-Kitap; kendini feminist terapist olarak tanımlayan yazarın karşılaştığı bir konuyu derinlemesine
irdelemesi ile genişleyen bir anlatım algısı uyandırıyor. Allah Allah bunlar da
mı insanların gündeminde diyebilirsiniz ya da başkalarının da derdiymiş diyerek
ilginç de bulabilirsiniz.. .... seçilen konular öylesine dağınık ki, sürükleyicilikten uzak, belki de sadece konu uzmanlarına hitap eden bir anlayışla kaleme alınan sayfalar arasında ilerledikçe okuma güçlüğü çekebilirsiniz. Aradığınızı da bulabilirsiniz...
-“Kandırma Dansı”,
kadınların gerçeği saptırmak ve saklamak için başvurdukları yolları (ve bunun
nedenlerini) ele alıyor. İlişkilerimizin
yalan, taklit, suskunluk, ‘miş’ gibi
yapma ve cesurca doğruyu söyleme çabalarıyla nasıl etkilendiğini gösteriyor.
Dr. Lerner, yirmi yılı aşkın klinik deneyimlerine dayanarak, bu konuya ilişkin
zengin felsefesini ve düşünceli rehberliğini sunuyor. Kendine özgü tutkulu,
mizah anlayışı ve açık üslubuyla yaşamımızı etkileyen yalanları, sırları ve
suskunlukları irdeleyerek , herkesin doğruyu söylemesini olası kılacak yola
nasıl ulaşacağımızı gösteriyor. Gizli ilişki, aile sırrı, cinsellikten haz alma
taklidi gibi konularda doğrularımızı keşfetme gibi konularda doğrularımızı
keşfetmemiz, dile getirmemiz ve yaşamamız için yol gösteriyor.
Kısa
alıntıları paylaşalım:
-...
.. Psikanalizde –yaşamın diğer alanlarında olduğu gibi -sevgi ve
özbilinç, kişinin
kendini değersiz gördüğü ya da suçladığı
ortamlarda gelişemez. ... ..
Kandırma ve doğruyu
söyleme
-İster
bilinçsizce ya da bilinçli yapılsın, kandırma gündelik yaşamın bir parçasıdır.
Bu yaşamda sayısız kisveye bürünür. Dilimize bir göz atarsak doğruyu
söylemekten uzaklaşıp hileye yönelişimizle ilgili ne çok deyim kullandığımızı
anlaybiliriz.
-Kadın
attı uydurdu, abarttı, hafife aldı, gerçeği kendine sakladı deriz.
-Beyaz
yalan söyledi, anlattıkları kısmen gerçek, lafı dolandırdı, masak okudu deriz.
Sır
saklar o (ya da sır saklayamaz), deriz. ... ..
-“Mış”
gibi yapıyor, kılıktan kılığa giriyor...., deriz.
-...
.. Dilimizin, doğruyu söylemekten nasıl uzaklaştığımızı tanımlamak için
inanılmaz olanaklar sunar bize. .. ..
-... .. Kandırma konusu her iki cinsle
yakından ilişkili olsa da, bu kitap
doğrudan kadınlar, özellikle de kadınlara sesleniyor. Elbette ki erkekleri de kitabımı
okumaya davet ediyorum, ama yanlızca hayatlarındaki kadınları yakından tanımak
için değil, sayfalar arasında kendilerini bulmaları için de.
-Doğruyu
söylemekten, ailemin yaptığı gibi konuşmaktan kaçınarak, sessiz kalarak da
vazgeçeriz. Doğruları ortayaçıkarmak için gereken soruyu soramayız., ya da
yorum yapamayız.
Başkalarının
yaşamında değişiklik yapabilecek bilgileri kendimize saklarız. Hatta, “sana
söylemediğim bazı şeyler var” bile diyemeyiz.
-...
.. Herkese her şeyi söylemek zorunda olmadığımızı hepimiz kabul ederiz, yine de
ilişki ne kadar özel ve yakınsa, söyleme olasılığı ve isteği o kadar yüksek;
söylemenin doğuracağı duygusal sonuçlar da o kadar büyük olacaktır.
-Mahremiyetle kandırma
birbirinden farklı şeylerdir.
Ancak, “Bu konu benden başka kimseyi ilgilendirmez,” dediğimiz zaman, sırların
ve suskun kalmanın anlam ve sonuçlarını örtbas edebilir, ve böylece, saklanarak
sürdürdüğümüz yaşamımızda başkaları tarafından tanınma şansından kendimizi
yoksun bırakmış oluruz.
‘Miş’
gibi yapmak ve doğruyu söylemek
-...
.. Elbette ki bazı durumlarda içinden geldiği gibi davranmaktansa bir strateji
çerçevsinde davranmak daha akıllıcadır. ... ..
Doğru olanı yapmak
-...
.. Yazarlara göre, ... .. “yapıcı yalanlar” zorunluluk ve nezaketten doğmuş,
aralarındaki sevgi bağını da iyice güçlendirmeye yaramıştır.
İlginçtir
ki , onların öyküsündeki özelliklerle, annemin ilk kanser hastalığına
yakalandıktan sonra hastanede yaşadıkları aynı tarihe denk düşüyor. Her şey bir
yana tıbbi gerçeklerin çarpıtılması konusunda eşlerden biriyle işbirliği yapan
doktorun görevini kötüye kullandığı için kovuşturmaya uğramaktan çekinmesi
gerekirdi. İnsanlar hâlâ , koruyucu amaçlı olacağına ya da iyiliğe hizmet
edeceğine inanıyorlarsa, yalanı
onaylıyorlar. Değişmiş olan ise kültürel normlar.; onlarla birlikte biz de
değiştik.
Dürüstlük katsayınız
kaç?
Bir yaşamı gizlemek
Mahremiyet adına
Mahrem mi... yoksa sır
mı?
İçeridekiler ve
dışarıdakiler
Mahremiyet mi yoksa
araerkillik mi?
Deliğe giderken garip
bir şey oldu
Masumca “miş” gibi
yapmak mı?
Bilinç geliştirmek:
kendi doğrularımızı adlandırmak
Feminizmden önce terapi
(ya da doğruyu söyleme) varmıy dı?
Anlattığımız öyküler
neyse biz de oyuz
kadın tutkusunun
öyküsünü yeniden yazmak
Başarı talebi kendini
sahtekâr gibi hissetmek: McIntosh’un çifte görüşü
Öykülerimizi seçmek
Ailemizden kalan
miraslar
Kim bu mutsuz kız?
Bea’nın öyküsü
Ailede duygusal ortam
Annelerimizin kızları
Bir babanun duygusal
mirası
Annelerimizin öyküleri
Dğruya karşı dürüstlük
Anında dürüstlük
kaygılı benliğimiz mi,
geçek benliğimiz mi?
Duygulara kapılmak
yerine, düşünmek
Bir süreç olarak doğruyu
söylemek
Yanlızca ‘mış’ gibi
yapmak
‘miş’ gibi yapma
cesareti
Aptal rolü yapmak
Daha fazla ‘miş’ gibi
yapmak
Aile sırları: ortamdaki
rahatsızlık
Sırlar ve arazlar
Gizli bir ilişki büyük
bir sırdır
-Jane,
beş yıldır sevgilisi Andrew’la birlikte yaşıyordu ve birden, bir veteriner kliniğinde yan yana
çalıştığı Bill’in cazibesine kapıldığını farketti. Oyun gibi başlayan
flörtleri, zamanla yoğunlaştı. Aylar boyunca, aralarındaki cinsel enerjiyi
görmezden gelip lafını bile etmediler. Ancak Bill, Jane‘nin aklına ve tenine
işlemişti. Evdeyken, aklından onula konuşuyor ve Andrew’la sevişirken onu
düşünüyordu. İşlerinin doğası ve iş yerinin düzeni, Jane bunu arzu etmemiş olsa
da, ikisinin fiziksel açıdan birbirine yakınlaşmasını sağlıyordu.
Jane, Andrew’a bağlılığını hiç
sorgulamamıştı. Bir an bile, Bill uğruna onu terk etmeyi düşünmemişti. Yine de,
bu çekimin gücü, özellikle de üzerindeki duygusal baskı onu şaşırtıyordu. Bunun
anlamı konusunda aklı karışmıştı, sonradan dile getirdiği gibi, duygularının
“gerçek”mi olduğunu, yoksa”çılgınca, bağımlılık yaratan , tutkulu bir şeye” mi
giriştiğini bilmiyordu. Jane gitgide çekime kapılıp kaygılanıyordu, Sonunda
mesafe koymak yerine Bill’i daha iyi tanımaya çalışmasının, duygularını
kesinleştirmek açısından tek çare olduğuna karar verdi.
Cinsel eğilimlerini birbirine anlatma
konusunda aralarındaki anlaşmaya sadık kalmak için Jane, şimdiye kadar birisini
çekici bulduğunda Andrew’a karşı dürüst olmuştu. Bu kez durum farklıydı. Bill’i
ne kadar çekici bulduğunu öğrenecek olsa, Andrew’un avutulamayacak kadar
üzülmesinden korkuyordu ve evdeki hava nedeniyle ondan tamamen kopma
noktasına gelebileceğini tahmin diyordu. Andrew’un her gün iş dönüşü kendisini kaygıyla sorguya çektiğini, hatta sevdiği
işini bırakması için ısrar ettiğini görür gibi oluyordu. Jane’in, Bill’e
yaklaşıp duygularından emin olabilmek için zamanı uzatma ihtiyacı vardı,
durumu açığa çıkaracak olsa, ....
Jane ayrıca, bu noktada Bill’le
ilişkisine son verecek olursa, en azından hayalinde bir saplantı olarak
kalacağından kuşkulanıyordu. Temaslarının sürmesinin “işi normalleştireceğini”
ve ilişkiye daha fazla gerçeklik katacağını”, son olarak da duygusal labirentte
yolunu bulması için kendisine soru sormuyordu. Öte yandan Andrew, Jane’in iş
ilişkileri hakkında kendisine soru sormuyordu, belki de olası rakipleri
hakkında pek bilgi sahibi olmak istemiyordu.
Jane, ilk kez Bill’le yatıp bunun bir
daha asla olmayacağına yemin ettiğinde, evde kendini aşırı derecede kaygılı
hissetmeye başladı. Paniğe kapıldı bir anda, Andrew’a bir kardeş kadar yakın
olan en iyi arkadaşı Helen’e her şeyi anlattı. Sırrını paylaşmak, Jane’nin
kaygısını ancak geçici olarak hafifletebildi, çünkü Helene sırdaşlık rolünden
gitgide rahatsızlık duymaya başladı. Bir gece geç saatte yaptıkları telefon
görüşmesinde , “Bu konuyu daha fazla dinleyemem,” dedi Jane’e. “Bunu Andrew’la
aramızda büyük bir engel koyduğunu hissediyorum ve olup bitenlerden kaygı
duyuyorum. “Helene’in sırra ihanet edebileceği düşüncesiyle, Jane dehşete
kapıldı.
Ardından Jane, Bill’den AIDS virüsü
kapıp Andrew’a bulaştırmış olma olasılığıyla tedirgin oldu. Geceleri uyumakta
zorlanıyor ve sık sık , sabah erken saatlerde içine işlemiş bir korkuyla
uyanıyordu. Jane, Bill’le toplam üç kez yatmıştı ve her seferinde güvenli bir
şekilde sevişmişlerdi. Yine de, kaygı ve suçluluk duygusu gitgide arttı.,
ölümcül virüsü eve taşıdığı düşüncesini aklından çıkarıp atamadı.
Tırmanan kaygısına karşılık, Jane,
Bill’le yatmaktan vaz geçti ve Andrew’la arasındaki yakınlığı yenilemek için canla başla
çalıştı. Bill başka bir
kadınla romatik bir ilişikiye girince de, Jane’in içi sızladı, ama sonuçta rahatlamıştı. Bunu izleyen aylarda,
Bill yeni sevgisine gitgide daha fazla bağlandı ve Jane’in ona olan
bağlılığı azaldı. Gizli ilişkisi hakkında Andrew’a
hâlâ daha bir şey söylememişti, çünkü olayın üstünden fazla bir zaman
geçmeden bunu yapmaktan korkuyordu. ”Daha sonra...” diye söz vermişti kendi
kendine. Zaman geçtikçe de, “Ortaya çıkarmanın
ne anlamı var? Nasıl olsa bitti,” diyordu.
Bir kaç ay sonra, Bill’le
ilişkilerinin başladığı tarihten yaklaşık bir yıl sonra, Jane en sonunda gizli ilişisini
Andrew’a anlattı. Helene, gerçeğin açığa çıkması için ona baskı
yapıyordu, çünkü bu sır, yakın üçlü ilişki içinde Andrew’un alyhine işliyordu.
Jane’nin ayrıntılara girmesi kolay olmadı, bir seferde yapamadı bunu, ancak
gerçekleri masanın üzerine serme sürecini başlattı. Andrew öfkelendi, yıkıldı,
ama ilişkileri daha fazla
talepte bulunmayı öğrendikçe de, derinleşti.
Gizli bir aşk ilişkisi büyük bir sırdır,
çünkü geniş dalgalar halinde büyüdükçe, işe karışan kişilerin ilişkilerinde
‘miş gibi’ yapmalarına neden olur.
Jane, Bill’le duygusal ve cinsel birlikteliğini sürdürdükçe, Andrew’a karşı kendini kapatıp onunla da az ilgilendiğini hissetti, öyle ki birincil ilişkisinde fiziksel
olarak var olsa da duygusal açıdan
yoktu. Genelde dikatli görünüyordu, çünkü birlikte yaşadığı kişiye karşı istekli olma çabaları, aldatma konusundaki yoğun tedirginlik ve suçluluk duygusuyla
doğrudan bağlantılı olarak artıyordu.
Aile terapisti Frank Pittman, Private
Lies (Özel yalanlar) adlı kitabında, bir
evlilik ya da birincil ilişkide mesafe ve uzaklaşmaya, öteki ilişkideki
cinsellikten çok gizliliğin
neden olduğu nu belirtiyor. Gizlilik,
aynı zamanda sevgilinin, duygusal açıdan eşten daha fazla baştan çıkarıcı
görünmesini sağlar. Sevgili, eş hakkındaki her şeyi bildiği halde, eş kesinlikle
hiç bir şey bilmez. Olup bitenler ve duygular, sevgiliye bir ölçüde serbestçe
ve sansürsüzce paylaşılabilir, oysa eşle bunun tam tersi geçerlidir. Bir evlilikte mahremiyet
potansiyeli ne olursa olsun , kişinin bir şey sakladığı, yanılttığı, koptuğu,
aldattığı bir insana kendini yakın hissetmesi olanaksızdır.
Dolayısıyla,
bu üçgendeki üç oyuncunun duruş tarzı, (aldatılan) eşi dışlamış ve gitgide
uzaklaştırılmış bir konumda tutar.
Pitman, “öteki kadın”a aşık olan erkeğe şu öğüdü verir: “Bir erkeğin, sırlarını paylaşan
her kadına kendini yakın hisettiğini aklınızdan çıkarmayın. Yalan söylediği
kişinin yanındaysa, kendini rahatsız hisseder. Karınızı aldatırken içinizin
derinliklerindeki düşünceleri ve duyguları gizli ilişiki içinde olduğunuz
sevgilinizle paylaşıyorsanız, elbetteki ona aşık olduğunuzu ve karınıza sevgi
duymadığınızı hissedersiniz. İşte bu yüzden gizli bir ilişkiye girmeniz-her ne
kadar bunu yapmak pek hoş olmasa da- mutlaka karınızı sevmediğiniz anlamına
gelmez. Karınıza doğruyu, öteki kadına da yalan söylemeye başlayın da neler
olup bittiğini görün.” Pitmann, asıl sorunun, kiminle yatıldığından çok, kime
yalan söylendiği olduğu sonucuna varıyor.
Bilinçaltı doğruyu araştırır
Bilinçaltı doğruyu araştırır
Farkına varmak... Ya
sonra?
Bir
çift, hem sadakatsızlığı yaşayıp hem de yeni bir güven ortamını nasıl
oluşturabilir? başlangıç olarak;Jane’le Andrew , gizli, ilişiki öncesinde kendi
ilişkilerinin ne kadarmesafeli olduğunu kabul ettiler. Birbirlerine özen
gösterme konusunda her i,kisi de gevşek davranmaya başlamıştı. Sözgelimi Andrew, eşiyle ilgili
önemli verileri dikkate almamıştı, buna gizli ilişki sırasında bir şeylerin değiştiğini ya da
“yolunda gitmediğini” gösteren bir şeylerin değiştiğini gösteren bariz
belirtiler de dahildi. Kaşı tarafın verilerini alıp işlemden geçirmezsek,
kendimize karşı sahtekârlık yapmış oluruz.
Bir bakıma hepimiz, ilişkimizin nasıl gittiği konusunda
sorumluyuz. ... .. Bir eşin, ya da kişinin
kendisinin güçlü dış cazibelere kapılabileceğini yadsımak, bir tür uyurgezerliktir. ... ..
Birbirine güvenmenin –“güvenmek” birbirini her zaman emre amade saymak ve özen
göstermemek anlamına geldiğinde – yararlı olmadığını kabullendiler.
* Kandırma Dansı – Dr. Harriet Lerner
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder