18 Aralık 2021 Cumartesi

çengi

Sâliha Molla’nın otuz paralık bir para üzerine Mühr-ü Süleyman resmettirip oğluna götürüp “… .. … hani o hikâyede Şehzâde bir hazine içinde Mühr-ü Süleyman’ı bulmuştu da, o mühür sayesinde özellikle bütün cinleri, perileri yenmişti, hatırladın mı? İşte oğlum, o Mühr-ü Süleyman budur. Bunu al, üzerinde bulundukça cinden, periden asla korkma! Hepsi sana boyun eğerler,” diyerek oğluna vermişti.
Her ne kadar bu hile, Dâniş Çelebi’nin cesâretini arttırmayı sağlayabildiyse de  ne fayda ki, cinneti  en yüksek dereceyi bulmuş olan bu budala için mührün arttırdığı cesâret, yine delice bir cesâret oldu.
Bakınız, bu mühür ne gibi bir deliliğe sebep oldu, size anlatayım da anlayınız:

Bir yaz günü, Beykoz’da soylu ve görgülü kimselerden birinin, yine kendisi gibi soylu olan eş, cin peri alâmetlerinden bir hastalıklarla yatağa düşmüş olduğundan, büyü yapması için Sâliha Molla’yı dâvet etmişlerdi. Sâliha Molla, bir kaç gün Beykoz’da kalmaya mecbur olduğunu anladığından, oğlu Dâniş Çelebi’yi ise elinden gelse bir dakika yanından ayırmama sevdalısı olduğundan, bu defa da Çelebi Bey’i yanında Beykoz’a götürdü.
Mühr-ü Süleyman yanında değil mi? Artık neden korkusu olur? Çelebi cenapları, bir kaç zamandan beri edindiği cüretiyle, bir sabah Beykoz’dan kalkıp yaya olarak gezinerek gitmeye cesaret edebildi. 
Ancak, zihninden geçen kuruntuları ve hayâlleri dikkatten uzak tutmamalıdır. Ne yana baksa, cin ve peri hikâyelerinden birini kendisine hatırlatacak bir durum görebilirdi. ,
Sözün kısası, çayıra vardığında, bir de sol tarafına meraklı gözlerle bakınca Hükâr köşkü’nü görmesin mi?
“Görmesin mi” deyişimizden (gördüğünün) önem(in)i anladınız değil mi? Evet! İşin içinde bu önem vardı. Çünkü Dâniş Çelebi, o kırmızı köşkü görür görmez, bunun kırmızı zebercetten (Zümrüde benzeyen değerli taş) yapılmış olduğuna şüphe etmedi.
Ya kırmızı zebercetten yapılmış olan büyük bir köşk, insan elinden çıkmış binalardan olabilir mi? Ne mümkün! Dâniş Çelebi’nin zihni buna imkân verebilir? (Bu binayı) kesinlikle cinlerin, perilerin inşâ ettiği apaçıktır. 

Bu kuruntu başladığı gibi, Dâniş kuruntular denizinin tâ dibine kadar dalarak öyle bir duruma geldi

ki, cin ve peri inşaatından bu yüksek köşkü, başka bir zamanda, başka bir yerde görmüş olduğunu hatırlamaya başladı. Nerde ve ne zaman görmüş olduğunu hatırlamaya başladı. Nerde ve ne zaman gördüğünü epeyce düşündü, sonda hatırladı. Kendi kendisine dedi ki:

“İşte bu köşk, Şehzâde Asil’in vahşî çölde gördüğü büyük köşktür ki onu cin padişahlarından Şemhâil inşâ etmiştir. Saf altından, gümüşten, yâkut ve zümrütten yapılmıştır. Onun çelikten yapılmış bir kapısı vardır ki insanoğlundan hiç bir kimsede o kapıyı açma gücü cinlerin pâdişahlığının simgesi olan Mühr-ü Süleyman’a sâhip olan benim. Ben gidip elimi kapıya sürdüğüm anda açılır. ‘Mühür kimdeyse Süleyman odur’ demezler mi? Bu gün mühür bendedir. Süleyman da, Şehzâde Asil de benim. Gidip kapıya elimi sürerek açıp içeriye girdikten sonra karşıma bir avlu gelecek. Onu geçeceğim, bir başkası gelecek; onu da geçeceğim ki her taraf altın ve süs içindedir. Kitapta böyle yazılı değil mi? Merdivenden yukarıya çıkacağım. Bir kaç odaya girip çıktıktan sonra, bir de odanın birine gireceğim ki, ne göreyim? Elmastan yapılmış büyük bir taht, üzerinde dünya güzeli bir kız! Sihir ve tılsım ile uyutulmuştur. Bu kız Çin-Maçin pâdişahının kızı olup, cinlerin pâdişahı Şemhâil, onu babasının sarauından kaçırarak buraya getirmiştir. Çünkü, ona aşık olmuştur; amı kız ona sevgi göstermediğinden (ona) boyun eğmez. Ben, üzerimde bulunan Mühr-ü S,leyman'ın etkisiyle kıza elim i sürdüğüm gibi, kız gaflet uykusundan uyanır. Söze, aşka başlarız! Bu sırada, Şemhâil gök gibi gürleyerek gelir. Kız korkusundan şaşırıp ne yapacağını bilmez; çünkü Şemhâil'in beni parça parça edeceğine şüphesi yoktur. Ama Şemhâil'in beni gördüğü gibi ayaklarıma kapanarak: 'Aman, ey cinlerin ve perilerin pâdişahların pâdişahı! Şefkat göster! Eğer şefkat göstermezsen , üzerinde bulunan Mühr-ü Süleyman'ın gücüyle beni öldürebilirsin. Ben bu kızı b uraya getirdimse, aşkımdan getirdim! Kusurumu affet de her emir ve fermanına boyun eğip, kölen olayım' der. Ben de kusurlarını affederek kendisini, cinler üzerine yeniden pâdişah getiririm. Artık, bundan sonra ne şenlikler! Ne safâlar!"… ..





*Çengi & Ahmet Mithat Efendi
Karbon Kitaplar 
1.Basım : Nisan 2020

 

1 yorum: