20 Şubat 2024 Salı

Endülüs Tarihi*


 

ı. İslam Fethi

1.Arap Genişleme Siyasetinin Bir Safhası Olarak Fetih

… ..

Kutsal savaşın Müslümanların, rakiplerini “İslam ve kılıç” arasında bir seçim yapmak zorunda bırakmaları anlamına geldiği yaygın ve yanlış bir kanaattir.Bazen görülen bu hal, sadece rakiplerin müşrikler ve puta tapanlar olduğu durumlar için geçerlidir. Yahudiler, Hıri

tiyanlar ve diğer ehl-i Kitab, yani kutsal kitapları olan monoteistler için ise iç işlerinde özerk olmakla birlikte Müslümanlara cizye ve haraç ödemek karşılığında “himaye edilen” grup olabilme gibi üçüncü bir ihtimal vardı. Bu tür bir topluluk üyesi zimmî olarak bilinmekteydi. Arap yarımadası’ndaki bedevî kabilelerin tamamına yakını putperestti ve bundan dolayı Müslüman olmaya zorlandılar.   … .. …

.. .. Arapların … .. 670 senesinde Tunus’ta Kayravan şehrini kurabildiler. Esasen Berberî kabilelerinin direnişi nedeniyle ilerlene, burada yeniden durdu; gerçi Kartaca şehri dahahâlâ Bizans’ın elindeydi. BerberÎ kabileler ve özellikle de göçebe ve yerleşik kabileler arasındaki rekabetten yararlanan Araplar, en sonunda Tunus’taki varlıklarını güvenli bir şekilde sağlayabildiler. Bu süreçte pek çok Berberî de İslam’ı kabul etti. 698 senesinde Bizanslılar nihayet Kartaca’dan tamamıyla çıkarıldılar ve 700 senesinin hemen akabinde Araplar ve Müslüman (muhtemelen göçebe) Berberîler, düzenledikleri akınlar sayesinde Cezayir’i aşarak Fas ve Atlas Okyanusu kıyılarını nüfuz etmeye başladılar.Bu bölgelerdeki yerleşik Berberîlerin direnci kırıldı ve ssonunda Arap hakimiyetini tanımak zorunda kaldılar. … ..

… ..

… .. Arap genişlemesi tabirinden daha ziyade İslamî genişleme tabirini kullanmak daha doğru olacaktır. Bununla beraber, Araplarla Berberiler arasındaki rütbe farkı , ikincilerin İslam’ı kabul etmelerine rağmen bile ortadan kalkmadı; aksine bu olgu, Müslüman İspanya'daki iç gerilimin ciddi bir kaynağını teşkil etti.


2.Vizigot İspanya’sının Zayıflığı


Müslümanlar tarafından böylesine kolaylıkla fethedilen İspanya, iç zayıflıklardan muzdaripti. Sadece fethi anlamak için değil, aynı zamanda Müslüman İspanya’nın tüm kültürel gelişiminin gerçek değerini takdir etmek için, İber Yarımadası’nın VIII. yüzyılın ilk yıllarında içinde bulunduğu şartlara bakmak gerekir.

Vizigotlar ilk olarak 414 yılında İspanya’ya girdiler ve ülkenin kuzey doğusunu yani bir Roma eyaleti olan Terrâkûnensîs (Tarraconensis)’i işgal ettiler .Bundan sonra değişik siyasi düzenlemeler yapmak suretiyle hakimiyetlerini sürdürdüler, fakat yerli halkın ekseriyetinin Katolik olmasına karşın onların Hıristiyanlığın heretik Arian mezhebine tâbi olmaları nedeniyle ülkede gerçek bir birlik bulunmamaktaydı. Bundan dolayı 589’da önemli bir değişiklik gerçekleşti; Vizigotların kralı ve ileri gelenleri Arianizm’i terk edip Katolikliği kabul ettiler. … .. 

… ..

Üst tabakanın dışındaki halk, azatlı İspanyol asıllı Romalılardan ve aynı şekilde Roma kolonilerinin ardılları olan çok sayıda köylü serflerden oluşmaktaydı. Köylüler gerçekten zor bir hayat sürmekteydiler, fakat hür insanlar da temel imkanlardan mahrum olduklarını düşünüyorlardı. Bu nedenle hoşnutsuzluk had safhadaydı. Halkın çoğu Müslümanları kurtarıcı olarak görüyor ve ellerinden geldiğince onlara yardımda bulunuyordu. Özellikle, Vizigot hakimiyetindeki şehirlerin durumu, Roma dönemine göredaha da kötüleşmiş ve şehirliler birçok imtiyazlarını kaybetmişlerdi. İlkel alt yapıları nedeniyle ticaretin nimetlerini takdir etmek ve genel olarak şehir hayatını düzenlemek belki de Vizigotlar için zordu; ama muhtenmelen bunun başlıca sebebi, Roma imparatorluğu’nun çöküşünden sonra yaşanan genel ekonomik gerilemeydi.

Krallıkta yaşayan Yahudi gruplara karşı takınılan sert tavır, ticarete duyulan gereksinimin idrak edilememesinden kaynaklanıyor olabilirdi, zira Yahudilerin çoğu tacirdi. Bir diğer etken ise kral ve piskoposlar arasındaki yakın işbirliğiydi;  … ..  Özellikle, 693 senesini acumasız konsey kararları, Yaahudilerin tüzccar olarak faaliyetlerini sürdürmelerini fiilen imkansız kıldı. … .. 

… .. 

Nitekim Kuzey Afrika Yahudileri de ellerindeki bilgileri vermek için çoktan hazıdılar. Müslümanlar Vizigot ordusunu bir kez hezimete uğratınca, Yahudiler de şüphe yok ki güçleri yetttiğimnce Müslümanlara yardımda bulunmuşlardı.

… ..

Vizigot krallığının krallığınmın zayıflığı, böylece, üç teömel faktörle açıklanabilir: Taht versetiyle ilgili üst tabaka arasındaki fiki

r ayrılığı; üst tabakanın sahip olduğu imtiyazlara karşı topşlumun diğer kesimlerindeki memnuniyetsizlik ve bununla bağlantılı olarak orduya duyulan güvensizlik; son olarak da Yahudilere yapılan zulüm.


3.711-716 Yılları Arasındaki Akınların Seyri


İlk önemli Müslüman kuvvetleri 711 yılının Nisan veya Mayıs ayında Güney İspanya’ya ayak bastı vr Endülüs’ü baştan sona en cazip haliyle gördü. Aslında bu Müslümanların İspanya’yla ilk temasları değildi; … ..

… ..

… .. 

… .. Onlar çoğunlukla Berberî idilerve komutanları da Kuzey Batı Afrika’nın Arap asıllı valisi Musa bin Nusayr’ın Berberi asıllı azatlı kölesi (mevlâ) olan ve günümüzde adı “Cebel, Târık”ın (Târık Dağı) tahrif edilmiş şekli olan Gibraltar kelimesiyle ebeîleştirilen Târık bin Ziyâd idi. Târık iş bilir bir komutandı ve daha önce de Tanca(Tangier)’daki garnizon kuvvetlerinin komutanlığını yapmıştı. Kral Roderick’in kuzeyde bulunmasından istifadeyle Müslümanlar, daha sonraki dönemlerdeşehre dönüşecek olan Cezîretülllhadrâ )Algeciras) mevkiinde bir üs kurma fırsatı ele geçirmişlerdi. … ..

… ..

… ..Vizigot başkenti Tuleytula (Toledo)’ya ilerlemeye karar verdi. … .. Kışı geçirmek için Tuleytula’ya yerleşmeden önce, Sarakusta (Saragossa) istikametinde kuzeydoğuya bir keşif seferi de düzenlemiş olabilirdi. … ..

… ..

… .. ve İşbiliye (Sevilla) yönünde ilerledi. Güzergâh üzerinde … .. İşbîliye direnişi de kırılmış moldu.

… ..


II. Şam Hilafetinin Eyaleti


  1. Eyalet Düzeni


Araplar İber Yarımadası’ndaki yeni topraklarını “Endülüs” şeklinde isimlendirdiler. Kelimenin, Vandal istilacılarının isminde türeyen “Vandalicia”nın bozulmuş hali olduğu düşünülmektedir. Bu isim, yarımadanın sadece Müslüman hakimiyeti altındaki kısmı için kullanılıyordu ve Reconquista’nın ilerlemesiyle ters orantılı olarak, terimin atfedildiği coğrafi alan da küçüldü.. Modern kullanımda Endülüs, XIII.-XV. yüzyıllar arasındaki dönemde Müslümanların tutunmuş olduğu son bölge olan Güneydoğu İspanya bölgesine atfedilmektedir.

… ..


2.İlerleyişin Sonu

… ..

… ..






























Durum, Müslümanların ilerleme azimlerinin, Frankların direnişine oranla daha zayıf olduğu şeklinde bir diğer yolla da açıklanabilir; bununla birlikte birçok iç faktör de ilerleme azminin zayıflaması üzerinde etkili olmuştur. … ..   Ganime için sarf edilen zahmetin artmasına ilaveten Akdeniz iklimine alışkın olan Müslümanların orta Fransa iklimini elverişsiz bulmuş olabilecekleri de unutuklmamalıdır. Hiç şüphesiz onlarda Şam hilafetinin çöküşüyle ilgili birtakım önsezileri de vardı ve bu nedenle kendilerini güvensizlik içinde hissediyorlardı. ... ..

… ..

Bizzat İspanya’da gidişatın değişmesinin sebepleri, Fransa’dakinden farklı değildi. Buna ek olarak, sonuca etki edebilecek bir takım özel faktörler de vardı. Buradaki Müslüman yerleşimciler çoğunlukla Berberi kökenliydi ve birazdan da değineceğimiz üzere, Arapların kendilerine karşı muamale tarzlartından hoşnutsuzluk duymuş ve isyana kalkışmışlardı. Bunun yanı sıra, 750 senesinin başlangıcında ciddi bir kıtlık baş göstermiş ve bu sebeple onların çoğu İspanya’daki topraklarını terk edip Afrika’ya dönmek zorunda kalmışlardı.

… ..

… ..

3. Eyaletin İç Sorunları

… ..

… .. Yerli halkın ihtida edip İslamiyei kabul etmeleri 750’den öncebaşlamıştı, ama sayıları, dönemin siyasî şartları içinde onların ayrı bir unsur olarak konumlandırmak için yeterli değildi. 

Kaynaklara göre, Araplar arasında baş gösteren pek çok gerilimin kaynağı, kabileler ve onların alt grupları arasındaki asabiyetle ilgiliydi. Özellikle, Kelbîler ve Kaysîler adlarıyla bilinen iki grup arasında sonu gelmez kan davası vardı. … ..

…..

… .. Dolayısıyla çağdaş tarihçiler Suriye’deki gerilimnasıl nedeni olarak eski kan davalarını görmek yerine Arap genişlemesinden önce Suriye bölgesine yerleşenlerin çoğunluğunu Kelbîler oluştururken, genişleme ile birlikte söz konusu bölgede iskan edilenlerin çoğunu KaysÎlerden olmasını görmektedirler. … ..

Kabileler arası çekişme , 740’tan sonra Endülüs’te önemli bir siyasi faktör haline dönüştü. …  … .. 

… ..Yine 740 senesinde Kuzey Afrika’da Berberî ayaklanması patlak vermiş ve Tanca şehri isyancılar tarafından zapt edilmiştir. Valinin, isyanı bastırmak için Kayravan’daki ikemetgâhına gönderdiği ordu hezimete uğramış, ardından 741 senesinde Şam’dan gelen Suriyelilerin takviyesine rağmen valinin ordusu bir kez daha yenilmiştir. Bu başarılar, kuzeybatı  İspanya’da bir Berberî  ayaklanmasına dönüştü. Berberîler, Arapların yönetiminde gördükleri muameleden memnun değillerdi. Ganimetlerden en az pa onlara veriliyordu ve en elverişsiz bölgelere Berberîler yerleştiriliyordu. Müslüman olmalarına rağmen Araplar onları eşit görmüyordu. Sayıları daha fazla olduğu ve belki de ferdi olarak daha dayanıklı savaşçı oldukları için başlangıçta başarılı olmaları şaşırtıcı değildi.

… ..

… ..

… .. Mezkur vali, Kelb kabilesine mensup, daha doğrusu Yemenli iken, Belc komutanlığındaki Suriyeli Araplardan oluşan birlik Kays kabilesindendi. Bu nedenle ülkeyi terk etmek yerine Kurtuba üzerine yürüdüler ve Belc’i valilik makamına oturtmak suretiyle valiyi azlettiler. … ..

… .. 750’de Abbasiler’in iktidara gelişleriyle birlikte, tüm akrabaları Abbasiler  tarafından katledilen Abdurrahman, Suriye ve Irak yoluyla canını kurtarmayı başarmış ve Berberi kökenli annesinin Fas’ın Akdeniz kıyıları yakınında ikamet eden kabilesinin yanına bir süreliğine sığınmıştı. … ..  Abdurrahman boğazı geçti ve 756 Mayısında Suriyeli cündiler, Yemenliler ve bir takım Endülüslü Berberîlerden müteşekkil bir orduyla Kaysî grubunun kalıntılarını hezimete uğrattı. Ülke bütünüyle ona teslim oldu ve ardından Kurtuba Camii’nde Endülüs emiri ilan edildi. Böylece Endülüs emirliği kurulmuş oldu.


III. Bağımsız Emevî Emirliği


  1. Emirliğin Kuruluşu

(I. Abdurrahman (756-788); I.Hişam (788-796),

I.Hakem (796-822); II.Abdurrahman (822-852)


Abdurrahman’ın emir olarak ilanı, yeni bir durum ortaya çıkardı. Ama bu yenilik, pratik olmaktan ziyade teorik idi. “Emir” veya “komutan” ünvanı, şimdiye kadar halife tarafından atanmış eyalet valileri için kullanılmaktaydı; fakat Abbasi halifeleri Emevî ailesinin neredeyse tamamının katliamından sorumlu oldukları için, Abdurrahman’ın halifeyi herhangi bir şekilde tanıması söz konusu olmazdı. … ..

…. ..

En başta, sayıları az olmasına rağmen hakim konumda bulunan Araplar gelmekteydi ve onlar da kendiş aralarında gruplara ayrılmışlardı. Yemenlilerle (yahut Kelbîler) Kayslılar arasındaki eski ihtilafın, tedrici olarak, “eski yerleşikler” (Belediyyûn) namıyla bilinen ilk dalga Araplarıyla, “Suriyeliler” (Şamiyyûn) namıyla bilinen sonradan gelenler arasında cereyan eden başka bir ihtilafa dönüştüğü görülmektedir. Yukarıda izah edildiği üzere, Suriyelilere tımar verilmesinden dolayı ortaya çıkan bu ayrım, bir dereceye kadar sosyal ve ekonomik temelliydi. Arapların tamamı elbette Müslümandı.

Buna ilaveten “Berberîler” ve “yerli muhtediler” olmak üzere iki grup daha vardı. … ..

… ..

… ..

İslam devletinde kalan geniş kitleye, yani kendi dinlerini muhafaza eden Hıristiyanlara ise, Araplaşmış anlamına gelen müsta’ribler (mozarabs) ismi verilmişti. Muhtemelen bu terimi Reconquista Hıristiyanları kullanıyordu. Hıristiyan olarak kalmalarına rağmen, bu halk da muhtemelen pek çok yönden Arap İslam medeniyetinin etkisi altında kalmıştı. Onlar hiçbir şekilde slam hakimiyetine karşı gelmemiş, bilakis (Latin kökenli bir lehçeyle konuşmalarına rağmen) Arapça öğrenmiş ve pek çok Arap geleneğini benimsemişlerdi. Hıristiyanların yanı sıra merkezî şehirlerde çok sayıda Yahudi halk da yaşamaktaydı. Vizigot hakimiyeti altında zulme uğrayan Yahudiler, aktif olarak Müslüman fethine yardımda bulunmuş ve sonraları da herhangi bir isyan girişiminde bulunmamışlardır.

Tüm bu farklı ve çoğu zaman muhtelif unsurlar üzerinde fiilî hakimiyetin devamlılığını sağlamak zordu. 

… ..

… .. 740’tan 755’e kadarki zaman zarfında İber Yarımadası’nın kuzey batısındaki küçük Asturias Krallığı biraz genişleyebilmiş ve saldırılar karşısında kendisini nispeten korumayı başarabilmişti. Bundan başka, Şarlman (Charlemagne) (771-814) da, Pireneler ’in ötesinde kendi güçlü imparatorluğunu kurmaktaydı. 801’de Barcelona’ya girmesi ardından, ara sıra yarımadaya baskınlar da düzenlemeye başlamıştı. 788’deki Sarkusta seferi Roland Şarkıları (Chanson de Roland) sayesinde şöhret bulmuştu. … ..

… ..


II. Abdurrahman döneminde (822-852) Emevi Emirliği sağlam bir yapıya kavuştu ve ülkede refah düzeyi yükseldi. … .. 

… ..


2.Emirliğin İçinde Bulunduğu Kriz


(I.Muhammed (852-886), el Münzir (886-888),

Abdullah (888-912)

II. Abdurrahman 852’de öldüğünde, Emevî devletinin refah düzeyi artmakta ve güçlü ve sağlam bir yapıya sahipmiş gibi gözükmekteydi. Fakat sonraki altmış yılda gelişen olaylar bu görünüşün aldatıcı, devletin ise gerçekte zayıf ve istikrarsız bir yapıya sahip olduğunu gösterdi. … .. … .. 


IV. Emevî Hilafetinin İhtişamı


1. Emevî İspanya Altın Çağında


(III. Abdurrahman (912-961), II. el Hakem (961-976)

Emir Abdullah’ın yerine 21 yaşındaki genç torunu III. Abdurrahman geçti……

… .. Kuzey’de Leon Krallığı ile günümüzde Tunus olarak bilinen bölgede yeni Fatimî iktidarı. Bu olumsuzluklara karşın, kişisel yetenekleri, devlet adamlığı vasfı ve uzun süre emirlik yapmak gibi şansı

sayesinde Abdurrahman, bir taraftan bu zafiyet ve tehlikelerin üstesinden geldi, diğer taraftan da Endülüs’ü

zirveye taşıdı.

… ..

Kuzeydeki topraklara yerleşmedeki isteksizliğin nedenleri, 732’deki hezimetten sonra Fransa'ya sızma girişimlerinde heyecanın kayboluşu ve yaklaşık olarak VIII. asrın

ortalarında kuzey batı yönündeki baskıyı sürdürmedeki başarısızlıkla ilgili yukarıda söylenenlerle aynı minvaldedir. Araplar iklimden kesinlikle hoşlanmamışlardı ve pek çoğu şehir kültürüne sahip olduğundan kuzeydeki şehirleri küçük ve konfordan yoksun bulmuşlardı. Söylenenlere göre Araplar, zeytin ağaçlarının çiçek açtığı yerler dışında hiçbir yerden asla memnun olmazlardı. … ..

… ..

III. Abdurrahman’ın Kuzey Afrika siyaseti çerçevesinde göz önünde bulundurulması gereken temel olgu,

Fatımî Hanedanı’nın önce 909’da Tunus’ta, daha sonra ise Mısır’da kurulmasıdır. … … Bu öğretiler dizisi, teolojik olarak Şiiliğin İsmailîlik , İslam toplumunun, Hz. Muhammed’in soyundan gelen ve gerçek bir imam olarak dinî bir

ilhamla desteklenen tayin edilmiş bir önderi yanı imamı olduğunu beyan ediyordu. Tunus örneğinde bu

şahıs Ubeydullah’tı. Bu, politik olarak mevcut hükümdarın devrilip (çünkü onlar Müslümanların meşru

önderleri değillerdi) yerlerine gerçek imama bağlı otokratik bir yönetimin kurulması anlamına geliyordu. 

… ..

… ..










































... ..

    

III. Abdurrahman yönetimindeki Endülüs’ün iç tarihinde en önemli olabilecek olay, Fatımî tehdidiyle ilgiliydi. … ..

…. ..



2.Ekonomik Temel

… ..

… ..

… .. Aslında varoluşundan beri İslami temelde köylü dini olmaktan ziyade şehirlilerin dini olagelmiştir. İslam, gelişmekte olan ticaret ve finans merkezi olan Mekkeli tacirlerin kervanları Arabistan Yarımadasının çöllerine ve steplerine uğramasına rağmen, dinin sahrada yapacağı çok az şey verdi ve bedeviler de nadiren gayretkeş Müslümanlar olmuşlardır. … ..

… ..

İslam’ın ruhundan doğan ticarete yönelik teşvik, muhtemelen Endülüğs’teki refahın başlıca kaynağını teşkil etmekteydi. … ..

… ..

 


V.Emevi Döneminin Kültürel Kazanımları


VI.Arap Hakimiyetinin Yıkılışı


VII.Berberî İmparatorluklar: Murâbıtlar


VIII.Berberî İmparatorluklar:Muvahidler


IX.Siyasi Çöküş Döneminde Kültürel İhtişam


x.Müslüman İspanya’nın Sonu


XI.Müslüman İspanya’nın Önemi










*Endülüs Tarihi & W. Montgomery Watt - Pierre Cachia

Özgün adı:A History of Islamic Spain 

Edinburg University Press, 2001

Küre Yayınları Birinci Basım Mayıs 2011

Tercüme: Cumhur Adıgüzel - Qiyas Şükürov






*Endülüs - Vikipedi (wikipedia.org)

*Endülüs (Arapça: الأندلسal-andalus), 711-1492 yılları arasında İber Yarımadası'nda Arapların etkisi altında bulunan bölgelere verilen isimdir. Müslümanların İber Yarımadası'ndaki varlığı en son Moriskoların 1609 yılında İspanya'dan sınır dışı edilmesiyle son bulmuştur.

Tarihçe:

Başkenti Şam'da bulunan Emevî Devleti, 7. yüzyılda Kuzey Afrika'yı ele geçirmişti. 8. yüzyılın başında Emevî Devleti'nin Kuzey Afrika'daki valisi olan Musa Bin Nusayr, Emevî Halifesi Velid Bin Abdülmelik'in desteğiyle bir Berberî kumandan olan Tarık bin ZiyadCebelitarık Boğazı'nı geçirerek İber Yarımadası'na gönderdi. O zamanlar İber Yarımadası Germen asıllı bir ulus olan Vizigotların elindeydi ve başkentleri Toledo kentinde bulunuyordu. Tarık bin Ziyad'ın savaşta bozguna uğramaması için geri dönüş olasılığını kaldırmak üzere kendi gemilerini yaktırdığı belirtilir. Tarık Bin Ziyad, Vizigot kralı Rodrigo'yu yenilgiye uğratınca krallık yıkıldı ve İber Yarımadası'nın güney kısımları kısa bir süre içinde Müslümanların eline geçti.

750 yılına kadar Endülüs Emevîleri'nin gönderdiği valiler tarafından yönetildi. 750 yılında Abbasîler, Bağdat'ta halifeliklerini ilan ettiler ve Emevî hanedanından Abdurrahman bin Muaviye, Endülüs'e kaçarak kendisini Emevî emiri ilan ederek Córdoba (Kurtuba) kentini kendine başkent yaptı.


Valiler Dönemi (714-756):

Başkenti Şam'da bulunan Emevî Devleti, 7. yüzyılda Kuzey Afrika'yı ele geçirmişti. 8. yüzyılın başında Emevî Devleti'nin Kuzey Afrika'daki valisi olan Musa Bin Nusayr, Emevî Halifesi Velid Bin Abdülmelik'in desteğiyle bir Berberî kumandan olan Tarık bin ZiyadCebelitarık Boğazı'nı geçirerek İber Yarımadası'na gönderdi. O zamanlar İber Yarımadası Germen asıllı bir ulus olan Vizigotların elindeydi ve başkentleri Toledo kentinde bulunuyordu. Tarık bin Ziyad'ın savaşta bozguna uğramaması için geri dönüş olasılığını kaldırmak üzere kendi gemilerini yaktırdığı belirtilir. Tarık Bin Ziyad, Vizigot kralı Rodrigo'yu yenilgiye uğratınca krallık yıkıldı ve İber Yarımadası'nın güney kısımları kısa bir süre içinde Müslümanların eline geçti.

750 yılına kadar Endülüs Emevîleri'nin gönderdiği valiler tarafından yönetildi. 750 yılında Abbasîler, Bağdat'ta halifeliklerini ilan ettiler ve Emevî hanedanından Abdurrahman bin Muaviye, Endülüs'e kaçarak kendisini Emevî emiri ilan ederek Córdoba (Kurtuba) kentini kendine başkent yaptı.


Endülüs Emevîleri Dönemi (756-1031):

Bu dönem Endülüs'ün en parlak dönemi olarak bilinir. Córdoba şehri, Bağdat ve Kahire'den sonra Dünya'nın üçüncü önemli bilim merkezi haline geldi. Yine o dönemde Avrupa genelinde okuma yazma yeterince yaygın değilken Endülüs'te halkın çoğu okuma yazma biliyordu. Şehircilik ve şehir kültürü döneminin önüne geçmiştir. Kültürel farklılıkların zenginlik olarak algılandığı bir çağdır. Endülüslerin egemenliği altındaki topraklarda Sefarad Yahudileri bugün İspanya’daki Yahudi kültürünün altın çağı olarak adlandırılan çağlarını yaşamışlardır.

10. yüzyıl başlarında Abbasilerin gücü azalmaya başlamış, Mısır'daki Fatımîler de kendilerini halife ilan etmişlerdi. Böylece İslam dininin önderliği bölünmüş oldu. Bu ortamda Endülüs Emiri III. Abdurrahman, 16 Ocak 929 tarihinde kendisini halife ilan etti. Endülüs Emevîlerinin başarıları 11. yüzyıl başlarına kadar devam etti. 1031 yılındaysa halifelik ve devlet Kastilya Krallığı'na karşı alınan yenilgiler ve iç karışıklıklar sebebiyle yıkıldı.



Mülûkü't-Tavâif (Beylikler) Dönemi (1031-1090):















Murabıtlar Dönemi (1090-1147):

Muvahhidler Dönemi (1147-1248)

Gırnata (Granada) Sultanlığı (1232-1492):

Müdeccenler ve Moriskolar (1492 - 1610):

Kültür:

Edebiyat:


*W. Montgomery Watt - Vikipedi (wikipedia.org)

*William Montgomery Watt (14 Mart 1909 - 24 Ekim 2006), İskoç tarihçi, oryantalist, Anglikan din adamı ve akademisyen. 1964-1979 yılları arasında Edinburgh Üniversitesi'nde Arap ve İslâm Araştırmaları Kürsüsü başkanlığında bulundu.

… ..



*
Kartaca - Vikipedi (wikipedia.org)

*Kartaca (Arapça: قرطاج‎ Qarṭāj) (Latince: Carthago), MÖ 814 yılında, Tunus yarımadasında kurulmuş olan bir Fenike kolonisidir. Kartaca, Fenike dilinde Kart-hadaşt yani "Yeni Kent" anlamına gelmektedir. Kart Hadaşt, 22 sessiz harften oluşan Fenike abecesiyle QRT-HDST olarak yazılmaktadır.

Hem Antik Yunanistan hem de Roma İmparatorluğu'nun, Kartaca ile tarihin büyük bir bölümünde Akdeniz ticareti için rekabet halinde olmaları ve bu rekabetin sıcak çatışmalara varmış olması nedeniyle bu tarihçilerin çalışmaları büyük ölçüde önyargılı çalışmalardır.… ..






































*Granada - Vikipedi (wikipedia.org)

*Gırnata veya Granada, İspanya'nın Endülüs bölgesinde bulunan Granada ilinin baş şehridir. Endülüs Emevileri'nden kalan El Hamra Sarayı ile ünlüdür.

… ..


*El Hamra Sarayı - Vikipedi (wikipedia.org)

*El-Hamra Sarayı (İspanyolca: Alhambra; Arapça: الْحَمْرَاء‎‎: "Kırmızı" (eril formda "ahmer" olan sözcüğün dişil yapıdaki şeklidir), İspanya'nın Endülüs bölgesindeki Granada kentinde yer alan, İslami Arap mimarisinin Kalʿatü'l-Hamrâ mimari anlayışı ile yapılan saray ve kale olarak kullanılan tarihi binadır.[1]

Saraya ait ilk yapılanma, MS 889'a tarihlenen Roma Dönemi surlarının üzerine küçük bir kale inşa edilerek başladı. 13. yüzyılın ortalarına kadar bir onarım yapılmayan kale, Gırnata Emiri Muhammed Nasır döneminde bugünkü görünümüne kavuştu. 1333'te Gırnata Sultanı I. Yusuf, kaleyi hükümdarlık sarayına dönüştürdü. 1492'de bölgede yeniden Hristiyan hakimiyetinin sağlanmasının ardından, saraya kısmen Rönesans mimarisinin etkilerinin görüldüğü çeşitli eklemeler yapıldı.[2]

El-Hamra'nın yapımı devam ederken Endülüs'ün diğer önemli iki şehri Kurtuba ve Sevilla (1236 ve 1248'de) Hristiyan Kastilyalıların eline geçmiştir.

Paris'teki Institut du Monde Arabe (Arap Dünyası Enstitüsü) eski Başkanı Edgar Pisani sarayın, İslam Medeniyeti'nin insanlığı ulaştırabileceği en yüksek noktalardan biri olduğunu söyledikten sonra El-Hamra'yı şöyle anlatır:

Aslanlı bahçeden bir görüntü.

Endülüs İslam sanatını, Müslüman İspanya tarihinden ayrı düşünmek imkansızdır... El-Hamra inşa edilirken hiçbir şey tesadüfe bırakılmamış, her detay özenle hesaplanmıştır. Kavislerin bölünüşünde, tek ve çift sütunların hoşa giden bir tarzda yerleştirilmelerinde, kapı ve pencere yerlerinin mükemmel konumundan bunu anlamak mümkündür. İşte bu sayede harikulâde perspektifler ortaya çıkmış, avlular ile açık salonlar arasında güneş ışığı, suların akışı ve gölgelerin oyunu buluşturularak, dış alemle inanılmaz bir uyum ve zarafet sağlanmıştır. Bu, sanki el değince kırılıp dökülecek hissi veren yüksek bir zarafettir. El-Hamra'yı gerçekten anlamak için, sarayın içindeki pek çok kitabeyi anlayarak okumak gerekir. Kur'an'dan alınan ayetlerin ve İbn-i Zamrak'la diğer Müslüman şairlerin mısralarının kazınmış olduğu bu kitabeler bazı duvarları tamamen kaplamakta, kemerler, kapı çerçeveleri ve sütun tekneleri boyunca uzayıp gitmektedir. Öyle ki, bu yazıları süsleme motiflerinden ayırmak neredeyse imkânsız haldedir.


*
Málaga - Vikipedi (wikipedia.org)

*Málaga (Mâlaka), İspanya'da Endülüs Özerk Topluluğu içinde bulunan Málaga ili merkezi olan ve bir belediye idaresi bulunan kenttir.

İber Yarımadasının doğusunda, Endülüs Özerk Topluluğu arazileri güneyinde, Akdeniz sahillerinde "Costa del Sol (Güneş Sahili)" üzerinde kurulmuş bir liman ve sahil şehridir. Cebelitarık Boğazı'ndan 100 km doğuda ve en yakın Kuzey Afrika sahilinden 130 km uzaklıktadır.





































































































*Córdoba, İspanya - Vikipedi (wikipedia.org)

*Córdoba ya da Kurtuba, İspanya'nın Endülüs eyaletinde bir şehir ve il. Tüm ilin nüfusu 2003 itibarıyla 320.000 kişi civarındadır.

Uzun süre Endülüs Emevileri'nin egemenliğinde kalan şehirde en önemli mimari eser, İspanyollar tarafından "Mezquita" olarak adlandırılan Kurtuba Camisi'dir. Katolik İspanyollar'ın şehri yeniden ele geçirmesinden sonra kiliseye çevrilen ve günümüzde hâlâ katedral olarak kullanılmakta olan yapı, yapılan bir miktar tahribata karşın hâlâ pek çok özelliğini korumaktadır.

*Sevilla - Vikipedi (wikipedia.org)

*Sevilla (okunuşu, Sevi:yya) (Arapça: İşbiliye) (İbranice: Şfela), İspanya'nın güneybatı kesiminde Endülüs (Andalucía) özerk bölgesinin merkezi ve en büyük şehridir. Toplam nüfusu şehir merkezi ve kasabalar ile beraber 1.758.720'dir.

Atlas Okyanusundan 87 km kadar içeride, Guadalquivir Nehrinin doğu yakasında yer alır. Başkent Madrid'in yaklaşık 550 km güneybatısına düşer. Bir iç liman olarak Endülüs'ün en önemli ve İspanya'nın dördüncü büyük kentidir. Geçmişte de bir kültür merkezi, Müslüman İspanya'nın başkenti ve Yeni Dünya'ya düzenlenen keşif seferlerinin başlangıç noktası olarak önem taşır.

Endülüs özerk bölgesinin sanat, kültür ve ekonomi merkezidir. Sevilla'da Avrupa'nın üçüncü büyük katedrali mevcuttur. Ayrıca Sevilla, İspanya'nın flamenko merkezi olarak kabul edilen Cadiz şehrine, özellikle de bu şehrin Jerez de la Frontera kesimine ek olarak, önemli bir flamenko merkezi olarak kabul edilmektedir. Ayrıca bölgeye özel Sevillanas adı verilen bir dansı vardır.


*Tarık bin Ziyad - Vikipedi (wikipedia.org)

*Tarık bin Ziyad (Arapça: طارق بن زياد), Endülüs'te İslam hakimiyetini sağlamış Berberi asıllı Emevîli komutandı. Cebelitarık Boğazı'nın adı kendisinden gelmiştir: Arapça cebel "dağ" demektir ve Cebel-i Tarık ise "Tarık'ın dağı" manasına gelmektedir. İspanya'daki Vizigot Krallığı'nın son kalıntılarının arasındaki karışıklık ortamında İspanyol Yahudileri ve bazı Vizigot yöneticilerinin daveti üzerine İspanya'ya 711 yılında çıkarak önemli birçok şehri alan komutandır.

Genel olarak Kuzey Afrika'da yaşayan bir Berberi ailesinden olduğu, Kuzey Afrika'nın fethi döneminde İslam orduları tarafından esir alındığı ve serbest bırakıldıktan sonra Emevi valisi Musa bin Nusayr'ın hizmetine girdiği kabul edilmektedir. Kökeninin İranlı ya da Arap olduğu yönünde iddialar da bulunmaktadır.[1] Musa bin Nusayr'ın komutasında Tanca ve Ceuta'nın fethine katıldı. 708 yılında Tanca valisi olan Tarık bin Ziyad Endülüs'ün fethine kadar bu görevde kaldı.

İspanya'daki karışıklıklardan istifade etmek isteyen Musa bin Nusayr, Tarık bin Ziyad'ı 711 yılında 7000 kişilik bir kuvvetle İspanya üzerine görevlendirdi. 7000 kişilik ordusu ile Cebelitarık Boğazı'nı geçen Tarık bin Ziyad İspanya'ya çıkar çıkmaz gemileri yaktırarak askerlerinin geri dönme umudunu kırdı.

Askerlerine şu tarihi sözleri söyledi: “Arkanızda düşman gibi deniz, önünüzde deniz gibi düşman. Nereye kaçacaksınız? Vallahi sizin için ancak

sadakat ve sabır kalmıştır. Düşmanın silahı, teçhizatı ve erzakı boldur. Sizin silah olarak ancak kılıçlarınız,

erzak olarak da düşmanın elinden sahip olabileceğiniz vardır.”

Daha sonra Carteya ve Algeziras kentlerini aldıktan sonra Vizigot kralı Rodrigo'nun asker toplayıp üzerine geldiğini haber alınca Musa bin Nusayr'dan yardım istedi. Gelen 5000 kişilik yardım kuvveti ile birlikte Rio Barbeta'da Rodrigo'nun ordusu ile karşılaştı. Tarık bin Ziyad Guadalete Muharebesi olarak da bilinen savaşta Vizigot kralını ağır bir yenilgiye uğrattı. Bu başarının ardından Musa bin Nusayr da 10.000 kişilik bir kuvvetle İspanya'ya

geçti. Onun başarılarını da kıskandığı için daha fazla ilerlememesini buyurdu. Ancak Tarık bin Ziyad ortamın müsait

olduğunu düşünerek harekâtına devam etti. 712 yılında Toledo'yu ele geçirdikten sonra Córdoba, Archidor ve Libire kentlerini de ele geçirdi. Toledo'da Musa bin Nusayr'ın ordusuyla buluşan Tarık bin Ziyad emirlerini dinlemediği gerekçesiyle askerin önünde Musa bin Nusayr tarafından azarlandı. Ertesi yıl İslam orduları

Zaragoza, Aragon, León, Lleida kentlerini ele geçirdi.

İspanya'nın fethinden sonra Musa bin Nusayr burada bazı komutanlar ve askeri birlikler bıraktı ve 714 senesinde Şam'a döndü. Yanında götürdüğü Tarık Bin Ziyad'ı Halife I. Velîd'e şikayet etti. Halife yaptığı araştırmada İspanya'nın gerçek fatihinin Tarık bin Ziyad olduğunu öğrendi. Onu cezalandırmadı ama ülkesine de geri göndermedi. Tarık Bin Ziyad ölümüne kadar Suriye'de yaşadı.


*Cebelitarık - Vikipedi (wikipedia.org)

*Cebelitarık, İber Yarımadası'nın güney ucunda yer alan bir Britanya Denizaşırı Toprağı'dır. 6,7 km²'lik (2,6 sq mi) bir alana sahiptir ve kuzeyde İspanya ile sınırı vardır. Manzaraya, eteğinde yoğun nüfuslu bir kasaba bölgesi olan ve başta Cebelitarık olmak üzere 33.000'den

fazla kişiye ev sahipliği yapan Cebelitarık Kayası hakimdir.

1704'te İngiliz-Hollandalı kuvvetler, Habsburgların İspanyol tahtına iddiası adına İspanyol Veraset Savaşı sırasında İspanya'dan Cebelitarık'ı ele geçirdi. Bölge, 1713'te Utrecht Antlaşması uyarınca ebediyen Büyük Britanya'ya devredildi. Napolyon Savaşları ve II. Dünya Savaşı sırasında, Akdeniz'e, Cebelitarık Boğazı'na giriş ve çıkışı kontrol ettiği için Kraliyet Donanması için önemli bir üs oldu. Bu deniz boğulma noktasında sadece 14,3 km (8,9 mil) genişliğindedir. Dünyanın deniz ticaretinin yarısının boğazdan

geçmesi sebebiyle stratejik olarak önemlidir. Cebelitarık'ın ekonomisi büyük ölçüde turizm, çevrimiçi kumar, finansal hizmetler ve yakıt ikmaline dayanmaktadır.




Cebelitarık'ın egemenliği, İngiliz-İspanyol ilişkilerinde bir çekişme noktasıdır, çünkü İspanya; toprak üzerinde bir hak iddia

etmektedir. Cebelitarık halkı, 1967 referandumunda İspanyol egemenliği önerilerini reddettiler ve 2002 referandumunda

ortak egemenlik fikri de reddedildi.



*Reconquista - Vikipedi (wikipedia.org)

*Reconquista, Endülüs döneminde İber Yarımadasındaki Hristiyanların, yarımadadaki Müslümanların varlıklarını ortadan kaldırma amaçları ve çabalarına verilen addır. 1492 yılında son Endülüs devletinin yıkılmasıyla başarıya ulaşan Reconquista, İspanyolcada "Yeniden fetih" anlamına gelir.

Kavramsal eleştiriler:

Reconquista kavramı tarihsel açıdan nesnelliği tartışmalı olan bir kavramdır. Yeniden fetih kavramı İspanya'nın Müslüman olduğu döneme işgal altındaki bir dönem gözüyle bakan, İspanya'nın yeniden Hristiyan olmasını kesin bir yazgı olarak gören bir bakış açısının parçasıdır. İspanyolların ulusal kimliklerinin vazgeçilmez bir parçası olmakla birlikte, bu kavram aslında tarihe çok taraflı bir açıdan bakan bir kavramdır. İspanya, tarihi boyunca birçok yabancı ulusun istilasına uğramıştır. Arap ve Berberi orduları 8. yüzyılda İspanya'ya girdiklerinde İspanya zaten bir Cermen ırkı olan Vizigotların egemenliği altındaydı. Vizigotlardan önce İspanya, Roma İmparatorluğu'nun egemenliği altında yaşamıştı. Yani Araplar ve Berberiler İspanya'yı istila eden ilk yabancı uluslar değillerdi.

711 yılında Müslümanların ayak bastıkları İberya Yarımadası, 1492 yılına kadar İslam idaresinde kaldı. Müslümanlar'ın orada bulunan Hristiyan ve Yahudiler ile çok yönlü ilişkileri oldu. Sonuçta, Doğu İslam dünyasında parlayan medeniyet güneşi Endülüs'te zirvesine ulaştı. Modern Çağ'ın Endülüs tarihçilerinin hemen tamamının kabul ettiği bu gerçeği değiştiren şey ise, daha 718 yılında Kuzey İspanya dağlarındaki Covadonga Magaraları'nda Pelayo öncülüğünde başlayan Hristiyan Reconquistası oldu. 718'den 1085'e ilk, 1085'ten 1238'e ve 1238'den 1492'ye kadar geçen üç safhada Reconquista süreci tamamlanmış oluyordu. 1492 yılında İslam hakimiyeti İspanya'da son buldu. Bundan sonra orada kalan Yahudiler (Sefaradlar) hemen, Müslümanlar (Mudejarlar) ise 1610 yılına kadar ara ara ülkeden çıkarıldılar. Endülüs Göçmenleri denilen bu topluluklar içinde özellikle Yahudileri, o zamanın dünyasında güçlü Osmanlı Devleti'nden başka kabul eden olmadı. 2 Ocak 1492'de Gırnata Emirliği de İspanyollara Emir Ebu Abdullah tarafından teslim edilmiştir. Bu olay Reconquista'nın son adımı olarak değerlendirilir. 1508'de yayınlanan bir fermanla 6 yıl içerisinde Müslümanlar'ın kendi kıyafetlerini terk etmeleri ve Hristiyan gibi giyinmeleri şart koşulmuştur. Yaklaşık bir yüzyıl boyunca üç milyon Müslüman, ya sürgün edilmiş, ya din değiştirmeye zorlanarak Hristiyanlaştırılmış ya da kılıçtan geçirilmiştir. Bir mimari harikası olan saraylar yakılmış, kütüphaneler içlerindeki yüzbinlerce kitapla yakılıp talan edilmiştir. Bu yıkımdan sadece Córdoba'da bulunan ve şu an katedral olarak kullanılan Kurtuba Ulu Camii ile el-Kasr, yani Alkazar Sarayı, Medinettu'z-Zehra'nın kalıntıları, Granada'da bulunan Elhamra Sarayı ile Cennetü'l-arif Sarayı kalmıştır.


*Şarlman - Vikipedi (wikipedia.org)

*Şarlman (Fransızca: Charlemagne, Almanca: Karl I. der Große, Latince: Carolus Magnus veya Karolus Magnus) (d. yaklaşık 2 Nisan 748 – ö. 28 Ocak 814, Aachen), Frank ve Lombard kralıdır. Karolenj Devleti'ni imparatorluk statüsüne yükselten hükümdardır.


Hayatı:

Şarlman'ın doğum tarihi ve yeri tartışmalıdır. 742[1] yılı civarında bugünkü Belçika'nın Liège şehrine yakın bir yerde veya Prüm'de ya da Aachen'de doğduğu tahmin edilmektedir. Şarlman'ın babası Kısa Pepin Frank kralıydı. Öldüğünde krallığın topraklarını iki oğlu arasında paylaştırdı. Şarlman, kardeşi Carloman'ın ölümü üzerine tek başına Frankların kralı oldu. Ayrıca Lombardiya ve Saksonya'yı da topraklarına kattı. Batıda Endülüslerle doğuda Avar ve Macarlarla çarpıştı.

… ..

Sonunda Papa III. Leo'ya başvuru yaptı. Papa tarafından 25 Aralık 800 Roma'da Aziz Petrus Bazilikası'nda taç giydirilerek Şarlman Kutsal Roma İmparatoru ve kurduğu devlet de Batı Roma İmparatorluğu'nun varisi sayıldı.

Kutsal Roma İmparatoru olan Şarlman bugünkü Almanya'yı fethetti. Lombardlar'ı püskürttü, ardından Sakson, Anglo, Cermen ve Got kabilelerinden askerler toplayarak orta büyüklükteki bir orduyla Fransa ve Avusturya'yı fethetti. Böylece Şarlman Roma İmparatoru, Sakson, Frank, Lombard, Anglo, Cermen, Got ve Slav Kralı oldu. Hristiyanlık dinini kılıç ve ateşle Saksonya'ya kabul ettirdi.

Şarlman'ın iki büyük rüyası vardı:

1. Sezarların imparatorluk yönetimini yeniden kurmak.

2. Aziz Augustinus'un Tanrı Kent'ini yeryüzünde inşa etmek.

… ..

İtalya seferleri:

Lombard krallığının fethi:



*İbn Haldun - Vikipedi (wikipedia.org)

*İbn Haldun[a] (Arapça: ابن خلدون 27 Mayıs 1332, Tunus - 19 Mart 1406, Kahire), modern tarih yazımının, sosyolojinin ve iktisatın öncülerinden kabul edilen 14. yüzyıl düşünürü, devlet adamı ve tarihçisidir. Ayrıca İslam aleminde Liberalizm ilkelerini kitaplarında bulunduran ilk Müslüman düşünür. Köklü bir aileden geldiği için iyi bir eğitim aldı. Tunus ve Fas'ta devlet görevlerinde bulunduktan sonra Gırnata ve Mısır'da çalıştı. Kuzey Afrika'nın o dönem istikrarsız ve entrikalarla dolu siyasal yaşamı 2 yıl hapiste yatmasına neden oldu. Bedevi kabilelerini çok iyi tanımasından dolayı aranan bir devlet adamı ve danışman oldu. Mısır'da 6 defa Maliki kadılığı yaptı. Şam'ı işgal eden Timur ile görüşmesi bir fatih ile bir bilginin ilginç buluşması olarak tarihe geçti.

Siyasal yaşamdan çekildiği dönemlerde adını tarihe geçiren 7 ciltlik dünya tarihi Kitâbu’l-İber ve onun giriş kitabı olarak düşündüğü Mukaddime'yi yazdı. Eseri, Arap dünyasında etki yaratmasa da Osmanlı tarih anlayışını derinden etkilemiştir. Başta Katip Çelebi, Naima ve Ahmet Cevdet Paşa olmak üzere Osmanlı tarihçileri Osmanlı Devleti'nin yükseliş ve çöküşünü pek çok defa onun teorileriyle analiz etti. Arap dünyasında yeniden keşfedilmesi ancak Arap milliyetçiliğinin gelişmeye başlaması ile oldu. 19. yüzyıldan itibaren ise Avrupalı tarihçiler tarafından keşfedildi ve eserleri büyük takdir gördü. Öyle ki Toynbee, aradan geçen yüzyıllardan sonra onun için şöyle dedi: "Herhangi bir zamanda, herhangi bir ülkede, herhangi bir zihin tarafından yaratılmış en büyük tarih felsefesinin sahibi.".[2]

Yaşamı:

Eğitim ve öğrenim:

Tunus, Fas ve Gırnata'da ilk yılları:

Önemli politik görevler:

Mısır yılları:

Bilim insanı kimliği üzerine söylenenler:

Politik kişiliği üzerine eleştiriler:

Etkilendiği düşünürler:

Osmanlı tarihçiliği üzerindeki etkileri:

Ümran ilmi:

İbn-i Haldun'a göre tarihin görünür yüzünde bir dizi olaylar yer alırken, tarihin asıl manası gizli yüzündedir.[35] Mukaddimenin girişinde sırf nakil ve söylentilere dayanan bir tarih bilimine güvenilemeyeceğini, çeşitli milletlerin ve devletlerin gelişimlerinin peşpeşe sıralanmasının tarihi anlamaya hiçbir katkı sağlamayacağını belirtir. Önemli olan bu gelişmenin sırrını kavramaktır. Nakledilen bilgilerin ve olayların bir mantık süzgecinden geçirilip, gerçeğe uygun olup olmadığını anlamak gerekir.[36] Peki toplumların gelişip değişmesiyle ilgili bu mantık süzgeci nedir? İbn-i Haldun'a göre tarihin gerçek bilgisine ulaşabilmek için sosyal olay ve olguların objektif gözleminden işe başlamak gerekir. Uygarlık ve toplulukların çeşitleri, zaman içindeki değişimleri ve bu değişimlerin nedenleri incelenmelidir. İşte bunu yapacak bir bilime ihtiyaç vardır.

… ..


Toplum biçimleri:

Yerleşik toplumlar:

Asabiyye ve din:

Devlet kuramı:

Devletin aşamaları:

Siyaset biçimleri:

Diğer konulardaki yaklaşımları:

İlimler sınıflandırması:

Varlıklar sınıflandırması:

İnsan aklı:

İktisat:

Eserleri:

Kitâbu'l-İber:

Mukaddime:

Lubâb'ul-Muhassal:

Şifâu's-Sâil li-Tehzîbi'l-Mesâil:

Et-Târif bi ibn Haldun:

Diğer eserleri:

  1. Kaside-i Bürde şerhi

  2. İbn Rüşd felsefesi hakkında bir risale

  3. Mantığa dair bir risale (Kitab el-Mantık)

  4. Hesap hakkında bir risale (Kitab el-Hisab)

  5. Marakeş sultanına yazılan bir risale

  6. Şiire dair bir risale


*İbn Rüşd - Vikipedi (wikipedia.org)

*İbn Rüşd (Arapça:  ابن رشد; Künyesi Ebū'l-Velīd Muḥammed ibn Aḥmed ibn Muḥammed ibn Rüşd ابوالوليد محمد بن احمد بن محمد بن رشد; Latince: Averroes, 14 Nisan 1126, Kurtuba, Endülüs - 10 Aralık 1198, Marakeş, Fas), Endülüslü-Arap felsefeci, hekim, fıkıhçı, matematikçi ve tıpçı. Tercüme ve yorumlamalarıyla Aristo'yu Avrupa'ya yeniden tanıtmıştır. İslam felsefesinde Aristocu akım olan meşşailiğin temsilcilerindendir.

Önemi:

İbn Rüşd, en çok Aristo'nun eserlerinden yaptığı, bugün Batı'da pek çoğu unutulmuş Arapçaya tercümeleri ve yorumlamalarıyla ünlüdür. 1150'den önce Avrupa'da Aristo'nun eserlerinin birkaç tercümesinden başkası yoktu ve bunlar da din adamlarınca beğenilmeyip incelenmiyordu. Batı'da Aristo'nun mirasının yeniden keşfedilmesi, İbn Rüşd'ün eserlerinin 12. yüzyıl başlarında Latinceye tercümesiyle başlamıştır.

İbn-i Rüşd'ün Aristo üzerine çalışmaları otuz yıllık bir dönemi kapsar ve bu dönem içinde erişemediği Politika dışında bütün eserlerine yorumlamalar yazmıştır. Eserlerinin İbranice tercümeleri de İbrani Felsefesi üzerinde kalıcı bir etki bırakmıştır. İbn-i Rüşd'ün düşünceleri, Hristiyan skolastik gelenekten Aristo'nun mantık çalışmalarına değer veren Brabantlı Siger, Thomas Aquinas ve Dacialı Boetius gibi Paris Üniversitesi öğretim görevlileri tarafından özümsenmişti. Thomas Aquinas gibi meşhur skolastik filozoflar, ona ismi yerine "Şârih" (Yorumcu) ve Aristo'ya da "Filozof" diyerek yüksek derecede önem veriyorlardı. İslâm dünyasında bir okul bırakmamış ve ölümü Endülüs'teki serbest düşünce hayatının sonuna işaret etmiştir.


Edebiyatta İbn Rüşd:

Orta Çağ'ın Avrupalı skolastiklerinin kendisine gösterdikleri saygıdan ötürü Dante, İbn Rüşd'ü İlahi Komedya'da diğer büyük pagan filozoflarla beraber "iltifatın üne borçlu olunduğu" Limbo'da göstermiştir.

Victor Hugo'nun, Quasimodo ile Esmeralda'nın talihsiz öyküsünün anlattığı, Notre Dame'ın Kamburu adlı eserinde, bilimle hukukun kaynaklarına değinildiği bir bölümde, İbn Rüşd referans verilir. Avrupa'da bilinen adıyla Avveroes ismiyle anılır.[6]

James Joyce'un Ulysess adlı eserinde[7] ve Jorge Luis Borges'un La Busca de Averroes (Averroes'in Arayışı) eserinde[8] de, İbn Rüşd anılır.

Umberto Eco'nun Gülün Adı romanında İbni Rüşd birçok kez anılır ve Aristo'ya getirdiği yorumlar ve çıkarımlar referans olarak gösterilir.


Eserleri:

Organon (Ὄργανον)'a giriş mahiyetindeki eserleri:

Kategoriler üzerine çalışmaları:

"Yorum Üzerine" üzerine çalışmaları:

Bâzı eserleri:

Bilim ve felsefe eserleri:

Dinî eserleri[:

Tıbbî eserleri[:


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder