28 Eylül 2024 Cumartesi

İnsanlar*

 

 … .. Özellikle zaten bariz olan bir şeyi söyleyeyim izninizle. Ben onlardan biri, yani bir insan değildim. Ben onlardan biri, yani bir insan değildim. O ilk gece, soğuğun, karanlığın ve rüzgârın ortasında, insan olmakla yakından uzaktan hiçbir alakam yoktu. Benzinlikle Cosmopolitan okumadan önce bu yazı dilini de hiç görmemiştim. Sanıyorum siz de ilk kez şimdi görüyorsunuz. İnsanların hikâyeleri nasıl tükettiğine dair fikir verebilmek adına bu kitabı  bir insan nasıl hazırlayacaksa ben de öyle hazırladım. Kullandığım kelimeler insanların yazı tipiyle yazılmış, insanların yaptığı gibi art arda sıralanmış insan kelimeleri. En egzotik ve ilkesel formları bile neredeyse anında çevrilebilme yeteneğiniz sayesinde bunun bir sorun yaratmayacağını biliyorum. 

Yani, tekrar altını çizeyim, ben Profesör Andrew Martin değilim. Sizin gibi biriydim.

… ..

Kısacası ben kırk üç yaşında bir koca, baba ve Cambridge Üniversitesi’nde ders veren, hayatının son sekiz yılını o vakte kadar çözülemez olduğu düşünülen bir matematik problemini çözmeye adamış bir matematikçi değilim.

Dünyaya adım atmadan önce yandan ayırdığım kahverengi saçlarım yoktu. Aynı şekilde Holts’un “The Planets” bestesi ya da Talking Heads’in ikinci albümü hakkında bir fikrim de yoktu, zira müzik kavramına pek sıcak bakmıyordum. En azından bakmamam gerekirdi. Avustralya şarabı gezegenin diğer bölgelerinden gelen şaraplara kıyasla daha kalitesiz olduğunun tartışılmaz bir gerçek olduğuna inanmam da beklenmezdi. O zaman kadar sıvı nitrojenden başka bir şey içmemiştim. 

… ..

Hayır, ben o adam değildim.

O adama karşı bir şey hissediyor da değildim. Yine de adam gerçekti, ben ne kadar gerçeksem, siz ne kadar gerçekseniz, o da o kadar gerçek biri, memeli bir yaşam formu, 2n kromozonlu ökaryotik bir

21 Eylül 2024 Cumartesi

Pollyanna*

 

Bir haziran sabahı, Bayan Polly Harrington telaşla mutfağa girdi. Bayan Polly, genellikle telaşlı davranmaz, sakin olmaktan özel bir gurur duyardı. Fakat o gün gerçekten çok acelesi vardı.

Bulaşıkları yıkayan Nancy, hayretle başını kaldırdı. Bayan Polly’nin yanında sadece iki aydan beri çalışıyordu Nancy. Hanımının telaşlı olmadığını da biliyordu. 

-”Nancy!”

-”Buyurun efendim!” Nancy güler yüzle cevap vermişti. Bir yandan da elindeki kabı kurulamaya devam ediyordu.

-“Nancy!” Bayan Polly’nin sesi birden sertleşmişti.

-”Sana bir şey söylediğim zaman elindeki işi bırakıp beni dinlemelisin.”

Nancy, utandı, yüzü kızardı.

Nancy, daha önce başka bir işte çalışmış, fakat, babası ölüp, hasta annesi ve üç küçük çocukla parasız kalınca çalışmak zorunda kalmıştı. Bir tepenin üzerindeki görkemli konağın mutfağında iş bulunca, annesi çok sevinmişti. Nancy, sekiz kilometre ötede bulunan Corners bölgesindendi. Bayan Polly Harrington’ı sadece eski Harrington Konağı’nın hanımı ve kasabanın en zenginlerinden biri olarak tanınıyordu. Bu, iki ay önceydi. Oysa şimdi, Bayan Polly’nin sert ve asık suratlı bir kadın olduğunu öğrenmişti. Yere bir bıçak düştüğü veya kapı çarptığı zaman hemen kaşlarını çatıyor, her şey yolunda gitse bile gülümsemiyordu.

Şimdi de Bayan Polly, “Sabah işini bitirdikten sonra, tavan arasına merdivenlerin başındaki küçük odayı düzelt ve portatif somyayı hazırla Nancy” diyordu.

“Sandık ve kutuları boşalttıktan sonra, odayı temizleyip yerleri de sileceksin.

“Peki efendim.”

Bayan Polly durakladı, sonra devam etti: “Sana, şunu söylemeliyim Nancy. Yeğenim Pollyanna Whittier, benimle kalmaya geliyor. On bir yaşında ve o odada kalacak.”

Nancy, “Peki efendim” diye içini çekti. Hemen hemen kuruyan kabı aldı, yeniden durulaması gerekiyordu.

17 Eylül 2024 Salı

Kuşların ve Yılanların Şarkısı*


 

Suzanne Collins Amerikalı gazeteci, televizyon senaristi ve roman yazarıdır. 1962’de Connecticut da doğan Collins yüksek öğrenimini sahne sanatları ve tiyatro bölümünde tamamlamıştır. Daha sonra New York Üniversitesi’nden de yaratıcı yazarlık diploması alan yazar, kariyerine çocuk televizyon programlarına metin yazarak başlamıştır. İlk serisi Gregor çocuklar içindir ve 21 ülkeye satılmıştır.

2008 yılında ilki  basılan, bilimkurgu türündeki Açlık Oyunları serisi dört kitaptan oluşmaktadır. Açlık Oyunları, Ateşi Yakalamak, Alaycı Kuş ve uzun bir aradan sonra 2020 yılında yayınlanan Kuşların ve Yılanların Şarkısı dispotik bir gelecekte, toplumun m ıntıkalarra bölünmüş halde diktatörlükle yönetilmesini anlatır. Seri’nin kahramanı Katniss gençlerin birbirini öldürdüğü Açlık Oyunları’na katılır, var olan toplum düzenine baş kaldırır ve büyük bir isyanın lideri olur. Yunan mitolojisinden esinlenerek Açlık Oyunları’nı yazan Suzanne Collins, ikinci esin kaynağını da hava kuvvetlerinde savaş pilotu olan ve ona pek çok hikâye anlatan babası olduğunu söyler.

Açlık Oyunları serisi tüm dünyada 54 dile çevrilmiştir. Romanlar üzerine dört film yapılmış, hepsi de gişe hasılatı kırmıştır. Serinin son kitabı Kuşların ve Yılanların Şarkısı, ana kahramanlardan Başkan Snow’un gençliğini ve kötülüğe doğru nasıl yol aldığını anlatır. Kitaptan uyarlanan film çok yakında dünyada gösterime girecektir. … ..


Arka kapat tanıtımı: Onuncu Açlık Oyunları’nı başlatacak hasat gününün sabahı. Başkent’te on sekiz yaşındaki Coriolanus Snow akıl hocası olarak katılacağı Oyunlar’a hazırlanıyor. Başarılı olmak istiyor ve bunun için tek bir şansı var. Bir zamanların görkemli Snow ailesi zor zamanlardan geçiyor ve ailenin zekâsıyla, hamleleriyle diğer akıl hocalarını gölgede bırakıp haracını Oyunlar’ın galibi yapmasına bağlı.

Yaşlı Adam ve Deniz (İhtiyar Balıkçı)*


 

… ..

“Eyvallah yavrum” diye karşılık verdi balıkçı. Kürekleri ıskarmozlara geçirdikten sonra ileri abandı, keskin yanlarını suya daldırdı. Karanlıkta yavaş yavaş limandan uzaklaşmaya başlamıştı. Bütün kıyı  boyunca açık denize doğru yol alan başka kayıklar da vardı. Ay tepenin arkasında kaybolduğundan, yaşlı adam karanlıkta küreklerinin suya girip çıkarken çıkardığı tok sesleri duyuyordu.

Arada bir öteki kayıklardan belli belirsiz konuşmalar geliyordu. Koyun ağzından çıktıktan sonra dağılmaya başladılar, herkes okyanusun bereketli olduğunu umduğu bir köşesinin yolunu tuttu. Yaşlı adam çok uzaklara gitmeye karar vermişti. Toprağın kokusunu arkada bırakarak sabahın erken temizliğinde okyanusun kokusuna doğru daldı. Birdenbire yedi yüz kulaç derinliğine iniverdiği için balıkçılar arasında kuyu diye anılan yerden geçerken , küreklerin dalış çıkışında, Gulf’un parlak renkli yakamozları beliriyordu. Akıntının getirdiği balıklar, çukurluğun etkisiyle denizin altındaki sete çarptığından, epey bereketliydi burası. Karidesler, küçük yemlik balıklar, kayaların arasındaki daha derin çukurlarda mürekkep balıkları kaynaşırdı. Bunlar geceleri suyun üstüne çıkar ve daha büyük balıklar tarafından kapışılarak yutulurdu. Yaşlı adam karanlıkta şafağın sökmek üzere olduğun u sezinliyordu. Uçan balıkların suyu yararak  havaya fırlayışının çıkardığı ıslığı andırır tiz bir ses duyuldu. Okyanuslarda balıkçıların biricik arkadaşı olan bu hayvanları pek severdi. Kuşlara , hele durmadan arayan ve bir türlü aradığını bulamayan ufacık, narin deniz kırlangıçlarına da acırdı da, “Büyüklerinden ve arsızlarından başka bütün kuşlar çilekeş” diye düşünürdü. “Okyanus böylesine vahşi ve acımasız olurken zavallı kuşlar niye böyle narin ve güzel yaratılmıştı acaba? Deniz çok güzel, çok merhametlidir. Fakat birden öyle değişiverir, zalimleşirdi ki; başımızın üstünde fırıl fırıl dönem bu ufacık ve ötüşleri hüzünlü kuşlar için dayanılmaz olur.”

2 Eylül 2024 Pazartesi

Kalk Bi Dopamin Demle*


 … .. Hayat ne kadar hızlı geçiyor değil mi? Sanki her yeni gün dünden biraz daha kısaymış gibi. Sonra bir de o his var. Neyse ki sadece ara sıra ortaya çıkıyor ama yine de fazlasıyla can sıkıcı. Bir şeyleri eksik ya da yanlış yapmış gibi hissetmenizden bahsediyoruz. Oysa diğer insanlar ne kadar mutlu ve başarılı. Cep telefonunuzun ekranını ne zaman kaydırsanız karşınıza bir sürü mükemmel hayat çıkıyor, Herkes ne kadar güzel gözüküyor. Herkes ne güzel yerler geziyor. Peki ya siz? Kanepenize uzanmış, insanların görkemli hayatlarını seyrediyorsunuz. Bir de yüzlerindeki kocaman gülümsemeleriyle sürekli el ele olan çiftler var. Birbirlerini ne kadar seviyorlar değil mi? Oysa siz hâlâ doğru insana rastlayıp rastlamadığınızdan bile emin değilsiniz. Hatta söz konusu romantik ilişki beklentileriniz olduğunda henüz bir insana bile rastlamamış olabilirsiniz. Örnekler fazlasıyla çoğaltılabilir fakat ana konumuza dönelim. Ara sıra ortaya çıkan bu durum öyle bir hissiyat yaratır ki beyninizin içinde bir kara delik varmış ve her şeyi yutuyormuş gibi hissedersiniz


Siz de dahil olmak üzere insanların en büyük yanılgısı ne biliyor musunuz? Beyninizi kemiren bu hissin iş ya da parayla
alakalı olduğunu düşünmek. Öyle ya şu an villanızın havuzunda, online toplantıda yönetim kuruluna yapacaklarını söyleyip bir yandan da içeceğinizi yudumlasaydınız bu karadelik oluşur muydu hiç? İlk bakışta çok mantıklı gibi gözükse de emin olun hayalini kurduğunuz bu hayatı bizzat yaşayıp kafasının içinde sizinkinden çok daha büyük karadelikler barındıran bir sürü insan var. Hatta bu kişilerle bir karşılaştırma yaparsak sizin daha şanslı olabileceğinizi  bile söyleyebiliriz. Ay sonunu zor denk getiren insanlar için kurmuş olduğumuz bu cümlenin çok boş durduğunun farkındayız ama meselenin sinirbilimsel temelini öğrendiğinizde bize hak vereceğinizi düşünüyoruz. Şu an için bilmeniz gereken tek şey bu durumun para ve refah seviyesinin çok ötesinde bir gerçekle ilgili olmasıdır.