sahip tek polis sendin, değil mi?”
-“Pesah, efendim. İsrailoğulları’nın Mısır’daki kölelik zamanlarından kurtuldukları günün yıldönümü, sekiz gün süren bir yolculuk anısına yapılan kutlamalar. Hep mayasız ürüler yerler.” ... ..
-... .. Masaaki çıkış hizasına özellikle konulduğu anlaşılan küçük not panosuna baktı. Daha doğrusu panoya iliştirilmiş bir fotoğrafa. Tanıdık bir yeri gösteriyordu. Vaktiyle turistik bir ziyaret için gittiği Türkiye’de güneşin doğuşunu seyrettiği bir dağ; Nemrut Dağı. O seyehatten sonra o dağ ve Nemrut uzunca bir süre ilgi alanında kalmış, bu konularda ne bulduysa okumuş, ... .. hafızasına kaydetmişti. Nemrut denilen dağın efsaneleri Fuji’ninkilerden gizemli, adamın hikâyeleri ise Karun’dan daha zengindi. Vaktiyle ziyaret etttiği Cleveland Sanat Müzesi’yle Kudüs Müzesi’nin duvarlarını süsleyen üç metrelik devesa rolyefini hiç unutmamıştı mesela. Süslü giysileri içinde sağ elini başı hizasında kaldırışı bile onu binlerce yıl öncesinin tanrısı yapmaya yetiyordu.
-... ..
-Selim adının hemen her özelliğini taşıyordu. Ahlaklı, dürüst, tehlikesiz ve iyi niyetliydi.  .. .. Selim olmak kalbine, aklına ve zevkine bir anlayış gibi sinmişti.Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nin İslâm Felsefesi Ana Bilim Dalı’nda yüksek lisansını tamamlamış, ertesi yıl Londra’da katıldığı dil kursundan dönünce aynı fakültenin Dinler Tarihi Kürsüsü’ne asistan olmuştu. Fakültedeki altıncı yılıydı. İnatla

8 Mart 2018 Perşembe

Tarihi Hoşça Kal Lokantası *

-... .. Böyle olacağını tahmin ediyordum, o günden sonra iki yüz ellinin üzerinde kayıt aldım. Hiç kimse de “Sen kimsin, adın ne, neye göre bunları soruyorsun, göl kenarında çektiğimiz bir fotoğraf için neden ev adresimizi istiyorsun?” diye sormadı. Sormazdık. Evimizin kapısını kim o demeden açmayacak kadar da temkinli ama her “benim” diyene kapıyı açacak kadar da saf bir milletin evlatlarıydık.
-Ertesi gün, bir sonraki gün ve sonraki gün... Üç yaz, düğün sezonu boyunca geldim gölün oraya. İki kavak ağacının  arasında sandalyemde oturdum ve gelen çiftlerin mutluluğuna ortak oldum.Bir gelini, damadın sırtını kaşırken fotoğrafladım. Bir damadı, hapşırırken yakaladım; kız çok güzel güldü. O fotoğrafa ara ara bakıyorum, buruşuk bir surata bakan gülen gözler... Fotoğraflardan birinde, gelinin ayağını sıkan topuklu ayakkabıyı çıkartıp ayaklarını ovan bir genç adam görebilirsiniz. Bir diğerinde, gelinin sigarasını yakan bir damat. Bir başkasında, balık ekmek kokusuna dayanamayıp, gelinmişiz damatmışız hiç takmayan bir ağaç altında tıkınan bir çift görebilirsiniz. Müstakbel eşine dil çıkartan bir gelin yere düşen bir damat ve ona elini uzatan bir sevgili, omuzuna kuş pisleyen bir damat ve, görümcelerin arkasından fısıltıyla dedikodu yapan bir ikili görebilirsiniz. Gelinin sırtını kütleten bir damatla, stresten midesi bulanıp kusan geline peçete uzatan damadı tüm bu koleksiyon içerisinde tek tek geçiyorum.
-Bu süreçte çeşit çeşit fotoğrafçıyla karşılaştım. Güzel gelinlerini, yakışıklı damatların olduğu çiftlere her zaman daha fazla ihtimam gösteriyorlardı. Kendi katologlarına koyacakları bu fotoğraflar için, bazen yere yatıp aşağıdan bir açı yakalayarak basıyorlardı makineye. Bazen sandalyenin üstüne çıkıp yukarıdan çekmeye çalışıyorlardı. Bazen gelinin eline şemsiye veriyorlar, soğuk bir "Üsküdar'a gider iken" manzarası yaratıyorlar, bazen sinema klaketi, şampanya kadehi ya da bazen pembe balonlar kullanıyorlardı. Klişe mutlulukları ölümsüzleştirmek için ölüp biitiyorlardı resmen. Gelini yere oturtup

1 Mart 2018 Perşembe

Dünya Düzeni *

-Kissinger’a göre; dünya ısrarla düzen arayışında olsa da, neredeyse dört yüz yıl önce Almanya’nın Vestfalya bölgesinde öteki uygarlıkların çoğu katılmadan  hatta haberleri bile olmadan gerçekleştirilen bir barış konferansında tasarlanan çalışmadan beri gerçek anlamda bir dünya düzeni hiç var olmadı. Tarihin büyük bölümü boyunca uygarlıklar kendi düzen kavramlarını tanımladı. Hepsi kendini  dünyanın merkezi saydı ve ilkelerine evrensellik atfetti. Günümüzdeyse uluslararası sorunlar küresel boyutta yaşanıyor ve ülkeler dünyanın farklı bölgelerindeki sorunlar küresel boyutta yaşanıyor ve ülkeler dünyanın farklı bölgelerindeki politik olaylara neredeyse anında müdahil oluyor. Buna rağmen, pek çok konuda önemli oyuncular arasında fikir birliği sağlanamıyor. Ve sonuçta gerilim giderek tırmanıyor.
Yaşanan kaos; kitle imha silahlarının yayılışıyla, devletlerin dağılmasıyla, çevre tahribatının etkileriyle, soykırıma varan uygulamaların ısrarlasürmesiyle ve çatışmaların insan anlayışının ötesine taşma tehdidi oluşturan yeni teknolojilerin yaygınlaşmasıyla herkesi tehdid ediyor. Bilgiye ulaşmanın  ve bilgi iletmenin yeni yöntemleri, farklı bölgeleri daha önce eşine rastlanmamış ölçüde birleştirerek olayları küresel düzeyde sahneye yansıtıyor. Acaba geleceği hiçbir düzenin dizginleyemeyeceği güçlerin belirlediği bir dönemle mi karşı karşıyayız?
-... ..
-Bu iki temel çok taraflı anlaşmanın her ikisinde de niyet,, “Tanrı’nın haşmeti ve Hristiyanlığın güvenliği” adına “bir evrensel, ebedi, hakiki ve içten Hristiyan barış ve dostluğu” olarak ilan edildi.Geçerli hükümler, dönemin öteki belgelerinden çok da farkı değildi. Ancak bunlara ulaşılmasında kullanılan mekanizmalara daha önce hiç rastlanmamıştı. Savaş, evrensellik ya da dayanışması iddialarını paramparça etmişt. Katoliklerin Protestanlara karşı mücadelesi olarak başladıktan sonra, özellikle de Franasa’nın Katolik Kutsal Roma İmparatorluğu’na karşı savaşa girişinin ardından, değişen ve