28 Eylül 2024 Cumartesi

İnsanlar*

 

 … .. Özellikle zaten bariz olan bir şeyi söyleyeyim izninizle. Ben onlardan biri, yani bir insan değildim. Ben onlardan biri, yani bir insan değildim. O ilk gece, soğuğun, karanlığın ve rüzgârın ortasında, insan olmakla yakından uzaktan hiçbir alakam yoktu. Benzinlikle Cosmopolitan okumadan önce bu yazı dilini de hiç görmemiştim. Sanıyorum siz de ilk kez şimdi görüyorsunuz. İnsanların hikâyeleri nasıl tükettiğine dair fikir verebilmek adına bu kitabı  bir insan nasıl hazırlayacaksa ben de öyle hazırladım. Kullandığım kelimeler insanların yazı tipiyle yazılmış, insanların yaptığı gibi art arda sıralanmış insan kelimeleri. En egzotik ve ilkesel formları bile neredeyse anında çevrilebilme yeteneğiniz sayesinde bunun bir sorun yaratmayacağını biliyorum. 

Yani, tekrar altını çizeyim, ben Profesör Andrew Martin değilim. Sizin gibi biriydim.

… ..

Kısacası ben kırk üç yaşında bir koca, baba ve Cambridge Üniversitesi’nde ders veren, hayatının son sekiz yılını o vakte kadar çözülemez olduğu düşünülen bir matematik problemini çözmeye adamış bir matematikçi değilim.

Dünyaya adım atmadan önce yandan ayırdığım kahverengi saçlarım yoktu. Aynı şekilde Holts’un “The Planets” bestesi ya da Talking Heads’in ikinci albümü hakkında bir fikrim de yoktu, zira müzik kavramına pek sıcak bakmıyordum. En azından bakmamam gerekirdi. Avustralya şarabı gezegenin diğer bölgelerinden gelen şaraplara kıyasla daha kalitesiz olduğunun tartışılmaz bir gerçek olduğuna inanmam da beklenmezdi. O zaman kadar sıvı nitrojenden başka bir şey içmemiştim. 

… ..

Hayır, ben o adam değildim.

O adama karşı bir şey hissediyor da değildim. Yine de adam gerçekti, ben ne kadar gerçeksem, siz ne kadar gerçekseniz, o da o kadar gerçek biri, memeli bir yaşam formu, 2n kromozonlu ökaryotik bir

primat, o gece yarısından beş dakika önce masasının başına oturmuşken erana bakıp sade kahve içen biriydi. (Merak etmeyin, kahve denen şeyi ve onunla yaşadığım talihsiz serüvenleri daha sonra açıklayacağım.) Keşfi yaptığında sandalyesinden zıplamış, zihni daha önce hiçbir insan zihnimin varamadığı bir yere, bilginin en ucuna varmıştı.

    Keşfini yaptıktan hemen sonra gözcüler tarafından kaçırıldı. Gözcüler benim işverenlerimdi. Profesör Andrew Martin’le karşılaşmam kısacık bir an sürdü. Pek çok açıdan eksik kalsa da okuma yapılmasına yetti bu. Aslında okuma fiziksel açıdan tamdı,  ama zihinsel açıdan değil. İnsan beyinleri klonlanabiliyor, ama beyinlerinin içindeki şeyleri, en azından büyük kısmını klonlayamıyorsunuz, bu yüzden çoğu şeyi kendi kendime öğrenmek zorunda kaldım. Dünya gezegenine kırk üç yaşında doğmuş bir bebek gibiydim. Sonraları profesörle normal bir şekilde tanışmamış olmak canımı sıkacaktı, çünkü bu çok işime yarayabilirdi. Bana Maggie meselesini anlatabilirdi mesela. (Ah, ne kadar isterdim bana Maggie’den bahsetmesini!)

… ..


“Seni bir yerden tanıyorum. Yüzün çok tanıdık. Kimsin sen?”

Kendimi yorgun hissediyordum. Işınlanmam, madde değiştirmenin ve biyomontajın da böyle sıkıntıları var işte. Canınız çıkıyor. Kendinize geldiğinizde epey bir enerji kaybetmiş oluyorsunuz.

Kendimi karanlığa bıraktım ve mora, laciverte çalan, evi hatırlatan rüyaların tadını çıkardım. Çatlamış yumurtalar, asal sayılar ve yeri durmadan değişen ufuklar gördüm.

… ..

Uzayın derinliklerinden gelen, dünyadaki insan yapısı ve insana özgü iletişim usulleri başta olmak üzere gerek yapısal gerekse anlayış farklılıklarına sahip olan ve yazarın vurgulamak istediği şakilde insan olmanın ötesinde kabiliyetleri olan bir canlının görevli olarak dünyada yaşadıkları anlatılıyor. Bu yapılırken da insan evladına,bir diğer ifade ile bşz dünyalıların fakına varmadığımız derinlikte bizleri her yönü ile gözlemleyen diğer varlıkların bize bizi anlatıyor olması kendimiz hakkındaki farkındalığımıza katkı sağlıyor.

… ..


Yavaş yavaş keşfediyordum ki insanlar hayatlarını kontrol inanıyor ve de sorular ve testler karşısında bir tür huşu duyuyor, çünkü bu şeklide, seçimlerinde başarısız olan ve doğru cevapları vermek için yeterince çalışmamış diğer insanlar üzerinde belli bir hakmiyetleri olduğunu düşünüyorlardı. Ve pek çok insan başarısız olduğu son test sonucunda benim gibi kendini bir alıl hastanesinde buluyor, daiepam dedikleri beyin boşaltıcı haplar yutuyor ve dik açılarla dolu başka bir boş odaya yerleştiriliyordu. Bu boş odanın öncekinden farkı, insanların bakterileri yok etmek için kullandıkları hidrojen klorürün sıkıntı verici kokusunu soluyor olmamdı.

… ..










*İnsanlar  &  Matt Haig

Özgün ismi: The Humans

Çeviri: Elif Ersavcı

I.Baskı: Mart 2022

Domingo


*The Planets Animaniacs Track 11 on Animaniacs  Producers  Tom Ruegger, Sherri Stoner

*Holst: Die Planeten ∙ hr-Sinfonieorchester ∙ Hugh Wolff

*https://www.youtube.com/watch?v=HP5xhyPn58U

*

Gustav Holst (1874-1934) 20. yüzyılın ilk yarısında eserler vermiş ve yaşadığı dönemin müzikal yaklaşımlarının etkisinde kalmış İngiliz besteci ve

müzik eğitimcisidir. Yaşadığı dönemin sosyokültürel şartlarından etkilenmiş, müziğinde geleneksel İngiliz halk müziği

öğelerini, çeşitli inanışlara ve mitolojilere ait sembolleri kendine özgün bir üslup ile kaynaştırmıştır. Gerek yaşadığı dönemde

ve gerekse kendinden sonra gelen bestecilere önemli ölçüde esin kaynağı olmuştur. Bu makale literatür taraması ve araştırma

yöntemleri kullanılarak Gustav Holst’un, en önemli yapıtlarından olan Gezegenler Süiti adlı eserini yazarken esinlendiği

sembolizmin araştırılmasını ve bu sembolizmi bestecinin eserine nasıl yansıttığının incelenmesini konu edinir. Makalede

Gustav Holst’un yaşamı, müzikal anlayışı ve müzikal anlayışına etki eden unsurlar irdelendikten sonra bestecinin Gezegenler

Süiti adlı eserinin ortaya çıkışına etki eden unsurlar incelenmiş ve eserin içerdiği sembolizmin müzikal analiz yapılmıştır.

Semboller gibi soyut kavramların ve düşüncelerin, eser bestelemede temel müzikal malzeme olması açısından, Gezegenler

Süiti oldukça önemli bir örnektir. Söz konusu eserin içindeki sembolizmin ve bu sembolizmin eserin oluşumundaki yerinin

incelenmesinin, besteleme yöntemlerinde düşünsel öğelerin yerinin saptanması yönünde önemli olacağı öngörülmektedir.



*https://eksisozluk.com/the-planets--753656

ken russell bu eser uzerine bir film yapmistir, uzun bir video klip. aklimda kalanlar: "jupiter"de brejnev ve kodamanlar opusuyordu, dudaklar. "venus"te 1960'larin playboy fotograflarini andiran goruntuler vardi. "neptun"de yogiler ve "mars"ta da bol bol ates.

*gustav holst'un orkestra icin besteledigi bir suit. 7 bolumden olusuyor. bolumleri $oyle:


1. mars, the bringer of war

2. venus, the bringer of peace

3. mercury, the winged messenger

4. jupiter, the bringer of jollity

5. saturn, the bringer of old age

6. uranus, the magician

7. neptune, the mystic




*Talking Heads

I can’t seem to face up to the facts

Gerçeklerle yüzleşemiyorum.

I’m tense and nervous and I can’t relax

Gerginim, sinirliyim ve rahatlayamıyorum.

I can’t sleep ’cause my bed’s on fire

Uyuyamıyorum çünkü yatağım yanıyor

Don’t touch me, I’m a real live wire

Dokunma bana, ben gerçek bir canlı telim

Psycho Killer

Sapık Katil

Qu’est-ce que c’est?

Ne oldu?

Fa-fa-fa-fa, fa-fa-fa-fa-fa-fa, better

Fa-fa-fa-fa, fa-fa-fa-fa-fa-fa, daha iyi

Run, run, run, run, run, run, run away, oh-oh-oh

Koş, koş, koş, koş, koş, kaç, oh-oh-oh

Ay-ya-ya-ya-ya-ya, ooh

Ay-ya-ya-ya-ya-ya, ooh

You start a conversation, you can’t even finish it

Bir konuşmaya başlıyorsun, bitiremiyorsun bile

You’re talking a lot, but you’re not saying anything

Çok konuşuyorsun ama hiçbir şey söylemiyorsun.

When I have nothing to say, my lips are sealed

Söyleyecek bir şeyim olmadığında, dudaklarım mühürlenir

Say something once, why say it again?

Bir şeyi bir kez söyleyin, neden tekrar söyleyesiniz?

Ce que j’ai fait, ce soir-là

Gece ne yaptığım

Ce qu’elle a dit, ce soir-là

Ne dediği bu gece

Réalisant mon espoir

Umutlarımı gerçekleştiriyorum

Je me lance vers la gloire, okay

Zaferime doğru ilerliyorum, tamam

Yeah, yeah, yeah, yeah, yeah, yeah, yeah, yeah, yeah, yeah

Evet, evet, evet, evet, evet, evet, evet, evet, evet, evet

We are vain and we are blind

Kibirliyiz ve körüz

I hate people when they’re not polite

Kibar olmayan insanlardan nefret ediyorum.

Psycho Killer

Sapık Katil

Qu’est-ce que c’est?

Ne oldu?

Ai-ya-ya-ya-ya-ya, ooh

Ai-ya-ya-ya-ya-ya, ooh



*https://en.wikipedia.org/wiki/Talking_Heads


*Talking Heads Amerikalı New Wave ve avant-garde müzik grubudur. Grup 1975'te New York şehrinde kurulmuş[1] ve 1991'de dağılmıştır. David Byrne, Chris Frantz, Tina Weymouth ve Jerry Harrison'dan oluşmaktaydı. As üyeler haricinde grubun konserlerinde ve albüm çalışmalarından başka müzisyenler de

yer almaktaydı. Talking Heads yaptıkları New Wave müziği punk, art rock, avant-garde, pop, funk, world music ve Americana tarzlarıyla kombinlemiştir.

Rolling Stone dergisinin 2003'te yayınladığı tüm zamanların en iyi 500 albümü listesinde grubun dört albümü yer almaktadır. Ayrıca Channel 4'un hazırladığı en iyi 100 albüm listesinde de grubun Fear of Music adlı albümü 76. seçildi. Yine Rolling Stone'nun 2011'de hazırladığı tüm zamanların en iyi 100 sanatçısı listesinde grup 100. sırada yer aldı.


*Primat - Vikipedi (wikipedia.org)

*Primatlar veya iri beyinli yüksek memeliler[5] (Latince: Primates), memeliler sınıfının Euarchontoglires üst takımına ait bir takımdır. Maymun adı kimi zaman bütün primatları kapsarken yalnızca simiyenler için de kullanılabilir. Primatları inceleyen bilim dalı primatolojidir.

Primatlar, ıslak burunlu primatlar (Strepsirrhini) ve kuru burunlu primatlar (Haplorrhini) olmak üzere iki alt gruba ayrılır. Kuru burunlu primatlar insanı da içerir. Terim Latince

kökenlidir ve "ilk", "en asil" gibi anlamına gelen prīmās kelimesinden türemiştir.

Goril, orangutan, şempanze, gibon, makak ve insan gibi maymunların yanında, makimsiler, galagolar, cadı makigiller ve lorigilleri de içerir. Primatların kökenleri 80 ila 55 milyon yıl önce tropikal ormanların ağaçlarında yaşamaya adapte olmaya başlayan eteneli memelilerden gelir. 16 familyada

sınıflandırılan 430'dan fazla primat türü vardır.[6] Büyük beyinler, görme keskinliği, renk görme, omuz kuşağı gibi birçok primat özelliği, bu zorlu

ortamlara adaptasyonları ile oluşmuştur. Primatlar çevik ve hızlı canlılardır. Çoğunluğu ağaçlarda yaşar.

Tüm primatlar ellere, ele benzer ayaklara (insan hariç) ve ileri bakan gözlere sahiptir.[6][7]


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder