13 Aralık 2016 Salı

Çocukluk Sırrı *

Kitap 288 sayfa. Arka kapağındaki tanıtımda; “Her çocuğun özünde, o çocuğun nsıl bir yetişkin olacağının şifrelerini barındıran ‘çocukluk sırrı” vardır.
-Bu sır, çocuğun içinde ‘buyurucu bir iç klavuz’ olarak, mütevazı bir sabırla,adım adım o çocuğun kişilik ve karekterini oluşturma mücadelesi verir.
-Yetişkinler ise, çocuğun özünde gerçekleşen bu ince yapılanmayı hesaba katmadan, kendilerince bir zoraki kişilik oluşturma gayreti içine girdikleri için, çocuk eğitiminde sorunlar yaşanıyor.
-Bu kitapta, çocuğun benliğini zarara uğratmadan, kişilik ve karekterini bozmadan, onlara nasıl rehberlik yapılacağını bulacaksınız.....
-Başka bir deyişle, bu kitapta, Mevlana’ların, Hacı Bektaş’ların, Yunusların nasıl yetiştiğinin sırlarını barındıran Anadolu Pedagojisini bulacaksınız...” deniliyor.
-Kitaptan kısa alıntıları paylaşalım: Yaşanabilir bir toplum inşasını arzu edenler çocukluk sırrından güç almalıdırlar. ... ..  yetişkinin ruhunu örten kalın duvarları yıkabilecek ve oradan sıcacık şefkat hissini uyandırabilecek olan tek ve biricik güçtür.
-Yeterki yetişkinler , çocuğa hükmetmeyi bir marifet zannetme yanılgısından çıkıp, sevgi ve şefkat hislerini yeniden canlandırabilecek olan çocuklarına, güven içinde kendilerini bırakabilsinler...
-... çocukların insan ruhunda uyandıracağı sevgi ve şefkatihesaba katmadan inşa edilecek bir hayat, insanlık tarihinin en acınacak yaşam tarzı olacaktır.... ..

-... .. anne-babaların en ciddi yanılgısı, çocukları ile problem yaşamadıkları sürece, her şeyin yolunda gidiyor olduğunu
sanmalarıdır. Halbuki çocuk dünyası öyledir ki, çocukluk yıllarında her şey yolunda gibi görünse de, birçok problem yetişkinlikte ortaya çıkmaktadır. ... 
-... .. aile içinde problem çözme yeteneğinden yoksun bir anne(veya baba) karşılaştığı problemleri çoğunlukla ya şiddet kullanarak bastırmaya, ya da karışındaki kişiyi ezerek problemin üzerini kapatmaya gayret sarf etmektedir. ... ..
-Üzülerek görmekteyiz ki, ülkemizde –özellikle son yüzyılda- çocuk ruhundan oldukça uzaklaşmış, nezaket ve zerafet içindeki anneler gitmiş, yerine cinnet nöbetlerine kapılmış anneler gelmiştir.
-Evin beyefendisi babalar gitmiş, “Çocuk terbiyesi sana aittir hanım!” diyerek, kendi çocuğundan kaçan babalar gelmiştir. ... ..
-... .. daha doğumu takip eden birkaç ay içinde ayrı bir odaya alıştırılması adına, çocuğun ağlamalarına boyun eğilmemesi, çocuğun anne kucağını istediğinde kucağa alınmaması, çocuğun anneye alışmaması adına bütün duygusal çabalarının karşılıksız bırakılması prensibi geliştirilmiştir. ... ..
-His dünyasını kullanmaktan kaçınan bir kişi ne evliliğinde, ne dostluklarında, ne de sosyal hayatta başarılı olur. Çevresindeki kişilere ‘huzur’ veremez. Bunun da ötesinde kâinatı hissedemez. Yaradılışlardaki ince sırları ruhunda duyamaz, daha da ötesinde, gözlerini kapadığında, Allah’ı içinde hissedemez. ... ..
-‘Anadolu Pedegojisi’nde, bir yüreğe ateş düştü mü, herkesin yüreğinin yanması beklenir.
-Bir insanın ihtiyacı olan şey, anlaşılmaktan daha çok hissedilmektir. Anlamak; duyguları işin içine koymadan, zihinsel olarak bir kişiye yakınlaşmaya çalışmak demekken, hissetmek; karşıdaki kişinin acılarını kendi acısı gibi duymak demektir. Empati, daha çok duygusal alanın becerisi gibi algılansa da, aslında beynin davranışsal yeteneğidir.Genellikle duygular işin içine konulmadan, ‘acıyı aynı ile’ hissetmeden, akıl ile algılama sürecidir.... ..
-Diğergâmlık, akıldan ruha inme, muhatabıylakişinin ‘hemhal’ olması, ‘acıyı aynı şekliyle hissetmek, ayrı vücutlarda aynı ruhu taşırvaziyete gelmek olarak karşımıza çıkıyor. Böyle olunca bir anneden çocuğu anlaması beklnmez, hissetmesi beklenir.
-Eşlerden birbirlerini anlamanın ötesinde, birbirlerini hissetmesi beklenir. ... .. duygusal yakınlık, duyguların, akıl ile ölçülmesiyle değil, aynı şekliyle karşımızdaki tarafından yaşanmasıyla gerçekleşir.
-Dolayısı ile Anadolu pedeojisi, bir hedef olarak diğergâm çocukların yetiştirilebilmesini arzu eder. ... ..
-... .. ‘duyabilmek’  bu pedegojide ayrı bir anlam ifade eder. ‘Duymak’ kulakla olmaz, ruhla olur. Kulak, duyma işlevi için bir araç olsa da,asıl duyan yer ‘ruhtur’. Kulak ,duymanın başlangıcını oluşturan mekenik sistemse de duymanın karşılığı olan yer, içsel bir yerdir. ... ..
-Bu açıdan bakıldığında, Batı Pedegojisi’nin hissetme yeteneğini durduran çocuk yetiştirme usulü ile Anadolu Pedegojisi’nin çocuğu ‘duymaya’ yönelten terbiye usulü hedef olarak birbirinden ayrışır. ... ..
-Çocuk öyle duyarlı olmalı ki, komşusu açken  kendisi tok yattığındarahatsız olsun.... ..
-Batı Pedegojisi ile Anadolu Pedegojisi’nin çocuk terbiyesindeki en önemli hedefi birbirinden derin bir çizgiyle ayrılmaktadır. Anadolu Pedegojisi’nde çocuğunduyarlılığına zarar verecek olan hiçbir unsur, çocuk terbiyesinin yanına dahi yaklaşamaz.
-Örneğin, yeremezlık yapan bir çocuğa ceza vermek, onun duygu dünyasına zarar vereceği ve ir süre sonra da duyarsızlaşmasına neden olacağı içinçocuk terbiyesinde ‘asla ceza yöntemi kullanılmaz. Çünkü çocuğa ceza vermek; onun benliğini inctmek ve duygu dünyasına acı vermek anlamına gelir. Bir süre sonraçocuk, benliğinde hissettiği bu acılar ve incinmişliklerle kendi ruhunu duymaktan vazgeçeceği için çocuk terbiyesinde asla cezaya yer yoktur.
... ..
Şu bir gerçek ki, cezanın negatif tesirleri somut verilerle ortaya çıkmıştır. Şu an Batı dünyasında ‘fiziksel ceza’ şiddet kapsamı içinde yer almıştır. ... ..
-Anadolu Pedegojisi, çocuğun bir fıtratı olduğunu söyler. Bu fıtratın ortaya çıkabilmesi için onun güven içinde ve benliğine saygı duyan yetişkinlerle varolması şartını getirir.
-Hal böyle olunca, çocuk yetiştirmek sadece anne-babaların görevi olmaktan çıkar, toplumsal bir bilinç haline dönüşür. ... ..
-Başka bir deyişle, ‘sade ve doğal bir insan olma’nın pratiğidir.

*Çocukluk sırrı - Pedegog Adem Güneş

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder