1 Ekim 2022 Cumartesi

Alman Göçmenlerin Sohbetleri*


 

Alman Göçmenlerin Sohbetleri’nde anlatım ekseni Birinci Koalisyon Savaşı (1792-1797) sırasında evlerinden uzak kalan bir grup Alman soylusunun sohbetleridir. Goethe bu sohbetlerde anlatılan öykü ve masallar aracılığıyla edebiyattan eğitime, politikadan ahlaka kadar pek çok konuda görüşlerini aktarır.


… .. Fransız ordularının savunmayı geçip de ana vatanımıza girdiği, Almanya, Avrupa hatta dünyanın geri kalanın için bile acı sonuçlrı olan o kötü günlerde, tek suçları atalarını bile acı sonuçları olan sevgi ve saygıyla anmak, iyi yürekli bir babanın çocuklarına ve ardından geleceklere bırakmaktan zevk alacağı kimi ayrıcalıkları elde etmiş olmak olan saygıdeğer kişilerin hepsini kendilerini tehdit altında hissettiren endişeler yüzünden soylu bir aile malikânelerini terk ederek Ren’in öteki kıyısına kaçtı. 

Orta yaşlı bir dul olan Barones c., malikânesinde olduğu gibi bu kaçışta da çocuklarını, yakınlarını ve dostlarını teselli edecek kadar kararlı ve etkili olduğunu gösterdi. … ..

… .. 

… .. Kolaylıkla anlaşılabileceği üzere bu insanlar malikânelerini geride bırakmış olmaktan üzüntü duyuyordu, ancak Ren’in bu yakasından ayrılmaktan kuzen Karl’ın duyduğu üzüntü ötekilerin üzüntüsünden daha fazlaydı:... ..

… ..

… .. Talih bir kez daha Alman ordularına gülmüş, Fransızlar yeniden Ren’in öbür yakasına sürülmüşler, Frankfurt kurtarılmış, Mainz geri alınmıştı.

… ..

Özellikle de kentte kalan Kulüp(3*) üyeleri bütün konuşmaların konusuydu, yaptıklarına karşı olunmasına ya da savunulmasına bağlı olarak cezalandırılmaları ya da serbest bırakılmaları isteniyordu.

… ..

Buna karşılık danışman dilenmesinin Fransızların umrunda olduğunu düşünmeyi gülünç bulduğunu, belki de bu insanların müttefiklerin(5*) eline düşeceklerini ve hepsinin asılmasını umduğunu savundu.

… ..

… ..Bu döneklerin eline düşmektense Türklerin eline düşmek çok daha iyidir. 


(3*) Mainz Ekim 1792’de Fransızlar tarafından alındığında, onları hararetle karşılayan Fransız Devrimi taraftarları vardı. Fransa’daki  Jakobenleri örnek alarak “Eşitlik ve Özgürlük Dostları Derneği” kurmuşlardı ve kısaca Kulüpçüler diye anılmaktaydılar.


(5*) Burada sözü edilen müttefikler, Fransa’ya karşı 1792’de oluşturulan “Birinci Koalisyon” da yer alan Prusya Krallığı, Avusturya Arşidüklüğü, Büyük Britanya İmparatorluğu, Sardunya ve Piemonte’dir.


Şarkıcı Antonelli’nin hikâyesi

Esrarengiz Bir Vuruş Sesinin Hikâyesi

Mareşal Bassompierri’nin Hikâyesi


Dürüst Şerefli Avukatın Hikâyesi

… .. 

… ..hayatında ilk kez açlığını ekmek ve suyla zar zor bastırdıktan sonra geceleri üzerinde yatacağı sert bir yatak kanepenin yerine yerleştirildi. Sonraki gün yoksullar ile hastalara vermeye söz verdiği belli sayıda gömleği kesip dikmekle uğraştı. BU yeni ve can sıkıcı işleri yaparken sürekli sevgili dostunu ve gelecekteki mutluluklarını hayalinde canlandırdı, ödediği küçük bedel bu sayede yüreğini güçlendiren besinler gibi görünüyordu.


Ferdinand ve Ottilie’nin hikâyesi

Masal




*Alman Göçmenlerin Sohbetleri &  Johann Wolfang Von Goethe

Özgün adı: Unterhaltungen DEutscher Ausgewandeten

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Almanca aslından çeviren: Tunç Tayanç

1.Basım: Ocak 2015, İstanbul


YORUM


Dürüst şerefli avukat; 

 Elli yaşlarına kadar ticaretle uğraşan ve aynı zamanda iyi bir denizci olan kahramanımız; kendi işine olan ilgisi dışında sıradan vatandaşların hayatlarına tat katan toplu eğlenceler konusunda pek bir şey öğrenme ihtiyacı duymamıştı. Zaman içinde karşı cins de çok iyi bildiği takı ve pahalı nesnelere düşkünlüklerinden öteye dikkatini çekmemişti. 


Bir gün içinde çocukların neşeli oyunlarına şahit olduğu bir festival sırasında insanların yaşama sevincine, onların aileleriyle birlikte yaşadıkları mutluluğa şahit olduğunda hayata bakışı değişti ve o sırada 16 yaşında (aradaki fark 34) iyi yetişmiş, görünüşü de karakteri de istediği gibi olan, kentin en güzel kızı ile evlenmişti. 


İlk yıllar düzenli geçen mutlu ama sıradan bir hayat, giderek eskiye olan özlemi canlandırınca tekrar ticarete ve denize dönüş hasreti kendini gösterdi. Tekrar Mısır’a gitmek ve asıl işi olan ticaret için denize kavuşmak isteği ile genç ve sevilmeye değer kadını yalnız bırakmanın tehlikeleri arasında seçim yapmak zorunda kalmıştı.

Tüccar adamın;  kuşkuları ile ilgili olarak eşine verdiği nasihatin muhteşem olduğu kadar güven ve cesurca olduğu söylenebilir; 

Genç eşine hayatın gerçeklerini anlatması, kuşkularını açık yüreklilikle paylaşması derslerle dolu. 


Kitabın bu bölümünde Goethe övgüyü hak eden seviyede bir hayat dersi veriyor:



“... yokluğumda saygıyla beni düşünürken bile bir kadının erkeği çektiği ve erkek tarafından çekildiği istekleri olacaktır. Bir süre isteklerinin öznesi ben olacağım, ama ne gibi durumlarla karşılaşabileceğini, ne gibi olanaklar bulacağını, gerçekte bunlardan kimin yararlanabileceğini, yaradanın benim için neyi uygun bulduğunu kimse bilemez. Sabırsızlık etme, rica ederim beni dinle!

‘Sen olanak dışı buluyorsun, ben de olmasını istemiyorum, ama bir erkeğin refakati olmadan daha fazla kalamadığında, aşk hazlarının yokluğunu çektiğinde, bana söz ver, ne  hoş görünseler de bir kadının erdeminden çok “daha çok onurun için tehlikeli olan o gönül eğlendiren gençlerden biriyle yerimi doldurmaya kalkma. İstekten çok kendini beğenmişlik yüzünden herkesle ilgilenirler, birini bir başkası adına kurban etmeyi çok doğal bulurlar. Kendine bir sevgili bulman gerektiğinde bunu gerçekten hak eden, gizliliğin hoşuğuna sığınarak aşkın keyfini sessizce ve alçak gönüllülükle çıkaran birini ara.’


Bu sözler üzerine genç kadın; kocasına sadık kalacağı anlamında sözler verdi…. ancak araya giren zaman (ya da şeytan) genç kadını; kasabaya yeni gelen ve çevresinde saygı uyandıran yeni mezun genç bir avukata ilgi duymasına yol açtı….


Genç kadın ve genç avukat arasındaki bu kaçınılmaz görünen yeni ilişki; avukatın ders verici tutumu ile beklenenden farklı bir şekilde gelişmeye başladı…



Genç avukatın bulduğu çözüm;  akıllara, genel kabul görmeyen şehvetin devreye girdiği hallerde ‘oruç tutulmasını tavsiye eden’ öğretiyi akıllara getiriyor sanki…..


Aralarındaki duygusal yakınlaşmanın kontrol altına alınması için, genç avukatın bulduğu çözüm olan; alışık olunmayan perhiz, dua ve çalışma genç kadının zayıf düşmesine , giderek sağlığını kaybetmesine  ve ayakta duramaz hale getirmişti. Yılın sıcak mevsimi olmasına rağmen vücut ısısı düştüğünden iki, üç giysiyi üst üste giymesi, günlerini hep yatarak geçirmesi gerekiyordu….


Ayrıca; uğruna bunca özveride bulunduğu sevgilisinin uğramadığı on gün ne kadar acı vermişti? Öte yandan bu karanlık günler tamamen iyileşmesi için de yararlı oluyordu, evet kararını vermişti. Sonunda sevgilisi gelip yatağının yanında ilk açıklamalarını dile getirdiği iskemleye oturup da, dostça, evet, sevecenlikle ne kadar az zaman kaldığını söylemeye kalkıştığında gülerek sözünü keserek: “‘Değerli dostum daha fazla söze gerek yok! Kalan birkaç günde de sözümü sabırla tutacağım ve bunu benim iyiliğim için yaptığına inanarak tutacağım. Sana hissettiğim gibi teşekkür edebilecek gücüm yok. Beni kendimden kurtardınız, beni kendime verdiniz, bütün geleceğimi size borçlu olduğumu biliyorum.

“‘Kocam anlayışlı ve akıllıydı, kadın kalbini tanıyordu, kendi kusuru yüzünden karısının kalbinde beliren zayıflıklara engel olamayacağının yeterince farkındaydı, öylesine alçak gönüllüydü ki kendi isteklerini doğanınkilerin altına yerleştirdi. Ancak bayım siz akıllı ve iyisiniz, içimizde zayıflıklarımızı dengeleyecek bir şeyle bulunduğunu, alıştığımız şeylerden ayrılabileceğimizi, en coşkulu isteklerimizden vaz geçebileceğimizi hissetmemi sağladınız. Bu okulda beni hata ve umutla yönlendirdiniz; ama evin efendisi oluncaya kadar en azından nazik hatırlatmalarla varlığını devamlı fark ettirinceye kadar uzun bir süre sakin ve sessizce içimizde duran iyi ve görkemli ben’i bir kez tanıdıktan sonra artık ikisi de gerekli değil. Güle güle. Gelecekte dostunuz sizi görmekten sevinç duyacaktır; beni etkilediğiniz gibi hemşerilerinizi de etkileyin, yalnızca mülkiyetten kaynaklanan uzlaşmazlıkları çözmekle kalmayın, nazik rehberliğiniz ve örnek duruşunuzla her insanın içinde erdemin gücünün tohumlarının bulunduğunu gösterin, duyacağınız saygı sizin ödülünüz olacak, ilk devlet adamı ve kahramandan daha çok Ülkenin Babası adını hak edeceksiniz.’”


* Napolyon Savaşları - Vikipedi (wikipedia.org)


*Napolyon Savaşları, Fransız Devrim Savaşları'nın ardından Napolyon önderliğindeki Fransa ile Avrupa'nın diğer güçlü devletlerinin oluşturduğu koalisyon arasında gerçekleşen savaş dönemi. Başlangıç tarihinin hangi yıl olduğuna dair tarihçiler ve araştırmacılar arasında fikir birliği yoktur. 1800-1815 yılları arasında[1], yaklaşık 15 yıl sürmüştür.

Napolyon Savaşları, Fransız Devrimi’nin ardından, monarşiye karşı fikirlerin ve siyasal etkinliklerin Avrupa’nın bütününe yayılmasını engellemeye çalışan Fransa dışındaki devletlerin oluşturduğu Koalisyon güçleriyle Fransız Devrim Orduları arasında Napolyon’un siyasi ve askeri liderliği altında sürmüş çatışmalardır.

 

I. Koalisyon, 1792 yılında 1. Fransa Cumhuriyeti’ne karşı Büyük Britanya, Avusturya Arşidüklüğü, Prusya Krallığı, Sicilya ve Piemonte tarafından oluşturulan ilk koalisyondur.

 

II. Koalisyon, Birleşik Krallık, Rus İmparatorluğu, Osmanlı, Napoli, Portekiz ve Avusturya Arşidüklüğü ittifakıyla oluşturulmuştur. Başlarda başarılı sonuçlar elde ettilerse de ortak bir strateji izleyemediler ve koalisyon başarılı olamadı.

 

III. Koalisyon Savaşı[1804 yılında imparator olan Napolyon, bütün bu koalisyonlarda asıl dinamonun Büyük Britanya olduğunu gayet iyi bilmektedir. Büyük bir donanma ve güçlü bir ordu oluşturarak Büyük Britanya’yı istila etmek ve sorunu çözmeyi planlamaktadır.

Napolyon bu planı ertelemek zorunda kalacaktır. Çünkü, 1805 yılında Fransa’ya karşı bir ittifak daha kurulmuştur. III. Koalisyon, Büyük Britanya, Avusturya İmparatorluğu, İsveç, Rusya İmparatorluğu ve Sicilya Krallığı arasında kurulmuştur.

 

IV. Koalisyon Prusya Krallığı, Rus İmparatorluğu, Saksonya, İsveç ve Büyük Britanya arasında oluşturulmuştur.

1806 yılının ortalarında, İngiltere, Prusya, İsveç, Rusya ve Saksonya arasında yeni bir koalisyon, IV. Koalisyon oluşturulmuştur. Napolyon, Rus orduları ulaşmadan Prusya ordularına taarruza geçmiştir. 14 Ekim 1806 tarihinde Jena’da bir Prusya ordusunu bozguna uğratmıştır. aynı gün Mareşal Davout komutasındaki bir başka Fransız ordusu da diğer bir Prusya ordusunu yenilgiye uğratmıştır. Her iki Fransız ordusu da Napolyon’un komutasında dağılan Prusya birliklerini Berlin’e kadar izleyerek yeniden toparlanmalarına fırsat vermemiştir. Fransız ordularının kayıpları 8 bin iken Prusya kayıpları 25 bin kadardır.

 

V. Koalisyon, Avusturya İmparatorluğu ve Büyük Britanya arasında 1809 yılı başlarında oluşturulmuştur.

10 Nisan-14 Ekim 1809 tarihleri arasında gerçekleşen V. Koalisyon Savaşı, Napolyon savaşlarının içinde en kanlı ve geniş çaplı olanlarıdır.

Arşidük Charles komutasındaki Avusturya ordusu 10 Nisan 1809 tarihinde Bavyera’ya saldırmıştır. Karşılıklı manevralar ve iki çatışmanın ardından V. Koalisyon Savaşı’nın ilk sert muharebesi gerçekleşmiştir. Napolyon kuvvetlerinin Aspern ve Essling kasabaları arasındaki Tuna nehri geçişinde (köprübaşı) gerçekleşen Aspern-Essling Muharebes,, 21 Mayıs 1809 günü öğleden hemen sonra başlamış ve iki gün sürmüştür. İkinci gün, Napolyon’un Avusturya kuvvetlerinin merkezine karşı giriştiği güçlü saldırı, Avusturya hatlarını yarmıştı. Ancak savaşı hemen hemen kazanmışlarken Arşidük Charles’in son yedeklerini bizzat komuta ederek, cesaretle giriştiği saldırı durumu kurtarmıştır. Napolyon, köprübaşını kaybetmiş ve sonuç alamayacağı açıkça belli olan savaş alanından birliklerini çekmiştir.

5 Temmuz 1809 tarihinde başlayan ve yine iki gün süren Wagram Muharebesi ise Fransız ordularının zaferiyle sonuçlanmıştır.

14 Ekim 1809 günü imzalanan Viyana Antlaşması ile V. Koalisyon da fiilen sona ermiş oldu.

 

Rusya Seferi (VI. Koalisyon)[Rusya, V. Koalisyon’da yer almamıştır. Bu, Tilsit Antlaşması’nın sonucudur. İngiltere’nin uyguladığı deniz ablukası Rus ekonomisi için de ciddi sonuçlar yaratmaktadır. Rusya’nın Tilsit Antlaşması’nı yok sayarak taraf değiştirmesinde bu ekonomik sıkıntıların etkisi olmuştur. Rusya'nın savaşa girmesiyle savaşın seyri değişmiş, yenilmez olarak nitelendirdikleri Napolyon Orduları yenilgiye uğratılmıştır.

Napolyon’un Rusya Seferi’ne katılan ordunun mevcudu konusunda, farklı kaynaklarda, farklı rakamlar verilmektedir. Esasen, Rusya Seferi’ne çıkan Fransız ordusu, tarihin o güne kadar gördüğü en kalabalık ordudur. Yarıya yakını Fransız askerlerinden oluşmaktadır, diğerleri Fransa’ya tabi ülkelerin askerleridir.




 
























Hiç yorum yok:

Yorum Gönder