Roman;
yazarının da vurgu yaptığı üzere; “Her atandığı ile bereket ve aydınlık taşıyan
ve bu öyküdeki köprünün yapımını gerçekleştiren, ülkemin ufkundan parlak bir
yıldız gibi kayan, Cumhuriyet tarihinin en renkli valisi Recep Yazıcıoğlu’nun
anısına... “ ithaf edilmiş. Kısa alıntıalrla romanın dikkat çeken bölümlerini
paylaşalım:
-... ..
İlk geldiği günlerde söylediklerini ciddiye almamış, yine eski tas eski hamam
davranmışlardı cümle kapıdaki nöbetçiler. Ama. çabuk öğrenmişlerdi. bakışlı
gözleri tavırları, cin bakışlı gözleri, kızıla çalan kahverengi saçlarıyla, aceleci
bir genç tikiyi andıran adam, her sözünün arkasında duruyor, emirlerine kesin
iteat istiyordu. Asabiydi, biraz da çatlaktı, kesin! ... ..
-Fırat
üzerine kurulacak barajın yükselteceği sular bir dizi olaylara da gebeydi...
...Başpınar ve Aksöğüt köprüleri su altında kalacaktı... .. yeni köprü
yapılması için başlayan süreç (1972-1992) yılan hikayesine dönüşecekti ... ...
Kemaliye... ..
-Köprüsüzlük
can alıyordu ... ..
-Aleviler,
Hazreti Ali’nin hakkını yiyerek halife olduklarına inandıkları Ömer’in adını
asla koymazlardı çocuklarına. ... ..
-Sen hiç
adam vurdun mu askerdeyken... ..
-Başpınar
ve Aksöğüt köprülerinin su altında
kalacağı kesinleşti. ... .. Fırat’ın üstünde ulaşımı kolaylaştırmak için, bir
ağzıyla kuş tutmadığı kalmıştı. ... ..
Köprü (1972-1992) 1992 Mart’ında Erzincan
yerle bir olduktan sonra, enkazı kaldırmak, ilin en büyük mülki âmiri olduğu
için, elbette validen beklenmiş, tüm aksaklıkların günahı da ona yazılmıştı.
... ..
-“Fırat’ın
iki yakasını birbirine bağlamazsam bana da vali demesinler. ... ..”
-... ..
Fırat,Kemah civarında uslu uslu akarken Kemaliye’ye yaklaştıkça hırçınlaşıyor,
kanyonların içine dalarak, taştan taşa, kayadan kayaya vuruyordu. ... ..
-Kemaliyeliler
dağları aşarak, düşlerindeki köprüden geçerek hapsoldukları yöreden çıkıp ,
dünyayla kuçaklaşmak istiyorlardı. ... ..
-Yirmi beş
yıl boynca onca çabaya rağmen, başbakalnlardan milletvekillerine kadar
kimselerin kotaramadığı bu köprü , çetin bir sınvdı. ... ..
-Bunca
gayrete, iyi niyete ve düzenli çalışmaya rağmen, üç ayrı kişinin elinden
çıkmakta olan işte rahatsızlıkların, kıskançlıkların, anlaşmazlıkların önünü
kesemiyordu vali. ... ..
-... ..
Başbağlar’daki insanların başına gelenleri düündükçe. PKK baskını çok kişinin
hayatını perişan etmişti. Hatça’nın kocası da köyün diğer erkekleriyle birlikte
öldürüldüğü için, çocuklarıyla Balkırı köyüne göçmüştü kadın. Zaten Başbağlar
diye bir köy kalmamıştı artık. ... ..
-Köprü,
tüfeğe takılmış süngü gibi duruyordu ayağın üzerinde. ... ..
-Ankara’da
masa başında oturan şube müdürünün umurunda değildi ki. O doğal olarak sadece
hesaba bakar, kestirip atar. ... ..
-Karısı,
“Oğlanı da alıp dut yemek için kırlara çıkalım,” demişti, “Sakın bu Pazar
paraşütle atlamaya, uçmaya filan kalkma. Şöyle akıllı uslu bir şeyler yapalım
hep birlikte.” ... ..
-Tüm
Kemaliye, nehrin kenarında birikmişti kadınlı erkekli. İliç’ten, Kemah’tan,
komşu ilçe Ağın’dan bile gelenler vardı. ... ..
-Köprü karşı
yakadaki narin ayağın üzerine oturduğu anda, çılgınca bir alkışla birlikte, bir uğultu yayıldı
vadiye, ... ..bir kısmı da namaza durmu, Tanrı’ya, bugünü gösterdiği için dua
ediyordu. ... .. Yıllardır çekilen eziyetler .... .. hepsi unutulmuştu...
..Şimdi sadece bayram sevinci vardı... .. “Vatandaşlarım,” diye seslendi
onlara, “Sevgili Kemaliyeliler ... Yılların hasreti sonunda bitti. Köprümüze
kavuştuk. ... ..
*Köprü – Ayşe Kulin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder