.. ..Tarihe bakış açımız 600 yıllık Osmanlı tarihinin iyiliklerini de kötülüklerini de görebilecek bir gözlükle olacaktır. Yoksa kötülük bulunmayan hiçbir tarih devri mevcut değildir. İyilik tarafı bulunmayan tarih devri de yoktur. Tarihe böyle bakanlar, kendileri yanıldıkları gibi, başkalarını da yanıltırlar. Allah etmesin, böyle bakış açısı olanlardan biri bin sene yaşayacak olsa, hayalindekine uymadığından Hz. Ömer’in idaresini bile tenkit edecektir. Unutmayacağız ki, tarih boyunca iyilikleri kötülüklerine ve sevaplarına hatalarına ağır basanlar, her zaman mağfiret ve affa müstahaktırlar. Allah’ın haşirdeki adaleti de böyle tecelli edecektir.
Osmanlı Devletini teşkil eden fertler ma’sum ve günahsız değillerdir. İçlerinde I. Murad, II. Murad, Fâtih, Yavuz ve II. Abdülhamid gibi “veliyullah” mertebesinde fertler bulunduğu gibi, içki ve benzeri günahları irtikab eden şahıslar da bulunabilir. Osmanlı tarihi boyunca nazari plânda İslâm’ın bütün düsturlarının kabul edilerek tatbik edildiği bir vâkı’adır. Ancak tatbikatta bu esaslara muhâlefet edenlerin bulunduğu da bir vâkı’adır. Her ikisini de inkâr etmek mümkün değildir. Her şeyde olduğu gibi, Osmanlı Devleti’nin iyilikleri de vardır, hataları da vardır. Ancak 600 sene boyunca hasenâtının seytiâtına ağır bastığı içindir ki, kader-i İlâhi bu uzun süre içinde İslâm’ın bayraktarlığı ünvanını onlara ihsân etmiştir. Seyyiâtı hasenâtına ağır basınca da, bu şerefli ünvan yine kaderin hükmiyle ellerinden alınmıştır. En kötü zamanlarda bile, değil içki gibi İslâm’ın açık bir hükmüne muhâlefet, içtihâdi meselelerde dahi şer’î hükümlere ri’ayet etmek için elden gelen gayreti gösterdiklerini, sayıları milyonları bulan arşiv belgeleri isbat etmektedir. Nitekim bir hatt-ı hümayûnda Osmanlı sultanı şer’-i şerife bağlılığını şöyle açıklıyor:
“cümlemizin başı şeri’at-ı mutahharaya bağlu oldığından kâffe-i ef’al ve harakâtımızı ana tatbik etmeğe sa’y eder isek, ol vakit ruhaniyât-ı paygamberî dahi hoşnud ve razı olarak Cenab-ı Hayr’un Devlet-i Aliyyemiz’de fevz ü nusret ü tevfikât-ı samedaniyesine mazhar dereceğine kat’â şüphe yokdur.”
Elbette ki tarihe tenkit gözüyle bakacağız. Ancak insanı tenkide sevk eden sebep tenkit ettiği şeye duyduğu nefret hissinin tatminidir; düşmanın ayıbını görerek tenkit etmek gibi. Yahutta tenkit ettiği kişiye karşı beslediği şefkatin tatminidir.; dostunun ayıbını görüp tenkit etmek gibi. İşte özellikle tarih alanında, doğru veya yanlış olması muhtemel olan aleyhteki bir konuda (Yıldırım’ın intihar etmesi ve içki içmesi
iddiaları gibi), iddiayı kabule meyletmek ve reddetmek ise şefkattendir; ancak lehte olan bir konuda (Yıldırım’ın intihar ettiğini ve içki içtiğini reddetmek gibi) kabule meyletmek şefkatten ve nefrettendir. Önemle ifade edelim ki, tenkide insanı sevk eden şey, sadece ve sadece hakka ve gerçeği ortaya çıkarmak arzusu olmalıdır…. ..Bilinmeyen Osmanl ı & Prof.Dr.Ahmed Akgündüz Doç.Dr. Said Öztürk
Osmanlı Araştırmaları Vakfı - 1999
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder