Romanın Hikâyesi
Gökte ay, bu donanma gecesinin parlaklığını bile sönük gösterecek kadar olgun ışıldıyor, ortalığı gün ortasında olduğu gibi apaydın seçilecek hale getiriyordu. Ana caddeye açılan dar sokaklardan birindeki bu öğrenci pansiyonu tatil yüzünden çok tenha idi. Sokağa bakan seddin üzerindeki tahta sıralarda altı yedi genç, ciddi yüzlerle oturuyor, herkesin gülüp eğlendiği, hiç değilse aile ocağında bulunduğu bu mutlu anda uzak yurt köşelerindeki evlerinde bulunmamanın verdiği keder dalgın bakışlarında okunuyordu. Yemekten yeni dönmüşler, gelişigüzel sıralara ilişmişlerdi. İçlerinden bir tanesi güzel yüzlü, kumral ince bir şiir ahengi sezilmesine rağmen fen talebesiydi. Belki de bu sebeple çok az konuşuyor, zaten tükenmiş gibi duran konuşmayı canlandırmaya teşebbüs etmiyordu. Hepsinden biraz ayrı oturan uzunca boylu; oldukça iri bir genç, arkadaşlarından bir şey, biraz canlılık, biraz konuşma bekler gibi bir müddet sessiz oturup da onların konuşmadıklarını görünce ceketinin cebinden ikiye katlanmış ve elde taşınmaktan yıpranmış bir kitap çıkararak tâ gözlerinin içine kadar sokup okumaya başladı. Bu hareketi o andaki durumla o kadar yakışıksız düşmüştü ki gençler istemeksizin gülüştüler. İçlerinden en ufak görünen ve sesi de bir tuhaf çıkanı bağırdı:
-İşte tam bir edebiyatçıya yakışan poz! Yahu, şu güzel tabiatı seyretmek, hiç değilse seyreder görünmek dururken insan gözlerini ziyan etmek pahasına kitap mı okur?
Edebiyatçı olduğu söylenen genç önce cevap vermeye niyetli gibi görünmedi. Fakat sonra umumî bir neşenin doğmak üzere olduğunu görünce bunu körüklemek isteğine kapılmış olacak ki:
-Ya sen, dedi. Şu güzel tabiatı seyreder görünürken acaba kafanda neler kuruyorsun. Kim bilir kaçıncı defadır ki ihtiyar dünyayı seyretmek için göğün en yüksek noktasına kurulan Ay dede’nin en şairane manzaralarla beraber nice biftek gibi kanlı meydan savaşları gördüğünü, nice süngülerinTabiyeci genç hemen cevabı bastırdı:
... ..
Gün kararıyordu. Bütün yarışlar,oyunlar bitmişti. Şimdi söz ozanlarındı Kara Ozan’la Çuçu karşılıklı
kopuz çalıp deyiş söyleyeceklerdi. Kağan’ın otağın çevreleyen halka daralmıştı. Önce Kara Ozan geldi.
O da Kağan’ı selâmlayıp bağdaş kurdu. Arkasından Çuçu geldi… .. İlk deyişi
Kara Ozan söylüyordu.
Ötüken’in erleri
Bilir benim gücümü.
Kopuzumun mızrabı
Aratmaz kılıcımı.
Kara Ozan! Seninle
Aşık atan Çuçu mu?
Çuçu bu meydan okuyuşa hiç irkilmeden hemen cevap verdi:
Seni böyle söyleten
Kımız mıdır, sücü mü?
Böyle yaman söylersen
Sende komam öcümü
Deyişin kılıcımdan
Daha öldürücü mü?
Seni basan şaşkınlık
Ağu gibi acımı?
Kara Ozan öfkelenir gibi oldu:
Ötüken Erlerinin
Acundan çıkmaz eşi
Ötüken’in mızları
Gökte ayın on beşi.
Yürekleri kan eder
Gözlerinin ateşi.
O şaşkınlık dediğin
Çinli konuğun işi…
… .. Çuçu … bakalım neler söylüyordu:
Çinli beğin attığı
Boşa gittiyse nola?
Çinli bu… sağa atsa
Ok gider, düşer sola
Neylesin, Ulu Tanrı
Güç vermeyince kola.
Kavuşsun Kara Kağan
Kür Şad gibi oğula…
Kür Şad’ın adı geçince budun arasında bir çalkalanma oldu. … .. Kara Ozan onun elini kılıcına
attığını görmüştü. Şimdi kopuzla cevap veriyordu:
Kılıcına el atma
Şimdi deyiş çağıdır.
Ortalıkta dolaşan
Ak kımız çamçağıdır.
Yad elde oturanlar
Bil ki yurt kaçağıdır
Senin kılıç dediğin
Türkün oyuncağıdır.
… .. Şimdi söz yine Çuçu’ya gelmişti.
Ötüken kızlarının
Gözleri gönül yarar.
Onları gündüz güneş,
Geceleri ay sarar.
Çinli meydan okursa
Bunda şaşacak ne var?
Keçi esrik olunca
Dövüşmeye kurt arar.
… .. Kara Ozan’la Çuçu karşılıklı Kür Şad’ı övüyorlardı. Biri bir dörtlük söylüyor, öteki başka bir
dörtlükle cevap veriyordu:
Ötüken’de arslanlar var.
Kür Şad onlardan biridir.
Çok yiğitler vardır ama,
Kür Şad erlerin eridir.
Kür Şad’ı doğuran ana,
Ne emzirmiş acap ona?
Erlik, ululuktan yana
Tanrı Kür Şad’dan geridir.
Acun’da var nice çeri
Kimi üstün, kimi geri.
Kür Şad adlı Gök Türk eri
Anadan doğma çeridir.
Kılıcı yıldırım çeler,
Attığı ok demir deler,
Ölüm gelse Kür Şad güler
On sekiz yıldan beridir.
Yiğitlikte en ileri,
Kalacak on bin yıl diri.
Gök Türklerin gönülleri,
Şimdi Kür Şad’ın yeridir.
… ..
Çok kötü zaman oldu,
Acun ne yaman oldu
İş başarmak dilerken
İşimiz duman oldu.
Yirmi değilken yaşı,
Işbara Alp yoldaşı,
Çinli yüzünden gitti
Kara Budak Onbaşı.
Albızın eli midir?
Beğler Ötüken mi
Yoksa Çin eli midir?
Yabancıya inanmak,
Hele Çinliye kanmak
Ağuyu aş yapmaktır,
Yahut suya dayanmak.
İçing Katun kardaşı,
Çinli köpekler başı
Kılıcıyla vuruldu,
Kahraman Pars Onbaşı.
Bir yanda Türk börüsü,
Bir yanda Çin uğrusu,
Bizden artık ötüyor
Çinlilerin borusu.
Budur gönül yarığı;
Öldürdüler Çalık’ı!
Hepimizi aldattı
Çinlinin en alığı!
… .. Bu sırada içerde başka bir ozan, kopuzunu tıngırdatıyor ve şöyle diyordu:
Boşa gitti Kür Şad’ın
Verdiği bunca emek.
Türk kurdunu ısırdı
Çinli adlı bir köpek.
Bu köpekler bilmiyor
Dövüşmeyi teke tek.
Çinliye us vermeye
Türk’ün kılıcı gerek.
Hepsi dişi mi dişi,
İçlerinde yok erkek.
Şen-king olmak istiyor
Türk kağanına direk
Çuçu çoştu. Kopuzunu ele aldı. Bakalım neler söyledi:
Bire Ozan! Ne dedin?
Böyle direk yıkılsın!
İçing Katun ağlasın.
Kara Kağan sıkılsın.
Ötüken’de işi ne?
Çinli Çin’e tıkılsın!
Çinliye ders vermeye
Akınlara çıksın!
Gök Türkleri aklında
Tanrımız kutlu kılsın!..
… ..
622 yılının güzel bir gününde yürüyüş buyruğu verildi. Kür Şad’ın tümeni öncü idi. 100.000 atlı bir
yol bile ardına bakmadan atlarını mahmuzladı. Akın oldu mu, savaş başladı mı, Türkler ata bindi mi
artık onların gözleri yalnız ileriyi görür, geride bıraktıkları çocukları evdeşleri, anaları akıllarına gelmezdi.
Bu koca ordu dörtnala yürüyüşlerle beş günde Çin sınırını aşmış, büyük Çin duvarının önüne
gelmişti.
Çinliler hemen ateş yakarak Türk ordusunun geldiğini gerilere bildirmişler , Çin seddinin kapılarını
iyice kapayarak kulelere toplanmışlardı.
… ..
Gün batarken Türk ordusu dört yerden Çin duvarını aşmış, kapıları tutmuş ve Çin sınırları içinde
çadır kurmuştu.
… ..
BOZKURTLAR DİRİLİYOR
Çin Kağanı Tay-tsung çok düşünceli idi. Birkaç gündür kendisinde bir başkalık, anlaşılmaz bir değişiklik
seziyordu. İlk önce bunun ne olduğunu anlamadan içinde rahatsızlık duymuş, sonra düşüne düşüne
rahatsızlığın nereden geldiğini bulmuştu: Korkuyordu. Hele gün battıktan sonra her karaltı, her gölge
onu ürkütüyor, şu uğursuz ihtilâlcilerden biri karanlıklar içinden çıkarak kendisine doğru yay gerip ok
fırlatacak sanıyordu. O, ihtilâlcilerden birçoğunun başkentte gizlenmiş olduğuna inanıyordu. Çünkü
bunlardan ancak 38 tanesinin cesedi bulunmuş, Vey ırmağından da üçünün ölüsü çıkarılmıştı. ”Bu
kadar büyük bir gürültünün 41 kişiyle yapıldığına, Çin Kağanı olarak inanamazdı. Bu ihtilâlciler ne kadar
gözü pek, çılgın herifler olursa olsunlar, 300’den çok Çin askerini öldürmek ve koca bir şehre bu kadar
korku salabilmek için herhalde birkaç yüz kişi olmalıydılar.
… ..
… ..
… .. Dokuz Oğuz ozanı neler söylemiyordu ki…
Sanma gönül dinlenir
Ufukta gün batınca
Bunalırım kederle
Gece gelip çatınca.
Bakışlarım puslanır,
Gönül sağım sislenir,
Göz pınarım ıslanır
Sevgi kuşu ötünce.
Sevgi yaman bir gerçek;
Yar uzakta bir çiçek.
Sevgim sürüp gidecek
Tâ dirliğim bitince.
Bir güzeli özleyiş…
İşte en güzel deyiş!
Ömür tüket, gönül deş,
Sevgi seni tutunca.
Yâri her bir anışım
Bir ölümdür, tanışım!
Belki diner yanışım
Son uykuya yatınca…
Belki diner yanışım
Son uykuya yatınca…
… ..
Kılıçlar havaya kalkmıştı. Yedi yüz kişi, devletin kuruluşu şerefine gülüyorlardı. Davullar çalınıyor,
kımızla içiliyor, bir ozan deyiş söylüyordu:
Çekildi mi kılıçlar
Türk’ün gönlü hoşlanır.
Kağanlığı kurmaya
Yeni baştan başlanır.
Gözler ayda, güneşte;
İlteriş Kağan başta.
Yazlar geçer savaşta,
Ötüken’de kışlanır.
İçelim kımızları…
Yosma Gök Türk kızları
Esritirken bizleri
Yavuzlar yavaşlanır.
… ..
Urungu dalgın gözlerle bir yere bakarken kulağına kopuz tıngırtıları ve bir ozan sesi geliyordu:
Göz kamaşır gelince
Ayla o kız yan yana.
Birisi göz ışıtır,
Birisi girer kana.
Ay mı güzel, o kız mı?
Bunu soran sorana.
Birbirinden parçadır
Gibi geliyor bana.
Ay bulutun bağrında
Kan sızan bir yaradır.
Ayın bahtı karanlık,
Bulutunki karadır..
Ay bir kızdır, saçını
Gece suya taratır.
Tanrı bu yeryüzünde
Nice aylar yaratır.
Ayla o kız bir gece
Karşı dağa indiler.
Orda gönül denilen
Bir otağa indiler.
Bulutlar yılkı oldu,
İki güzel bindiler.
Ay,kız oldu; kız da ay…
Birbirine sindiler.
Nice erler eriyor
O ay kızın yasından.
ESrik olur içenler
Gözlerinin tasında.
Gönülleri okşayan
Ezgi akar sesinden
O kız çarpar insanı
Ayrı eder usundan…
… ..
*Bozkurtlar & Nihal Atsız
Ötüken Neşriyat
Bozkurtların Ölümü, 1.Basım: 1946
Bozkurtlar Diriliyor, 1.Basım: 1949
Bozkurtlar, 1.Basım: 1973
Bozkurtlar, Özel Basım: 2018
* *Kür Şad - Vikipedi (wikipedia.org)
*Bozkurtların Ölümü : Çocukluk adı "Şu Tigin" olup "Kara Kağan" tarafından "Kür Şad" denildi.[6] Tarihi şahsiyet olan Chieh-she-shuai'nin babası Şipi Kağan olduğu halde roman karakteri "Kür Şad" 'ın babası "Çuluk Kağan"'dır.[7][8][9]
*Sabahaddin Ali’nin Kür Şad’ı: Sabahattin Ali'ye ait üç perdelik oyun, Türk tarihindeki Kürşad İhtilali'nden esinlenilerek yazılmıştır.
Oyundaki olaylar M.S 7. yüzyılda Çin'in Si-Gan-Fu kentinde geçmektedir. Çinliler ile yapılan savaşta yenilmiş olan Türkler esir edilmiş ve ülkelerinden ayrılmışlardır. Bazı Türkler Çin'e getirilip çeşitli mahallelere yerleştirilirken, Türk hanedan ailesinden olanlar ise Çin sarayına yerleştirilmiştir. Saraya yerleşenlerden biri olan Kürşad, imparatorun yanında belirli bir makama gelmiştir. Çin İmparatoru iyi kalpli biridir, Türk halkı ile hanedanın varisi olan Yulu Hanı çok sevmekte ve onu kızına almayı düşünmektedir. Kürşad ise imparatorun kızını sevmektedir fakat bazı tarihi gerekçeleri ile bunu hatırına bile getirmek istemez. Kürşad kendisini Türk halkının bağımsızlığına adamış ve bunun için bir grup kurarak önce isyan çıkarmayı ardından da bağımsızlığa kavuşmayı planlamaktadır. …. ….
*Nihal Adsız’ın Kür Şad’ı:Kendisi aynı zamanda tarihçi olan Hüseyin Nihal Atsız konuyu kendi kaleme almıştır böylece Türk Edebiyatının en etkili tarihsel anlatılarından biri olan "Bozkurtların Ölümü" adlı eser doğmuştur. Kürşad bu sayede öyle popüler olmuştur ki Türkiye'de pek çok kişi çocuğuna Kürşad ismini vermiştir. 1939 yılında Hüseyin Nihal Atsız Kopuz dergisine verdiği yazısında "Kür Şad" 'dan bahsedip üniversite meydanında tek parçalı sade bir taşla kırk bir kılıçtan ibaret bir abidenin dikilmesini önerdi.[4] Daha sonra 1946 yılında kaleme aldığı Bozkurtların Ölümü romanında "Kür Şad" karakterini kullandı. 1947 yılında ise Kür Şad dergisini yayımlamaya başladı ve derginin ilk sayısı için "En Büyük Türk Kahramanı Kür Şad" adlı yazıyı bizzat yazıp "Yarınki Türkeli"nde Kür Şad için ulu bir anıt düşündüğünü açıkladı.
*Sücü: Şarap
*Ötüken - Vikipedi (wikipedia.org)
*Ötüken Türk, Moğol ve Orta Asya tarihlerinde kutsal başkenttir. Ötügen olarak da söylenir. Çince kaynaklarda U-te-kien şeklinde geçtiği ve Çin kaynaklarında dağ ismi olarak geçen
Tu-kin, Yü-tü-kiün ile ilişkili olabileceği belirtilmektedir.[1] Ötügen (Ötüken) Türklerin yeryüzünde ilk var olduğu ve oradan Dünya’ya dağıldığı yerin adı olarak da kabul edilmektedir.[2] Orhun Nehri kaynaklarını bu bölgeden alır ve Göktürk Devleti’nin de başkenti yine bu yörede kurulmuştur.[3] İnanca göre bütün büyük devletlerin başkenti burada kurulmalı idi. Gerçekten de pek çok Türk ve Moğol
Devleti biraz genişledikten sonra başkentlerini bu bölgeye taşımışlardır. Ötüken dağının Nama (Namı veya Namu)[4][5] adında bir koruyucu ruhu vardı.
*Acun: Düzenli bir bütün olarak düşünülen evren. Cihan, alem kosmos, uzay. Dünya. Kainat, evren. Dünya, varlık.
Zaman. Varlık.
*Budun: Aralarında töre, dil ve kültür ortaklığı bulunan, boy ve soy bakımından da birbirine bağlı insan topluluğu,
kavim. Asil soydan gelen Oğuzlar. Halk, kavim, ahali. Millet. Ulus.
*Çamçak: Kulpu olan, kulpu bulunan. Ağzı açık fıçı
*Çeri : Asker
*Börü: Kurt
*Uğru: Hırsız
*Albıs - Vikipedi (wikipedia.org)
*Albıs Türk ve Altay halk inancında ve kültüründe Cadı anlamına gelir. Albız, Albas, Alpas ve Moğolcada Almas, Anadoluda "Alkarısı" olarak da bilinir. Albastı’ya neden olan kızıl renkli kötü varlık.
*kıtay - ekşi sözlük (eksisozluk1923.com)
*kazak, kırgız ve özbeklerin de çin için kullandığı kelime.
*düşman … Birinin kötülüğünü isteyen, ondan nefret eden, ona zarar vermeye çalışan kimse, yağı, hasım, dost karşıtı. Birbirleriyle savaşan devletler ve bu devletlerin asker, sivil bütün uyrukları. … Aralarında birbirleriyle çatışmaya varacak ölçüde anlaşmazlık olan taraflar
*Selenge Irmağı - Vikipedi (wikipedia.org)
*Selenge (ya da Selenga) ırmağı Moğolistan'da doğarak Rusya'da Baykal Gölü'ne dökülür. Uzunluğu 1024 km, havzası ise 447.000 km2'dir. Moğolistan'ın 21 idari bölgesinden birine adını verir. Moğolcada gökkuşağı anlamına gelir.
*Göktürk Kağanlığı - Vikipedi (wikipedia.org)
*Göktürk Kağanlığı , Göktürkler tarafından kurulmuş ve 552-744 yılları arasında Orta ve İç Asya'da hükümdarlık sürdürmüş bir Türk imparatorluğudur ve bozkırların ilk model devletidir.[23]
Devletin kurucusu ve ilk önderi Bumin Kağan'dır. Bumin Kağan'ın kardeşi İstemi Yabgu ülkenin batı kanadını yönetirdi. Göktürkler komşuları olan Çin, Sasani (İran) ve Bizans İmparatorluğu ile askerî, siyasi ve ekonomik ilişkiler kurdular.
Göktürkler (MS 552-744), gerek ilk kez Türk adını kurdukları siyasi birliklere vermeleri ve gerekse de; bir Türk diline ait bilinen en eski yazılı kaynaklarını vermeleri bakımından, Türk kültür ve edebiyat tarihi açısından önemli
bir yere sahiptir.[24]
Türk adı bugün kullanılan şekli ile ilk kez Göktürkler dönemine ait Orhun Yazıtları'nda geçmektedir. "Türk" adıyla kurulmuş ve Türk adını resmî devlet adı olarak kullanan ilk devlettir.[25][26]
Göktürkler, Kül Tigin ve Bilge Kağan yazıtlarında kendilerinden 𐱅𐰇𐰼𐰜 (okunuşu sağdan sola doğru: Türük)[27][28] … …. Tonyukuk Yazıtı'nda ise Göktürkler 𐱅𐰇𐰼𐰚 (okunuşu sağdan sola doğru: Türk)[30][31] olarak geçmektedir.
Tarihi:
Yaratılış Destanları:
Kağanlık kurulmadan önce:
Kapak arkası tanıtım: Bozkurtlar, Ateş Çocuk dergisinin 7 Ocak 1937’de çıkan 7. sayısından 29 ve 30. sayılar haricinde, 40. sayısına kadar tefrika edilip kitap olarak yayınlanacağı 1946’ya dek yarım kalan Bozkurtların Ölümü ve onun devamı olarak 1949’da yayınlanan Bozkurtlar Diriliyor’un, Öteken Neşriyat tarafından 1973’te büyük yazarının lütufkâr müsaadeleriyle birleştirilip neşredilen ilk baskısında aldığı yeni ismidir.
YanıtlaSilBirinci Gök Türk Kağanlığı’nın çöküşü ve Kür Şad önderliğindeki 40 Türk bahadırının canları pahasına esarete baş kaldırarak bağımsızlık ateşini yakmalarının, onların unutulmaz ihtilal girişiminden elli yıl sonra, Kutluk Şad liderliğindeki Türklerin İkinci Gök Türk Kağanlığı’nın kurt başlı sancağını yeniden yükseltmelerinin temiz ve ince işlenmiş destansı bir dille anlatıldığı bu büyük Türk romanı, yazarı hayattayken klasikleşmiş ve pek çok nesli milli gurur ve şuur yoluna sevk ederek ölümsüzleştirmiştir.
SilBozkurtlar, okuyucularını asırlar öncesine, ata yurtlarını yoğuran eski tasa ve kıvançların, zafer ve yenilgilerin; bozkıra şekillenen eski Türk yaşayış ve töresinin ahlâk ve erdemlerinin yüceltildiği ülküleştirilmiş bir kahramanlık diyarına taşır. BU iklimin havasını soluyacak çocukları, karşılarında, atalarının göz alıcı bir aydınlıkta parıldayan faziletli hayat sahnelerini bulacaklardır.
SilGöktürklerin kahramanlık dolu sahnelerini okurken, o zamanın duygularını hissediyorcasına heycenlenıyor, okuma hızınız artıyor....
YanıtlaSilÇinlilerle yapılan savaşlarda, okuyucu da, sanki, kılıç sallıyor, ok atıyor ...
YanıtlaSilGöktürklerin yenilgilerinde üzülüyorsunuz...
YanıtlaSilNihal Atsız ile o zamanı yaşamanın sürükleyiciliği güzel....