15 Kasım 2022 Salı

Safiye Sultan*


 

Dillere destan güzelliği, cesareti ve zekâsıyla herkesi kendine hayran bırakan Venedikli Safo.

Manisa Sarayı’nda şehzadeye hediye edilen ve herkesi büyüleyen bir esir. Kanuni’nin torunu Üçüncü Murat’ın önce gözdesi sonra eşi. Üçüncü Mehmet’in annesi. Birinci Ahmet'in büyükannesi. Birinci Ahmet’in büyükannesi.

Siyasi, iktisadi ve sosyolojik olarak bu üç dönem damgasını vurmuş hırslı bir kadın. Hünkârın verdiği isimle Safiye Sultan.


Türk askerinin İtalya topraklarına asker döktükleri, Polya bölgesinde at koşturup cirit oynadıkları ve Papa’yı can korkusuna düşürerek hicret hazırlığı yapmaya mecbur bıraktıkları tarihten beri seksen yedi yıl geçmişti. Venedikliler bu uzun devre içinde Türklerden çok sille yemişler, fakat Türk karakterini iyiden iyiye bellemişlerdi. Türk’ün güler yüze, tatlı söze ve kirsiz öze çok değer verdiğini artık biliyorlardı, onun için de Türklere karşı candan dost görünmeye çalışıyorlardı.

Fakat onların Akdeniz’de “Efendi” geçinmek rüyasından vazgeçmemeleri, Kıbrıs ve Girit gibi her bakımdan mühim adaları ellerinde tutmaları, o denizin gerçekten Efendisi olan Türkleri sinirlendirmekten geri kalmıyordu. Hele Malta korsanlarını Venedik’in daima himaye etmesi ve o adayı Türklerin kuşatılması esnasında el altından şövalyelere yardımda bulunması, Türklerde büyük bir hınç uyandırmıştı. Bununla beraber İstanbul henüz nezaketini, soğukkanlılığını muhafaza ediyordu. Öç alma eğilimleri göstermiyordu. Hatta Kanuni Sultan Süleyman’ın ölmesi ve yerine oğlu Selim'in geçmesi üzerine Çavuş Kubat’ı Venedik’e göndermekten de -saray ve sadrazam- çekinmemişlerdi, barışseverlikte mümkün olduğu kadar sebat edeceklerini hissettirmek istemişlerdi.

Venedik işte bu elçiyi ağırlamakla meşguldü. Bütün şehir bayraklarla süslenmiş, büyük kanala fenerler dizilmiş, Saint Marko Meydanı’nda taklar kurulmuş, Duçeler Sarayı baştan başa çiçekle ve fenerle

örtülmüş bulunuyordu. Bir Haçlı Seferi sırasında, İstanbul’dan aşırılıp Venedik’e getirilen tınç atlar abidesinin zirvesinde de Türk bayrağı dalgalanıyordu.

Venedik halkı, üst üste yığılmak suretiyle ve yedisinden yetmişine kadar, büyük meydanda toplanmıştı. Gecelerini, gündüzlerini orada geçiriyorlardı. Bu heyecanlı merak, yalnız Kubat Çavuş’u görmek arzusundan doğmuyordu. O sırada Venedik’te bir Türk yelkenlisi de gelerek Halep alacası, Bursa dokuması gibi Türk işi eşya getirmiş ve gemideki tacirler, büyük meydanda sergi kurup mal satmaya girişmiş olduklarından halk, bu küçük sergiyi görme arzusuna kapılmıştı. Birbirlerini çiğneyerek, Türk kumaşlarını görmeye koşuyorlar ve bu sırada Türklerin kılıklarıyla görünüşleriyle de ilgileniyorlardı.

… ..

… ..


Yâr’ın dehanı sırrı nihandan haber verir,

Güfira gelse sihri beyandan heber verir,

Hırsınla baksa vermez eman

Rüstemi zeman

Kirpiği, kaşı tirü kemandan haber verir


Gönül eğlencesi sâzü safadır

Safa sürki bu dünya bi vefadır

Kişi olmak gerek ancak ferahlamak

Hemen zevk eyle canım olma gamnak



… ..

O bir hatıranın canlı canlı belirmesinden  ibaret olan bu sahne, henüz on iki yaşındayken dedesinin yanında, Topkapı Sarayı’nda seyrettiği bir ölüm vakasına aitti. Evvelce not alarak kaydedildiği üzere, o babasıyla amcası Beyazıt arasında yapılan kanlı savaştan sonra, İstanbul’a çağrılmıştı. Henüz çocuk denilecek bir çağdaydı. Fakat tahtın, tacın, saltanatın, padişahlığın  ne korkunç , bir cazibe taşıdığını öğrenmişti. Çünkü ana baba bir kardeş olan, bir karında yaşayıp aynı memeden süt emen babasıyla amcasının kendi babaları daha sağ iken taht kavgası yüzünden nasıl düşmanlaştıklarını , birbirinin kanına nasıl susadıklarını gözüyle görmüştü. Dedesinin davetiyle Topkapı Sarayı’na geldikten sonra ise, savaşta bahtsız çıkıp yenilen ve İran’a kaçan amcasının orada -çoluğuyla çocuğuyla- öldürülmesi için neler yapıldığına şahit olmuştu. Dedesi -yetmiş yaşına girmek üzere bulunmasına rağmen- genç oğlu Bayezid’i ve onun çocukları olan torunlarını bir türlü affetmiyor, “tahtıma göz diktiler” diye ölüme mahkûm edip nihayet öldürtüyordu. … .. 

… ..


   



*Safiye Sultan &  M. Turhan Tan 

Panama Yayın

Ağustos 2013






*Venedik,Tarihi,Coğrafi Özellikleri,Sanatı | Coğrafya Bilgileri:

Venedik Tarihi: Şehrin kuruluşu ve konumu (VI.-IX. yy.). Lombard akınları sırasında kıyı halkının bir kısmı deniz kulağmdaki adacıklara sığındı (VI. yy.) ve İtalya’da Ravenna ekzarkının temsil ettiği Doğu Roma imparatorluğuna bağlandı.

Bu halkın yöneticisi başlangıçta bizans ordusu düküydü; sonraları yöneticiler çeşitli adalardaki mülk sahipleri arasından seçilmeye başlandı (tribunuslar).

Komşularına balık ve tuz ihraç ederek ve donanması sayesinde bu üç dünya arasında (gemileri Adriya denizinin ağızlarına ulaşınca bu dünyalara İslâm dünyası da eklendi) aracılık yaparak yaşayabilirdi.

Venedikliler güçlerini deniz ticaretine dayandırdılar.

Gelişme (X. – XII. yy.)

Bu ticaretin temeli İstanbul’dan ipek, İstanbul ve İskenderiye’den, Yakındoğu ve Uzakdoğu’dan getirilmiş baharatı satın alıp, önceleri Po vadisi şehirlerine (özellikle İtalya krallığının merkezi Pavia’ya), kısa süre sonra da batı pazarlarına satmaya dayanıyordu.

Buna karşılık Venedik, Bizans ve Arap dünyasına köle (Orta Avrupa’da ele geçirilen slavlar), Dalmaçya kerestesi ve ziftini, Alpler’in demirini, XII. yy.dan sonra da Batı’nın kaliteli yünlü kumaşlarını ihraç ediyordu.

Trafikten sağlanan kâr, Venedik’in Po vadisinden ve Puglia’dan gerekli besin ürünlerini satın almasına imkân veriyordu.

1802’de imparator Aleksios Komnenos, Normanlara karşı venedik donanmasının desteğini sağlayabilmek için şehre İstanbul’da önemli ticari imtiyazlar tanıdı; kısa süre sonra.

San Marco kilisesinin yapılması (1094) ve Büyük Kanal kıyısında milletlerarası pazarın kurulması şehrin büyümesini ve ticari öneminin artmasını somutlaştırdı.

Şehrin filosunun ilk haçlı seferlerine katılması, Suriye ve Filistin’in çeşitli şehirlerinde imtiyazlı semtler elde edilmesini sağladı.

Bu ticaretle zenginleşen büyük aileler, dukalık unvanının tek bir ailede kalmasına ve babadan oğula geçmesine engel oldular; dukanın seçimini Halk meclisinden aldılar ve dukaya temsilcilerini kapsayan çeşitli meclisler kabul ettirmeyi başardılar.

Büyük meclisin kurulması (1143) dukanın tek başına hüküm sürme tehlikesini kesinlikle ortadan kaldırdı.

En Parlak Dönem

Venedik kadırgalarıyla yola çıkan Dördüncü Haçlı Seferi ordusu, tahtından devrilen Aleksios IV Angelos’un çağrısına uyarak İstanbul’u ele geçirince (1204), yunan dünyası haçlılarla Venedikliler arasında parçalandı.

Başarılı seferin hazırlayıcısı olan duka Enrico Dandolo, Yunan imparatorluğunun birçok ada (bu arada Girit), burun, kıyı ve limanı (Draç, Coron, Modon) Venedik’e bırakmasını sağladı.

Don’un ağzında bir ticaret acentası kurdu.

Marko Polo’nun Çin’e ulaştığı sırada Cebelitarık üzerinden Southhampton, Brugge ve Londra’ya gidip gelen düzenli kadırga servisleri kurarak ticari alanını genişletti.

1284’te Basılan altın duka, üç yüzyıl boyunca floransa florininin yanı sıra Akdeniz ve ban dünyasının para birimi oldu.

XV. yy.da İtalya’da büyük kara devletlerinin gelişmesi, nüfusu 100 000’i aşan Venedik’i ikmal sıkıntısına düşürdü.

Büyük Meclis, duka Francesco Foscari’nin teşviki ve paralı askerlerin yardımıyla, kısa süre içinde Friuli, Treviso, Padova ve Verona’yı içine alan bir kara devleti kurmaya girişti.

Venedik bu devlette yasama ve yönetim birliğini sağladı; ama başlıca memurlarını tayin etmekle yetindiği şehirlerin özel kurumlarına dokunmadı.

(XV. – XVIII. yy.). Türklerin Balkanlar’daki ilerlemesi, yunan bilgin ve rahiplerinin (Bessarion) Venedik’e göçerek yunan kültürünü yaymalarına ve şehri bir hümanizma yuvası haline getirmelerine yol açtı: İstanbul’un Türkler tarafından alınması Venedik’e kesin bir darbe oldu.

XV. yy. sonunda Fransa krallarının İtalya seferleri şehre ikinci bir darbe oldu.

Ayrıca Vasco da Gama’nın Hindistan denizyolunu bulması doğu ürünlerini batıya nakletme tekelini Venedik’in elinden aldı ve şehir Lyon pazarlarına sattığı baharatı, 1580’e kadar ithale devam edebilmeyi ancak Portekiz’e karşı müslümanlarla ittifak yapma pahasına sağladı.

Ayrıca ticaretini desteklemek için dokuma ve cam sanayiini geliştirdi.

Gelişmesi doruğuna ulaşan şehirde Dukalar sarayı.

San Marco meydanı.

Büyük Kanal kıyısında güzel saraylar inşa edildi; dünyanın en büyük resim okullarından biri (Bellini’den Tiziano’ya) kuruldu.

Bağımsızlığın kaybı (XIX. XX yy.)

Napolyon, ele geçirdiği bu devleti Campoformio antlaşmasıyla (1797) Avusturya imparatorluğu lehine ortadan kaldırdı.

Venedik, İtalyan milli hareketine katıldı; fakat 1848’de Danielo Manini’nin kurduğu cumhuriyet kısa ömürlü oldu.

Şehir ancak İtalya’nın Prusya’nın müttefiki olarak Avusturya’ya karşı çarpıştığı 1866 savaşı sonunda anayurda bağlanabildi.

Venedik, konumu, dünyanın başlıca turizm ve fikir merkezlerinden (dünya resim, heykel ve sinema yarışmaları, San Giorgio Maggiore kültür merkezi) biri haline geldi.

Ama binaların üzerine kurulduğu kazıklan deniz çürütmektedir ve kum üzerine inşa edilmiş olan şehrin kurtarılmasını, sanat eseri özelliğini koruması nı ve modern yapılarla tarihi havasını kaybetmesinin önlenmesini 1962’de Avrupa konseyi üstüne almıştır.



Venedik Cumhuriyeti (Venedik: Repùblica Vèneta; İtalyan: Repubblica di Venezia), geleneksel olarak En Sakin Venedik Cumhuriyeti 8. yüzyıl ile 1797 arasında bin yıl boyunca var olan İtalya.

Tarihsel olarak müreffeh şehrin lagün topluluklarına dayanıyordu. Venedik ve önde gelen bir Avrupalıydı ekonomik ve ticari güç esnasında Orta Çağlar ve Rönesans İtalya'nın en başarılı denizcilik cumhuriyetleri. Orta Çağ'ın sonlarına doğru, kuzey İtalya anakarasında önemli bölgelere sahipti. Domini di Terraferma çoğu ile birlikte Dalmaçyalı sahilin diğer tarafında Adriyatik Denizi, ve Girit ve çevresinde çok sayıda küçük koloni Akdeniz birlikte Stato da Màr.

Yavaş bir siyasi ve ekonomik gerileme 1500 civarında başlamıştı ve 18. yüzyılda Venedik şehri, hala olduğu gibi büyük ölçüde turizm ticaretine bağlıydı ve Stato da Màr büyük ölçüde kayboldu.

*III. Murad - Vikipedi (wikipedia.org)


*II. Murad
  (4 Temmuz 1546, Manisa – 16 Ocak 1595, Konstantiniyye), 12. Osmanlı padişahı ve 91. İslam halifesi. Saltanatı sırasında Osmanlı İmparatorluğu en geniş sınırlara ulaşmasına rağmen, devletteki yozlaşma yine saltanatı sırasında başlamıştır. Saltanatı boyunca sefere gitmemiştir.

Şehzadeliği   II. Selim'in Nurbanu Sultan'dan olan en büyük oğlu ve varisidir. Nurbanu'nun anne ve babasının kimler olduğu ise kesin olarak bilinememektedir.[1] İyi bir eğitim alan şehzade Arapça ve Farsça öğrendi. 1558 yılında babası II. Selim'in Manisa Sancakbeyliğinden Karaman Valiliğine atanması sonucu dedesi Kanuni Sultan Süleyman tarafından Alaşehir Sancakbeyliğine gönderildi. Babası II. Selim padişah olduktan sonra ise Manisa Sancakbeyliğine gönderildi. Babası II. Selim'in vefatından sonra 22 Aralık 1574'te İstanbul'a gelerek Osmanlı tahtına oturdu.

PadişahlığıTahta çıkışı (1574)  22 Aralık 1574 (Ramazan ayı) Çarşamba sabahı, Osmanlı mülkünü devralır almaz fetva ile ilk iş olarak 5 kardeşini boğdurmuştur.


Özel hayatı
Safiye Sultan adında bir eşi vardı. Safiye Sultan ile kaynanası Nurbanu Sultan arasındaki çekişip didişmeler; o dönemlerde çeşitli saray oyunlarıyla, sadrazamların durmadan değişmesine neden olmuştur. Nurbanu Sultan, Safiye Sultan'ı öldüresiyle kıskandığı için, oğlu III. Murad'a yıllar boyu, onu unutturacak bir sevgili arayıp durmuştu. Söylentilere göre, bu yüzden tutsak pazarında cariye fiyatları iki yüz - üç yüz altından, iki bin - üç bin altına çıkmıştır.[12]


Eşleri
  • Safiye Valide Sultan
  • Şemşiruhsar Hatun - Medinede vakfı vardır. Erkek çocuğu olmadığı ve devlet işlerine karışmadığı için sarayda kalmasına izin verilmiştir. 1613'ten önce ölmüştür. Rukiye Sultan'ın annesidir.[13]
  • Mihriban Hatun
  • Şahihuban Hatun - Vakıfları vardır. Bahçekapı'da kendi adıyla anılan türbesinde yatıyor.
  • Nazperver Hatun
  • Fahriye Hatun
Erkek çocukları
  • III. Mehmed
  • Şehzade Yahya (İddia) (1585-1649)
  • Şehzade Selim (1581-1595)
  • Şehzade Bayezit (1579-1595)
  • Şehzade Mustafa (1578-1595)
  • Şehzade Osman (1573-1587)
  • Şehzade Cihangir (1585-1595)
  • Şehzade Abdullah (1580-1595), Ayasofya'da medfundur.[14]
  • Şehzade Abdurrahman (1585-1595)
  • Şehzade Hasan (1586-1591)
  • Şehzade Ahmet (1586-1595)
  • Şehzade Yakup (1587-1595)
  • Şehzade Süleyman (1585-1585)
  • Şehzade Alemşah
  • Şehzade Yusuf
  • Şehzade Hüseyin
  • Şehzade Korkut
  • Şehzade Ali
  • Şehzade İshak
  • Şehzade Ömer
  • Şehzade Alaüddin
  • Şehzade Davud

NOT: Erkek çocuklarının sayısının 25 olduğu söylenmektedir. Diğerlerinin adları bilinmemektedir.

Kız çocuklar
  • Ayşe Sultan (d. 1565'ten önce - ö. 15 Mayıs 1605) - Safiye Valide Sultan'ın kızıdır. Padişah III. Mehmed'in türbesinde gömülüdür.
  • Fatma Sultan(d. 1565'ten önce) - Safiye Valide Sultan'ın kızı.[15] İlk evliliği: 1593 Damad Halil Paşa. İkinci evliliği:1604 Damad Cafer Paşa. Üçüncü evliliği: 1610 Damad Hızır Paşa. Dördüncü evliliği: 1611 Damad Murad Paşa.
  • Hümaşah Sultan
  • Hatice Sultan
  • Mihrimah Sultan - 1604'te Mirahur Ahmed Paşa ile evlenmiştir.
  • Fahriye Sultan - 1604'te Çuhadar Ahmed Paşa ile evlenmiştir. İkinci izdivacını Sofu Bayram Paşa ile yapmıştır. Bayram Paşa ölünce bir daha evlenmemiştir.
  • Rukiye Sultan - Şemsiruhsar Hatun'un kızıdır.
  • Fethiye Sultan[16]


*I. Bayezid veya Yıldırım Bayezid (y. 1360, Edirne – 8 Mart 1403, Akşehir), dördüncü Osmanlı padişahı. 1389'dan 1402 yılına kadar hükümdarlık yapmıştır.[1][2] Babası Sultan I. Murad, annesi ise Gülçiçek Hatun'dur.Padişahlık öncesi yaşamı : Babası Sultan I. Murad, annesi Rum[3] asıllı olan Gülçiçek Hatun'du. Adı babaannesinin babası Türkmenlerin Ede-Balı diye andığı Ebâ Yezîd'in adından gelir. Küçük yaştan itibaren zamanın seçkin âlimlerinden genel İslam eğitimi ve değerli kumandanlardan askerlik, sevk ve idare dersleri aldı. Osmanlı tarihlerinde kendisinden ilk olarak söz edilmesi, 1381'de Germiyanoğulları Beyi Süleyman Şah'ın kızı Devlet Sultan/Hatun'la evlenişi nedeniyledir. Bu evlilik babası I. Murat'ın Germiyan topraklarının neredeyse tamamını "gelin çeyizi" olarak sınırlarına katmak politikasının sonucuydu. 1381 yılında evlenişinin takip eden yıllarda devlet idaresinde yetişmesi için Sultanönü, Eskişehir ve sonra Germiyan ili Kütahya sancakları beyliğine atandı. Sancaklarının askeriyle Anadolu ve Rumeli yakalarında savaşlarda babasının safında yer aldı. 1385'te kardeşi Şehzade Savcı Bey'in, Bizans veliahdı Andronikos Paleologos ile birlikte hareket ederek ayaklanmasının bastırılışı ve Şehzade Savcı'nın gözlerine mil çekilmesi sonucu öldürülmesi olayları ile de Osmanlı tarihlerinde bahsi geçmektedir. 1389'da Sırpların çoğunluğunu oluşturduğu Haçlı ordusu ile yapılan Birinci Kosova Muharebesi'ne katıldı. Osmanlı ordusunun sağ kanadının komutanlığını yaptı; savaşta büyük kahramanlık gösterdi ve savaşın Osmanlılar tarafından kazanılmasında komutası altında bulunan Osmanlı sağ kanadının Sırplara bir karşı taarruz ile Sırp ordusunu çökertmesi çok önemli katkı sağladı. Babası Sultan Murad, bu savaş sonunda bir Sırp soylusu olan Milos Obilic tarafından öldürülünce, devlet ileri gelenlerinin müşterek kararı ile Osmanlı tahtına geçti.[6]



*Osmanlı Padişahları – Türk Tarih Kurumu Başkanlığı (ttk.gov.tr)


Osman Gazi (1299 – 1326)

Orhan Gazi (1326 – 1359)

I. Murad (1359 – 1389)

annesi Bizans tekfurlarından Yar Hisar Tekfuru’nun kızı olan Nilüfer Hatun’dur (Holofira).

I. Bayezid – Yıldırım Bayezid (1389 – 1402)

Kosova Savaşı’ndan sonra savaş alanını gezerken, Sırp Asilzâdesi Milos Obraviç (Sırp Kralı Lazar’ın damadı) tarafından hançerlenerek şehit oldu (1389).


I. Bayezid – Yıldırım Bayezid (1389 – 1402)

Babası Murad Hüdavendigâr, annesi Gülçiçek Hatun’dur. 

Girdiği savaşlarda gösterdiği cesaretten ve hızlı hareket etmesinden dolayı ona ‘Yıldırım’ lakabı takılmıştı.

Sırbistan’ın başında, Kosova Savaşında ölen Kral Lazar’ın oğlu Stefan Lazareviç vardı. Barış antlaşması için geldiği Edirne’de kız kardeşi Maria’yı Bayezid’e verdi. Bu evlenme sayesinde Osmanlı-Sırp dostluğu kuruldu. Yıldırım Bayezid, Timur’la yaptığı Ankara Savaşı’nda yenildi ve esir düştü. 13 yıl süren saltanatı sonunda esaretinin başlamasından 7 ay 12 gün sonra vefat etti.


Fetret Devri (1402-1413)

Ankara Savaşı sonunda Anadolu’da Türk birliği bozulmuş ve Osmanlı Devleti dağılma tehlikesi ile karşılaşmıştı. Yıldırım Bayezid’in oğulları, babalarının ölümünden sonra taht mücadelesine başladılar. Osmanlı tarihindeki en büyük kargaşa dönemi böylece başlamış oldu. Fetret Devri adı verilen bu dönemdeki taht mücadeleleri, Timur’un Anadolu’da kuvvetli bir devlet bırakmak istememesi ve Bizans’ın entrikalarıyla daha da arttı.

Süleyman Çelebi Edirne’de, İsa Çelebi Bursa’da, Mehmed Çelebi Amasya’da, Musa Çelebi Balıkesir’de padişahlıklarını ilan ettiler.

Mehmed Çelebi ile Musa Çelebi aralarında anlaştılar ve Bursa’da vali bulunan İsa Çelebi’yi ortadan kaldırdılar. Mehmed Çelebi, Süleyman Çelebi’nin de ortadan kalkması gerektiğini biliyordu. Bu amaçla Musa Çelebi’yi Edirne’ye Süleyman Çelebi’nin üzerine gönderdi. Musa Çelebi, kardeşi Süleyman Çelebi’yi yenerek, Edirne’yi ele geçirdi. Ancak Mehmed Çelebi’ye verdiği sözü tutmayarak Edirne’de kendini padişah ilan etti. 1413 yılında, son olarak Musa Çelebi’yi de saf dışı bırakan Mehmed Çelebi Fetret Devrine son verdi.

 

I. Mehmed (1413 – 1421)

Babası Yıldırım Bayezid, annesi de Germiyanoğulları’ndan Devlet Hatun’dur. 

Fetret Devri’nden sonra Anadolu’daki beylikleri tekrar bir araya toplamayı başaran Sultan Çelebi Mehmed’e Osmanlı Devleti’nin ikinci kurucusu gözüyle de bakılabilir.

 

II. Murad (1421 – 1451)

Babası Çelebi Mehmed, annesi Dulkadiroğulları’ndan Süli Bey’in kızı Emine Hatun’dur.


Fatih Sultan Mehmed (1451 – 1481)

Babası Sultan İkinci Murad, annesi Humâ Hatun’dur. 

Fatih Sultan Mehmed, okumayı çok severdi. Farsça ve Arapça’ya çevrilmiş olan felsefî eserler okurdu. 1466 yılında Batlamyos Haritası’nı yeniden tercüme ettirip, haritadaki adları Arap harfleriyle yazdırdı. Bilimsel sorunlarda, hangi din ve mezhebe mensup olursa olsun bilginleri korur onlara eserler yazdırırdı. Bilime büyük önem veren Fatih Sultan Mehmed, yabancı ülkelerdeki büyük bilginleri İstanbul’a getirtti. Nitekim astronomi bilgini Ali Kuşçu, kendi döneminde İstanbul’a geldi. Ünlü ressam Bellini’yi de İstanbul’a davet ederek kendi resmini yaptırdı.

…. bizzat yirmi beş sefere katıldı.

20 yaşında Osmanlı padişahı olan Sultan İkinci Mehmed, İstanbul’u fethedip 1100 yıllık Doğu Roma İmparatorluğu’nu ortadan kaldırarak ‘Fatih’ unvanını aldı. Hz. Muhammed’in Hadis-i Şerifinde müjdelediği İstanbul’un fethini gerçekleştiren büyük komutan olmayı da başaran Fatih Sultan Mehmed, yüksek yeteneği ve dehasıyla dost ve düşmanlarına gücünü kabul ettirmiş bir Türk hükümdarıydı. Ortaçağ’ı kapatıp, Yeniçağ’ı açan cihan hükümdarı Fatih Sultan Mehmed, nikris hastalığından dolayı 3 Mayıs 1481 günü, Maltepe’de vefat etti ….


II. Bayezid (1481 – 1512)

Babası Fatih Sultan Mehmed, annesi Mükrime Hatun adında bir Türk kızıdır. 

Arapça ve Farsça’yı gayet iyi biliyordu. Çağatay lehçesi ve Uygur alfabesini de öğrendi. İslâm ilimlerinin yanı sıra, matematik ve felsefe tahsili de yaptı. 


Yavuz Sultan Selim (1512 – 1520)

Babası Sultan İkinci Bayezid, annesi Gülbahar Hatun’dur.

Valiliği sırasında Trabzon halkını rahat bırakmayan Gürcüler üzerine üç sefer yaptı. En önemlisi olan Kütayis Seferinde Kars, Erzurum ve Artvin illeri ile birçok yeri fethederek Osmanlı topraklarına kattı (1508). Buralarda yaşayan Gürcülerin hepsi Müslüman oldular.

“Aslan Pençesi” denilen bir çıban yüzünden henüz elli yaşında iken vefat etti.


Kanunî Sultan Süleyman (1520 – 1566)

Babası Yavuz Sultan Selim, annesi Hafsa Hatun’dur. 

Kanûnî Sultan Süleyman devri, Türk hakimiyetinin doruk noktasına ulaştığı bir devir olmuştur. 

Şehzade Süleyman, babasının kardeşleriyle mücadeleleri sırasında İstanbul’da kalarak babasına vekâlet etti. 

Kendisine “Kanûnî” denmesi, yeni kanunlar icad etmesinden değil, mevcut kanunları yazdırtıp çok sıkı bir şekilde tatbik etmesinden dolayıdır. Kanûnî Sultan Süleyman, adaleti seven bir padişahtı. 


II. Selim (1566 – 1574)

Babası Kanûnî Sultan Süleyman, annesi Hürrem Sultan’dır. Hürrem Sultan, Slav kökenlidir. 

Sarı Selim olarak da anılan İkinci Selim, Kütahya sancakbeyi iken babası Cihan Padişahı Kanûnî Sultan Süleyman’ın ölüm haberi üzerine İstanbul’a gelerek 30 Eylül 1566 günü kırk iki yaşında tahta geçti. 

… .. adını aldığı dedesi Yavuz Sultan Selim ve Babası Kanûnî’ye göre oldukça silik bir idare sergilemiştir. Devrin büyük devlet adamları sayesinde Osmanlı Devleti ihtişamını sürdürmüş, Sokullu Mehmed Paşa gibi dirayetli ve tecrübeli vezirler hükûmeti ayakta tutmuşlardır. Sultan İkinci Selim’in kendisi hiç sefere çıkmamış ve liyakatlı olmayan Ali Paşa’nın Kaptan-ı Deryalığında İnebahtı faciası yaşanmıştır. 



*İnebahtı Deniz Muharebesi - Vikipedi (wikipedia.org)

* İnebahtı Deniz Muharebesi , 7 Ekim 1571 tarihinde Osmanlı Devleti ile Haçlı donanmaları arasında, Korint Kıstağı'nda, İnebahtı yakınlarında yapılan deniz muharebesidir. II. Selim dönemindeki bu muharebede donanma büyük hasar görmüş ve Osmanlı Devleti'nin yükselme

dönemindeki en büyük deniz mağlubiyeti olarak addedilir. Osmanlı kaynakları, bu muhaberenin adını

Sıngın olarak yazar.[2] İspanyol yazar Cervantes bu savaşta elinden ve göğsünden yaralanmıştır.







Bölge
İnebahtı, Osmanlı Devleti (Bugünkü NaupaktosYunanistan), Adriyatik Denizi

Muharebe Öncesi

Osmanlı-Venedik Savaşı (1570-1573)

O dönemde Kıbrıs, oldukça hareketli Mısır - İstanbul deniz ticaret yolu üzerinde önemli bir engeldi. Ada Venediklilerin elinde bulunuyor, adada yuvalanan, Venedik desteğindeki Hristiyan korsanlar sık sık ticaret ve hac gemilerini vuruyorlardı. Kıbrıs'ın vaktiyle Müslüman bir ülke


olduğu gerekçesiyle fetva alınıp savaş açıldı. Kıbrıs'ın önemli merkezleri Lefkoşa ve Mağusa, zorlu mücadelelerden sonra zaptedildi. Fethi tamamlandıktan sonra Kıbrıs, beylerbeyliği haline getirildi (1570-1571).

Osmanlı Devleti'nin Kıbrıs adasını alması, Avrupa'da büyük tepkilere yol açtı. Bunun sonucu olarak Papa V. Pius, İspanya kralı ve Venedik dukası, Osmanlılara karşı birleştiler. Bu birleşmeyi imza ile de onayladılar. (15 Mayıs 1571) Kutsal İttifak adı verilen bu antlaşmayı, Osmanlılar öğrendiler. Dîvan'da, bu tarihlerde, bazı görüş ayrılıkları

yüzünden anlaşmazlık vardı. Bu durum, alınacak tedbirleri durduruyor, Donanmayı Hümayun

amiralliğinin, Preveze'den yazdığı yardım isteklerini cevapsız bırakıyordu. Sonunda Dîvan, Avrupa karşısına güçlü bir donanma ile çıkma konusunda karara vardı. Ancak Dîvandaki anlaşmazlık

yüzünden, Osmanlı donanmasının başına, bir kara ordusu kumandanı olan Müezzinzade Ali Paşa getirildi. İstanbul'a gelen ikinci bir haber, Osmanlı sularına gelmekte olan Haçlı donanması ile ilgiliydi.

Sokollu, bu donanmayı durdurmak görevini de gene bir kara ordusu kumandanı olan Pertev Mehmed Paşa'ya verdi.... ...



III. Murad (1574 – 1595)

Babası, Sultan İkinci Selim, annesi Afife Nur Banu Sultan’dır. Annesi Venedikli’dir. 

Şehzadeliği sırasında bulunduğu Manisa’da devrin en değerli ulemâsından dersler aldı. Osmanlı Padişahları içinde en âlim padişahlardan birisidir. 

Sultan Üçüncü Murad, saltanatı boyunca İstanbul’dan hiç çıkmadı ve saraydaki kadınların etkisinde kaldı. Daha sonraki yıllarda Osmanlı Devleti’nin bir devrini etkileyecek olan kadınlar saltanatı onun devrinde başladı. 

Sokullu Mehmed Paşa’nın ağırlığını hissettirdiği III. Murad döneminde, Osmanlı toprakları en geniş sınırlarına ulaştı. Babası İkinci Selim’den devraldığı 15. 162.151 km2 ülke toprağını, 19.902.000 km2’ye çıkardı. İngilizlerle de dostâne ilişkiler geliştirildi.

İlk İngiliz daimî elçisi onun zamanında gönderildi. Papa’nın Katolik Avrupa’da kurabileceği haçlı ittifakına karşı Protestan İngiltere ile ilişkiler geliştirildi. Daha sonra bu ittifaka, Hollanda da dahil edildi. Devlet işlerini Sokullu’ya devreden Sultan Üçüncü Murad zamanında sarayda kadınlar devlet işlerine çokça karışmaya başladılar bu durum, Sokullu’nun ölümünden sonra daha da artarak devam etti.


III. Mehmed (1595 – 1603)

Babası Sultan Üçüncü Murad, annesi Safiye Sultan’dır.

Sultan Üçüncü Mehmed, annesini çok sever, sayar ve dinlerdi. Bundan yararlanan annesi Safiye Sultan, Osmanlı sarayında hâkimiyet kurdu. Bazı konularda Padişahı zorlayıp istediğini yaptırıyor, bu da devlet işlerinde karışıklıklara sebep oluyordu. Dindar olup, tasavvufa da son derece meraklıydı. Hz. Muhammed’in ismi anılınca, saygısından derhal ayağa kalkardı. Üçüncü Mehmed devri, duraklama dönemine rastlar. Sultan Üçüncü Mehmed, kolayca üzüntüye kapılır, yemekten, içmekten kesilirdi. Celâlî isyanları ve İran savaşlarının çok uzun sürmesi onu büyük üzüntü içinde bıraktı. İçkiyi sıkı bir şekilde yasaklayıp, bütün gizli meyhaneleri kapattırdı.


I. Ahmed (1603 – 1617)

Babası Sultan Üçüncü Mehmed, annesi Handan Sultan’dır. 

Sultan Birinci Mustafa, ağabeyi Sultan Birinci Ahmed’in padişahlığı süresince, on dört yıl sarayın bir odasında

hapis hayatı yaşadı. O devirde bu gerekli görülüyordu. Aksi halde şehzadeler devlet yönetimine karışıyor, hatta

padişahı devirmek için harekete bile geçebiliyor ve devlet birliği tehlikeye düşüyordu. Buna meydan vermemek

için şehzadeler “izale” olunur veya bir odaya kapatılırdı. Sultan Birinci Ahmed, tahta geçtiğinde kardeşini öldürtmemiş, ancak sarayda mahpus tutmuştur. 


I. Mustafa (1617 – 1618 / 1622 – 1623)

Babası Birinci Ahmed, annesi Mahfirûz Haseki Sultan’dır. Mahfirûz Haseki Sultan aslen Rum’du.

Sultan Genç Osman, on dört yaşında iken, amcası Sultan Birinci Mustafa’nın tahttan indirilmesi üzerine

Osmanlı tahtına oturdu. 

Arapça, Farsça, Latince, Yunanca ve İtalyanca gibi doğu ve batı dillerini klasiklerinden tercüme

yapabilecek kadar güzel öğrendi.


Genç Osman (1618 – 1622)

Babası Birinci Ahmed, annesi Mahfirûz Haseki Sultan’dır. Mahfirûz Haseki Sultan aslen Rum’du.

Sultan Genç Osman, on dört yaşında iken, amcası Sultan Birinci Mustafa’nın tahttan indirilmesi üzerine

Osmanlı tahtına oturdu. 

Arapça, Farsça, Latince, Yunanca ve İtalyanca gibi doğu ve batı dillerini klasiklerinden tercüme

yapabilecek kadar güzel öğrendi.


IV. Murad (1623 – 1640)

Babası Sultan Birinci Ahmed, annesi Mahpeyker Kösem Sultan’dır. 

Sultan Dördüncü Murad, çok iyi cirit ve ok atardı. Bu gücünü katıldığı savaşlarda da gösterdi. 

Din büyüklerine hürmet eder Şeyhülislâm Yahya Efendi’ye “Baba” diye hitap ederdi. İçki ve tütünü

yasakladı. Gece sokağa çıkma yasağı koydu. Arapça’yı ve Batı dillerini çok iyi bilirdi.

Hükümdarlığının ilk yıllarında annesinin etkisinde kaldıysa da daha sonra kadınların saltanatına

son verdi; hain ve hilekâr sadrazamları şiddetle cezalandırdı. Memleket meselelerini yakından

takip edip, çözümler üretmeye çalıştı. On yedi yıl hükümdarlık yaptıktan sonra, henüz 28 yaşında

vefat etti.


İbrahim (1640 – 1648)

Babası Sultan Birinci Ahmed, annesi Mahpeyker Kösem Sultan’dır. 

Sultan Birinci İbrahim, tahta geçtiği ilk yıllarda sinir hastalığı yüzünden sık sık kriz geçiriyordu. Ancak,

daha sonraki yıllarda devlet işleriyle bizzat ilgilenmeye başladı. Sultan Birinci İbrahim, tahta çıktığında

soyunun tek şehzadesi o kalmıştı. 

Saltanatı sırasında, annesi Kösem Sultan’ın etkisinde çok kaldı. Sekiz yıl dokuz ay padişahlık yaptıktan

sonra, 18 Ağustos 1648 tarihinde, boğularak öldürüldü.


IV. Mehmed (1648 – 1687)

Babası Sultan Birinci İbrahim, annesi Rus asıllı Turhan Hatice Sultan’dır. 

… ..henüz yedi yaşında iken padişah oldu. Ava ve edebiyata çok meraklıydı. Ava olan merakı

yüzünden tarihte “Avcı Mehmed” olarak anılır.

İçkiyi yasaklayıp, içki imalâthanelerini kapattırdı. Sadrazamlığı, Köprülü ailesine vermekle çok

isabetli bir karar aldı.

Hayatının büyük bir kısmı saray entrikalarıyla geçti. İkinci Viyana bozgunundan sonra, ordunun ve

devlet erkânının oy birliği ile, 8 Kasım 1687 günü tahttan indirildi.


II. Süleyman (1687 – 1691)

Babası Sultan Birinci İbrahim, annesi Saliha Dilaşub Sultan’dır. 

Hayatının kırk yılını bir dairede hapis geçiren Sultan İkinci Süleyman cesur, dindar, vatansever, merhametli ve

nazik bir insandı. Rüşvet ve sefahata son derece düşmandı. Padişah olduğu sırada askerî zorbaların ortalığı

karıştırması üzerine onlarla mücadeleye girişti ve kısmen de olsa asayişi sağladı.

Sultan İkinci Süleyman, dört yıl gibi kısa bir süre padişahlık yaptı.


II. Ahmed (1691 – 1695)



II. Mustafa (1695 – 1703)

III. Ahmed (1703 – 1730)

I. Mahmud (1730 – 1754)

III. Osman (1754 – 1757)

III. Mustafa (1757 – 1774)

I. Abdülhamid (1774 – 1789)

III. Selim (1789 – 1807)

IV. Mustafa (1807 – 1808)

II. Mahmud (1808 – 1839) 

Abdülmecid (1839 – 1861)

Abdülaziz (1861 – 1876)

V. Murad (30 Mayıs 1876 – 31 Ağustos 1876)

II. Abdülhamid (1876 – 1909)

Mehmed Reşad (1909 – 1918)

Mehmed Vahdeddin (1918 – 1922)


3 yorum:

  1. Safiye Sultan (M. Turhan Tan)’ın öyküsünü okurken; Dünya tarihinde özel bir yeri olan Osmanlı İmparatorluğu’nun devasa yapısı, coğrafi büyüklüğü ve güçlü ordusunun; süreç içinde giderek erimesini ve kaçınılmaz yıkılışının roman tadındaki hikâyesi; bir Venedik’li padişah eşi olan Safiye Sultan’ın bakış açısıyla anlatımı insanın içini acıtıyor…. bir o kadar da ibretlik derslerle dolu…

    YanıtlaSil
  2. “Tarih tekerrürden ibarettir” veciz sözünün günümüzdeki versiyonuna şahit olunan ve halen yaşanmakta olunan zafiyet alanlarının da, tarihimizde gelişen olaylarla benzerlik oluşturan esas sebebin ”İşi ehline vermek” ve “Liyakat” anlayışından uzaklaşması olduğu inancı bir kez daha kendisini haklı çıkarıyor…..

    YanıtlaSil
  3. Yazık... ... rüşvet, adam kayırmaca, makam ve rütbelerin liyakat değil yönetim zinciri içindekileri şahsi çıkar ve ikbal beklentilerine göre şekillendiği devlet çarkının içinde; padişah anasına kadar ulaşan yaygın kanser gibi Osmanlı'nın sonunu hazırlayan süreci hızlandıran olaylar dizisi.... aslında günümüzde de aşina olduğumuz vahim bir tablo bu durum.....

    YanıtlaSil