28 Kasım 2021 Pazar

İslâmofobi İmparatorluğun Siyaseti*

… .. “Karanlık Çağlar” olarak bilinen Ortaçağ’da Avrupa tam bir kültürel duraklama devrini yaşarken, Endülüs olarak anılmaya başlayan İslâm yönetimindeki İber yarımadası, kültürel açıdan büyük bir gelişme ve zenginleşmeye tanıklık etti. Müslüman yönetimler tarafından sadece Endülüs’te değil, Abbasi Hanedanı yönetimindeki Bağdat’ta açılan sayısız kütüphanede Grek, Farsî vb. birçok eser Arapçaya çevrilirken, muhteşem bir irfan yuvası haline gelen Cordoba’da felsefe, tıp, astronomi,mimari, hatta imar ve şehircilik alanlarında muazzam bir ilerleme kaydedildi. … ..

… .. Düşünecek olursak, Avrupa Yakın Doğu’daki bilim adamlarına minnettar olmalıdır. İslâm İmparatorlukları, çeşitli kültürlerin şahaserlerinin tercüme edildiği koca bir dönemi yönetmiş, Müslüman bilim adamları bilimsel nitelikli Pers ve Grek kavramlarının üzerine bina ettikleri çalışmalarla modern bilimin gelişmesine ve Rönesansa önayak olmuştur.

Avrupa, on ikinci yüzyılın başlarında karanlık çağlardan yavaş yavaş çıkmaya başlarken, Avrupalı aydınlar kaybettikleri zamanı telafi etmek için İslâm imparatorlukları tarafından açılan kütüphanelere doluştu. Bu dönem insanlık tarihinin en büyük eserlerinin, bu kez de Arapça’dan Avrupa dillerine tercüme edilmesine tanıklık ederken, Avrupalı aydınlar Yakın Doğulu düşünürlerin söz konusu sürece engin katkılarını messetmeye başladı. Zachary Lockman, bu dönem için şöyle konuşur:


Tıp, matematik astronomi ve diğer bilim dallarında Arapça’dan çevrilen yazmalar/belgeler, Ortaçağ Avrupası’nda asırlar boyunca ders kitabı olarak okutulurken, İbn Sina (980-1037), İbn Rüşd (1135-1204) gibi Arapça yazan Yahudi filozofların eserleri hevesle okunupo tartışılarak Ortaçağ’ın Hıristiyan filozofları ile ilahiyatçılarını kuşaklar boyunca etkisi altına almıştır.


İbn Sina’nın eserleri her ne kadar Latin Kilisesi tarafından reddedilmiş olsa da böylesi

“katkılar” İslâmiyet’in ve Müslümanların daha doğru anlaşılmasına yol açtı. … ..

… ..

Kutsal Savaş çağrıları Avrupalı yöneticiler tarafından birbirinden farklı nedenlerle kabul edildi. “Hıristiyan krallarla hükümdarlar, silahşörler ve tüccarlar savaşın siyasi, askeri ve ekonomik avantajlarından, Ortadoğu’da bir Latin Krallığı oluşturmak için yararlanmanın peşindeydi. Öte yandan, rakip feodal rejimlerin sürekli birbirleriyle savaştığı bir kıta olup çıkan Avrupa’da haçlı seferler söz konusu iç çatışmaların azalmasına yarıyor, dış düşmanın dikkatini dağıtıyordu. 


 … ..

… ..

Papalık, dini kullanarak sadakati ve kimliği perçinlemek, böylelikle Hıristiyan Avrupa’yı birleştirip manevi/ruhani  otoritesi altına almak istiyordu. Ne ki, bu çağrıyı önemseyip haçlı ordularına katılanlar dini inançtan ziyade yağma saikiyle hareket etmekteydiler. … ..

… ..

Hıristiyanlar kendilerininkine benzeyen ve fakat kendi inanç sistemlerinin üstünlüğüne meydan okuyan bir dinle karşı karşıya kalmışlardı. Şöyle ki, Hıristiyanlığın tanrısı ile İslâm’ın inandığı İbrahim’in tanrısı aynıdır, fakat Hıristiyanlık, Tanrı’nın İsa’da vücut bulmasını vahiyin ve peygamberliğin sonuna işaret ettiğini iddia ederken, İslâm’da benzer bir iddiada bulunmakta ve Tanrı’nın nihai ve sahih buyruğunu alan son peygamberin Muhammed olduğunu savunmaktadır. … ..

… ..

Amerikan Emperyalizmi

… ..

… ..Sidney Lens, Washington stratejisinin üç temel hedef etrafında döndüğünü söyler: Birleşik Devletler’e kapalı pazarlara girme imkanı bir ”açık kapı” politikası oluşturmak ve ekonomi politikasının payandası olarak çok uluslu ticareti tesis etmek; açık kapıya karşı koyan güçleri zayıflatarak tasfiye etmek (eski sömürgeci güçler, radikal nasyonalistler ve komünistler); ve Başkan Kennedy’in dediği gibi, tipik sağcı ve esnek hükümetleri, “şartlı hibe ve borç, askeri yardım, kukla ordulara ekipman ve eğitim, askeri anlaşmalar ve CIA tarafından sponsor edilen ayaklanmalarla etkileyerek kontrol altında tutmak ve bu yönetimlerin yetersiz olması halinde yeri geldikçe silahlı kuvvetleri devreye sokarak doğrudan müdahale etmek.”1*

Bu yeni emperyalizm modeli, yeni bir dile ihtiyaç duyuyordu; bu dile, modernization theory (modernleştirme kuramı) adı verildi. Birleşik Amerik’da yapılan saha araştırmaların, 1950’den 1970’e kadar, bu yaklaşım hakimdi. Modernleştirme kuramları “geleneksel” ile “çağdaş” toplumları birbirinden ayırt eden Max Weber’in çalışmalarına dayanır. Geleneksel toplumlar tarımsal ve kırsaldır, yavaş değişirler ve siyaseten otoriterdirler. Öte yandan, modern toplumlar endüstriyel olarak görülür, bu toplumlarda değişim hızlıdır ve toplum siyaseten demokrat ve eşitlikçidir. … ..

… ..

… .. o halde geleneksel toplumların moderniteye evrilmesi için yardım, yani Batı müdahalesi gerekmekte. … ..

The Passing of Traditional Society: Modernizing the Middle East (Geleneksel Toplumun Ölümü: Ortadoğu’nun Modernleştirilmesi) adlı etkileyici kitabın yazarı Daniel Lerner, modern toplumlarda yaşayan insanların kişilikleriyle ayırt edildiğini savunarak, bunu psikolojik olarak açıklar. Modern toplumların bireyleri duygudaşlık sahibidirler, yani kendilerini ötekilerin yerine koymak suretiyle hareketliliği mümkün kılarlar. Geleneksel toplumlardaki bireyler ise bu yetenekten yoksundur, eski statik yöntemlerden kurtulmaları için, Batılı etkiye muhtaçtırlar.2*

… ..

… ..Hikâye Avrupa’da başladığı halde, II. Dünya Savaşı’nı müteakip “Müslüman dünyaya” hükmeden sömürgecilik örtüsünü/kılıfını devralan Birleşik Devletler’de devam etti. Birleşik Devletler, kendini “yaşlı Avrupa’dan çok daha farklı bir dünya gücü olarak görmeye başlamıştı; … .. Modernizasyon kuramı, “yeni” imparatorluğun ihtiyaçlarına hizmet etmek üzere, bu çerçevede ortaya çıktı. … .. Birleşik Devletler’in Ortadoğu politikasını geliştirmek için söz konusu iki kuramı birden ve nasıl kullandığına, özellikle de “İslâm politikası” ve bunun İslâmcı kurum ve kuruluşlarla nasıl ilgili olduğuna bakacaktır.

Soğuk Savaş döneminde Birleşik Devletler’in İslâmcı siyasi partileri müttefik olarak gördüğü artık herkesin malumu.     …  ..

... ..

İran ve Afganistan

Mantıksız Mollalar ve Özgürlük Savaşçıları

1970’lerin sonlarına doğru, Birleşik devletler, eski müttefikler düşmana dönüşürse ne olur gerçeğiyle

yüzyüze kaldı. Ne ki, bu, Birleşik Devletleri Sovyetler Birliği’ne karşı vekâleten yapacağı bir savaşta

Afgan mücahitleri kullanma planından vazgeçirmedi. Reagan yönetiminin ikiyüzlü mensuplarının yol

açtığı çelişkilerle dolu bir süreç işte böyle başladı. Bir taraftan İran’ı yeren insafsız bir dil kullanıyor,

diğer taraftan Afganistan mücahitlerine “özgürlük savaşçıları” deniliyordu. 23*  Bu çelişki, popüler kültüre de yansımıştı. Rambo III filmi “kahraman Afgan mücahitlerine” ithaf

edilirken, Not Without Daughter (Kızım Olmadan Asla) filmi İran’ı, kadın düşmanı totaliter bişr devlet olarak göstermişti.

1979 İran Devrimi, Birleşik Amerika’nın desteklediği Şah’ı tahtından etti, yerine, Birleşik Devletler’i

“Büyük Şeytan” olarak itham eden Ayetullah Humeyni iktidara geldi.1951 seçimlerinde iktidara gelen Musaddık

, yukarıda belirtildiği üzere, İran petrol sanayini kamulaştırmak suretiyle İngilizlerin petrol çıkarlarına büyük darbe vurmuştu. Siyasî elit, başlangıçta Musaddık’ı İran’ın petrol kaynakları üzerinde daha büyük bir denetim oluşturarak İngiltere’yi devre dışı bırakacağını ummuştu. Ne ki, Musaddık, siyasî elitin Amerikan petrol şirketlerini devreye sokma planını reddedince, Amerika’nın sözde dostları sırt çevirdi. CIA; İslâmcı ruhbanların, özellikle dse Tahran’ın kenar mahallelerinden çok sayıda insan toplayabilecek

durumda olan Humeyni’nin akıl hocası Ayetullah Kaşani’nin desteğiyle, seküler milliyetçi Musaddık’a karşı Operation Ajax olarak bilinen bir darbe düzenlendi.24*  Kaşani, yakın ilişki içinde olduğu CIA’dan büyük miktarda para almıştı; Humeyni’nin 1979 devrimindeki rolüne zemin de hazırlayanlar da

zaten 1979 devrimindeki rolüne zemin hazırlayanlar da CIA ile ile Kaşani idi.

İran Devrimi, Şah karşıtı işçi, öğrenci, köylü ve tacirlerin yoğun hoşnutsuzluğunun ürünüydü.

Sol, ordudaki ayaklanmalar ile öğrenci protestolarında büyük rol oynadı; ne ki, harekete

bütünüyle önderlişk etmeyi -Birleşik Devletler’in  komünistlerle solcuların ellerini zayıflatması

dahil- çeşitli nedenlerle başaramadı. Şah’ı devirenler, esas olarak İran’lı işçiler, özellikle de

petrol işçileriydi, ama bağımsız bir rol oynamayı beceremediler. Bu durum Ayetullah Humeyni’ye

iki yıl boyunca, yani Islamic Republician Party ’nin (İran İslam Cumhuriyeti) başına geçinceye

kadar, muhtelif fraksiyonlar arasında manevra yapmasına imkân sağladı.  25*

Birleşik Devletler politikasının bölgedeki en önemli payandası olan Şah yenilmekle kalmamış,

elli iki Amerikalı 444 gün boyunca rehin kalmıştı. Bu, Birleşik Devletler’in bölgedeki

hegemonyasına ağır bir darbeydi; önceleri seküler rasyonalistleri tanımlamak için kullanılan

“terörist”, fanatik” ve “ekstremist” gibi deyimler, çok geçmeden İslâmcılığa mal edildi; Humeyni

kötü ve mantıksız olan her şeyin sembolü haline geldi. Fawaz Gerges’in ifade ettiği gibi,

“o sıralar İran Devriminin etkisi altında İslâmcılık, Birleşik Devletler’in çıkarlarını güvenlik

itibarıyla tehdit eden seküler milliyetçiliğin yerini aldı ve İslâm ile Batı arasında olası bir çatışma korkusu Amerikalıların zihninde billurlaştı.26* Birleşik Devletler stratejik olarak devrimi bastırmak istedi -Birleşik Devletler karşıtı ve bölgedeki İslâmcıların gıpta edebileceği başarılı bir modelin oluşması isteyebileceği en son şeydi.27*

Ne var ki, Afganistan’daki mücahitlerin finansmanı ve desteklenmesini veya General

Ziya ül-Hak’ın Pakistan’da ki geniş kapsamlıİslâmlaştırma programını onaylamasını önlemedi. 8* Bu İran-Irak savaşı sırasında Irak’ın savaşı kazanabileceği ihtimali söz konusu olunca, Reagan yönetiminin İran’ı silahlandırmasını da önlemedi İran-Contra olarak bilinen örtülü

operasyon İran’ı gizlice silahlandırmayı ve hasılatın, Nikaragua’daki Sandinista hükümetine

karşı sağ kanat muhaliflerini finanse etmek için kullanılmasını öngörüyordu. İslâmcların

sürekli olarak desteklenmesinin ardındaki mantık, esas düşmanın Sovyetler Birliği

olduğuydu Şayet İslâmcılar bu Soğuk Savaş düşmanını zayıflatmak için kullanılabilirse,

bırak olsun. Birleşik Devletler de çeşitli Orta Asya Cumhuriyetlerindeki İslâmcıları desteklemek suretiyle

ovyetler Birliğini zayıflatmaya çalışmıştı. 29*

Afgan mücahitlerinin finansmanı, Sovyet işgalinden çok önce, yani 1979’ların ortalarında

başlamıştı.30*  Başkan Carter’ın ulusal güvenlik danışmanı  Zbigniev Brezezinski, Sovyetler Birliği’nin olası saldırısından önce yapılan söz konusu destek ve finansmanını , artık çok

ünlü olan söyleşisinde şöyle açıklar: CIA ’nın mücahitlere yaptığı yardım, resmi tarihe göre 1980’de yani Sovyet ordusu 1979 yılının Aralık ayında Afganistan’ı işgal etmesinden sonra başladı. Ne ki bu güne kadar saklı tutulan bu “gerçek” aslında tamamen yalan: Başkan Carter, Sovyet yanlısı Kabil rejim karşıtlarına gizlice yapılacak olan yardım için verdiği ilk talimatı

3 Temmuz 1979’da imzalamıştı. O gün, Başkan’a, bu durumun Sovyet müdahalesine yol

açabileceğini belirttim ve nedenini izah ettiğim bir not gönderdim… Sovyetler’in resmen sınırı geçtiği gün de Başkan Carter’e şöyle yazdım: Artık SSCB’ne bir Vietnam Savaşı sunma fırsatına sahibiz. 31*


Mücahitlere finansal ve teknik destek - tıpkı Birleşik Devletler’in Vietnam Savaşı örneğinde olduğu gibi SSCB’yi içeride nifak tohumları ekecek ve kaynakları çarçur edecek uzun süreli bir savaşın içine çekme

stratejisi olarak öngörülmüştü. İşgal, 1980’de, Carter ’ı, kendi doktrinini açıkmaya yöneltti;

söz konusu doktrin, herhangi bir “dış gücün” - SCB - Basra Körfezi ’nin petrol kaynaklarını

tehdit etmesi halinde Birleşik Devletler ’in savaş açacağını deklare etmekteydi. Gel gör ki,

vekâleten savaş Afganistan ’da cereyan etti. Birleşik Devletler,Sovyetler Birliği’ni yenmek

için -tıpkı Kongo Şili, Guatemala , Endonezya ve bazı diğer bölgelerde yaptığı gibi-

sosyal anlamda reaksiyoner amaçları olan grupları, şiddetle karışık baskıcı eğilimleri

olduğunu bile bile

destekledi. Örneğin, Hizbu’l İslâmi’nin (İslâm Partisi) başını çektiği Gulbettin Hikmetyar’a, Amerika büyük miktarlarda para yardımı yaptı. Üstelik gazeteci Tim Weiner’ın ifadesiyle, “Hikmetyar yanlıları peçe takmayı reddeden kadınların yüzüne asit atmakla nam salmıştı. Weiner’ın

CIA ve Dışişleri Bakanlığı kaynakları, Hikmetyar’ı “korkunç”, “saldırgan”, “faşist” ve ”kesin bir diktatör” 32* malzemesi olarak tanımlanmaktaydı.

1981’de iktidara gelen Ronald Reagan, işte Carter’ın bıraktığı yerden başladı. Reagan yönetimi, Pakistan istihbaratının yardımıyla Afganistan’dan ve Afganistan ile Pakistan’daki bazı diğer kamplardan gelen mücahitleri silahlandırdı, eğitti. Reagan, söz konusu desteğini,

1980’ler boyunca mücahitleri “onlar bizim kardeşlerimiz”, “onlara yardım borçluyuz” gibi iddialarla meşrulaştırmaya çalıştı. 33*

 Bu “kardeşlerden” biri de Suudi İşadamı, Usame bin Ladin idi; 1990’larda kurduğu el-Kaide’yi, bu kamplarda kurduğu ilişkilere borçluydu. Birleşik Devletler, 1980’ler boyunca büüyük miktarlarda C4 plastik patlayıcı, uzun menzilli keskin nişancı tüfeği, güdümlü tansavar füzesi, Stinger uçaksavar füzesi gibi silahları ve ilaveten Sovyet hedeflerinin konuşlandıkları mevkiler hakkında uydulardan

elde edilen kapsamlı veri sundu. Birleşik Devletler, İslâmcıları silahlandırmak ve eğitmekle kalmayıp, müttefiklerinin yardımıyla (Suudi Arabistan , Mısır , İsrai l ve Pakistan ) bölgeye üç milyar dolar pompaladı ki, bu para, asi ve

bozguncu gruplara yapılan diğer yardım programlarından da fazlaydı.

CIA; Usame bin Ladin, ve Şeyh Azzam) mücahitlerin ruhani önderi ve Filistin’de Hamas’ın kurucularından biri) gibi insanları bir askere alma programı çerçevesinde bir araya getirerek

bölgede gezdirdi. 35* Azzam , Birleşik Devletleri yirmi altı eyalete uğramak suretiyle neredeyse baştan başa katetti.

36* Böylece istihdam edilerek görevlendirilenler, Birleşik Devletler’in muhtelif bölgelerindeki askeri tesislerde eğitildiler. Eğitim, CIA personeli, silahlı kuvvetler

mensupları ve sonraları Afganistan ile Pakistan'daki mücahitleri eğitecek olan ISI (Pakistan İstihbaratı) elemanlarının katılımıyla resmen başlatıldı.37* Afgan cihatçıları eğitenler, bu adamlara düşmanın arkadan nasıl bıçaklanacağını, nasıl boğulacağını,

sofistike timerları (Süre ölçer/kronometre), fünyeleri, patlayıcıları ve uzaktan kumandalı

cihazları nasıl kullanacağı gibi altmışın üzerinde ölümcül beceri ve psikolojik harp tekniklerini

öğretti. 38*

Afg an cihadına gönüllü olarak yazılanların büyük bölümü Araplardı . Zaman içinde

“Afgan Arapları”olarak tanınmaya başlayan binlerce insan, Mısır, Suudi Arabistan, Cezayir  ve diğer bazı ülkelerden akıp geldi. Sözkonusu ülkelrdeki militan İslâmcıların bu döneme

kadar tek bildikleri şey şehir terörüydü ve çoğu mensup oldukları ülkelerde yasalara karşı çıkan

potansiyel suçlu olarak biliniyordu. Afgan savaşı hepsini biraraya getirmek suretiyle

eğitilmelerine ve eylemlerine can kattı. … ..

… ..



1*Lens, Forging of America Empire


2*Daniel Lerner, The Passing of Traditional Society: Modernizing tha Middile East (New York Press, 1965)


23* Ronald Reagan, “Remarks at the Annual Dinner of the Conservative Political Action Conference ,” speech delivered March 1, 1985, Public Papers of the Presidents of the States: Ronald Reagan, 1985, Bk 1 (Washington, DC: United States Government Printing Office, 1988),228


24*Dreyfus, Devil’s Game, 113-16


25*İran Devriminin diğer dinamikleri için bkz. Nikki Keddie, Modern Iran: Roots and Results of REvolution  (New Haven, CT: Yale University Press, 2003); Maryam Poya, “Iran 1979: Long Live Revolution … Long Live Islam? in Colin Barker, ed.. Revolutionary Rehearsals (LOndon: Bookmarks, 1987) ; and Saman Sepehri, “The Iranian Revolution,” International Socialist Rewiew 9, August-September 2000.


26*Gerges, America and Polkitical Islam, 43


27* aa.g.e s.66.


28*SaadiaToor, Tlie State of Islam: Culture and Cold War Politics in Pakistan (London: Pluto Press, 2011)


29* Dreyfus, Devil’s Game, 244


30* Robert M. Gates, From the Shadows: The Ultimate Insider’s Story of Five Presidents and HoivTltey Won the Cold War (NewYork: Simon and Schuster, 1996)


31*Zbigniew Brezzinski, interview by A.G. Frank, Nouvel Observateur, January 15-21998.


32*The Last  description - “ definetely dictator materialk” -was not typically a pejorative in the eye of the CIA. Tim Weiner, Blank Check: The Pentagon’s Black Budget (Newyork: Warner Books, 1990), 32 


33*Reagan, “Remarks”, 228


34* Steve Coll, “Anatomy of a Victory: CIA’s Cover Afghan War” , Washington Post, July 19,1992.


35*Mamdani, Good Muslim, 128, 135.


36* Joun Cooley, Unholy Wars: Afghanistan, America and International Terrorism (London: Pluto Press 2002), 70.


37* a.g.e, s.70-72


38* a.g,e,  s. 71-73






* İslâmofobi İmparatorluğun Siyaseti & Deepa Kumar

Islamophobia the Politics of Empire

Çeviren : Işıl Alatlı

Pınar Yayınları

1.Baskı 2016, İstanbul 


*Deepa Kumar is an Indian American scholar and activist. She is a professor of Journalism and Media Studies at Rutgers University. Kumar has been referred to by the Media Education Foundation as one of the United States' "foremost scholars on Islamophobia"[1] and by the New York Times as "a world-renowned scholar of Islamophobia and race"   Deepa Kumar - Wikipedia





*Karanlık Çağ, geleneksel olarak Orta Çağ'a atıfta bulunan ve Batı Roma İmparatorluğu'nun çöküşünden sonra Batı Avrupa'da demografik, kültürel ve ekonomik bir bozulmanın meydana geldiğini öne süren tarihi dönemselleştirmedir.[1][2]

Karanlık Çağ deyimi ilk defa Rönesans dönemi İtalyasında kullanım buldu. İtalyan felsefeci ve şairi Francesco Petrarca (1304 – 1374) bu deyimi ilk kullanan kişiydi. Avrupalıların Orta Çağdaki geçmişlerine olan olumsuz bakış açılarının göstergesi oldu. Gerçekten de sözügeçen bu dönemde Avrupa'da Latince edebiyatta bir gerileme, genel olarak nüfus azalması, çeşitli teknik konularda, mimarlıkta ve diğer kültürel alanlarda bir geri kalma eğilimi gözlenmektedir.

Karanlık Çağ deyimi aslında Avrupamerkezci bir görüş açısını yansıtmaktadır çünkü Avrupalıların Karanlık Çağ olarak gördüğü dönem İslam uygarlığının en parlak dönemlerinden biridir.

Karanlık Çağın başlangıç ve bitiş tarihleri de tartışma konusudur. Bazıları başlangıç tarihi için 410 yılını esas alırken diğerleri Roma'da son İmparatorun hüküm süresinin bittiği 476 yılını esas alırlar. Bitiş tarihi için de Şarlman'ın Papa tarafından İmparator ilan edildiği 800 yılını esas alanlar da mevcuttur.

Orta Çağ insanlık açısından karanlık ancak tiyatro açısından bir aydınlanma süreci yaşar. Kilise baskısı insanları kalıplaştırmaya başlarken, bir yandan dini yaymak için Kutsal Kitaptan okunan bölümler, insanların tiyatroya olan ilgilerini arttırmıştır. Karanlık Çağ - Vikipedi (wikipedia.org)

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder