Osmanlı Devleti’nin,1912 yılında tarihinin en ağır askeri
hezimetini yaşadığı ve İstanbul hariç Balkanlar’daki neredeyse bütün topraklarını kaybettiği 1.
Balkan Savaşı, Türk tarihinin en ağır travmalarından biridir. Öyle ki bu
savaşın neticesinde Balkanlar’da bugün bile hesaplanamayan Müslüman Türk ya
katledildi ya da yüzyıllardır yaşadıkları yurtlarından oldu. Bu savaşa subay
olarak katılan Ömer Seyfettin; savaş meydanı izlenimlerini, yaşanan
çaresizlikleri, Osmanlı ordusunun her kademesinde gözlenen bozgunu ve daha pek
çok sıkıntıyı günlüklerine dikkatli bir şekilde kaydetmiştir. Ömer Seyfettin’in
daha önce Hayat dergisinde yayımlanan bu günlükleri, son nefesini vermemek için
direnen bir devletin ve çaresizlik içinde hayatta kalmaya çalışan bir milletin
tüyleri ürperten panoramasını bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.
… ..23 Ekim 1912.
Dün buraya gelmiş ve portatif çadırlarımızı kurmuştuk. Top ve
Garibi şu ki kurmay subaylar da bu muammayı bilmiyor. Yolda bizi
görünce şaşırdılar.
***
Bugün çatışmaya girdik. Daha düşmanı örmeden dört kişi yaralandı. Üçü öldü.
Topçuların muhafızıyız. Topçu muhafızıyız. Topçu mevziinden düşmanın kaçtığını gördük. Ve dürbünle takım çavuşlarımıza gösterdik. O kadar sevindiler ki… Sevinçlerinden avazları çıktığı kadar bağırdılar. Biz boyuna top atıyoruz; fakat onlar niçin atmıyorlar?***
Ayın kaçı? Bugün ne? Bilmiyorum. Benimle beraber kimse de
bilmiyor. Ne felâket ya Rabbi! Geri çekilmenin, bozulmanın en çirkinini gördüm.
Bugün burada, Köprülü’nün önündeyiz. İkinci tümen kaçtı. Yalnız biz, nizamiye
tümeni kaldı. Birden “geri çekil” emri verildi. Hep kendimizi galip sanıyorduk.
Meğer müthiş bir şekilde mağlupmuşuz. Toplar filan hep kaçtı. En nihayet bizim
tabur kalmıştı. Biz de çekildik. Bütün gece, tam on iki saat yürüyerek sabaha
yakın Kiliseli’ye geldik. Oradan dün sabah kalktık. Buraya döküldük. Yolda uzun
bir muhacir kafilesine tesadüf ettik. Oh ne felâket! Kadın, çoluk-çocuk tam
beş bin evmiş.
***
Bu gece, açıkta, bekleme mevkiinde kaldık. Düşman görünmedi.
***
Bugün ayın on üçü olduğunu taburun eczacısından şimdi
öğrendim. Demek üç gün kaçışın kâbusu içinde geçmişti.
27 Ekim 1912, Köprülü
Kaç gündür, kaç gecedir burada çekmediğimiz sefalet kalmadı.
Üzerimize yağmurlar yağdı. Çamurlar içinde yuvarlandık. Askerin hepsi hasta.
Kazanlar yolda bırakıldı. Hepimiz açız.
Rezalet, felâket son dereceyi buldu. Dağlara yavaş yavaş kar
düşmeye başladı. Dayanılmaz derecede soğuk. Rüzgâr durmadan esiyor.
İşte şimdi hareket emri verildi. Nereye? Kimse bilmiyor. Niçin?
Kimse bilmiyor. Özlerini kaybetmiş bir kör sürü gibi bocalayıp gidiyoruz.
Ortada ne kumandan var ne kumanda.
Ortada mekkâriler (yük hayvanları)
yok. Mekkâriciler yok. Cephaneler siperlerin içinde yerde kaldı. Herkes
şaşırmış. Hâl ve mevkii o kadar tahammül olunmaz derecede ki…
Şimdi Otuz Sekizinci Alay’dan Şevket Efendi isminde bir yüzbaşının
intihar ettiğini haber aldık.
Hemen herkes intihar etmek istiyor.
Yazık, namusa bir kıymet ve ehemmiyet verenlere!
... ..
*Balkan
Savaşı Günlüğü & Ömer Seyfettin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder