-Ertesi
gün, bir sonraki gün ve sonraki gün... Üç yaz, düğün sezonu boyunca geldim
gölün oraya. İki kavak ağacının arasında
sandalyemde oturdum ve gelen çiftlerin mutluluğuna ortak oldum.Bir gelini,
damadın sırtını kaşırken fotoğrafladım. Bir damadı, hapşırırken yakaladım; kız
çok güzel güldü. O fotoğrafa ara ara bakıyorum, buruşuk bir surata bakan gülen
gözler... Fotoğraflardan birinde, gelinin ayağını sıkan topuklu ayakkabıyı
çıkartıp ayaklarını ovan bir genç adam görebilirsiniz. Bir diğerinde, gelinin
sigarasını yakan bir damat. Bir başkasında, balık ekmek kokusuna dayanamayıp,
gelinmişiz damatmışız hiç takmayan bir ağaç altında tıkınan bir çift görebilirsiniz.
Müstakbel eşine dil çıkartan bir gelin yere düşen bir damat ve ona elini uzatan
bir sevgili, omuzuna kuş pisleyen bir damat ve, görümcelerin arkasından
fısıltıyla dedikodu yapan bir ikili görebilirsiniz. Gelinin sırtını kütleten
bir damatla, stresten midesi bulanıp kusan geline peçete uzatan damadı tüm bu
koleksiyon içerisinde tek tek geçiyorum.
-Bu
süreçte çeşit çeşit fotoğrafçıyla karşılaştım. Güzel gelinlerini, yakışıklı
damatların olduğu çiftlere her zaman daha fazla ihtimam gösteriyorlardı. Kendi
katologlarına koyacakları bu fotoğraflar için, bazen yere yatıp aşağıdan bir
açı yakalayarak basıyorlardı makineye. Bazen sandalyenin üstüne çıkıp yukarıdan çekmeye çalışıyorlardı. Bazen gelinin eline şemsiye veriyorlar, soğuk bir "Üsküdar'a gider iken" manzarası yaratıyorlar, bazen sinema klaketi, şampanya kadehi ya da bazen pembe balonlar kullanıyorlardı. Klişe mutlulukları ölümsüzleştirmek için ölüp biitiyorlardı resmen. Gelini yere oturtup
gelinliğin eteklerini yere açtıklarında ve damadı da gelinin dizlerine ...
gelinliğin eteklerini yere açtıklarında ve damadı da gelinin dizlerine ...
*Tarihi Koşça Kal Lokantası / kaybetmek bizim işimiz & Şermin Yaşar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder