Kitabın arka yüzünde; “1996 Kasımı’ndaki Susurluk kazasınınardından
başlayan süreçle, kapkaranlık koca bir tarihin sayfaları aralanmaya başladı.
Zira toplumda büyük bir travma yaratmış cinayetler ve cinayet girişimleri, 12
Eylül öncesindeki provakasyonlar, Güneydoğu’daki yargısız infazlar ve daha
birçok yasadışı faaliyetin srdınds gizli bir örgütün olduğu ortaya çıkmış;
örgüt yavaş yavaş deşifre olmaya başlamıştı.
Eldeki ipuçlarından ve tanıklıkllardan yola çıkarak, “devlet içinde
devlet” yapılanmasını, hem de “Ergenekon” adıyla, ilk kez bu kitapta özler
önüne sermiş olan Can Dündar ve Celal Kazdağlı, on yıl sonra aynı ismin,
Cumhuriyet tarihinin belki de en önemli ve en çok tartışılacak davasına verildiğine
tanık oldu. Ne var ki, 2007 Haziranı’nda başlayan dava süreci, başta büyük
umutlar yaratsa da, zamanla siyasi bir mahiyete bürünerek başka sorunları da
beraberinde getirecekti.
Elinizdeki kitap, yetmiş yılık geçmişi olan bu karanlık yapılanmanın
temel taşlarını tespit etmeyi amaçlıyor. Ergenekon, NATO bünyesinde Amerika’nın
inisiyatifinde kurulmuş bir örgüt mü? Tüm Avrupa’da tasfiye edilen bu
yapılanma, neden Türkiye’deki varlığını devam ettirebildi? söz konusuörgüt
sadece emniyetçiler ve paşalardan mı olşuyor, yoksa bünyesinde profesörler,
gazeteciler ve iş adamları da mı var?
Can Dündar ve Celal Kazdağlı, bu gibi kilit sorulara cevap aramakta
kalmıyor yanı sıra; Uğur Mumcu suikastindan Mehmet Ağar’ın önlenemeyen
yüselişine, Özal’ın kuşkulu ölümünden Çiller’in özel istihbarat bürosuna kadar
pek çok ilginç dosyayı yeniden gündeme getiriyor.
Oldum olası elimizi kolumuzu bağlayan “unutkanlık” virüsüne karşı
hatırlamak, unutmamak, unutturmamak ve gerçeklerin üzüerine gidebilmek için...” açıklaması yapılmış.
-Yakın tarihimiz ve bugünü ve belki de geleceği anlamak için şı kısa
alıntıyı alıcı gözle anlamaya çalışmak gerekir; “Kamuoyu, devlet içindeki kirli
ilişkiler ağını Susurluk kazasıyla öğrendi; ama aslında her şey Susurluk
kazasıyla başlamadı. Kopacak fırtınanın ilk işaretini, kazadan beş hafta önce,
22 Eylül 1966 tarihli Aydınlık dergisi verdi. Derginin kapağındaki başlık “Yeni
MİT Raporu” idi. ... .. Bu satırlar,
okuyan herkes için tüyler ürperticiydi. Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından
hazırlanan bir rapor, ülkenin Emniyet Müdürü’nün cinayet işleyen bir şebekenin
başı olduğunu yazıyordu. Üstelik raporun yazılmasından bir süre sonra Ağar,
içişleri bakanlığına getirilmişti.... ..
... .. 1992 Ağustosu’nda MİT Müşteşarı Korgeneral Teoman Koman, jandarma
Genel Komutanlığı’na tayin dildi. O da dört yıl müşteşarlık yapmış ve tayin
sırası kendisine gelince MİT’ten ayrılmak zorunda kalmıştı.
Teşkilat 1962 yılından beri askerlerce yönetiliyor... ..
Çillerin özel bürosu
-... .. Kamuoyu devlet içindekikrli ilişkiler ağını Susurluk kazasıyla
öğrendi.; ama aslında her şey Susurluk kazsıyla başlamdı. Kopacak fırtınanın
ilk işaretini , kazadan beş hafta önce, 22Eylül 1996 tarihli Aydınlık Dergisi
verdi. Derginin kapağındaki başlık “Yeni MİT Raporu” idi.
... .. Raporun ilk cümleleri şöyleydi: Emniyet Genel Müdürlüğünce PKK ve
Dev-Sol’a karşı faaliyetler için kullanılıyor görüntüsü ile özel bir suç ekibi
teşkil edilmiştir.Tehdit, gasp, haraç, uyuşturucu kaçakçılığı, cinayet gibi
suçların içinde olan bu grup, doğrudan Emniyet Genel Müdürü Mehmet Apğar’a
bağlı ollup Genel MüdürMüşaviri Korkut Eken tarafından sevk ve idare
edilmektedir.
-... .. Milli İstihbarat Tekilatı tarafından hazırlanan bu rapor ,
ülkenin Emniyet müdürü’nün cinayet işleyen bişr şebekenin başı olduğunu
yazıyordu. ... ..
-... .. 1992 Ağustos’u nda MİT Müsteşarı Kogeneral Teoman Koman, Jandarma Genel
Komutanlığına tayin edildi. O da dört yıl müsteşarlık yapmış ve tayin sırası
kendisine gelince MİT’ten ayrılmak zorunda kalmıştı. ... .. Koman, müsteşarlığa
veda ettiği gün, bini aşkın MİT mensubu bir toplantı salonunda toplandıve aynen
şunları söyledi:
“Kendinize gelin. Böyle devam ederseniz, buraya ya eli çoplu ya beli
kılıçlı biri ya da bir kalem efendisi gelir, başınza oturu..... .. “Eli coplu “
derken Emniyetçiler kastediliyordu; “beli kılıçlı” derken “askerler”. “Kalem
efendisi” ise bir diplomat seçeneğiydi.
Sonuda bu üçüncü seçenek oldu ve 30 yıl sonra ilk kez MİT’in başına bir
sivil müsteşar oturdu. ... .. Demirel’e
yakınlığıyla tanınan Sönmez köksal, 9 Kasım 1992’de göreve başladı. Ama MİT
içindeki gruplaşmalar o kadar artmıştı ki, Sözmez köksal müsteşar olup
teşkiletın sivilleştirilmesi de buna bir çare olmayacak, tersine, teşkilatın
ağırlığının azaltılmasından sonra çekişmeler iyice artacaktı. Çünkü bu kez de sivil iktidaın
MİT’e hakim olma kavgası başlamıştı.
Mehmet Ağar’ın
önlenemez yükselişi
-... .. uyuşturucu
pazarından PKK önemli pay alıyor.
-PKK’nın aldığı bu pay, PKK’nın
gerilemesine rağmen azalmamış,, tersine artmıştı. Bazı resmi güçlerle ilişkili
aşiretlerin devreye girmesinden sonra Türkiye üzerinden Avrupa’ya kaçırılan
uyuşturucunun oranı hızla yüzde 10’dan
yüzde 60’a çıkmış, dönen para ise 150 milyon dolara ulaşmıştı.
Bu, herkesin iştahını kabartacak
kadar büyük miktardı. Bölgede bu paradan pay alma kavgasının bşlamasıyla, bütün
dünyada örnekleri görülen silah ve
uyuşturucu kaçakçılığı-siyaset ilişkisi Türkiye’de de sahneye çıkmış oldu.
-İte ilkinden sekiz yıl sonra, İkinci MİT Raporu
skandalı, tam bu aşamada patladı ve yine Ağar’ı vurdu.
-1995’de yazılan rapora göre; Ağar’ın Emniyet Genel Müdürlüğünce özel
bir suç ekibi kurulmş ve eskiülkücülerden oluşan bu ekip uyuşturucu kaçakçılığı
da dahil her türlü kirli işe soyunmuştu. MİT Raporu, Abdullah Çatlı’nın da
içinde yer aldığı bu grubun doğrudan Mehmet Ağa’a bağlıolduğunu öne sürüyor,
grup üyelerine Polis hüviyeti ve yşil pasaport veildiğini söylüyordu. ... ..
-.... .. netice itibariyle, devlet üniforması koruması altında yürütülen
uyuşturucu kaçakçılığı, çok büyük meblağlardaki çıkar ilişkileri ve cinayetler zincirinin bir halkasıdır. ...
..
Ergenekon: Darbeyi çete mi hazırladı?
-... .. Bülent Ecevit, başbakanlığı sırasında Genelkurmay Başkanı Semih
Sancar’ın örtülü ödenekten Özel Harp
Dairesi için büyük miktarda para istemesi üzerine böyle bir örgütten
hberdar olmuş, araştırınca Özel Harp dairesi’nin
finansmanının Amerikalılarca karşılandığını, ve ülkenin her köşesinde sivil
kadrolar beslediğini öğrenmişti.
16 Mart 1978:
İstanbul Üniveritesi katliamı
24 Mart 1978: Doğan
Öz cinayeti
111 Temmuz 1978:
BedrettinCömert cinayeti
10 Ağustos 1978: Balgat
katliamı
9 Ekim 1978: 7
TİP’linin öldürülmesi
1 Şubat 197: Abdi
İpekçi cinayeti
Mumcu’nun çete
dosyası
İpekçi cinayeti
13 Temmuz 1978
Özal suikastı
Özal öldü mü,
öldürüldü mü? 17 Ocak 1991,
1992 yılında Özal’ın siyasi çözüm
önerisi ilk kez kağıda döküldü. ANAP milletvekili Adnan Kahveci, Güneydoğu’da
bir süre inceleme yaptıktan sonra “Kürt Sorunu Nasıl Çözülmez?” başlıklı bir
rapor hazırladı. ... .. ve şöyle deniyordu:
-Askeri çözümle hiçbir ülke çözüme ulaşamamıştır.Askeri çözümler iç
harbi getirmiştir.Bugün Kürt sorunu siyasal birkriz halinni almıştır. Çözüm
için de cesurca atılacak siyası adımlara ihtiyaç vardır. Bu nedenle Kürt
realitesi, Kürt kimliği ve dili hızla kabul edilerek; Kürtlerin siyasalhakları
verilmelidir. Bu durum Türkiye’de demokrasiyeufuklar açmakla kalmayıp PKK gibi
terör örgütlerine olan halk desteğinin de ortadan kalmasına neden olacaktır....
..
*Ergenekon Devlet İçinde Devlet – Can Dündar &
Celal Kazdağlı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder