… ..
hayatın kendine göre bir adaleti var. İlahi adalet… Bunu hayatın içinde
yaşarken, oradan oraya koştururken göremiyoruz. Adaleti hemen, o anda görmek
istiyoruz, ama hayat bizim kadar aceleci değil. O, neyi, ne zaman yapacağını
çok daha iyi biliyor.
Ödül
de ceza da duygularımız aracılığıyla geliyor bize. Zaten insanoğlu hayatı
duyguları üzerinden yaşıyor. Sevinç de mutluluk da, acı da, hüzün de, aşk da hep
bu duygular aracılığıyla ulaşıyor bize. Her ne kadar tüm kararlarımızı düşüne
taşına, aklımızı kullanarak aldığımızı sansak da, bu kararları bile çoğu zaman
duygularımız aldırıyor bize.
Aslında
bizim kaderimiz biz daha dünyaya gelmeden
yazılmaya başlıyor. Bizi kucağına almaya hazırlanan ya da hazırlanmayan,
bizi dört gözle bekleyen ya da beklemeyen evlerde açıyoruz gözlerimizi. O evde
büyüyor, şekilleniyor ve bize doğru diye tanıtılan şeylere inanıyoruz. Sonradan
bir türlü değiştiremediğimiz, kadrimize yön veren katı çocukluk inançlarımız,
yine o evlerde kazınıyor zihinlerimize. Duygularımız ise doğduğumuz evlerde
şekilleniyor, güçleniyor ve yaralanıyor.
Ah
bu yaralar… Kaderimizi de o evlerde aldığımız bu yaralar yazmıyor mu?
… ..
Bir bebek istenmediği, sevilmediği, değer verilmediği, güvenebileceği bir
sahibinin olmadığı bir dünyaya gözlerini açarsa, sonradan bu dünyaya güvenmesi,
huzurla, keyifle, mutlu mesut yaşaması zordur. O zavallı çocuğun bu işte hiç
suçu yoksa da hayat daha ilk günden ona açılan güzel yolların önünü keser. O
çocuklar da sonradan ortaya çıkan duygusal açlıklarını bazen gerekli gereksiz
alışverişler yaparak, bazen durmadan yiyerek, bazen de madde kullanarak doyurmaya
çalışırlar.
… .. Mutluluk bir karardır sevgili dostlarım. Eğer bir insan mutsuzsa, onu bu dünyada hiçbir şeyle mutlu edemeyiz. … .. ama ona zamanında mutlu olmayı kimse öğretemediyse, ruhu her zaman bir şeylere isyan ediyorsa,
adalet duygusu incinmişse artık onu başkaları mutlu edemez ki… İnsanları huysuz ve geçimsiz yapan da sevgisizliktir. O mutsuzluğuyla, huysuzluğuyla barışıktır. Ancak bunu kendisi çok ister ve çok gayret ederse değiştirebilir.Her
birimiz bu hayatın içinde pek çok kez yıkıla yıkıla yaşarken bizi yıkamadığı
günlerimiz de olduğunu nasıl da çabuk unutuyoruz değil mi?
Doğduğumuz günden itibaren milyonlarca birbirinden farklı duygu biriktiririz içimizde. Bu duygular, her ne yaşadıysak, onların tüten dumanlar gibidir ve her birinin başka bir rengi, farklı bir kokusu vardır. O duyguları koca bir kavanoza doldursak, sonra da
iyice çalkalasak, ortaya hangi renk çıkarsa, kaderimizin rengi de odur işte. Sonra da ömrümüzün sonuna kadar kendimize, geçmişte en sık yaşadığımız duygularla örülü bir hayat yaşatmanın yollarını arar ve buluruz. Yani çocukluk acılarımızı kendimize tekrar tekrar yaşatırız. … ..Eğer
insan para ile mutlu olabilseydi, bu dünyada sadece zenginler mutlu olurdu.
Para insanı rahat ettirir, konfor sağlar ama duygularımız konforu başka
yerlerde arar.
Gerçi
yoksulluk kendi başına bir mutsuzluk kaynağıdır ama zengin olmasanız da şöyle
böyle idare edebiliyorsanız, mutlu olmaya en yakın kişiler arasındasınız
demektir.
… ..
İnsanların kendine olan, güvenini artırmak, onlara güven vermek ise dünyanın en
kolay işidir. Biz insanlar birbirimize bunları her an yapabiliriz. Sıcak bir gülümseme, sevgi dolu bir dokunuş, onu
beğendiğimizi, ona değer verdiğimizi
gösteren ufak ufak jestler bile, karşımızdaki insana kendini iyi
hissettirir.
Bir
insanın kendini iyi hissetmesi bütün güzelliklerin başlangıcıdır. Huzur da,
mutluluk da, sağlık da, başarı da işte bu küçük küçücük şeylerle yaşanır.
Sevgi
ise her derdin dermanıdır. Son yapılan
araştırmalar ölümcül hastalıkların çoğunun sevgisizlikten kaynaklandığını
gösteriyor. Sevgi, bazen ölüme bile dur diyebiliyor demek ki…
….
.. Hep çocuk kadınları konuşur insanlar, oysa, bizim toplumumuzda çocuk ruhlu erkekler çoktur. Güzeldir,
temizdir, sıcaktır, cana yakındır bu tür erkekler. Öfkeleri
bile bir çocuğunki gibidir. Özellikle kadınlardan
istekleri, beklentileri hiç bitmez. Bu hayatın içinde yaşayan yetişkinlerin
hemen hepsi onların ağabeyi, babasıdır. Yetişkin erkekler ve anaç kadınlar çok
çok sever bu tipleri. … ..
Kadınlara
gelince; en çok kendine güvenen, içlerinde bir erkeğin güçlü ruhunu taşıyanlar bayılır bu çocuk ruhlu
erkeklere. Saftır
dürüsttür, yalan dolanları pek bilmez bunlar. Bilseler bile kadınlar her zaman onlardan bir adım
öndedir zaten. Aslında tam da o kadınların dişine göredir bu tür erkekler.
Gerçi
zamanla onlar bile sıkılır bu bir türlü büyümeyen, hep çocuk kalan koca
adamlardan. Kimi kaldırır atar, kimi çocuk gibi büyütmeye çalışır onları.
… ..
Çoğumuz
bunları göze alamadığımız için, yaşamak istediklerimizi değil, hayatın bize
sunduklarını yaşamakla yetiniyoruz.
… ..
Nalan Hanım, şimdi yavaş yavaş kendinizi tanımaya başladınız. Belki bir yenilgi
yaşadınız ama her yenilgi yeni bir kapı açar insan hayatında. Bu
yaşadıklarınızı hemen unutmanızı önermiyorum size. Bunu birkin haline getirin
demiyorum ama yaşadıklarınızdan ders almaya çalışın. Ayrıca geçmişi doğru
değerlendirin. Hayrı bey, çok düşkün olduğunu söylediği üç çocuğa rağmen … ..
Bir insan bir şeyi bir kere yaptıysa, bunu yeniden yapma ihtimali yüksektir. …
..
*Camdaki Kız & Gülseren Budayıcıoğlu
Birinci basım: Mart 2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder