… .. Erwin Schrödinger…”
“Kedili adam.”
“Evet. Kedili adam. Kuantum fizikte bütün alternatif olasılıkların eşzamanlı gerçekleştiğini söylemiş. Aynı anda. Aynı mekânda. Kuantum süperpozisyon. Kutudaki kedi hem canlı hem de ölü. Kutuyu açıp onu canlı ya da ölü görebilirsin, hikâye böyle ama bir bakıma, kedi kutu açıldıktan sonra bile hem canlı hem de ölüdür. Bütün evrenler birbirinin üzerine binmiş halde var olmaya devam eder. Bir aydıngerin üzerindeki, aynı çerçeve içinde, hepsi de birbirinden birazcık farklı olan milyonlarca resim gibi. Kuantum fiziğin çoklu dünyalar yorumu sonsuz sayıda farklı evrenler olduğunu söyler. Hayatın her anında yeni bir evrene girersin Verdiğin her kararla. Aynı mekânda, resmen birkaç milim uzağımızda oldukları halde , normalde bu dünyalar arasında iletişim ya da geçiş olamayacağı düşünülürdü.“
“Peki ya biz? Biz ne yapıyoruz?”
“Aynen öyle. Şu an buradayım ama burada olmadığımı da biliyorum. Aynı zamanda beyin kanaması yüzünden Paris’teki bir hastanede yatıyorum. Arizona’da hava dalışı yapıyorum. Hindistan’ın güneyinde seyahat ediyorum. Lyon’da şarap tadımı yapıp Côte d’Azur’deki bir yatta güneşleniyorum.
… ..
… ..”Bilim bize yaşamla ölüm arasındaki ‘gri alan’ın gizemli bir yer olduğunu söylüyor. İki durumda da olmadığımız bir nokta var. Belki de iki durumda birden olduğumuz bu anda, her zaman değil, yalnızca bazen, kendimizi yalnızca ölü ya da diri değil, evrensel dalga fonsiyonuyla uyum içinde gerçekleşebilecek bütün kuantum olasılıkları deneyimleyebilecek, gecenin birinde Longyearbyen’daki bir
mutfakta bu şekilde sohbet de edebilecek, Schrödinger’in kedisi misali bir şeye dönüştürüyoruz…”… ..
“Araftakiler”
… ..
Nora çoklu evrenlere dair epeyce okumuştu ve Gestalt psikolojisinden de biraz anlıyordu. İnsan beyninin dünyaya dair karmaşık bilgileri filtreden geçirerek indirgediğini, mesela insanın bir ağaca baktığında sonsuz karmaşıklıkta sayısız yaprakla dalı “ağaç” denen şey olarak gördüğünü biliyordu. İnsan olmak, dünyayı sürekli indirgeyerek anlaşılabilir ve basit bir anlatıya dönüştürmek demekti.
İnsanın gördüğü her şeyin birer indirgeme olduğunu biliyordu Nora. İnsanlar dünyayı üçboyutlu görüyordu. Bu da bir indirgemeydi. İnsan en nihayetinde sınırları olan, her şeyi genelleyen, otomatik pilotta yaşayan, zihnindeki dolambaçlı yolları düzleştiren bir yaratıktı. ve tabii ki bu yüzden sürekli kaybolup duruyordu.
… ..
.. .. Beyin algılayamadığı şeyi görmüyor.
… ..
… ..
“Hayatta kalıplar var… Ritimler. Bir hayatta kendimizi köşeye kısılmış hissettiğimizde, hüznün, trajedinin, başarısızlığın ya da korkunun, tek bir varoluşun ürünü olduğunu düşünmek çok kolay, Yalnızca yaşamanın değil, belli bir şekilde yaşamanın sonucu olduğunu düşünmek. Demek istediğim, acıya karşı bağışıklık kazanmamızı sağlayacak bir yaşam tarzı olmadığını anlasak, her şey çok daha kolay olurdu. Mutluluğun doğasında acının da olduğunu . Biri olmadan öbürünün de olmayacağını . Tabii ki farklı düzeylerde ve miktarlarda. Ama hiç biri sonsuza kadar saf bir mutluluk içinde olmayız. Öyle bir hayattaki mutsuzluğumuzu büyütmeye yarar.” … ..
… ..
s.144
*Gece Yarısı Kütüphanesiı & Matt Haig,
Özgün adı : The Midnight Library
Çeviri : Kıvanç Güney
Domingo
2021
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder