-Babilliler Koresh’in fetihlerini yıllarca duydular, ama şehirlerinin
büyük duvarlarını ve dev kapılarını hatırladıklarında kendilerini güvende
hissettiler. Onlar kralların eski
zaferlerini, şanlarını, geçmiş fetihlerini düşünürler; ve kalplerinde küstahça
bir güven duydular. İsrail’in peygamberleri kehanetlerinde Babil’i kınamıştır;
tüm uluslar onun düşüşünde sevinç çığlıkları attı ve ‘Babil düştü’ çığlığı şehirden şehre dünyanın bir
ucundan diğer ucuna kadar yankılandı.
-... ..
-Bundan sonraki dönemlerde yavaş yavaş Babil tarih sahnesinden
silinmeye başlamıştı; bu çok eski ve saygıdeğer olarak kabul edilen şehir
sonunda Pers imparatorluğu ile Yunanlılar tarafından yavaş yavaş eziliyordu.
Asırlar boyunca Babilistan birbiriyle çatışma halinde olan çok sayıda ulusun
bir savaş meydanı gibiydi; toprakları üzerinde sayısız ulusların birbiri ardına
yüseliş ve batışlarına tanıklık etmişti. Babil bir zamanlar lüksün ve refahın
simgesiydi, ve onun çocukları zahmetsiz bir hayat sürerek sadece kendi zevk ve
sefalarının derdine düşmüşlerdi. Isaiah kehanetinde orayı altın şehir olarak
tanımlıyor, muhteşem hitabet yeteneğiyle onu şu sözlerle bize aktarıyor: “Senin büyük görkemin ve azametin artık yerle bir
oldu, ve güzel nağmelerin artık duyulmaz oldu. Artık her yanını solucanlar sardı senin.” İsaiah, Babil kralına da sesleniyor: “Artık iktidarın gökten yere düştü, ey Lucifer, sabahın oğlu! Bak gör iktidarın nasıl yerlerde sürünüyor ki bir zamanlar ulusları titretirdi! Sen ki kendine göklere yükseleceğini söylerdin, tahtını tanrının yıldızlarının yanına kadar yükselteceğim derdin. Kuzeyin iki yanındaki imanlıların dağında oturacağım derdin. Bulutların yüksekliklerine kadar çıkacağım derdin. En yüksekteki yüce varlık gibi olacağım derdin.”
oldu, ve güzel nağmelerin artık duyulmaz oldu. Artık her yanını solucanlar sardı senin.” İsaiah, Babil kralına da sesleniyor: “Artık iktidarın gökten yere düştü, ey Lucifer, sabahın oğlu! Bak gör iktidarın nasıl yerlerde sürünüyor ki bir zamanlar ulusları titretirdi! Sen ki kendine göklere yükseleceğini söylerdin, tahtını tanrının yıldızlarının yanına kadar yükselteceğim derdin. Kuzeyin iki yanındaki imanlıların dağında oturacağım derdin. Bulutların yüksekliklerine kadar çıkacağım derdin. En yüksekteki yüce varlık gibi olacağım derdin.”
-Pegamber şöyle devam ediyor; “Ve işte şimdi bak da gör,
cehennemin zebanileri seni karşılamaya geliyor.” Isiaah şöyle devam ediyor:
“Şimdi aşağı in ve tozlar içinde otur, ey Babil’in bakire kızı, otur şimdi
yerlerde. Artık senin bir tahtın yok ey Kaldelilerin kızı. Zira sen artık yumuşaklık
ve nezaketle anılmayacaksın. Artık çırılçıplak kalacaksın ve utanç içinde
olacaksın. Senden öcümü alacağım, yerlerde sessiz bir şekilde oturacaksın ve
artık karanlığa gireceksin ey Kaldelilerin kızı. Çünkü sen artık
krallarınleydisi olarak anılmayacaksın. Ve ben Babil’de Bel’i cezalandıracağım,
ve yuttuğu şeyleri çıkarması için onun ağzın zorla açacağım, ve artık ulular
yığın yığın ona gelmeyecekler. Ve Babil’induvarları onun büyük kapıları tamamen
ateşler içinde yanacak. Ve onun insanları boş yere çırpınacaklar, çünkü onlar
da zorluklar içinde kalacak, gayretleri
boşa çıkacak ve yılgın düşecekler. Orada bir daha kimse oturmayacak,
nesilden nesile böyle ıssız bir yer olarak kalacak, orada ne Araplar çadır
kuracak, ne de çobanlar sürülerini güdecek. Orada sadece çölün yırtıcı
canavarları ikamet edecek, ve onların evleri kasvetli, yaratıklarla dolu
olacak. Orada uğursuz baykuşlar gezinecek, satirler dans edece. Ve bu
toprakların vahşi hayvanları kendi başlarına acı çığlıklar atacaklar. İşte o
zaman yaklaştı, artık onun günleri uzun sürmeyecek.”
-Peygamber, tanrıdan aldığı vahiyle konuşuyor ve şehrin acı
kaderini kehanet ediyor; artık zamanı dolmuştur, tanrı bu diyarı lanetlemiştir,
artık bundan kurtuluşu olabilir mi?
Babil
İnançları
-Şu andaki bilgilerimizle Babillilerin sahip oldukları dinsel
inançlara dair kesin tanımlamalar yapmak son derece zordur. Yapılabilecek tek
şey söz konu metinlerde tanrılar hakkındaki anlatımları bir araya toplamak ve kendi neticelerimize
bunlardan yola çıkarak varmaktan ibaret olacaktır; ve bu neticelerin doğru mu
yoksa yanlış mı olduklarını ancak ileride keşfedilecek olan başka metinler
belirleyecektir. Babillilerin
mitolojilerine ve dinsel inançlarına
dair olan metinlerin büyük kısmı Asur dilinin Ninevite karakterinde yazılmıştır
ve bunlar taii ki daha eski levhalardır. Çok iyi bilindiği gibi edebiyatla da
yakından ilgilenen bir kral olan Assurbanipal, her türden çok sayıda levhanın
Ninova’daki kütüphanede kopyalarının
yapılıp saklanmasını sağlamıştır. Bunun
politik olmayan ve sadece edebi bir endişeyle ve öğrenme arzusuyla atılan bir adım olduğu
kabul edilmektedir. Assurbanipal zamanında onun kardeşi olan Samullu- sumakina
Babil kralıydı ve metinlerdeki atıflar da doğal olarak onun ismiyle
yapılıyordu. ... ..
-Babil kültüründeki en önemli dokuz tanrı şunlardı:
Eril Element Dişil Element Çocuk
Anu Anat Rimmon
Ea Damkina Samas
Bel Beltis Sin
Elimizde bulunan en eski Babil semitik kitabesi M.Ö.
3800’lere Sargon dönemine rtarihlenmekte ve Sippara’nın Güneş tanrısından
bahsedilmektedir. En eski dönemlerden kalma yazıtlarda sık sık tanrı Bel’den
söz edildiğine tanık oluyoruz , anlaşılan o ki bu tanrıya imparatorluğun son
günlerine kadar tapınılmaya devam edilmiştir. O aslında Anu, Ea ve Bel’den
meydana gelen büyük Üçleme idi; bu tanrıların eşleri olan veya diğer bir ifadeyle onların dişil karşılıkları
oaln ya da elementleri olan Anat, Beltis ve Damkina idi. Jeremiah ‘Bel karmakarışık olmuş, Mero-dach ise
parçalara ayrılmıştır,’ diye yazar. ... ..
-Bu tanrıdan hem Isaiah hem de Jeremiah sık sık söz
etmektedir. O, Romalıların Jüpiter’i
Yunalıların ise Zeus’uydu.
Öte yandan Bel ve Marduk arasında bir karmaşıklık olduğu da bellidir (bu
isimler bir levhada bir arada ortaya çıkabilmekte ve bu da aslında tanrıların
çokluğuna işaret etmektedir,) ayrıca
Marduk’a ithaf edilmiş olan tapınağın (kitabeler bize bunu işaret ediyor)
aslında Yunanlıların Belus’u olduğunu olduğunu anlıyoruz.
... ..
-Babillilerde karşımıza çıkan diğer bir büyük kavram,
savaşların leydisi olarak da bilinen tanrıça İştar’dır. Ninova’da övgü ve saygıyla bahsedilen bir İştar
vardı, aynı şekilde Arbela’da da. O aslında Venüs gezegeninin ruhunu veya tanrıçasını temsil ediyordu. ... ..
-... ..
-Güneş tanrısı Samas’a
tapınım da çok yaygındı ve bu tanrıya ibadet edenlerin sayısı çok fazlaydı. ...
..
-... .. Bu tanrının en
sadık ve en iyi takipçilerinden biri de Babil kralı Nebobaladan idi, bu karal
yaklaşık M.Ö. 900 civarında tahta çıkmıştı.
Bugün British Museum’da
bulunan levhalardan birinin bu kralın
emriyle yazdırılmış olduğunu biliyoruz. ... .. levhanın üzerinde Güneş
tanrısına tapınıldığını gösteren bir resim bulunmaktadır Burada tanrının kare
şeklindeki bir koltukta oturduğunu görüyoruz (her bir yanda iki figüre ait
oymalar yer almakta) ve bu koltukta da
direkle desteklenmiş bir taraça üzerinde durmakta, tanrı ise elinde bir yüzük ve bir de kısa asa tutuyor. Üst kısmında
Güneş tanrısının tacı yazıyor ve bunun
üstünde ise üç adet daire yer alıyor, bunlar da yeni ayı, Güneş’i ve İştar veya Venüs’ü temsil etmekte.
-Direğin önünde güneş
diskinin bir figürü tutan bir tabure olduğunu görüyoruz. Bunun da iplerle desteklendiğini görüyoruz ki
üst kısmını iki görevli örtüyor. Onların önüne doğru diskle birlikte üç figür
dikilmiş durumda: ilk olarak bir keşiş, sol elini tutuyor, kralın sağ elinde
ise tanrı için bir hayranlık ve tapınma işareti bulunmakta.
-Üçüncü figürde ise her iki el de hayranlık ve tapınım içinde
yükseliyor. Üç figüründe başının üstünde
üç satırlık bir kitabe işlenmiştir, bu kitabede yazanlar ise Güneş tanrısının
imajı, Parra (ya da Bara) Tapınığında oturan kuvvetli lord ve Sippara’dır.
... ..
-... .. Ninip, Satürn
gezegeninin tanrısıydı ve Babil Panteon’unda Herkül’e karşılık gelmektedir. ... .. Gece güneşi
Nergal, Mars gezegeninin
tanrısı idi ... .. Tanrı Nebo Merkür gezegeninin tanrısıydı, ... ..
-.... .. Bütün bunlar arasında Babil kültüründe çok büyük
önem taşıyan ve onları gerçekten dehşete düşüren kötü bir ruh vardı. Buna
Güney-Batı Rügârı adını vermişlerdi ve kendisiyle birlikte hastalık ve ölüm getirdiğine dair
inançları vardı. Bu canavarı tasvir eden dört model, halen British Museum’da sergilenmektedir (bir diğeri de Paris’tedir). ... ..
-Babillilerin hayatları boyunca sürekli bir şekilde kötü
ruhlar ve ifritlerin getireceği kötülüklerden korktukları anlaşılıyor, nitekim
kendilerini bu ifritlerin kötülüklerinden korumak maksadıyla her türden büyüye
başvurmuşlar ve bunlarla ilgili yazılar bırakmışlardır. British Museum’daki Ninova
Galerisi’nde bulunan bu türden büyük bir
büyülevhasında birtakım formüllerin verildiğini görüyoruz, levha şu sözlerle
bitiyor.
“Ey
cennetin Ruhu, şeytenı buradan çıkar, ey yeryüzünün ruhu, kötü ruhu buradan
çıkar.”
-Bu
tür levhalar bedenin çeşitli bölümlerinde hastalıklara neden olduklarına
inanılan kötü ruhları kovmak
için tanrılara edilen dualar ve yalvarmalarla doludur. ... ..
-Bu levhaların bazları pişirilmiştir, bazıları ise
pişirilmemiş kildendir. Halen
ulusal kolleksiyonumuzda bunlardan binlercesi mevcuttur, yaklaşık
olarak 5000 tanesi tam olarak açılmış durumdadır.
-Bunlardan para alışverişleri, borç alma barç vermeler,
üretimler, ev satışları, tarla, buğday satışları, evlilik ihtiyaç ve çeyizleri,
köle satışları, ödenmemiş borç bildirimleri ve emre yazılı senetler gibi
Babillilerin birbirleriyle yaptıkları ticaret ve alışverişlere dair her türden
sözleşmeler bulunmaktadır.
-Bazen bu sözleşme levhalarının kilden yapılmış bir kaplama
içinde olduğunu ve bu kaplama üzerinde, yazılmış olan sözleşmenin bir kopyasının
yer aldığını görüyoruz. British Museum’da bu türden çok güzel örnekler
bulunmaktadır, bunlar M.Ö. 2400 yılları gibi tarihlere kadar tarihleniyorlar.
* Babil’in
Tarihi ve Babil’de Yaşam & E. A. Wallis Budge
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder