-...
.. Maktulü tanıyan herkes, ne izoterik inanışlarından, ne de geçmiş
takıntısından bahsediyor, bilakis tam bir işkolik olduğunu söylüyordu. Ofisi
paylaştıkları Yahudi asıllı meslektaşı Kitron ile birlikte gece gündüz Sümer
metinleri, Akatça kitaplar, yıldız bilim, arkeoloji, tarih... Asosyal bir
hayat... ..
-Amiri
öfkesini örtmeye çalıştı:
-“Evet
Masaaki-kun? Tokyo’da Ortadoğu kültürü ile ilgilenenve Yahudi komşulara sahip
tek polis sendin, değil mi?”
-“Pesah,
efendim. İsrailoğulları’nın Mısır’daki kölelik zamanlarından kurtuldukları
günün yıldönümü, sekiz gün süren bir yolculuk anısına yapılan kutlamalar. Hep
mayasız ürüler yerler.” ... ..
-...
.. Masaaki çıkış hizasına özellikle konulduğu anlaşılan küçük not panosuna baktı.
Daha doğrusu panoya iliştirilmiş bir fotoğrafa. Tanıdık bir yeri gösteriyordu.
Vaktiyle turistik bir ziyaret için gittiği Türkiye’de güneşin doğuşunu
seyrettiği bir dağ; Nemrut Dağı. O seyehatten sonra o dağ ve Nemrut uzunca bir
süre ilgi alanında kalmış, bu konularda ne bulduysa okumuş, ... .. hafızasına
kaydetmişti. Nemrut denilen dağın efsaneleri Fuji’ninkilerden gizemli, adamın
hikâyeleri ise Karun’dan daha zengindi. Vaktiyle ziyaret etttiği Cleveland Sanat
Müzesi’yle Kudüs Müzesi’nin duvarlarını süsleyen üç metrelik devesa rolyefini
hiç unutmamıştı mesela. Süslü giysileri içinde sağ elini başı hizasında
kaldırışı bile onu binlerce yıl öncesinin tanrısı yapmaya yetiyordu.
-...
..
-Selim
adının hemen her özelliğini taşıyordu. Ahlaklı, dürüst, tehlikesiz
ve iyi niyetliydi. .. .. Selim olmak
kalbine, aklına ve zevkine bir anlayış gibi sinmişti.Marmara Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi’nin İslâm Felsefesi Ana Bilim Dalı’nda yüksek lisansını tamamlamış,
ertesi yıl Londra’da katıldığı dil kursundan dönünce aynı fakültenin Dinler
Tarihi Kürsüsü’ne asistan olmuştu. Fakültedeki altıncı yılıydı. İnatla
çalışmış, ilk iki yılda Hz. İsa’nın yüzü suyu hürmetine Latince ve Aramice , ikinci iki yılda Hz. Musa ile İsrailoğulları araştırmaları için İbranice öğrenmiş, sıra Hz. İbrahim ve daha evvelki resullere gelince de özel bir hocadan Sümerce ve Akatça dersler almıştı. Hz. İbrahim ve Hanif kavramı hakkında yaptığı doktora çalışmasını tamamlamak üzereydi.Dinler tarihi litaretürüne ilişkin doymak bilmez bir oburlukla okur, âdeta yiyip yutardı. Arapça ya da İngilizce’den .... ... .. O gün eline Osmanlı Türkçesiyle 17. Yüzyılda yazılmış bir hikâye kitabı vardı. ... ..
çalışmış, ilk iki yılda Hz. İsa’nın yüzü suyu hürmetine Latince ve Aramice , ikinci iki yılda Hz. Musa ile İsrailoğulları araştırmaları için İbranice öğrenmiş, sıra Hz. İbrahim ve daha evvelki resullere gelince de özel bir hocadan Sümerce ve Akatça dersler almıştı. Hz. İbrahim ve Hanif kavramı hakkında yaptığı doktora çalışmasını tamamlamak üzereydi.Dinler tarihi litaretürüne ilişkin doymak bilmez bir oburlukla okur, âdeta yiyip yutardı. Arapça ya da İngilizce’den .... ... .. O gün eline Osmanlı Türkçesiyle 17. Yüzyılda yazılmış bir hikâye kitabı vardı. ... ..
-Anlatıcı
millattan önceki otuzlu yılların başında, çivi yazılı metinlerde Kummuh diye
anılan Kommagene’nin ihtişamlı hükümdarı Antiochos tarafından yaptırılmış
abidevi bir kümbetten bahsediyordu; bir anıtmezardan. Babil, Pers ve Yunan
soyundan gelen kral, rivayete göre, söz konusu anıtmezarı hükmettiği ortak medeniyetin görkemli bir sembolü olmak
ve tanrılara minnettarlığını göstermek için yaptırmış. ... ..
-
Mimar ... .. Sin-Ammar ... .. önce abidenin yerini seçmek gerektiğini düşünmüş
ve Güneydoğu Toroslar’la Fırat Nehri arasında kalan geniş Kommagene ülkesini
bir uçtan diğerine gezerek yapacağı abide için en uygun tepeyi aramış. ... ..
Seçtiği tepe gün doğumuyla gün batımının fevkalade güzel seyredilebildiği bir
yer, 2150 metrelik yüksekliğin zirvesiymiş. ... ..
-Selim,
hikâyenin ortalarına varınca Babil halkının yıldızlara, aya ve güneşe tanrılık
yakıştırdıkları Sümer panteonunu düşündü. Jüpiter’e İştar dediklerini, tanrı
Sin’e tapınacakları vakit Ay’a, Şamas adıyla Güneş’e yöneldiklerini zihninden
geçirdi ve bugünkü Mezopotamya dillerinde Güneş’e hâlâ Şems denilmesinin bu eski
inanışlara dayanıp dayanmadığı hususunu “Araştırılacak Konular Defteri”ne
kırmızı
kalemle yazarak okumaya devam etti. ... ..
Selim
derin bir nefes aldı. Bir yandan Sin-Ammar için üzülürken diğer yandan “Güzel hikâyeymiş!”
deyip gülümsedi. Okuduğu her satırda gözünün önünden Sümerler’in geçtiğini ve
onların ardılları olan Asurlular, Babilliler ve Akatlar’ın dünyasında
dolaştığını ve bu çağrışımı yapan sembolleri ddüşündü. Sin, Babil’in “Ay tanrısı’na”
verdiği isimdi ve elinde Hz. İsa dönemine kadar Babil geleneğini devam ettirmiş
bir kişiden bahsediyordu.
-Değerli
arkadaşlar! Hepinizin bildiği gibi ülkemizin Ortadoğu’da desteklediği ve silahlandırdığı
radikal gruplar vardır.Bunların bazıları yavaş yavaş eksen kayması yaşıyorlar.
Özellikle İran’ın ve Türkiye’nin –bu arada, kesinlikle Türkiye’yi bir Avrupa
ülkesi olarak kabul etmeyeceksiniz- Ortadoğu’daki dengeleri değiştirmedeki ısrarcılıkları
bölgede etkili olmaya başladı. Rusların bölgedeki hâkimiyet emellerine izin
veremeyiz. Eğer biz o coğrafyalarda yeni soykütükleri oluşturmaz, yeni terör
zeminleri yaratmazsak bölgedeki üstünlüğümüzü kaybedebileceğimizden endişe
duymaya başlayabilirsiniz. Unutmayın , Ortadoğu topraklarında kazık
çürümemelidir. Dünya değişiyor ve bu değişim bizim ellerimizle olmak zorunda.
Kurulacak yeni dünya düzeninde Müslüman Doğu’ya ve Doğu kültürüne asla yer
olamadığını hiç alnızından çıkarmayın. Bunun için hepimize düşen görevler var.
Ne yazık ki Sümer ve Babil derin uykusundan yavaş yavaş uyanıyor. Bunu biraz da
bizim politikalarımız tetikledi. Yine de torunlarının o eski medeniyet
birikimine sahip olmalarına müsaade edemeyiz. Yüzyıllardır bizim icadımız olduğunu
herkese öğrettiğimiz insan haklarının Babil’de daha mükemmel şekilde kurallara
bağlandığınıbu saatten sonra dünyaya nasıl söyleyebiliriz? Parayı ilk kez
bulanların Lidyalı atalarımız olduğuna herkesi inandırmışken Kral Krezüs’ten
iki bin yıl evvel Babillilerin para kullandıklarını şimdi nasıl itiraf ederiz?
Dünya hukuk sisteminin ilk kez Roma’da yapılandırıldığına inanan insanlık
,
bunun bir aldatmaca olduğunu öğrenir deRoma’dan üç yüz yıl evvel Hammurabi’nin
Doğu’daki hukuk sistemlerini derleyerek bir bir hukuk devleti oluşturduğunu
akıl eetmeye başlarsa yeni dünya düzenini nasıl şekillendirebiliriz? Unutmayın
ki Amerika, hâkimiyet fikrini ekonomiden, askerigüçten ve siyasi gelişmelerden
ziyade insanlığın algısını yöneterek sürdürmeyi tercih eder. Bu algı Batı’nın
Doğu’ya üstün olduğuna herkesi inandırmakla başlar. Böyle inandırmalıyız
kiDoğu’nun zenginliklerinden yeterince yararlanabilellim ama Doğu’nun yeniden
dirilişine fırsat vermeyelim. Doğu’da terör olmalı ki biz huzura, Doğu’da
sefalet olmalı ki biz zenginliğe erişelim. Doğu’da tarih ve sanat eserleri ya
tahrip edilmeli yahut kaçırılmalıdır ki dünyada Doğu medeniyetlerine, ondan
önce de Sümer ve Babil’e ait bizim güdümümüzde olmayan hiçbir iz kalmasın. Ta
ki gelecek Ortadoğulu nesiller kendilerini yetersiz ve azgelişmişhissedip Batı
medeniyetine boyun eğsinler. Bunun bilimle,teknolojiyle, iletişim ve refah
düzeyiyle gösterdiğimiz yetmez, bundan böyle bundan böyle kültür ve medeniyet
baskısı da oluşturmalıyız. Yeni stratejimiz Ortadoğu’daki medeniyetleri gözden
gizlemektir. Bölgede sürmekte olan terör, şiddet ve kargaşa bunun için uygun
zemini sağlamaktadır. Unutmayın Ortadoğu’da kan aktıkça bizim coğrafyamızda
insanlar kanlanıp canlanır. Ortadoğu’yu daima terörist göstermek, İslamiyet’i
bir terör dini olarak tanıtmak birincil görevinizdir. Soğuk savaş döneminde
Doğu Bloğu üzerinden yürüttüğümüz her algıyı şimdi Ortadoğu ve İslamiyet
üzerinden yürütmek zorundayız. İşte sırf bu yüzden, altıyla ve üstüyle dünyanın
zengin toprakları sayılan Mezopatomya’yı kendi başına bırakamayız. Bilhassa
Suriye ve Irak elde bulundurulmalı, İran ve Türkiye’nin her adımı takip
edilmelidir. İran ve Türkiye arasında tercihimizi belli bir denge içinde
yürütmeye çalışırız, bunun için Arap ülkelerindeki gelişmeler ve Rusya’nın dış
politikası yakından takip edilmelidir. ... ..
-“Kütüphanelerimizi
unutmamalıyız ayrıca! Birilerine hâkimiyet sağlamanın en kestirme yolu onları
kendi medeniyetlerinden koparıp kimliksizleştirmektir. Kitaplarını,
tarihlerini, sanatlarını, gelenek ve geçmişlerini ellerinden alırsanız size
muhtaç hâle gelirler. Anladığım kadarıyla sizin haleflerniz geçen yüzyılın
başında bunu gayet iyi başarmışlar, şimdide...”
-...
..
-“Efendim
Zelotlara göre Hz. İsa Tanrı tarafından seçilmiş biridir. Onun sözlerinden
birinibayraklaştırarak kendilerini de seçilmiş hissediyor ve öyle inanıyorlar.
Dahası, kadim Yahudi ülküsüne inanıp Filistin topraklarını Tanrı’nın yalnızca
kendilerine verdiğini, dolayısıyla orada başka dinlerden veyaırklardan kimseyi barındırmamak
gerektiğini
Bunun için her türlü yola başvurmanın mübah
olduğunu iddia ediyorlar.”... ..
*Abum Rabum / Bir (Hz.) İbrahim Romanı & İskender Pala
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder