6 Aralık 2024 Cuma

Babil'in Tarihi ve Babil'de Yaşam*


 

… .. Asur kitabelerinin deşifrasyonunun İncil tarihi çalışmalarına getirmiş olduğu katkıya bir bakın! Bunlar bize İbrahim’in diyarından bahsediyor; tufan öyküsünün bir versiyonunu sunuyor; bize Babil ve Ninova’dan söz ediyor; bizi Sennaccherib, Tiglath-Pileser, Sargon ve Esarhaddon le karşı karşıya getiriyor;  bunlar bize mağrur Nebukatnazar’ın yaşadığı yerler, kullandığı dille ve fikirleriyle ilgili bilgiler veriyor.

Tanrı dostu İbrahim'in yurttaşlarının inançları, batıl itikatları, öğrenimleri ve bilgelikleriyle ilgili ipuçları sunuyor. Bize içinden İsa’nın çıktığı Yahudi ulusuyla akraba olan büyük Semitik ırkın bir koluna dair detaylı bilgiler getiriyor ve bizi, insanoğlunun yazmayı öğrendiği ve adım adım medeniyete doğru evrildiği bir zaman ın uzun ve karanlık olaylar silsilesine ve gölgelerle dolu dönemlerine geri götürüyor. 

İncil’de zikredilen pek çok şehir  ülke isimlerinin anlamları artık bizim için aşikârdır, krallarınadları ve yetkililerin unvanları da öyle. Böylece, Nebukadnazar adının sınırları koruyan Nebo; Nabopolassar’ın oğlunu koruyan Nebo; … … 

… ..

Asurlular ve Babilliler, geçmiş olaylara dair çok sağlam kayıtlar tutuyorlardı…   …

… .. Dahası bu tarih birden fazla tomarın üzerinde özenli ve çok net bir şekilde yazılmış olarak bulunmuştur. Kralın kendi krallığının geçmişine dair yanlış bir takım tarihler vermesi veya bu tarihi Naram-Sin ve I. Sargon’un dönemleriyle sınırlandırması için bir sebebi olamazdı. Babil’de, o zamandan önce de krallar vardı; eğer sadece krallığının ezelden beri mevcut olduğunu anlatmak isteseydi, tarihteki çok daha büyük krallar yerine neden bu ili hükümdarı seçmiş olsun? Son olarak, bana kalırsa elimizdeki kanıtlar, bu yazıtın yaklaşık olarak M.Ö. 3800 dönemine tarihlendiği neticesini vermektedir. … ..

… ..

Bugün kasvetli vahşi bir bölge olan yer bir zamanlar büyümekte olan bir ülkeydi; bu ülkenin şehirleri birer birer kraliçeye benziyordu ve sakinleri de dünyanın en zengin insanlarıydı. Ama şimdi bunlar birer

harabeden ibaret; tapınaklar terk edilmiş, tanrı heykelleri parçalanmış ve bütün bunları inşa edenler de eserleriyle birlikte bu dünyadan göç edip gitmişler. 

Avrupalı gezginler bize bu diyarların ıssızlığından ve perişenlığından söz ediyorlar. Sefalet içindeki Araplar bu eski kentlerin harabelerinin oluşturduğu tümseklerin etrafında sinsice dolaşmaktalar. Ülkenin antik yolları artık bomboş, pazar yerleri kapalı, buranın kralları artık sefalet, kıtlık ve yokluk; burası dünyadaki gelişmelerden payını alamayan bölge.

… ..

… .. Burada iyiye ait olan ne varsa çoktan terk-i diyar eylemiş; ihtişamından, iktidarından ve zaferlerinden ,geriye hiçbir şey kalmamış. … ..






s.12

Babil'in Tarihi ve Babil’de Yaşam &  E. A. Wallis Budge

Onbir  Yayınları

1.Baskı: Ekim 2016




*
Asurlular - Vikipedi

*Asur İmparatorluğu, Asur Devleti veya Asurya, MÖ 2025 ile MÖ 612 yılları arasında var olmuş ve Sami halklardan oluşmuş bir Antik Çağ Mezopotamya imparatorluğuydu. Devlet ilk başta Kuzey Irak'ta, Dicle kıyısında bulunan Asur (Aššur) şehrinden oluşmuşken, Güney Mezopotamya ve Doğu ile olan ticari ilişkilerden yararlanarak gelişmiş ve toprakları genişleyerek bir imparatorluğa dönüşmüştür. Anadolu'daki en büyük ticaret kolonileri Kültepe'de (Kayseri) bulunmaktaydı. Başkentleri Ninova'ydı.

Antik Asur tarihi erken Tunç Çağı'ndan geç Demir Çağı'na kadar uzanır ve modern tarihçiler tarafından tipik olarak birkaç farklı döneme ayrılır. Bu dönemler Erken Asur dönemi (yaklaşık MÖ 2600-2025), Eski Asur dönemi (yaklaşık MÖ 2025-1364), Orta Asur dönemi (yaklaşık MÖ 1363-912), Yeni Asur dönemi (MÖ 911-609) ve imparatorluk sonrası dönemdir (MÖ 609- MS 240). Bu bölünmeler siyasi olaylara ve zaman içinde dilde meydana gelen kademeli değişikliklere dayanmaktadır.[1]

Asur'un ilk başkenti Assur, MÖ 2600 civarında kurulmuştur. Ancak Assur'un bağımsız bir şehir haline gelmesi MÖ 21. yüzyılda Üçüncü Ur Hanedanlığı'nın çöküşüne kadar sürmüştür. Bu noktada, I. Puzur-Aşur ile başlayan bir dizi bağımsız kral şehri yönetmeye başladı. Asur'un gücü Mezopotamya'nın kuzey bölgesinde yoğunlaşmış ve etkisi tarih boyunca çeşitlilik göstermiştir.

Antik çağ boyunca Assur şehri, MÖ 14. yüzyılın başlarında I. Aşur-uballit yönetiminde Orta Assur İmparatorluğu'nu kurarak baskın bir güç olarak ortaya çıkmadan önce yabancı yönetim ve hâkimiyet dönemleri yaşamıştır. Hem Orta hem de Yeni Asur dönemlerinde Asur, güneydeki Babil ile birlikte Mezopotamya'daki en büyük krallıklardan biri olmuştur. Hatta zaman zaman Asur, antik Yakın Doğu'nun lider gücü haline gelmiştir.

Asur gücünün zirvesine, ordusunun dünya çapında en güçlü askeri kuvvet olarak kabul edildiği Yeni Asur döneminde ulaşmıştır. Özellikle Asurlular o dönemde doğuda günümüz İran'ından batıda Mısır'a kadar uzanan dünya tarihinin en büyük imparatorluklarından birini kurmuşlardır.[1]

Yeni Asur İmparatorluğu MÖ 7. yüzyılın sonlarında, yaklaşık bir yüzyıl boyunca Asur egemenliği altında yaşamış olan Babilliler ve Medler koalisyonu tarafından fethedilerek yıkıldı. Asur'un çekirdek kentsel bölgesi Med-Babil'in Asur İmparatorluğu'nu fethi sırasında büyük ölçüde tahrip edilmiş ve ardından gelen Yeni Babil İmparatorluğu burayı yeniden inşa etmek için çok az kaynak harcamış olsa da, eski Asur kültürü ve gelenekleri imparatorluk sonrası dönem boyunca yüzyıllarca ayakta kalmaya devam etmiştir. Asur, Seleukos ve Parthian imparatorlukları döneminde bir toparlanma yaşadı, ancak Assur'un kendisi de dahil olmak üzere bölgedeki birçok şehri ve yarı bağımsız Asur bölgelerini yağmalayan Sasani İmparatorluğu döneminde tekrar geriledi. Kuzey Mezopotamya'da modern zamanlara kadar hayatta kalan Asur halkı, MS 1. yüzyıldan itibaren yavaş yavaş Hıristiyanlaştırıldı. Eski Mezopotamya dini Assur'da MS 3. yüzyıldaki son yağmaya kadar ve ondan sonraki yüzyıllar boyunca diğer bazı kalelerde varlığını sürdürmüştür.[1]

Eski Asur'un başarısı yalnızca mücadeleci savaşçı krallarından değil, aynı zamanda yenilikçi ve sofistike idari sistemler aracılığıyla fethedilen toprakları verimli bir şekilde birleştirme ve yönetme becerisinden kaynaklanıyordu. Eski Asur'da öncülük edilen savaş ve yönetim alanındaki yenilikler daha sonraki imparatorluk ve devletlerde binlerce yıl boyunca kullanılmıştır. Antik Asur aynı zamanda büyük kültürel öneme sahip bir miras bırakmıştır, özellikle Yeni Asur İmparatorluğu aracılığıyla daha sonraki Asur, Greko-Romen ve İbranice edebi ve dini geleneğinde önemli bir etki yaratmıştır.[2]

İsimlendirme:

Tarih:

Eski Asur İmparatorluğu (MÖ 2025-1522):

Orta Asur İmparatorluğu (MÖ 1397-1056):

Bronz Çağı Çöküşü (MÖ 1055-936):


Yeni Asur İmparatorluğu (MÖ 911-619):


























Yönetim ve ordu:

Krallık:

Yönetim:

Ordu:

Toplum ve kültür:

Ticaret:

Mimarisi:

Miras:



*Samiler - Vikipedi

*Samiler, Sami halkları veya Sami ırkı, Nuh oğlu Sam'in soyundan geldiğine inanılan, etnik ve ırksal olarak birbirleri ile akraba olan Orta Doğu halklarıdır. Günümüze kadar yok olmadan veya asimile olmadan gelebilmiş Sami halkları Araplar, Yahudiler (İbranilerin torunları olarak), Süryaniler ve Maltalılardır. Aramiler ise günümüze kadar sayılarını koruyamamış ve yok olmuş veya diğer Sami halklarının içine karışmışlardır.



*Babil - Vikipedi

*Babil, Mezopotamya'da adını aldığı Babil kenti etrafında MÖ 1894 yılında kurulmuş, Sümer ve Akad topraklarını kapsayan bir imparatorluktur. Babil'in merkezi bugünkü Irak'ın El Hilla kasabası üzerinde yer almaktadır.[1] Babil halkının büyük bir kısmını tarih boyunca çeşitli Sami asıllı halklar oluşturmuştur. Bölgede konuşulmuş en yaygın dil Akadca olmuş olmasına rağmen Sümerce dinî dil olarak kullanılmıştır. Aramice ise ilerleyen yıllarda bölgenin geçer dili konumuna gelmiştir.[2]

Başlangıçta Akad İmparatorluğu'nda yer alan önemsiz ve güçsüz bir şehirken, şehrin Amori hükümdarı Hammurabi tarafından kısa süre içinde büyüyen ve gelişen şehir, kısa ömürlü de olsa bölgedeki en güçlü imparatorluklardan biri hâline gelmiştir. Bu dönemden sonra tüm Güney Mezopotamya'ya Babil denilmeye başlanmış, devletin kutsal şehri Nippur olmuştur. Hammurabi'nin oğlu altında güçten düşen devlet uzun süre boyunca Asur, Kassit ve Elam egemenliği altında kalmıştır. Şehir Asurlular tarafından yıkılıp yeniden inşa edilmiştir. MÖ 609-539 yılları arasında hüküm sürmüş Yeni Babil İmparatorluğu, bağımsızlığını Asurlulardan Keldani Nabopolassar önderliğinde kazanmıştır. Bu devletin de çökmesi ile Babil şehri Ahameniş, Seleukos, Part, Roma ve Sasani egemenliği altında kalmıştır.[2]

Babil öncesi Sümer-Akkad dönemi:

İlk Babil hanedanı - Amorit hanedanı, MÖ 1894-1595:

Hammurabi İmparatorluğu:

Düşüş:

Kassit hanedanı, MÖ 1595-1155:


Erken Demir Çağı - Yerli yönetimi, ikinci İsin hanedanı, MÖ 1155-1026:


Kaos dönemi, MÖ 1026-911:

Asur yönetimi, MÖ 911-619:

Babil'in Yıkılışı:

Restorasyon ve yeniden inşa:

Babil isyanı:

*Babil - Vikipedi

*Babil, Mezopotamya'da adını aldığı Babil kenti etrafında MÖ 1894 yılında kurulmuş, Sümer ve Akad topraklarını kapsayan bir imparatorluktur. Babil'in merkezi bugünkü Irak'ın El Hilla kasabası üzerinde yer almaktadır.[1] Babil halkının büyük bir kısmını tarih boyunca çeşitli Sami asıllı halklar oluşturmuştur. Bölgede konuşulmuş en yaygın dil Akadca olmuş olmasına rağmen Sümerce dinî dil olarak kullanılmıştır. Aramice ise ilerleyen yıllarda bölgenin geçer dili konumuna gelmiştir.[2]

Başlangıçta Akad İmparatorluğu'nda yer alan önemsiz ve güçsüz bir şehirken, şehrin Amori hükümdarı Hammurabi tarafından kısa süre içinde büyüyen ve gelişen şehir, kısa ömürlü de olsa bölgedeki en güçlü imparatorluklardan biri hâline gelmiştir. Bu dönemden sonra tüm Güney Mezopotamya'ya Babil denilmeye başlanmış, devletin kutsal şehri Nippur olmuştur. Hammurabi'nin oğlu altında güçten düşen devlet uzun süre boyunca Asur, Kassit ve Elam egemenliği altında kalmıştır. Şehir Asurlular tarafından yıkılıp yeniden inşa edilmiştir. MÖ 609-539 yılları arasında hüküm sürmüş Yeni Babil İmparatorluğu, bağımsızlığını Asurlulardan Keldani Nabopolassar önderliğinde kazanmıştır. Bu devletin de çökmesi ile Babil şehri Ahameniş, Seleukos, Part, Roma ve Sasani egemenliği altında kalmıştır.[2]

Babil öncesi Sümer-Akkad dönemi:

İlk Babil hanedanı - Amorit hanedanı, MÖ 1894-1595:

Hammurabi İmparatorluğu:

Düşüş:

Kassit hanedanı, MÖ 1595-1155:


Erken Demir Çağı - Yerli yönetimi, ikinci İsin hanedanı, MÖ 1155-1026:


Kaos dönemi, MÖ 1026-911:

Asur yönetimi, MÖ 911-619:

Babil'in Yıkılışı:

Restorasyon ve yeniden inşa:

Babil isyanı:

Neo-Babil İmparatorluğu (Keldani İmparatorluğu):

II. Nebukadnezzar Dönemi: İmparatorluğun Altın Çağı:


Babil'in Fethi:

Babil'in Düşüşü:

Din:

Tanrıları:

Yazı ve bilim:

Edebiyat:

Astronomi:

Tıp:

Tıbbi tanı ve prognoz:

Sanat ve mimarlık:

Babil'in Asma Bahçeleri:

İştar Kapısı:

Mirası:

Ayrıca bakınız:

*Babil - Vikipedi

*Babil, Mezopotamya'da adını aldığı Babil kenti etrafında MÖ 1894 yılında kurulmuş, Sümer ve Akad topraklarını kapsayan bir imparatorluktur. Babil'in merkezi bugünkü Irak'ın El Hilla kasabası üzerinde yer almaktadır.[1] Babil halkının büyük bir kısmını tarih boyunca çeşitli Sami asıllı halklar oluşturmuştur. Bölgede konuşulmuş en yaygın dil Akadca olmuş olmasına rağmen Sümerce dinî dil olarak kullanılmıştır. Aramice ise ilerleyen yıllarda bölgenin geçer dili konumuna gelmiştir.[2]

Başlangıçta Akad İmparatorluğu'nda yer alan önemsiz ve güçsüz bir şehirken, şehrin Amori hükümdarı Hammurabi tarafından kısa süre içinde büyüyen ve gelişen şehir, kısa ömürlü de olsa bölgedeki en güçlü imparatorluklardan biri hâline gelmiştir. Bu dönemden sonra tüm Güney Mezopotamya'ya Babil denilmeye başlanmış, devletin kutsal şehri Nippur olmuştur. Hammurabi'nin oğlu altında güçten düşen devlet uzun süre boyunca Asur, Kassit ve Elam egemenliği altında kalmıştır. Şehir Asurlular tarafından yıkılıp yeniden inşa edilmiştir. MÖ 609-539 yılları arasında hüküm sürmüş Yeni Babil İmparatorluğu, bağımsızlığını Asurlulardan Keldani Nabopolassar önderliğinde kazanmıştır. Bu devletin de çökmesi ile Babil şehri Ahameniş, Seleukos, Part, Roma ve Sasani egemenliği altında kalmıştır.[2]

Babil öncesi Sümer-Akkad dönemi:

İlk Babil hanedanı - Amorit hanedanı, MÖ 1894-1595:

Hammurabi İmparatorluğu:

Düşüş:

Kassit hanedanı, MÖ 1595-1155:


Erken Demir Çağı - Yerli yönetimi, ikinci İsin hanedanı, MÖ 1155-1026:


Kaos dönemi, MÖ 1026-911:

Asur yönetimi, MÖ 911-619:

Babil'in Yıkılışı:

Restorasyon ve yeniden inşa:

Babil isyanı:

Neo-Babil İmparatorluğu (Keldani İmparatorluğu):

II. Nebukadnezzar Dönemi: İmparatorluğun Altın Çağı:


Babil'in Fethi:

Babil'in Düşüşü:

Din:

Tanrıları:

Yazı ve bilim:

Edebiyat:

Astronomi:

Tıp:

Tıbbi tanı ve prognoz:

Sanat ve mimarlık:

Babil'in Asma Bahçeleri:

İştar Kapısı:

Mirası:

Ayrıca bakınız:

Neo-Babil İmparatorluğu (Keldani İmparatorluğu):


































II. Nebukadnezzar Dönemi: İmparatorluğun Altın Çağı:


Babil'in Fethi:

Babil'in Düşüşü:

Din:

Tanrıları:

Yazı ve bilim:

Edebiyat:

Astronomi:

Tıp:

Tıbbi tanı ve prognoz:

Sanat ve mimarlık:

Babil'in Asma Bahçeleri:



























İştar Kapısı:

Mirası:

Ayrıca bakınız:


*Ninova - Vikipedi

*Ninova (Akatça: Ninua; Aramca: ܢܝܢܘܐ; İbranice: נינוה, Nīnewē; Arapça: نينوى, Naīnuwa), Dicle Nehri'nin doğu kıyısında bulunan ve bir dönem Asur Devleti'ne başkentliğini yapan bir Antik çağ kentidir. Modern Musul şehrinin hemen yanında bulunmaktadır.

Burada ilk arkeolojik kazılar 1847 yılında Sir Austen Henry Layard tarafından yapılmış ve bu çalışmalar George Smith ve Hormuzd Rassam tarafından devam ettirilmiştir. 20. yüzyıl başında British Museumdan Leonard William King, 1927 yılından itibaren de Campbell Thompson tarafından kazılar sürdürülmüştür. Iraklı arkeologlar II. Dünya Savaşı sonrası kazıları devralsa da 1981 yılından sonraki çalışmalar Kaliforniya Üniversitesi'nden David Stronach tarafından yürütülmüştür.

Milâttan önceki yıllarda Musul bölgesinin de içinde bulunduğu Mezopotamya üzerinde çok önemli uygarlıklar kurulduğu bilinmektedir. Bunların en önemlileri Asur ve Babil uygarlıklarıdır.

Asur Devleti'nin merkezi olan Ninova; Dicle nehrinin karşısında ve doğu yönünde, Musul'un yanıbaşındadır. Ninova şehrini kuran Ninova veya Ninos. Ninova;, Asurluların hükümdarı olup 52 sene hükümran olmuştur. Asur Devleti yaklaşık 1300 yıl varlığını sürdürmüştür.

Kerkük şehrini bina eden Asur Hükümdarı Sartnabal'ın (MÖ 800 yılında) bu şehre “Kerhsuluh” adını verdiği tarihî kaynaklarda rivayet edilmektedir.[kaynak belirtilmeli] Keldânîcede “Kerh” şehir anlamına gelmektedir. “Suluh” ise Sartnabal'in esas ismidir.

Asurlulardan sonra Babil Devleti'nin bölgeye tamamıyla hâkim olduğu görülmektedir. Fakat Babil'in hâkimiyeti Pers tecavüzleri karşısında uzun sürmemiş ve Musul-Kerkük bölgesi Perslerin eline geçtikten sonra buraya çok kalabalık şekilde Pers nüfusu iskân ettirilmiştir.[kaynak belirtilmeli]

İskender'in işgaline de marûz kalan Musul bölgesi ahâlîsi, Hristiyanlığın ortaya çıkışından sonra bu dine yöneldi. Hristiyanlığın nüfuz etmiş olduğu Musul, 2. yüzyılın başından itibaren Asurluların dinî merkezi olan Ninova'nın yerini aldı. Kur'an'da adı geçen Yunus peygamber Ninova halkındandır.

2015 yılının Şubat ayında IŞİD tarafından Nineveh Arkeoloji Müzesinde bulunan Mezopotamya bölgesinde yaşamış uygarlıklara ait binlerce yıllık heykel, kabartma ve diğer eserlere büyük çapta zarar verildi.[1] Eski bölge valisi Asil Nuceyfi açıklamalarında kırılan eserlerin 2 tanesinin hariç diğerlerinin gerçek olmadığını, gerçek eserlerin 2003 yılında Bağdat'taki Ulusal Müze’ye aktarıldığını iddia etmiştir.[2]





*İbrahim - Vikipedi

*İbrahim[a] (başlangıçta Abram)[b], Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam gibi İbrahimî dinlerin ortak atasıdır.[1] Yahudilikte, Yahudiler ile Tanrı arasındaki özel ilişkinin kurucu babası, Hristiyanlıkta, Yahudi ya da Yahudi olmayan tüm inananların ruhsal atası,[c][2] İslam'da ise Adem ile başlayan ve Muhammed'de sona eren peygamberler zincirinin bir halkasıdır.[3]

Yaratılış Kitabında anlatılan hayatı, gelecek nesiller ve toprak temaları etrafında döner. İbrahim, babası Terah'ın evini terk etmeye ve Tanrı tarafından İbrahim'e ve onun soyuna vadettiği Kenan diyarına yerleşmeye çağrılır. Bu vaat daha sonra İbrahim'in eşi Sare'den oğlu İshak'a miras kalırken, İshak'ın üvey kardeşi İsmail'e de büyük bir ulus kuracağına dair söz verilir. İbrahim, Sara' için El-Halilde mezar olarak Atababalar Mağarasını satın alır ve böylece toprak üzerindeki hakkını tesis eder. Varisi İshak kendi akrabasından bir kadınla evlenir, böylece Kenanlıları herhangi bir mirastan mahrum bırakır. İbrahim daha sonra Kantura ile evlenir ve altı oğlu daha olur; ama öldüğü ve Sara'nın yanına gömüldüğünde, "İbrahim'in tüm mallarını" alan İshak'tır, diğer oğullar ise yalnızca "hediyeler" alır.[4]

Çoğu tarihçi, Çıkış ve yargıçlar dönemiyle birlikte ataerkil çağı, belirli bir tarihsel dönemle ilgisi olmayan geç bir edebi yapı olarak görür;[5] ve bir asırlık kapsamlı arkeolojik araştırmadan sonra, tarihsel bir İbrahim için hiçbir kanıt bulunamadı.[6]

Tevrat'ın, erken Pers döneminde (MÖ 6. yüzyılın sonlarında) Babil esareti sırasında Yahuda'da kalan ve toprak üzerindeki haklarını "babaları" İbrahim aracılığıyla izleyen Yahudi toprak sahipleri ve karşı iddialarını Musa ve Çıkış geleneğine dayandıran geri dönen sürgünler arasındaki gerilimlerin bir sonucu olarak yazıldığı sonucuna varılmıştır.[7] (Vadedilen toprakların öyküsü)


İbrahim devri:

Yapı ve anlatım programları:

İbrahim devri, bir çatışma veya sorunun çözümüne odaklanan birleşik bir yapı olarak yapılandırılmamıştır.[4] Bölümler genellikle yalnızca gevşek bir şekilde bağlantılıdır ve sıralama her zaman mantıklı değildir, ancak aktör ya da tanık olarak İbrahim'in kendisinin mevcudiyeti ve gelecek nesiller ve toprak temaları ile birleştirilir.[4] Bu temalar, Yaratılış 11:27-31'de Sara'nın kısırlığı ve 12:1-3'te İbrahim'e Yahve'nin kendisine göstereceği toprak için doğduğu ülkeyi terk etmesinin emredildiği "anlatı programları" oluşturur.[4]


İbrahimi dinlerde tanrı:

İbrahimi dinlerde tanrı tarih içerisinde Antropomorfik tanımlamalardan arındırılarak daha soyut kavramlarla ifade edilen, değişerek gelişen bir figürdür. Başlangıçta gökte bir saray içerisinde, etrafında bir sürü yaratıkla yaşayan, göğe merdivenle inip çıkan, diğer tanrıları da tanıyan insan şeklinde bir aile veya klan tanrısı iken, zaman içerisinde sex yaşamları ve insani özellikleri yok edilerek sadece melekler ve şeytanlar üzerinden konuşan ulusal ve son aşamada evrensel tanrı figürüne dönüşür.[9] Bu aşamada Evrenin yaratıcısı olan Tanrı; ebedi, her şeye gücü yeten ve her şeyi bilen bir tanrıdır. Günümüzde İbrahimî dinler Tanrı'nın zamandan ve mekandan münezzeh olduğuna inanır, bu yüzden Tanrı somut evrenden bağımsızdır ancak yine de duaları duyar ve tepki verir.

İbrahimî dinlerin kitaplarında Tanrı kişileştirilmiş bir yaratıcıdır. Birincil kişi olarak konuşur ve bazen insanların karşısına "insan görüntüsü" ile çıkar.[10] İslam'da Allah Müntakim (intikam alan), Mütekebbir (büyüklenen)dir. Ayrıca Sabur (çok sabırlı), celil (Celalet; 1/azamet, 2/hiddetlilik, hışım), rahim (çok merhametli), halim (yumuşak huylu), vedud (sevecen) gibi insani duygular ifade eden isimlerle de anılır ve insana ait özelliklerin de aslında Allah'a ait olduğu ifade edilir. Hristiyanlıkta Tanrı baba gibi, Sufîlikte arkadaş gibidir.[11] Tanah'ta da Yehova'nın sık sık kişileştirildiği görülür.

İbrahimî dinlerde Tanrı'nın adı da zaman içerisinde değişim halindedir.


Kökenler ve çağrı:

Nuh soyundan, dokuzuncu nesil olan Terah, Abram, Nahor ve Haran'ın babasıydı. Haran, Abram'ın yeğeni olan Lut'un babasıydı; tüm aile Keldaniler'in Ur şehri'nde yaşıyordu. Haran doğduğu şehir olan Ur'da öldü. Abram kısır olan Sare ile evlendi. Terah, Abram, Saray ve Lut, Kenan'a doğru yola çıktılar, ancak Terah'ın 205 yaşında iken öldüğü Haran adlı bir yere yerleştiler. Tanrı, Abram'a ülkesini ve akrabalarını terk etmesini ve kendisine göstereceği bir ülkeye gitmesini söylemiş ve onu büyük bir ulus yapmayı, onu kutsamayı, adını yüceltmeyi, onu kutsayanları kutsamayı ve onu lanetle dileyen herkesi lanetlemeyi vadetmişti. Abram, karısı Saray, yeğeni Lut ve edindikleri mal ve canlarla Haran'dan ayrılıp Kenan'da Şekem'e gittiğinde 75 yaşındaydı. Sonra çadırını Bethel'in doğusunda kurdu.


Sare:

Kenan diyarında şiddetli bir kıtlık oldu, öyle ki Abram, Lut ve ev halkı Mısır'a gider. Yolda Abram, Mısırlılar onu öldürmesinler diye Saray'a kız kardeşi olduğunu söylemesini söyler. Mısır'a girdiklerinde Firavun'un görevlileri, Saray'ın güzelliğini Firavun'a över ve onu saraya götürüp karşılığında Abram'a mal verirler. Tanrı, Firavun'u ve ev halkını belalarla üzer, bu da Firavun'un neyin yanlış olduğunu bulmaya çalışmasına neden olur. Saray'ın evli bir kadın olduğunu öğrenen Firavun, Abram ve Saraydan uzaklaşmalarını ister.


Abram ve Lut'un ayrılışı:


Mısır'dan sürgün edildikten sonra bir süre Necef'de yaşadılar. Bethel ve Ay bölgesinde Abram ve Lut'un büyük sürüleri aynı meraları işgal etti. Bu, her ailenin sığır çobanları için bir sorun haline geldi. Çobanlar arasındaki çatışmalar o kadar sıkıntılı hale gelmişti ki, Abram, Lut'a, kardeşler arasında herhangi bir çatışma olmaması için sol veya sağ tarafta ayrı bir alan seçmesini önerdi. Lut, doğuya doğru, ülkenin Zoar'a kadar her yeri iyi sulanan Şeria ovasına gitmeye karar verdi ve ovanın Sodom'a bakan şehirlerinde oturdu. Abram güneye El-Halil'e gitti ve Mamre ovasına yerleşti ve burada Tanrı'ya ibadet etmek için başka bir sunak inşa etti.


Çedorlaomer:

Ürdün Nehri şehirleri Sodom ve Gomora'nın Elam'a karşı isyanı sırasında, Avram'ın yeğeni Lut, ev halkıyla birlikte işgalci Elam kuvvetleri tarafından esir alınır. Elam ordusu, Sodom ordularını yendikten sonra savaş ganimetlerini toplamaya gelir. O sırada Lut ve ailesi, Sodom Krallığı'nın eteklerine yerleştirilir ve bu onları görünür bir hedef haline getirir.

Yakalanmaktan kurtulan bir kişi gelir ve Abram'a olanları anlatır. Abram bu haberi alır almaz, hemen 318 eğitimli hizmetçi toplar. Abram'ın kuvveti, Siddim Savaşı'ndan yıpranan Elam ordusunu takip etmek için kuzeye yönelir. Onları Dan'de yakalarlar. Abram grubunu birden fazla birliğe bölerek bir savaş planı tasarlar ve bir gece baskını başlatır. Tutsakları serbest bırakmakla kalmazlar, Şam'ın hemen kuzeyindeki Hoba'da Elam Kralı Çedorlaomer'i katleder, Lût'u, evini ve alınan tüm malları Sodom'dan geri alırlar.

Abram döndüğünde, Sodom kralı onunla buluşmak için Şaveh Vadisi'ne çıkar. Ayrıca, yüce El'in bir rahibi olan Salem (Kudüs) kralı Melçizedek ekmek ve şarap çıkarır ve Abram'ı ve Tanrı'yı kutsar. Abram Melçizedek'e her şeyin onda birini verir. Sodom kralı halkına dönecekse, Abram'ın tüm mülkü elinde tutmasına izin vermeyi teklif eder. Abram, müttefiklerinin hakkı olan pay dışında Sodom kralının herhangi bir anlaşmasını reddetti.


Bölgelerin vaadi:

Rab'bin sesi bir rüyette Abram'a gelir ve yeryüzünün ve yıldızlar kadar çok soyunun vaadini yineler. Abram ve Tanrı bir ahit töreni yapar ve Tanrı, İsrail'in Mısır gelecek esaretinden bahseder. Tanrı Abram'a, soyunun sahip olacağı ülkeyi anlattı: Ken, Kenizit, Kadmon, Hitit, Periz, Refaim, Amor, Kenan, Girgaşi ve Yebusi ülkeleri.


Hacer:

Abram ve Saray, O'nun nasıl ulusların atası olacağını anlamaya çalışırlar, çünkü Kenan'da 10 yıl yaşadıktan sonra hiçbir çocuk doğmamıştır. Sara Mısırlı cariyesi Hacer'i Abram'a bir oğul doğurması niyetiyle teklif eder.

Hacer hamile olduğunu öğrendikten sonra Saray'ı hor görmeye başladı. Sara, Hacer'e kötü davranarak karşılık verdi ve Hacer vahşi doğaya kaçtı. Şur yolundaki çeşmede bir melek Hacer ile konuştu. Abram'ın ordugahına dönmesini ve oğlunun "vahşi bir adam" olacağı, onun elinin herkese ve herkesin elinin ona karşı olacağı ve bütün kardeşlerinin karşısında duracağı söylendi. Oğlu İsmail'i araması söylendi. Hacer onunla konuşan Tanrı'yı "El-roi" (gören tanrı) olarak adlandırdı. O günden itibaren kuyuya Beer-lahai-roi ("Yaşayan ve beni gören kuyusu") adı verildi. Daha sonra çocuğunu doğurmak için kumasının yanına dönerek kendisine söyleneni yaptı. İsmail doğduğunda Abram 86 yaşındaydı.


Sare:

On üç yıl sonra, Abram 99 yaşındayken, Tanrı O'nun yeni adını ilan etti: "İbrahim"- "birçok ulusun babası". İbrahim daha sonra sünnet in alameti olacağı bölgelerle ilgili ahdin talimatlarını aldı.

Tanrı, Saray'ın yeni adını Sare ilan etti, onu kutsadı ve İbrahim'e, "Sana ondan da bir oğul vereceğim." dedi. İbrahim güldü ve "Yüreğinden dedi ki, 'Yüz yaşında olana bir çocuk doğar mı? ve doksan yaşında olan Sare doğurur mu?" İbrahim Tanrı'yla karşılaşmasından hemen sonra, kendisi 99, İsmail 13 yaşında olmak üzere tüm ev halkını sünnet ettirdi.

Üç ziyaretçi

Kısa bir süre sonra, günün sıcağında Abraham, Mamre'nin menengiç ağaçları yanında çadırının girişinde oturuyordu. Yukarı baktı ve Tanrı'nın huzurunda üç adam gördü. Sonra koştu ve onları karşılamak için yere eğildi. İbrahim onlara ayaklarını yıkamayı ve onlara bir lokma ekmek getirmeyi teklif etti, onlar da razı oldular. İbrahim, seçme undan külleme yapması için Sara'nın çadırına koştu, sonra hizmetçi çocuğa seçme bir buzağı hazırlamasını emretti. Her şey hazır olunca lor, süt ve buzağıyı önlerine koydu, onlar yerken bir ağacın altında onları bekledi.

Ziyaretçilerden biri İbrahim'e, gelecek yıl döndüğünde Sare'nın bir oğlu olacağını söyledi. Sara çadırın girişinde söylenenlere kulak misafiri oldu ve o yaşta bir çocuk sahibi olma ihtimali hakkında kendi kendine güldü. Ziyaretçi, İbrahim'e, Tanrı için hiçbir şey zor olmadığı için, Sara'nın bu yaşta bir çocuk doğurmaya neden güldüğünü sordu. Sare güldüğünü reddetti..

İbrahim'in duası

Yemekten sonra İbrahim ve üç misafir kalktılar. Sodom ve Gomorra'nın kaderini, Tanrı'yı harekete geçirecek kadar büyük olan günahlarını tartışmak için 'ova şehirlerine' hakim zirveye yürüdüler. İbrahim'in yeğeni Sodom'da yaşadığından, Tanrı bu şehirleri doğrulamak ve yargılamak için planlar açıkladı. Bu noktada, diğer iki ziyaretçi Sodom'a gitti. Sonra İbrahim Tanrı'ya döndü ve O'na giderek, "şehirde en az on salih adam bulunsaydı, Tanrı şehri bağışlamaz mıydı?" diye yalvardı. Tanrı, on doğru insan hatırına şehri yok etmeyeceğini bildirdi.

İki ziyaretçi raporlarını vermek için Sodom'a geldiklerinde, şehir meydanında kalmayı planladılar. Ancak İbrahim'in yeğeni Lut, onlara rastladı ve bu iki "adamın" geceyi kendi evinde geçirmeleri konusunda ısrar etti. Lut'un evinin önünde bir grup adam toplandı ve Lut'tan konuklarını istedi. Ancak Lut buna karşı çıktı ve yerine bakire kızlarını onlara teklif etti. Bunu reddettiler ve Lût'un kapısını kırmaya çalıştılar.

Ertesi sabah erkenden İbrahim, Tanrı'nın önünde durduğu yere gitti. O, "Sodom ve Gomora'ya baktı" ve "on salih"in (ayet 18:32) bile bulunmadığı şehirlerde, yerden "fırın dumanı gibi yükselen" dumanı gördü.


Abimelek / Endogami:


İbrahim, Kadeş ve Şur arasında, Mukaddes Kitap'ın anakronik olarak "Filistin diyarı" dediği yere yerleşti. İbrahim Gerar'da yaşarken, açıkça Sare'nin kız kardeşi olduğunu iddia etti. Bu haberi öğrenince, Kral Abimelek onu kendisine getirdi. Tanrı rüyada Abimelek'e geldi ve bir adamın karısı olduğu için onu almanın ölümle sonuçlanacağını bildirdi. Abimelek ona elini sürmemişti, Tanrı'ya İbrahim'in kendisi ve Sara'nın kardeş oldukları iddiasıyla ilgili doğru bir ulusu daha öldürüp öldürmeyeceğini sordu. Buna karşılık Tanrı, Abimelek'e O'nun gerçekten de kusursuz bir yüreğe sahip olduğunu ve bu yüzden var olmaya devam edeceğini söyledi. Ancak, Tanrı İbrahim'in karısını kendisine geri vermezse, Abimelek'i ve tüm ev halkını kesinlikle edecekti.

Abimelek rüyasını ertesi sabah erkenden hizmetçilerine bildirdi ve İbrahim'e yaklaşıp, krallığına neden bu kadar büyük bir suçluluk getirdiğini sordu. İbrahim, orada Tanrı korkusu olmadığını ve karısı için onu öldürebileceklerini düşündüğünü söyledi. Sonra İbrahim söylediklerinin yalan olmadığını savundu: "Yine de o benim kız kardeşimdir; o babamın kızıdır, ama annemin kızı değildir ve benim karım oldu."

Abimelek, Sara'yı İbrahim'e verdi ve ona koyun, sığır ve hizmetçilerden oluşan hediyeler verdi; ve onu kendi topraklarında dilediği yere yerleşmeye davet etti. Ayrıca Sara'nın için bin parça gümüş verdi. İbrahim Abimelek ve ev halkına dua etti.

Filistîler diyarında bir süre yaşadıktan sonra, Abimelek ve Fikol, bir kuyu için şiddetli bir çatışmayla sonuçlanan bir anlaşmazlık yüzünden İbrahim'le karşı karşıya geldiler. İbrahim Filistinli hizmetçisinin saldırıları ve İbrahim'in kuyusunu ele geçirmesi nedeniyle Abimelek'e sitem etti. Abimelek olaydan habersiz olduğunu iddia etti. İbrahim, Abimelek'e koyun ve öküz karşılığında bir anlaşma teklif etti. Ayrıca kuyuyu kazanın kendisi olduğunu kanıtlamak için ona yedi koyun daha verdi. Bu yemin nedeniyle bu kuyunun yerine Beerşeba adını verdiler. Abimelek ve Fikol Filistiye'ye döndükten sonra, İbrahim Beerşeba'da bir ılgın ağacı korusu dikti ve "Tanrı'nın adını ebedi olan" diye çağırdı.


İshak:

Önceki yıl Mamre'de kehanet edildiği gibi, Sara hamile kaldı ve sünnet ahdinin birinci yıldönümünde İbrahim'e bir oğul doğurdu. İbrahim, İshak adını verdiği oğlu doğduğunda "yüz yaşındaydı"; ve sekiz günlükken onu sünnet etti. Sare için, böyle ileri bir yaşta bir çocuğu doğurma ve emzirme düşüncesi, çok gülünçtü. İshak büyümeye devam etti ve sütten kesildiği gün İbrahim büyük bir ziyafet verdi. Ancak kutlama sırasında Sara, İsmail'i alay ederken buldu.


İsmail:

İshak doğduğunda İsmail on dört yaşındaydı. Sara, İsmail'i İshak'la alay ederken bulduğunda, İbrahim'e hem İsmail'i hem de Hacer'i göndermesini ve İsmail'in İshak'ın mirasına ortak olamayacağını ilan etti. İbrahim karısının sözlerine çok üzüldü ve Tanrısının tavsiyesini istedi. Tanrı, İbrahim'e üzülmemesini, karısının emrettiği gibi yapmasını söyledi. Tanrı, İbrahim'e "İshak'ta nesil sana çağrılacak", İsmail'i bir ümmet yapacağım "çünkü o senin zürriyetindir" der.

Ertesi sabah erkenden İbrahim Hacer ve İsmail'i birlikte dışarı çıkardı. Ona ekmek ve su verdi ve onları gönderdi. İkisi, bir şişe su tükenene kadar Beerşeba'nın vahşi doğasında dolaştılar. Umutsuzca gözyaşlarına boğuldu. Tanrı çocuğun sesini duydu, Rab'bin meleği Hacer'e onun büyük bir ulus olacağını ve "kılıcı üzerinde yaşayacağını" doğruladı. Daha sonra ortaya çıkan su, hayatlarını kurtardı. Çocuk büyüdükçe Paran'ın vahşi doğasında yaşayan yetenekli bir okçu oldu. Sonunda annesi, memleketi Mısır'dan İsmail'e bir eş buldu.


İshak'ın bağlanması:

İshak'ın gençliğinde, İbrahim'e Tanrı tarafından oğlunu Moria ülkesinde kurban etmesi emredilir. İbrahim söylenen dağa gelinceye kadar üç gün yol kat eder. O ve İshak tek başına dağa girerken hizmetçilere kalmalarını emreder. İshak odunu taşır ve babasına yakmalık sunu için hayvanın nerede olduğunu sorar. İbrahim soruya “Tanrı kendisine yakmalık sunu için bir kuzu sağlayacak.” yanıtını verir. İbrahim, oğlunu kurban etmek üzereyken, Rab'bin meleği tarafından durdurulur ve arkasında "boynuzları tarafından çalılığa yakalanmış bir koç" görür.

Yer daha sonra Yehova Yire olarak adlandırıldı. İtaati karşılığında, soyundan ve refahtan bol bol başka vaatler aldı. Bu olaydan sonra İbrahim Beerşeba'ya gitti.

Kurban kesme ve erkek sünneti: Günümüz Yahudi ve Müslüman topluluklarında kurban ve erkek çocukların sünnet edilmesi geleneklerine kaynaklık eden anlatılar İbrahim ile bağlantılıdır.

Yahudi toplumunda Tanrı'ya erkek çocukların kurban olarak sunulduğu bilinmektedir. İbrahim'in rüyasında oğlunu kurban ettiğini görmesi de bu uygulamanın işareti sayılmaktadır. Zamanla insan kurbanı terk edilmiş, vücudun tamamını kurban etmek yerine onu simgeleyen bir parça (sünnet derisi) kesilmeye başlanmıştır. İbrahim'in oğlunu kurban etmek istemesi o toplumda böyle bir uygulamanın varlığına işaret eder.[14][15]

Sami Ezzib İbrahim ile ilgili kurban anlatısının Yahudi din adamlarının bir kurgusu olduğunu, bununla İbranilerin Tanrı'ya erkek çocuklarını kurban verme geleneğinin kaldırılarak yerine hayvan kurbanının getirilmesinin amaçlandığını, ancak erkek çocukların kurban verme anlayışından tamamen kurtulamadığını, bunun yerine onların erkeklik organlarını kaplayan derinin kesilmesinin gelenek haline getirildiğini ifade eder. Ve şöyle der: "90 yaşını aşan büyük babanız bir gün sizi dağa götürüp Tanrı'nın rüyasında emrettiğini söyleyerek kesmeye kalksa, sonra da vazgeçip bir koç kesse, bir başka gün kendisinin cinsel organını kesse ne düşünürdünüz?


Sonraki yıllar:

Sare ölür ve İbrahim onu, Hititli Efron'dan bitişik tarlayla birlikte satın aldığı El-Halil yakınlarındaki Atalar Mağarası'na ("Makpela) gömer. Sara'nın ölümünden sonra İbrahim, Kantura adında bir cariye alır ve ondan Zimran, Joksan, Medan, Midyan, İşbak ve Şuah isimli oğulları doğar. Kutsal Kitap'a göre, adının "birçok milletin babası" anlamına gelen "İbrahim" olarak değişmesini yansıtan İbrahim, diğerlerinin yanı sıra İsrailliler, İsmaililer, Edomlular gibi Kutsal Kitap'ta adı geçen birçok ulusun da atası kabul edilir. Amalekitler, Kenizliler, Midyanlılar ve Asurlular ve yeğeni Lut aracılığıyla Moablılar ve Ammonlularla da akrabadır. İbrahim, oğlunun Rebeka ile evliliği ve torunları Yakup ile Esav'ın doğumunu görecek kadar yaşadı. 175 yaşında öldü ve oğulları İshak ve İsmail tarafından Makpela mağarasına gömüldü.

Anlatının tarihselliği ve kökenleri[değiştir | kaynağı değiştir]


Tarihsellik:

20. yüzyılın ortalarında, William F. Albright ve G. Ernest Wright gibi önde gelen arkeologlar ve Albrecht Alt ve John Bright gibi Kutsal Kitap bilginleri, "atalar çağı" olarak isimlendirdikleri MÖ 2. binlerde anlatılanların gerçek insanların inandırıcı hikâyeleri olduğuna inanıyorlardı.[16] Ancak 1970'lerde İsrail'in geçmişi ve Kutsal Kitap metinlerine ilişkin yeni argümanlar bu görüşlere meydan okudu; bu argümanlar Thomas L. Thompson'ın The Historicity of the Patrikal Narratives (1974),[17] ve John Van Seters'ın Abraham in History and Tradition'ında (1975) bulunabilir.[18]

Edebiyat bilgini Thompson, argümanını arkeoloji ve eski metinlere dayandırdı. Tezi, ataların MÖ 2. binyılda yaşadıklarına dair ikna edici kanıtların eksikliğine odaklandı ve bazı Kutsal Kitap metinlerinin birinci bin yılın koşul ve anlayışlarını yansıttığını kaydetti.

Van Seters ataerkil (patriarchal) hikâyeleri inceledi ve ad, sosyal çevre ve mesajların güçlü bir şekilde Demir Çağı (MÖ 1000-2000) yaratımları olduğunu savundu.[19] Van Seter ve Thompson'ın çalışmaları, Kutsal Kitap biliminde ve arkeolojide bir paradigma kaymasıydı ve bu, bilginlerin giderek ataerkil anlatıları artık tarihsel olarak görmemesine yol açtı.[20]

Sonraki yıllarda bazı muhafazakar bilim adamları ataerkil anlatıları savunmaya çalıştılar, ancak bu, bilim adamları arasında kabul görmedi.[21][22] 21. yüzyılın başlarında arkeologlar, İbrahim, İshak veya Yakup'u güvenilir tarihsel kişilikler yapacak herhangi bir bağlam kurma umudundan vazgeçtiler.[6]

İnandırıcılık bağlamında; İbrahim anlatıları ile ilgili birçok eleştiriler yapılır. Bu eleştiriler onun gerçek bir tarihi kişilik olup olmadığı, nerede yaşadığı, anlatıların kaynakları ve inandırıcılıkları gibi konularla ilgilidir. Örneğin karısı Sara hikâyelerde 90 yaşında bir kralı tahrik edebilecek kadar güzel ve doğum yapabilecek yetenektedir. İbrahim, Sara'nın 127 yaşında ölümünden sonra evlenir ve 6 oğul sahibi olur.[23]


Anlatının kökenleri:

İbrahim hikâyesi, diğer ata hikâyeleri gibi, büyük olasılıkla önemli bir sözlü tarih geçmişine sahipti[24] ve adı görünüşe göre adı çok eskidir. (Hezekiel[25] ve Yeşaya Kitabında[26] bahsedilmektedir) Tekvin Kitabında bulunan rivayet artık orijinal anlamını yansıtmıyor. (Yaratılış 17:5'te sunulan, muhtemelen "Baba yücedir" anlamına gelirken, "Halkın Babası", popüler bir etimolojidir).[27]

Bir aşamada sözlü gelenek, Tevrat'ın yazılı hikâyelerinin bir parçası haline gelir; bilim adamlarının çoğu, bu aşamanın, kabaca MÖ 520-320 Pers dönemine ait olduğuna inanıyor. Bunun için iki hipotez var;[7]

Pers İmparatorluk yetkilendirmesi olarak adlandırılan ilki, Sürgün sonrası topluluğun Tevrat'ı Pers İmparatorluk sistemi içinde işlev görecek yasal bir temel olarak tasarlamış olması, ikincisi, sürgün sonrası Yahudi topluluğuna kimlerin ait olacağını belirleme kriterlerini sağlamak ve çeşitli grupların, özellikle rahiplik ve meslekten olmayan "ihtiyarlar"ın güç yapılarını ve göreli konumlarını belirlemek için Tevrat'ın yazılmış olmasıdır.[7]

Tevrat'ın tamamlanması ve Sürgün sonrası Yahudiliğin merkezine yükselmesi, eski metinleri birleştirmek kadar yenilerini yazmakla ilgiliydi - son Tevrat mevcut kültüre dayanıyordu.[28] Sürgün sırasında (yani, MÖ 6. yüzyılın ilk yarısında) yazılan Hezekiel Kitabında,[29] Babil'de bir sürgün olan Hezekiel, Yahuda'da kalanların arazinin mülkiyetini nasıl talep ettiklerini anlatır. İbrahim'den mirasa dayalı; ama peygamber onlara Tevrat'a uymadıkları için hiçbir iddialarının geçerli olmadığını söyler.[4] Benzer şekilde Yeşaya Kitabı[30] Yahuda halkı ile Sürgün sonrası geri dönen Yahudiler ("gôlâ") arasındaki gerginliğe tanıklık ederek, Tanrı'nın İsrail'in babası olduğunu ve İsrail tarihinin İbrahim'le değil Mısır'dan Çıkış ile başladığını belirtir.[4] Bu ve benzeri kanıtlardan (örneğin, Ezra-Nehemya) çıkarılacak sonuç; İbrahim hikâyesinin, sürgün sonrası geri dönenlerin aleyhine, topraklar üzerinde hak iddia eden Yahuda'nın yerli toprak sahiplerine karşı, sürgünlerin güçlerini desteklemeye hizmet eden bir figür olduğu yönündedir.[4]

Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ, İbrahim'le ilgili yazdığı kitabında, İbrahim'in yaşadığı dönemin M.Ö. 1900-1800 yıllarına tarihlendirilmek istendiğini, bu dönemde Arap ve İbrani diye bir kavmin olmadığını, İbrahim ile ilgili efsanelerle karışık en eski arkeolojik buluntuların kendisinin yaşadığı düşünülen devirden en az 1500 yıllık bir zaman dilimi sonrasında Ras Şamra'da bulunduğu ifadelerine yer vermektedir.[31] Çığ, İbrahim'in karısını kız kardeşi olarak tanıtıp Firavun'a ve bir başka krala bırakması ve aynı hikâyenin oğlu İshak tarafından tekrarlandığı hikâyesinin de Sümerlilerden alınma olduğunu söylemektedir.[32]


Dinî söylenceler:

İbrahim'e üç büyük dünya inancı olan Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam'da yüksek bir saygı pozisyonu verilir. Yahudilikte, Yahudi halkı ile Tanrı arasındaki özel ilişki olan antlaşmanın kurucu babasıdır. – Yahudilerin Tanrı'nın seçilmiş insanları olduğu inancına yol açar. Hristiyanlıkta, Havari Pavlus, İbrahim'in Tanrı'ya olan inancının - Musa yasasından önce geldiğini - onu Yahudi ya da Yahudi olmayan tüm inananların prototipi yaptığını öğretti; ve İslam'da o, Adem ile başlayan ve Muhammed'de doruğa ulaşan peygamberler zincirinin önemli bir halkası olarak görülür.[3]


Yahudilikte:

Yahudi geleneğinde İbrahim'e Avraham Avinu (אברהם אבינו), "babamız İbrahim" denir ve onun hem Yahudilerin biyolojik atası hem de ilk Yahudi olarak Yahudiliğin babası olduğunu belirtir.[3] Hikâyesi haftalık Tevrat okuma bölümlerinde, ağırlıklı olarak peraşada okunur.

Hanan bar Rava, Abba Arikha adıyla İbrahim'in annesinin ʾámatlaʾy bat Karnebo olduğunu,[33] [d] Hiyya bar Abba ise gençliğinde Terah'ın put dükkanında çalıştığını öğretti.[36]

Yahudi Efsanelerinde, Tanrı cenneti ve yeri İbrahim'in erdemleri uğruna yaratır.[37] Kutsal Kitap'taki tufandan sonra, dindarlar arasında Tanrı'yı asla terk etmeyeceğine ciddi bir şekilde yemin eden tek kişi de İbrahim'dir.[37]

"Tanrı'nın Yolları" hakkında bilgi edinmek için Nuh ve Sam'in evinde çalışır.[38] Nuh ve Sam'den Başkâhinlik soyu ve makamı sonsuza dek Levi'ye ve onun soyuna geçer.

İbrahim, babasının topraklarından ayrılmadan önce, Kildanilerin putlarını parçalamak gibi cesur bir eyleminin ardından, Nemrut'un ateşli fırınından mucizevi bir şekilde kurtulur.[37] Kenan'da kaldığı süre boyunca, yolculara ve yabancılara konukseverlik gösterir ve onlara Tanrı bilgisini de nasıl öveceğini öğretir.[37]

Yahudilikte Tanrı "İbrahim'in Tanrısı, İshak'ın Tanrısı ve Yakup'un Tanrısı" olarak adlandırıldığından, İshak ve Yakup ile birlikte, adı Tanrı ile birleşmiş olarak görünen kişidir.[37] Otuz milletin babası olarak da anılmıştır. [37]

İbrahim genellikle Yahudi mistisizmi üzerine mevcut en eski kitaplardan biri olan Sefer Yetsirah'ın yazarı kabul edilir.[39]

Avot'a göre İbrahim, Tanrı'nın emriyle on testten geçer.[40] İshak'ın bağlanması Kutsal Kitap'ta bir test olarak belirtilir; diğer dokuzu belirtilmemiştir, ancak daha sonra haham kaynakları çeşitli numaralar verir.


Hristiyanlıkta:

Hristiyanlıkta İbrahim, Tanrı'nın kendisini açıklamayı seçtiği ve Tanrı'nın bir antlaşma başlattığı peygamber olarak saygı görür (Antlaşma Teolojisi).[2] Pavlus, İsa'ya inanan herkesin "İbrahim'in zürriyetine dahil olduğunu ve İbrahim'e verilen vaadin mirasçıları" olduğunu ilan etti.[2] Romalılar 4'te İbrahim, Tanrı'ya olan "sarsılmaz inancı" nedeniyle övülür ve bu, "Mesih'in kurtarıcı gücüne iman gösterenler" e kavramına bağlanır.[44]

Tarih boyunca, Pavlus'u takip eden kilise liderleri, İbrahim'i tüm Hristiyanların manevi babası olarak vurguladılar.[45] Augustinus, Hristiyanların, iman yoluyla İbrahim'in "çocukları (veya "tohumları") olduğunu, Ambrosius, "inançları aracılığıyla Hristiyanların İbrahim'e verilen vaatlere sahip olduklarını" belirtti. Martin Luther, Abraham'ı "bir iman adamının paradigması" olarak isimlendirdi.[e]

Roma Katolik Kilisesi, Ayin sırasında okunan Roma Kanonunun Ökaristiya duasında İbrahim'i "İmandaki babamız" olarak adlandırır. Aynı zamanda çeşitli mezheplerin azizlerinin takvimlerinde de anılmaktadır: 20 Ağustos'ta Maruni Kilisesi, 28 Ağustos'ta Kıpti Kilisesi ve Doğu Süryani Kilisesi' ve 9 Ekim'de Roma Katolik Kilisesi ve Lutheran Kilisesi-Missouri Sinodu. Altın Efsane'nin İbrahim'le ilgili anlatımının 15. yüzyıldaki çevirisinin girişinde William Caxton, bu patriğin yaşamının Pazar günü Quinquagesima kilisesinde okunduğunu kaydetti.[46] Otelcilik endüstrisindekilerin koruyucu azizidir.[47]

Doğu Ortodoks Kilisesi, onu ayin takviminde iki bayram günü "Adil Ata İbrahim" olarak (22 Ekim'de) yeğeni "Doğru yoldaki Lut" ile birlikte anıyor. Diğeri, İsa'nın diğer atalarıyla birlikte anıldığı "Ataların Pazar Günü"nde. Anaphora'dan hemen önce Büyük Basil'in İlahi Litürjisinde de İbrahim'den bahsedilir ve yeni evli bir çift için rahip tarafından yapılan dualarda Abraham ve Sara'ya başvurulur.

Bazı Hristiyan ilahiyatçılar, İbrahim'in yaşadığı bir teofanideki "üç ziyaretçiyi" Kutsal Üçlü ile eşit tutarlar.[48]


İslam'da:

İslam, İbrahim'i, Adem ile başlayan ve Muhammed'de doruğa ulaşan peygamberler zincirinin bir halkası olarak görür.[3] İbrahim'den Kuran'ın 35 bölümünde bahsedilir.[49] O, hem hanif (tek tanrılı) hem de Müslüman olarak adlandırılır ve[3] Müslümanlar onu bir peygamber ve ata, mükemmel Müslüman'ın arketipi ve Mekke'deki Kabe'nin saygıdeğer kurucusu olarak görürler.[50] İslamda, İbrahim İslam'ın ilk Öncüsü (millet-i İbrahim) olarak kabul edilir ve onun tek amacının Tanrı'nın Birliğini ilan etmek olduğunu düşünülür. İbrahim, İslam'da büyük peygamberler arasında yüksek bir konuma sahiptir ve kendisine "Allah'ın Sevgilisi" anlamına gelen "İbrahim Halilullah" denilir.

İbrahim, İshak ve Yakub dışında, Allah katında insanların en faziletlilerindendir.[51][52] [53] İbrahim'den Kuran'da "Müslümanların Babası" ve toplum için bir rol model olarak bahsedilmiştir.[54][55][56]

İslam bakış açısında İbrahim, Haniflik, kurban, Kabe'nin inşa edilmesi, Nemrut'la mücadele ve Nemrut tarafından atıldığı ateşte yanmama gibi hikâyelerin sembol kişisidir. Kur'an'da birçok ayette ismi geçer ve bir peygamber olarak kabul edilir. Öyle ki ona "Allah'ın dostu" manasına gelen Halilullah sıfatı verilmiştir. İbrahim'in "Hanif", Allah'ın birliğine, ortağı olmadığına inananların dininden olduğu kabul edilir.

  • Hani İbrahim, babası Azer’e, “Sen putları ilâh mı ediniyorsun? Şüphesiz, ben seni de, kavmini de apaçık bir sapıklık içinde görüyorum” demişti. İşte böylece İbrahim’e göklerdeki ve yerdeki hükümranlığı ve nizamı gösteriyorduk ki kesin ilme erenlerden olsun. Gece onun üstünü örtünce bir yıldız gördü de "İşte Rabbim bu!" dedi. Yıldız battığında ise "Batıp gidenleri sevmem!" diye konuştu. Ay’ı doğarken görünce de, “İşte Rabbim!” dedi. Ay da batınca, “Andolsun ki, Rabbim bana doğru yolu göstermezse, mutlaka ben de sapıklardan olurum” dedi. Güneşi doğarken görünce de, “İşte benim Rabbim! Bu daha büyük” dedi. O da batınca (kavmine dönüp), “Ey kavmim! Ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım” dedi. Muhakkak ki ben, hanif olarak yüzümü, yeri ve semaları yaratan Allah’ın Zat’ına döndürdüm. Ve ben, müşriklerden değilim. Kavmi onunla çekişip tartışmaya girdi. De ki: ''O beni doğru yola erdirmişken, siz benimle Allah konusunda çekişip tartışmaya mı girişiyorsunuz? Sizin O'na şirk koştuklarınızdan ben korkmuyorum, ancak Allah'ın benim hakkında bir şey dilemesi başka. Rabbim, ilim bakımından her şeyi kuşatmıştır. Yine de öğüt alıp düşünmeyecek misiniz?'', “Allah’ın, size, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri O’na ortak koşmaktan korkmuyorsunuz da, ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden ne diye korkayım? Öyle ise iki taraftan hangisi güvende olmaya daha lâyıktır? Eğer biliyorsanız söyleyin.” (Enam:74–81)

  • ''İbrahim'in, İsmail'le birlikte, Beytullah'ın ana duvarlarını yükselterek şöyle yakardıkları zamanı da an: "Rabb'imiz, bizden gelen niyazları kabul buyur; sen, evet sen, Semî'sin, her şeyi çok iyi duyarsın; Alîm'sin, her şeyi çok iyi bilirsin." (Bakara:127)

  • ''Hani biz İbrahim'e, Kâbe'nin yerini, bana hiçbir şeyi ortak koşma; evimi, tavaf edenler, namaz kılanlar, rükû ve secde edenler için temizle diye belirlemiştik. İnsanlar arasında haccı ilan et ki, gerek yaya olarak, gerek uzak yollardan gelen yorgun develer üzerinde sana gelsinler. Gelsinler ki, kendilerine ait birtakım menfaatlere şahit olsunlar ve Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine belli günlerde (onları kurban ederken) Allah'ın adını ansınlar. artık onlardan siz de yiyin, yoksula fakire de yedirin. Sonra kirlerini gidersinler, adaklarını yerine getirsinler ve Beyt-i atik'i (Kâbe'yi) tavaf etsinler.'' (Hac:26–29)

İslam'da İbrahim'in gördüğü rüyayı, oğlu İsmail'i kurban etmesinin istenmesi şeklinde yorumlayarak onu kurban etmek üzere götürdüğüne ve bu teslimiyetin Allah tarafından ödüllendirilerek kendisine bir melek eşliğinde gökten bir koç indirildiğine inanılır. Kur'an'da çocuğun isimi verilmeden anlatılan bu hikâye Kurban Bayramlarında tekrar anlatılır.


Bu konu Saffat Suresinde şöyle anlatılmaktadır:

  • "Ey Rabbim! Bana salihlerden olacak bir çocuk bağışla. Biz de ona uysal bir oğul müjdeledik. ''Çocuk kendisiyle birlikte koşup yürüyecek yaşa gelince İbrahim ona, “Yavrum, ben rüyamda seni boğazladığımı gördüm. Düşün bakalım, ne dersin?” dedi. O da, "Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın" dedi. Nihayet her ikisi de boyun eğip, İbrahim de onu yüzüstü yere yatırınca ona, şöyle seslendik: "Ey İbrahim! Gördüğün rüyayı yerine getirdin. Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız." "Şüphesiz bu apaçık bir imtihandır." Biz, (İbrahim'e) büyük bir kurbanlık vererek O'nu kurtardık. Sonradan gelenler arasında ona güzel bir ad bıraktık. İbrahim'e selam olsun. (Saffat:100–109)

İbrahim, Kur'an'a göre Müslüman bir haniftir. İbrahim ne Yahudi idi ne de Hristiyan. Fakat o, hanif bir Müslümandı. Allah'a ortak koşanlardan da değildi. (Âl-i İmrân suresi, 67)

Putları kırması[değiştir | kaynağı değiştir]

Kur'an'da İbrahim'in, putperest kavmiyle ve kendini ilah sayan Nemrut ile yaptığı çetin mücadele de anlatılmaktadır. Bu tartışmalarda ona cevap veremeyenler, onu ateşe atarak cezalandırmak istemişler fakat bunda başarılı olamamışlardır. Ateşin İbrahim için bir gül bahçesine dönüştüğü rivayet edilir.

  • Derken bir kurnazlıkla onların ilâhlarına vardı da, "Buyursanıza, yemez misiniz?" dedi. (cevap vermediklerini görünce de): "Neyiniz var da konuşmuyorsunuz?" (dedi). Nihayet bir yolunu bulup onlara kuvvetli bir darbe indirdi. Bunun üzerine birbirlerine girerek ona yürüdüler. İbrahim dedi ki: "A, siz kendi yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?", "Halbuki sizi de yaptıklarınızı da Allah yaratmıştır." Onlar: "Haydin onun için bir yapı yapın da onu ateşe atın." dediler. Böylece ona bir tuzak kurmak istediler. Biz de kendilerini daha alçak düşürdük. Bir de dedi ki: "Ben rabbime gidiyorum, o bana yolunu gösterir." (Saffat Suresi, 91-99)

Hani o babasına ve kavmine, "Ne bu tapınıp durduğunuz heykeller?" demişti. "Babalarımızı bunlara ibadet ediyor bulduk" dediler. İbrahim, "Andolsun, siz de, atalarınız da apaçık bir sapıklık içindesiniz" dedi. "Bize gerçeği mi getirdin, yoksa sen bizimle eğleniyor musun?" dediler. İbrahim dedi ki: "Hayır! Rabbiniz göklerin ve yerin rabbidir. O bunları yaratandır ve ben de buna şahitlik edenlerdenim." ''Allah'a yemin ederim ki, siz arkanızı dönüp gittikten sonra ben putlarınıza muhakkak bir tuzak kuracağım. '' derken (İbrahim) Belki kendisine başvururlar diye içlerinden bir büyüğü bırakarak onları (putları) paramparça etti. Onlar, "Kim yaptı bunu tanrılarımıza! Muhakkak o zalimlerden biridir" dediler. (içlerinden bazıları), "İbrahim denilen bir gencin onları diline doladığını duyduk" dediler. (bir kısmı da) "O halde haydi, onu insanların gözü önüne getirin. Belki (bu konuda) şahitlik ederler" dediler. (İbrahim gelince) "Sen mi yaptın bunu ilahlarımıza ey İbrahim" dediler. dedi ki, "Hayır! Bunu şu büyükleri yapmıştır. Konuşabiliyorlarsa onlara sorun, bakalım!" Bunun üzerine birbirlerine dönüp, "Hiç şüphesiz asıl zalimler sizsiniz siz" dediler. Sonra eski inanç ve inatlarına döndüler ve, "Andolsun bunların konuşmayacağını sen de bilirsin" dediler. İbrahim şöyle dedi: "öyle ise siz, (hâlâ) Allah'ı bırakıp da, size hiçbir fayda, hiçbir zarar veremeyecek şeylere mi tapacaksınız?", "Yazıklar olsun, size de; Allah'ı bırakıp tapmakta olduklarınıza da! Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız?" (içlerinden bazıları), "Eğer (bir şey) yapacaksanız, onu yakın da ilahlarınıza yardım edin" dediler. (Enbiya suresi, 52-68)

Dedi ki: siz, sırf aranızdaki dünya hayatına has muhabbet uğruna Allah'ı bırakıp birtakım putlar edindiniz. Sonra kıyamet günü birbirinizi tanımazlıktan gelecek ve birbirinize lânet okuyacaksınız. Varacağınız yer cehennemdir ve hiç yardımcınız da yoktur. (APutperest babasıyla tartışması[değiştir | kaynağı değiştir]


Kuran'da İbrahim'in putperest kavmiyle münakaşasının yanı sıra putperest babasıyla da tartışması yer verilmiştir. Tevrat'ta Terah olarak geçen ismi Kuran'a Azer olarak zikredilir.

İbrahim'in ateşe atılma kıssası:

Kur’an ve bazı Yahudi efsanelerinde İbrahim’in ateşe atılma hikâyesine rastlanır. İbrahim Nemrut'u ve putları ilah edinmeyi asla kabul etmemiş, putları kimse görmeden kırarak baltayı büyük putun boynuna saplamış ve Nemrut'u tek tanrı inancına çağırmıştır. İbrahim'in çağrısına kulak asmayan Nemrut, büyük bir ateş yaktırıp, İbrahim'i mancınık ile ateşe attırmış, ama ateş Allah'ın emri ile onu yakmamıştır. Rivayete göre İbrahim ateşlerin içindeyken Tanrı, ateşi bir gül bahçesi haline getirmiştir. Efsanenin Türkiye versiyonunda olay Urfa’da gerçekleşir, ateş göle (balıklıgöl), odunlar ise gölde yüzen balıklara dönüşür. Kuran'da şöyle geçmektedir:

  • ''Allah, kendisine hükümdarlık verdi diye (şımarıp böbürlenerek) Rabbi hakkında İbrahim ile tartışanı görmedin mi? Hani İbrahim, “Benim Rabbim diriltir, öldürür.” demiş; o da, “Ben de diriltir, öldürürüm” demişti. (Bunun üzerine) İbrahim, “Şüphesiz Allah güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir” deyince, kâfir şaşırıp kaldı. Zaten Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.'' (Bakara suresi, 258)[58]

  • “Yakın onu! Bir şey yapacaksanız onu yakın da, Tanrılarınıza yardım etmiş olun!' dediler. Bizse şöyle dedik: 'Ey ateş! Soğu! Ve esenlik ol İbrahim'e!” (Enbiya suresi:68–69) Midraşik efsanelerde hikâye daha ayrıntılıdır. Ayrıca bu anlatımların yine tevrat’ın Daniel bölümünde Kral Nebukadnezar'ın fırına attırdığı 3 Yahudi genci ile ilgili (Danyal Kitabı 3:12–28) bir başka efsanenin uyarlaması olduğu iddiaları mevcuttur.


Kuşların diriltilmesi:

Kuran'da İbrahim'in ölülerin nasıl diriltileceğini merak ettiğinde de bahsedilir. Kuran'da şöyle geçmektedir:

  • ''Hani İbrahim, “Rabbim! Bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster” demişti. (Allah ona) “İnanmıyor musun?” deyince, “Hayır (inandım) ancak kalbimin tatmin olması için” demişti. “Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır. Sonra onları parçalayıp her bir parçasını bir dağın üzerine bırak. Sonra da onları çağır. Sana uçarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Bakara suresi, 260)

Suhuf[değiştir | kaynağı değiştir]


Kur'an, İbrahim'in bazı Tomarlarına (suhuf) atıfta bulunur. Bütün Müslüman alimler genel olarak İbrahim'in hiçbir parşömeninin hayatta kalmadığı konusunda hemfikirdir ve bu nedenle bu, kayıp bir kutsal metine bir referanstır.[59] Bazı bilginler, Yahudi geleneğinin yazarlığını genellikle İbrahim'e atfettiği için, Sefer Yetzirah'a bir referans olmasını önerdi.[60] Bununla birlikte, diğer bilim adamları, İbrahim'in Ahit'ine atıfta bulunduğunu öne sürüyorlar.[61] Kuran'ın 87. suresi Ala Suresi, surenin konusunun İbrahim ve Musa'nın daha önceki kutsal kitaplarında yer aldığını söyleyerek sona erer.[59] Kuran'ın 53. Suresi, Necm suresi, İbrahim ve Musa'nın daha önceki kutsal kitaplarındaki bazı konulardan daha fazla bahseder.


Dürzilik'te:

Dürziler, İbrahim'i, Adem ve Nuh'tan sonra, tektanrıcılığın, geniş kitlelere yönelik temel öğretilerini aktarmaya yardım eden üçüncü sözcü görürler.[62] O da Dürzi inancına göre tarihin farklı dönemlerinde ortaya çıkan yedi peygamberden biridir.[41][42]

Mandeizm'de (Sabiilik)[değiştir | kaynağı değiştir]


Mandaeizm'de Abraham'dan Yahudi halkının patriği olarak Sağ Ginza Kitap 18'de bahsedilir. Mandeanlar, İbrahim'in aslen bir Mandean rahibi olduğunu düşünürler, ancak bedensel sakatlama olarak gördükleri ve bu nedenle yasak olduğunu düşündükleri sünnet konusunda İbrahim ve Yahudilerle farklılık gösterirler.[63][64][65][66][67]




*Semitik mitoloji - Vikipedi

*Antik Semitik din, antik Yakın Doğu ve Kuzeydoğu Afrika'daki Semitik halkların çok tanrılı dinlerini kapsar. Semitik terimi, kültürlere atıfta bulunurken dillerin aksine kaba bir kategoriyi temsil ettiğinden, "antik Sami dini" teriminin kesin sınırlara yalnızca yaklaşıktır.

Semitik gelenekler ve onların panteonları[1] bölgesel kategorilere ayrılır: Levant'ın Kenan dinleri, Sümer geleneği - esinlenen Mezopotamya'daki Asur-Babil dini, İsrailoğullarının eski İbrani dini ve Arap çok tanrılılığı.


*II. Nebukadnezar - Vikipedi

*II. Nebukadnezar veya Buhtunnasr (Akatça: 𒀭𒀝𒆪𒁺𒌨𒊑𒋀 - Nabû-kudurri-uṣur; İbranice: נְבוּכַדְרֶאצַּר, Tiberyan: Nəḇūḵaḏreʾṣṣar veya נְבוּכַדְנֶאצַּר, romanize: Nəḇūḵaḏneʾṣṣar), MÖ 605–562 arasında hüküm süren Babil kralıydı.[1]

II. Nebukadnezzar, Yeni Babil İmparatorluğu'nun kurucusu ve Keldâni hanedanının ilk kralı Nabopolassar’ın oğludur.[1] Babası döneminde Asurlular'a karşı ilerleyişini sürdüren orduda görev almıştır.[1] Asurlularla ittifak kuran Mısır firavunu II. Necho'yu Karkamış Savaşı'nda yenilgiye uğratan Nebukadnezar, ilerleyişini sürdürerek Suriye ve Filistin topraklarını hakimiyet altına aldı.[1] Babasının ölümü üzerine Babil'e dönerek kral oldu.[1] Hükümdarlığının ilk yıllarında çeşitli seferler yaparak hakimiyetini arttırmış ve MÖ 601’de Mısır üzerine harekete geçmiştir. Babil krallığına bağlı olan Yahuda devletinin isyan etmesi üzerine Kudüs’ü MÖ 597 yılında ele geçirdi. Kudüs halkının yeniden isyan etmesi üzerine MÖ 586 yılında Kudüs'ü yeniden ele geçiren Nebukadnezar tarafından, şehir ile Süleyman Mabedi de yıktırıldı. Yahuda Krallığı’nı yıktıktan sonra Nebukadnezar MÖ 574’te Sur şehir krallığını kendine bağladı. MÖ 567'de Mısıra yeni bir sefer daha yapan Nebukadnezar MÖ 562’de krallığı oğlu Amel-Marduk’a bırakarak ölmüştür.

Tapınaklar, yollar, sulama kanallarının yanı sıra eşinin adına Babil'in Asma Bahçeleri'ni inşa ettirdiği söylenen II. Nebukadnezar, Yeni Babil İmparatorluğu'nun sınırlarını Suriye'den Mısır'a dek genişletmiştir.[1] Kudüs'ü ele geçirerek (MÖ 587) Yahudileri bölgeden sürmüştür.

İştar Kapısı da onun döneminde yapılmıştır.




*İsa - Vikipedi

*İsa[e] (doğum adı Yeşua bar Yosef, Aramice: ישוע בר יוסף; Yahudilerce Yeşu[f] adıyla anılır, İbranice: ישו; y. 4[g] - MS 30/33), 1. yüzyılda yaşamış olan bir Yahudi vaiz ve dinî lider. Günümüzde en çok mensuba sahip din olan Hristiyanlığın merkezî figürüdür.[14][15] Hristiyanlar, İsa'nın Eski Ahit'te kehanet edilen ve beklenen Mesih, Tanrı'nın Oğlu[16] ve Tanrı'nın enkarnasyonu olduğuna inanırlar.[17][18][19] İsa'nın, Yeni Ahit'e göre Yosef (Yusuf) adında dünyevi bir babası olduğu için İsa, mensubu olduğu Yahudi toplumunda "Yusuf'un oğlu İsa" olarak anılırdı.[20]

Hristiyanlar, İsa'nın çarmıha gerilerek ölümünün hemen üç gün ardından dirildiğine ve kurduğu topluluğun Hristiyan Kilisesi'ne dönüştüğüne inanırlar.[21] Hristiyan doktrinlerine göre İsa, Kutsal Ruh tarafından hamile bırakılan Meryem adında bir bakireden dünyaya gelmiş, birçok mucize gerçekleştirmiş, ardından Kilise'yi kurmuş ve en sonunda insanlığın günahlarının kefareti için çarmıha gerilerek ölmüş, üç gün sonra da dirilmiş ve tekrar geleceği tarihe kadar göğe yükselmiştir.[22]

Yahudiler, İsa'nın beklenen Mesih olduğu inancını reddederler ve Yeşu'nun Tanah'ta belirtilen Mesih kehanetlerini karşılamadığını savunurlar. Sâbiîlik de İsa'nın Mesih olduğu inancını reddeder.[23] Gnostisizm, Maniheizm, İslam, Dürzîlik ve Bahâîlik inanç veya felsefeleri, İsa'ya farklı yorumlarda bulunmuşlardır.[24][25][26] Bazı Hristiyan Gnostikler İsa'yı, Tanrı'nın "gizli bilgi"yi (gnosis) dünyaya getirmek için beden almış hâli olarak tanımlarken,[27][28] diğerleri, Tanrı'nın beden aldığını inkâr ederek İsa'nın yalnızca aydınlanma yoluyla gizli bilgiye ulaşan ve öğrencilerine de aynı şeyi yapmayı öğreten bir insan olduğuna inanır.[29] Maniheizm'e göre İsa; Zerdüşt, Gotama Buda ve son peygamber Mani ile beraber inancın dört peygamberinden biri ve Mesih'tir.[30][31] Maniheizm'e göre İsa ayrıca, kurtuluşlarından sonra erdemlileri selamlayan bir "yol gösterici tanrı"dır.[32] İslam inancına göre İsa, Tanrı'nın (Allah) görevlendirdiği ve ulu'l-azm (azim ve sebat sahibi) olarak kabul edilen peygamberlerdendir ve Mesih'tir.[33][34] İslam'a göre İsa, Meryem adındaki bakire bir anadan doğmuşsa da Tanrı'nın Oğlu değildir ve onun doğumu bir mucizedir; ayrıca kendisine bir de kutsal kitap (İncil) indirilmiştir. Kur'an'a göre İsa çarmıha gerilmemiş, ancak Allah tarafından öldürülmüş ve Allah katına yükseltilmiştir.[35] Dürzî inancında İsa, tarihin farklı dönemlerinde ortaya çıkan yedi peygamber arasında yer alan Mesih ve Tanrı'nın önemli peygamberlerinden biri olarak kabul edilir.[36][37] Dürzîler, "Yusuf ve Meryem'in oğlu" İsa'ya ve incilleri yazan dört müjdeciye (Matta, Markos, Luka ve Yuhanna) hürmet ederler.[38] Dürzî kutsal metinlerine göre İsa, En Büyük İmam ve Nihai Aklın yeryüzündeki enkarnasyonu ve ilk kozmik ilkedir (hadd).[38] Bahâî öğretileri, İsa'yı "Tanrı'nın Tezahürleri"nden biri sayar.[39] Bazı Hindular ise, İsa'yı bir avatar veya sadu olarak görürler.[40] Tenzin Gyatso (14. Dalay Lama) da dahil olmak üzere bazı Budistler, İsa'yı hayatını halkın refahına adamış bir bodhisattva olarak görür.[41]

Kaynaklara göre İsa, yaklaşık 4 yılında, günümüzde Filistin bölgesi sınırlarında yer alan, ancak o dönemde Roma İmparatorluğu'nun Yahudiye eyaleti sınırları içerisinde bulunan Beytüllahim şehrinde, annesi Meryem'in bakire olduğuna ilişkin iddia edilen bir mucizeyle doğdu. İsa'nın doğum yeri Beytüllahim olarak kabul edilmekle birlikte, memleketi sıklıkla Nasıra olarak geçer. Hristiyan kaynaklarda İsa, "Nasıralı İsa" olarak da anılır. Bu nedenle Hristiyanlık dini "Nasranilik" olarak da adlandırılır. İsa'nın ilk yıllarıyla ilgili fazla bir şey bilinmemektedir, ama çok büyük olasılıkla Yahudi kutsal yazıları ve dini konusunda eğitim görmüştür. Babasının mesleğini sürdürüp marangozluk yaptığına, Nasıra'da yaşayıp çalıştığına inanılır. Yaklaşık 30 yaşındayken, Tanrı'nın mesajını ilan ederek bölgede vaaz verme ve şifa dağıtma hizmetine başladı. İncillere göre, çekici ve şaşırtıcı mucizeleriyle büyük kalabalıkları etrafında topladı; ancak 12 takipçisine ya da havarisine özel ilgi gösterdi. Çok geçmeden Tanrı'yla ilgili mesajı, yetkililerin engeliyle karşılaştı. Havarilerinden biri olan Yahuda'nın ihanetine uğradı ve Roma askerleri tarafından tutuklanıp uydurma suçlamalarla ölüme mahkûm edildi. Hristiyanlık inancı, İsa'nın çarmıha gerilip ardından dirildiğine inanırken İslam inancı, İsa'nın çarmıhta ölmediğine, Tanrı tarafından göğe yükseltildiğine, yerine de başkasının göründüğüne inanmaktadır.[42]

Çoğu bilimsel araştırmacı, Nasıralı İsa'nın Celileli Yahudi bir haham olduğu[43] ve kelâmını sözel olarak[44] ilettiği, Vaftizci Yahya tarafından vaftiz edildiği ve Roma İmparatorluğu Yahudiye valisi Pontius Pilatus'un emriyle çarmıha gerildiği konusunda hemfikirdir.[45] Bugün bilim dünyasında genel olarak kabul edilen görüşe göre İsa, Yahudiliğin düzelmesi için çaba harcayan kıyametçi bir vaiz ise de, kimi önemli araştırmacıya göre kıyametçiliği tartışma konusudur.[46][47] Bugün dünyanın çoğu ülkesinde kullanılmakta olan Miladi takvimdeki "milat", İsa'nın doğduğu kabul edilen tarihtir.[48]

Etimoloji:

Bilim dünyasında:

Mesih Efsanesi teorisi:

İsa'nın tarihselliği:

Hristiyanlıkta:

Hayatı:

İsa'nın varlığının hikmeti:

İsa'nın tabiatı:

İslam'da:

Hayatı:

Doğumu:

Çarmıhtan korunması ve göğe yükseltilişi:

Soyağacı:




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder