İngiltere’nin yeni kraliçesi Elizabeth'in bekleyen iki büyük tehlike vardı. Fransızlar’ın, İskoçya’yı istila edip İskoçya Kraliçesi Mary’yi tahta geçirme tehdidi ve Elizabeth’in vatan hainliğinden hüküm giyip zindanda kalmış Robert Dudley’ye olan tutkulu aşkı.
Tarihi gerçekleri çağımızda devam eden söylentilerle birleştirip karıştıran Philippa Gregory, Tudor günlerini anlatan karanlık ve gerilim dolu bir romanla… .. Kraliçe Elizabeth'i daha öncenin hiç kimsenin göstermediği şekilde resmediyor.
Sonbahar 1558
Nortfolk’ta tüm çanlar Elizabeth için çalıyordu, peş peşe çalan çanlar adeta Amy’nin beynine işliyor bir kadının histerik çığlıkları gibi kulaklarında çınlıyordu, tam hafifledi sustu derken ahenksiz, tiz çınlamalar işkence giibi en baştan başlıyordu. Amy dışarıdan gelen gürültüye daha fazla tahammül edemeyince başını yastığın altına sokup üstüne de yorganı çekti ama ne yapsa kulaklarındaki uğultu kesilmek bilmiyordu. Kargalar yuvalarını terkedip sürü halinde göğe yükseldi, rüzgârda meşum bir şeylerin habercisi gibi zikzaklar çizerek uçmaya başladılar; yarasalar siyah siyah bir duman bulutu gibi, sanki dünyanın tersine döndüğünü gösterircesine, gün hiç doğmayacak, artık sonsuza dek gece yaşanacak dercesine çan kulesinden havalandı.
Amy tüm bu tantananın neden koptuğunu biliyordu, sormasına hiç gerek yoktu. Sonunda zavallı hasta Kraliçe Mary ölmüş, taht tartışmasız varisi Prenses Elizabeth'e kalmıştı. Ne mutlu, İngiltere’deki herkes bu kutlamaya katılmalıydı. Protestan Prenses tahta oturmuş, İngiltere Kraliçesi olmuştu. Ülkedeki tüm çanlar yeni Kraliçe’nin şerefine çalıyor, halk ellerinde bira kupaları, evlerinde duramamış, sokakta sevinçten dans ediyordu ve artık boşalan hapishanelerin kapılarını ardına dek açılıyordu. İngilizler Elizabeth’lerine kavuşmuş, Mary Tudor’un yüreklere korku salan devri kapanmıştı. Herkes bu kutlamanın