… ..
Kale sessizdi, öğle güneşine gark olmuştu, tek bir gölgeden eser yoktu. Duvarları (kuzeye bakan yanı görünmüyordu) çıplak ve sarımtırak uzanıp gidiyordu. Bacanın birinden solgun bir duman çıkıyordu. Teftiş yolu boyunca, merkez binadan, duvarlar ve tabyaların tepesine kadar olan yerlerde, tüfek omuzda, her biri otomat gibi sadece birkaç adım yürüyen onlarca nöbetçi görünüyordu. Bir sarkacın hareketi gibi, sonsuz izlenimi veren bu yalnızlığın büyüsünü bozmaksızın zamanın akışını parçalara bölüyorlardı.
Dağla, sağda ve solda, göz görebildiğince girintili ve çıkıntılı zincirler şeklinde uzanıyor ve ulaşılmaz görünüyordu. . Onlar bile, en azından o saatte, sarı ve kavruk bir renkteydiler.
Giovanni Drogo, içgüdüsel olarak atını durdurdu. Sabit bir bakışla duvarları inceliyor, gözleriyle bir uçtan diğer uca bakıyor ama anlamını çözemiyordu. Bir hapishaneyi, terk edilmiş bir şatoyu düşündürüyordu. Hafifi bir esinti, önceleri direkle birmiş gibi sarkık duran bir bayrağı dalgalandırdı. Belli belirsiz bir boru sesi duyuldu. Nöbetçiler ağır ağır yürüyorlardı. Giriş kapısının önündeki alanda, iki ya da üç kişi (bu mesafeden asker olup olmadıkları görülmüyordu) bir at arabasına çuval yüklüyordu. Ama her şey gizemli bir uyuşukluk, ağırlık ve içinde durmaktaydı.
Yüzbaşı Ortiz de, durmuş, binaya bakıyordu.
“İşte,” dedi tamamen gereksiz olmasına rağmen.
“Şimdi, diye düşündü Drogo, “bana kale hakkında ne düşündüğümü soracak”, ve bu düşünce canını sıktı. Ama yüzbaşı sessiz kaldı.
Batiani kalesi, alçak duvarlarıyla etkileyici değildi. Ayrıca ne güzel ne de kule ve burçlarına rağmen pitoreskti. Bu çıplaklığa örtecek, yaşamın tatlı yanlarını anımsatacak hiçbir şey yoktu. yoktu. Yine de Drogo, tıpkı bir gece öncesindeki gibi, yüreğinin derinliklerinden kopan bir şeylerle, hipnotize olmuş bir biçimde kaleye bakıyor, içini açıklaması olanaksız heyecan dolduruyordu.
Peki, arkada ne vardı? Bu hiç de davetkâr olmayan binanın görüş alanını kapayan siperler, kazamatlar, baruthanelerin ötesinde, nasıl bir dünya yer alıyordu? Ya Kuzey Krallığı, asla hiç kimsenin geçmediği bu taşlık çöl neye benziyordu? Drogo’nun hayal meyal anımsadığı kadarıyla, haritada sınırın ötesinde pek az isim ve işaretin bulunduğu geniş bir alan uzanıyordu; ama kalenin tepesinden hiç olmazsa birkaç yerleşim alanı, tarla ya da bir ev görünüyor muydu yoksa yalnızca, hiç kimsenin oturmadığı bir toprak parçasını mutsuzluğu mu uzanıyordu?
Kendini aniden yalnız hissetti: O ana değin, garnizon yaşamının sakin deneyimleri boyunca, rahat bir evi, yakınında neşeli arkadaşları ve uyuyan bahçelerdeki küçük gece serüvenleri olduğu sürece kaygısız asker tavrı, o güzel özgüven yitip gitmişti. Kale, ona, dahil olacağını asla düşünmediği, ama gözüne kötü göründüklerinden değil, yalnızca alıştığı yaşamdan çok uzak olduklarından düşünmediği meçhul dünyalardan biri olarak görünüyordu. Geometrik yasalarından başka çekiciliği olmayan, tahmininden daha etkileyici bir dünya…
… ..
*Tatar Çölü & Dino Buzzati
Kitabın Özgün Adı: Il deserto Tartari
Çeviren : Hülya Uğur Tanrı Öven
1-24.Baskı/ 2004-2021 İstanbul
*pitoresk - Vikisözlük (wiktionary.org)
*pitoresk (karşılaştırma daha pitoresk, üstünlük en pitoresk)
Hâli veya görünüşü resim konusu olmaya değer ve elverişli olan (manzara)
Şam, yabancılar için pek pitoresk olabilir. — R. H. Karay
eş anlamlısı: resimsi
*sûk : Zaza-Türkçe sözlüğü
pazar
çarşı
şehir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder