… .. Bellek çok garip bir şey. Gerçekten içinde bulunduğum, yakından gördüğüm sırada manzaraya neredeyse hiç dikkat etmemiştim. Beni etkilemekten çok uzaktı, bu yüzden, on sekiz yıl sonra, en ince ayrıntısına dek anımsayacağımı düşünemezdim. Doğruyu söylemek gerekirse, o yıllarda manzaralar beni pek ilgilendirmiyordu zaten Kendimden ve o sırada yanımda yürüyen o çekici genç kızdan başka bir şey düşündüğüm yoktu. Bizi düşünüyordum ve sonra gene kendimi. Gördüğüm, hissettiğim ya da düşündüğüm her şeyin bumerang gibi dönüp dolaşıp bana döndüğü yaştaydım. En kötüsü aşıktım da. Ve bu aşk karmaşa doluydu. Bu yüzden manzara aklımdaki en son şeydi. … ..
… .. Gözlerine baktığımda gördüğüm derinlik ve berraklık kalbimi hızlandırdı. O zamana kadar gözlerine böyle bakma fırsatım hiç olmamıştı. İlk kez yalnız yürüyorduk ve ilk kez böyle uzun uzun konuşabiliyorduk. … .. Üstelik onu eskisinden daha güzel buluyordum. Bunu ona söylemek istedimse de, nasıl anlatacağımı bilemedim. … .. Hiç bir zaman birbirimize söyleyecek çok şey bulamazdık zaten.
… ..
“Söylemek istediğim şeyi hiçbir zaman tam olarak anlatamıyorum” diye devam etti Naoko. “Bir süredir hep böyle. Bir şey söylemeye çalışıyorum, ama aklıma hep yanlış kelimeler geliyor; bazen de demek istediğimin tam tersi çıkıyor ağzımdan. Düzeltmeye kalkışınca da daha da beter oluyor. Sonunda ne diyeceğimi hepten şaşırıyorum ve başta söylemek istediğimi de unutuyorum. Sanki bedenim ikiye ayrılmış da birbiriyle kovalamaca oynuyor. İkisinin arasında kocaman bir sütun yükselmiş ve onlar da birbirlerini yakalamak için sürekli dönüyorlar onun çevresinde. Bir parçam doğru kelimeleri biliyor, ama diğeri onu yakalayamıyor.” Başını kaldırıp gözlerimin içine baktı. “Sana bir şey ifade ediyor mu bu dediklerim?”