“Bu
noktada Mehmet’in aklına harikulade bir plan gelir.Konstantiniye önünde hiçbir
işe yaramadan öylece duran kadırgalarını karadan yarımadayı aşırtıp, Haliç
körfezine sokacaktır. Çok cüretkar ve soluk kesici bir girişim olan yüzlerce
geminin yarımadanın tepelerinden taşınmasını Bizanslılar, bir zamanlar Anibal
ve Napoleon’un Alp Dağları’nı geçebilmesinin olanaksız olduğuna inanmış
Romalılarla Avusturyalılar gibi, daha ilk günden saçma bulurlar. İnsanoğlunun
deneyimlerine göre gemiler sadece denizde hareket edebilir. Bir donanmanın tepeleri
aşması mümkün değildir. Ancak mümkün olmayanı gerçekleştirmek çılgın
istençlerin simgesidir. Askeri dâhi savaş kurallarını önemsemez, gerektiğinde
denenmiş yöntemleri değil, kendi yaratıcı düşlemini uygular.”
...
..
5 Şubat 1451 günü bir ulak Sultan Murat’ın ölüm haberini en büyük oğlu 21 yaşındaki Mehemet’e babsının ölüm haberini getirir. Kurnaz olduğu kadar güçlü de olan şehzade, vezirlerine ve danışmanlarına haber vermeden, en iyi atına atlayıp kamçıyı bastığı gibi, bir soluktayüz yimi mil ötedeki Çanakkale Boğazı’na varır. Oradan da hiç durmadan Gelibolu’ya geçer. Babasının ölüm haberini kendisine en sadık adamlarına ancak orada verir. Başkalarının tahta sahip çıkmasını önlemek içinde çok seçme askerlerden bir güç oluşturup Edirne’ye yürür. Orada herhengi bir dirençle karşılaşmayan genç Mehmet, Osmanlı İmparatorluğu’nun yeni padişahı olarak kabul edilir. Başa geçer geçmez ilk eylemi, genç Mehmet’in ne kadar acımasız ve kararlı biri olduğunu gösterir. Daha ilk günden aile içinde kendisine karşı çıkanları yok etmeye niyetli olduğunu ortaya koymak için reşit olmayan kerdeşini hamamda öldürtür. Hemen ardından da bu cinayeti işlemekle görevlendirdiği katili ölüme gönderir.
5 Şubat 1451 günü bir ulak Sultan Murat’ın ölüm haberini en büyük oğlu 21 yaşındaki Mehemet’e babsının ölüm haberini getirir. Kurnaz olduğu kadar güçlü de olan şehzade, vezirlerine ve danışmanlarına haber vermeden, en iyi atına atlayıp kamçıyı bastığı gibi, bir soluktayüz yimi mil ötedeki Çanakkale Boğazı’na varır. Oradan da hiç durmadan Gelibolu’ya geçer. Babasının ölüm haberini kendisine en sadık adamlarına ancak orada verir. Başkalarının tahta sahip çıkmasını önlemek içinde çok seçme askerlerden bir güç oluşturup Edirne’ye yürür. Orada herhengi bir dirençle karşılaşmayan genç Mehmet, Osmanlı İmparatorluğu’nun yeni padişahı olarak kabul edilir. Başa geçer geçmez ilk eylemi, genç Mehmet’in ne kadar acımasız ve kararlı biri olduğunu gösterir. Daha ilk günden aile içinde kendisine karşı çıkanları yok etmeye niyetli olduğunu ortaya koymak için reşit olmayan kerdeşini hamamda öldürtür. Hemen ardından da bu cinayeti işlemekle görevlendirdiği katili ölüme gönderir.
Daha
temkinli bir padişah olan Murat’ın yerine bu genç, tutkulu ve şöhret düşkünü
Mehmet’in Türklerin padişahı olduğu haberi Bizans’ta korku yaratır. Yüzlerce
casusu aracılığı ile Bizans, çok hırslı padişahın, dünyanın bir zamanki
başkentini ele geçirmek için ant içtiğini bilmektedir. Bütün
gençliğine karşın büyük amacına ulaşmak için gece gündüz düşünüp taşınmakta,
planlar yapmaktadır. Ancak bu haberlerin yanı sıra,yeni padişahın olağanüstü
askeri ve diplomatik yeteneklere sahip biri olduğundan da söz edilir.Mehmet hem
dindar hem de acımasızdır, hem de her fırsatta hırslı ve sinsidir. O bir yandan
oluk gibi kan akıtan, öte yandan Sezar’ı ve
Romalıların yaşam öykülerini Latincesinden okuyabilen, eğitimli ve sanat seven biridir. Melankolik bakışlı , sivri burunlu bu adamaralıksız çalışa, atılgan bir asker ve acımasız bir diplomattır. Bütün bu tehlikeli özelliklerinin ardında tek bir amacı vardır: O gerçekleştirdikleriyle yeni Türk ulusunun askeri üstünlüğünü Avrupa’ya kabul ettirmiş olan büyükbabası Beyazid’den ve babası Murat’tan daha da başarılı olacaktır. Artık şunu herkes hissetmekte ve bilmektedir: İlk darbe, Konstantin’in Justiniaus’un krallık tacını süsleyen en son mücevher olan Bizans’a inecektir.
Romalıların yaşam öykülerini Latincesinden okuyabilen, eğitimli ve sanat seven biridir. Melankolik bakışlı , sivri burunlu bu adamaralıksız çalışa, atılgan bir asker ve acımasız bir diplomattır. Bütün bu tehlikeli özelliklerinin ardında tek bir amacı vardır: O gerçekleştirdikleriyle yeni Türk ulusunun askeri üstünlüğünü Avrupa’ya kabul ettirmiş olan büyükbabası Beyazid’den ve babası Murat’tan daha da başarılı olacaktır. Artık şunu herkes hissetmekte ve bilmektedir: İlk darbe, Konstantin’in Justiniaus’un krallık tacını süsleyen en son mücevher olan Bizans’a inecektir.
Bu mücevher
gerçekten de çok kararlı bir pençenin saldırısına karşı savunmasızdır ve gayet
yakındadır.
*Bizans’ın Fethi & Stefan Zewig
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder