Jinekolog Dr. Ayşe Duman, kitabın ön yüzünde “Holistik Kadın Sağlığı ı”
vurgusunu yaparak bu eserinin devamının geleceğini de anlatmak istemiş.
“Ruh-Beden-Zihin Bütünlüğü” ve “Yaratılış programını farket, özüne zarar veren
‘bilinçaltı’ yazılımlardan kurtul” vurgularını da kitabın kapağına koyması
içerik hakkında bilgi veriyor.
Önsözde “Vücudumuzu ve beynimizi hormonlar ve sinirsel iletkenler
kontrol etmiyor, aksine, inançlarımız yaşamlarımızı kontrol ediyor.” açıklamaları
ile konuya giren yazar; günlük hayatın akışında çözüm bulmakta zorlanılan
sorunların, “incir çekirdeğini doldurmayan” nedenlerden kaynaklanan
geçimsizliklerin arka yüzüne ayna tutuyor.
-Çocukluk öncesi dönemden başlayan ve daha anne karnındayken başlayan
yaşanmışlıkların, hayatın ilerleyen her döneminde ortaya çıkabilecek izler
bıraktığını anlayabiliyoruz.
-Bedenimizde hissettiklerimizin bilinçaltı ile direk bağlantısı
anlatılıyor.
-Yazar; “Zihin-beden bütünlüğünde sağlık için , duyguların-hislerin
hissedilmesi, kişinin kendini doğru ifade edebilmesi için, fıtrî gelişim süreçlerimizde baskılanmadan, sevgi ve güven içinde
büyümemiz gerekir.Halkımız duygularını bastırmayı, kan kusup kızılcık şerbeti
içtiğiniş söylemeyi, etrafın ne deyip ne demeyeceğine göre davranmayı, toplumun
öngördüğü kriterlerle sevgi ve güvende kalabileceğini öğrenerek çocukluğunu geçiriyor. Bana sorarsanız ‘heba’ oluyor... -Bu büyüme
yolculuğunda bilinçaltımızda “duygunu yok say, bastır, belli
etme, ağlama, çok gülme, ayıp, yasak, günah vb.” yazılımlarıyla biz
oluyoruz. Bu noktada asıl yapmamız gereken ‘duygunu kabul et, duygunu bedeninde
hisset, izin ver, senibunaltan bu hisler aksın ve özgürleş, bütünlüğü, sevgiyi,
güveni hisset’ farkındalığı zorlaşıyor.” diyor.
-Kitabının arka yüzünde; “Kadın, bedeniyle, zihniyle, ruhuyla bir
bütündür. Yaradılıştan gelen bu bütünlük bozulduğunda ruhsal ve bedensel
hastalıklar başlar. Mutsuzluk başlar. Bu kitapta beden-zihin-ruh tevhidini
bozan bilinçaltı yazılım ve saplantıların, kadınlarınhayatını nasıl olumsuz
etkilediği, hatta bazen nasıl kâbusa çevirebildiği anlatılıyor. Çözüm önerileri
sunuluyor. Nefsin ve dünyevi koşullanmaların köleliğinden kurtuluş, kişinin en
büyük özgürlük savaşıdır. Bu savaşı kazanan insan, “Size ruhumdan üfledim” ilahi
kelamının anlamına da vakıf
olarak yeniden doğar, özgürce tam ve bütün olarak...
olarak yeniden doğar, özgürce tam ve bütün olarak...
-Kadınlığın Keşfi, kadınları, farklı dönem ve durumlarda (çocukluki
regl, ergenlik, evlilik, cinsellik, doğum, annelik, menepoz vb.) yaşadıkları
fiziksel ve ruhsal rahatsızlıkların kaynağını keşfetmeye çağırıyor. Onları
farkında olmaya, idrak etmeye davet ediyor. Onlara, kendi bedenlerini okumaları
için kılavuzluk yapıyor.
-Fizik bedenimizi idare eden yzılımları düzeltmek... Dönem dönem
yaşadığınız ya da kronikleşmiş korkularınızdan kurtulmak ... Değişim yetkisinin
sizde olduğunu hatırlamak... “ vurguları dikkatlerinize sunuluyor.
Kaporta tamircileri
ve ilaç sektörü
-Modern tıbbın (laboratuvar tetkikleri, görüntüleme yöntemleri, en son
teknolojilerle yapılan ameliyatlar dâhil) yetersiz kalabildiğini görüyoruz.Yetersiz
kalabiliyor, çünkü insan fizik bedenden ibaret değil ve insanın zihinsel
durumunu resmedecek bir görüntüleme yöntemi henüz yok.
-Bir yanda bütünlükten uzak, ‘kaporta tamircileri’ gibi eğitim almış
bizler (yani ‘modern tıp’
doktorları), diğer yanda kronik hastalıklardan kurtulmak için doktor
doktor gezen insanlarımız. Kasanın başında ise kronik hastalıkların
semptonlarını bastırarak ilaçlarını pazarlayan ilaç sektörü!
-... ... ilaçlara bağımlı bir şekilde yaşamını sürdüren insanlar... ..
Tam bir kısır döngü! ... .. rant kapısı! ... .. Ve hepsinde ortak eksiklik
‘insan’ı, insanın yapılanmasını, ilişkilerini, etkileşimlerini bilmemek, tanımamak.
... .. Benim bedenim ne demek istiyor? ... .. ‘bilinçaltı yazılımlarımız’... ..
Bilinçaltı yazılımlar
-... .. böylesine karmaşık, bir o kadar da basit yaratılmış insanda
güvenli alanda kalma, hayatı en korunaklı bir biçimde idame ettirme görevi ‘zihin’
denilen yapının içinde programlanır, güvenli alanda kalma yazılımları zihinsel
yazılımlardır.
-Bilinç ve bilinçaltı diye
iki bölümden oluşan zihni, bir aysberg gibi düşünürsek, suyun üstündeki bölüm
bilinç, alttaki
(gözükmeyen fakat etkinliği çok daha fazla olan) bölüm ise bilinçaltıdır. Bizi koruyup kollayan, yaşamda duruşumuzu belirleyen,
güvenli alanda tutmak üzere bizi yöneten, adeta ‘bizi biz yapan’ bölüm, zihnin bilinçaltı yazılımlarıdır ki, bunlar
anne karnına düştüğümüz andan itibaren yüklenmeye başlayıp genellikle yedi
yaşına kadar tamamlanır.
-Bilinçli aklın devrede olmadığı 0-7 yaş döneminde bizi koruma kollama
programları yazılır; hayat algılarımız, dünyayı, yaşama şekillerimizde kısmen
belirlenmiş olur. Yani ‘biz’ inşa edilmeye başlarız. ‘Biz’in inşa malzemeleri
ise duyduklarmız, gördüklerimiz,şahit olduklarımızve hissettiklerimizdir. Bu
malzemelerle oluşan güvenli alan yazılımlarımızdaki tek amaç ‘güvende kalmak’tır.
-Bilinçaltı, güvenli güvenli alan kodlamalarını
yaparken bir şeyleri bir şeylerle eşleştirir ve olayları duygusal bağlantılarla kodlar.
-Kodlama karakterleri güven ve tehlike ikilisinden oluşur. Diğer karakterler
bunların izdüşümleridir. İyi-kötü, güzel-çirkin, sevgi-nefret, huzur-sıkıntı-
korku-sukûnet, kabul-ret...
-Bilinçaltı yazılımlar beynin
veya hafızanın bir bölümünü değil, tüm bedeni ve hücreleri kapsar. Epigenetik bilimindeki araştırmalar, duygu durumunun genetik
yapıdaki aminoasit dizilimini, dolayısıyla
genetik yapıyı değiştiridiği ispatlanmıştır. Duygusal kayıtlar
endoktrin sistem, enerji beden üzerinde etkiler oluşturarak tüm organları ve
fonksiyonlarını etkiler
-Şimdi bu kayıt sistemini biraz daha anlaşılır hale getirelim. Hepimiz
mükemmel işleyen bir beden ve tertemiz bir ruhla bu dünyaya göndriliyoruz.
Hayatta kalmak için ihtiyacımız sadece beslenmek ve güvenlik.
-Beslenme ihtiyacımız yeryüzü mutfağında çeşit çeşit nimetlerle
giderilir. Güvenlik alanımız ise güvenli “ hissettiğimiz”
alandır. ... .. Güvenli alan yansımaları, ifade şekilleriherkes için farklı
olmakla beraber değerli olduğumuzu, sevildiğimizi hissettiğimiz
alan güvenli alandır hepimiz için.
-Farklılıklar , hangi durumlarda kendimizi değerli hissettiğimiz yazılımlardan kaynaklanır. Kimimiz
kariyer sahibi iken, bazıları maddi güçle, bir kısmımız güzelliğimizle, kimimi
ise birileribizi dinlediğinde kendimizi değerli, dolyısıyla güvende hissederiz.
... ..
Zihin-beden işbirliği
-... ..
-Bilinçaltı, duyguları üretir ve
saklar. Yaşarken tecrübelerle açığa çıkan duygunun enerjisi tüm bedende
saklıdır. 5 yaşında bir kız çocuğu eteğini açtı diye azarlanıp dayak yediyse,
açığa çıkan ‘negatif’ enerji bedende bloke olur. Buna benzer olaylar
tekrarlandığında bilinçaltı eteğin açılmasının tehlikeli olduğunu ‘yazar’. 20 yaşında rüzgârdan eteği açılsa veya eşi eteğini kaldırsa 5 yaşında
dayak yediğinde hissettiği aynı kötü
hisleri hisseder. Çünkü o an geçmişte bloke olmuş enerji tirteşir.
Bilinçaltına göre tehlikeli alana girilmiştir.
-Bilinçaltı, bilgisayarın ‘hard
disk’i gibidir. Yaşanılan her duygu yüklü olay birçok detayı ile burada
saklanır. ... .. İhtiyaç halinde bu bilgiler kullanılır. ... .. Bazen çözümsüz gibi düşünülen
durumlarda biliçaltı dosyalarını açarak çözüm üretir. Bu çözümler her zaman
mantıklı olmasa da, her zaman aynı amaca hizmet eder. Amaç, kişiyi güvenli
alanda tutmaktır. Hard diskinde erkeklerin
‘zararlı mahlûklar’ olduğu bilgisi varsa, evlenince bu bilgi doğrultusunda bulduğu
çözüm... ..
-Bilinçaltı, zihnin hayal
kuran bölümüdür. Hayaller hayata yön verir, hayaller doğrultusunda davranışlar
ortaya çıkar. Hayal dünyasının genişliği, renkliliği yaşamı renklendirir, kişiyi
üretken yapar.
-Olumlu hayaller kurmak
başarının anahtarıdır. ... ..
-Tüm başarılı buluşlar, sanat eserleri hayaller sonucu ortaya çıkmıştır.
-Bu gerçeğe rağmen çocukların hayal kurmaları istenmez, bastırılır. ... .. Mesela ‘ilk gece’ efsaneleriyle yetişen bir
genç kız. İlk gecenin hayalini kurar: ‘Ağrılı, acılı, bol kanamalı bir gece...’
ve hayali gerçekleşir! Korktuğu başına gelir. ... ..
Zihin-beden ilişkisi
-İnsan, ‘düşünce-duygu-davranış’ üçlüsünün bütünlüğü içindedir. Düşünce
ve duygular endoktrin sistem aracılığı ile hücrelerimizde kimyasal değişikler
meydana getirir.
-Kişinin kendini
huzurlu ve güvende hissetmesi vücudu ‘optimum’ sağlıkta tutar. Hücreler
olumsuz bir mesaj almadıkları için gelişim ve çoğalmalarına sağlıklı birşekilde devam ederler.
-Bedene ‘tehlikedesin’ mesajı gönderen duygular ise
Zihin-beden işbirliği
-... .. Bu arada bedendeki eşzamanlı değişimler zihin-beden işbirliğini
oluşturur.
-Nasıl mı?
-Üç yaşında bir kız çocuğununbilmem nereden duyduğu uygunsuz bir cümleyi,
misafirlerin olduğu kalabalık bir ortamda söylediğini fazr edelim. Anne çok
utanır, kızarır, ‘kem küm’ eder. Baba duruma el koyar. Sağ el işaret parmağını
kaldırarak küçük kızı bir güzel azarlar, ‘terbiye eder’.
-Üç yaşında mini minnacık kızcağazın karşısındaki babadev konumunda. Ve
ortada bir tehdit var. Bu, bedene ‘güvende değilsin,
kaç veya savaş’ mesajı verir. Bu mesaj doğrultusunda stres hormonları salgılanır.
-Endoktrin sistemdeki bu düzenleme bedeni kaçmak veya savaşmak üzere
gerekli konuma getirir, bedende ihtiyaç duyulan enerji açığa çıkar.
-Fakat 3 yaşındaki çocuk bu devin karşısında ikisini de yapamaz.
-Sonuçta;
*Açığa çıkan enerji kullanılamaz, bloke olur (negatif enerji olarak birikir).
*Yaşadığı bu stres, bedendeki fizyolojik
değişimler, tehdit algısı sonucunda durum değerlendirmesi yapan çocuk aklının
kararı, ‘topluluk karşısında konuşmak tehlikelidir’ şeklinde olur ve bu karar
gerektiğinde kullanılmak üzere hard disk’e
atılır.
*Daha dediklerinin anlamını bile bilmeyen çocuk, yaşadığı
durumdan ders almayı kendince yapmış, bi,r daha bu duruma düşmekten korunmak
için bilgiyi en derinlerine, tüm bedenine yazmıştır.
*Yaşadıklarından ders çıkaran çocuğun aklındaki
bu ilk yazılımlar içinde kişinin ‘inançları’ oluşur.
-... ..
-Üç yaşındaki Zehra’nın
bedeninde oluşan gerilim hattı, önceki yazılımı gözden geçirip doğruluğunu
pekiştirir ve şu emri verir: “Öyle bir
sürü insanın olduğu yerde konuşma, bak işte böyle oluyor. Bedenine bak, endoktrin sistem tehlike çanlarını
çaldı. Gerekli enerjin açığa çıktı ama hepsini yutmak zorundasın. ...”
-Yıllar içinde bu ve benzeri
davranışlarla, dayatmalarlabaskılarla yaşama hazırlanan, ‘terbiye’ edilen
Zehra, Zehra olur.
-İlerleyen yaşlarda artık
Zehra’nın topluluk karşısında konuşmaya pek hevesi kalmaz.
-Okul yıllarında konuyu çok iyi
bilse de parmak kaldırmaz, yıl sonu müsamerelerinde şiirini okurken heyecandan
ölmek üzeredir, sesi titrer, dizlerinin bağı çözülür, şiir bittiğinde savaş
alanından çıkmış gibi kan ter içinde yorgun düşer.
-Zehra genç kız olduğunda
arkadaş canlısı, arkadaşlarıyla hoş shbetleriolmasna karşın, aile ortamında
sessizdir, söylenenleri dinler , fikrini byan etmez. Zehra’nın ailesi,
terbiyeli, söz dinleyen, lafa karışmayan kızları olduğu için gurururludur. ...
..
-Sessiz kaldıkça sevildiğini,
değer verildiğini, takdir edildiğini göen Zehra artık güvenli alanın
formülünü bulmuştur. o çocuk aklı ile.
-Bilinçaltı vazifesini yapmış,
Zehra için en uygun ‘ego savunma
mekanizması’ tüm bedene kodlanmıştır. Bu durumda zihin-beden
bütünlüğünde Zehra adı kadar emindir ki, topluluk karşısında konuşmak
tehlikelidir.
-Zehra’nın yaşam kesitlerinde iş başa düştüğü an, tüm beden o 3 yaşındaki gerilimi aynen yaşar. Yaşanmışlıklarla, şartlanmalarla bedende oluşan ve akıtılmadan sıkışan negatif enerjiyi titreştiren her olaybedeni
alarma geçirir.
-Zehra 25 yaşıbda da bir gruba konuşmaya kalksa, bedeni aynı tepkiyi
verir.
-Zehra’nın yaşamında sık sık tekrarlayan alarm halleri bedeni yorar, hasaslaştırır,
stres dallanır budaklanır. İşin hayali bile kaygılara yol açar. Girilen bir
kısır döngü, giderek daralan çember içinde Zehra sıkışır.
-Sıkışmış bedende enerji akışları bloke olur. Bedenin fizyolojik sistemleri, ilk bağışıklık sistemi
olmak üzere tüm iyileşme mekanizmaları bozulur. Bu durumda Zehra hastalıklardan
bir türlü kurtulamaz.
Kalp beslenmezse...
-Peki, fizik bedende bunlar olurken Zehra’nın manevi dünyasında neler
olur?
Bilinçaltının
kalıpları, öğretileri bedeni yorup fonksiyonlarını bozarken, ruhun ışığı ile
aydınlanamayan kalp kasvette, karanlıktadır. Bedenin, bize üflenen ruha açılan
penceresi kalptir.
-Koşullanmalarla oluşan insanı özünden, yaradılış programından, ruhundan
uzaklaştırırken kalp daha da yorulur, sadrı(sine) daralır, insan nefes alamaz
hale gelir.
-Kalp varoluşun kaynağından sevgi, muhabbet ve rahmetle baslenmeli,
kaynağın ışığını yansıtmalıdır.. Sadrı daraltan bilinçaltının dar karanlıkları kalbi ruhun ışığından mahrum
bırakır. ... ..
-İşte bu durumda Zehra’nın erişkin aklı, bilinçli aklı her ne kadar
1Aman canımonlar da insan ben de ... Ne var ki konuşurum!” diyedursun, kalp
ruhun katnağından beslenmediği, o ışığı göremediği için bilinçaltının kölesidir.
-İnsan, ‘insan’ olmanın özgürlüğüne ulaşabilmek için ruh
beden bütünblüğünde varoluş kaynağından beslenmelidir ve ancak bu özgürlük
içinde beden tehlike çanları çalmaktan vazgeçer.
Nefis köleliğinden
kurtuluş
-Çoğumuz kendimize iyilik
yapmaktan kaçar, başkalarını suçlayarak ömrümüzü tüketiriz, ama kendimizi
geliştirmek için parmağımızı oynatmayız.
-Tembellik denilen bu
davranışlar, aslında sevgi kaynağı ile aramıza giren kalıplarla ışığımızı keser, bizi nefsin karanlıklarında bırakır.
-Oysa tekâmül yolculuğumuz (büyüme süreci), kölelikten kurtuluşla, yani
özgürleşmeyle başlar. Büyüme bilinmeyene doğru adım atmayı, çok yönlü küçük
sıçrayışları gerektirir. Her adım, bütün değişimler öze yaklaşma, kendini sevme
eylemidir.
-Değişime gösterilen direnç, aslında sevgi konusunda başarısızlık, sevememe
halidir.
-İnsan birçok kere inandığı değerlere ters hareket eder.Adama bakarız
çok zengin. Ahirete göçmeye az bir zamanı kalmış. Cimri mi cimri, hayır hasenat
dediğinde bir ton bahanesi var. Oysa inancı gereği bu işleri yapabilmesi lâzım.
-Fakat bilinçaltının güvenli alan kalıbı ‘para’ ise ve bu kod ruhla kalbin ruhla ilişkisini
kestiyse, paranın elden çıkması kalbi sıkıntıya sokar.
-İşte nefsin doymaması bu sırdandır. Nefsin kalıplarının sınırı yoktur. ‘Para güvenli alandır’ kalıbı vardır. ‘Şu kadar
para yeter’ kalıbı yoktur. Nefs hep biraz daha fazlasını ister. Beslendiği yer,
beşeri öğretiler, koşullanmalar olduğu sürece bunu değiştirmeye çalışmak kişiyi
sıkıntıya sokar, çünkü kişi güvenli alanından çıkmıştır. ... ..
-... .. Bedenin hayat suyu olan ‘kan’ı pompalayan kalp
böylesine karanlıkta ve baskı altında çalışırken zamanla bedendeki arazlar daha
da artar.
-Nefs insanı bir kere avucuna aldı mı kurtuluş zordur. Fakat mümkündür.,
yeter ki özgürlüğe talip olunsun.
-Aslında nefsin, beşeri şartlanmaların, ‘medeni’ koşullanmaların
köleliğinden kurtuluş, kişinin en büyük özgürlük savaşıdır.
-Bu savaşı kazanan insan yeniden doğar. Ruhla beslenen kalp artık her
atışıyla tüm bedeni sevgiyle
besleyebilir.
Bilinçaltı nedir?
Bilinçaltı, zihin-beden
bütünlüğünde kişinin işletim programıdır. Beyni, vücudu yöneten bilgisayar gibi
düşündüğümüzde , bilinçaltı bilgisayarın yazılım programııdır. Beyin / vücut bilgisayarı ancak yazılım programı
doğrultusunda hareket eder.
-Bilinçaltı, tüm canlıların
ortak programı olan’canlılığı muhafaza, hayatta kalabilme’ yazılımlarının
tümüdür. Vicdan, nefs, içgüdü, inanç,refleks, ihtiyaç, ‘benim kişiliğim’,
‘benim yapım’, ‘benim tarzım’, kavramlarının toplamı bilinçaltı yazılımlarıdır.
-... ..
-Bilinçli aklın devrede olmadığı bu dönem, özellikle 0-10 yaş arası
olşan yazılımlar kişinin inaçları haline gelir. İnançlar, artık üzerinde
düşünmediğimiz mutlak doğrularımzdır
-... ..
-Bilinçaltı, duyguları üretir
ve saklar. Yaşarken tecrübelerle açığa çıkan duygunun enerjisi tüm bedende
saklıdır. Beş yaşında bir kız çocuğu
eteğini açtı diye azarlanıp dayak yediyse, açığa çıkan ‘negatif’ enerji
bedende ‘bloke’ olur. Buna benzer olaylar tekrarlandığındabilinçaltı eteğin
açılmasının tehlikeli olduğunu ‘yazar’. Yirmi yaşında rüzgardan eteği
açılsa veya eşi eteğini kaldırsa 5 yaşında dayak yediğinde hissettiği
aynı kötü hisleri hisseder.
-Bilinçaltı, bilgisayaraın
‘hard disk’i gibidir. ... ..
-... ..
-Bilinçaltı, zihnin hayal
kuran bölümüdür. Hayaller hayata yön
verir, hayaller doğrultusunda davranışlar ortaya çıkar. Hayal dünyasının
genişliği, renkliliği yaşamı renklendirir, kişiyi
üretken yapar. Olumlu hayal kurmak başarının anahtarıdır. Tüm başarılı
buluşlar, sanat eserleri hayaller sonucu ortaya çıkmıştır. Bu gerçeğe rağmen
çocukların hayal kurmaları istenmez., bastırılır. Sıkça hayal kırıklığı yaşayan
çocuklar hayal kurmayı bırakır veya olumsuz hayal kurarlar.
-Bilinçaltı yazılımlar bizi hedefe kilitler.
Enerjimizi tüketir ve hedef doğrultusunda kullanır. Var olan yaşam
enerjisi bir şekilde kullanılmak zorundadır.
-... .. bir kişinin bilinçli tercihleri
önemlidir. Bilinçaltının
kontrolünden, bir bakıma koşullanmalardan özgürleşmek için bilinçli aklımızı
beslemeli ve onunla bilinçaltı
proramımızı gözden geçirmeliyiz. Sağlığı, başarıyı, huzuru, tercih ettiğimizde bilinçaltı çalışmalarını bu yönde
organize eder.
Zihin-beden ilişkisi
-İnsan, ‘düşünce-duygu-davranış’ üçlüsünün işletim sistemiyle
zihin-beden bütünlüğü içindedir. Düşünce ve duygular endoktrin sistem
aracılığı ile hücrelerimizde kimyasal değişiklikler meydana getirir.
-Kişinin kendini huzurlu ve güvende hissetmesi vücudu ‘optimum’
sağlıkta tutar. Hücreler
olumsuz bir mesaj almadıkları için gelişim ve çoğalmalarına sağlıklı birşekilde devam ederler.
-Bedene ‘tehlikedesin’ mesajı gönderen duygular ise organ
fonksiyon bozukluklarına yol açar
-... .. Endişeli kişilerin midesi, ülsere kadar ilerleyen değişim yaşar.
-... .. “Bu soruyu çözemem” diyen bir çocuğun soruyu çözmesi zordur.
-... ..
-İnsanın zihninde yer etmiş birbirine zıt ya da tabiata aykırı fikirler,
inançlar bedeni rahatsız eder. Kadın olarak yaratılmış,
kadınca yaşaması gereken ve bunu isteyen kadının, çok fazla
sorumluluğu üzerine alarak bunların üstesinden tek başına gelmeye çalışması ya
da ‘erkek gibi olma’ koşullanmaları,
o kadını keyifsiz,
mutsuz ve gergin hale getirir. Evet, uzun yılla kabul edilmiş ve yaşam biçimi
olarak benimsenmiş düşünceden vaz geçmek zordur, çünkü tekrarlanan davranışlar
‘alışkanlıklarımız’ olarak bizim bir parçamız haline gelir.
Duygular bedende
açığa çıkar!
-Duygular,
hayat boyu bizi harekete geçirmek ve yönlendirmek için üretilen enerjilerdir.
Deneyimlerimizle üretilen enerji kullanılmadıysa
bedende birikir. Döngüsünü tamamlamamış, birikmiş enerjiler
arttıkça bedenin fonsiyonlarını bozan ‘enerji blokajları’
oluşur. Özellikle çocukken ifade edilmemiş kızgınlıklar, korkular bedende gerilim hattı oluşturur!
-Çocukluktan itibaren duyguların bastırılması,
ona buna karşı söz söylenememesi telkinleriyle ‘büyüyen’ insanımız, sadece
bedenen büyümekten öte gidemez. Zira bastırılmış, ifade edilememiş korku,
kaygı, yetersizlik, başarısızlık hisleriyle hayattaki rollerine devam edenler,
bu sıkışmış enerjilerini en olmadık yerde en
olmadık şekilde boşaltabilirler.
-Bu sıkışmış enerjilerin ifadesi bazılarımızda migren, kalp çarpıntısı,
yeme bozuklukları, madde bağımlılıkları, kimilerinde kaygı bozukluğu, gelecek
endişesi, titizlik, mükemmeliyetçilik, bazen de şiddet, şiddetli geçimsizlik,
cinsel fonsiyon bozuklukları olarak karşımıza çıkar.
-Eğer duygular zamanında, yaşanması gerektiği gibi yaşanmazsa biriken ‘duygu kalıbı’ kontrolü ele geçirir ve iki
kişi kendini ‘kontrol edemez’ haline gelir.
-Zira herhangi bir duruma aşırı tepki veriyorsak , bastırılmış,
döngüsünü tamamlamamış duygumuz titremiş ve kontrolden çıkmışız demektir.
-Bu tür insanlara, kuru kafa işareti olan ‘yüksek gerilim hattı’
hassasiyetiyle yaklaşmakta fayda vardır.
-Bilinçaltı kişiyi kötü
duygulardan korumayı hedefler. ... ..
Kıssadan hisse
Zihin-beden ilişkisi
-İnsan, ‘düşünce-duygu-davranış’ üçlüsünün işletim sistemiyle
zihin-beden bütünlüğü içindedir. Düşünce ve duygular endoktrin sistem
aracılığı ile hücrelerimizde kimyasal değişiklikler meydana getirir.
-Kişinin kendini huzurlu ve güvende hissetmesi vücudu ‘optimum’
sağlıkta tutar. Hücreler
olumsuz bir mesaj almadıkları için gelişim ve çoğalmalarına sağlıklı birşekilde devam ederler.
-Bedene ‘tehlikedesin’ mesajı gönderen duygular ise organ
fonksiyon bozukluklarına yol açar
-... .. Endişeli kişilerin midesi, ülsere kadar ilerleyen değişim yaşar.
-... .. “Bu soruyu çözemem” diyen bir çocuğun soruyu çözmesi zordur.
-... ..
-İnsanın zihninde yer etmiş birbirine zıt ya da tabiata aykırı fikirler,
inançlar bedeni rahatsız eder. Kadın olarak yaratılmış,
kadınca yaşaması gereken ve bunu isteyen kadının, çok fazla
sorumluluğu üzerine alarak bunların üstesinden tek başına gelmeye çalışması ya
da ‘erkek gibi olma’ koşullanmaları,
o kadını keyifsiz,
mutsuz ve gergin hale getirir. Evet, uzun yılla kabul edilmiş ve yaşam biçimi
olarak benimsenmiş düşünceden vaz geçmek zordur, çünkü tekrarlanan davranışlar
‘alışkanlıklarımız’ olarak bizim bir parçamız haline gelir.
Duygular bedende
açığa çıkar!
-Duygular,
hayat boyu bizi harekete geçirmek ve yönlendirmek için üretilen enerjilerdir.
Deneyimlerimizle üretilen enerji kullanılmadıysa
bedende birikir. Döngüsünü tamamlamamış, birikmiş enerjiler
arttıkça bedenin fonsiyonlarını bozan ‘enerji blokajları’
oluşur. Özellikle çocukken ifade edilmemiş kızgınlıklar, korkular bedende gerilim hattı oluşturur!
-Çocukluktan itibaren duyguların bastırılması,
ona buna karşı söz söylenememesi telkinleriyle ‘büyüyen’ insanımız, sadece
bedenen büyümekten öte gidemez. Zira bastırılmış, ifade edilememiş korku,
kaygı, yetersizlik, başarısızlık hisleriyle hayattaki rollerine devam edenler,
bu sıkışmış enerjilerini en olmadık yerde en
olmadık şekilde boşaltabilirler.
-Bu sıkışmış enerjilerin ifadesi bazılarımızda migren, kalp çarpıntısı,
yeme bozuklukları, madde bağımlılıkları, kimilerinde kaygı bozukluğu, gelecek
endişesi, titizlik, mükemmeliyetçilik, bazen de şiddet, şiddetli geçimsizlik,
cinsel fonsiyon bozuklukları olarak karşımıza çıkar.
-Eğer duygular zamanında, yaşanması gerektiği gibi yaşanmazsa biriken ‘duygu kalıbı’ kontrolü ele geçirir ve iki
kişi kendini ‘kontrol edemez’ haline gelir.
-Zira herhangi bir duruma aşırı tepki veriyorsak , bastırılmış,
döngüsünü tamamlamamış duygumuz titremiş ve kontrolden çıkmışız demektir.
-Bu tür insanlara, kuru kafa işareti olan ‘yüksek gerilim hattı’
hassasiyetiyle yaklaşmakta fayda vardır.
-Bilinçaltı kişiyi kötü
duygulardan korumayı hedefler. ... ..
Kıssadan hisse
-Duyguları bastırmak, yok saymak
bedeni ‘patlamaya hazır bomba’
haline getirir. Zira bastırılan duygunun enerjisi kaybolmaz daha da kök salar. Benzer
olaylarla pekiştiğinde, oluşan enerji blokajları bedende rahatsız edici ya da
sıkıntı verici hisler olarak hissedilir.
-Enerjinin blokajı organlarda,
damarlarda, bağırsaklarda, burunda tıkanmalara, bozulmalara neden olur.
-Bastırılan duygularla
bozulan enerji akışı zihin ve beden işlev lerini bozarak hastalıklara yol açar
iyileşme süreçlerini engeller.
Şifanın kaynağı
içinizde
-Hiçbir şeyin amaçsız olmadığı, herşeyin bir döngüsünün olduğu evrenin
içinde, insan bedeni tartışmasız mükemmel bir tasarımdır. Ancak bu mükemmel
beden programında bazen yolunda gitmeyen bir şeyle olur, işte bu durumları ‘hastalık’ olarak adlandırıp şifa yolları ararız.
-Orijinal tasarımı bozan yaşam şekilleri, hayat algımız, duygu durumları
hastalıkları oluştururken , sağlığa giden yolun sadce ilaçlarla, ameliyatlarla
olmayacağı apaçık ortadadır.
-Bu konuyu hücre biyloğu Prof. Dr. Bruce Lipton, İnancın biyolojisi
kitabında çok güzel açıklamış: “Yeni bilim olan fizik/kuantum mekaniği, meteryal dünyanın temelinin ‘görünmez enerji dünyası’ olduğunu ve bu tanımınaslında
enerji dünyasındaki bir ifade olduğunu vurgular. Yeni bilim madde
düzleminde değil , enerji üzerine odaklıdır. Enerji düşüncedir, bilinçaltıdır,
inançdır, sevgidir... Tüm bunlar madde olmayan manevi/ruhsal enerjik
gerçeklerdir.
-... .. İşte bu, yeni bilim olan fizik/kuantum mekaniğine uyan birşeydir.
-Diğer bir büyük değişim ise genetik dünyasından gelmektedir. ... .. genetik kontrol hakkındaki bu inanç sistemi,
bilimdeki yeniliklerle artık ‘epigenetik kontrol’ diye tanımlanan yeni bir
inanç sistemine dönüştü.
-Eskiden genetik bilimide kabul edilen ‘genetik kontrol’ inancının anlamının genler tarafından kontrol
olduğunu biliyoruz. Yeni
bilimsel çalışmalarla kabul gören ‘epigenetik
kontrol’ ise önündeki ‘epi’ eki ile çok farklı bir anlam kazandı.
-... .. Örneğin epidermis, ‘derinin üzerinde, üst deri demektir. Epigenetik kontrolde aslında
genlerin üzerinde, ötesinde bir kontrol demektir. Bu şu demek, kontrol genlerdedeğil, dünyayı
algılamamızda, zihnimizde, bilincimizde... Yani usta sizsiniz, herşeyin
üstesinden gelme potansiyeline sahipsiniz. Çünkü eğer algılarınızı
değiştirirseniz inancınızı da değişitirirsiniz ki, buna bağlı genetiğinizi de
değişirebilirsiniz. Dolayısı ile artık
bizler genetiğin kurbanlarından çok, sahip olduğumuzinançlarımızın kurbanıyız.
... ..
-Bizler yeni bir dünyaya ilerliyoruz. Kurban olmaktan, Darwin’in rekabet
dünyasından, maddeden delil çıkarma dünyasından ve mekanik olandan daha
öncelikli olan (temel olan), madde olmayan enerji yönüne (sevgi,uyum, denge
yönüne) ilerliyoruz ve bu ilerleme inanç olarak da genlerimizi değişitrme
kapılarını açıyor.
-Şifanın kaynağını araştıran
bilim kadını Lynne Mctaggart ise Niyet
Deneyi adlıkitabında şunları ifade ediyor: Gelecekteki tıp bilgiyi alan ve bozulmuş bilgiyi değiştiren tıp yani
‘informasyonel / bilgisel tıp’ olacaktır. Sağlıklı olmak için bedene yeni
bilgi eklemek mümkün mü? Bazı araştırmacıların da yaptığı tam olarak bu...
-... .. Evet, yanlış bilgi,olumsuz duygu ve düşünceler, bedende enerji
blokajlarına yol açarak bedenin iyileşme sisteminin çalışmasını engeller. Bu n
oktada zihnin varsaydığı bir nokta üzerine kurgu yapılır. Oysa objektif bir
gözle daha yakından bakıldığında böyle bir noktanın olmadığınından emin
olabiliriz. Yetersizlik başarısızlık sanrısına kapılmış bir kadın daha iiyi
olmak adına yaşamını kurgulayabilir. ... ..
-Şifa, bedenin kendi onarım
mekanizmalarının iyileşmesi olduğuna göre, biz hekimlerin en büyük başarısı,
hastalarımıza kendi iyileşme programlarının devreye girmesine yardımcı
olmaktır.
-Din; sedece
ebedi hayatın güzelliklerine kavuşmak için değildir; din önce dünya huzuru
içindir. ... ..
-... .. Dindar insan huzurludur. Çünkü hayatın içinde bütün zorluklarına
rağmen Yaratıcı ile irtibatı sağlam olduğundan huzuru kaybetmez. Yaradan’ın yol
göstericiliğinde âyet ve hadisler ışığında nerede ne yapacağını bilir.
Belirsizlikler içinde kaybolmaz. Gönlü her daim rahattır.
-Fakat dindarlığı sadece bazı ibadetleri yapmaya indirgediğimizde
“huzursuz dindar” olma pek de şaşırtıcı olmaz. Din ile dünyayı ayırarak dindar olmaya çalışırsak
huzursuz dindar olur çıkarız. Tabii “huzursuz dindar” gerçek dindar
değildir. Sadece dindar görünümlüdür.
... ..
-... .. İbadetin anlamı: Allah (c.c.)’a bağlılık, kulluk görevi, saygı,
tazim, hürmet, Allah’ın emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından kaçmaktır.
-Bu yüzden namaz, abdest, oruç, zekât, zikir, fikir birer ibadet olduğu
gibi iyilik yapmak, günahtan kaçınmak,
gülümsemek, birini sevindirmek, yolda başkalarının ayağına takılabilecek bir
taşı kaldırmak, bir yetimin başını okşamak da ibadettir.
-Karı-koca muhabbeti de ibadet
kapsamındadır.
Fıtratın Bozulması
Feminizm
-... .. Kadın ve erkek insan
olarak eşittir; fakat yaratılışlarında bir eşitlik yok, farklılık vardır.
Yaratılışları eşit olmadığı için hak ve sorumlulukları bakımından da eşit
değildirler. ... ..
-... .. Su ve ateş birbirine eşit değildir fakat birbirinin diğerine üsütünlüğü yoktur. ... ..
-... .. Gerçek üstünlük ancak Allah yanında üstün olmaktır. ... ..
Bedenini keşfet
-Beden, ruhun dünya yolculuğundaki elbisesi, bilinçaltının kendini
ifade ettiği alandır. Bilinçaltının
görevi sahip olduğu canlıyı güvenli alanda tutmak, onu korumak, kolamak,
hayatta kalabilmesi adına gerekli enerji akışını bedende sağlamaktır.
-Yaşam boyunca bu amaçla üretilen birçok enerji, bedende döngüsünü tamalamadan bloke olur. Bedeni
güvenli alanda tutmak için ‘kaç veya savaş’ programıyla enerji açığa çıkar. Eğer enerji kullanılmaz, döngüsünü tamamlamaz
ve amacına uygun kendisini ifade edemezse, negatif enerji olarak bedende bloke olur. Yıllar
içinde artarak biriken enerji ise bedeni bunaltır, organların, fonksiyonların
bozulmasına zemin hazırlar.
-Enerji akışı düzeneği ile çalışan hücresel
fonsiyonlar, organlar negatif
enerjiden hiş hoşlanmaz! Negatif enerji ve enerji blokajları hücreler için ‘toksit madde’ gibidir, hatta
ondan daha da zararlıdır. Geçmişte yaşanmış kötü bir olay karşısında oluşan ve
döngüsünü tamamlamadan bloke olan negatif enerji, yaşamın herhangi bir döneminde titreşirse bu
nedenle bir şekilde hissedilir. Örneğin
nefes alış verişimiz değişir, göğüste sıkışmahissi, kalp çarpıntısı, ishal, kabızlık,
cilt döküntüleri, âdet düzensizlikleri, doğumun başlamaması gibi çoğaltırız.
-Bedenimizde kontrol edemediğimiz, bir
türlü engelleyemediğimiz enerji
blokajlarından fiziksel arazlarımız da olur. Örneğin öfkelenen insanın
yüzü kızarır, heyecandan eli ayağı titrer, duygular ifade edilmezse boğaza bir
şey düğümlenir. Bazen bir müzik bizi geçmiş yıllara götürür hüzün veya neşe
hissederiz.
-Huzurlu zamanların, ssevdiğimiz
kişilerin kokuları bile kendimizi iyi hissettirebilir. Çünkü o koku iyi
hislerle yazılmış dosyayı açan anahtar olmuştur. İncir çekirdeğini doldurmayan kavgalar da geçmişte
sıkışmış enerjilerin, bastırılmış duyguların titreşmesiyle ortaya çıkar.
Bedenimizde hissettiklerimiz, bilinçaltı ile direk bağlantılıdır. Onlara ‘kulak vermemeyi’ öğrenmek
bedenin nefes almasını sağlar. En önemlisibeden dili okuma alanı, kendi beden
dilini okumaktır. Kendi beden dilini öğrenmeden başkalarının beden dilini okuma
çabaları anlamlı değildir. ... ..
-Bilinçaltı
yazılımında kullanılan düşünce ve duygu kalıpları, yaşam boyu yeri geldikçe
davranış ve his olarak ortaya çıkar. Kendini beden üzerinde hissettirir. ... ..
-Beden dilinizi okumaya başladığınızda,
hislerinizi fark etmeyi ve onlarla konuşmayı öğrendiğinizde, hissi oluşturan
duygunun negatif enerjisini akıttığınızda beden rahatlar. Kendinizi kötü hissettiren, negatif enerji ortadan
kalktığında beden nötr hale gelir ve artık kendini kötü hissetmez.
-Sistemin bu kadar basit olması açıkçası
inandırıcılığını azaltıyor. Yıllardır hastalıkları fizik bedenin arazları
olarak değerlendirdiğimiz modern
tıp eğitiminden sonra, bu sistemi anlamam ve inanmam benim de tam bir
yılımı aldı. Ancak kendimde ve hastalarımdaki deneyimlerimin sonuçları inancımı
pekiştirdi.
-Bu iş bunkadar basitken bir o kadar da zor!
Ziihin-beden bütünlüğünde sağlık için, duyguların hislerin hissedilmesi,
kişinin kendini doğru ifade edebilmesi için, fıtri gelişim
süreçlerimizde baskılanmadan , sevgi ve güven içindebüyümemiz gerekir. Halkımız
duygularını bastırmayı, kan kusup kızılcık şerbeti içtiğini söylemeyi, etrafın
ne deyip demeyeceğine göre davranmayı , toplumun öngördüğü kriterlerle sevgi ve
güvende kalabileceğini öğrenerek çocukluğunu geçiriyor. Bana
sorarsanız ‘heba’ oluyor.
Bu
büyüme yolculuğunda bilinçaltımızda “duygunu
yok say, bastır, belli etme, ağlama, çok gülme, ayıp, yasak, günah vb.”
yazılımlarıyla biz oluyoruz. Bu noktada asıl yapmamız gereken duygunu kabul et, duygunu
bedeninde hisset, izin ver, seni bunaltan hisler aksın gitsin ve özgürleş,
bütünlüğü, sevgiyi, güveni hisset farkındalığı zorlaşıyor.
Kadın
& eski yazılımlar
-... .. Malum ara ara bilgisayar
yazılımları güncellenir ve eski yazılımla yeni bilgisayar kullanamazsınız.
Ancak bizler 5-6 yaşlarındaki yazılımlarımızla 25-30 yaşındaki bedenimizi
kullanmaya, yaşamı idare etmeye, ihtiyaçlarımızı gidermeye kalkıyoruz. Ama olmuyor. İşte sonuçlar ortada; enkaza
dönmüş, postürü bozulmuş bedenler, kahkahanın olmadığı gürültüler, yorgun bakışlar, birbirine
dokunmayan çiftler, hazzın acıya, şükrün şikâyete dönüştüğü yaşamlar...
-Doğru bilginin sindirilip hayata
geçirilmesi için kirli bilgi, yanlış inançlar, kopya hayatlar, koşullanmalar,
birilerinin yüklediği yükler, hurafeler, ayıplar,
yasaklar, günahlarla ‘korkusuzca
yüzleşilecek, kabul edilecek ve vazgeçilecek.
-Yüzleşme sonucu size artı değer
katmayan, bedeninizde kötü hisler uyandıran, kadınlık fonksiyonlarınızı
engelleyen, varoluş amacınızdan uzaklaştıran, kadın olmanın tadını kaçıran
bilinçaltı kalıplarını (ki bunlar tüm bedende yazılmıştır) silmeli, ihtyacınız
olmayan hisleri akıtmalısınız. ... ..
Huzur
ve sevgiyle bir ömür birlikteliği için... *
-Bedenimizin belli bir proram ve dengede
yaratılmışken, bu programı çalıştırmak bütünlük ve denge için gerekli. Bu
durumda cinsellik için ”Benim o taraklarda bezim yok” gibi bir tercih hakkına sahip
değilsiniz.
-Size verilen beden nimetinin sağlığı,
huzur ve dinginliği için cinsel yaşam
nimetini hayatınıza çekmelisiniz. Yaradan’ın verdiği nimetleri reddetme, yok
sayma ‘ukalalığını’bırakın!
*Ekolojik dengenin parçaları sağlıklı
gıda almak, temiz havayı ciğerlerimize çekmek, hoş sesler duymak, güzel
manzaralar görmek, cinsel hazlar almaktır. Dengeleri bozduğunuzda dengeniz
bozulur.Ayrıca sizin ihtiyacınız yoksa da eşinizin var. Evliliği evcilik
oynamak için ypamazsınız.
-Huzurlu ve güvenli bir evlilik hayal
ediyorsanız sağlıklı cinsel yaşam için hazırlanmalısınız.
-Kadın ve erkeğin kendi kimlikleri ile
ifade bulduğu, birbirlerini tamamladığı enerjilerinin dengelendiği alan doyumlu
bir cinsel yaşamdır. Sağlıklı bir cinsel yaşamda kadın kendini güvende
hisseder. Eşi tarafından arzulanan , ihtiyaçları karşılanan ve eşinin
ihtiyaçlarını karşıladığını hisseden kadının özgüven,, kadınlık memnuniyeti
artar.
-Unutmamalı ki, “Eşim iyi çıkarsa, beni
arzular, severse ben de kendimi iyi hissederim” fikri hayal kırıklıkları
getirir. ... ..
*Ruh-Beden-Zihin bütünlüğünde KADINLIĞIN KEŞFİ – Jinekolog Dr. Ayşe Duman
Ayşe Duman s.27’de bilimsel çalışmalara atıf yaparak diyor ki; “Zihinsel ve fiziksel olarak kendimizi her kötü hissedişte ağzımıza bir ilaç almak sorunların çözümü değil. Çünkü vücudumuza aldığımız bir ilaç sorunların çözümü değil. Çünkü vücudunuza aldığınız bir ilaç bir sıkıntıyı giderirken başka başka sıkıntılara yol açabiliyor.
YanıtlaSilAmerika’da iatrojenik (Tedavi amacıyla yapılan müdahaleler veya ilaç kullanımı sonucu ortaya çıkan olumsuz durum) rahatsızlıklara bağlı ölümlerin sıralamasında, üçüncü sırayı ilaç yan etkileri almakta, ancak neredeyse hiçbir zaman sorunun kaynağına inip, onu söküp atmazlar.
(s41)Enerji blokajı, organlarda, damarlarda, bağırsaklarda, burunda tıkanmalara, bozulmalara neden olur. Bastırılan duygularla bozulan enerji akışı zihin ve beden işlevlerini bozarak hastalıklara yol açar, iyileşme süreçlerini engeller. Blokajlar ortadan kalkınca ise kişi önce kendi içinde özgürleşir, huzur bulur ve sonra sağlığına kavuşur.
YanıtlaSil