30 Mart 2024 Cumartesi

Rönesanslar*


 

… … Doğu uygarlıklarının kültürel kazanımlarının üzerinde durmamın sebebi, alışılmış Avrupa anlatılarında bunların “geri kalmışlığının” çokça vurgulanmasıdır. Bu, sanayileşmiş Batı’nın 19. yüzyıla özgü bakışı olsa gerek. Bugün bu “geri kalmışlığın” (tıpkı ortaçağ başlarındaki Avrupa’nınn geri kalmışlığı gibi) açkıkça geçici olduğu görülüyor. İbrahimi dinlerin zaman zaman oynadıkları olumsuz rolün, Rönesans’ın ve Yahudi Özgürleşmesi’nin etkilerini olduğu kadar İslam birikimine yönelik çoğunlukla tutucu bir yaklaşımı açıklamak açısından da can alıcı olduğu kanısındayız. Ancak, bu noktaya parmak basarken birinin kazanımlarını biraz vurgulamış, diğerininkileriyse hafifsemiş olabilirim. Şayet böyle yapmışsam, yalnızca Batı sosyal biliminde değil , sosyal bilimlerin genelinde süregelen eğilim göz önünde tutulduğunda, buna ıslah edici bir tedbir gözüyle bakılabilir.

… ..

… .. figütarif temsil üzerindeki İbrahimi yasağın görsel alanahâkim olduğu bir dönemde, Abbasilerin bilimdeki ve(ve çevirideki) başarıları için de yeterli bir görsel simge bulamıyoruz. Burada İslam konusunda sergilediklerim daha çok İran ve Afganistan’a ya da Babürlülere dayanıyor. Hepsi Çin resminin büyük etkisi altında kalmıştır. Batı İslamiyeti daha anikonikti. … ..

..


Rönesans Düşüncesi

… ..

… .. Kanımca, bu rönesansın kaynağını çok  daha geniş bir alanda bulmak; yalnızca Arap birikiminde değil Hindistan ve Çin‘den gelen etkili aktarımlarda bulmak gerekirdi. Kapitalizm olarak sözünü ettiğimiz şeyin kaynağında Tunç Çağı’ndan itibaren mal ve malumat alışverişinde bulunarak hızla gelişmiş yaygın bir Avrasya okuryazar kültürü vardı. Okuryazarlık önemliydi, çünkü bilginin gelişiminin

Uygarlık Tarihi*


 

Uygarlık Ne Demektir?

BATI DÜNYASI


Batı Uygarlığının Kaynakları

… ..


Eski Yunan’ın Mirası


Batı uygarlığının ilk çağdaki en önemli kaynaklarından biri, Yunan uygarlığıdır. 

Batı’yı iki yönden etkiledi bu uygarlık:

-Önce, Romalılar yoluyla. Çünkü Yunan uygarlığı, -Helenistik hükümdarlıklar aracılığı ile- Roma İmparatorluğu derinden derine etkilemişti. Yunan kültürünü özümseyen Romalılar, onu aynı zamanda Batı’ya geçirmişlerdir.

Ne var ki, Yunan uygarlığı asıl etkilemesini sonraki yüzyıllarda, özellikle Rönesans’ta yaptı. Gerçi Ortadoğu’da da Aristoteles’in eserleri -en azından özetleri- bilinirdi. 12. yüzyılın sonlarında Araplar sayesinde, Yunan kültürünün metinleri yeni yeni Batı’ya sokulmuş ve büyük yankılar uyandırmıştı. Ama asıl Rönesans’tadır ki, Yunan uygarlığının eserleri sanki yeniden keşfedilir. Yunan uygarlığının Batı’yı doğrudan  doğruya etkilemesi de, işte o tarihlerde başlar.

Yunan uygarlığı, hangi tarihlerde etkiledi Batı’yı?

Başta felsefe, sanat ve edebiyat geliyor.

Ama hepsi bu değil.


15 Mart 2024 Cuma

Dünyanın En Yalnız Beyni*


 Nihayet Mavi. O kadar uzun zamandır seninle tanışmayı bekliyorum ki şu an yaşadığım heyecanı sana anlatamam. Hakkında çok fazla şey öğrendim ve bunları acilen seninle paylaşmam gerekiyor. Tüm yetişkinlerin seni basitçe “ergen” diye tanımlasa da anlatılması gereken müthiş bir hikâyen var. Öncelikle şunu bil ki benim için çok değerlisin, çünkü etrafımızdaki karanlıktan ancak senin sayende kurtulabiliriz. Konuşacağımız her şey seninle ilgili Mavi. Bizimle ilgili. Beraber başlatacağımız isyanla ilgili. Çevrene her baktığında iliklerine kadar hissettiğin o derin yalnızlığınla ilgili.

Öncelikle ısrarla sana neden Mavi dediğimi açıklamam gerek. Türkçede muhtemelen senin de çok az duymuş olduğun ilginç bir kelime var: Büluğ. Söylemeye kalktığında, seni bir anda İngilizce blue (mavi) kelimesini Fransız aksanıyla dile getirmeye çalışan bir çemçük ağızlıya dönüştüren garip bir kelime. Arapça blğ kökünden gelen büluğ ”ulaşma, yetişme, yetişkin olma” gibi anlamlara sahiptir. Günlük dilde “ergenlik” dönemini ifade eden bu kelimenin ikimiz için anlamı çok daha derin zira gerçekleştirmek yani “ulaşmak, yetişmek” istediğimiz devrimin adı “Büluğ” olacak.


Sendan bahsederken büluğ diye sürekli dudaklarımı büzüştürmek istemediğimden Mavi adını taktım. Tabi burada mavi rengin çok önemli fiziksel bir özelliği de etkili oldu. Belki bir yerlerde duymuşsundur. Işık bir objeye çarptığında bir kısmı emilir diğer kısmı ise saçılarak etraf yansır. Çevremizdeki nesnelere ait renklerin oluşmasında bu emilme-saçılma dengesi önemli rol oynar. Doğaya baktığında diğer renklere göre en fazla saçılım gösteren mavidir. Mesela uzaklardan masmavi gözüken denizi düşün. Eğer deniz suyunu avuçlarının arasına alırsan normal su gibi olduğunu görürsün. Aynı şey gökyüzü için de geçerlidir. Renksiz olmasına rağmen mavi gözükür çünkü mavi, hiçbir şeyin kolay kolay emilip hapsedemeyeceği en özgür renktir. İşte biraz da bu yüzden benim için Mavi’sin.

10 Mart 2024 Pazar

bir sovyet diplomatının anıları*


 

… ..

İtilaf Devletleri, Türkiye ve Sovyet Rusya


Belgeleri ve materyalleri ayrıntılı olarak incelemem bana, İtilaf emperyalistlerinin Sovyet Rusya’ya, Kemalist Türkiye’ye ve bunların arasında kurulan dostluk ilişkilerine karşı yönelttikleri askeri ve diplomatik savaşın tam bir tablosunu çizme olanağını sağladı.

Kayzer Almanyası Birinci Dünya Savaşı’nda Türkiye’yi askeri uydusu haline getirdiyse, savaştan sonra, Mondros Mütarekesi ve Sevr antlaşması sonucunda İtilaf Devletleri de Türkiye’yi parçalamaya, politik ve ekonomik bakımdan büyük emperyalist devletlerin tam anlamıyla egemenliği altına girmeye mahkûm etmişlerdi. Padişah hükümetinin ihanetine; Türkiye’nin Türkiye’nin birçok bölgesinin Fransızlar, İtalyanlar, İngilizler ve Yunanlılar tarafından işgal edilmesine; Padişah taraftarlarının birçok bölgede körükledikleri hgerici isyanlara rağmen, dört yıllık bir savaşın bitkin bir hale getirdiği Türk halkı , özgürlüğünü ve bağımsızlığını korumak için istilacılara ve kendisini ezen yerli derebeylerine karşı başkaldırdı. Türk feodalleri, halkı aldatmak ve genç Türkiye’nin birliğini bozmak için, Mustafa Kemal Paşa’nın deyimiyle şeytanca tertiplere başvurmuşlardır. Yine bunlar, Batılı emperyalistlerin isteğine boyun eğerek, Türkiye ile Sovyet Rusya arasında dostça ilişkilerin kurulmasına da engel olmuşlardır.

Gerçi İngiltere ile Fransa arasında çok ciddi ekonomik ve toprak anlaşmazlıkları, daha başka anlaşmazlıklar, Türkiye ile ilgili çıkar çatışmaları yok değildi. Ama yine de Sovyet Rusya’ya karşı ortaklaşa, düşmanca bir politika gütmekteydiler. İngiltere, Küçük ve Orta Asya’da )İran, Afganistan, Buhara, Türkiye) Sovyet Rusya’ya karşı birleşik bir gerici cepheyi kurmaya çalışıyordu. İngiltere, Türk-Sovyet yakınlaşmasın ı baltalamak için, ajanlarıyla -panislamistler ve pantürkistler aracılığıyla- Türkiye’de ve doğunun başka ülkelerinde az emek harcamamıştır.

… ..


Güney Kafkasya komünistlerinin Sovyet iktidarı için mücadelesi

… ..

Ama müsavatçılar yatışmadılar, 1920 yılı Mayıs ve Haziran aylarında, yukarıda sözünü ettiğimiz Nuri Paşa (Enver Paşa’nın kardeşi) ile birlikte Gence’de (Kİrovabad) isyan ettiler. Şİddetli mücadeleden sonra isyan bastırıldı. Nuri Paşa ve öteki elebaşılar, İran’a kaçtılar. 

… ..

7 Mart 2024 Perşembe

Ölüm Çığlığı*


 

… ..

Griselda güldü. “Kendimi o zaman öyle güçlü hissettim ki ,” diye mırıldandı. “Diğerleri benim olağanüstü bir kız olduğumu düşünüyorlardı. Tabii benimle evlenmek onlar için çok hoş olacaktı. Öte yandan ben senin hoşlanmadığın onaylamadığın her şeyin sembolü gibiydim. Buna rağmen bensiz olamıyordun. Kendimle öylesine gurur duyuyordum ki buna karşı duramadım. Birinin gizli günahı olmanın zevki inan bana her şeyin üstünde, zaferin de ötesinde bir duygu. Canını sıkıyor, sinirlerini bozuyorum. Yine de bana tapıyorsun. Benim için deli oluyorsun, öyle değil mi Len?” 

“Tabii ki seni çok seviyorum canım.”

“Ah! Len, sen bana tapıyorsun. Londra’dan geç döndüğüm o günü anımsıyor musun? Hani, sana Londra’da kalacağımı bildiren bir telgraf çektiğim ama her nedense  o telgrafın saba bir türlü ulaşmadığı  o günü… Posta müdürünün kız kardeşi o gün ikizlerini doğurmuş, adam da telgrafı yollamayı unutmuştu. Meraktan çıldırmış, Scotland Yard’a telefon etmiş, ortalığı birbirine katmıştın.”

… ..

“Ben her fikre saygıyla karşılarım, tabii kabul görmüş fikirleri yıkmak amaçlı olmamak kaydıyla.”

“Evet, bizler dar kafalı, bağnaz, kendini beğenmiş yaratıklarız, hiçbir şey bilmediğimiz konularda hüküm vermeye o kadar hevesliyiz ki. Hepimiz, ama hepimiz böyleyiz. Neyse, yine asıl konuya dönelim. Açıkçası ben suçun polisten de rahiplerden de çok doktorları ilgilendiren bir konu olduğu kanısındayım. Gelecekte kim bilir, belki de böyle bir şey olmayacak bile.”

… ..

… .. Sözlerinizin beni çok etkilediğini de anımsıyorum. Zamanı gelince Tanrı’nın da ona merhamet değil, sadece adalet göstereceğinden söz ettiniz.”

… .. 

Bayan Marple’la yaptığım sıkıcı konuşma sırasında kulağıma bir kaç kez adamın, “Bu köye