18 Aralık 2021 Cumartesi

Batı Anadolu'da Yunan Mezalimi*


 

… .. 1335/1919 yılında Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti (Genelkurmay Başkanlığı) tarafından derlenip “İzmir, Ayvalık ve Aydın Havalisinin Yunanlılar Tarafından İşgali ve Yunan Mezalimi Hakkında Makamat-ı Askeriye’den Mevrud Raporları Havi İkinci Kitap” adıyla hazırlanan ve Başbakanlık Osmanlı Arşivinde yaptığımız çalışmalar sırasında tespit ettiğimiz Yunan İşgaline dair rapor, tutanak, protesto ve bildirileri matbu Osmanlıca metne sadık kalarak günümüz Türkçesiyle vermeye çalıştık. Maksadımız, özellikle güçsüz kaldığı dönemlerde tarihte büyük zulüm, işkence ve soykırıma maruz kalmış olan Türk milletinin genç temsilcilerine milli tarih bilincini güçlendirecek olay ve gerçekleri yönleriyle gözler önüne sermektir. Bir diğer maksadımız da bu dönemle ilgili çalışma yapacak olanlara yararlı olmanın yanında, arşiv ve kütüphanelerin tozlu raflarında kalan bu mühim eseri bilim dünyasına kazandırmak, o dönemin hadiselerini bütün açıklığıyla gözle önüne sererek, bu vatanın kurtarılmasında emeği geçen aziz şehitlerimizi rahmetle anmak, gâzilerimizi de yâd etmektir.

Bu eserin günümüz Türkçesiyle verilmesinin yanında, olayların daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla, girişte 15 Mayıs 1919 tarihinde başlayan Yunan işgal olaylarının tarihçesinden bahsetmeyi yararlı gördük. … ..

… ..

… .. Yunanlılar; Avrupa’nın Rönesans ile birlikte önderlik etmiştir. Bundan dolayıdır ki, Batılı Devletler tarafından her türlü faaliyetinde maddi ve manevî bakımlardan desteklenmiştir. Batılılar, şefkatini, çocuklarının en haylazına hasreden çılgın bir anne gibi, Yunanlılara karşı yumuşak davranmış; siyasi, askeri ve ekonomik alanlarda daima desteklemişlerdir. Öte yandan XIV. asırdan başlayarak yakın dönemlere kadar Avrupalı aydınlar Yunan mitolojileri, felsefeleri ve sanatları labirenti içinde dolaşıp durmuşlardır.4* İşte bu tarihi arka plandan dolayı Avrupa kamuoyunun her zaman sempatisini kazanmış olan Yunanistan, fırsatları çok iyi değerlendirerek sınırlarını hep Türkiye aleyhine genişletmeyi başarmıştır. XIX. yüzyılın ilk çeyreğinde

başlayan ve Rusya ile Avrupa’nın büyük devletlerinin kışkırtması sonucu 1821 yılında patlak veren Mora isyanı ile Rumlar bağımsızlık yolunda ilk adımı atmışlardır ve 1829 yılında imzalanan Edirne Antlaşması ile Yunan bağımsızlığı Osmanlı Devleti tarafından da kabul edilmiş oldu. Bundan sonra Yunanistan, her fırsatı değerlendirmiş, sınırlarını Mora’dan itibaren daha da kuzeye doğru genişletmeye başlamıştır. Diğer yandan Adalar Denizi’nde de bir etkinlik kurmak için burada yaşayan Rumları örgütlemeye çalışmıştır. Nitekim, XIX asrın ikinci yarısından itibaren giderek artan Girit bunalımı, devletler arası konu haline gelmiştir. Nihayet, Osmanlı Devleti yöneticileri Girit adası için de ıslahat yapmayı kabul etmiştir. Özellikle Balkan yarımadasında ve adalarda başlatılan ve büyük devletlerin baskısı ile uygulamaya konulan ıslahatlar, bir süre sonra bu bölgelerin Türklerin yönetiminden ayrılmasına da zemin hazırlamıştır.

Yunanistan’ın Osmanlı Devleti aleyhine faaliyetleri 1897 yılında Osmanlı-Yunan harbiyle sonuçlanmıştır. Bu savaşta Türk orduları her ne kadar Mora yarımadasına kadar uzanmışlarsa da büyük devletlerin baskısı ile yapılan antlaşma sonunda tekrar eski sınırlarına çekilmek zorunda kalmıştı. Yunanistan krallığı bundan sonra Balkanlar’da Osmanlı Devleti’ni oldukça fazla meşgul edecek olan Makedonya Sorunu ile de ilgilenmiş; Balkan Savaşlarından önce yapılan gizli ittifaklarda yer almıştır. Balkan Savaşlarından galibiyetle çıkması sonucu Yunanistan hemen hemen bugünkü sınırlarına ulaşmıştır. Yunanistan'ın Türkiye aleyhine genişlemesi, o bölgede yaşayan insanların yeni bir dramla baş başa kalmasına sebep olmuştur. Nitekim, uzun yıllar Osmanlı idaresinde kalan Balkan coğrafyasında yurt tutmuş olan Türkler, bu savaşlardan sonra Anadolu topraklarına doğru göçe zorlanmışlar; bu göçler sırasında on binlerce kişi hayatını kaybetmiştir. Bu konuda Başbakanlık Osmanlı Arşivi kayıtlarında yer alan belgeler, Türklerin yaşadıkları dramı açık bir şekilde gözler önüne sermektedir. 


Batı Anadolu’da Yunan İşgalini Hazırlayan Gelişmeler ve İşgal Olayı

1914 yılında Almanların safında I. Dünya Savaşına giren Osmanlı Devleti pek çok cephede savaşmak durumunda kalmıştı. Almanlar ne yazık ki bu savaşta taahhütlerinin büyük bir bölümünü yerine getirmediler. Türk orduları büyük sıkıntılara rağmen, bütün cephelerde kahramanca çarpıştılar. Harbin ilk yıllarında Çanakkale’de ve Irak cephelerinde kazanılan başarılar son derece önemli idi. Özellikle Çanakkale Cephesi Türklerin destanımsı mücadeleler sergiledikleri bir mekan idi.

Dört yıl süren bu çetin savaşta Yunanistan, İtilaf Devletleri safında yer aldı. İtilaf Devletlerinin bu savaştan galip ayrılmaları Yunanistan’ın tekrar büyük ümitler peşine düşmesine zemin hazırladı.

Cephelerdeki yenilgilerin artması üzerine mütareke talebinde bulunan Osmanlı Devleti, masa başında anlaşmayı imzalamak durumunda kaldı. 30 Ekim 1918 tarihinde, İtilaf Devletleri adına İngiltere tarafından Osmanlı Devleti’ne bir oldu bitti neticesi dikte ettirilen Mondros Ateşkes Antlaşması, içerdiği maddeler bakımından devletin bir nevi fermanı niteliğinde olup, altı asırlık mevcudiyetine son veren en ağır hükümleri içeriyordu. Mütareke hükümlerine dayanarak hareket eden İtilaf Devletleri 1 Kasım 1918 tarihinden itibaren Musul, İskenderun, İstanbul ve Çanakklale Boğazları ile memleketin çeşitli yerlerine, mütarekenâmenin 7nci maddesine göre ki, İtilaf Devletleri güvenliklerini tehdit eden bir problemle karşılaştıkları takdirde istedikleri yerleri işgal edebilecektir görüşünden hareketle -asker çıkardılar. Avrupa’nın Büyük Devletleri’nin görünüşte asayişi korumak için yaptığı işgaller, gerçekte bir ilhakın özelliklerini taşıyordu.

İtilaf Devletleri, 12 Ocak 1919 tarihinde toplanan Paris Barış Konferansı’nda, Batı Anadolu’nun Yunanistan’a verilmesini kararlaştırmışlardı. İtilâf Devletleri’ni bu karara iten gelişmeleri Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıç yıllarına kadar götürmek mümkündür. Birinci Dünya Harbi başlarında tarafsızlığını ilân eden Yunanlıları kendi yanlarına çekebilmek için, Dışişleri Bakanları Edward Grey’i görevlendirmişlerdi. İngilizler, Yunanlıların kendilerine 1821 yılından beri hedef olarak belirledikleri “Megali İdea” (Büyük Yunanistan) doğrultusunda bir takım vaatlerde bulunmuşlardı. İngiliz Hükûmeti 15 Ocak 1919’da Yunan hükûmetine gönderdiği notada Yunanlılar’a İzmir ve Batı Anadolu tarafının verilebileceğini belirtmişti. İngiltere’nin çıkarları gereği bu sırada aşırı derecede Yunan taraftarı ve Venizelos hayranı olarak görünen İngiliz Başbakanı Lloyd George, Balkanlar ve Anadolu’ya hakim olan güçlü bir Yunanistan’ın Akdeniz’de İngiliz ticaret ve sömürge yollarının bekçiliğini yapacağına inanıyordu. Nitekim, Yunanlılar’ı Osmanlı Devleti’nin mirasçısı olarak gören Lloyd George, o sırada dünya silah ticaretini elinde tutan Yunan asıllı armatör Basil Basil Zaharof’la da yakın ilişkide bulunuyordu. Öte yandan Venizelos, Paris Barış görüşmelerinden bir kaç ay evvel, L. George’a gönderdiği mektupta; “Küçük Asya’nın Yunan olan Batı kısmının kendilerine verilmesini” istemekte idi. Zaten bu sırada Yunan basını da, kendilerini Bizans’ın vârisi olduklarını ileri sürerek; “... Biricik çözüm yolu, Yunanistan’ın İstanbul’a kadar uzanmasıdır…” İstanbul Yunan’ın idi ve bir gün gene Yunan olacaktır” şeklinde yazılar yayınlanmakta idi. Barış konferansında L. George ve Venizelos’un hazırladıkları formüle göre, Batı Anadolu’da halkın çoğunluğu nüfus itibariyle Türk olmakla beraber, onların görüşüne göre Türk-Yunan karışımı idi. L. George, İngiltere’de daha önce başbakanlık yapmış olan ve Doğu Sorunu’unu İngiltere çıkarları doğrultusunda çözmek isteyen Gladston’un, Türkiye hakkındaki menfî fikirlerini miras aldığından ve Ortadoğu Hıristiyanlığını himayesi altına alarak bölgede büyük bir güç olma sahip olduğundan Yunanlıları bu sırada her bakımdan desteklemekte idi….. ..

… ..




* Çağdaş İngiliz-Yahudi Küresel Medeniyeti & Teoman Duralı 

Dergâh Yayınları

1.Baskı: Kasım 2000

12. Baskı: Ekim 2021


4* Hatta XX. yüzyıl medeniyeti, iğneden ipliğe, uzay aracından fen ve sosyal bilimlerdeki yeni teori ve kavramlara her şeye eski Yunan medeniyetinden bir isim bularak bu jestini devam ettirmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder