19 Haziran 2016 Pazar

Ergenekon Devlet İçinde devlet *

Kitabın arka yüzünde; “1996 Kasımı’ndaki Susurluk kazasınınardından başlayan süreçle, kapkaranlık koca bir tarihin sayfaları aralanmaya başladı. Zira toplumda büyük bir travma yaratmış cinayetler ve cinayet girişimleri, 12 Eylül öncesindeki provakasyonlar, Güneydoğu’daki yargısız infazlar ve daha birçok yasadışı faaliyetin srdınds gizli bir örgütün olduğu ortaya çıkmış; örgüt yavaş yavaş deşifre olmaya başlamıştı.
Eldeki ipuçlarından ve tanıklıkllardan yola çıkarak, “devlet içinde devlet” yapılanmasını, hem de “Ergenekon” adıyla, ilk kez bu kitapta özler önüne sermiş olan Can Dündar ve Celal Kazdağlı, on yıl sonra aynı ismin, Cumhuriyet tarihinin belki de en önemli ve en çok tartışılacak davasına verildiğine tanık oldu. Ne var ki, 2007 Haziranı’nda başlayan dava süreci, başta büyük umutlar yaratsa da, zamanla siyasi bir mahiyete bürünerek başka sorunları da beraberinde getirecekti.
Elinizdeki kitap, yetmiş yılık geçmişi olan bu karanlık yapılanmanın temel taşlarını tespit etmeyi amaçlıyor. Ergenekon, NATO bünyesinde Amerika’nın inisiyatifinde kurulmuş bir örgüt mü? Tüm Avrupa’da tasfiye edilen bu yapılanma, neden Türkiye’deki varlığını devam ettirebildi? söz konusuörgüt sadece emniyetçiler ve paşalardan mı olşuyor, yoksa bünyesinde profesörler, gazeteciler ve iş adamları da mı var?
Can Dündar ve Celal Kazdağlı, bu gibi kilit sorulara cevap aramakta kalmıyor yanı sıra; Uğur Mumcu suikastindan Mehmet Ağar’ın önlenemeyen yüselişine, Özal’ın kuşkulu ölümünden Çiller’in özel istihbarat bürosuna kadar pek çok ilginç dosyayı yeniden gündeme getiriyor.
Oldum olası elimizi kolumuzu bağlayan “unutkanlık” virüsüne karşı hatırlamak, unutmamak, unutturmamak ve gerçeklerin üzüerine gidebilmek için...”  açıklaması yapılmış.
-Yakın tarihimiz ve bugünü ve belki de geleceği anlamak için şı kısa alıntıyı alıcı gözle anlamaya çalışmak gerekir; “Kamuoyu, devlet içindeki kirli ilişkiler ağını Susurluk kazasıyla öğrendi; ama aslında her şey Susurluk kazasıyla başlamadı. Kopacak fırtınanın ilk işaretini, kazadan beş hafta önce, 22 Eylül 1966 tarihli Aydınlık dergisi verdi. Derginin kapağındaki başlık “Yeni MİT Raporu” idi. ... ..  Bu satırlar, okuyan herkes için tüyler ürperticiydi. Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından hazırlanan bir rapor, ülkenin Emniyet Müdürü’nün cinayet işleyen bir şebekenin başı olduğunu yazıyordu. Üstelik raporun yazılmasından bir süre sonra Ağar, içişleri bakanlığına getirilmişti.... ..
... .. 1992 Ağustosu’nda MİT Müşteşarı Korgeneral Teoman Koman, jandarma Genel Komutanlığı’na tayin dildi. O da dört yıl müşteşarlık yapmış ve tayin sırası kendisine gelince MİT’ten ayrılmak zorunda kalmıştı.

Teşkilat 1962 yılından beri askerlerce yönetiliyor... ..
Çillerin özel bürosu
-... .. Kamuoyu devlet içindekikrli ilişkiler ağını Susurluk kazasıyla öğrendi.; ama aslında her şey Susurluk kazsıyla başlamdı. Kopacak fırtınanın ilk işaretini , kazadan beş hafta önce, 22Eylül 1996 tarihli Aydınlık Dergisi verdi. Derginin kapağındaki başlık “Yeni MİT Raporu” idi. ... .. Raporun ilk cümleleri şöyleydi: Emniyet Genel Müdürlüğünce PKK ve Dev-Sol’a karşı faaliyetler için kullanılıyor görüntüsü ile özel bir suç ekibi teşkil edilmiştir.Tehdit, gasp, haraç, uyuşturucu kaçakçılığı, cinayet gibi suçların içinde olan bu grup, doğrudan Emniyet Genel Müdürü Mehmet Apğar’a bağlı ollup Genel MüdürMüşaviri Korkut Eken tarafından sevk ve idare edilmektedir.
-... .. Milli İstihbarat Tekilatı tarafından hazırlanan bu rapor , ülkenin Emniyet müdürü’nün cinayet işleyen bişr şebekenin başı olduğunu yazıyordu. ... ..
-... .. 1992 Ağustos’u nda MİT Müsteşarı Kogeneral Teoman Koman, Jandarma Genel Komutanlığına tayin edildi. O da dört yıl müsteşarlık yapmış ve tayin sırası kendisine gelince MİT’ten ayrılmak zorunda kalmıştı. ... .. Koman, müsteşarlığa veda ettiği gün, bini aşkın MİT mensubu bir toplantı salonunda toplandıve aynen şunları söyledi:
“Kendinize gelin. Böyle devam ederseniz, buraya ya eli çoplu ya beli kılıçlı biri ya da bir kalem efendisi gelir, başınza oturu..... .. “Eli coplu “ derken Emniyetçiler kastediliyordu; “beli kılıçlı” derken “askerler”. “Kalem efendisi” ise bir diplomat seçeneğiydi.
Sonuda bu üçüncü seçenek oldu ve 30 yıl sonra ilk kez MİT’in başına bir sivil müsteşar oturdu. ... ..  Demirel’e yakınlığıyla tanınan Sönmez köksal, 9 Kasım 1992’de göreve başladı. Ama MİT içindeki gruplaşmalar o kadar artmıştı ki, Sözmez köksal müsteşar olup teşkiletın sivilleştirilmesi de buna bir çare olmayacak, tersine, teşkilatın ağırlığının azaltılmasından sonra çekişmeler iyice artacaktı. Çünkü bu kez de sivil iktidaın MİT’e hakim olma kavgası başlamıştı.
Mehmet Ağar’ın önlenemez yükselişi
-... .. uyuşturucu pazarından PKK önemli pay alıyor.
-PKK’nın aldığı bu pay, PKK’nın gerilemesine rağmen azalmamış,, tersine artmıştı. Bazı resmi güçlerle ilişkili aşiretlerin devreye girmesinden sonra Türkiye üzerinden Avrupa’ya kaçırılan uyuşturucunun  oranı hızla yüzde 10’dan yüzde 60’a çıkmış, dönen para ise 150 milyon dolara ulaşmıştı.
Bu, herkesin iştahını kabartacak kadar büyük miktardı. Bölgede bu paradan pay alma kavgasının bşlamasıyla, bütün dünyada örnekleri görülen silah ve uyuşturucu kaçakçılığı-siyaset ilişkisi Türkiye’de de sahneye çıkmış oldu.
-İte ilkinden sekiz yıl sonra, İkinci MİT Raporu skandalı, tam bu aşamada patladı ve yine Ağar’ı vurdu.
-1995’de yazılan rapora göre; Ağar’ın Emniyet Genel Müdürlüğünce özel bir suç ekibi kurulmş ve eskiülkücülerden oluşan bu ekip uyuşturucu kaçakçılığı da dahil her türlü kirli işe soyunmuştu. MİT Raporu, Abdullah Çatlı’nın da içinde yer aldığı bu grubun doğrudan Mehmet Ağa’a bağlıolduğunu öne sürüyor, grup üyelerine Polis hüviyeti ve yşil pasaport veildiğini söylüyordu. ... ..
-.... .. netice itibariyle, devlet üniforması koruması altında yürütülen uyuşturucu kaçakçılığı, çok büyük meblağlardaki çıkar ilişkileri  ve cinayetler zincirinin bir halkasıdır. ... ..
Ergenekon: Darbeyi çete mi hazırladı?
-... .. Bülent Ecevit, başbakanlığı sırasında Genelkurmay Başkanı Semih Sancar’ın örtülü ödenekten Özel Harp Dairesi için büyük miktarda para istemesi üzerine böyle bir örgütten hberdar olmuş, araştırınca Özel Harp dairesi’nin finansmanının Amerikalılarca karşılandığını, ve ülkenin her köşesinde sivil kadrolar beslediğini öğrenmişti.
16 Mart 1978: İstanbul Üniveritesi katliamı
24 Mart 1978: Doğan Öz cinayeti
111 Temmuz 1978: BedrettinCömert cinayeti
10 Ağustos 1978: Balgat katliamı
9 Ekim 1978: 7 TİP’linin öldürülmesi
1 Şubat 197: Abdi İpekçi cinayeti
Mumcu’nun çete dosyası
İpekçi cinayeti
13 Temmuz 1978
Özal suikastı
Özal öldü mü, öldürüldü mü? 17 Ocak 1991,
 1992 yılında Özal’ın siyasi çözüm önerisi ilk kez kağıda döküldü. ANAP milletvekili Adnan Kahveci, Güneydoğu’da bir süre inceleme yaptıktan sonra “Kürt Sorunu Nasıl Çözülmez?” başlıklı bir rapor hazırladı. ... .. ve şöyle deniyordu:

-Askeri çözümle hiçbir ülke çözüme ulaşamamıştır.Askeri çözümler iç harbi getirmiştir.Bugün Kürt sorunu siyasal birkriz halinni almıştır. Çözüm için de cesurca atılacak siyası adımlara ihtiyaç vardır. Bu nedenle Kürt realitesi, Kürt kimliği ve dili hızla kabul edilerek; Kürtlerin siyasalhakları verilmelidir. Bu durum Türkiye’de demokrasiyeufuklar açmakla kalmayıp PKK gibi terör örgütlerine olan halk desteğinin de ortadan kalmasına neden olacaktır.... ..
*Ergenekon Devlet İçinde Devlet – Can Dündar & Celal Kazdağlı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder