3 Kasım 2022 Perşembe

Taras Bulba*


 

Nikolay Vasilyeviç Gogol (D.31 Mart 1809, Ukrayna- Ö.4 Mart 1852 Moskova, Rus Çarlığı)

Rus edebiyatının 19.yüzyıldan itibaren izlediği gelişmeleri 1917’den geri bakarak daha iyi anlayabiliriz. Puşkin, Gogol, Tolstoy vb. büyük simaları, ancak 1917’ye yönelik gelişmelerin ana ekseni karakteristik özellikleriyle kavrandıkça yerli yerine oturtmak mümkün olabilir. 1917 öncesi Rus edebiyatının uluslararası etkisi ne kadar büyük ve geniş olursa olsun, bu edebiyatın dünya tarihinde oynadığı rol, aydınlanma hareketinin ve Fransız Devrimi’nin ardından ortaya çıkan devrim hareketlerinin Rusya’ya yansıyan etkileri ile birlikte düşünüldüğünde daha iyi kavranacaktır. 


Aydınlanmanın Çöküşüne Doğru


Avrupa’da 1789’dan sonra burjuva demokratik hareketleri gittikçe artan ölçüde çaptan düşmeye başlamış büyük Fransız devriminin gelenekleri, ortaya attığı idealler kaybolup gitmeye ya da karikatürleşmeye  yüz tutmuşken , Rusya’da devrimci demokrat hareket ile liberalizm, nispeten geç bir dönemde de olsa, 19. yüzyılda bir hesaplaşma süreci içine girmişlerdir.

… .. 19 yüzyılın ilk yarısında klasik güzellik idealinin ve Napoleon’un Avrupa’ya verdiği imajın sonucu olarak bütün ihtişamıyla edebiyatta canlandırdıkları evredir.

19. yüzyılın başları, “İngiliz sanayi devriminin” Avrupa’nın çehresini değiştirdiği yıllara karşılık gelir. Sanayi devriminin bu evresi, kapitalist üretimi, dolayısıyla da burjuva toplumunun egemenliğini, gerekorta gerekse de doğu Avrupa’da, gerçekleştirilmesi zorunlu ana görev olarak toplumların karşısına çıkarmıştır. Bu evreyi, 1789 Fransız Devrimi’ni hazırlayan o uzun aydınlanma evresinden ayıran temel fark, yeni (kapitalist-burjuva) toplumun temel iç çelişkilerinin, henüz kapitalizmin ekonomik özellikleri olarak insanların bilincinde yer edip doğru dürüst kavranmadan önce gün ışığına çıkmış olmasıdır.… .. 

… ..Rusya’da, Avrupa’nın geri kalan bölümünde olduğundan farklı bir “takvim” işlemektedir; serflik ilişkilerine bağlı feodal yapı bütün sarsıntılara rağmen, kapitalizme geçişin sancılı yollarında hâlâ engeller çıkarmaktadır. Serflik  yasası bile ilk kez 1861’de gündeme gelecektir. İşte modern Rus edebiyatında Gogol ile başlayan eleştirel dönem Puşkin’e kadar geri giderken, sanat-kültür (edebiyat) alanındaki arayışları ve tepkileri anlamamız için, depreme tutulmuş feodal üretime dayalı sistem üzerinde kapitalizme geçişin sancılarını çeken bir toplumsal yapıyı göz önünde bulundurmamız gerekir. Yönetim düzleminde ise monarşiye (çarlığa) bağlı kapsamlı bir bürokratik mekanizma, adaletsizlik, haksızlık üreten bir yönetim; siyasal-kültürel bağlamda Slavcılık ile Batıcılık (Avrupacılık) arasında gelip giden arayışlar vb. 1917 devrimine yönelmiş gelişmelerin birkaç belirleyici düzlemini oluşturmaktadırlar.



Klasik İle Romantik Arasında

… ..

Küçük İnsan

Gogol… ..

… ..Rus toplumunun önüne bir ayna koyan ilk yazarlardandır. Onun yergiiiiiici (mizahi, taşlamacı) üslubunda “küçük insan” klasik edebiyat geleneğinde alışılagelenin aksine, anlatıların kahramanı olarak ortaya çıkabilme imkânı bulmuştur…. .. Ölü Canlar, toprak sahiplerinin kölesi olan serflere reva görülen muameleleri, Rusya’daki serflik sisteminin insanlık dışı durumunu fgözle önüne sermek bakımından çarpıcı bir mizah-yergi örneğidir, … ..


TARAS BULBA

”Dön de bir bakayım oğul. Şu giysilere bir bakın, aman! Papaz cüppesi dediğiniz şey bu mu? Okulda hep böyle mi giyiniyorsunuz?

Kiev Papaz Okulu’nda okuyan iki oğlu eve döndüğünde onları karşılayan yaşlı Bulba’nın ilk sözleriydi bunlar. Çocuklar atlarından yeni inmişlerdi. Utandıklarından kızarıp  bozar ıyorlar, babalarının yüzüne bakmıyorlardı. İkisi de güçlü kuvvetli delikanlılar olmalarına karşın henüz yüzleri ustura görmemişti. Kan damlayan yanaklarında ergenliğin ayva tüyleri vardı. Babalarının sözlerinden utanmış, önlerine bakıyorlardı.

“Hele durun da bir bakayım! Oğlum dön de cüppeni iyice göreyim. Şunun setresine de bakın! Böyle uzun eteklerle koşmaya kalkarsanız ayaklarınız eteklere takılır yere kapaklanırsınız.”

Oğullarından üyüğü dayanamadı:

“Baba, bizimle eğlenmeyi bırak artık.”

“Şunun çalımına bak. Bırakmasam ne olur?”

“Görürsün ne olacağını. Babam olduğuna bakmam, basarım sopayı.”

Bulba şaşırdı geriye doğru birkaç adım attı:

“Babasını dövecekmiş. Hayırlı evladı görüyor usunuz dostlar?”

“Benimle eğlenen kim olursa olsun gözünün yaşına bakmam.”

“Demek beni döveceksin Peki nasıl yapacaksın? Yumrukla mı?”

“Nasıl istersen.”,Taras Bulba kollarını sıvayarak bağırdı:

“Hadi göster bakalım kendini! İşte burası er meydanı!”

Uzunca bir süreden sonra ilk kez bir araya gelen baba oğul kucaklaşacaklarına birbirlerinin karınlarını, bellerini, omuzlarını yumruklamaya başladılar.

Sarı benizli zayıf bir kadın olan evin hanımı kapının önüne dikilmiş, bir an önce oğullarını kucaklayabilmek için can atıyordu. Sızlanmaya başladı. …

… ..

Gelen konuklarının hepsi, Taras Bulba’yı ve oğullarını kutladılar. Çünkü çocukların Zaporojye ordu karargâhında öğrenebileceklerinden daha iyi bilgiyi hiçbir yerde buklamazlardı. … ..

… ..

Ordugâhtan köye döndüklerinde, Taras Bulba, gördükleri karşısında şaşırıp kaldı. Yahudi Yankel işini yoluna koymuş, bir evin duvarı dibine kurduğu tegâhta çakmaktaşı, barut, her türlü savaş araç gereci, hatta simit, çörek gibi şeyler satıyordu. İçinden “Vay uyanık vay,” diye düşündü. Yahudinin yanına geldii. 

“Delirdin mi be adam? Seni görürlerse parça parça edeceklerini bilmiyor musun?”

Yankel ise “Taras’a iyice yaklaştı, gizli bir şey söyleyecekmiş gibi işaretler yaparak:

“Aman beyim ne olur kimseye söyleme,” dedi. “Kazak arabaları arasında benim de bir arabam var. Yolda sislere gerekebilecek ne varsa yükledim. Çok ucuza satacağım. Hiç kimse benim kadar ucuza satamaz. Yemin ederim ki doğru söylüyorum. … …

Bu becerikli Yahudi’nin işlerine akıl erdiremeyen Taras omuzlarını silkip, kervandaki arkadaşlarının yanına katıldı.

… ..

Kısa sürede tüm güneydoğu Lehistan'ın bir korku sardı. Herkesin dilinde “Zaporojyeliler geliyor,“ söylentisi vardı. Ayakta durabilen kişm varsa yollara dökülmüş, evini barkını terk etmiş kaçıyordu. … ..

… ..

Taras Bulba, oğullarını diğer gençlerle birlikte ön saflarda gördükçe gururlanıyordu. Ostap, sanki askerlik için yaratılmıştı. … ..

Andrey’se bir başka alemdi. Kurşun vızıltıları, kılıç şakırtıları onun için sanki bir müzikti. Ağabeyindeki gibi tehlikeyi sezme, kendi gücünü ölçebilme özellikleri yoktu. Savaş ona çılgınca bir eğlence gibi geliyor, büyük bir haz veriyordu, adeta büyüleniyordu: … ..

… ..

“Kimsin sen? Sanki seni bir yerlerden tanıyorum ama bir türlü nereden olduğunu çıkaramadım.”

“Yanılıyorsunuz, sizinle iki yıl önce Kiev’de karşılaşmıştık.”

“Kiev’de mi? İki yıl önce ha?”

Öğrencilik döneminin son iki yılını düşünen Andrey, kadının yüzüne biraz daha dikkatle bakınca her şeyi anımsadı. “Tamam şimdi tanıdım seni,“ dedi. “Voyvoda’nın kızının yanındaki Tatar halayıksın. Kovno Voyvodası’nın yanındaki”

Andrey’in neredeyse bağırarak söylediğiduyulmasından korkan kız tir tir titremeye başladı ve bir kez daha parmaklarını dudaklarına götürerek yalvaran bakışlarıyla susmasınıu istedi. … ..

… ..

Papaz kapıyı kilitleyip, yolu aydınlatmak üzere Andrey’le Tatar kızın önünde yola koyuldu. Bir süre sonra manastırın kubbelerinin altın geldiler. Yüksek şamdanlarla aydınlatılmış bir kürsünün önünde diz çökmüş ve her iki yanında mor elbiseler, göğüsleri dantelli gömlekler giymiş, ellerinde buhurdanlar bulunan tıpkı papaz gibi diz çökmüş iki çocuk görülüyordu. Üçü birlikte, bir mucize gönderip kenti düşmandan kurtarması, halka sabır, dayanma gücü vermesi, açlıklarının sona ermesi için Tanrı’ya yalvarıyorlardı. … ..

…..

… .. Tatar kız “Hadi gidiyoruz, “ dedi… ..

… .. Evlerin üzerindeki büyük çatılarda havalandırma delikleri ile pencereler vardı; … ..

… ..

… .. Tatar kızı, içinde pırıl pırıl ışıklar yanan başka bir odaya girdi. … .. Andrey’in yüreği hızla çarpmaya başladı. … .. kollarına atılacakmış gibi uzanan, ancak son anda taş ksilmiş gibi duran genç bir kızla karşılaştı. … ..Andrey boşu boşuna iki yıl önceki sevgilisinin yüzündeki çizgileri aradı. Rengi solgundu ama bu güzelliğini soldurmak bir yana, ona bambaşka bir çekiicilik katıyordu:

… .. 

Voyvoda’nın kızı da onu görünce büüüyülenmişti. … ..

… ..

“Bu iyiliğini nasıl ödeyeceğimi bilemiyorum yüce gönüllü insan, “ dedi. “Yaptıklarının karşılığını, sana  benim gibi güçsüz bir kadın değil, ancak Tanrı verebilir.”... ..

… ..








*Taras Bulba  &  Nikolay Vasilyeviç Gogol

Türkçesi : Nur Nirven

Özgün adı : Тарас Бульба


*Taras Bulba (Rusça:Тарас Бульба) - Nikolay Vasilyeviç Gogol'ün Ukrayna Kazakları'nın 15. yüzyıldaki yaşamlarını, savaşlarını ve zaferlerini destansı bir dille anlattığı romanıdır.


















































Gherardo-delle-Notti



Gherardo-delle-Notti



8 yorum:

  1. Kazak'ların hayata bakışları, yaşayışlarını okudukça; alkol bağımlısı, sürekli birleriyle dövüşmek hatta komşu halklarla savaşmayı benimseyen bir topluluk izlenimi ediniyorsunuz....

    YanıtlaSil
  2. Ataman olarak adlandırılan liderler, daha aşağı seviyelerde bu topluluğun yemek vb. idari işlerini yapan bölük başları gibi hiyerarşi olduğunu anlıyoruz ama liderleri de kolayca alaşağı edebiliyorlar.....

    YanıtlaSil
  3. Alkol etkisiyle disiplinin olmadığı, eşkıya takımı gibi insanlar topluluğunun sarhoşluk nedeniyle yerlerde sürünmeleri, yuvarlanmaları, düştüğü yerlerde sızıp kalmaları.... savaşçı olarak tanımlanması garip geliyor...

    YanıtlaSil
  4. Kavga çıkarmak veya savaşmak için yer ararken akıllarına ilk olarak Anadolu, Türkler v e Tatarlar geliyor...

    YanıtlaSil
  5. Savaşmak veya kavga çıkarmak için dinsel nedenler öncelikli bir gerekçe olarak kullanılıyor, Ortodokslukla ilgili yorumlar , Katolik olmak, Yahudiler ve Müslümanlar hedeflerinde...

    YanıtlaSil
  6. Bu romanda da savaş meydanlarının karmaşası içinde Yahudi satıcılar işlerini yapmaktalar....

    YanıtlaSil
  7. Taras, ... .. "Yahudi, gözündeki sürmeyi bile çeker, farkında olmazsın," der. "Siz de bir yolunu bulup Ostap'ımı o cehennemden kurtarın," der. ... .. "

    YanıtlaSil