Önsöz
Yaşasaydı
… .. Son zamanlarda sık sık düşünüyorum, acaba yaşasaydı bu olanlara ne dersi? Bütün ömrü boyunca uzak diyarlardaki tutsak Türklerin bir gün özgürlüklerine kavuşacaklarını hayâl etmişti. Bu hayâlin mutlaka gerçekleşeceğine inanıyor, ancak epeyi ileri bir tarihte olacağını tahmin ediyordu. Ayrıca bunun çok kanlı biçimde olacağını ve sonunda, bütün Türklerin tek bir bayrak altında toplanacağını öngörüyordu. Yani Turancıydı.
Sovyet-Rus İmparatorluğu için “çok iri, çok güçlü yumruğu olan, ama kalp hastası bir boksör” benzetmesi yapardı. Bir “boksör”ün günün birinde kalp sektesinden olduğu yere yığılıp kalmadan önce çevresinde büyük tahribat meydana getireceğini söylerdi.
Bugün, gazetecilik ve televizyonculuk gereği Azerbaycan'da, Türkmenistan’da dolaşırken hep aklıma Atsız geliyor ve ‘Yaşasaydı’ diye düşünüyorum, o da şimdi buraları dolaşacak ve ömrü boyunca -tabir câizse- ‘ezbere’ tasvir ettiği soydaşlarını bizzat tanıma fırsatı bulacaktı.
Artık bundan haz mı duyardı, yoksa hayâl kırıklığına mı uğrardı, orasını bir yana bırakıyorum. Fakat, herhalde , bütün ömrü boyunca kişisel ve meslekî her türlü fedâkârlığa katlandığı bir fikrin, böyle, adetâ kendiliğinden gerçekleştiğini görmek, onu şâdederdi.
Atsız’ın, kendimi bildim bileli asla kabul etmediğim, yaradılışıma kökünden ters gelen inancı
ırkçılığıydı. Acaba bu dünyâ görüşü, çok iyi hâkim olduğu târih metodolojisi bakımından bilimsel tahlillerini kısmen zayıflatmış mıdır, bilemiyorum. Belki bu yüzden, vardığı sonuçların bir bölümü yeterince sıhhatli olamamıştır.. Bunun değerlendirmesini günümüzün ve geleceğin tarihçilerine bırakmak yerinde olur. Herşeye rağmen h^lâ değerinden birşey kaybetmemiş başvuru eserleri hazırlamış olduğuna inanıyorum.Romantik bir milliyetçiliğin renklerini ve havasını taşıyan romanları ise ayrı bir bahistir…. Bunlardan bâzılarının neredeyse 20. basıma merdiven dayanmış bulunmaları, kelimenin tam anlamıyla nesilden nesile ilgi görmelerinin kanıtıdır.
Bunlara, pek kötü sayılamayacak bir şâir olduğunu da eklemeliyiz.
Neticede Atsız, hatâları, sevapları, kinleri, sevgileri, polemikleri, bilimsel araştırmaları ve edbî çalışmalarıyla bir devre -tek başına değilse bile- kendi çapında damgasını basmış olan birkaç imzadan biridir. Yağmur Atsız Köln, 6 Şubat 1992
“Şanslıyım…”
Hayatını Türkçülüğe vakfetmiş bir kişi olarak bugün hayatta olsaydı belki değil, muhakkak Sovyet Rusya’nın yıkılmasına, komünizmin ölüşüne sevinecek ve Türklüğün yavaş yavaş yıkılmasına ölüşüne sevinecek ve Türklüğün yavaş yavaş hürriyetine kavuşmasından olağanüstü bir memnuniyet duyacaktı … .. … .. Buğra Atsız Köln, 6 Şubat 19912
… ..
İçimizdeki Şeytan
Önceleri milliyetçi iken sonradan sapıtarak komünist olan fakat düşüncelerini değiştirdiğini ispat etmedikçe kendisine iş verilmeyeceği söylendikten sonra sözde hükümet tarafına geçen, Sabahattin Ali, “İçimizdeki Şeytan” adında bir roman çıkardı. Bu romanın kısaltılmış şekli şudur:
Darülfünunun devamsız talebelerinden Ömer, bir akrabasının iltiması ile Postada küçük bir memuriyet yapmış tembel bir gençtir. … ..
… ..
s.
*İçimizdeki Şeytan - En sinsi Tehlike - Hesap Böyle Verilir & Nihal Atsız
İrfan Yayıncılık
4. Baskı: Ekim 2017
*Kür Şad - Vikipedi (wikipedia.org)
*Bozkurtların Ölümü : Çocukluk adı "Şu Tigin" olup "Kara Kağan" tarafından "Kür Şad" denildi.[6] Tarihi şahsiyet olan Chieh-she-shuai'nin babası Şipi Kağan olduğu halde roman karakteri "Kür Şad" 'ın babası "Çuluk Kağan"'dır.[7][8][9]
*Sabahaddin Ali’nin Kür Şad’ı: Sabahattin Ali'ye ait üç perdelik oyun, Türk tarihindeki Kürşad İhtilali'nden esinlenilerek yazılmıştır.
Oyundaki olaylar M.S 7. yüzyılda Çin'in Si-Gan-Fu kentinde geçmektedir. Çinliler ile yapılan savaşta yenilmiş olan Türkler esir edilmiş ve ülkelerinden ayrılmışlardır. Bazı Türkler Çin'e getirilip çeşitli mahallelere yerleştirilirken, Türk hanedan ailesinden olanlar ise Çin sarayına yerleştirilmiştir. Saraya yerleşenlerden biri olan Kürşad, imparatorun yanında belirli bir makama gelmiştir. Çin İmparatoru iyi kalpli biridir, Türk halkı ile hanedanın varisi olan Yulu Hanı çok sevmekte ve onu kızına almayı düşünmektedir. Kürşad ise imparatorun kızını sevmektedir fakat bazı tarihi gerekçeleri ile bunu hatırına bile getirmek istemez. Kürşad kendisini Türk halkının bağımsızlığına adamış ve bunun için bir grup kurarak önce isyan çıkarmayı ardından da bağımsızlığa kavuşmayı planlamaktadır. …. ….
*Nihal Adsız’ın Kür Şad’ı:Kendisi aynı zamanda tarihçi olan Hüseyin Nihal Atsız konuyu kendi kaleme almıştır böylece Türk Edebiyatının en etkili tarihsel anlatılarından biri olan "Bozkurtların Ölümü" adlı eser doğmuştur. Kürşad bu sayede öyle popüler olmuştur ki Türkiye'de pek çok kişi çocuğuna Kürşad ismini vermiştir. 1939 yılında Hüseyin Nihal Atsız Kopuz dergisine verdiği yazısında "Kür Şad" 'dan bahsedip üniversite meydanında tek parçalı sade bir taşla kırk bir kılıçtan ibaret bir abidenin dikilmesini önerdi.[4] Daha sonra 1946 yılında kaleme aldığı Bozkurtların Ölümü romanında "Kür Şad" karakterini kullandı. 1947 yılında ise Kür Şad dergisini yayımlamaya başladı ve derginin ilk sayısı için "En Büyük Türk Kahramanı Kür Şad" adlı yazıyı bizzat yazıp "Yarınki Türkeli"nde Kür Şad için ulu bir anıt düşündüğünü açıkladı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder