“Nişanlım
filân yok. Uydurdum ben. Mesele o değil.”
Yeniden hıçkırıklara boğuldu. “Oh
Thomas, Thomas...”
Bir andaThomas’ın başına buz dolu bir kova geçirilmiş
gibi oldu..
“Ne dedin?”
“Nişanlım filen olmadığını söyledim.”
“Hayır ondan bahsetmiyorum.” Bir kere yutkundu. “Bana
Thomas dedin değil mi?”
“Evet.”
Genç kadın yeniden hışkırıklara boğuldu. Göz yaşları iri damlalar halinde
yanaklarına, boğazına ve güzel göğüslerine iniyordu.”Evet ‘Thomas’ dedim.
Zavallı sevgilim. Gerçekadın Thomas Lieven değil mi?... Neden sana rastladım
bilmem ki... Keşke hiç karşılaşmasaydık .... Şimdiye kadar kimseyi böyle
sevmemiştim. Bir de sana bütün bu oyunları oynadım...”
“Ne
oyunu?”
“Ben
Amerikan Gizli Servisi hesabına çalışıyorum.” Diye zorlukla konuşabildi Helene.
Thomas
sigarasının bittiğin, parmakları yanınca faretti ancak. Bir süre hiç konuşmadı.
Sonra derinden iç çekti. “Tanrım... yeniden başlamasın bu saçmalıklar.” Helene
tane tane konuşabiliyordu:
“Söylemek
istediğim sana... Söylemem yasaktı zaten... İhtar ettiler, ama bu geceden sonra
seni aldatmaya devam edemezdim... Çıldırırdım söylmezsem..”
“Sakin
ol ve her şeyi baştan anlat.” Thomas yavaş yavaş kendine geliyordu. “Demek
Amerikan ajanısın.”
“Evet.”
“Ya
amcan?”
“O
da şefim Albay Herric.”
“Montenac
Şatosu?”
“Kiraladık
orasını. Almanya’daki ajanlarımız büyük bir iş peşinde olduğunu bildirdiler.
Sonra Zürih’e geldin. Gazetede ilanın çıkınca sana 100 bin frankı geçmemek
şartıyla borç para vermemiz emredildi.”
“Niçin?”
“İlanın,
aslında hazırladığın büyük bir oyunu maskelemek için verildiğine emindik.
Sonunda numarnı ortaya çıkarıp avucumuzun içine alacaktık seni. FBI ne pahasına
olursa olsun seni ele geçirmek istiyor. Nedense seni pek sevmiyorlar.”
Yeniden
ağlamaya başladı. Thomas gözyaşlarını eliyle kuruladı.
“Sonra...
sonra sen 750 bin frank isteyince Washington’a telefonla sorduk. Parayı çok
fazla buldular. Beni de peşine taktılar...”
...
..
24
Mayıs 1939. Sabah saat ona gelmek üzere.... ..
...
.. Ortağı Robert E. Marlok, Thomas içeri girerken holde durmyuş elindeki melon
şapka ile oynuyordu. Yüzünde ciddi bir ifade vardı. ... ..
...
..”Tam sırası. Fiyatların nasıl düştüğünün farkındasın herhalde. Hep Nazilerin
o Allahın belası Çelik Anlaşmaları yüzünden. Gazeteleri okudunmu?”
“Tabii.”
Bu kelimeyi kullanmaktan özel bir zevk duyuyordu Thomas. .....
O
sabah gazeteler Almanya ile İtalya
arasında Çelik Paktı adı verilen bir anlaşmanın imzalandığını yazıyordu.
...
..
Önce
Alman İstihbarat Bölümü. Sonra İngiliz Gizli Servisi. Şimdi de Fransızların
Deuixieme Bureasu. Bütün bunlar doksan altı saat içinde olup bitmişti. Daha
birkaç gün önce Londra’da saygıdeğer bir yuttaş ve başarılı bir bankerdim. Kulüpte
olanları anlatsam kimse inanır mı acaba?... ..
*papaz her zaman pilav yemez
& Johannes Mario Simmel
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder