Eşim el iyisi ama neden ev iyisi değil?
Gerek
alkış peşinde koşanlar, gerek bağımlı kişilik özellikleri olanlar, esas mutluluğun
başkalarının onay veya takdirinden geçtiğine inanır.
Evdekileri
(evliyse eşi+çocukları değilse anne+baba+kardeş ve diğer akrabaları) kendi
uzantısı gibi görür. Onlar, aynı zamanda onun güvenli alanıdır. Onları
değersizleştirebilir, onlara bağırabilir. Yok sayabilir ama dışarıdakilere müthiş
ilgili ve saygılı davranabilir.
*Koşullu sevgi ile büyüyenler,
*Yetersiz
ilgi ve sevgi ile büyüyenler,
*Bağımlı
veya narsistik ebeveynler ile büyüyenler,
dış onaya fazlaca takılır.
Bahsettiğim üç kategoride de kişinin temel dinamiği
değersizlik hissidir. Kişi kendini değersiz hissettiği için, değerli olmak
adına sürekli birilerinin onayına,
alkışına veya teşekkürüne ihtiyaç duyar.
Derinden
gelen değersizlik hissi nedeniyle Benim gibi değersiz biriyle ancak değersiz
birileri beraber olur, “diye düşünür ve kendi uzantısı gibi gördüğü eşini, ailesini küçünsemeye
başlar. Bu bir aktarımdır. Kendi içinde hissettiği rahatsızlık hissini
başkalarına akıtarak gevşer, rahatlar.
Bir süre sonra, evini ailesini akrabalarını önemsememeye
başlar. Hatta arkadaşları için de aynı şeyi düşünür.Ulaşılmaz gördüğü kişilerin
sevgisini kazandıktan sonra listeye ekler. Sürekli sevene ve ilgi gösterene
değil ilgiyi göstermeyene ya da gıdım gıdım verene odakjlanır. Zanneder i
onların azı, yanındakilerin çoğundan daha büyüktür.
Diğer yandan dış onaylı anne baba ile büyüyenler
Elâlemin dediğine göre yaşayanlar, uyum ve
onay ile kendini değerli hissedenler, daha fazla “el iyisi” olurlar. Mutlu ve
değerli hissetmenin başkasının memnuniyeti ile mümkün olduğunu düşünenler,
ancak başkaları üzerinden bu
duygulara ulaşabilirler.
duygulara ulaşabilirler.
Bu kişiler, evdekilere rahatça “hayır” derken, dışarıdai
imajları adına çoğu zaman “evet” derler. Genelde evdeki o ile dışarıdaki o
arasında makas fazlaca açıktır.Evlilikleri bittiğinde ise çevrelerindeki çoğu
insan şaşırır. Çünkü dışarıda mükemmel gibi görünen el iyileri, eve karşı
umursamaz veya tahammülsüz olabilirler.
Büyülü ve onay odaklı yönleri nedeniyle eşlerini en başta
çabuk ikna etmiş olabilirler. Tabii bir de şu var; bu kadar büyülü bir vitrine
kapılmak da başka bir özellik içerir. Kurtarıcı arayan, dominant karakterler, sorumluluğu sevmeyenler veya
bağımlı özellikleri olanlar için el iyileri “Doğru insan! “ olarak
algılanabilir.
saygı olamadan sevgi olur mu?
Sevgi kabullenmektir. Sevgi,
kusurları görmezden gelmek değil, kusurları ile kabul etmektir. Tabii bu
kusurlar, sana zarar veren, süreklilik arz etmez. Mesela, işi olmayan birini
sevebilirsin ama bilerek isteyerek iş aramayan sorumsuz birini sevmek zorunda
değilsin.
Sevgi, saygıyı
zorunlu kılar. Sana saygı göstermeyen, seni olduğu gibi kabul etmeyen birinin seni
sevmesi, onun işine yaramandan öteye
gitmez. İnsan, saymadığını sevmez. Sadece şartları
vardır. Bu şartlar sağlandıkça ilgi gösterilir. Evet, sevgi verilmez, sadece
ilgi gösterilir.
Peki neden saymadığını
sevemezsin?
Saygı, kişiye zihninde
verdiğin değer ile ilgili nottur. İnsanlığı, evrenselliği, adaleti, sana verdiği değer, güvenirliği vs.
gibi birçok parametre ile oluşan nottur.
Güvenmediğin, adil olmayan,
merhametsiz olan, sana değer vermeyen, seni sadece kendi ihtiyaçları için
hayatına alan birini neden seversin ki?
... ..
... ..
Saygının olmadığı ilişkiler,
zamanla sevgiyi azaltır.”Rağmen ilişkiler”dir bunlar. Mecburi olarak sürdürenin
mecburiyetleri üzerinde var olan ilişkilerdir. Aslında kişinin önce karşısındakine saygısı
birmiş, sonra da saygısı biten kişiyle ilişkisi sürdüğü için kendine olan
saygısı zedelenmiştir.
Birine saygın yoksa en fazla korku veya ihtiyaçtan dolayı
onunla ilişki içinde kalırsın. Bu sadece romantik ilişkiler için değil,
gündelik ve genel ilişkilerde de öyledir.
Saygı, sevgi havuzunu besleyen en önemli musluklardan
birisidir. Tıpkı ilgi, tıpkı sadakat gibi... Saygıyı gösteren ise eylemler,
söylemler ve bunların tutarlılığıdır.
İlişki de saygınlığını yitirmemeye çalış. Birinin saygısı
biterse bil ki sevgisi de inişe geçmiştir. Sağlıklı hiç kimse her türü yanlışa
rağmen seni sevemez. Bu ancak bağımlı bir ilişki olabilir.
Seven ile kullananı nasıl ayırt ederiz?*
..
.. Seni seven insan, “hayır” dediğinde bile sana karşı tavrı değişmeyen
insandır.
Diğeri
ise olmadığında seni küçümseyen ye da öfkeyle seni baskılayandır.
Bazılarının samimiyeti mefaati
kadardır, sana olan ilgive sevgileri de hayır dediğin yere kadar.
Korkma,
çekinme, dik dur, eğilme!
Eşit
ilişki talep et.
Değerini ezdirme.
Hayır dediğin zaman surat astığında,
suratının peşinde oşma.
Kendini ona karşı boçlu hissetme.
Bencil olma!
Bağımlı da olma!
Kendin olmaktan korkmayın.
Memnun olmamasından seni onaylamamasından çekinme!
Sen cesur
oldukça o sana saygı duymayı öğrenecek, sana karşı olan
sorumluluklarının da farkına varacak.
Bunu
yaparken:
Kendinden
emin bir tavır içinde ol!
Öfke tuzağına düşme!
Ajitasyona,
Suçlamaya,
Mağdur tuzağına düşme!
Kendinden
emin bir duruşla devam et.
İyi eş sorun çıkarmayan eş mi?
Geleneksel karı koca rollerinin felsefesi şudur; herkes üzerine düşeni yaprsa
sorun kalmaz. Sistem evliliği derim ben bu evliliklere. Bir makinanın parçaları
misali her çarkın bir anlamı var. Her çark, doğru hızla doğru yöne giderse sistem
yürür. Bir mükemmeliyetçi için kulağa hoş gelen bu cümle, aslında eblilikler
için görünmez en büyük tehlikedir. Yıllarca her şeyin düzgün gittiği düşünürken bir gün eşiniz size
“Ben mutlu değilim,” diye gelir.
Akabinde “Sana karşı bir şey hissetmiyorum” hatta “Boşanmak istiyorum” ile finali
yapabilir. Sen anlam veremezsin. Kabul edemezsin. “Tüm görevlerimi dört dörtlük
yapıyordum oysa,” dersin. Hatta “Haftada bir kez sevişmeyi bile aksatmazdık,” derken yine de sorunu
bulamazsın.
İşte bu noktada eksik
olan şeyin;
Faturaların ödenmemesi, evin temiz
olması,
Çocuğun okul taksitlerinin aksamaması
değil,
İlişkinin ruhunun ve iyi hissedişinin
olmaması olduğuyla yüzleşirsin.
*Sorun çıkarmıyorum daha ne
isitiyorsun?
*Tüm ihtiyaçlarını karşılıyorum daha ne
istiyorsun?
*Görevlerimi yapıyorum, daha ne
istiyorsun?
Bu ve benzeri cümleler rolümüzü
tamamladığımızveya ilişkiyi başarılı şekilde sürdürdüğümüz anlamına gelmez.
Karı
kocalık; enne babalık, ev işlerini iyi yapmak, eve para getirmek dışında başka
bir rol içerir.
Birbirinizi beslemezseniz, diğer roller
görev gibi olur.
Zamanla dalmeye başlar.
Esas olan karı kocalıktır. Karı kocalık, deşarj olma ve enerji
alma kaynağıdır.
Bir
kadın da erkek de iyi bir karı koca
ise hiçbir yük onları yormaz.
Hiçbir
sorun onları korkutmaz.
Lakin
eşlik durumu zayıf olan kişilerin maalesef diğer alanları sürdürülebilir
olmuyor.
İlişkinin
başında iki kişi ve iki sevgili olarak yola çıkan eşler, zamanla varlık ve var
olma nedenini unutarak ilişkiyi devam ettirmek istediklerinde, en küçük artçı
depremde sistem büyük darbeler almaya başlıyor.
Sevgili
okurum:
Evlilik;
çocuk üretme fabrikası, başkalarına kendini kanıtlama vitrini, toplumsal
sistemi sürdürme yükümlülüğü olan bir sistem değildir. Evlilik sistemi ne ile karşılaşılırsa karşılaşsın
en büyük enerjiyi karı koca ilişkisinden
alacaktır. Bu enerji kaynağı ise ancak ilgi, sevgi, seks ile beraber zamangeçirmek
ile birbirinin gönlünü hoş tutmak ile şarj olur.
Geleneksel
evliliği bugünkü sisteme oturtmaktan vaz geç. Artık evliliğin yaşam düzeyi ne
kadar iyi olursa olsun, eşinle
mutlu değilsen, duygusal,-sosyal-cinsel olarak aranız iyi değilse, en küçük
sorunlar senin de onun da gözüne batacaktır.
Kendini
iyi eş olarak överken;
sorun
çıkarmayan,
uyumlu
olan,
ses çıkarmayan,
görevini
en iyi yapan olarak tanımlamaktan vazgeç artık.
*İyi eş, eşiyle eş olandır. Eşiyle
sadece takım arkadaşı olan değildir.
*İyi eş, sevgisini ilgisini, değerini
hisseden ve somutolarak hissettirendir.
*İyi eş, karşısındakinin gönlüne de zihnine de gözüne de hitap edendir.
Bu
kategorilerde kendini geliştirmezsen; para kazanma, iş bitirme, tamir, temizlik
vs. gibi alanlarda aşırı ödün verirsen ilişkinin özü hep eksik kalır.
Mutlu evlilikler; her şeyin düzgün
gittiği, borcu olmayan, evi temiz, çocuğu başarılı olan değildir. Aksine bunlar
olmasa bile iki eşin birbirini sevmeye devam ettiği evliliklerdir. Sorunlar
biter, çocuklar gider, borçlar ödenir, sorumluluklar yerine getirilir, ama
sevgi de ilgi de sevilmek de bittiyse sonrasında toparlamak çok zor oluyor.
Soğudu mu insan, toparlanmak, ısınmak daha zor oluyor. Bir de daha önce
yoğunluk yoksa, yaşamını nasıl kurtaracağını bilmez insan...
Sevgi,
özel hissettirmektir.
Neymiş
efendim?
Sevmeseydim
evlenmezdim....
Sevmesem
bir dakika durmam...
Sevmesem
çocuk yapmam...
Sevmesem
katlanır mıydım?
Sevmesem
niye yanında olayım?
Bu
açıklamalrla sevginizigösteremezsin.
Sevgi,
genel yaşam içindeki özel davranışlarla gösteriir.
Biriyle birlikte olmak, ona lütuf değil ve
özel bir ilgi de değildir.
Özel
hissettirmedikçe şüpheler artar,
sorgulamalar
başlar,
kıskançlıklar,
ego savaları artar.
Sevgi
emek değil, davranış şeklidir.
Sevgi
ilgidir, güvendir, birebir ilişkidir...
Sevgiyi
ihmal etme. Sıradanlaştırmayın. Sevdikçe sevilir.,
huzur
kattıkça huzur alırsın.
Sevgiyle
kalın.
Kendimi çok ezdirdim ama tahammülüm artık
neden yok?
Yıllarca eşinin seni
yönetmesine izin verdin. Kararları o aldı, çoğu sorunun çözümünü üstlendi için
yetkiyi de kendisi kullandı. Sen “Nasıl istersen öyle yap,” diyerek belki
sorumluluk almadın belki o konuda kendini geliştirmekten kaçındın belki de bu
konforun tadını çıkardın. Eşinin
dominant tavrı, sana konfor sağlarken ona güven veriyordu. Çünkütüm
aşırılıklar, “tekafi etme” içerirdi. Ailenin veya ilişkinin tüm yükünü
üstlenirken, kendini daha güvende hissediyor, işe yaradığını düşünerek sorumluluklarını yerine
getirdiğini hissediyor, diğer kişilerin de ona ihtiyaç duymasından dolayı terk
edilme korkusunu kontrol altında tutuyordu.
Aşırı fedakâr olan kişi; terk edilme, sevilmeme, yalnız kalma gibi kaygı ve
korkularını bu fedakârlık, aşırı uyum veya boyun eğme ile dinlendirirken,
çevresindekileri hem bu konforlu sisteme alıştırıyor hem de içinden geçenleri
ifade etmediği için anlaşılamıyordu.
Büyük
ihtimalle ailesi tarafından koşullu sevgiye alıştırıldığından sevilmek için hep
başkalarının koşullarını sağlamakla, güvenle bağlanamadığı, terk edilme veya
yalnız kalma korkusu yaşadığı bir aileden geldiyse de sürekli yapışma ve fazlaca
aşır fedakârlık yapmakla ilişkileri sürdürmektedir.
Bu ilişkide iki risk vardır: Gün
gelir ya sen yorulursun ya da karşındaki
senin kontrolcü ve dominant olamadan sıkılır ve özgür bir alan talep eder.
Sen
yorulan isen artık;
Sorumluluklarını
devretmeyi, ihmal ettiğin kendine zaman ayırmayı istersin.
Sıkılan
veya kontrolden bunalan o ise;
Artık
hiçbir şeye tahammül edemeyen, sakinken saldırganlaşan, akşam yedide eve gelen
kişiden gece ikiden önce gelmeyen kişiye dönüşür.
Böyle
bir ilişki bir daha eskisi gibi olmaz. Yol
ayırımına girilmiştir. İlişki, güncellenmek zorundadır. İlişkide kaygısı olanın
veya sorumluluk alamama (belki de bağımlılık) sorunuolanın yüzleşmesi
aşamasıdır. Şayet ilişki tekrar güncellenmezse, bitişler bitişler kaçınılmaz
bir hal alır.
Özellikle
ekonomik kaygıların azaldığı, konfor ve yaşamsal güvenin arttığı, kaygısı
olanaın kendini daha güçlü hissettiği, kontrol edilenin ise hayatın tadını
aldığının farkına vardığı dönemlerde bu çatışmalar olur.
Şeyet
ilişkinde kontrol eden isen ve böyle
bir döneme girdiysen:
*
*
*
*Sen de artık kendine bakmaya, eşine
paylaşımlarında eşlik etmeye başla. Onu engellemek yerine enerjik ol ve o
istiyorsa eşlik et.
*
*
*
*
*Onu
kontrol ettiğinde değil, onunla mutlu olduğunda seninle kalır.
*Ona
karışmamak, ona faydalı olmak değildir. İlişkide zararının olmaması, faydanın
olduğu anlamına gelmez. Onu kendi haline bırakmak yerine daha fazla pozitif,
güler yüzlü ve cinsel paylaşım olmalıdır.
Şayet
ilişkinde kontrol edilen isen ve
böye bir döneme girdiysen:
*Aniden
her şeye rest çeken olmak yerine önce kendini iafde etmelisin.
*Birden
bire göstereceğin sert tepkile, bu tavrının altında başka birinin olma
ihtimalini düşündürür. Sorunun çözümü başka yerde aranır. Bu nedenle ilk
başlarda kendini net olarak, onu kaygılarını tetiklemeden ifade et.
*Siyah
beyaz davranmak, ilişkideki kaygıyı artırır.”Artık bana karışamazsın, artık
istediğim gibi davranırım” gibi pasif ruh halinden agresif hale geçişin, eşinin
kontrolünü ve kaygısını artıracağı için daha fazla üsütne gelmesine neden
olabilir.
*İstediğin
kişisel alanın sınırlarını eşine ifade et. “Benim için kendim için bir şey
yapmam, senden vazgemem anlamına gelmez...”
*Eşini bu durumun %100 ve tek suçlusu
olarak görürsen, öfken ve tepkilerin artar. Oysa bu noktaya senin de
katkılarınla gelindi, unutmamalısın. Sen uzun
dönem, bunun dolaylı konforunu yaşadın. Suçlu arama.
*Yıllarca
ihmal ettiğin, ertelediğin şeyleri hemen yaşamaya çalışma. Bunun için kendine
de eşine de zaman ve yöntem bırak.
*Sevgili
dostum yıllarca eşin tarafından izole edildiğini, ihmal edildiğini
düşünüyorsun. Belki de sen yıllarca kendini ihmal ettin. Şimdi adım adım buna
çözüm üretmeni ist,yorum. Bastırılan yaydan elini çekercesine değil de kolayı
köpürtmeden doldurur gibi, sakin ve tadını çıkara çıkara. Bunun için de
evliliğini hemen bitirmene gerek olmayabilir.
*Önce
kendini mutlu etmeyle başla. Ne istediğini , seni neyin mutlu ettiğini, nasıl
bir yaşam istediğini netleştir sonra da eşinle bu düşğünceni paylaş ve ortak
bir yaşam üzerinde uzlaşmaya çalış. Belki ona da hayatın tadını çıkarmasını
öğreteceksin. Belki o, farkında olmadığı
karmaşadan sayende çıkacak.
Bu kadar zarar görmeme rağmen neden
gidemiyorum?
“Niye
gidemiyorum artık? Neden bu kadar kötü davranmasına rağmen hâlâ kalıyorum?” diye sordu Ayşe.
Ben
de tek cümle ile cevap verdim: Demek hâlâ dayanacak gücün var
Bazen
ne yaşadığın değil ne yaşayacağın seni yönetir. Yaşayacak mısın o da bilinmez
ama sana göre senaryon kesin gerçekleşecek. Hayatındaki kişiyi tutmanın tek bir
nedeni yok. Herkesin dinamiği gibi nedeni de farklı.
Mesela:
*Yalnız
kalma korkun
*Konfor
alanından çıkmak istememen
*Verdiğin
emek
*Ya
da herkesin seni %100 haklı görmesini beklemek.
...
..
Bazıları
da sadece emeği için gitmez. Verdiği emeğe üzülür. O kadar emek verip, onu
kaybetmeyi ya da birine kaptırmanın acısını kaldıramaz. Hayali bile acıtır
içini. Oysa bu tip bir ilişki, batmış bir fabrikaya hâlâ yatırım yapmak
gibidir. Yattı-Battı Teorisi derler
buna. Yatırdıkça, alacaklıların artar, arttıkça da daha zor vazgeçilir. İnsan en çok da yatırım yaptığı bir ilişkiden
ayrılırken acı çeker.
...
..
Kalbin
ile aklın arasında kalsan da eninde sonunda kalbin aklına itaat edecek ve
peşinden gelecektir. Bunu için kendine yas tutma ve arınma için süre
tanımalısın.
saygı olamadan sevgi olur mu?
Sevgi
kabullenmektir. Sevgi, kusurları görmezden gelmek değil, kusurları ile kabul
etmektir. Tabii bu kusurlar, sana zarar veren, süreklilik arz etmez. Mesela,
işi olmayan birini sevebilirsin ama bilerek isteyerek iş aramayan sorumsuz
birini sevmek zorunda değilsin.
Sevgi, saygıyı zorunlu kılar. Sana saygı göstermeyen, seni olduğu gibi
kabul etmeyen birinin seni sevmesi, onun
işine yaramandan öteye gitmez. İnsan, saymadığını sevmez. Sadece şartları
vardır. Bu şartlar sağlandıkça ilgi gösterilir. Evet, sevgi verilmez, sadece
ilgi gösterilir.
Peki neden
saymadığını sevemezsin?
Saygı, kişiye zihninde verdiğin değer ile ilgili nottur.
İnsanlığı, evrenselliği, adaleti, sana
verdiği değer, güvenirliği vs. gibi birçok parametre ile oluşan nottur.
Güvenmediğin,
adil olmayan, merhametsiz olan, sana değer vermeyen, seni sadece kendi
ihtiyaçları için hayatına alan birini neden seversin ki?
Sürekli eleştirmek ne işe yarar?
Eleştiri; az, öz ve kişiliğe değil, davranışa yönelik olursa farkındalık
ve çözüm yaratır.
Sürekli ve her konuda eleştiren
biri, zamanla etkisini yitirir ve ciddiye alınmaz hale gelir. Onun eleştirisine maruz kalan ise
zamanla kendini değersiz ve yetersiz hissetmenin yanında öfkelenir ve aynı
eleştiriyi ona yöneltmeye başlar.
Günlük yaşamında gerek romantik gerekse diğer sosyal
ilişkilerinde eleştiriyi çok
kullanıyorsan, muhtemelen kişisel sorumluluklarından kaçmaktasın. Sorumlulukları
üstlendikçe, sürekli yakınan, eleştiren değil, çözüm üreten ve kabul eden biri
olabilirsin.
Diğer yandan biri sürekli seni eleştiriyorsa; senin üzerinden gerginliğini atıyor, değersizlik
hissinin veya kusurlu olduğu düşüncesinin neden olduğu içşel sıkıntıyı sana
aktarıyordur.
Onları değiştirmek kolay değildir. Sürekli eleştiren kişiler, sorunun başkalarında
olduğuna inandıkları için, eleştiri ve
iyileşme adımlarına pek yanaşmaz. Belki büyük bir risk olana kadar. Bu nedenle
değiştirmek yerine sınır çizmek, eleştiriye
izin vermemek, eleştirdiğinde hissettiklerinizi ısrarla ifade etmek gerekir...
...
.. Eşini ve arkadaşını daha fazla daha fazla eleştirerek ondan fazla performans göremezsin. Bir süre sonra
mevcut olanları da arar hale gelirsin.
.Romantik ilişkilerde eleştiriye baktığımızda; sürekli eleştiren
erkek, kadında
pasif-depresif belirtiler, sürekli eleştiren kadın ise erkekte pasif-agresif belirtiler doğurur.
Eleştiren erkek bir
süre sonra kadında
içe kapanmaya, sorun çıkmasın diye sessizliğe, hata yapma korkusu ile savunmaya
neden olur. Hal böyle olunca da kadın, içe kapanan, kahkahadan uzak uzak, ne istediğinden çok,
çekindiği kişinin ne isrtediğini yakalamaya çalışan biri olur. Enerji azalır,
sohbet sorun odaklı hale indirgenir, cinsellik ise göreve dönüşür.
Sürekli eleştirilen erkek, bir süre sonra güç kullanarak
onun eleştirilerini durdurmaya çalışarak durdurmaya veya baskılamaya çalışır.
Eleştiren
kadın ise erkek bir süre sonra agresif tepkiler göstermeye başlar.
Seanslarımda, erkeğin öfkesinin sonradan çıktığını tespit ettiğimde çoğunlukla “sorumluluk
ve eleştiri” dinamiğini ararım. ... ..
...
..
İçinde
sevgi olmayan, iyi niyet taşımayan, sert ve kırıcı olan hiçbir eleştiri, kalıcı
davranış değişikliği yaratmaz. En fazla korku yaratır, korkunun ömrüde diğer kişinin
kendine güvendiği veya riski göze aldığı yere kafardır.
Kişideki
mükemmeliyetçilik, narsizm, dayanıksızlık şeması veya bağımlı kişilik
özellikleri, aşırı eleştirel tutumun alt zeminini oluşturur. Kişinin geldiği
aile de bu tutumu beslemiştir ve daha da emin hele getirmiştir. Yine de sonuç
olarak eleştiri tutumu, değişime açıktır ve kişinin istemesi halinde olumlu
anlamda ilerlemeye müsait bir özelliktir.
*bensiz biz olmaz & Serhat Yabancı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder