31 Aralık 2019 Salı

Son Kullanma Tarihi 2019*

20. yüzyıldan Küçük kareler
... .. Türkiye 20. Yüzyılın son on yılını resmen ıskaladı. Dünyadaki çok önemli değişikliklerin farkına varmadan veya varıp da ne olduğunu anlayamadan geçirdi bu on yılı .. . Bu kayıp on yıl, kaybettiğimiz ve halen kaybetmekte olduğumuz yılların da sebebi oldu. Bu on yılda neler olmuştu dünyada, hafızalarımızı tazeleyelim. Berlin duvarı yıkıldı, Almanya birleşti. Sovyetler Birliği çöktü... Beş tanesi, Rusya Federasyonu, Ukrayna, Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan Karadeniz ve Kafkaslarda komşumuz olmak üzere on beş bağımsız devlet oluştu. ABD, Irak’ı Kuveyt’i işgal etmesi için yüreklendirdi, sonra bu işgali bahane ederek Birinci Körfez Harekâtı ile Irak Operasyonu’nu gerçekleştirdi. “Irak’ın toprak bütünlüğünden yanayız sloganları eşliğinde Irak resmen üçe bölündü. Kuzey Irak’ta bağımsız Kürt Devletinin temelleri atıldı. Varşova Paktı dağıldı. Rusya’nın Balkanlar ve Doğu Avrupa’daki hegemonyası kalktı, etkisi sıfırlandı. Bir zamanlar Sovyetler Birliği’nin peyki olan devletler, NATO ve Avrupa Birliği’na katılmak için Batı’nın kapısına dayandı Doğu Blokunda olan bu değişiklikler NATO’yu tartışılır hale getirdi. “Tehdit ortadan kalktığına göre NATO Hâlâ gerekli mi? suali sorulmaya başlandı. “Acaba NATO’nunda sonu geldi mi? diye tartışılırkenNATO bu süreçtren büyüyerek, genişleyerek çıktı; hem sorumluluk ve etki alanı hem de üye sayısı olarak. Tekditin yerini belirsizlikler ve riskler aldı, hatta riskler yazıldı. NATO, sorumluluk, ilgi ve etki sahasını Barış İçin Ortaklık (BİO) “ projesiyle hemen hemen tüm Avrupa ve Asya’yı kapsayacak şekilde genişletti.Dünün düşmanbları, bu projelerle aynı masa etrafında toplandılar. BİO ülkeleri NATO karargâhlarında temsil edilmeye başlandılar. Rusya’nın itirazları bir şey değiştirmedi. “NATO artı Rusya” özel taoplantıları ileirazların etkisi azaltıldı. Aynı tarihlerde, altı federe devletten oluşan Yugoslaya’nın esasında 1980 yılında Tito’nun ölümü ile başlayan parçalanma süreci hızlandı. ABD,İngiltere ve Fransa’nın söylemleriyle bu ülke kanlı bir iç savaş sonucu parçalandı. Ülkede çtışmalar başladığında; Birleşmiş Milletler ve Avrupalılar önlemey çalıştı. Onların bir şey yapamayacağını kanıtlamak istercesine ABD, seyirci kaldı. On binlerce insam öldükten sonra, ABD önderliğinde NATO devreye girdi ve 1995 yılı sonunda Dayton Anlaşması ile savaş sona erdi. ABD, Irak Harekâtından sonra Yugoslavya müdahalesi ile de dünyada tek süper güç olduğunu bir kere daha kanıtlamış oldu. Bu olaylara paralel olarak NATO, stratejisini ve komuta yapısını değiştirdi.

25 Aralık 2019 Çarşamba

bensiz biz olmaz*


 Eşim el iyisi ama neden ev iyisi değil?
Gerek alkış peşinde koşanlar, gerek bağımlı kişilik özellikleri olanlar, esas mutluluğun başkalarının onay veya takdirinden geçtiğine inanır.
            Evdekileri (evliyse eşi+çocukları değilse anne+baba+kardeş ve diğer akrabaları) kendi uzantısı gibi görür. Onlar, aynı zamanda onun güvenli alanıdır. Onları değersizleştirebilir, onlara bağırabilir. Yok sayabilir ama dışarıdakilere müthiş ilgili ve saygılı davranabilir.
            *Koşullu sevgi ile büyüyenler,
*Yetersiz ilgi ve sevgi ile büyüyenler,
*Bağımlı veya narsistik ebeveynler ile büyüyenler,
dış onaya fazlaca takılır.
            Bahsettiğim üç kategoride de kişinin temel dinamiği değersizlik hissidir. Kişi kendini değersiz hissettiği için, değerli olmak adına sürekli birilerinin  onayına, alkışına veya teşekkürüne ihtiyaç duyar.
Derinden gelen değersizlik hissi nedeniyle Benim gibi değersiz biriyle ancak değersiz birileri beraber olur, “diye düşünür ve kendi uzantısı gibi gördüğü eşini, ailesini küçünsemeye başlar. Bu bir aktarımdır. Kendi içinde hissettiği rahatsızlık hissini başkalarına akıtarak gevşer, rahatlar.
            Bir süre sonra, evini ailesini akrabalarını önemsememeye başlar. Hatta arkadaşları için de aynı şeyi düşünür.Ulaşılmaz gördüğü kişilerin sevgisini kazandıktan sonra listeye ekler. Sürekli sevene ve ilgi gösterene değil ilgiyi göstermeyene ya da gıdım gıdım verene odakjlanır. Zanneder i onların azı, yanındakilerin çoğundan daha büyüktür.
            Diğer yandan dış onaylı anne baba ile büyüyenler
 Elâlemin dediğine göre yaşayanlar, uyum ve onay ile kendini değerli hissedenler, daha fazla “el iyisi” olurlar. Mutlu ve değerli hissetmenin başkasının memnuniyeti ile mümkün olduğunu düşünenler, ancak başkaları üzerinden bu

15 Aralık 2019 Pazar

karı koca masalı*

Efendim, karı bir saat evvel senden bütün bütün ayrı, başkaca bir vücutken bir dakika sonra seni kabul etmekle senin mutyluğuna ortak olmuş, seni de kendi mutluluğuna ortak etmiş. Seni sevmek, kendisini sana sevdirmek vazifsei altına girmiş. Vücudunu senin faydalanmana terk ve teslim etmiş. O da senin vücudunu kendi faydalanmasına almak hakkını kazanmış. Sen onun malı, o senin malın olmuş. Keni vücudunu senin vücuduna ve senin vücudunu kendi vücuduna katmış. Kaynatmış. Kabulden önce senden ayrıyken ve şimdi de dıştan ayrı göründüğü helde hakikatte seninle bütünleşmiş. Yani seninle bir likte iki kafalı, dört kollu, dört ayaklı bir vücüt meydana getirmiş. Lâkin bu birleşme tarafından korunmak şartıyla bir birleşme olup bu emri korumada senin, yani erkeğin vazifesi ise âlemde en nazik vazifedendir. Zira karı, koruma konusunda kuvvet ve kararını da sana terk etmiş olduğundan sen o birleşmeyi hem kendi tarafından hem de karı yönünden korumaya çalışacak ve dikkat edeceksin. Nasıl? Aferin mi dediniz? Esttağfurullah!  Âcizane!
İşte karıya bu açıdan bakılmak şartıyla artık onun karakaşından, kara gözünden, uzun boyundan, mini ağzından, burnundan, balıketinden, filânından, festekizinden bahse gerek kalmaz. Yemek pişirmesi, çamaşır yıkaması, dikiş dikmesi, filânı da şu saydığım asıl konuların dışında kalır. Yani bir dişi mahluk bulunabilir ki kara kaşlı, kara gözlü, filânlı olur da seni karın olmaz. Hâlbuki yine bir dişi mahluk bulunur ki kara kaşlıi uzun boylu, düzgün vücutlu filân olmaz da senin karın olabilir. Ayrıca bir karı bulunur ki yemek pişirir, dikiş diker, çamaşır yıkar ama senin karın değildir. Yine de bir karı bulunur ki yemek pişirmez, dikiş dikmez, çamaşır yıkamaz ama senin karındır.
Fakat rica ederim beni doktor Zeyfus’tan ders almış zannetme! Doktor Zeyfus ekellerle karılar arasında eşitlik aramak yolunda beyin patlatıyor. Eşitlik birbirinden ayrı olan iki şeyde aranır. Bense karı ile erkeği bir vücüt saydıktan sonra bir vücut üzerinde nasıl eşitlik arayabilirim? Bunu akıl ve mantık kabul eder mi?

Rumeli'ye Elveda*

            Geçmiş yüzyıllarda çokuluslu imparatorluklarda, bu arada Osmanlı’da kendi hallerinde ve belirli haklara sahip olarak yaşayan etnik ve dinsel nüfusların 19. yüzyılda uluslaşma sürecine girmeleri ve buna bağlı olarak çokuluslu Osmanlı’nın trajik çöküşü, bizim yaşadığımız “uzun yüzyıl”ın özetidir.
Kafkasya, Balkanlar ve Anadolu’da 19. yüzyıl ve 20 yüzyılın ilk çeyreğinde, etnik-disel kimliklere dayalı dayalı irredantist (diyelim, saldırgan) politikalar egemendir. Balkan devletleri ve ÇarlıkRusyası, ele geçirmek istedikleri çokuluslu Osmanlı topraklarında yaşayan Hristiyan, Slav ve Grek kökenli nüfuslara ilişkin abartılı istatistikler ürettiler. Adından buna dayanarak “ırkdaşlarını, dindaşlarını” ve o toprakları kemdi ülkelerine katmak için askeri politikalar geliştirdiler. Balkan Savaşı’nın özeti budur.
Trajik Ermeni meselesi de bu tarihi zaminde oluştu.
20. yüzyılın başında Balkanlar’da görülen etnik ve dinsel hareketlenme, 21. Yüzyılın başında Ortadoğu’da kendini göstermeye başladı. Tarihten alınacak ders, bu sorunları kan dökmeden çözmeyi gerektirir.
Tarihimizde üç facia
Nüfusumuzun yaklaşık yarısının Kafkasya, Kırım ve Balkanlar’dan geldiğini biliyor muydunuz? Cumhuriyet’in kuruluşuna kadarki 150 yıl içinde Kafkasya, Kırım ve Balkanlar’dan 5 milyon Müslüman Türkiye’ye sürüldü, tehcir edildi veya mubadeleyle Anadolı’ya geldi. Buna karşılık 1 milyon 900 bin Hristiyan da göçle, tehçir ve mubadeleyle Anadolu’dan ayrıldı.
Ulus-devletler bu süreçlerin sonucu olarak kuruldu.
Roma’dan Osmanlı’ya tarihteki çokuluslu imparatorluklarda etnik temizlik, tehcir, homojenleşme gibi politikalar yoktu, klasik imparatorluklar böyle bir ihtiyaç hissetmemişti. Ama modern çağ etnik temizlik ve tehcirlerle doludur. Neden acaba?
 Şükrü Hanioğlu: Burada en önemli etki milliyetçilik. Roma İmparatorluğu’nun olduğu çağda milliyetçilik yok. Ortaçağ’da da milliyetçi,lik yok. Ama Balkan Savaşı’nın yaşandığı çağda ya da 19. yüzyılda daha doğrusu Fransız İhtilali’nin sonrasında milliyetçilik var ve savaşlar da artık sadece böyle bir yeri almak veya vermek değil, milliyetçilik

Tepedelenli Ali Paşa İsyanı*

Osmanlı İmparatorluğu için 19.yüzyılın başlangıcında, taşrada nüfuzu giderek artan yerel güç odaklarıyla merkezi iktidarını yeniden pekiştirmeye çalışan saltanat arasındaki mücadele damgasını vurmuştur. Âyân ve eşraf olarak anılan bu güç odaklarından biri de III. Selim ve II. Mahmud döneminde yaşayan Tepedelenli Ali Paşa’dır. Ali Paşa ve ailesi,1787-1822 yılları arasından günümüzdeki Arnavutluk ile Yunanistan’ın güney ve batı topraklarını oluşturan yörede tam 35 yıl etkili bir yerel iktidar ortağı olmuştur.
            Arnavutluk’taki aile içi kavgalar ve iadreciler arasındaki nüfuz mücadeleleri arasında yetişen Ali Paşa, yerel iktidarını pekiştirdikten sonra hem merkezi otoritenin zayıflığından hem de yöredeki Rum isyanlarından yararlanarak hâkimiyetini ilan etmek ister. İsyanı sert bir şekilde bastırılır ve Ali Paşa 1822’de idam edilir. Osmanlı Avrupası’nda silinmez izler bırakan Tepedelenli Ali Paşa isyanı, 19.yüzyılda Balkanlar’daki pek çok isyana esin kaynağı olur.
            Ali Paşa isyanı sırasında Mora’da da ayaklanma çıkacak ve isyan bütün bölgeye yayılarak sonuçta bağımsız Yunanistan’ın kurulmasına yol açacaktır.
Arnavutluk Osmanlıların eline geçtikten sonra 1415/1417 yıllarında başşehri Ergiri Kasrı olmak üzere sancak haline getirilip Rumeli Eyaleti’ne bağlandı. Bu sancak bütün orta ve güney Arnavutluk’u kapsamaktaydı. Fakat zaman içinde bölgede  Delvine, Avlonya, İşkodra gibi değişik sancaklar oluşturuldu.
            Osmanlı Devleti XV. Yüzyılın ilk yarısında idri yöndenRumeli ve Anadolu Beylerbeyliği’nden oluşmaktaydı. Rumeli Eyaleti, Avrupa topraklarında ilk kurulan eyelet olup alınan topraklar sancak iadri bölümü olarak Rumeli Eyaleti’ne bağlandı. Sınırlar genişledikçe yeni eyaletler oluşturuldu. Özi Eyaleti 1593’te kurulmuş, Rumeli Eyaletin’nden  Silistre, Akkerman, Bender, Çirmen, Kırkkilise, Niğbolu, Vize sancakları XVI. yüzyıldan itibaren bu eyalete bağlanmıştır. XVII. yüzyılda ise Osmanlı İmparatorluğu’nun eyalet sayısı daha da artmıştır. Avrupa’da Rumeli, Mora, Özi, Bosna, Budin, Varad, Eğri, Kanije, Kefe, Uyvar eyaletleri, Girit Muhafızlığı, Kırım Hanlığı, Eflak-Boğdan Voyvadalıkları, Erdel (Transilvanya) Krallığı bulunuyordu. İkinci Viyana kuşatmasından sonra Budin, Temeşvar, Eğri, Kanije, Varad eyaletleri Temeşvar hariç Avusturyalılar tarafından işgal edildi, Mora Yarımadası da elden çıktı. 1716’da Osmanlı Devleti Mora’yı geri aldı. Ancak Pasorofça Anlaşması’yla Temeşvar ve Belgrad’ı

14 Aralık 2019 Cumartesi

itiraflarım*

Dalan, Çiller için Fisunoğlu’na neler anlattı?
Muhittin Fisunoğu ise Bedrettin Dalan’dan dinlediklerinden hareketle Tansu Çiller’e ateş püskürterek Başbakan olmasına ısrarla hayır diyordu.
Bir başka ayrıntı , eski MİT Müsteşarı olan Orgeneral Teoman Koman’ın Cavit Çağlar’cı olmasıydı.
Peki, sonuç mu?
Muhittin Fisunoğlu Tansu Çiller’in Başbakan olmasını engelleyemedi ama Mehmet Gazioğlu’nu İçişleri Bakanı yaptırdı.
Soru şudur:
Böylesine hayati bir konuda ortadan bölünen bir devlet yapılanmasında derinlik olabilir mi?
Devam edelim:
Tansu Çiller, Başbakanlık koltuğuna oturur oturmaz ilk YAŞ toplantısında Doğan Güreş’in görev süresini uzatarak Fisunoğlu’nu emekli edip Genelkurmay Başkanı olmasını engelledi.
Keza Muhittin Paşa’nın İç İşleri Bakanı olmasını sağladığı Mehmet Gazioğlu ilk seçimde Çiller tarafından listeye alınmadı.
Daha ötesi var.
Muhittim Fisunoğlu emeklilği sonrası Hayyam garipoğlu tarafından satın alınan Sümerbank’a Yönetim Kurulu üyesi oldu.
Paşa, mafya denilen Hayyam Garipoğlu’nun banksında yönetici
Kim miydi Hayyam Garipoğlu?
MİT’in mafya mensubu diye rapor verdiği kişidir ki böyle bir raporun verildiğini, dönemin BaşbakanıMesut Yılmaz’dan dinlemiş ve bunu o dönem haber yapmıştım.
Evet, bu ülkede hakkında bu tür rapor olan Hayyam Garipoğlu gibi isimlere özelleştirme adıyla banka satıldı.

Olağan İşler*

“Emanet edilmiş gücün, özel çıkarları için kötüye kulanımı”na yolsuzluk deniyor.
Bu kısa tanım Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nden. Daha öncesinde yolsuzluk için uzun süre Dünya Bankası’nın tanımı kabul gördü: “Kamu gücünün özel mefaatler için kötüye kullanılması.”
Dikkatinizi çekmiştir. Dünya Bankası “kamu gücü” derken , Şeffaflık Örgütü “emanet edilen güç”ten söz ediyor.
“Emanet edilen güç ”daha kapsayıcı bir ifade.
Diyelim ki iyi bilinen bir şirket yöneticisi, şirket kaynaklarını kişisel hesabına geçirdi. Ya da altın madeciliğiyle uğraşan yabancı sermayeli bir şirket, on binlerce ağaç keserek maden sahası açtı. Sıra, siyanürle ayrıştırarak çıkardığuı altını ihraç etmeye geldiğinde, yük gemisine resmi makamlara bildirdiğinden daha yüksek miktarda altın yükledi. Yolsuzluk demeyecek miyiz bu işlemlere?
Bu yanıyla”emanet edilen gücün kötüye kullanımı”, siyasetçiler, kamu görevlilerinin yanında “özel sektörü de kapsıyor. Sermaye şirketlerinin yani. Zaten yolsuzluktek başına kalkışılacak bir eylem değil. Bir ilişki, bir süreç. Kaçınılmaz olarak sermaye sınıfı ile bağlantılı.
Yolsuzluk ile israf aynı değil.
Siyaset gündeminde son zamanlarda yolsuzluk yerine israf kavramının yeğlendiğini gözlüyoruz. Kamusal kötülüğü güçlü yansıtan gerçek karşılığı duururken  yolsuzluk kelimesi pek madir kullanılıyor. By eğilim yerel seçim kampanyalarında başladı. Halen de sürüyor.
AKP’nin 17 yıl önce iktidara 3Y’yi, “yolsuzluk, yoksulluk ve yasakları bitirme” vaadiyle geldiğini hatırlayan kalmamış gibi. Sanki yıllardır ödünsüz bir mücadele verilmiş