Günümüzden beş bin yıl önce, Yunan destanı İlyada’dan, büyük Hint destanı Mahâbbârata’dan bin beş yüz yıl önce biçimlenip yazıya geçirilmiş olan Gılgamış DEstanı, insanoğlunun ilk yazınsal ürünü, ilk başyapıtıdır.
Bütün büyük yapıtlara özgü temel izleklerin, yaşam sevgisi, yiğitlik, aşk, cinsellik gibi temel değerlerin çok etkileyici bir biçimde iç içe geçtiği bu destan hangi coğrafyada, hangi çağlarda, hangi koşullarda oluştu, hangi serüvenlerden geçerek bugünlere ulaştı? … ..
İnsanoğlunu yedi bin yıl öncesinden taşıyan bütün bilgilerin ilk tohumları Sümerler eliyle atıldı. Bugün adına uygarlık bilgi birikimini oluşturan her şeyin ilk biçimleri Sümer ülkesinde yaratıldı, orada geliştirildi ve bütün çevre ülkelere oradan yayıldı. Akdeniz yöresinde oluşan tek tanrılı üç büyük dinin temelinde … .. Sümer inançlarından çok derin izler var. … ..
Sümerlerin bulduğu ilk yazı, belli bir evrim geçirdikten sonra, Fenikeliler eliyle Yunanlara, onların eliyle de bütün Batı dünyasına aktarıldı. Sümerler, birer tanrı saydıkları gökcisimlerinin uzaklıklarını, devinimlerini hesaplamakta büyük bir başarı gösterdiler. Toprak bölüşümü, ürün paylaşımı gibi konular ölçüm bilgilerini şaşırtıcı bir düzeye ulaştırdı. Örneğin İyonyalı matematikçi Thales’in (MÖ VII-VI yy) ünlü teoremlerini ondan bin beş yüz yıl önce çözmeyi biliyorlardı. Daireyi 360 dereceye, günü 24 saate böldüler. Bütün bu ve benzeri bilgiler Doğu Akdeniz ve Akdeniz üzerinden Batı’ya yayıldı ve Yunan düşüncesinin, dolayısıyla Batı düşüncesinin oluşmasına kaynaklık etti.
Sümerler
Sümerler MÖ beş binlere doğru Aşağı Mezopotamya'da(2*Mezopotamya: Grekçe “meso”, “ara”, “potamos” ise “ırmaklar” demekti: “ırmaklar arası” ) görülmüş bir halk. Yakın zamana dek onların doğrudan, Hindistan’ın İndus yöresinden deniz yoluyla geldikleri sanılıyordu. Ama bugün kuzeyden, Kafkasya’dan indikleri ileri sürülüyor. Bu savın
gerekçesi şu: MÖ 7500’ler de görülen büyük küresel ısınma sonucu eriyen buzullar nedeniyle okyanusların yükselmesi, Atlas okyanusu üzerinden Akdeniz’e gelen olağanüstü büyük taşkınların o dönemde Anadolu’nun kuzeyindeki küçük bir gölü binlerce kat genişletip bugünkü Karadeniz’e dönüştürürken çok büyük bir alandaki yaşamı yok etmesi, kurtulabilen halkların uzak ülkelere kaçışı. “Büyük Tufan’nın kaynağı bu.Sümerce tek heceli sözcüklerden oluşmuş bitişken bir dil. Fin-Uygur, Ural-Altay, Hint-Avrupa gibi hiçbir dil topluluğuna bağlı değil. Türkçeyle yakınlığını ileri sürenler var. Kimi dilbilimciler , örneğin Sümerce “dingir” (tanrı) sözcüğüyle kökendeş olduğunu söylüyor.
Sümerler Dicle ve fırat kıyılarında Uruk, Kiş, Şurrupak, Lagaş, Nippur gibi kentler kurdular. Bu iki ırmağın düzenli taşkınlarından korunmak için yüksekçe yerlere kurulmuştu bu kentler. Basra Körfezi o çağda bugünkünden 150 km. içeri uzanıyordu. Dicle’yle Fırat ise güneye doğru birleşip tek koldan inmezdi, ayrı ayrı yerlerden dökülürlerdi denize. Geçtikleri toprakları ekip biçmek için Sümerler buralarda yaygın bier sulama düzeni kurdular. Çinicilik sanatını bulup geliştirdiler. Altın, bakır, gümüş ve tunç gibi madenleri işlemekte ustalaştılar. Doğu Akdeniz, Anadolu, Kafkas ülkeleriyle bu madenlerin alışverişini yaptılar. Topraklarında taş, mermer çıkmadığı için yapılarında yalnız kerpiç ve tuğla kullandılar.
… ..
Gılgamış
Gılgamış yarı efsanevi bir kişi. Annesi Ninsun adındaki bir tanrıça, babası ise bir şeytan (Lilla).
Bu yüzden “üçte ikisi tanrı etinden, üçte biri insan etinden” yaratılmış. Bağdat’la Basra arasındaki bir
S,mer yerleşkesi olan Uruk kentinin kralı. Kent gök tanrısı An ile eşi İnanna adına dikilmiş Anna
Tapınağı’yla ünlüydü.Sümer krallarının adlarını içeren ve o çağdan kalma bir dizelgeyle şöyle bir bilgi
var: “Tanrısal Lfga
lbanda, bir çobam, 1200 yılsaltanat sürdü. Tanrısal Dumjuzi, bir balıkçı, Eiduda doğdu, 100 yıl saltanat
sürdü. Sonra Gılgamış, 126 yıl saltanat sürdü. Ur-Nungal, Gıulgamış’ın oğlu, 309 yıl saltanat sürdü.
Destanın ilk biçimleri
1.Gılgamış ve Akka: Kiş kentinin kralı Akka, Uruk yakınlarındaki su kuyularını açmakm ister.
Gılgamış onun bu isteğine onay vermeyince Uruk’u kuşatır, çıkançarpışmada yenilip kaçar.
2.Gılgamış ve HUmbaba: Gıgamış’ın çıktığı uzun bir yolculuğu anlatan bir söylence bu. Gılgamış
yabanıl arkadaşı Endik’yla ve elli gönüllüyle birlikte, sedir ağacı kerestesi getirmek amacıyla, Irak’ın
kuzeyindeki Zağros Dağları’na gider. Sedşr Ormanları’nı “yediparuıltıyla donatılmış” korkunç bir
canavar korumaktadır: Yarı insan, yarı tanrı bir dev: Humbaba.
Gılgamış’ın adamları dağda yedi ağaç devirirler. Gılgamış’la Enkidu, bir yolunu bulup, Humbaba’yı
oyuna getirirler; Enkidu da kafasının kleser canavarın, ve tanrılar başı Enlil’e sunmak üzere, yanı sıra
götürür. Ama Enlil’in hoşuna gitmez bu durum. Humbaba’dan kalan ürkünç “yedi paruıkltı”yı yedi
varlığa dağıtır: ırmak, aslan , dağ… (Tabletin bundan ötesi kırık; öteki varlıkların adlarını öğrenemiyoruz.
)
3.Gılgamış ve Gök Boğası: Günümüze çok az bir bölümü ulaşmışbir destan. Tanrıça İanna
bilmediğimiz bişr nedenle Gılgamış’a kızmıştır. Kendi adına kurulmuş tapınağa, Eanna
Tapınağı’na girmesini yasaklar. Babasından Gök Boğası’nı gönderip Gılgamış’ı öldürtmesini
ister. Bunun üzerine Gök Boğası Uruk’ta boy gösterir, önüne gelen her şeyi kırup döker.
Gılgamış’la Enkidu hayvanı öldürüp etini yoksullara dağıtırlar.
4.Gılgamış, Enkidu ve Cehennem: … ..
… ..
5. Gılgamış’ın ölümü:... ..
… ..
Destanın oluşumu
Sümerlerin Gılgamış adı çevresinde yarattıkları dağınık söylenceler MÖ 2000’lerde artık
örenin egemen dili olan Akadcaya doğru Uruklu bilge bir ozan eliyle yeni baştan yazılıp, dengeli bir
bütünlüğe kavuşturuldu … ..
… ..
*Gılgamış Destanı
Çeviren: Sait Maden
Türkiye İş Bankası Yayınları
1.Basım: Ocak 2015, İstanbul
Kitabı okurken; İskender Pala’nın “Akşam Yıldızı “ ve Ahmet Ümit’in “Patasana” romanını hatırladım… Gılgamış’ta geçen isimler ve kavramlar tanıdık geliyor…..
YanıtlaSil