24 Ekim 2022 Pazartesi

Abdülmecit*


 

16 Yaşında Bir Padişah

Bir Temmuz sabahı güneş Çamlıca sırtlarında yükselirken Bopaz suları altın ışıklar saçmaya başlamıştı. 

Veliaht Abdülmecid henüz on altı yaşındaydı, birkaçgünden beri annesi Bezmiâlem Sultan’la birlikte halası Esma Sultan’ın Çamlıca’da bir sarayı andıran köşkünde kalıyorlardı. Babası İkinci Mahmut da Esma Sultan’ın köşküne çekilmişti. 

Abdülmecit o sabah erken uyanmış, pencereden dışarıyı seyrederken  türlü hayallere dalmıştı. Bahçede kuşlar ötüşüyordu, dallarda yaprak kıpırdamıyoprdu. O gün havanın çok sıcak olacağı belliydi. Genç veliaht günü nasıl geçirecekti? Önce kendi odasında zengin bir kahvaltı, sonra annesi ve halasıyla havadan sudan biraz sohbet, daha sonra hasta yatağında yatan babasının çekinerek hatırını sormak, ondan sonra köşkün bahçesinde ufak bir gezinti, bağdan bir salkım kopararak yeni yeni olgunlaşan üzümlerin tadına bakmak…

Abdülmecit bunları düşünürken odasının kapısı güm güm vuruldu. Sabahın köründe kim böyle saygısızca kapıya gelebilirdi? Hemen sırtına sırma işlemeli hırkasını alarak, “Geliniz!” diye bağırdı. Kapıda Meclisi Vala Koca Hüsrev Paşa vardı. Seksen yaşlarında, orta boylu, tıknaz, mavi gözlü kısa sakallı bir adamdı. Yüzü kıpkırmızıydı, içeriye daldı ve acıklı bir sesle “Veliaht hazretleri,” dedi,

 “çok üzücü bir haber vermek için bu saatte odanıza geldim. Beni affedin. Muhterem pederiniz zatı şahaneyi az önce kaybettik. Ne yapalım, kader böyleymiş. Allah u Teâlâ'dan kendisine rahmet dilerim. Hünkâr hazretlerinin cenazemsini hemen kaldıracağız. Cülus merasimini hazırlayacağız. Tahta çıkacaksınız.

Genç veliaht kendi babasının ölümüne hiç hazırlanmamıştı. Birdenbire kurşun yemiş gibi sarsıldı. Yüzünü ateş bastı, dudakları kurudu. Kulakları uğuldadı, kalbi hızla çarpmaya başladı. Tek kelime

söyleyecek gücü kalmadı.

Hüsrev Paşa veliahttın konuşmasını beklemeden odadan çıktı. Abdülmecid bir süre ayakta kaldıktan sonra pencerenin önündeki sedire çöktü. Ne yapacağını bilmiyordu. Gözlerinden yaşlar süzülüyor ve düşünceleriyle başbaşa kalmak istiyordu. Babasının ölümü nü bir türlü içine sindiremiyordu. Oysa bütün saray halkı İkinci Mahmut’un günlerinin sayılı olduğunu biliyordu.

... ..

…..

… ..Otuz bir yıllık saltanat hünkârı çok yıpratmıştı. Yaşamının nasıl bir savaşım içinde geçtiğini düşünüyordu. 1789’da Büyük Fransız Devrimi’nin olduğu yıl, dört yaşındayken babasını yitirmişti. Fransız kökenli annesi Nakşidil Sultan(1*) oğluna çok düşkündü, onun Bat’ya dönük bir Osmanlı kültürüyle yetişmesi için elinden geleni yapıyordu.

Şehzadeliğinde sarayda bir hapis hayatı yaşadı. Amaçağının ve sarayın koşulları içinde din, edebiyat, müzik, yazı, binicilik ve topçuluk eğitimi gördü. Babasından sonra tahta çıkan Üçüncü Selim de onun eğitimiyle yakından ilgilendi. Şehzade Mahmut Efendi on sekiz yaşındayken Üçüncü Selim’in Kabakçı İsyanıyla tahttan indirilmesine uzaklardan tanık oldu. Gericiler Mahmut’un kardeşi Dördüncü Mustafa’yı tahta çıkardılar. İstanbul kaynıyor ve  … ..

Gericilerin yenilikçileri yok etmek için savaştıkları günlerde Alemdar Mustafa Paşa Rusçuk Ayanı’yla Üçüncü Selim’i yeniden tahta çıkarmak İstanbul’a geldi. Ancak Üçüncü Selim öldürüldü. Sıra Mahmut’a gelmişti ama genç şehzade büyk bir gayretle saldırganların eelinden kurtuldu ve tahta oturtuldu. 

1808 yılında tahta çıkan İkinci Mahmut’un ilk işi gericilere savaş açmak oldu. Üçüncü Selim’i öldüren otuz üç kişiyi idam ettirdi. Onların desteklediği ağabeyi Dördüncü Mustafa’yı dört ay sonra boğdurttu. 

İkinci Mahmut’un saltanatı işte böyle kanlı olaylarla başlamış oluyordu. Ondan sonraki yıllar da hep savaşlarla, başkaldırılarla, çarpışmalarla geçti.

Neler neler yaşanmadı o dönemde Navarin Baskını, Tepedelenli Ali Paşa’nın isyanı, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Mısır’ı ele geçirmesi ve ordusunu Anadolu’nun içlerine kadar yollaması, Yeniçeri isyanları, Vak’ayı Hayriye, Topkapı Sarayı’nın kapısında sergilenen kelleler, Patrik Gregorios’un patrikhane kapısının önünde asılması, Rusların Edirne ve Erzurum’a girmeleri…

İkinci Mahmut’un saltanat yılları böyle gerilimli olaylarla doluydu ama hünkâr bunların yanı sıra Batı’ya açıklama girişimlerini başlatmış, kadınların saraydan çıkmalarına izin vermiş, geleneksel giysilerden vazgeçerek mor pelerin, siyah çizme ve sorguçlu kırmızı fesle halkın karşısına çıkarak bir devrim gerçekleştirmişti. Devlet dairelerinde de kendi resmini astırmıştı.

Padişah bütün bu çalkantılı yıllarda Topkapı ve Beşiktaş saraylarında en çok beğendiği ve sevdiği kadınların arasında şenlikli günler de yaşıyordu.

Haremdeki kadınların, ikballerin ve gözdelerin tam sayısını bilen yoktu. Bunlar arasında iz bırakanlar şunlardı: Bezmiâlam Sultan, Pertevniyal Sultan, Hoşyar Kadınefendi, Nevfidan Kadınefendi, Aşuncan Kadınefendi, Fatma Kadınefendi, Vuslat Kadınefendi, Piruzufelek Kadınefendi, Nuritap Kadınefendi, Hüsnümelek Hanım, Tiryal Hanım, Zeynifelek Hanım, Mislinayap Kadın, Ebrureftar Hanım, Kerime Hanım…

Hünkârın bu kadınlardan birçok oğlu ve kızı oldu. Oğullarının on altısı babalarının sağlığında öldü, ikisi de daha sonra tahta çıktı: Abdülmecid ve Abdülaziz.

Batı uygarlığına yaklaşımı yüzünden “gâvur padişah” denilen İkinci Mahmut eğitim işlerine büyük önem verdi ve sayısız okul açtı. Türk müziğine de bağlı olan padişah, sarayda Batı müziği konservatuvarı gibi işlev gören Muzikayı Hümayun’unu kurdu. Hattattı, ney çalıyordu, bestecileri, hanendeleri ve sazendeleri sarayından eksik etmiyor Adli takma adıyla şiirler yazıyordu. Yirmi altı bestesinin en ünlüsü şuydu:


Ebrulerinin zahmı nihandır ciğerimde

Gül ruhlerinin handeleri çeşmü terimde

Sevdayı muhabbet esiyor şimdi serimde

Takdire ne çare bu da varmış kaderimde

... ..

Takdire ne çare bu da varmış kaderimde

… ..

Sultan Mahmut yaşamının son yılında günden güne çöküyor, kesik kesik öksürüyor, ama vereme yakalandığını bilmiyordu…. .. 1839 yazında Esma Sultan’ın köşküne çekilmiş ti. … ..Çamlıca havasının kendisine iyi geleceğini ümit ediyordu. … .. Padişahın iki oğlu vardı. Biri 1823 doğumlu Abdülmecit, öteki de ondan yedi yaş küçük olan Abdülaziz. Taht Abdülmecit’in hakkıydı.

… ..

Kara haber 2 Temmuz 1839 günü saraya ulaştı. İkinci Mahmut bir önceki gece vefat etmişti.

…Genç Padişah…  Abdülmecit … 

Sadrazam Hüsrev Paşa… ..

… .. Londra’da sefir olarak bulunan Hariciye Nazırı Mustafa Reşit Paşa… ..

Abdülmecid, Reşit Paşa’yı derhal İstanbul’a çağırmaya karar verdi.

… .. Hüsrev paşa genç hünkâra Nizip yenilgisini anlatmıştı ama durum daha da feciydi. Hünkâr birkaç gün sonrab, Kaptanı Derya Firari Ahmet Fevzi Paşa’nın Osmanlı donanmasını İskenderiye’de Kavalalı Mehmet Ali Paşa’ya teslim ettiğini öğrendi. Bundan büyük ihanet olamazdı. Koca Osmanlı Devleti’nin ne ordusu kalmıştı ne de donanması. Abdülmecit, on altı yaşında işte böyle bir devletin başına geçmişti.

… ..

… ..Serfiraz

… ..”hünkâr Rana’yı değil de, Serfiraz’ı beğenmiş. Kıa daha on dört yaşında bile yok!”

Bütün kadınlar hayretler içinde kaldılarYalnız içlerinden biri “Çok yazık hünkâra, “ dedi. “Allah vere de o kız onun başına işler açmasa.”

“Bunu da nereden çıkartıyorsun?” diye soranlara da şu cevabı verdi:

“Onun ne fettan olduğu gözlerinden belli değil mi?”

… ..

… ..”Sizi tanıyanlar padişah olduğunuz için sizi dediği dedik, astığı astık, eleştiriye tahammülü olmayan müstebit  bir hükümdar sanır. Oturduğunuz taht size her türlü yetkiyi verir. Siz mutla iradenizle dilediğiniz kararları alır ve ülkeyi keyfinize ve görüşlerinize göre yönetebilirsiniz.

“Hareminizdeki kadınlara olan davranışınızdan dolayı da kimse sizden hesap soramaz., kimse sizi kınayamaz. Halk sizi Allah’ın gölgesi ve peygamber efendimizin vekili olarak görür. Ama siz gerçekte öyle değilsiniz. Kendinizi biler gibi bir insan sayıyorsunuz. Alklınız, vicdanınız ve yüreğiniz var. İnsdanların Allh’tan aldıkları haklara, eşitliklere ve adalete saygılısınız. Kadınlara da aynı gözle bakıyorsunuz. Hiç kimseyi kırmak, incitme istemiyorsunuz.

“Hüğnkârım, siz ceddim olan Şeyh Edebali Hazretlerinin vasiyetnamesinde saltanatın banisi (kurucusu) Sultan Osman Hazretleri’nr önerdiği gibi hoşgörüyü, adaleti, gönül almayı, bağışlamayı, sabretmeyi kendinize şiar edinmişsiniz. Onun buyurduğu gibi, ‘İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın,’ diyorsunuz. Uzun zamandan beri sizi dikkatle izliyorum, hiçbir çelişkiye düşmediniz. Kendinizi kimseden üstün görmüyorsunuz.

“Kadınlar bu yüce duygularınızı ve iyi niyetinizi fark ettiler. Bazıları sizi istismar ediyor, hoşgörünüzden yararlanıyor, onlara tanıdığınız haklartı kötüye kullanıyor ve şımnarıyorlar. Siz kimseye sert davranmıyorsunuz. Yerinizde olsam belki benn acvımasız olurdum, herkese haddini bildirmeye kalkardım. Böyle küstahça konuştuğum için beni bağışlatyon hünkârım.”

… .. Peki siz konağınızda eşlerinizle münasebetlerinizi nasıl düznliyorsunuz? Kadınlara karşı acımasız olacağınızı hiç tahmin etmiyorum.”

“Arz edeyim hüknkârım, benim tek eşim var. Onunla her alandatam bişr uyum içindeyiz. Hiçbir cariyem ve odalığım yok. Huzur içindeyim. Sevgimi kimseyle bölüşmüyorum.”

… ..





*Abdülmecit İmparatorluk Çökerken Sarayda 22 yıl & Hıfzı Topuz

Remzi Kitabevi

1.Basım: Ağustos 2009



(1*)Nakşidil Sultan,Osmanlı padişahı II. Mahmud'un annesi, Valide Sultan ve I. Abdülhamid'in eşiydi.

Nakşidil Sultan - Vikipedi (wikipedia.org)


(2*)Mustafa Reşid Paşa - Vikipedi (wikipedia.org)

Mustafa Reşid Paşa (1858-1924) ile karıştırılmamalıdır.

Koca Mustafa Reşid Paşa (Osmanlıca: قوجه مصطفی رشید پاشا; 13 Mart 1800[1] — 7 Ocak 1858)[2], Osmanlı sadrazamı, devlet adamı ve diplomattır.

Osmanlı Devleti'nde Tanzimat'ın mimarı ve devrin en önemli devlet adamlarından biridir. Sultan Abdülmecit döneminde 6 kez olmak üzere toplam 7 yıl 1 ay Sadrazamlık yapmıştır. Ayrıca 4 kez Hariciye Nazırlığı, Edirne Valiliği, birden fazla kez ise Paris ve Londra Elçiliği görevinde bulunmuştur.

İngiliz yanlısı bir politikası olan Mustafa Reşid Paşa, Hariciye Nazırlığı döneminde 1838'de Baltalimanı Antlaşması ile İngilizlere ticari imtiyazlar bağışlayarak gittikçe ağırlaşan Mısır meselesinde İngilizlerin desteğini sağlamaya çalışmış ancak bu anlaşmanın, Osmanlı iktisadi hayatına zarar verdiğini düşünen kişiler tarafından ciddi eleştirilere maruz kalmıştır. Özgürlükleri, insan haklarını, modern eğitimi, teknolojik yenilikleri ülkesine taşımak ve Avrupa devletleri katında saygınlık kazanmasını sağlayarak bu devletlerle siyasi, ekonomik ve askeri anlaşmalar gerçekleştirmek amacıyla hazırladığı Tanzimat Fermanı'nı 3 Kasım 1839 Gülhane Parkı'nda okuyarak ilân etmiş ve 19. yüzyıl boyunca hukuk, eğitim, askeri ve sosyal alanlarda gerçekleşecek reformlar dönemini açmıştır. 1840'ta imzalanan Londra Antlaşması ile Mısır sorununun bir çözüme kavuşturulmasında büyük rol oynadı.

Sultan Abdülmecid, onca güvendiği ve Tanzimat'ın mimarı sayılan Mustafa Reşid Paşayı ancak 1846 yılında sadarete getirebildi. Mustafa Reşid Paşa yapılan reformların garantisini eğitim olarak görmekte idi. Bunun için 1846 yılında Meclis-i Maarif-i Umumiye'yi kurdu. 1851’de Mustafa Reşid Paşa’nın girişimi ile Avrupa bilim akademileri örnek alınarak Encümen-i Daniş adında bir bilim ve kültür kurulu oluşturuldu.

1853'te Kırım Savaşı patlak verdiği sırada Hariciye Nazırlığı görevindeydi ve Rusya'ya karşı İngiltere ve Fransa'yı Osmanlı Devleti'nin yanına çekmeyi başardı. 1856'da kendisinin yetiştirdiği yeni Sadrazam Âli Paşa'nın hazırladığı Islahat Fermanı'nı Devletin çıkarlarına aykırı bulduğunu belirterek şiddetle tenkit etti. Son sadrazamlık dönemi esnasında 7 Ocak 1858 tarihinde 57 yaşındayken İstanbul'da öldü.

6 yorum:

  1. Hıfzı Topuz'un anlatımı abartılı olabilir diye düşünmekle birlikte; cariyeler, bahçe sefaları vb. ayrıntılar Osmanlının çöküşüne giden sürece ilişkin fikir veriyor.... yönetim ve ordunun güçlendirilmesi, eğitim, sağlık, ticaret, yabancılara verilen imtiyazlar da en az diğer konular kadar ilgi beklerken sona gidişi hızlandıran tutum üzüntü verici.... günümüzde de önceliklerin yer değiştirildiği olaylara şahit olmak daha da üzücü ... sanki tarih tekerrür ediyor, maalesef...

    YanıtlaSil
  2. İtalya 'dan operalar,
    Bozca, Naum, Gedikpaşa tiyatroları...
    Verdi'nin 1844'te yazdığı Hernani operasının 1846'da İstanbulda sahneye konulması...
    Verdİ'nin Otellosu da ilk kez Milano'da sahneye konmuş bir yıl sonra sda İstanbul'da oynanmıştı...
    1820'li yıllarda kurulan Muzikayı Hümayun ve başında İtalyan besyteci Guiseppe Donizetti...
    Franz Litzst, 1857 yazında İstanbul'da...
    Antonio Zecchi yönetiminde çocuk topluluğu, Abdülmecit'in önünde Barbieri'yi oynadı...
    Rossini'nin Moise in Eggetto (Musa Mısır'da) ve Semiramis operası ...
    Bellini'nin Sommmmmmmmmnambul operası...
    Fransa'da bir orkestrayı yöneten Isaac Strauss...
    Dönemin ünlü Türk bestecileri Dede İsmail Efendi, Hacı Arif Bey, Santuri İsmet Ağa, Kanuni Ethem Efendi, Haşim Bey, Rıfat Bey, Medeni Aziz Efendi, ....

    YanıtlaSil
  3. Abdülmecit, ilk kızı Fatma Sultan'ı Mustafa Reşit Paşa'nın oğlu Ali Galip'le evlendirir... Ali Galip Bey vezir rütbesiyle Meclisi Vala azalığına ve Ticaret nazırlığına atanır.... liyakat önemli değil nasılsa!

    YanıtlaSil
  4. Bitmedi... Ali Galip Paşa ve Fatma sultan ayrılırlar. Bu sefer, Abdülmecit Fatma Sultan'ı Mabeyinci Nuri Bey'le evlendirir ve Padişah yirmi bir yaşındaki damadını müşir yapar.....

    YanıtlaSil
  5. Romanı okudukça, tarihin tekerrür ettiğini anlamak üzücü geliyor.... liyakatin yerlerde süründüğü, gücü ellerinde bulndranların devletin borçlarını çoğaltmaktan çekinmedikleri, kişisel ikbal ve safahatın yıkıcılığına maruz kalındığına şahit olmak insanı yıpratıyor.....

    YanıtlaSil
  6. Dolmabahçe Saray Tiyatrosu 12 Ocak 1859'da açıldı... İlk temsil Naum Tiyatrosu ekibi tarafından oynanan Kuigi Ricci'nin Scaramuccio'nın iki perdesiydi........ demek ki kaybedilen savaşlar, devlet ve ordunun gücü, borç içinde yüzen hazine konuları ndan daha öncelikli konular varmış.... Sanatla ilgilenmek, beka konularının öne geçirilmiş.... "ehem mi mühim mi?" sıralaması ne kadar sağlıklı yapılmış? Sonuç ortada...

    YanıtlaSil