Sokakta el ele geziyorduk, hiç acelemiz yoktu. Totoca bana yaşamıı öğretmekteydi. Bense halimden gayet memnundum, çünkü abim elimden tutmuş bana hayatı öğretmekteydi. … ..
… .. Annem uzun boylu, sıska ama çok güzel kadındı. Koyu Yanık tenli, dümdüz kara saçlıydı. Saçları açıkken beline kadar inerdi. En sevdiğim yanıysa şarkı söylemesiydi, ne zaman söylese öğrenmek için yanına sokulurdum.
Denizci, denizci,
Kalpsiz denizcim ah,
Senin yüzünden denizci,
İneceğim mezara…
Dalgalar vuruyordu
Kumlarda köpürüyordu
Gitti uzaklara denizci
Nasıl da severdim onu ah…
Denizcinin sevgisi
Yarım saat sürer
Demir alınca gemi
Denizci yoluna gider…
Dalgalar vuruyordu…
… ..
… .. Babam işsiz, değil mi? Altı ay önce Mr. Scottfield’le dalaşınca işten kovuldu. Lalla’nın fabrikada çalışmaya başladığını farketmedin mi; Annemin İngiliz Değirmeni’nde çalışmak için her gün şehre gittiğini bilmiyor musun? Anlasana sersem. Bütün bunlar para biriktirip yeni evin kirasını ödeyebilmek için. … ..
… ..
“İşte oyuncak atın. Şimdi göster bakalım.”
Gazeteyi açıp bir ilaç reklamında yazan bir cümleyi işaret etti.
“Bu mamul bütün eczanelerde ve tıbbi malzeme mağazalarında bulunur.,” diye okudum.
Edmundo Dayım bahçeye koşup Dindinha’yı çağırdı.
“Anne! Eczaneyi bile düzgün okudu!”
İkisi birden önüme okunacak şeyler dizmeye başladılar, ne koysalar okuyordum.
Anneannem homurdanarak dünyanın pusulasını şaştığını söyledi.
Tahta atımı teslim alınca Edmundo Dayımı yeniden kucakladım. Çeneme dokundu ve duygulu bir sesle konuşmaya başladı:
“Geleceğin parlak afacan. İsmini boşuna Jose yani Yusuf koymamışlar. Sen güneş olacaksın ve yıldızlar etrafında parıldayacak.”
Söylediklerine anlam veremeden suratına baktım ve onun sahiden tırlak olabileceğini düşündüm.
“Anlamadığının farkındayım. Mısırlı Yusuf'un hikâyesinden bahsediyorum. Büyüdüğünde anlatırım.
… ..
*Şeker Portakalı Jose Mauro De Vasconcelos
Can Sanat yayınları
1.basım: 1983
Portekizce aslından çeviren: Emrah İmre
Zeze (Gum)’nin hikâyesi;
YanıtlaSilKitabın arka kapak tanıtımından; “Ne güzel bir şeker portakalı fidanıymış bu! Hem bak, dikeni de yok. Pek de kişilik sahibiymiş, şeker portakalı olduğu ta uzaktan belli. Ben senin boyunda olsaydım başka bir şey istemezdim.”
“Ama ben büyük bir ağaç istiyordum.”
“İyi düşün, Zeze. Henüz gencecik bir fidan bu. Bir gün koca bir ağaca dönüşecek. Seninle birlikte büyüyecek. İki kardeş gibi iyi anlaşacaksınız. Dalını gördün mü? Bir tanecik dalı olsa da sanki özellikle senin binmen için hazırlanmış bir ata benziyor.”
Brezilya edebiyatının klasiklerinden Şeker Portakalı, Jose Mauro de Vasconcelos’un başyapıtı kabul edilir. Yetişkinler dünyasının sınırlamalarına hayal gücüyle meydan okuyan Zeze’nin yoksulluk, acı ve ümit dolu hikâyesi yazarın çocukluğundan derin şzler taşır
Beş yaşındaki Zeze hemen her şeyi tek başına öğrenir: sadece bilye oynamayı ve arabalara asılmayı değil, okumayı ve sokak şarkıcılarının ezgilerini de. En yakın sırdaşıysa, anlattıklarına kulak veren ve Minguinho adını verdiği bir şeker portakalı fidanıdır…
Şeker Portakalı’nın başkahramanı Zeze’nin büyüdükçe yaşadığı serüvenleri, yazarın Güneşi Uyandıralım ve Deli Fişek romanlarında izleyebilirsiniz.