… ..Akşam güneş batıyordu…
Bir güneş de batırılmak, batmak üzereydi koca imparatorluğun payitahtında, İstanbul’da.
Güneş kızıllığını kurşuni bir renge bırakırken Beyazıt Meydanına insanlar yürüyordu. Dört bir yandan insan akıyordu. Her dinden, her dilden insanlar… Meydanı giderek artan mahşeri bir kalabalık dolduruyordu. Beyazıt Meydanı tarihin kara bir sayfasına şahit oluyordu. Şahit olmanın utancını yaşıyordu.
Mahmut Paşa’dan, Gedikpaşa’dan, Çemberlitaştan, Aksaray’dan ve bütün İstanbul’dan…
Meraklılar yürüyordu, meraklar yürüyordu… Acabalar beyinlerde ve “kahrolsunlar” yüreklerde. Sevinçler ve kinler de… Hemen herkes Harbiye Nezareti’nin o görkemli kapısına bakıyordu. Bu görkemli kapının tam üzerinde Daire-i Umur-i Askeriye yazıyordu. Herkes Bekirağa Bölüğü’nden getirilecek kişiyi bekliyordu. İşgalin ağırlığı en onmaz şekilde oturmuştu yüreklere. İngiliz ve Fransız kuvvetleri de etrafta güya tedbir almışlardı. Süslü elbiseleriyle sırıtıyorlardı insanların arasında. Gözlere işgalin işaretini gönderiyorlardı. İşgalin işareti ve sırıtışları bütün alçalmışlığı ile görücüye çıkmıştı.
Bütün varlığı ve saldırganlığı ile galip olmanın gururunu mağluplara sergilemenin en üsüt hazzını yaşıyordu birileri. Birileri de bunlara yaranma sevdası peşindeydi.
Sanki bütün insanların nefeslerini tutmuş olduğu bir anda, kapıdan çıkan bir müfreze askerin arasında, üstünde beyaz bir gömlek bulunun otuz beş yaşlarında biri göründü. Hayatının sonuna yaklaşan biri göründü. Hayatının sonuna yaklaşan bu adamda bu kadar sakin ve metin birine rastlamak çok zordu. Kadere teslim olmak bu olsa gerekti. Kadere, hayıra ve şerre… Neredeyse her bir adımda duruyor, yavaş yavaş yürüyordu.
Genç bir adamda zaman devriliyordu.
İstanbul’dan Beyrut’a, Beyrut’tan Rodos’a, Rodos’tan Doyran’a, Doyran’dan İzmit’e, Karamürsel’e,
buradan Boğazlıyan’a, Yozgat’a ve yine İstanbul’a… Nemrut Mustafa Divanı. Peşin yargılar, iftiralar, gazete ilanları ile bulunan şahitler, yalancı şahitler. Mahkeme üzerine mahkeme… Kararı çok önceden kestirilmiş duruşmalar. Sonrası bir sisler perdesi. Sisler diyarının sahneleri… Meydana doğru mahpus adımlar… Üç ayaklı sehpaya doğru. Adımlara takılıyor hatıralar.Takvimler 10 Nisan 1919 Perşembe gününü gösteriyor. Zaman geriye devriliyor.
Güneş kızıllığını kurşuni bir renge bırakıyordu Beyazıt Meydanı'nda…
... ..Kitapçı Hasan, İbrahim’in kendisiyle ilgili sözlerinden memnun olduğunu belli etmemek gayesiyle, güya bir kitap almak için rafa uzandı. Kemal ile İbrahim, ilk zamanlar Hasan’ın emekli tarih öğretmeni olduğunu bilmiyorlardı. ….
… ..
Çok iyi üç arkadaş olan İbrahim, Kemal ve Durmuş onun bilgisine , görgüsüne, özellikle siyasi ve sosyal olayları tahlil edişine hayrandılar. … ..
… ..
… .. 1. Meşrutiyette olduğu gibi daha çok içerideki azınlıkları kışkırtarak işe başlamışlar. Sonra da okur-yazar zümresinden , yöneticilerden bazı insanları kendilerine yardımcı olarak kullanabilmişlerdir. … 1876’da da benzer şeyler olmuş… Benim şimdiki kaygım aynı hatalarda ısrar etmeyi sürdürme durumuna düşebileceğimizdir.
… .. Özellikle Kanun-u Esasi’den on ya da on beş yıl sonra emperyalist ülkelerin emelleri, uygulamaları sonuçlarını vermeye başlamıştır. Amerika, İngiltere, Fransa emperyalist emellerinin yanında hiçbir zaman vazgeçemediği kışkırtıcılıklarını da devam ettirmişlerdir. Tabii Rusya da Ermeni ihtilal komitelerini kudurtmakta geri durmamıştır. Hatta 1890 isyanlarında kendi kumandanlarını dahi görevlendirmiştir. Dış tahrik ve teşviklerle hareket den bir kısım azınlıkların faaliyetleri 1876 meşrutiyetinin ilanında önemli bir sebep olarak görülür. Özellikle Osmanlı’da sadık tebaa olarak bilinen Ermeni vatandaşlarımız üzerinde oynadıkları oyunlar unutulacak gibi değildir. Önce İstanbul’da açtıkları Robert Kolej ve daha sonra Anadolu’nun çeşitli yerlerindeki misyoner okulları ile amaçlarına adım adım yaklaşmışlardır. … ..
… …
… .. İlan edileceği söylenen 2. Meşrutiyet, bizde ifade etmiş olduğumuz gerçekleri dikkate alırsa o zaman bir anlam kazanır. Yoksa devleti kurtaracağını sananların devleti yıkış hikâyesinin adı olur Meşrutiyet. … ..
… .. Hamparsum Boyacıyan ta kendisi… Sason canavarı… ‘Şeyh Murat’ bu adam dedi….. ..
… ..
*Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey - Kahrolsun Böyle Adalet & İhsan Kurt
İstanbul, 2008
Kumsaati Yayın Dağıtım
*
Gabriel Noradunkyan - Vikipedi (wikipedia.org)Gabriyel Noradunkyan Efendi 6 Kasım 1852 tarihinde İstanbul'un Üsküdar ilçesindeki Selamsız semtinde doğdu. 100 yılı aşkın süreyle Ekmekçibaşı unvanını taşıyan İstanbullu tanınmış Noradunkyan ailesinin soyundandır. 1807 Yeniçeri ayaklanmasında yeniçeriler tarafından öldürülen Tophane Ekmekçibaşısı Harutyun Amira Noradunkyan'ın torunudur.
Saint Joseph Lisesi'ni bitirdikten sonra Babıali Tercüme odasına girdi. 1871'de Paris'e üniversite eğitimi için gönderildi. Sorbonne Üniversitesi’nde hukuk ve siyaset bilimi okudu. Öğrencilik yıllarında Paris'teki Osmanlı Büyükelçiliği'nde çalıştıktan sonra 1875 yılında İstanbul'a geri döndü. Bâbıâli'de divan kâtipliği yaptı ve Hariciye Nazırlığında çeşitli görevlerde çalıştı. Osmanlı Devleti'nin büyük bir yenilgiye uğradığı 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında sınır komisyonlarında çalıştı. 1881'de Karadağ'a konsolosluk sekreteri olarak gönderildi. 1883'ten Hariciye Nezareti hukuk müşavirliğine atandı. 29 yıl boyunca bu görevde kaldı. Bu yıllar içerisinde dört ciltlik bir seri hâlinde yayımladığı Osmanlı Devleti'nin uluslararası anlaşmaları, araştırmacılar tarafından bugün de kullanılan bir başvuru kaynağıdır[3].
Gabriyel Noradunkyan II. Meşrutiyet'in ilanından sonra 1908 yılının Ağustos ayında Nafıa ve Ticaret Nazırlığı’na getirildi. Aynı yılın Aralık ayında da Meclis-i Ayan üyeliğine de atandı. Bu görevde 1910 yılının Ocak ayına kadar kaldı. 22 Temmuz 1912'de kurulan Ahmet Muhtar Paşa hükûmetinde (Büyük Kabine) Hariciye Nazırlığına getirildi. İki ay sonra çıkan Balkan Savaşı'nın diplomatik cephesini yönetti. 29 Ekim 1912'de kurulan Kâmil Paşa hükûmetinde de aynı görevde kaldı. 23 Ocak 1913'te Bâb-ı Âli Baskını ile hükûmetin devrilmesi üzerine görevden ayrıldı. 1913'te kurulan İttihat ve Terakki hükûmeti döneminde Balkan Savaşları'ndaki rolü nedeniyle eleştirilere maruz kalınca İstanbul'dan ayrılıp Paris'e yerleşti.
Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Savaşında uğradığı yenilgiden sonra toplanan Paris Barış Konferansına katılarak Ermenilere Osmanlı topraklarından bir pay verilmesi için çalıştı. Daha sonra Lozan Barış Konferansı görüşmeleri sırasında Ermeni haklarını gündeme getiren Boğos Nubar Paşa'nın önderlik yaptığı "Ermeni Ulusal Heyeti"nin üyelerindendi[4]. Lozan sonrasında siyaseti bırakarak Ermeni Hayırseverler Birliği ile Ermeni Yardım Fonu'nun fahri başkanlığını yaptı. 1936'da Paris'te öldü.
Noradunkyan Efendi Osmanlı Devleti'nde nazırlık yapan 13'üncü ve Hariciye Nazırlığı (Dışişleri Bakanlığı) görevinde bulunan üçüncü ve son gayrımüslimdir. Daha önce Hariciye Nazırlığı yapan gayrimüslimler Aleksandros Karatodori Paşa (1878-1879) ve Sava Paşa (1879-1880) idi.
On beş sene önce basılmış (20028) bir kitabı kütüphaneden aldıktan sonra okumak için ilk olarak açtığımda ilk okuyucusu olmanın üzüntüsünü yaşıyorum. Olsun yine de kitabın mahzunluğunu gidermek ve ilk okuyucusu olmaktan memnununum.
YanıtlaSilFırsat arıyorlar, fırsat! Aynen gemiden düşecek ilk kişiyi parçalamaya hazır köpek balıkları gibi. .. éhasta adam” diyorlar ya, hepsi de bundan faydalanma çabası içerisinde… İçeride Ermeniler ve diğer azınlıklardan sonra Balkanların durumu ortada. Ya şu İtalyanlara ne demeli? Bütün adalarda gözü olduğu yazılıp çiziliyor… Yunan kaptırmamak için pusuda bekliyor. Kimsenin bilmediği yok bunları… Elbette Rodos da içinde bunların, bu hesapların…
YanıtlaSilSen hiç "Kurt kocayınca köpeğin maskarası olurmuş" sözünü duydun mu?... Benimkisi de söz mü? Duymuşsundur lebet. İşte bu söz durumu gayet iyi açıklıyor. "Hasta adam" lafı, sadece birinin sözü olarak kalmamış Kemal!... Bunun böyle olduğunu görenlerin gözlerinden beyinlerine, düşüncelerine ve tabii ki davranışlarına kadar gelip bağdaş kurmuştur. Bu vatanı altı asırdır idare edenler yok sayılmaya inkâr edilmeye başlamıştır. ... ..
YanıtlaSilHariciye Nazırı Ermeni Gabriel Nuradukyan....
YanıtlaSil1. Cihan Harbi başladı
YanıtlaSilTaşnaksütyun Komitesi Haziran 1914'te otuz üyenin katılımı ile Erzurum'da yaptığı kongrede İttihat e Terakki hükümetinin ıslahat kararlarının göstermelik olduğunu ileri sürerek muhalefette kalıp mücadele etme kararı aldı. ... ..
Alman gemilerinin boğazlardan geçmesi... Osmanlının satın aldığını ilanı ve 29 Ekim 1915 günü Rusya'nın Karadeniz Limanlarının bombardıman edilmesi... Rus ordularının Kafkasya'ya taarruza geçerek savaşı başlatmasıyla Ermenilerin harekete geçmesi ...
YanıtlaSilSonuç; Ermeni isyanlar arttı....
SilSeferberlik emrine uyan Türk gençleri vatan savunmasına giderken Ermenilerin pek çoğu bu çağrıya uymadı. Uymyş görünenler de silahlarıyla birlikte kaçıyordu. Kaçan bu Ermeniler itilaf devletlerinin kışkırtmasıyla ya Türk Ordusunun arkasından cephe açıyorlar ya da dağlarda çeteler kuruyorlardı. ...
SilBu durum Anadolu'nun pek çok yerinde Türklerin toplu olarak katledilmesinin de başlangıcını oluşturdu.
SilOsmanlı ordusu, Kafkasya'dan ilerleyen Rus ordusu ile Ermenilerin oluşturduğu ortaya çıkaracağı iki ateş arasında bırakılacaktı...
Silİlk isyan Zeytun'da çıktı. 26 Ağustos 1914
Silİstanbul işgal altında...
YanıtlaSilTevfik Paşa hükümeti göç ettirme suçlularını yargılamak üzere kurulan Divanı Örfi'nin, Yozgat sdavasından tuıtuklanmış olan üç kişinin bile yargılanmasını kısa sürede soba erdişrememesihkümete karşı eleştirilerin artmasına sebep oldu. ...
Bunu üzerine Tevfik Paşa, mahkemelerin yetkilerinin genişletilmesi için Padişaha başvurdu. Padişah bunu reddetti. ...
YanıtlaSilBunun üzerine Tevfik Paşa Hükümeti istifa etti.
YanıtlaSilYerine Damat Ferit Paşa Hükümeti kuruldu.
YanıtlaSilDivanı Örfi üyeleri:
YanıtlaSilİngilizlerin desteği altında bulunan "Kürt Teali Cemiyeti üyesi olan Nemrut Mustafa Paşa,
Savcı Başyardımcısı Haralambos,
Sorgu Hakimi Artin Boşgezenyan
Sorgu Hakimi İngiliz Muhipleri Cemiyeti kurucusu Said Molla.... ..
Ermeni Patriği Zaven'nin tanzim ettiği listeler, Sadrazam Damat Ferit Paşa'nın eline sıkıştırılıyor, bu listeler hiçbir araştırmaya gerek görülmeden Nemrut Mustafa Paşa Divanı Harbine havale ediliyordu... ..
Şahitleri toplayan, şahitleri getirip götüren, liste başına Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey'i koyan, şikâyet eden ... hep Patrik Zaven'di ... ..
Mahkeme süreçlerinin sadece İngilizler başta olmak üzere İtilaf Devletleri'ni memnun etmek üzere sahnelendiğini anlamak zor değil... ..
YanıtlaSilBu maksatla aranan kurban için mahkeme oyunları sahnelendi o kadar...
SilOsmanlı, "Hasta Adam" durumuna düşünce, Batılılar ve Rusya tarihi emelleri doğrultusunda harekete geçtiler... ..
YanıtlaSilDoğu Anadolu'da bağımsız bir devlet kurma hayalini gerçekleştirmek isteyen Ermeniler kullanışlı aparat olarak kullanıldı ....
Ermeniler, isyan hareketleri ile Osmanlı'nın zayıflığını fırsata çevirmek istediler....
O sırada Hükümette bulunan İttihat Terakki; Rus işgali ile mücadele etmeye çalışırken cephe gerisinde çıkan isyanları bastırmakta zorlanınca zorunlu göçü çaresizlikten uygulamaya koydu.... bunu yaparken zaten her konuda güçsüz durumda bulunan Osmanlı'nın sahadaki görevlilerine sadece emir vermesi sorunların çözümü için yeterli olmayacağı açıktı ve nitekim öngörülen zorunlu göçün bir düzen içinde gerçekleştirilmesi mümkün olamadı ve gerek maddi gerekse insan gücü bakımından ortaya çıkan zafiyetler ve buna bağlı olarak hak ve can kayıplarının bedeli Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey ve benzer pozisyondaki görevlilere kesildi... ... Halbuki, bir başarısızlık varsa sorumluluk da o sırada iktidar gücünü elinde bulunduranlarda olduğundan hesap o kişilere sorulmalıydı... bunun yerine asıl sorumlular birileri kurban etme yolunu seçmişlerdir. ... ...
Tarih derslerle dolu.... asıl önemli olan bunca derslerle dolu tarihimizin tecrübeleri ile geleceğe hazırlanmak zorundayız....
YanıtlaSilGünümüze bakacak olursak; ne batılılar ve kuzey komşumuz Rusya'nın hedeflerinde, ne de eskinin "Hasta Adamı", bugünün ise Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceğe dönük "Muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkma" hedefinde değişiklik yok..... çoooook çalışmalıyız çoooook!
YanıtlaSil“Sevgili vatandaşlarım! Ben bir Türk memuruyum. Aldığım emri yerine getirdim.. Vazifemi yaptığıma vicdanım emindir. Sizlere yemin ederim ki ben masumum! Son sözüm bugün de budur.
YanıtlaSilEcnebi devletlere yaranmak için beni asıyorlar. Eğer adalet buna diyorlarsa kahrolsun böyle adalet!...”