12 Haziran 2016 Pazar

Kadınlığın Keşfi *

Jinekolog Dr. Ayşe Duman, kitabın ön yüzünde “Holistik Kadın Sağlığı ı” vurgusunu yaparak bu eserinin devamının geleceğini de anlatmak istemiş. “Ruh-Beden-Zihin Bütünlüğü” ve “Yaratılış programını farket, özüne zarar veren ‘bilinçaltı’ yazılımlardan kurtul” vurgularını da kitabın kapağına koyması içerik hakkında bilgi veriyor.
Önsözde “Vücudumuzu ve beynimizi hormonlar ve sinirsel iletkenler kontrol etmiyor, aksine, inançlarımız yaşamlarımızı kontrol ediyor.” açıklamaları ile konuya giren yazar; günlük hayatın akışında çözüm bulmakta zorlanılan sorunların,  “incir çekirdeğini doldurmayan” nedenlerden kaynaklanan geçimsizliklerin arka yüzüne ayna tutuyor.
-Çocukluk öncesi dönemden başlayan ve daha anne karnındayken başlayan yaşanmışlıkların, hayatın ilerleyen her döneminde ortaya çıkabilecek izler bıraktığını anlayabiliyoruz.
-Bedenimizde hissettiklerimizin bilinçaltı ile direk bağlantısı anlatılıyor.
-Yazar; “Zihin-beden bütünlüğünde sağlık için , duyguların-hislerin hissedilmesi, kişinin kendini doğru ifade edebilmesi için, fıtrî gelişim süreçlerimizde baskılanmadan, sevgi ve güven içinde büyümemiz gerekir.Halkımız duygularını bastırmayı, kan kusup kızılcık şerbeti içtiğiniş söylemeyi, etrafın ne deyip ne demeyeceğine göre davranmayı, toplumun öngördüğü kriterlerle sevgi ve güvende kalabileceğini öğrenerek çocukluğunu geçiriyor. Bana sorarsanız ‘heba’ oluyor... -Bu büyüme yolculuğunda bilinçaltımızda “duygunu yok say, bastır, belli etme, ağlama, çok gülme, ayıp, yasak, günah vb.” yazılımlarıyla biz oluyoruz. Bu noktada asıl yapmamız gereken ‘duygunu kabul et, duygunu bedeninde hisset, izin ver, senibunaltan bu hisler aksın ve özgürleş, bütünlüğü, sevgiyi, güveni hisset’ farkındalığı zorlaşıyor.” diyor.
-Kitabının arka yüzünde; “Kadın, bedeniyle, zihniyle, ruhuyla bir bütündür. Yaradılıştan gelen bu bütünlük bozulduğunda ruhsal ve bedensel hastalıklar başlar. Mutsuzluk başlar. Bu kitapta beden-zihin-ruh tevhidini bozan bilinçaltı yazılım ve saplantıların, kadınlarınhayatını nasıl olumsuz etkilediği, hatta bazen nasıl kâbusa çevirebildiği anlatılıyor. Çözüm önerileri sunuluyor. Nefsin ve dünyevi koşullanmaların köleliğinden kurtuluş, kişinin en büyük özgürlük savaşıdır. Bu savaşı kazanan insan, “Size ruhumdan üfledim” ilahi kelamının anlamına da vakıf
olarak yeniden doğar, özgürce tam ve bütün olarak...
-Kadınlığın Keşfi, kadınları, farklı dönem ve durumlarda (çocukluki regl, ergenlik, evlilik, cinsellik, doğum, annelik, menepoz vb.) yaşadıkları fiziksel ve ruhsal rahatsızlıkların kaynağını keşfetmeye çağırıyor. Onları farkında olmaya, idrak etmeye davet ediyor. Onlara, kendi bedenlerini okumaları için kılavuzluk yapıyor.
-Fizik bedenimizi idare eden yzılımları düzeltmek... Dönem dönem yaşadığınız ya da kronikleşmiş korkularınızdan kurtulmak ... Değişim yetkisinin sizde olduğunu hatırlamak... “ vurguları dikkatlerinize sunuluyor.
Kaporta tamircileri ve ilaç sektörü
-Modern tıbbın (laboratuvar tetkikleri, görüntüleme yöntemleri, en son teknolojilerle yapılan ameliyatlar dâhil) yetersiz kalabildiğini görüyoruz.Yetersiz kalabiliyor, çünkü insan fizik bedenden ibaret değil ve insanın zihinsel durumunu resmedecek bir görüntüleme yöntemi henüz yok.
-Bir yanda bütünlükten uzak, ‘kaporta tamircileri’ gibi eğitim almış bizler (yani ‘modern tıp’ doktorları), diğer yanda kronik hastalıklardan kurtulmak için doktor doktor gezen insanlarımız. Kasanın başında ise kronik hastalıkların semptonlarını bastırarak ilaçlarını pazarlayan ilaç sektörü!
-... ... ilaçlara bağımlı bir şekilde yaşamını sürdüren insanlar... .. Tam bir kısır döngü! ... .. rant kapısı! ... .. Ve hepsinde ortak eksiklik ‘insan’ı, insanın yapılanmasını, ilişkilerini, etkileşimlerini bilmemek, tanımamak. ... .. Benim bedenim ne demek istiyor? ... .. ‘bilinçaltı yazılımlarımız’... ..

Bilinçaltı yazılımlar
-... .. böylesine karmaşık, bir o kadar da basit yaratılmış insanda güvenli alanda kalma, hayatı en korunaklı bir biçimde idame ettirme görevi ‘zihin’ denilen  yapının içinde programlanır,  güvenli alanda kalma yazılımları zihinsel yazılımlardır.
-Bilinç ve bilinçaltı diye iki bölümden oluşan zihni, bir aysberg gibi düşünürsek, suyun üstündeki bölüm bilinç, alttaki (gözükmeyen fakat etkinliği çok daha fazla olan) bölüm ise bilinçaltıdır. Bizi koruyup kollayan, yaşamda duruşumuzu belirleyen, güvenli alanda tutmak üzere bizi yöneten, adeta ‘bizi biz yapan’ bölüm, zihnin bilinçaltı yazılımlarıdır ki, bunlar anne karnına düştüğümüz andan itibaren yüklenmeye başlayıp genellikle yedi yaşına kadar tamamlanır.
-Bilinçli aklın devrede olmadığı 0-7 yaş döneminde bizi koruma kollama programları yazılır; hayat algılarımız, dünyayı, yaşama şekillerimizde kısmen belirlenmiş olur. Yani ‘biz’ inşa edilmeye başlarız. ‘Biz’in inşa malzemeleri ise duyduklarmız, gördüklerimiz,şahit olduklarımızve hissettiklerimizdir. Bu malzemelerle oluşan güvenli alan yazılımlarımızdaki tek amaç ‘güvende kalmak’tır.
-Bilinçaltı, güvenli güvenli alan kodlamalarını yaparken bir şeyleri bir şeylerle eşleştirir ve olayları duygusal bağlantılarla kodlar.
-Kodlama karakterleri güven ve tehlike ikilisinden oluşur. Diğer karakterler bunların izdüşümleridir. İyi-kötü, güzel-çirkin, sevgi-nefret, huzur-sıkıntı- korku-sukûnet, kabul-ret...
-Bilinçaltı yazılımlar beynin veya hafızanın bir bölümünü değil, tüm bedeni ve hücreleri kapsar. Epigenetik bilimindeki araştırmalar, duygu durumunun genetik yapıdaki aminoasit dizilimini, dolayısıyla  genetik yapıyı değiştiridiği ispatlanmıştır. Duygusal kayıtlar endoktrin sistem, enerji beden üzerinde etkiler oluşturarak tüm organları ve fonksiyonlarını etkiler
-Şimdi bu kayıt sistemini biraz daha anlaşılır hale getirelim. Hepimiz mükemmel işleyen bir beden ve tertemiz bir ruhla bu dünyaya göndriliyoruz. Hayatta kalmak için ihtiyacımız sadece beslenmek ve güvenlik.
-Beslenme ihtiyacımız yeryüzü mutfağında çeşit çeşit nimetlerle giderilir.  Güvenlik alanımız ise güvenli “ hissettiğimiz” alandır. ... .. Güvenli alan yansımaları, ifade şekilleriherkes için farklı olmakla beraber değerli olduğumuzu, sevildiğimizi hissettiğimiz alan güvenli alandır hepimiz için.
-Farklılıklar , hangi durumlarda kendimizi değerli hissettiğimiz yazılımlardan kaynaklanır. Kimimiz kariyer sahibi iken, bazıları maddi güçle, bir kısmımız güzelliğimizle, kimimi ise birileribizi dinlediğinde kendimizi değerli, dolyısıyla güvende hissederiz. ... ..


Zihin-beden işbirliği
-... ..
-Bilinçaltı, duyguları üretir ve saklar. Yaşarken tecrübelerle açığa çıkan duygunun enerjisi tüm bedende saklıdır. 5 yaşında bir kız çocuğu eteğini açtı diye azarlanıp dayak yediyse, açığa çıkan ‘negatif’ enerji bedende bloke olur. Buna benzer olaylar tekrarlandığında bilinçaltı eteğin açılmasının tehlikeli olduğunu ‘yazar’.  20 yaşında rüzgârdan eteği açılsa veya eşi eteğini kaldırsa 5 yaşında dayak yediğinde hissettiği aynı kötü hisleri hisseder. Çünkü o an geçmişte bloke olmuş enerji tirteşir. Bilinçaltına göre tehlikeli alana girilmiştir.
-Bilinçaltı, bilgisayarın ‘hard disk’i gibidir. Yaşanılan her duygu yüklü olay birçok detayı ile burada saklanır. ... .. İhtiyaç halinde bu bilgiler kullanılır.  ... .. Bazen çözümsüz gibi düşünülen durumlarda biliçaltı dosyalarını açarak çözüm üretir. Bu çözümler her zaman mantıklı olmasa da, her zaman aynı amaca hizmet eder. Amaç, kişiyi güvenli alanda tutmaktır. Hard diskinde erkeklerin ‘zararlı mahlûklar’ olduğu bilgisi varsa, evlenince bu bilgi doğrultusunda bulduğu çözüm... ..
-Bilinçaltı, zihnin hayal kuran bölümüdür. Hayaller hayata yön verir, hayaller doğrultusunda davranışlar ortaya çıkar. Hayal dünyasının genişliği, renkliliği yaşamı renklendirir, kişiyi üretken yapar.
-Olumlu hayaller kurmak başarının anahtarıdır. ... ..
-Tüm başarılı buluşlar, sanat eserleri hayaller sonucu ortaya çıkmıştır.
-Bu gerçeğe rağmen çocukların hayal kurmaları istenmez, bastırılır. ... ..  Mesela ‘ilk gece’ efsaneleriyle yetişen bir genç kız. İlk gecenin hayalini kurar: ‘Ağrılı, acılı, bol kanamalı bir gece...’ ve hayali gerçekleşir!  Korktuğu başına gelir. ... ..

Zihin-beden ilişkisi
-İnsan, ‘düşünce-duygu-davranış’ üçlüsünün bütünlüğü içindedir. Düşünce ve duygular endoktrin sistem aracılığı ile hücrelerimizde kimyasal değişikler meydana getirir.
-Kişinin kendini huzurlu ve güvende hissetmesi vücudu ‘optimum’ sağlıkta tutar. Hücreler olumsuz bir mesaj almadıkları için gelişim ve çoğalmalarına  sağlıklı birşekilde devam ederler.
-Bedene ‘tehlikedesin’ mesajı gönderen duygular ise
Zihin-beden işbirliği
-... .. Bu arada bedendeki eşzamanlı değişimler zihin-beden işbirliğini oluşturur.
-Nasıl mı?
-Üç yaşında bir kız çocuğununbilmem nereden duyduğu uygunsuz bir cümleyi, misafirlerin olduğu kalabalık bir ortamda söylediğini fazr edelim. Anne çok utanır, kızarır, ‘kem küm’ eder. Baba duruma el koyar. Sağ el işaret parmağını kaldırarak küçük kızı bir güzel azarlar, ‘terbiye eder’.
-Üç yaşında mini minnacık kızcağazın karşısındaki babadev konumunda. Ve ortada bir tehdit var. Bu, bedene ‘güvende değilsin, kaç veya savaş’ mesajı verir. Bu mesaj doğrultusunda stres hormonları salgılanır.
-Endoktrin sistemdeki bu düzenleme bedeni kaçmak veya savaşmak üzere gerekli konuma getirir, bedende ihtiyaç duyulan enerji açığa çıkar.
-Fakat 3 yaşındaki çocuk bu devin karşısında ikisini de yapamaz.
-Sonuçta;
   *Açığa çıkan enerji kullanılamaz, bloke olur (negatif enerji olarak birikir).
   *Yaşadığı bu stres, bedendeki fizyolojik değişimler, tehdit algısı sonucunda durum değerlendirmesi yapan çocuk aklının kararı, ‘topluluk karşısında konuşmak tehlikelidir’ şeklinde olur ve bu karar gerektiğinde kullanılmak üzere hard disk’e atılır.
   *Daha dediklerinin anlamını bile bilmeyen çocuk, yaşadığı durumdan ders almayı kendince yapmış, bi,r daha bu duruma düşmekten korunmak için bilgiyi en derinlerine, tüm bedenine yazmıştır.
   *Yaşadıklarından ders çıkaran çocuğun aklındaki bu ilk yazılımlar içinde kişinin ‘inançları’ oluşur.
-... ..
-Üç yaşındaki Zehra’nın bedeninde oluşan gerilim hattı, önceki yazılımı gözden geçirip doğruluğunu pekiştirir ve şu emri verir:  “Öyle bir sürü insanın olduğu yerde konuşma, bak işte böyle oluyor. Bedenine bak, endoktrin sistem tehlike çanlarını çaldı. Gerekli enerjin açığa çıktı ama hepsini yutmak zorundasın. ...”
-Yıllar içinde bu ve benzeri davranışlarla, dayatmalarlabaskılarla yaşama hazırlanan, ‘terbiye’ edilen Zehra, Zehra olur.
-İlerleyen yaşlarda artık Zehra’nın topluluk karşısında konuşmaya pek hevesi kalmaz.
-Okul yıllarında konuyu çok iyi bilse de parmak kaldırmaz, yıl sonu müsamerelerinde şiirini okurken heyecandan ölmek üzeredir, sesi titrer, dizlerinin bağı çözülür, şiir bittiğinde savaş alanından çıkmış gibi kan ter içinde yorgun düşer.
-Zehra genç kız olduğunda arkadaş canlısı, arkadaşlarıyla hoş shbetleriolmasna karşın, aile ortamında sessizdir, söylenenleri dinler , fikrini byan etmez. Zehra’nın ailesi, terbiyeli, söz dinleyen, lafa karışmayan kızları olduğu için gurururludur. ... ..
-Sessiz kaldıkça sevildiğini, değer verildiğini, takdir edildiğini göen Zehra artık güvenli alanın formülünü  bulmuştur. o çocuk aklı ile.
-Bilinçaltı vazifesini yapmış,  Zehra için en uygun ‘ego savunma mekanizması’ tüm bedene kodlanmıştır. Bu durumda zihin-beden bütünlüğünde Zehra adı kadar emindir ki, topluluk karşısında konuşmak tehlikelidir.
-Zehra’nın yaşam kesitlerinde iş başa düştüğü an, tüm beden o 3 yaşındaki gerilimi aynen yaşar. Yaşanmışlıklarla, şartlanmalarla bedende oluşan ve akıtılmadan sıkışan negatif enerjiyi titreştiren her olaybedeni alarma geçirir.
-Zehra 25 yaşıbda da bir gruba konuşmaya kalksa, bedeni aynı tepkiyi verir.
-Zehra’nın yaşamında sık sık tekrarlayan alarm halleri bedeni yorar, hasaslaştırır, stres dallanır budaklanır. İşin hayali bile kaygılara yol açar. Girilen bir kısır döngü, giderek daralan çember içinde Zehra sıkışır.

-Sıkışmış bedende enerji akışları bloke olur. Bedenin fizyolojik sistemleri, ilk bağışıklık sistemi olmak üzere tüm iyileşme mekanizmaları bozulur. Bu durumda Zehra hastalıklardan bir türlü kurtulamaz.

Kalp beslenmezse...
-Peki, fizik bedende bunlar olurken Zehra’nın manevi dünyasında neler olur?
Bilinçaltının kalıpları, öğretileri bedeni yorup fonksiyonlarını bozarken, ruhun ışığı ile aydınlanamayan kalp kasvette, karanlıktadır. Bedenin, bize üflenen ruha açılan penceresi kalptir.
-Koşullanmalarla oluşan insanı özünden, yaradılış programından, ruhundan uzaklaştırırken kalp daha da yorulur, sadrı(sine) daralır, insan nefes alamaz hale gelir.
-Kalp varoluşun kaynağından sevgi, muhabbet ve rahmetle baslenmeli, kaynağın ışığını yansıtmalıdır.. Sadrı daraltan bilinçaltının dar karanlıkları kalbi ruhun ışığından mahrum bırakır. ... ..
-İşte bu durumda Zehra’nın erişkin aklı, bilinçli aklı her ne kadar 1Aman canımonlar da insan ben de ... Ne var ki konuşurum!” diyedursun, kalp ruhun katnağından beslenmediği, o ışığı göremediği için bilinçaltının kölesidir.

-İnsan, ‘insan’ olmanın özgürlüğüne ulaşabilmek için ruh beden bütünblüğünde varoluş kaynağından beslenmelidir ve ancak bu özgürlük içinde beden tehlike çanları çalmaktan vazgeçer.


Nefis köleliğinden kurtuluş
-Çoğumuz kendimize iyilik yapmaktan kaçar, başkalarını suçlayarak ömrümüzü tüketiriz, ama kendimizi geliştirmek için parmağımızı oynatmayız.
-Tembellik denilen bu davranışlar, aslında sevgi kaynağı ile aramıza giren kalıplarla ışığımızı keser, bizi nefsin karanlıklarında bırakır.
-Oysa tekâmül yolculuğumuz (büyüme süreci), kölelikten kurtuluşla, yani özgürleşmeyle başlar. Büyüme bilinmeyene doğru adım atmayı, çok yönlü küçük sıçrayışları gerektirir. Her adım, bütün değişimler öze yaklaşma, kendini sevme eylemidir.
-Değişime gösterilen direnç, aslında sevgi konusunda başarısızlık, sevememe halidir.
-İnsan birçok kere inandığı değerlere ters hareket eder.Adama bakarız çok zengin. Ahirete göçmeye az bir zamanı kalmış. Cimri mi cimri, hayır hasenat dediğinde bir ton bahanesi var. Oysa inancı gereği bu işleri yapabilmesi lâzım.
-Fakat bilinçaltının güvenli alan kalıbı ‘para’ ise ve bu kod ruhla kalbin ruhla ilişkisini kestiyse, paranın elden çıkması kalbi sıkıntıya sokar.
-İşte nefsin doymaması bu sırdandır. Nefsin kalıplarının sınırı yoktur. ‘Para  güvenli alandır’ kalıbı vardır. ‘Şu kadar para yeter’ kalıbı yoktur. Nefs hep biraz daha fazlasını ister. Beslendiği yer, beşeri öğretiler, koşullanmalar olduğu sürece bunu değiştirmeye çalışmak kişiyi sıkıntıya sokar, çünkü kişi güvenli alanından çıkmıştır. ... ..
-... .. Bedenin hayat suyu olan ‘kan’ı pompalayan kalp böylesine karanlıkta ve baskı altında çalışırken zamanla bedendeki arazlar daha da artar.
-Nefs insanı bir kere avucuna aldı mı kurtuluş zordur. Fakat mümkündür., yeter ki özgürlüğe talip olunsun.
-Aslında nefsin, beşeri şartlanmaların, ‘medeni’ koşullanmaların köleliğinden kurtuluş, kişinin en büyük özgürlük savaşıdır.

-Bu savaşı kazanan insan yeniden doğar. Ruhla beslenen kalp artık her atışıyla tüm bedeni sevgiyle besleyebilir.

Bilinçaltı nedir?
Bilinçaltı, zihin-beden bütünlüğünde kişinin işletim programıdır. Beyni, vücudu yöneten bilgisayar gibi düşündüğümüzde , bilinçaltı bilgisayarın yazılım programııdır. Beyin / vücut bilgisayarı ancak yazılım programı doğrultusunda hareket eder.
-Bilinçaltı, tüm canlıların ortak programı olan’canlılığı muhafaza, hayatta kalabilme’ yazılımlarının tümüdür. Vicdan, nefs, içgüdü, inanç,refleks, ihtiyaç, ‘benim kişiliğim’, ‘benim yapım’, ‘benim tarzım’, kavramlarının toplamı bilinçaltı yazılımlarıdır.
-... ..
-Bilinçli aklın devrede olmadığı bu dönem, özellikle 0-10 yaş arası olşan yazılımlar kişinin inaçları haline gelir. İnançlar, artık üzerinde düşünmediğimiz mutlak doğrularımzdır
-... ..
-Bilinçaltı, duyguları üretir ve saklar. Yaşarken tecrübelerle açığa çıkan duygunun enerjisi tüm bedende saklıdır. Beş yaşında bir kız çocuğu  eteğini açtı diye azarlanıp dayak yediyse, açığa çıkan ‘negatif’ enerji bedende ‘bloke’ olur. Buna benzer olaylar tekrarlandığındabilinçaltı eteğin açılmasının tehlikeli olduğunu ‘yazar’. Yirmi yaşında rüzgardan eteği açılsa veya eşi eteğini kaldırsa 5 yaşında dayak yediğinde hissettiği aynı kötü hisleri hisseder.
-Bilinçaltı, bilgisayaraın ‘hard disk’i gibidir. ... ..
-... ..
-Bilinçaltı, zihnin hayal kuran bölümüdür. Hayaller hayata yön verir, hayaller doğrultusunda davranışlar ortaya çıkar. Hayal dünyasının genişliği, renkliliği yaşamı renklendirir, kişiyi
üretken yapar. Olumlu hayal kurmak başarının anahtarıdır. Tüm başarılı buluşlar, sanat eserleri hayaller sonucu ortaya çıkmıştır. Bu gerçeğe rağmen çocukların hayal kurmaları istenmez., bastırılır. Sıkça hayal kırıklığı yaşayan çocuklar hayal kurmayı bırakır veya olumsuz hayal kurarlar.
-Bilinçaltı yazılımlar bizi hedefe kilitler. Enerjimizi tüketir ve hedef doğrultusunda kullanır. Var olan yaşam enerjisi bir şekilde kullanılmak zorundadır.

-... .. bir kişinin bilinçli tercihleri önemlidir. Bilinçaltının kontrolünden, bir bakıma koşullanmalardan özgürleşmek için bilinçli aklımızı beslemeli ve onunla bilinçaltı proramımızı gözden geçirmeliyiz. Sağlığı, başarıyı, huzuru, tercih ettiğimizde bilinçaltı çalışmalarını bu yönde organize eder.

Zihin-beden ilişkisi

-İnsan, ‘düşünce-duygu-davranış’ üçlüsünün işletim sistemiyle zihin-beden bütünlüğü içindedir. Düşünce ve duygular endoktrin sistem aracılığı ile hücrelerimizde kimyasal değişiklikler meydana getirir.
-Kişinin kendini huzurlu ve güvende hissetmesi vücudu ‘optimum’ sağlıkta tutar. Hücreler olumsuz bir mesaj almadıkları için gelişim ve çoğalmalarına  sağlıklı birşekilde devam ederler.
-Bedene ‘tehlikedesin’ mesajı gönderen duygular ise organ fonksiyon bozukluklarına yol açar
-... .. Endişeli kişilerin midesi, ülsere kadar ilerleyen değişim yaşar.
-... .. “Bu soruyu çözemem” diyen bir çocuğun soruyu çözmesi zordur.
-... ..
-İnsanın zihninde yer etmiş birbirine zıt ya da tabiata aykırı fikirler, inançlar bedeni rahatsız eder. Kadın olarak yaratılmış, kadınca yaşaması gereken ve bunu isteyen kadının, çok fazla sorumluluğu üzerine alarak bunların üstesinden tek başına gelmeye çalışması ya da ‘erkek gibi olma’ koşullanmaları, o kadını keyifsiz, mutsuz ve gergin hale getirir. Evet, uzun yılla kabul edilmiş ve yaşam biçimi olarak benimsenmiş düşünceden vaz geçmek zordur, çünkü tekrarlanan davranışlar ‘alışkanlıklarımız’ olarak bizim bir parçamız haline gelir.

Duygular bedende açığa çıkar!
-Duygular, hayat boyu bizi harekete geçirmek ve yönlendirmek için üretilen enerjilerdir. Deneyimlerimizle üretilen enerji kullanılmadıysa bedende birikir. Döngüsünü tamamlamamış, birikmiş enerjiler arttıkça bedenin fonsiyonlarını bozan ‘enerji blokajları’ oluşur. Özellikle çocukken ifade edilmemiş kızgınlıklar, korkular bedende gerilim hattı oluşturur!
-Çocukluktan itibaren duyguların bastırılması, ona buna karşı söz söylenememesi telkinleriyle ‘büyüyen’ insanımız, sadece bedenen büyümekten öte gidemez.  Zira bastırılmış, ifade edilememiş korku, kaygı, yetersizlik, başarısızlık hisleriyle hayattaki rollerine devam edenler, bu sıkışmış enerjilerini en olmadık yerde en olmadık şekilde boşaltabilirler.
-Bu sıkışmış enerjilerin ifadesi bazılarımızda migren, kalp çarpıntısı, yeme bozuklukları, madde bağımlılıkları, kimilerinde kaygı bozukluğu, gelecek endişesi, titizlik, mükemmeliyetçilik, bazen de şiddet, şiddetli geçimsizlik, cinsel fonsiyon bozuklukları olarak karşımıza çıkar.
-Eğer duygular zamanında, yaşanması gerektiği gibi yaşanmazsa biriken  ‘duygu kalıbı’ kontrolü ele geçirir ve iki kişi kendini ‘kontrol edemez’ haline gelir.
-Zira herhangi bir duruma aşırı tepki veriyorsak , bastırılmış, döngüsünü tamamlamamış duygumuz titremiş ve kontrolden çıkmışız demektir.
-Bu tür insanlara, kuru kafa işareti olan ‘yüksek gerilim hattı’ hassasiyetiyle yaklaşmakta fayda vardır.
-Bilinçaltı kişiyi kötü duygulardan korumayı hedefler. ... ..


Kıssadan hisse
Zihin-beden ilişkisi
-İnsan, ‘düşünce-duygu-davranış’ üçlüsünün işletim sistemiyle zihin-beden bütünlüğü içindedir. Düşünce ve duygular endoktrin sistem aracılığı ile hücrelerimizde kimyasal değişiklikler meydana getirir.
-Kişinin kendini huzurlu ve güvende hissetmesi vücudu ‘optimum’ sağlıkta tutar. Hücreler olumsuz bir mesaj almadıkları için gelişim ve çoğalmalarına  sağlıklı birşekilde devam ederler.
-Bedene ‘tehlikedesin’ mesajı gönderen duygular ise organ fonksiyon bozukluklarına yol açar
-... .. Endişeli kişilerin midesi, ülsere kadar ilerleyen değişim yaşar.
-... .. “Bu soruyu çözemem” diyen bir çocuğun soruyu çözmesi zordur.
-... ..
-İnsanın zihninde yer etmiş birbirine zıt ya da tabiata aykırı fikirler, inançlar bedeni rahatsız eder. Kadın olarak yaratılmış, kadınca yaşaması gereken ve bunu isteyen kadının, çok fazla sorumluluğu üzerine alarak bunların üstesinden tek başına gelmeye çalışması ya da ‘erkek gibi olma’ koşullanmaları, o kadını keyifsiz, mutsuz ve gergin hale getirir. Evet, uzun yılla kabul edilmiş ve yaşam biçimi olarak benimsenmiş düşünceden vaz geçmek zordur, çünkü tekrarlanan davranışlar ‘alışkanlıklarımız’ olarak bizim bir parçamız haline gelir.

Duygular bedende açığa çıkar!
-Duygular, hayat boyu bizi harekete geçirmek ve yönlendirmek için üretilen enerjilerdir. Deneyimlerimizle üretilen enerji kullanılmadıysa bedende birikir. Döngüsünü tamamlamamış, birikmiş enerjiler arttıkça bedenin fonsiyonlarını bozan ‘enerji blokajları’ oluşur. Özellikle çocukken ifade edilmemiş kızgınlıklar, korkular bedende gerilim hattı oluşturur!
-Çocukluktan itibaren duyguların bastırılması, ona buna karşı söz söylenememesi telkinleriyle ‘büyüyen’ insanımız, sadece bedenen büyümekten öte gidemez.  Zira bastırılmış, ifade edilememiş korku, kaygı, yetersizlik, başarısızlık hisleriyle hayattaki rollerine devam edenler, bu sıkışmış enerjilerini en olmadık yerde en olmadık şekilde boşaltabilirler.
-Bu sıkışmış enerjilerin ifadesi bazılarımızda migren, kalp çarpıntısı, yeme bozuklukları, madde bağımlılıkları, kimilerinde kaygı bozukluğu, gelecek endişesi, titizlik, mükemmeliyetçilik, bazen de şiddet, şiddetli geçimsizlik, cinsel fonsiyon bozuklukları olarak karşımıza çıkar.
-Eğer duygular zamanında, yaşanması gerektiği gibi yaşanmazsa biriken  ‘duygu kalıbı’ kontrolü ele geçirir ve iki kişi kendini ‘kontrol edemez’ haline gelir.
-Zira herhangi bir duruma aşırı tepki veriyorsak , bastırılmış, döngüsünü tamamlamamış duygumuz titremiş ve kontrolden çıkmışız demektir.
-Bu tür insanlara, kuru kafa işareti olan ‘yüksek gerilim hattı’ hassasiyetiyle yaklaşmakta fayda vardır.

-Bilinçaltı kişiyi kötü duygulardan korumayı hedefler. ... ..

Kıssadan hisse
-Duyguları bastırmak, yok saymak bedeni ‘patlamaya hazır bomba’ haline getirir. Zira bastırılan duygunun enerjisi kaybolmaz daha da kök salar. Benzer olaylarla pekiştiğinde, oluşan enerji blokajları bedende rahatsız edici ya da sıkıntı verici hisler olarak hissedilir.
-Enerjinin blokajı organlarda, damarlarda, bağırsaklarda, burunda tıkanmalara, bozulmalara neden olur.
-Bastırılan duygularla bozulan enerji akışı zihin ve beden işlev lerini bozarak hastalıklara yol açar iyileşme süreçlerini engeller.

Şifanın kaynağı içinizde
-Hiçbir şeyin amaçsız olmadığı, herşeyin bir döngüsünün olduğu evrenin içinde, insan bedeni tartışmasız mükemmel bir tasarımdır. Ancak bu mükemmel beden programında bazen yolunda gitmeyen bir şeyle olur, işte bu durumları ‘hastalık’ olarak adlandırıp şifa yolları ararız.
-Orijinal tasarımı bozan yaşam şekilleri, hayat algımız, duygu durumları hastalıkları oluştururken , sağlığa giden yolun sadce ilaçlarla, ameliyatlarla olmayacağı apaçık ortadadır.
-Bu konuyu hücre biyloğu Prof. Dr. Bruce Lipton, İnancın biyolojisi kitabında çok güzel açıklamış: “Yeni bilim olan fizik/kuantum mekaniği, meteryal dünyanın temelinin ‘görünmez enerji dünyası’ olduğunu ve bu tanımınaslında enerji dünyasındaki bir ifade olduğunu vurgular. Yeni bilim madde düzleminde değil , enerji üzerine odaklıdır. Enerji düşüncedir, bilinçaltıdır, inançdır, sevgidir... Tüm bunlar madde olmayan manevi/ruhsal enerjik gerçeklerdir.
-... .. İşte bu, yeni bilim olan fizik/kuantum mekaniğine uyan birşeydir.
-Diğer bir büyük değişim ise genetik dünyasından gelmektedir. ... ..  genetik kontrol hakkındaki bu inanç sistemi, bilimdeki yeniliklerle artık ‘epigenetik kontrol’ diye tanımlanan yeni bir inanç sistemine dönüştü.
-Eskiden genetik bilimide kabul edilen ‘genetik kontrol’ inancının anlamının genler tarafından kontrol olduğunu biliyoruz. Yeni bilimsel çalışmalarla kabul gören ‘epigenetik kontrol’ ise önündeki ‘epi’ eki ile çok farklı bir anlam kazandı.
-... .. Örneğin epidermis, ‘derinin üzerinde, üst deri demektir. Epigenetik kontrolde aslında genlerin üzerinde, ötesinde bir kontrol demektir. Bu şu demek, kontrol genlerdedeğil, dünyayı algılamamızda, zihnimizde, bilincimizde... Yani usta sizsiniz, herşeyin üstesinden gelme potansiyeline sahipsiniz. Çünkü eğer algılarınızı değiştirirseniz inancınızı da değişitirirsiniz ki, buna bağlı genetiğinizi de değişirebilirsiniz.  Dolayısı ile artık bizler genetiğin kurbanlarından çok, sahip olduğumuzinançlarımızın kurbanıyız. ... ..
-Bizler yeni bir dünyaya ilerliyoruz. Kurban olmaktan, Darwin’in rekabet dünyasından, maddeden delil çıkarma dünyasından ve mekanik olandan daha öncelikli olan (temel olan), madde olmayan enerji yönüne (sevgi,uyum, denge yönüne) ilerliyoruz ve bu ilerleme inanç olarak da genlerimizi değişitrme kapılarını açıyor.
-Şifanın kaynağını araştıran bilim kadını Lynne Mctaggart ise Niyet Deneyi adlıkitabında şunları ifade ediyor: Gelecekteki tıp bilgiyi alan ve bozulmuş bilgiyi değiştiren tıp yani ‘informasyonel / bilgisel tıp’ olacaktır. Sağlıklı olmak için bedene yeni bilgi eklemek mümkün mü? Bazı araştırmacıların da yaptığı tam olarak bu...
-... .. Evet, yanlış bilgi,olumsuz duygu ve düşünceler, bedende enerji blokajlarına yol açarak bedenin iyileşme sisteminin çalışmasını engeller. Bu n oktada zihnin varsaydığı bir nokta üzerine kurgu yapılır. Oysa objektif bir gözle daha yakından bakıldığında böyle bir noktanın olmadığınından emin olabiliriz. Yetersizlik başarısızlık sanrısına kapılmış bir kadın daha iiyi olmak adına yaşamını kurgulayabilir. ... ..

-Şifa, bedenin kendi onarım mekanizmalarının iyileşmesi olduğuna göre, biz hekimlerin en büyük başarısı, hastalarımıza kendi iyileşme programlarının devreye girmesine yardımcı olmaktır.
-Din; sedece ebedi hayatın güzelliklerine kavuşmak için değildir; din önce dünya huzuru içindir. ... ..
-... .. Dindar insan huzurludur. Çünkü hayatın içinde bütün zorluklarına rağmen Yaratıcı ile irtibatı sağlam olduğundan huzuru kaybetmez. Yaradan’ın yol göstericiliğinde âyet ve hadisler ışığında nerede ne yapacağını bilir. Belirsizlikler içinde kaybolmaz. Gönlü her daim rahattır.
-Fakat dindarlığı sadece bazı ibadetleri yapmaya indirgediğimizde “huzursuz dindar” olma pek de şaşırtıcı olmaz. Din ile dünyayı ayırarak dindar olmaya çalışırsak huzursuz dindar olur çıkarız. Tabii “huzursuz dindar” gerçek dindar değildir. Sadece dindar görünümlüdür.  ... ..
-... .. İbadetin anlamı: Allah (c.c.)’a bağlılık, kulluk görevi, saygı, tazim, hürmet, Allah’ın emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından kaçmaktır.
-Bu yüzden namaz, abdest, oruç, zekât, zikir, fikir birer ibadet olduğu gibi  iyilik yapmak, günahtan kaçınmak, gülümsemek, birini sevindirmek, yolda başkalarının ayağına takılabilecek bir taşı kaldırmak, bir yetimin başını okşamak da ibadettir.
-Karı-koca muhabbeti de ibadet kapsamındadır.
Fıtratın Bozulması
Feminizm
-... ..   Kadın ve erkek insan olarak eşittir; fakat yaratılışlarında bir eşitlik yok, farklılık vardır. Yaratılışları eşit olmadığı için hak ve sorumlulukları bakımından da eşit değildirler. ... ..
-... .. Su ve ateş birbirine eşit değildir fakat birbirinin  diğerine üsütünlüğü yoktur. ... ..

-... .. Gerçek üstünlük ancak Allah yanında üstün olmaktır. ... ..
Bedenini keşfet
-Beden, ruhun dünya yolculuğundaki elbisesi, bilinçaltının kendini ifade  ettiği alandır. Bilinçaltının görevi sahip olduğu canlıyı güvenli alanda tutmak, onu korumak, kolamak, hayatta kalabilmesi adına gerekli enerji akışını bedende sağlamaktır.
-Yaşam boyunca bu amaçla üretilen birçok enerji, bedende döngüsünü tamalamadan bloke olur. Bedeni güvenli alanda tutmak için ‘kaç veya savaş’ programıyla enerji açığa çıkar. Eğer enerji kullanılmaz, döngüsünü tamamlamaz ve amacına uygun kendisini ifade edemezse, negatif enerji olarak bedende bloke olur. Yıllar içinde artarak biriken enerji ise bedeni bunaltır, organların, fonksiyonların bozulmasına zemin hazırlar.
-Enerji akışı düzeneği ile çalışan hücresel fonsiyonlar, organlar negatif enerjiden hiş hoşlanmaz! Negatif enerji ve enerji blokajları hücreler için ‘toksit madde’ gibidir, hatta ondan daha da zararlıdır. Geçmişte yaşanmış kötü bir olay karşısında oluşan ve döngüsünü tamamlamadan bloke olan negatif enerji, yaşamın herhangi bir döneminde titreşirse bu nedenle bir şekilde hissedilir.  Örneğin nefes alış verişimiz değişir, göğüste sıkışmahissi, kalp çarpıntısı, ishal, kabızlık, cilt döküntüleri, âdet düzensizlikleri, doğumun başlamaması gibi çoğaltırız.
-Bedenimizde kontrol edemediğimiz, bir türlü engelleyemediğimiz enerji blokajlarından fiziksel arazlarımız da olur. Örneğin öfkelenen insanın yüzü kızarır, heyecandan eli ayağı titrer, duygular ifade edilmezse boğaza bir şey düğümlenir. Bazen bir müzik bizi geçmiş yıllara götürür hüzün veya neşe hissederiz.
-Huzurlu zamanların, ssevdiğimiz kişilerin kokuları bile kendimizi iyi hissettirebilir. Çünkü o koku iyi hislerle yazılmış dosyayı açan anahtar olmuştur. İncir çekirdeğini doldurmayan kavgalar da geçmişte sıkışmış enerjilerin, bastırılmış duyguların titreşmesiyle ortaya çıkar. Bedenimizde hissettiklerimiz, bilinçaltı ile direk bağlantılıdır. Onlara ‘kulak vermemeyi’ öğrenmek bedenin nefes almasını sağlar. En önemlisibeden dili okuma alanı, kendi beden dilini okumaktır. Kendi beden dilini öğrenmeden başkalarının beden dilini okuma çabaları anlamlı değildir. ... ..

-Bilinçaltı yazılımında kullanılan düşünce ve duygu kalıpları, yaşam boyu yeri geldikçe davranış ve his olarak ortaya çıkar. Kendini beden üzerinde hissettirir. ... ..
-Beden dilinizi okumaya başladığınızda, hislerinizi fark etmeyi ve onlarla konuşmayı öğrendiğinizde, hissi oluşturan duygunun negatif enerjisini akıttığınızda beden rahatlar. Kendinizi kötü hissettiren, negatif enerji ortadan kalktığında beden nötr hale gelir ve artık kendini kötü hissetmez.
-Sistemin bu kadar basit olması açıkçası inandırıcılığını azaltıyor. Yıllardır hastalıkları fizik bedenin arazları olarak değerlendirdiğimiz modern tıp eğitiminden sonra, bu sistemi anlamam ve inanmam benim de tam bir yılımı aldı. Ancak kendimde ve hastalarımdaki deneyimlerimin sonuçları inancımı pekiştirdi.
-Bu iş bunkadar basitken bir o kadar da zor! Ziihin-beden bütünlüğünde sağlık için, duyguların hislerin hissedilmesi, kişinin kendini doğru ifade edebilmesi için, fıtri gelişim süreçlerimizde baskılanmadan , sevgi ve güven içindebüyümemiz gerekir. Halkımız duygularını bastırmayı, kan kusup kızılcık şerbeti içtiğini söylemeyi, etrafın ne deyip demeyeceğine göre davranmayı , toplumun öngördüğü kriterlerle sevgi ve güvende kalabileceğini öğrenerek çocukluğunu geçiriyor. Bana sorarsanız ‘heba’ oluyor.

Bu büyüme yolculuğunda bilinçaltımızda “duygunu yok say, bastır, belli etme, ağlama, çok gülme, ayıp, yasak, günah vb.” yazılımlarıyla biz oluyoruz. Bu noktada asıl yapmamız gereken duygunu kabul et, duygunu bedeninde hisset, izin ver, seni bunaltan hisler aksın gitsin ve özgürleş, bütünlüğü, sevgiyi, güveni hisset farkındalığı zorlaşıyor.
Kadın & eski yazılımlar
-... .. Malum ara ara bilgisayar yazılımları güncellenir ve eski yazılımla yeni bilgisayar kullanamazsınız. Ancak bizler 5-6 yaşlarındaki yazılımlarımızla 25-30 yaşındaki bedenimizi kullanmaya, yaşamı idare etmeye, ihtiyaçlarımızı gidermeye kalkıyoruz.  Ama olmuyor. İşte sonuçlar ortada; enkaza dönmüş, postürü bozulmuş bedenler, kahkahanın olmadığı gürültüler, yorgun bakışlar, birbirine dokunmayan çiftler, hazzın acıya, şükrün şikâyete dönüştüğü yaşamlar...
-Doğru bilginin sindirilip hayata geçirilmesi için kirli bilgi, yanlış inançlar, kopya hayatlar, koşullanmalar, birilerinin yüklediği yükler, hurafeler, ayıplar, yasaklar, günahlarla ‘korkusuzca yüzleşilecek, kabul edilecek ve vazgeçilecek.
-Yüzleşme sonucu size artı değer katmayan, bedeninizde kötü hisler uyandıran, kadınlık fonksiyonlarınızı engelleyen, varoluş amacınızdan uzaklaştıran, kadın olmanın tadını kaçıran bilinçaltı kalıplarını (ki bunlar tüm bedende yazılmıştır) silmeli, ihtyacınız olmayan hisleri akıtmalısınız. ... ..
Huzur ve sevgiyle bir ömür birlikteliği için... *
-Bedenimizin belli bir proram ve dengede yaratılmışken, bu programı çalıştırmak bütünlük ve denge için gerekli. Bu durumda cinsellik için Benim o taraklarda bezim yok” gibi bir tercih hakkına sahip değilsiniz.
-Size verilen beden nimetinin sağlığı, huzur ve dinginliği  için cinsel yaşam nimetini hayatınıza çekmelisiniz. Yaradan’ın verdiği nimetleri reddetme, yok sayma ‘ukalalığını’bırakın!
*Ekolojik dengenin parçaları sağlıklı gıda almak, temiz havayı ciğerlerimize çekmek, hoş sesler duymak, güzel manzaralar görmek, cinsel hazlar almaktır. Dengeleri bozduğunuzda dengeniz bozulur.Ayrıca sizin ihtiyacınız yoksa da eşinizin var. Evliliği evcilik oynamak için ypamazsınız.
-Huzurlu ve güvenli bir evlilik hayal ediyorsanız sağlıklı cinsel yaşam için hazırlanmalısınız.
-Kadın ve erkeğin kendi kimlikleri ile ifade bulduğu, birbirlerini tamamladığı enerjilerinin dengelendiği alan doyumlu bir cinsel yaşamdır. Sağlıklı bir cinsel yaşamda kadın kendini güvende hisseder. Eşi tarafından arzulanan , ihtiyaçları karşılanan ve eşinin ihtiyaçlarını karşıladığını hisseden kadının özgüven,, kadınlık memnuniyeti artar.

-Unutmamalı ki, “Eşim iyi çıkarsa, beni arzular, severse ben de kendimi iyi hissederim” fikri hayal kırıklıkları getirir. ... ..


*Ruh-Beden-Zihin bütünlüğünde KADINLIĞIN KEŞFİ  – Jinekolog Dr. Ayşe Duman

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder