29 Ağustos 2016 Pazartesi

Kandırma Dansı *

-Kitap; kendini feminist terapist olarak tanımlayan yazarın karşılaştığı bir konuyu derinlemesine irdelemesi ile genişleyen bir anlatım algısı uyandırıyor. Allah Allah bunlar da mı insanların gündeminde diyebilirsiniz ya da başkalarının da derdiymiş diyerek ilginç de bulabilirsiniz.. .... seçilen konular öylesine dağınık ki, sürükleyicilikten uzak, belki de sadece konu uzmanlarına hitap eden bir anlayışla kaleme alınan sayfalar arasında ilerledikçe okuma güçlüğü çekebilirsiniz. Aradığınızı da bulabilirsiniz...
-“Kandırma Dansı, kadınların gerçeği saptırmak ve saklamak için başvurdukları yolları (ve bunun nedenlerini) ele alıyor. İlişkilerimizin yalan, taklit, suskunluk, ‘miş’ gibi yapma ve cesurca doğruyu söyleme çabalarıyla nasıl etkilendiğini gösteriyor. Dr. Lerner, yirmi yılı aşkın klinik deneyimlerine dayanarak, bu konuya ilişkin zengin felsefesini ve düşünceli rehberliğini sunuyor. Kendine özgü tutkulu, mizah anlayışı ve açık üslubuyla yaşamımızı etkileyen yalanları, sırları ve suskunlukları irdeleyerek , herkesin doğruyu söylemesini olası kılacak yola nasıl ulaşacağımızı gösteriyor. Gizli ilişki, aile sırrı, cinsellikten haz alma taklidi gibi konularda doğrularımızı keşfetme gibi konularda doğrularımızı keşfetmemiz, dile getirmemiz ve yaşamamız için yol gösteriyor.
Kısa alıntıları paylaşalım:
-... .. Psikanalizde –yaşamın diğer alanlarında olduğu gibi  -sevgi ve özbilinç, kişinin kendini değersiz gördüğü ya da suçladığı  ortamlarda gelişemez. ... ..
Kandırma ve doğruyu söyleme
-İster bilinçsizce ya da bilinçli yapılsın, kandırma gündelik yaşamın bir parçasıdır. Bu yaşamda sayısız kisveye bürünür. Dilimize bir göz atarsak doğruyu söylemekten uzaklaşıp hileye yönelişimizle ilgili ne çok deyim kullandığımızı anlaybiliriz.
-Kadın attı uydurdu, abarttı, hafife aldı, gerçeği kendine sakladı deriz.
-Beyaz yalan söyledi, anlattıkları kısmen gerçek, lafı dolandırdı, masak okudu deriz.
-Öyküyü kendine göre düzdü, gözümüze perde çekti, deriz.
Sır saklar o (ya da sır saklayamaz), deriz. ... ..
-“Mış” gibi yapıyor, kılıktan kılığa giriyor...., deriz.
-... .. Dilimizin, doğruyu söylemekten nasıl uzaklaştığımızı tanımlamak için inanılmaz olanaklar sunar bize. .. ..
-... .. Kandırma konusu her iki cinsle yakından ilişkili olsa da, bu kitap doğrudan kadınlar, özellikle de kadınlara sesleniyor. Elbette ki erkekleri de kitabımı okumaya davet ediyorum, ama yanlızca hayatlarındaki kadınları yakından tanımak için değil, sayfalar arasında kendilerini bulmaları için de.
-Doğruyu söylemekten, ailemin yaptığı gibi konuşmaktan kaçınarak, sessiz kalarak da vazgeçeriz. Doğruları ortayaçıkarmak için gereken soruyu soramayız., ya da yorum yapamayız.
Başkalarının yaşamında değişiklik yapabilecek bilgileri kendimize saklarız. Hatta, “sana söylemediğim bazı şeyler var” bile diyemeyiz.
-... .. Herkese her şeyi söylemek zorunda olmadığımızı hepimiz kabul ederiz, yine de ilişki ne kadar özel ve yakınsa, söyleme olasılığı ve isteği o kadar yüksek; söylemenin doğuracağı duygusal sonuçlar da o kadar büyük olacaktır.
-Mahremiyetle kandırma birbirinden farklı şeylerdir. Ancak, “Bu konu benden başka kimseyi ilgilendirmez,” dediğimiz zaman, sırların ve suskun kalmanın anlam ve sonuçlarını örtbas edebilir, ve böylece, saklanarak sürdürdüğümüz yaşamımızda başkaları tarafından tanınma şansından kendimizi yoksun bırakmış oluruz.
‘Miş’ gibi yapmak ve doğruyu söylemek
-... .. Elbette ki bazı durumlarda içinden geldiği gibi davranmaktansa bir strateji çerçevsinde davranmak daha akıllıcadır. ... ..
Doğru olanı yapmak
-... .. Yazarlara göre, ... .. “yapıcı yalanlar” zorunluluk ve nezaketten doğmuş, aralarındaki sevgi bağını da iyice güçlendirmeye yaramıştır.
İlginçtir ki , onların öyküsündeki özelliklerle, annemin ilk kanser hastalığına yakalandıktan sonra hastanede yaşadıkları aynı tarihe denk düşüyor. Her şey bir yana tıbbi gerçeklerin çarpıtılması konusunda eşlerden biriyle işbirliği yapan doktorun görevini kötüye kullandığı için kovuşturmaya uğramaktan çekinmesi gerekirdi. İnsanlar hâlâ , koruyucu amaçlı olacağına ya da iyiliğe hizmet edeceğine inanıyorlarsa, yalanı onaylıyorlar. Değişmiş olan ise kültürel normlar.; onlarla birlikte biz de değiştik.
Dürüstlük katsayınız kaç?
Bir yaşamı gizlemek
Mahremiyet adına
Mahrem mi... yoksa sır mı?
İçeridekiler ve dışarıdakiler
Mahremiyet mi yoksa araerkillik mi?
Deliğe giderken garip bir şey oldu
Masumca “miş” gibi yapmak mı?
Bilinç geliştirmek: kendi doğrularımızı adlandırmak
Feminizmden önce terapi (ya da doğruyu söyleme) varmıy dı?
Anlattığımız öyküler neyse biz de oyuz
kadın tutkusunun öyküsünü yeniden yazmak
Başarı talebi kendini sahtekâr gibi hissetmek: McIntosh’un çifte görüşü
Öykülerimizi seçmek
Ailemizden kalan miraslar
Kim bu mutsuz kız? Bea’nın öyküsü
Ailede duygusal ortam
Annelerimizin kızları
Bir babanun duygusal mirası
Annelerimizin öyküleri
Dğruya karşı dürüstlük
Anında dürüstlük
kaygılı benliğimiz mi, geçek benliğimiz mi?
Duygulara kapılmak yerine, düşünmek
Bir süreç olarak doğruyu söylemek
Yanlızca ‘mış’ gibi yapmak
‘miş’ gibi yapma cesareti
Aptal rolü yapmak
Daha fazla ‘miş’ gibi yapmak
Aile sırları: ortamdaki rahatsızlık
Sırlar ve arazlar
Gizli bir ilişki büyük bir sırdır
-Jane, beş yıldır sevgilisi Andrew’la birlikte yaşıyordu  ve birden, bir veteriner kliniğinde yan yana çalıştığı Bill’in cazibesine kapıldığını farketti. Oyun gibi başlayan flörtleri, zamanla yoğunlaştı. Aylar boyunca, aralarındaki cinsel enerjiyi görmezden gelip lafını bile etmediler. Ancak Bill, Jane‘nin aklına ve tenine işlemişti. Evdeyken, aklından onula konuşuyor ve Andrew’la sevişirken onu düşünüyordu. İşlerinin doğası ve iş yerinin düzeni, Jane bunu arzu etmemiş olsa da, ikisinin fiziksel açıdan birbirine yakınlaşmasını sağlıyordu.
Jane, Andrew’a bağlılığını hiç sorgulamamıştı. Bir an bile, Bill uğruna onu terk etmeyi düşünmemişti. Yine de, bu çekimin gücü, özellikle de üzerindeki duygusal baskı onu şaşırtıyordu. Bunun anlamı konusunda aklı karışmıştı, sonradan dile getirdiği gibi, duygularının “gerçek”mi olduğunu, yoksa”çılgınca, bağımlılık yaratan , tutkulu bir şeye” mi giriştiğini bilmiyordu. Jane gitgide çekime kapılıp kaygılanıyordu, Sonunda mesafe koymak yerine Bill’i daha iyi tanımaya çalışmasının, duygularını kesinleştirmek açısından tek çare olduğuna karar verdi.
Cinsel eğilimlerini birbirine anlatma konusunda aralarındaki anlaşmaya sadık kalmak için Jane, şimdiye kadar birisini çekici bulduğunda Andrew’a karşı dürüst olmuştu. Bu kez durum farklıydı. Bill’i ne kadar çekici bulduğunu öğrenecek olsa, Andrew’un avutulamayacak kadar üzülmesinden korkuyordu ve evdeki hava nedeniyle ondan tamamen kopma noktasına gelebileceğini tahmin diyordu. Andrew’un her gün iş dönüşü kendisini  kaygıyla sorguya çektiğini, hatta sevdiği işini bırakması için ısrar ettiğini görür gibi oluyordu. Jane’in, Bill’e yaklaşıp duygularından emin olabilmek için zamanı uzatma ihtiyacı vardı, durumu açığa çıkaracak olsa, ....
Jane ayrıca, bu noktada Bill’le ilişkisine son verecek olursa, en azından hayalinde bir saplantı olarak kalacağından kuşkulanıyordu. Temaslarının sürmesinin “işi normalleştireceğini” ve ilişkiye daha fazla gerçeklik katacağını”, son olarak da duygusal labirentte yolunu bulması için kendisine soru sormuyordu. Öte yandan Andrew, Jane’in iş ilişkileri hakkında kendisine soru sormuyordu, belki de olası rakipleri hakkında pek bilgi sahibi olmak istemiyordu.
Jane, ilk kez Bill’le yatıp bunun bir daha asla olmayacağına yemin ettiğinde, evde kendini aşırı derecede kaygılı hissetmeye başladı. Paniğe kapıldı bir anda, Andrew’a bir kardeş kadar yakın olan en iyi arkadaşı Helen’e her şeyi anlattı. Sırrını paylaşmak, Jane’nin kaygısını ancak geçici olarak hafifletebildi, çünkü Helene sırdaşlık rolünden gitgide rahatsızlık duymaya başladı. Bir gece geç saatte yaptıkları telefon görüşmesinde , “Bu konuyu daha fazla dinleyemem,” dedi Jane’e. “Bunu Andrew’la aramızda büyük bir engel koyduğunu hissediyorum ve olup bitenlerden kaygı duyuyorum. “Helene’in sırra ihanet edebileceği düşüncesiyle, Jane dehşete kapıldı.
Ardından Jane, Bill’den AIDS virüsü kapıp Andrew’a bulaştırmış olma olasılığıyla tedirgin oldu. Geceleri uyumakta zorlanıyor ve sık sık , sabah erken saatlerde içine işlemiş bir korkuyla uyanıyordu. Jane, Bill’le toplam üç kez yatmıştı ve her seferinde güvenli bir şekilde sevişmişlerdi. Yine de, kaygı ve suçluluk duygusu gitgide arttı., ölümcül virüsü eve taşıdığı düşüncesini aklından çıkarıp atamadı.
Tırmanan kaygısına karşılık, Jane, Bill’le yatmaktan vaz geçti ve Andrew’la arasındaki yakınlığı yenilemek için canla başla çalıştı. Bill başka bir kadınla romatik bir ilişikiye girince de, Jane’in içi sızladı, ama  sonuçta rahatlamıştı. Bunu izleyen aylarda, Bill yeni sevgisine gitgide daha fazla bağlandı ve Jane’in ona olan bağlılığı  azaldı. Gizli ilişkisi hakkında Andrew’a hâlâ daha bir şey söylememişti, çünkü olayın üstünden fazla bir zaman geçmeden bunu yapmaktan korkuyordu. ”Daha sonra...” diye söz vermişti kendi kendine. Zaman geçtikçe de, “Ortaya çıkarmanın  ne anlamı var? Nasıl olsa bitti,” diyordu.
Bir kaç ay sonra, Bill’le ilişkilerinin başladığı tarihten yaklaşık bir yıl sonra, Jane en sonunda gizli ilişisini Andrew’a anlattı. Helene, gerçeğin açığa çıkması için ona baskı yapıyordu, çünkü bu sır, yakın üçlü ilişki içinde Andrew’un alyhine işliyordu. Jane’nin ayrıntılara girmesi kolay olmadı, bir seferde yapamadı bunu, ancak gerçekleri masanın üzerine serme sürecini başlattı. Andrew öfkelendi, yıkıldı, ama ilişkileri daha fazla talepte bulunmayı öğrendikçe de, derinleşti.
Gizli bir aşk ilişkisi büyük bir sırdır, çünkü geniş dalgalar halinde büyüdükçe, işe karışan kişilerin ilişkilerinde ‘miş gibi’ yapmalarına neden olur. Jane, Bill’le duygusal ve cinsel birlikteliğini sürdürdükçe, Andrew’a karşı kendini kapatıp onunla da az ilgilendiğini hissetti, öyle ki birincil ilişkisinde fiziksel olarak var olsa da duygusal açıdan yoktu. Genelde dikatli görünüyordu, çünkü birlikte yaşadığı kişiye karşı istekli olma çabaları, aldatma konusundaki yoğun tedirginlik ve suçluluk duygusuyla doğrudan bağlantılı olarak artıyordu.
Aile terapisti Frank Pittman, Private Lies (Özel yalanlar) adlı kitabında, bir evlilik ya da birincil ilişkide mesafe ve uzaklaşmaya, öteki ilişkideki cinsellikten çok gizliliğin neden olduğu nu belirtiyor. Gizlilik, aynı zamanda sevgilinin, duygusal açıdan eşten daha fazla baştan çıkarıcı görünmesini sağlar. Sevgili, eş hakkındaki her şeyi bildiği halde, eş kesinlikle hiç bir şey bilmez. Olup bitenler ve duygular, sevgiliye bir ölçüde serbestçe ve sansürsüzce paylaşılabilir, oysa eşle bunun tam tersi geçerlidir. Bir evlilikte mahremiyet potansiyeli ne olursa olsun , kişinin bir şey sakladığı, yanılttığı, koptuğu, aldattığı bir insana kendini yakın hissetmesi olanaksızdır.

Dolayısıyla, bu üçgendeki üç oyuncunun duruş tarzı, (aldatılan) eşi dışlamış ve gitgide uzaklaştırılmış bir konumda tutar.  Pitman, “öteki kadın”a aşık olan erkeğe şu öğüdü verir: “Bir erkeğin, sırlarını paylaşan her kadına kendini yakın hisettiğini aklınızdan çıkarmayın. Yalan söylediği kişinin yanındaysa, kendini rahatsız hisseder. Karınızı aldatırken içinizin derinliklerindeki düşünceleri ve duyguları gizli ilişiki içinde olduğunuz sevgilinizle paylaşıyorsanız, elbetteki ona aşık olduğunuzu ve karınıza sevgi duymadığınızı hissedersiniz. İşte bu yüzden gizli bir ilişkiye girmeniz-her ne kadar bunu yapmak pek hoş olmasa da- mutlaka karınızı sevmediğiniz anlamına gelmez. Karınıza doğruyu, öteki kadına da yalan söylemeye başlayın da neler olup bittiğini görün.” Pitmann, asıl sorunun, kiminle yatıldığından çok, kime yalan söylendiği olduğu sonucuna varıyor. 
Bilinçaltı doğruyu araştırır
Farkına varmak... Ya sonra?
Bir çift, hem sadakatsızlığı yaşayıp hem de yeni bir güven ortamını nasıl oluşturabilir? başlangıç olarak;Jane’le Andrew , gizli, ilişiki öncesinde kendi ilişkilerinin ne kadarmesafeli olduğunu kabul ettiler. Birbirlerine özen gösterme konusunda her i,kisi de gevşek davranmaya başlamıştı.  Sözgelimi Andrew, eşiyle ilgili önemli verileri dikkate almamıştı, buna gizli ilişki sırasında bir şeylerin değiştiğini ya da “yolunda gitmediğini” gösteren bir şeylerin değiştiğini gösteren bariz belirtiler de dahildi. Kaşı tarafın verilerini alıp işlemden geçirmezsek, kendimize karşı sahtekârlık yapmış oluruz.
Bir bakıma hepimiz, ilişkimizin nasıl gittiği konusunda sorumluyuz. ... .. Bir eşin, ya da kişinin kendisinin güçlü dış cazibelere kapılabileceğini yadsımak, bir tür uyurgezerliktir. ... .. Birbirine güvenmenin –“güvenmek” birbirini her zaman emre amade saymak ve özen göstermemek anlamına geldiğinde – yararlı olmadığını kabullendiler.
* Kandırma Dansı – Dr. Harriet Lerner

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder