27 Mart 2019 Çarşamba

İslam Deklerasyonu - Aliya İzzetbegoviç*

- ... Kamuoyuna takdim ettiğimiz deklerasyon, yabancılara veya şüphe duyanlara;İslam dininin , şu ya da bu sistemden üstün olduğunu kanıtlamayı amaçlayan bir müfredat kitabı değildir. Bu deklerasyon, nereye ait olduklarını bilen, kalplerinin derinliklerinde hangitarafta durduklarını hisseden Müslümanlara hitaben yazılmıştır. Bu, insanların hissettikleri aşk ve aidiyetin beraberinde hangi sorumlulukları getirdiği konusunda elzem sonuçlar ortaya çıkarmalarına vesile olacaktır.
Müslümanları ve Müslüman Halkı İslamlaştırma Programı
Amacımız: Müslümanların İslamlaştırılması
Düsturumuz: İnanmak ve savaşmak
-Toplumların hayatlarında kimi meşekkat zamanları vardır ki insanların kültürünü, inancnı ve hatta bizzat insanlığının özünü sınar.Her türden metalaşır, iffet iprer, fikir namusu pelteleşir, ümitler tükenir, beklentiler karşısında inancın izzeti paspas olur. Gaflet evhama  dönüşür, emniyet şüpheye, sadaret ayağa düşer.
-Hürriyetin zihinlere ve daha zihinlerdeyken hapsedildiği, kahraman olmak yerine kahraman alkışlayanların çoğaldığı, kralların çıplaklığını topluma rağmen ve krala rağmen ancak bir çocuğun safiyane feryatla haykırdığı, Sokrat’ın baldıran zehiri içtiği, Hallac’ın derisinin yüzüldüğü, İsa’nın bilmem kaçıncı kez çarmıhta inlediği anlardır.  Bu halleri Osmanlı Devleti’nin gerileme ve çöküş dönnemlerinde , Bosna-Hersek’in Osmanlı’yla paylaştığı zaman dilimlerinde, sonrasında Avusturya-Macaristan işgali ve Kominist hâkimiyetinin olduğu dönemlerde görmek mümkündür. Ve artık ayrışan coğrafyalarda, sancıların ortaklığı devam eder. ... ..

-... .. 1883 yılında Cemalettin Afgani’nin Ernest Renan’a cevabı, Renan’ın İslam dininin ilmi gelişmeye mani  ya da kapalı olduğu yönündeki ifadelerine karşı verilmişti. Bir savunma hattı daha açılmıştı. Saldırı ise din üzerinden gelmişti yine; “İslam, terakkiye mani” idi. Ondan dolayı, Müslümanlar geri kalmışlardı.Darwin’den aldığı tüyoları iyi değerlendiren Renan, Batı’nın dinsel üstünlük yanında aslında ırksal üstünlük temasını da beraberinde savunuyordu.
-Afgani’nin iddiası ise , aslında ilmin İslam’da olduğu, İslam'ın hem Kur’an ve hadislerle İlmi teşvik ettiği yönündeydi. Bu mulahazaların özündeki silüet, kaynakların ne dediği ve o kaynaklardan beslenen insanların ne olduğuna dair oluşan bir kültürel vakumun tarihsel izdüşümü idi. Renen Müslümanları geri anlarında yakalamış, tarihsel süreci kasden ıskalamış, Afgani ise, tarihsel süreci esas alarak son dönemi aklamya, en azından sorunun İslam’da değil, Müslümanlarda olduğunu anlatmaya çalışmıştı. ...
... ..

Bismillahirrahmanirrahim.
            Bugün kamuoyuna takdim ettiğimiz deklerasyon, yabancılara veya şüphe duyanlara; İslam  dininin, şu ya da bu sistemden yahut düşünceden üsütün olduğunu kanıtlamaya amaçlayan bir müfredat kitabı değildir.
            Bu deklerasyon , nereye ait olduklarını bilen, kalplerinin derinliklerindehangi tarafta durduklarını hisseden Müslümanlara hitaben yazılmıştır. Bu, insanların hissettikleri aşk ve aidiyetin beraberinde hangi sorumlulukları getirdiği konusunda elzem sonuçlar ortaya çıkarmalarına vesile olacaktır.
            Şu an tüm Müslüman âlemi kaynama ve değişme raddesindedir. Bu değişimlerin gerçekleştiği ilk aşamada, dünya ne hale gelirse gelsin, kesin olan bir tek şey var, o da dünyanın artık bu yüzyılın ilk yarısındaki dünya olmayacağıdır. Dinginlik ve ve barış devri sonsuza dek kapanmış bulunuyor.
            Herkes bu değişim ve hareket sürecinden nasibini almaya çalışıyor, özellikle Doğu ve Batı’daki forslu yabancılar. Eskiden olduğu gibi ordularını göndermek yerine, şimdilerde kendi fikirlerini ve sermayelerini gönderiyorlar, amaçları bu yeni etkileme şekillerinde de aynı: kendilerinin bu topraklardaki varlıklarını sağlama almak ve Müslüman halkı ileride de manevi zafiyete, maddi ve siyasi bağımlılığa sürüklemek.
            Çin, Rusya ve Batı ülkeleri Müslüman âleinin hangi bölgesindepatronluk süreceği konusunda tartışıyorlar. Bu tartışma gereksiz. Zira İslam âlemi onlara değil, Müslüman halka ait.
... ..
Müslüman Toplumların Geri Kalmışlığı

Muhafazakârlar ve Modernistler
            İslam’ın yeniden yapılandırılması fikri, İslam’ın yalnızca bireyi değil toplumu da yapılandırma yetisi yüzünden daima iki tür engele rastlayacaktır, bunlar eski öğretilere bağlı kalmak isyeteyen muhafazakârlr ve başkalarının öğrtetilerine bağlanmak isteyen modernistler. Muhafazakârlar İslam’ı geçmişe çekmeye çalışırken, modernistler ise İslam dinine yabancı bir gelecek hazırlarlar.
            Aralarındaki büyük farklılıklara rağmen, bu iki kategorinin ortak bir noktası bulunuyor.; her ikisi de İslam’ı yalnızca bir inanç olarak görüyor, inanç kelimesini Avrupa’daki anlamıyla değerlendiriyorlar. ... ..
İnsanın geçmişini ve yaşama sebebini defalarca tekrarlamak ve daha evvel verilen bilgileri sağlamlaştırmak dışında, İslam’da yeni bir yaklaşıma yer veriliyor, bu, din ve bilimin, ahlak ve siyasetin, ideal ve çıkarların birleştirilmesi gerektiği fikridir. Doğal dünya ve iç dünya olmak üzere, iki dünyanın varlığını kabul eden İslam dini, insanın bu iki dünya arasındaki uçuruma, bir köprü niteliğinde yaratıldığını savunur.
Bu birlik bozulduğu zaman din, insanı geri kalmışlığa dünyevi değerlerin reddine), bilim ise ateizme sürükler.
İslam’ın yalnızca bir inanç olduğuna inanan muhafazakârlar, İslam’ın toplumu yapalandırmaması gerektiğine inanırken, modernistler ise İslam’ın toplumu yapılandıramayacağı kanaatindedirler. Sonuç iki durumda da aynıdır.
Bugün Müslüman toplumların, muhafazakâr düşünce tarzının öncüleri, İslam’da Allah’la kul arasında elçiliğe yer olmadığını bildikleri halde kendilerine özel bir kesim oluşturan, İslam ve Kur’anı yorumlamayı,bu konuda insanlara elçilik etmeyi kendilerine meslek edişnen hoca ve şeyhlerdir. Kendileri birer elçi olarak teologlardır, teolog olarak dogmacılardır, İslam, insanlara bir kez gönderildiğinden onu bir kez yorumlamak gerektiğine inanırlar. Bin küsür yıl önce yapılan  yorumların olduğu gibi kalması gerektiği kanaatindedirler. Dogmacıların bu kaçınılmaz mantıklarının neticesi olarak teologlar yeni olan her şeye düşmandırlar. Kur’an da bulunan kanunların günümüze uyarlanabilmesiiçin şeriatın yapılandırılması, dinin bütünlüğüne zarar vermekle eşit tutuluyor.Burada belki İslam’da duyulan bir sevgi de söz konusu olabilir, fakat bu sevgi, gönlü dar, geri kalmış insanların hastalıklı sevgisinden başka bir şey değildir, onlar sıkıcı sarıp, sarmaladıkları İslam düşüncesini neredeyse boğmuş, yok etmişlerdir.
Ancak İslam’ın, teologların elinde kapalı bir kitap olduğu düşüncesine kapılmak, yanlış olur. Her daim bilime kapalı, mistisizme açık olan teoloji, bu kitaba, gerçek dışı birçok bilginini, İslam’a yabancı birçok hurafenin girmesine izin vermiştir.  ... ..   Dinî öğretinin en temiz ve en kusursuzu olan Kur’an’ın tek tanrı inanışı, adım adım ihlal edilmiş ve uygulamada korkunç bir din ticareti ortaya çıkmıştır.... ..
            Terakkiperver, batıcı ve modernistlere gelince, onlar tüm Müslüman toplumlarda uğursuzluk timsalidirler, zira yönetimi, eğitim, hayatta sayıları oldukça fazladır. İslam’ı hocalardan ve ve muhafazakârlardan gören bu insanlar, başkalarını da davet ederek İslam’a karşı bir cephe kurarlar. Günümüzde bu sözde yenilikçi insanları, Müslüman toplumlarda utanmaları gereken şeylerle övünmeleri ve övünmeleri gereken şeylerden utanmalarıyla ayırt edebilirsiniz. Bu kişiler genellikle, Avrupa’da eğitim görüp kendi ülkelerine döndüklerinde, kendilerini Avrupa’nın zenginliği karşısında kıymetsiz, doğup büyüdükleri topraklardaki yoksul insanlardan ise üstün gören ‘hanım evlatları’dır. İsla terbiyesinden yoksun olup toplumla manevi ve ahlaki bir bağ kurmadıkları için hızlı bir biçimde temel özelliklerinmi kaybeden bu insanlar, yerel adet, gelenek ve göreneklerin yıkılması durumunda, bu toprakların birdenbire şu çok imrendikleri Amerika’ya dönüşeceğine inanırlar. Standart oluşturmak yerine tandartlara inanmayı öğretirler, sahp oldukları imkânları geliştirmek yerine isteklerini geliştirip yozlaşmaya, ilkelliğe ve ahlaki kaosa neden olurlar. Onlar, Batı’nın büyüsünün yaşayış biçiminde değil çalışmasında gizli olduğunu, gücünü modadan, ateizimdn , gece kulüplerinden, başıboş gençlerden değil de, olağanüstü çalışkanlık, azim, bilgi ve sorumluluk duygusundan aldığını anlayamıyorlar.
            Kısacası sorun,, bizim batıcılarımızın diliyleyabancı öğretileri uygulamaları değil, bu öğretileri kullanmayı bilmemeleri, daha doğrusu,  iyiyi, kötüyü ayırt etme duygularının gelişmemiş olmasıdır. Onlar, medeniyet sürecinin faydalı ürünlerini almak yerine, çürüklerini, atıklarını toplamışlardır.
             Devrimler bazen bir milletin bilgeliğini, bazen de kendini ihanet ettiğini gösterir. Bu bağlamda, Japonya ve Türkiye örneği çağdaş tarihin klasik örneklerinden birisidir.
            Geçen yüzyılın sonu ile bu yüzyılın başlarında bu iki ülke , birbirine benzer, mukayese edilebilir ülkeler görünüyorlardı. İkisi de tarihte önemli bir yere sahip, kendilerine has kadim devletlerdi. Şanlı geçmişi kimi zaman imtiyaz, kimi zaman yük olan bu iki ülke aynı gelişim düzeyinde bulunuyordu. Kısacası, gelecekleri aynı olabilirdi.
            Ardından, bildiğiniz üzere iki ülkede deçeşitli devrimler gerçekleşti. Başkasının hayatı yerine kendi hayatını yaşamayı tercih eden Japonya, geleneklerini yeniliklerle birleştirmeye çalıştı. Türkiye’nin modernistleri ise farklı bir yol seçmişti. Bugün Türlkiye üçüncü sınıf bir ülkeyken, Japonta dünyanın ileri gelen ülkeleri arasında yerini almıştır.
            Japon ve Türk devrimcilerin felsefeleri arasındaki farklılıkların en belirgin şekild ortaya çıktığı yer alfabedir.
            Türkiye, dünyanın en kusursuz ve en yaygın alfabelerinden biri olan 28 harfli Arap alfabesini kaldırırken, Japonya, Romaji Latin alfabesini kullanma talebini reddetmiştir. Japonya, karmaşık alfabesini kullanmaya devam ederek, devrimden sonra 46 karakterin yanı sıra, Çin sistemindeki 880 karakteri, de kendi alfabesine uyarlamıştır. Günümüzde Japonya’da okuma-yazma bilmeyen yok, Türkiye’deise Latin alfabesine geçişin üzerinden kırk yıl geçmesine rağmen ülke nüfusunun yüzde ellisi okuma-yazma bilmiyor. Bu öyle bir sonuç ki, bu durumu kör bile görebilir.
            Bununla da kalmıyor. Kısa süre sonra, sorunun yalnızca basit bir kayıt aracı olanalfabeden kaynaklanmadığı tepit edi,liyor. Gerçek sebep ve sonuçlar aslında çok daha derin ve anlam yüklüydü. Medeniyet ve gelişimin temelinde yakıp yıkmanın, reddetmenin aksine devamlılık yatmaktadır. Alfabe bir milletin tarihini ‘aklına kazıma’ ve devamlılığını sürdürme aracıdır. Arap alfabesinin kaldırılmasıyla Türkiye, tüm zengin geçmişini kaybetmiş, basitçe üzerine sünger çekerek barbarlık raddesine ulaşmıştır. Buna paralel gerçekleşen bir dizi devrim ile birlikte yeni Türk nesli manevi bir temelden mahrum kalmış, maneviyetı elinden alınmıştır. Türkiye hatıralarını, geçmişini unuttu. Bunun kimei ne getirisi var.
... ..
            Kim olduğunu, nereden geldiğini bilmeyen bir millet, nereye gideceğini ve ne için çabaladığını bilebilir mi?
            Acizliğin Sebepleri
            Müslüman Kitlenin Umursamazlığı
            İslam Nizamı
            İslam Yalnızca Bir İnanç Değildir
            ... ..
Her devrin ve her neslin önünde, yeni biçimler ve yeni araçlarla İslam’ın mesajlarını yayma görevi bulunuyor.
            İslam’ın, insanlar arası ilişkileri belirleyen, değişmeyen prensipleri vardır, fakat İslam’ın değişmeyen ticari, toplumsal ve siyasi bir sistemi yoktur.
            Bu, İslam’a nizamın bir bütünü olarak yaklaşmamızın ilk ve önemli sonucudur. Önemli, fakat bunun  kadar müstesna olmayan diğer üç sonucu şöyle sıralayabiliriz.
            İlk olarak, İslam’ın bu dünyaya hitap etmesi, bu dünyanın en düzenli dünya olduğunu göstermektedir. Dünyanın daha iyi bir yer olmasına katkı sağlayabilecek hiçbir şey, İslama aykırı olduğu için reddedilemez.
            İkincisi, doğaya karşı açık olmak, bilime karşı açık olmak demektir. Bir çözümün İslam’a uygun olması için iki şartı yerine getirmesigerekir; ilki olabildiğince etkili olması, diğeri ise olabildiğince insancıl olması. Kısacası, din ve bilimin görüş birliğini ifade etmelidir.
            Üçüncüsü ise, dünyanın manevi olarak bölündüğü sorunlardan din ve bilim, ahlak ve siyaset, bireysel olan ve toplumsal olan, meneviyat ve maddiyet arasındaki bağlara dikkat çekecek olursak, İslam dini aracı bir fikir, İslam âlemi iseparçalanmış dünyanın arabulucu milleti görevini üstlenmiştir. ‘Mistisizmden arınmış bir din ve ateizimden arınmış bir bilim’ vaadiyle İslam, aralarında fark gözetmeksizin tüm insanları ilgilendirebilir.
Günümüzde İslam Nizamı – Tezler
İslam’ın, insanla, insanların toplum ilişkilerini belirleyen değişmeyen prensipleri vardır, Fakat İslam’ın daima yenilikçi sayılacak değişmeyen ticari, toplumsal ve siyasi bir sistemi yoktur. İslami kaynaklar bu tür bir sistem tanımı içermemektedir. Müslümanların, gelecekteki ticaret yapma, toplum kurma ve yönetim biçimleri geçmiştekinden farklı olacaktır. Her devrin ve her neslin önünde, İslam’ın sonsuz ve değişmeyen mesajlarını, bir gün sonu gelecek olan ve sürekli değişen dünyada gerçekleştirmek için yeni yollar ve yeni araçlar geliştirme görevi bulunuyor.
            Bizim neslimiz de risk almayı kabul edip bunu denemelidir.
            Bu tür tanımların kusursuz olmayışının farkında olan bizler, şu an daha çok önem taşıdığını düşündüğümüz esaslarla sınırlandırılarak, şöyle bir sıralama yapabiliriz:      
1.(İnsan ve Toplum)
2.(İnsanları Eşitliği)
3.(Müslüman Kardeşliği)
4.(Müslümanların Eşitliği)
5.(Mülkiyet)
6.(Zekat ve Faiz)
7.(Cumhuriyet İlkesi)
8.(Allah’tan Başka İlah Yoktur)
... .. İslam’da çok bilge, her şeye vakıf, hatasız ve ölümsüz kişiler yoktur. Hz. Muhammed (s:a.v.)’in kendisi de hataya düşmüş ve ikaz edilmiştir. (Kur’an, 80/1-12) Bu açıdan Kur’angerçekçi ve neredeyse menkıbe karşıtıdır. Doğu ve Batı’da, geçmişte olduğu gibi günümğüzde de oldukça yaygın olan şehsın yüceltilmesi durumu, bir tür putperestlik sayıldığından İslam’a katiyetle aykırıdır. (Kur’an, 9/31)  Bir insanın gerçek değerinin ölçüsü, şahsi kayatı ve toplumdan alıp topluma vedikleri arasındaki ilişkiden ibarettir. Yücelik ve şükranın tümü Allah’a aittir, insanların gerçek değerini belirlemek ise yalnızca Allah’a mahsustur.
9.(Terbiye)
10.(Eğitim)
11.(Vicdan Özgürlüğü)
12.(İslam ve Bağımsızlık)
13.(Çalışma ve Mücadele)
14.(Kadın ve Aile)
15.(Hedef, Vasıtayı Aklamaz)
16.(Azınlıklar)
17.(Diğer Toplumlara Karşı Sergilenen Tutum)

Günümüz İslam Nizamını Sorunları
İslam İktidarı
Pakistan İslam Cumhuriyeti
Panislamizm ve Milliyetçilik
Hristiyanlık ve Yahudilik
Kapitalizm ve Sosyalizm

Sonuç
* İslam Deklerasyonu & Aliya İzzetbegoviç*

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder