9 Mart 2018 Cuma

Abum Rabum *


-... .. Maktulü tanıyan herkes, ne izoterik inanışlarından, ne de geçmiş takıntısından bahsediyor, bilakis tam bir işkolik olduğunu söylüyordu. Ofisi paylaştıkları Yahudi asıllı meslektaşı Kitron ile birlikte gece gündüz Sümer metinleri, Akatça kitaplar, yıldız bilim, arkeoloji, tarih... Asosyal bir hayat... ..
-Amiri öfkesini örtmeye çalıştı:
-“Evet Masaaki-kun? Tokyo’da Ortadoğu kültürü ile ilgilenenve Yahudi komşulara sahip tek polis sendin, değil mi?”
-“Pesah, efendim. İsrailoğulları’nın Mısır’daki kölelik zamanlarından kurtuldukları günün yıldönümü, sekiz gün süren bir yolculuk anısına yapılan kutlamalar. Hep mayasız ürüler yerler.” ... ..
-... .. Masaaki çıkış hizasına özellikle konulduğu anlaşılan küçük not panosuna baktı. Daha doğrusu panoya iliştirilmiş bir fotoğrafa. Tanıdık bir yeri gösteriyordu. Vaktiyle turistik bir ziyaret için gittiği Türkiye’de güneşin doğuşunu seyrettiği bir dağ; Nemrut Dağı. O seyehatten sonra o dağ ve Nemrut uzunca bir süre ilgi alanında kalmış, bu konularda ne bulduysa okumuş, ... .. hafızasına kaydetmişti. Nemrut denilen dağın efsaneleri Fuji’ninkilerden gizemli, adamın hikâyeleri ise Karun’dan daha zengindi. Vaktiyle ziyaret etttiği Cleveland Sanat Müzesi’yle Kudüs Müzesi’nin duvarlarını süsleyen üç metrelik devesa rolyefini hiç unutmamıştı mesela. Süslü giysileri içinde sağ elini başı hizasında kaldırışı bile onu binlerce yıl öncesinin tanrısı yapmaya yetiyordu.
-... ..
-Selim adının hemen her özelliğini taşıyordu. Ahlaklı, dürüst, tehlikesiz ve iyi niyetliydi.  .. .. Selim olmak kalbine, aklına ve zevkine bir anlayış gibi sinmişti.Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nin İslâm Felsefesi Ana Bilim Dalı’nda yüksek lisansını tamamlamış, ertesi yıl Londra’da katıldığı dil kursundan dönünce aynı fakültenin Dinler Tarihi Kürsüsü’ne asistan olmuştu. Fakültedeki altıncı yılıydı. İnatla
çalışmış, ilk iki yılda Hz. İsa’nın yüzü suyu hürmetine Latince ve Aramice , ikinci iki yılda Hz. Musa ile İsrailoğulları araştırmaları için İbranice öğrenmiş, sıra Hz. İbrahim ve daha evvelki resullere gelince de özel bir hocadan Sümerce ve Akatça dersler almıştı. Hz. İbrahim ve Hanif kavramı hakkında yaptığı doktora çalışmasını tamamlamak üzereydi.Dinler tarihi litaretürüne ilişkin doymak bilmez bir oburlukla okur, âdeta yiyip yutardı. Arapça ya da İngilizce’den ....  ... .. O gün eline Osmanlı Türkçesiyle 17. Yüzyılda yazılmış bir hikâye kitabı vardı.  ...   ..
-Anlatıcı millattan önceki otuzlu yılların başında, çivi yazılı metinlerde Kummuh diye anılan Kommagene’nin ihtişamlı hükümdarı Antiochos tarafından yaptırılmış abidevi bir kümbetten bahsediyordu; bir anıtmezardan. Babil, Pers ve Yunan soyundan gelen kral, rivayete göre, söz konusu anıtmezarı hükmettiği  ortak medeniyetin görkemli bir sembolü olmak ve tanrılara minnettarlığını göstermek için yaptırmış. ... ..
- Mimar ... .. Sin-Ammar ... .. önce abidenin yerini seçmek gerektiğini düşünmüş ve Güneydoğu Toroslar’la Fırat Nehri arasında kalan geniş Kommagene ülkesini bir uçtan diğerine gezerek yapacağı abide için en uygun tepeyi aramış. ... .. Seçtiği tepe gün doğumuyla gün batımının fevkalade güzel seyredilebildiği bir yer, 2150 metrelik yüksekliğin zirvesiymiş. ... ..
-Selim, hikâyenin ortalarına varınca Babil halkının yıldızlara, aya ve güneşe tanrılık yakıştırdıkları Sümer panteonunu düşündü. Jüpiter’e İştar dediklerini, tanrı Sin’e tapınacakları vakit Ay’a, Şamas adıyla Güneş’e yöneldiklerini zihninden geçirdi ve bugünkü Mezopotamya dillerinde Güneş’e hâlâ Şems denilmesinin bu eski inanışlara dayanıp dayanmadığı hususunu “Araştırılacak Konular Defteri”ne kırmızı
kalemle yazarak okumaya devam etti. ... ..
Selim derin bir nefes aldı. Bir yandan Sin-Ammar için üzülürken diğer yandan “Güzel hikâyeymiş!” deyip gülümsedi. Okuduğu her satırda gözünün önünden Sümerler’in geçtiğini ve onların ardılları olan Asurlular, Babilliler ve Akatlar’ın dünyasında dolaştığını ve bu çağrışımı yapan sembolleri ddüşündü. Sin, Babil’in “Ay tanrısı’na” verdiği isimdi ve elinde Hz. İsa dönemine kadar Babil geleneğini devam ettirmiş bir kişiden bahsediyordu. 
-Değerli arkadaşlar! Hepinizin bildiği gibi ülkemizin Ortadoğu’da desteklediği ve silahlandırdığı radikal gruplar vardır.Bunların bazıları yavaş yavaş eksen kayması yaşıyorlar. Özellikle İran’ın ve Türkiye’nin –bu arada, kesinlikle Türkiye’yi bir Avrupa ülkesi olarak kabul etmeyeceksiniz- Ortadoğu’daki dengeleri değiştirmedeki ısrarcılıkları bölgede etkili olmaya başladı. Rusların bölgedeki hâkimiyet emellerine izin veremeyiz. Eğer biz o coğrafyalarda yeni soykütükleri oluşturmaz, yeni terör zeminleri yaratmazsak bölgedeki üstünlüğümüzü kaybedebileceğimizden endişe duymaya başlayabilirsiniz. Unutmayın , Ortadoğu topraklarında kazık çürümemelidir. Dünya değişiyor ve bu değişim bizim ellerimizle olmak zorunda. Kurulacak yeni dünya düzeninde Müslüman Doğu’ya ve Doğu kültürüne asla yer olamadığını hiç alnızından çıkarmayın. Bunun için hepimize düşen görevler var. Ne yazık ki Sümer ve Babil derin uykusundan yavaş yavaş uyanıyor. Bunu biraz da bizim politikalarımız tetikledi. Yine de torunlarının o eski medeniyet birikimine sahip olmalarına müsaade edemeyiz. Yüzyıllardır bizim icadımız olduğunu herkese öğrettiğimiz insan haklarının Babil’de daha mükemmel şekilde kurallara bağlandığınıbu saatten sonra dünyaya nasıl söyleyebiliriz? Parayı ilk kez bulanların Lidyalı atalarımız olduğuna herkesi inandırmışken Kral Krezüs’ten iki bin yıl evvel Babillilerin para kullandıklarını şimdi nasıl itiraf ederiz? Dünya hukuk sisteminin ilk kez Roma’da yapılandırıldığına inanan insanlık

, bunun bir aldatmaca olduğunu öğrenir deRoma’dan üç yüz yıl evvel Hammurabi’nin Doğu’daki hukuk sistemlerini derleyerek bir bir hukuk devleti oluşturduğunu akıl eetmeye başlarsa yeni dünya düzenini nasıl şekillendirebiliriz? Unutmayın ki Amerika, hâkimiyet fikrini ekonomiden, askerigüçten ve siyasi gelişmelerden ziyade insanlığın algısını yöneterek sürdürmeyi tercih eder. Bu algı Batı’nın Doğu’ya üstün olduğuna herkesi inandırmakla başlar. Böyle inandırmalıyız kiDoğu’nun zenginliklerinden yeterince yararlanabilellim ama Doğu’nun yeniden dirilişine fırsat vermeyelim. Doğu’da terör olmalı ki biz huzura, Doğu’da sefalet olmalı ki biz zenginliğe erişelim. Doğu’da tarih ve sanat eserleri ya tahrip edilmeli yahut kaçırılmalıdır ki dünyada Doğu medeniyetlerine, ondan önce de Sümer ve Babil’e ait bizim güdümümüzde olmayan hiçbir iz kalmasın. Ta ki gelecek Ortadoğulu nesiller kendilerini yetersiz ve azgelişmişhissedip Batı medeniyetine boyun eğsinler. Bunun bilimle,teknolojiyle, iletişim ve refah düzeyiyle gösterdiğimiz yetmez, bundan böyle bundan böyle kültür ve medeniyet baskısı da oluşturmalıyız. Yeni stratejimiz Ortadoğu’daki medeniyetleri gözden gizlemektir. Bölgede sürmekte olan terör, şiddet ve kargaşa bunun için uygun zemini sağlamaktadır. Unutmayın Ortadoğu’da kan aktıkça bizim coğrafyamızda insanlar kanlanıp canlanır. Ortadoğu’yu daima terörist göstermek, İslamiyet’i bir terör dini olarak tanıtmak birincil görevinizdir. Soğuk savaş döneminde Doğu Bloğu üzerinden yürüttüğümüz her algıyı şimdi Ortadoğu ve İslamiyet üzerinden yürütmek zorundayız. İşte sırf bu yüzden, altıyla ve üstüyle dünyanın zengin toprakları sayılan Mezopatomya’yı kendi başına bırakamayız. Bilhassa Suriye ve Irak elde bulundurulmalı, İran ve Türkiye’nin her adımı takip edilmelidir. İran ve Türkiye arasında tercihimizi belli bir denge içinde yürütmeye çalışırız, bunun için Arap ülkelerindeki gelişmeler ve Rusya’nın dış politikası yakından takip edilmelidir. ... ..
-“Kütüphanelerimizi unutmamalıyız ayrıca! Birilerine hâkimiyet sağlamanın en kestirme yolu onları kendi medeniyetlerinden koparıp kimliksizleştirmektir. Kitaplarını, tarihlerini, sanatlarını, gelenek ve geçmişlerini ellerinden alırsanız size muhtaç hâle gelirler. Anladığım kadarıyla sizin haleflerniz geçen yüzyılın başında bunu gayet iyi başarmışlar, şimdide...”
-... ..
-“Efendim Zelotlara göre Hz. İsa Tanrı tarafından seçilmiş biridir. Onun sözlerinden birinibayraklaştırarak kendilerini de seçilmiş hissediyor ve öyle inanıyorlar. Dahası, kadim Yahudi ülküsüne inanıp Filistin topraklarını Tanrı’nın yalnızca kendilerine verdiğini, dolayısıyla orada başka dinlerden  veyaırklardan kimseyi barındırmamak gerektiğini
 Bunun için her türlü yola başvurmanın mübah olduğunu iddia ediyorlar.”... ..
*Abum Rabum / Bir (Hz.) İbrahim Romanı & İskender Pala

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder