… .. Hayattaki duruşlarına, akıllarına, tavırlarına hayran olduğum onca güzel kadın içinden koltuğuma hiç oturmamış bir kadının, annemin hikâyesi ile başlamak isterim.
Çocukken masal gibi dinlediğim, yaşım ilerledikçe hayranlık duyduğum annemin hikâyesi.
… ..
… .. Bir keresinde, cesaretine, cesurca kararlarına şaşırıp “Korkmadın mı?” diye sormuştum. Annem her zamanki sakinliği ile cevap verdi: “Allah vardı, korkuya gerek yoktu. Annem yoktu, babam ticaret yapıyor, at sırtında köy köy geziyor, günlerce eve gelmiyordu: Ben hiç korku nedir bilmedim. Allah hep vardı, o hep benimleydi, ya da ben O’nunla. Gecenin karanlığında, sabahın ayazında, başağın tanesinde, incirin çekirdeğinde, sütün kokusunda, kelebeğin kanadında Allah hep benimleydi.
… ..
“Of bu kadınlık ne zor!” cümlesiyle başlayan hikâyelere bir yanım hep itiraz etmiştir. Farkında olarak veya olmadan acıdan beslenen, avcıyla var olmaya, acısıyla gündemde kalmaya çalışan kadınlar, problemi çözmek yerine acıya yapışmayı seçiyor ellerinin acıdan kavrulması pahasına.
Oysa acı en önemli öğretmen, en kadim şifa kaynağı. Acı, özgürleşmenin en sağlam basamağı. Acı, yaşamı tüm gerçekliği ile bize gösteren içsel kaynak. Ve maalesef acıdan kaçıp tıka basa hazla doldurulan yaşamları idealleştiren popüler kültür, acının öğreticiliğini yok ediyor.
… ..
Acıyı, ona tutsak olmadan özgürleştirmenin, var olma sevincini hissetmenin en sağlam basamağı olarak kullanan kadınların hikâyeleri ışık olsun istedim, yola çıkmak isteyenlere, yolda olanlara.
Dilara
Burcu
… .
Oysa zihin-beden tıbbi, bedenin (ağrı da dahil) tüm davranışlarını ve sorunlarını duygu, düşünce, inanç kalıpları, refleksler, beden hafızası, zihnin yaşam planı zemininde ele alır ve bu zeminde çözüm üretir. Amaç, bedende şikâyete yol açan kimyayı ve bu kimyaya yol açan nedenleri bütünsel bir bakışla bulmaktır. Klinik yaklaşımlarımıza henüz yeterince yansımasa da artık biliyoruz ki beden kimyasının başlıca belirleyicisi duygu-düşünce ve inanç kalıplarımızdır.
Bedene bu bilgiyle yaklaşmak bizi çaresizlikten, beden kimyasını daha da bozan ağrı kesicilerden korur. Bir cerrah için önemli olan radikal değişimin ve hekimlik sanatının tatminini sağlar.
Utanç, Burcu’nun en derin duygularından biri. Bedeninden, bedeninde olan biten fizyolojik süreçlerden utanmak. Bu utançtan kurtulmak için kendince daha kabul edilebilir utançlara izin vermek. Zehirli utançlarla beden kimyasının bozulması, pelvisteki gerginlik ve kaçınılmaz olarak ortaya çıkan ağrılar, âdet sırasındaki ağrılar da dahil.
***
… …
… ..
Bir bitki sararıp solduysa onun aynı şartlarda canlanmasını bekleyemeyiz. Canlanmasını istememiz şartları değiştirmez. Canlanması için şartları bizim değiştirmemiz gerekir.
Beden toprağını yenilerken biyolojimize sadık kalmak önemlidir. Biyolojiyi ve organn fonsiyonlarını bütüncül bir anlayışla kavramak, bize verilenlerin hikmetine açık olmak ayrık otlarını görünür kılar, sökülüp atılmasını kolaylaştırır.
***
… ..
… ..
Altı ay boyunca ayda bir defa görüştük. Biyolojik programı gözeterek kadınlık algısının güncellenmesine çalıştık.
Burcu zihninin ayrık otlarını farkedip bir bir temizledi. Temizlenen zihniyle anladı ki dişi organlarından koparak, onların fonksiyonlarını yok saydığında veya abarttığında bedeninin dengeleri bozuluyor, duygusal bir kaosa giriyor. Bu anlayış hali, kadın olmakla ve kadınlık algısının güçlenmesine çalıştık.
… ..
Kamile
… ..
Sezgisel bir organ olan rahim, kadın bilgeliğinin merkezinde yer alır. Kadının varoluş krizlerinde, sistemindeki dengesizliklerde ilk konuşan, kadını krizden haberdar eden, çözüm sürecine girmeye zorlayan da sıklıkla rahimdir. Krizin boyutuna göre düzensizlikleri ile sesini duyurmaya,sahibini uyarmaya, sahibini uyarmaya çalışır.
… ..
… ..
Beden bilgilerinden habersiz tıbbi söylemler, tedavi yaklaşımları bizi çaresiz kadınları rahimsiz bırakıyor.
“Tedaviye dirençli rahim kanaması” tanısıyla yapılan rahim alma ameliyatları (histerektomi), rahmin bilgeliği ile olan bağlantımızı kökünden keser.
Anormal rahim kanamaları, neredeyse her zaman, bir şekilde aile sorunları ile ilişkilidir. Bu kanamaları “rahmin kanlı gözyaşları” olarak tanımlarım.
“Ben buradayım, beni duy, beni sev, sana ihtiyacım var”ın ifadesi olan çocuk ağlamasının karşılığıdır rahmin gözyaşları. Duymak, dinlemek, anlamak, ihtiyaçlarını karşılamak, gözyaşlarını silmek bütüncül şifa sağlar.
Kültürümüzde kadının en temel ihtiyaçlarından olan ve onu yaşamda güçlü kılan kendini bilmesi ve yaşamıyla ilgili kararlar vermesi engellenmiş, kadın adına başkaları konuşmuş, ona rağmen onun iyiliği kararlar alınmış, onun adına onun yolu çizilmiştir.
… ..
… .. Doğrusu, yaşamın neşesine talipsek geçmişi, onu bunu suçlamayı bırakmak zorundayız.
… ..
Hacer
… ..
Okumayı çok istiyordum. Dayımın kızları okurken bana yasak geldi. Babam ve annemin akıl hocası olan, cemaatlerinden bir kadın, kızların okuması doğru bulmuyormuş. Namusuyla evlendirilirse hem kız, yani ben hem onlar cennetlik olurmuş. Okuyan kızların namusunu korumaları zormuş.
Hacer’in bedeninde kültürün , anne-babanın yattığı kadın versiyonunu görüyorum.
Bedenine yüklenen anlamı fark etmesi için söyledim:
“Yani kadınlık, kadın bedeninin seni en çok istediğin şeyden, okumaktan alıkoydu.”
“Yani, bu durumda öyle duruyor.”
Hacer’i dinledikçe onun gerçekten kendisi olmasına asla izin verilmediğini görebiliyordum.
… ..
Bir kız annesi olmanın en zor yanı, kızınızla aranıza toplumsal beklentilerin girmesidir. Beklentileri karşılama arzunuz sevgi bağını zayıflatır. Hepimizin ihtiyacı var olan ve hak ettiğimiz şey, en başından sevidiğinizi ve sevileceğimizi bilmektir. Bir kız annesi iseniz bu sevgiye kızınız kadar sizin de ihtiyacınız olduğunu bilmenizi isterim.
SEvgiyi hissetmenin olmazsa olmazı beklentilerden, yargılardan, sürekli konuşan zihinden, sebep-sonuç hesaplarından özgürleşmektir.
… ..
Hacer annesinin öğretileri ile devam edip değişime direnirse kadın olmanın yüklerini yaşamaya, kızına kadınlığı yük olarak aktarmaya devam edecek.
… ..
Hacer’in tarif ettiği şikayetler kültürel kalıplarda sıkışan kadın bedenlerinin ıstıraplarından bir kaçıydı. Kendi olamama halinin sebep olduğu bozulmalar. Mutlak sevgiden mahrum kalmış bedenlerin çektiği acılar.
“Hacer, bedenine yüklediği anlama bakılırsa âdetlerinin sancılı, menopozunun terlemeli geçmesi anlaşılabilir.”
“Yoo, ben bunları hiç istemedim ki, yani sancı ve ateşler istediğim, beklediğim, yüklediğim şeyler değil. Hatta onun için geldim; ateşler, terlemeler bitsin diye.
“Elbette bunları istemedin. Ancak zihin-bedenin yaşadığı kaos, kendi yolculuğundaki haksız engellenmeler, korkular, öfkeler beden kimyasını bozarak şikâyete, hastalıklara yol açar.
“Eee, n’apacağız yani, iyileşmek için okula kayıt mı yaptırayım?”
“Hiç de fena fikir değil Hacer. Ama demek istediğim tam olarak o değil. Bu şartlarda önceliğimiz bedenin, kaotik ortamını sakinleştirmek. Yani ne olursa olsun sen sevilmeye değersin, sevilmeye layıksın ve seviliyorsun. Olduğun, olmak istediğin veya olmadığın her şeyden bağımsız, sadece varlığınla kıymetli ve değerlisin. Değil mi ki seni Yaradan öyle diyor. Onun dışında bütün demeler artık boşa düşer.
Bu mutlak sevgiyi, mutlak kabulü hissetmek, tabulardan özgürleşmek ve kendin olmak için önemli bir adım.
… ..
Üç çocuklu bir ailenin en büyük kızı olarak, eve uğramayan babasının sorumluluğunu alarak, sevilmeyi, değer görmeyi beklemiş yıllarca. Eşine ve üç çocuğuna, tüm benliğini, beklentilerini ve isteklerini yok sayarak sevgiyle ve fedakârlıkla karşılıksız hizmet etmiş. Ancak 40’lı yaşlara geldiğinde, beklentileriyle ilgili hayal kırıklıklarını fark etmeye başlamış.
“Bende önemliyim,” demiş. “Herkes kendi hayatını yaşıyor; o halde ben de kendi hayatımı yaşarım.” Daha sert ve net konuşmaya başlamış, yıllardır söylemediği “ben” kelimesini sıkça kullanır olmuş. Benliğindeki boşluğu doldurmak umuduyla üniversiteye başlamış , seyahatler etmiş, arkadaşlarıyla buluşmuş. Bu süreci “canım ne istiyorsa onu yapıyordum” diyerek özetlemişti.
… ..
… ..
… .. Yıllardır çektiğim mide ağrıları yok oldu. … ..
… ..
Herkesin kendi yolunu seçme vaktinin farklı zamanlarda, farklı dinamiklerle işlediğini anlamam yıllarımı aldı. Her kadının adım atma ve değişim hızının bedeni gibi kendine özgü olduğunu kabul etmem için yüzlerce kadının yolculuğuna eşlik etmem gerekti.
… ..
Yaşamın matematiğ hiç değişmiyor. Orkidenin çiçek açması için doğru ışık, uygun toprak, yeterince su gerekli; hepsi dengeli… Kadın olmanın neşesi için de merhamet toprağında beslenecek duygular, onları takip eden davranışlar ve tavırlar.,
… ..
“Hocam, bunca yıl bedenimi yük olarak taşıdığımı fark etmem kalbimi çok acıttı. Sırf kadın olduğum için bir şeyleri yapmaya mecbur olamama öfkelendim. ‘Bu yaştan sonra ne yapabilirim” çaresizliği içimi daralttı, yeni fikirlerime ailem, eşim, çocuklarım hatta konu komşu ne der düşüncesi zihnimi meşgul etti… Ve açıkçası ilk bir hafta bu düşüncelerle ne okudum ne de dediklerinizi yaptım… Tam “Amaaan boşversene, terlemeler için elbet bir ilaç vardır’, diyordum ki … .. 45 yıllık bene hafızasının değişime direnç göstereceğini, … .. adım atmamı engellemek için ne gerekirse yapacağını söylediğinizi hatırladım.
… ..
… ..
… .. Meğerse ne çok ciddiye almışım bedenimdeki kayıtları. Okudukça anladım, bir anne şefkatiyle çocuk aklı kayıtlarını anlamak, onlara gülümsemek ancak peşlerinden gitmemek güzel ve şaşırtıcı bir deneyim oldu.
… ..
Ve önce yazdığınız reçetenin 1. maddesinden başladım;şikâyet etmeyi, hikâye etmeyi bıraktım… Birkaç gün sonra zihnimde, göğsümde sanki ferahlık oldu.”
… ..
Zira tekrarlarla kocamın her istediğini yapmaya çalışıyordum yıllardır. İsyan eden bedenimi susturmak için de doktor doktor geziyordum.
Hatta cinsellikle bile onun verdiğine razı olmuş, isteklerimin olabileceğini düşünmemiştim.
Baktığımda cinsel hayatımız dediğim şey kocamın bedenimi, hatta sadece vajinamı kullanmasından ibaret bir durum.
.. ..
Belli ki, Hacer’in yok sayılan, ötelenen, değersizleştirilen veya çocuk doğurmaktan öteye gitmeyen cinsellik algısı, menopozla beraber daha da gürültülü bir tabloya dönüşmüş.
Bir erkeğe hizmet alanı olarak konumlandırılmış bedenini, ilişkide edilgen ve kocasını rahatlatma nesnesi olarak kurgulanmış.
… ..
Giden yıllara takılmadan, şimdi de yaşanan sıkıntıları çözmek, bedeni, kadınlığı, cinselliği ile ilgili negatif inanç kalıplarını söküp, kadınca yaşama yolunda ilerleme konusunda anlaşıp bir sonraki görüşmemize kadar atacağı adımlar üzerine konuştuk.
… ..
Yapması gerekenleri yapmakta zorlandığı zaman , “La havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azim (Güç ve kuvvet ancak yüce ve büyük Allah’a aittir)” zikri benim gibi onu da ayağa kaldırdı.
Geçmişe, geçmişte olanlara takılıp kavgalarında yakaladığında, merhamet zemininde “Tövbe estağfurullah, by bende değil; bilincimde bu kavgayı bırakıyor, enerjimi burada tutuyor, zihnimi şu anda çekip zihin-beden bütünlüğünde kalıyorum,” tavrını değiştirdi.
Zihni geçmişle kavgayı bırakınca ihtiyaçlarına odaklanması, ifade etmesi kolaylaştı.
Yolculuğunun en sürpriz ve beni en çok heyecanlandıran kısmı, üniversite okumaya karar verdi.
“Her şeyi mükemmel yapmalıyım” illizyonundan çıktıkça cinsel alana yaklaşması kolaylaştı.
… ..
Bir seansta onu merakımdan, “Hacer, sendeki bu değişime eşinin tepkisi nedir?” diye sordum.
… ..
“Biraz şaşkın, biraz memnun,” dedi. Memnun çünkü sürekli dır dır eden biri yok artık. Şaşkın çünkü bildiğinin dışında bir durum. Sanki neler olduğunu, ne yapacağını bilememenin şaşkınlığı var üzerinde?
Müstehzi gülümsemeyle devam ett:
“İlişki son on yıldır benim şikâyetlerim üzerine şekillenmişti. O da ona göre gardını almış, zihinsel programını oluşturmuş, davranış kalıplarını ezberlemişti. Eee, ezber bozmak kolay değil. Sanırım aklı ara ara karışıyor.BU dert değil tabii ki. İlişkimizi güzelliklerle şekillendiriyoruz.
Hayatı, ilişkimizi eğlenceli bir oyun kurmak gibi yeniden inşa ediyoruz. Hayat dediğimizde kocaman bir oyundan ibaret değil mi zaten? Nasıl kurgularsak öyle. Kurallarını bizim koyduğumuz bir oyun. Zihnim şimdide kalınca enerjim dağılmayınca şimdinin oyununda eğlenebiliyorum
Oyunun en önemli parçası da cinsel hayatımız; artık daha zevkli, daha eğlenceli.
… ..
O halde oyunu yaşamanın matematiğine, insan olma gerçeğine uygun kurgulamaya, oynamaya, durum ve şartlara göre yeni oyunlar kurma kabiliyetini geliştirmeye devam inşallah.
… … Ben ona sadece verilmiş olanı da görmesine yardımcı oldum. Yaşamın formülleri elinde, zihninde kalbinde, bedeninde, dilinde… Yaşamın matematiği bütün hücrelerinde … Oyunu istediği gibi kurabilir.
… ..
Yeşim
Yeni bir günün ilk güzel kadını Yeşim. Aslına bakılırsa günün ilk saatlerini hastanede karşıladım, dünyaya yeni açılan bir çift gözle,
Doğum. Ne zaman olacağının da asla bilmiyoruz ancak zamanı kesinlikle belli. Ölüm gibi.
Doğum, anneyle göbek bağının kesilmesi, kendi yolunda yürümenin ilk adımı. Bismillahirrahmanirrahim. Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla kesiyorum göbeğini.
Rahmen ve Rahim olanın adı, tüm ayrılış acılarının şifası. Duam, yaşamı boyunca Rahmen ve Rahim olanı hatırlasın, O’na dayansın, O’na güvensin.
Doğum, bir yolun sonu diğer yolun başı, ölüm gibi, Rahmen ve Rahim olan yolların sahibi. İzlenesi, hayret edilesi, şükredilesi yollar.
Ölüm ve doğum. İki sevgili, tutkulu âşıklar gibi daima yan yana.
Aşkın en coşkulu halidir doğum. Doğum için, bebek için, hayat için var edilen trilyonlarca hücre, doğumla birlikte ölüme mahkum olur. 800 kat büyümüş rahim, yolcusunu bıraktığında hızla küçülür. Yolcunun yolunu açan rahim ağzı ve vajina, yolcu gidince kapanır
Kadını hayatta güçlü kılan, ölüm ve yaşamın bütün bilgeliği doğumda gizlidir.
Vakti geleni bırakmayı kadın doğumda öğrenir.
“Gidene gitme kal, gelene neden geldin,” dememe bilgeliğine erer kadın doğumda Taptuk Emre misali.
… ..
Kısırlık tedavileri bedeni hormonal bri makine olarak gören tıbbi anlayıştan çok daha fazlasını içermelidir.
Tıbbi bir nedenle gebe kalamayan kadınların bile bir kısmının tedavi olmadan gebe kalıp doğu yaptığını herkes bilir. Doğurganlığı doğru zamanda doğruhormonu enjekte etmemeselesine indirgemek gebeliği engelleyen fazlasıyla komik, tıbbi bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım fiziksel ve hormonal durumda söz sahibi olan duyguları, inançları, beden hafızasını göz ardı eder.
Kısırlık tedavisinde sırtımızı teknolojiye dayayarak son derece pahalı ve invaziv yöntemlerle kalplerini ve ruhunu unuttuğumuz bedenleri doğurmaya zorlamak genellikle hayal kırıklığı yaratıyor. Yeşim’de olduğu gibi tekrar tekrar aynı yanlışı yapıp farklı sonuç beklemek tedaviyi travmatik bir sürece dönüştürüyor.
… ..
Gebe kalmanın başarıyla eşleştirilmesi, gebe kalamayan kadın için derin bir yara oluşturabilir. Kimisi kendini yetersiz, başarısız hissederken kimisi de suçluluk duygusuyla tüm güzelliklere kendini kapatır. İnsan olmanın değerli olmak için yeterli bir şart olduğu gerçeğinden uzaklaştıkça, değersizlik hissi bütün bedeni sarar, kalbi derinden acıtır.
Soyunu devam ettiremeyen erkek, varoluşsal bir sancı yaşamaya başlar. Varoluşu anne-baba olmaya bağlamak hırsı doğuru, hırs da kıskançlığı. Bu iki duygu bedeni, yaşamları ve ilişkileri derinden sarsar.
Sosyalleşme bir kenara bırakılır, eşler adeta gizli bir anlaşmayla çocuklu ailelerle görüşmemeye karar verirler.
Böyle bir durumda, tedavi protokolünde fiziksel tedavi planıyla birlikte zihinsel, ruhsal ve sosyal iyilik haline ulaşmayı hedeflemek son derece önemlidir.
.. ..
Cinsel yaşam, cinsellik-kadınlık-dişilik algıları ve bunların organlara yansımaları jinekolojik muayenede sorgulamak, anlamak, değerlendirmek de muayenenin bir parçası olmalı.
… ..
… ..
İçeride olan biteni oluş yollarını anlamak, bedene kendi gerçekliğinde bakabilmek için elbette bilgiye ihtiyacımız var. Ve bilgiye ulaşmanın en ucuz, en pratik, en garantili yolu güvenilir kaynaklardan okumak, videolar izlemek ve bu bilgilerle bedene bakmak, bilinçle bedenin, organlarının, dokuların davranışlarını anlamak.
… ..
Zuhal
..
… ..
Çocukluk döneminde büyük ölçüde şekillenen (ancak ömür boyu değişime ve gelişime açık olduğunu unutmamak gerekir) psikolojik benliğin sağkalım planlarına “çocuk aklı planları” demeyi seviyorum. Çünkü yetişkinlikte davranış kalıplarımızın temeli çocukluk döneminde atılır, yani aklımızla. Sonra hepimiz koskoca insanlar olarak çocukça davranmaya devam ederiz.
Bu bağlamda cinsel alandaki hisler de çocuk çocuk aklının inançlarına göre şekillenir.
Kendi cinselliği kendi doğallığında keyif ve şükürler yaşarken, kimisi güç ve hakimiyet alamnına dönüşür. Bazısı derin utançlarla hiç yaklaşamaz, yok sayar cinselliği; bazıları bağımlısı olur cinsel hazzın ve tatminin.
Örneğin, çocukluk döneminde sürekli eleştirilmiş, varlığından şikâyet olunmuş (“Sen geldin, bütün hayatımız değişti,” ya da “Sana hamile iken çok zorlandım,” der gibi ifadelerle büyütülen) bir çocuk şu inanca sahip olabilir: “Ailem için bir yüküm, sevilmiyorum, anneme karşı suçluyum. Bu durumda, çocuk aklı en derin ihtiyacımız olan sevgi ve kabul görmemenin yollarını aramaya başlar. Kültürümüzde sıkça rastlanan yollardan biri de, “hata yapmamalıyım” düşüncesidir. Bunun ardından mükemmel olma çabaları, sürekli kontrol etme eğilimi, başkasının beklentilerini karşılama isteği gelir. Çocuk, başkalarının gözlerinin içine bakarak onların ne istediğini anlamaya ve doğru yapıp yapmadığını sürekli sorgulamaya başlar. Ancak ne yaparsa yapsın yeterli hissetmez.
… ..
… .. Bu bitmeyen kabul görme, onaylanma, sevilme ve değerli hissetme ihtiyacı, gömülü duygular ve olumsuz bilişler, cinsel birlikteliği bilinçsizce bir hedef haline getirir. Çocuk aklının planları, yetişkin bedenin cinsel davranışlarını belirler ve bu her iki taraf için de zarar verici olur.
Cinsel alan geçmişin yaralarının sarıldığı yer olmamalıdır.
… ..
Böylece seks hayatı, beklentiler, suçlamalar, öfkeler, utançlar ve suçluluk duygularıyla dolu bir savaş alanına döner.
İyi haber şu ki, fiziksel beden gibi, psikolojik benlik de gelişim ve değişime son derece açıktır. Psikolojik benliğinizi yetişkin bedeninize ve bilincinize uyumlu hale getirdiğinizde, yani yaralarınızı başkalarının sarmasını beklemek yerine kendiniz sardığınızda, bu psikolojik benliğin olgunlaşması anlamına gelir. Yetişkin beden, çocuk aklının yaptırımlarından özgürleşir.
… ..
… ..
Zira kadın sağlığını bozan kültürel kodlamaların, bilinçsizce oluşan ancak beden hafızasındaki kayıtlı kadınlık ve cinsellikle ilgili utançları, korkuları, inanç kalıplarını ve varsayımları dikkatle incelemeli, gerçeklikle çelişenleri kalıcı olarak değiştirmeliyiz. … ..
… …
Söz dinleyen, itiraz etmeyen, terbiyeli kız çocuklarıyla gurur duyan anne babalar, kızlarını nasıl bir felakete sürüklediklerini bilseler eminim böyle yapmazlardı. Politikacılar, dişil gücün kabiliyetinden mahrum edilmiş kadınlarla-annelerle ülkeyi refaha ulaştıramayacaklarını bilselerdi kadına dair politikalarını gözden geçirirlerdi.
… ..
Yıllar boyunca, Doğu halklarının şüphe duymadan kabul etmek, düşünmemek, düşünmekten çekinmek, fikir sahibi olmayı kendine yakıştıramamak özetle ”terbiyeli olmak”, kurnaz sömürü sistemi kurucularının en sevdiği kadın tipidir.
… ..
Ayla
… ..
… ..
Kişisel devrimimizi geçmişi düşünerek gerçekleştiremeyiz; düşüncelerimiz, hafızamız, hikâyelerimiz devrimci hareketimizi engeller.
… ..
… .. Eskinin beyni ile şimdi anlaşılmaz, anın sırrına erilmez.
… ..
… ..
PCOS kadının beslenme, duygu, düşünce, içsel kaos, kendilik algısı, yaşamla kurduğu bağlantılar stres faktörleri, ilişkisel sorunlar, kişisel geçmiş gibi pek çok faktörden etkilenen bir dizi kimyasal reaksiyonun sonucudur.
PCOS bir hastalık değil, altta yatan bir denge sorunu sonucu ortaya çıkan hormonal bir bozukluğun işaretidir. İnce ayarlı hormonal etkileşimlerin sonucu yumurtalıkların oyuna dahil olmaması, mızıkçılık yapmalarıdır.
… ..
… ..
Peki ne olur da yumurtalıklar oyunbozanlık yapar, kendi ritminde çalışmaz ve kadını döngüsel ritmin güzelliğinden mahrum eder? Bu güzellikten ilk vazgeçiş bedende mi başlar yumurtalıkta mı, yoksa bedenin hükümdarı zihin mi ilk buna karar verir?
PCOS’da bedeni, zihin-beden-yumurtalık denkleminde oluşan kısır döngüden kurtulmak istediğimizde klasik jinekolojik kısır döngüden kurtulmak istediğimizde klasik jinekolojik sorgulama ve tedavi yöntemleri yeterli olmaz.
Ayrıca her organın fonsiyon bozukluğunda olduğu gibi burada da yaşam planını yapan zihnin kararlarını, beden üzerindeki planlarını anlamak ve zihinle bir uzlaşma sağlamak zorunda olduğumuzu hatırlamalıyız.
Uzlaşma sağlamak zorundayız çünkü bizim bir bilinçle devreye giren isteklerimiz, dışarıdan müdahale ile değiştirme çabalarımız hücresel düzeyde hiçbir şey ifade etmez. Çoğu zaman da beden, bu değişim çabalarını tehdit olarak algılayıp savunma geliştirir, savunma mekanizmalarını daha da güçlendirir (değişim yolculuğunda fiziksel hastalıklar dahil türlü türlü engelin çıkması, verilen kiloların hızla ve fazlasıyla geri alınması gibi).
… ..
… ..
“Babamın her şeyi bilen tavrına dayanamıyorum. Dışarıda yemeğe gittiğimizde mesela, hepimizin ne yiyeceğini o bilir.”
“Annen onun gibi değil de şunu istediğinde ne olur?”
“Bilmem… Annemden öyle bir cümle hatırlamıyorum. Zavallı annemin kendi adına bir şey söylediğini de hiç hatırlamıyorum.
“Seninle ilgili kararlarda tavrı nasıl oldu?
“Beni çok sever, bir dediğimi iki etmez. Babamın bu hallerine katlanması da söylediğine göre benim için. Babama sinirlendikçe en fazla söylediği ‘Sen olmasan ben bu adamın kahrını çekmezdim’ Tabii babama duyurmadan.”
“Sen de kendini annene karşı borçlu hissediyorsun. Bu duruma senin yüzünden katlanıyorsa korunmayı hak ediyor, öyle mi?
Sizce de öyle değil mi?
“Tek gerçeğin bu olduğunu nereden biliyorsun? Günün birinde seninle şöyle bir anlaşma mı yaptı? ‘Ben senin için babana katlanacağım, sen de bunun karşılığında beni koruyacaksın, kabul mü? Yani bu savunma avukatlığını sen mi onayladın yoksa bu görevin içinde mi buldun kendini, itiraz hakkın yokmuşçasına?
Ayla’nın gözleri fal taşı gibi açıldı:
“Annem yalan mı söylüyor bu durumda?”
“Onu demek istemiyorum. Zihin yapmak isteyip de yapamadığımız şeylere kılıf uydurabilir. Fark etmediğimiz bu kılıfların arkasına sığınmak bize iyi gelir. Ayrıca bundan senin vazife çıkarman sadece annene değil sana da iyi gelir. Annen seni takdir eder, . Bu takdir ve bağlılık sana kendini değerli hissettirir ve beden bu takdir ve bağlılık hissini kaybetmemek, korumak için elinden geleni yapar. Koruma görevlisi olmaya çalışan zihnin bedeni de onu güçlü kılacak kimyasal reaksiyonlar, hormonal salınımlar başlatır.
“Annemi savunmak için mi PCOS oldum yani?”
“PCOS’un sana sağladığı kazançlara bir bakalım. Yumurtalık dokusunda artan androjenin oluşturduğu erkeksilik-güçlülük algısı, artan kilonla iri yarı olma, annenle şekillenen zavallı kadın imajından uzaklaşma, kadınsal bir faaliyet olan kanamanın durması…”
Ayla hayretle ve müstehzi bir tavırla, “Böyle bakınca yumurtalıkların zekâsına hayran oldum. Annem adına babama karşı durabilmek için kendilerini feda etmişler, diyerek araya girdi..
“Toplamda seni de feda etmişler. Ancak ilk karar veren yumurtalık mı hipotalamus mu bilmiyoruz. Zira hipotalamus-hipofizden ritmik salgılanan yumurtalıkları uyarıcı hormonların da salgısı bozuluyor. Birbirlerinden habersiz iş yapmadıkları için ortak karar da olabilir. Tabii asıl hakimiyet zihinde. Zihnin yaşam planına göre östrojenden çok androjene ihtiyacı var. O halde organların çalışması, hormonal salınımlar buna göre ayarlansın dedikten sonra hücreler gerekeni yapıyor.”
“Bu durumda OKS (doğum kontrol hapı) sorunu çözmüyor, sadece âdet görüyorum.
… ..
… .. Erkeksi olma çabaları yerine kadın olmanın gücünü fark etmeli ve bu gücü kullanmaya heves etmeli.”
….. ..
… ..
Harika. Yumurtalıkların ve bedenin döngüsel ritmini ve bu ritmini ve bu ritmin fısıltılarını anlaman, orijinal kadın bedenine daha yakından bakabilmen için bir sonraki randevuya kadar yapmanı istediklerim:
.. ..
… ..
Yumurtalıklar kadının yaşamını güçlendirici enerji ve bilgi kaynağıdır. Kadın dişil gücünü kullanmak yerine erkekleri taklit etmeye başladığında maskülen enerji yumurtalıklarda baskı oluşturur. Oysa kadın sağlığının korunmasında yumurtalık enerjisinin kullanılması son derece önemlidir.
Yumurtalık bilgeliğinde kalan kadın her şeyi kontrol edemeyeceğini bilir. Yaratımlarında bir aşamadan sonra izleyici olmayı kabul eder. En kapsamlı yaratımı olan gebelik için sperme mesaj gönderir, onun yolu açar ve sonrasını izler. Yumurtalıkların olgunlaşması için belli gün ve belli miktarda FSH salınımı olmalıdır. Acele edilirse istenilen sonuç gerçekleşmez. Dişil enerji acele etmez, zamanını bekler.
Hız çağının telaşları, performans ölçümleri, hayatı kaçırma zannı, işleri yetiştirme telaşı, erkek Fatma imajları yumurtalıkların yaratım gücünü bozarak kadınları yorgun savaşçılar haline getirdi.
Dışarıdakilerin çizdiği yolda ilerleme çabaları yumurtalık enerjisini bozdu, kadın dişi bilgeliğinin yaratım gücünden mahrum kaldı.
Bu durumda yumurtalık arıza çıkarır, kendi dilince mesaj verir: “Düzen kurucuların düzenini itirazsız kabul ediyorsun, kendi içsel rehberliğine kulaklarını tıkadın, kendi sesini duyamayacak kadar kendinden uzaklaştın, tüm dikkatini dış seslere verdin. Kendine dönmen için seni uyarıyorum,” der adeta.
Bu uyarılar duyulmaz, kadın içsel öze, özüne dönüş yolculuğuna çıkmazsa tablo daha gürültülü hale gelir.
“Yumurtalık sorunlarının kadın olmakla, kadınlığı ifade etmekle veya annelikle ilgili derin çatışmaları gösterdiğini biliyoruz. Yumurtalıklar, çocuk doğurduğun, aynı zamanda kendini yeniden keşfetmeni sağlayan, yeni yönlere hayat verdiğin bölge olan pelviste yer alır. Yani kendi yolumu yaratmak ve keşfetmek konusunda derin bir çatışma yaşıyorsam kendim olmak yerine, beni tehlikelerden koruyan bir role bürünmeyi tercih ederim. Tüm potansiyelimi kilitli tuttuğum için yaratıcılığım da kilitlenmiş olur. Diğer insanların elimi kolumu bağladığına inanırım ama aslında bileklerine kelepçe vuran kişi benden başkası değildir. Kendimi kaderin büyüsü altındaymış gibi hissederim. Aşırı yumurta üreterek bu durumu telafi etmek isteyebilirim. Yumurtalık kisti duygularımın biriktiğini, sürekli aynı düşünce ya da endişelere kafa yorduğumu gösterir.” … ..
Yıllar önce 9 cm’lik yumurtalık kisti ile gelen 28 yaşındaki Melisa, kocasıyla ilişkisini babasından görmediği sevgiyi kocasından tahsil etmek üzere kurgulanmıştı.
Yumurtalığındaki duyguyu anlamaya çalıştığımızda ihmal edilmişliğin öfkesini hissettiğini söyledi. Eşinden neredeyse tek beklentisi onaylanmaktı.
“Yemek tuzsuz olmuş demesi bile beni üzüyor” derken, onaylanmadığımda kendimi güvensiz hissediyorum, onay alıyorsam değerliyimdir, demek istiyordu.
Sürekli eleştiren, babasına olan öfkesi yumurtalığının içinde hapsolmuştu. Kisti yapısından dolayı ameliyatla çıkarma kararı almıştık. Ameliyat sonrası daha da artan öfke ve beklentileriyle yaşamı boyunca hep beklediği ancak hiç yaşamadığı onay tatmininden vazgeçmesi ve babasını serbest bırakması üzerine çalıştık.
Bu beklentinin ilişkilerini ve mesleki kariyerini nasıl etkilediğini fark etti. Kisti Melisa’ya, dış dünyanın onayı için kendini yok saydığı, onay almak ve beğenilmek uğruna kendi yaşam tercihlerini, zevklerini, ihtiyaçlarını görmediği noktasında uyarıcı olmuştu.
Aslında kist Melisa’nın onay bağımlılığı prangalarını açıcı işlev görmüştü.
***
Aslında iki hafta sonra geldiğinde kırmızı ruju ve küpeleriyle dikkat çekiciydi.
Bu hızlı değişimde yumurtalıklarının da payı olabileceğini düşünüp ultrason ile baktım. Büyümüş bir yumurta, kalınlaşmış endometrium, ortamda östrojen hakimiyeti… Kırmızı rujun nedeni anlaşıldı.
Alttaki soruların bilinç seviyesine çıkarılması ve değişiminin samimice istenmesi bazen bedende hızlı bir değişime neden olur ki bu benim en sevdiğim durumlardan biridir.
… ..
… ..
… .. kilo verme çabaları bedeni alarma geçirir enerjin düşer, metabolizma yavaşlar. Yani beden ne yapar eder kilo verme çabalarına direnir. … ..
… ..
Polikistik over sendromu duygu-beden bütünlüğünde iyileşme yoluna çıkmak için iyi bir başlangıç. PCOS’a kilo eşlik ettiğinde, tedavinin ilk basamağı kilo vermektir. Şu açık ve net olmak lazım! Kilo vermeden PCOS’taki kısır döngüyü kı-ra-ma-yız. Kilo tutan bedeni anlamak, PCOS’u ve getirilerini anlamak açısından da bize yol gösterir. Bedenle uzlaşı sağlamadıkça ne yaparsak yapalım bene kendi bilgeliğini korur, bildiğini okur.
Şefkatle anlama, dinleme, kabul etme, değişime izin verme kadının en önemli yaşamsal kabiliyetlerinden dir. Çok sevdiğim ifadeyle kadının en güçlü alanıdır.
Güzün erillikle, kaba kuvvetler eşleşmesi ve güçlü olma -hayatta yer edinme- hayatta kalma motivasyonuyla erkeğe-erilliğe öykünen kadının yaşamsal kabiliyetlerini köreltiyor.
Erkek dünyasında erkek gibi olma arzusu beden kimyasını erkeğe yaklaştırıyor. Değişen kimya ile döngüsel ritmini bırakan yumurtalıklar, değişime kapanan andometrium (rahim iç dokusu), artan androjen (erkeklik hormonu) ile kıllanma, öykünülen erkekliği dış görüntü ve davranışlara da taşıyor.
Oysa yumurtalıkların döngüsel ritmi, kadının gizli hazinesi. Bu hazine kilitli tutuldukça içindeki mücevherlerden kadın da erkek de mahrum kalıyor. Bu mahrumiyet yalnızca PCOS ile değil, cinsel uyarılma bozukluğu şikâyeti ile gelen Meryem’in öyküsünde olduğu gibi.
***
Meryem, kurumsal bir firmada üst düzey yönetici olarak çalışıyordu. Erkek egemen bir toplumda yönetici olabilmek için zamanla dişiliğinden uzaklaşmış, eril enerjisi kontrolü ele almıştı. Planlar ve programlar yapan zihni, cinselliği de aynı şekilde programlaşmıştı. Eşi her ne kadar bunu istemese de, Meryem için plan dışında hareket etmek neredeyse imkansız hale gelmişti. Yoğun eril enerji, Meryem’i dişil enerjinin yumuşak, esnek ve akışa açık yanlarından mahrum bırakmıştı.
Eril tarafıyla yönetmeye çalıştığı cinsellik, ilişkide bir yük haline gelmişti.
Bu tabloda , Meryem’in dişil kabiliyetlerini artırmaya yönelik çalışmalarımız eşinin de cinsel enerjisinde artış sağladı. Dişi-eril kutuplaşmasındaki denge , artan cinsel arzularla birlikte uyarılma bozukluğunu ortadan kaldırdı. Çünkü kadın ve erkeğin cinsel eksenlerindeki kaymalar soğukluk ve sorunlara zemin hazırlayabilir.
Cinsel organla ve hormonlarla belirlenen cinsiyet, cinselliğin bir parçasıdır.
Çocukluk döneminde kültürel kodlamalar, aile büyüklerinin cinselliğe ve cinsiyete dair her bir söylemi, tavrı, kişinin cinsel gelişimini ve erişkin yaşamını etkiler.
Dünya sağlık örgütü cinselliği fiziksel, duygusal ve ilişkilere yönelik bir kavram olarak ele alır.
Yani cinsellik kişinin kadın veya erke olmasından ve seksten daha fazlasını kapsamaktadır.
Kişinin kendisini sağlıklı olarak tanımlayabilmesi için cinsiyeti her neyse (kadın veya erkek) değerli olduğunu bilmeli.
Ebeveynlerin cinsel tutumu, kendi cinsellik algısı ve çocuğuna cinsel bilgileri aktarma tarzı, kişinin kendini iyi, sağlıklı ve normal hissetmesine veya utanç dolu, suçlu, kötü hissetmesine yol açar.
Ebeveynler çoğu kez çocuklarıyla cinselliği konuşamadıklarını veya nasıl konuşacaklarını bilmediklerini söylerler. Oysa fark etmeden yapılan tüm cinsel içerikli davranışlar çocuğa aktarılan cinsel bilgidir. Örneğin; bir cinse karşı negatif tutum sergilemek, kendi cinsel kimliğinden şikâyetçi olmak, “iğrenç, korkunç, kötü, ayıp, pis, günah” gibi kelimelerle cinselliği etkilemek, çocukların yanında negatif cinsel deneyimleri anlatmak çocuğun cinsellik algısını doğrudan etkiler. Bunlara dikkat etmek cinsel eğitimin en önemli parçasıdır.
Gelişim sürecinden memnun olma hali önemlidir ve bunun ilk adımı anne-babanın kendi cinsiyetinden memnun olmasıyla atılır.
… ..
***
Ayla’nın hikâyesinde kendime not aldığım kısım, bulunduğu konumun tatmininden vazgeçmenin zor olacağı idi. Onu bugüne kadar getiren yazılım, elde ettiği iktidar alanını kaybetmek istemeyecek -kendisine bağımlı anne-, kiloyu koruyarak erkeklerden korunmasını ve güçlü olmasını sağlayacak.
“Ayla elinde bir imkan olsa değiştirmek isteyeceğin ilk şey ne olurdu.”
“Genel anlamda mı, özel hayatımla mı ilgili?”
“Nasıl anladıysan öyle. Kalbinden ilk geçen cevap nedir?”
“Annemin bana bu kadar yük olmasını istemezdim. Bakıyorum genç, aklı başında, sağlıklı bir kadın ama her şeyi benden bekliyor. Bensiz bir şey yapamaz.”
“Yapamaz değil, yapmıyor, “diyerek düzeltiyorum onu.
“Alışverişe bile bensiz çıkamaz mesela.”
Düzeltmede ısrarlıyım:
“Çıkamaz değil, çıkmıyor.”
“Doğru, tabii ki çıkabilir ama çıkmıyor işte. Babama yaptıramadığı her şeyi benden bekliyor. Bir yandan acıyorum ama sinirleniyorum da.”
Aslında on u korumak zorunda olduğu için babasından çok annesine öfkeliydi. Sadece annesini savunmak yerine kendi duygularını da ifade etmesi güzel bir adımdı. … ..
… .. Aklının ve kalbinin haklı istekleri ve ihtiyaçları doğrultusunda bedeninin de harekete geçmesi gerekiyordu.
“Ayla, bu ilişkinin absürtlüğünü gören ve şikâyet eden sensin, değişimi de sen başlatacaksın. Sadece yanlışları fark etmek ve şikâyet etmek öfkeni artırmaktan, kilolarına kilo eklemekten başka işe yaramaz.”
“İlişkiyi nasıl değiştirebilirim ki?”
“Minik, basit istikrarlı adımlarla. Market alışverişini annene bırakarak başlayabilirsin mesela. Arkadaş buluşmalarına annenle gitme…”
“Kesin bozulacak, çünkü konforu bozulacak, ancak sonunda senin ayrı bir birey olduğunu ve onsuz da olmak istediğini öğrenmek zorunda. Ayrıca bu ona da iyi gelecek, senden özgürleşmeye onun da ihtiyacı var. Annen kendi kabiliyetlerini geliştirirken, -ki bırakırsan mecbur gelişecek- sen de bir yandan sevilmek ve kabul görmek bağımlılığından vazgeçip kendi yaşam yolunu çizebileceksin.”
“Bunları yapmak zorunda mıyım? Yani zor gibi duruyor. Ve annemi üzmeyi hiç istemem.”
“Tabii ki hiç bir şeyi yapmak zorunda değilsin. Ancak aynı şeyi yaparak farklı sonuç elde edemezsin kuralı gereğince, anneni yük gibi hissederken onu sevemezsin, kadınlıktan nefret edip erkeksi olarak düzenli âdet göremezsin, kendinle barışmadıkça bedenin yağları tutmaya devam eder. Hem insan bazen üzülür, üzülmelidir de; anneler de üzülür, bunda sorun yok. Üzülmesin diye çocuğunun elinden tableti almayan ebeveynlerin onlara verdiği zarar neyse sen de annene ve kendine aynı zararı veriyorsun. Üzülmesin, bana bağımlı yaşasın demek yerine , özgürleşmek, yetkinleşmek yolunda üzülmenin tadına baksın demek, sevgi dolu bir temenni olur.
Karar senin:”
“Değişmekten başka çare yok gibi.”
“Çaresizlikle değil de neşeyle yapmaya niyet edersen yolun kolaylaşır, Yaşamın dinamiği olan değişim, neşenin, sevincin kaynağı olur. Bu annene de iyi gelecek, emin olabilirsin.”
… ..
… ..
“Ayla, istemek inan hiç işe yaramıyor. Birinci adımın çok iyiydi, bedenini anlamak harika. Şimdi sonraki adımları atmaya karar vermek.”
… ..
… ..
Bildiğinden, reflekslerinden uzaklaşmak bedene acı verir elbette. İlk spor yaptığımız gündeki gibi. Acı veriyor diye devam etmezsek değişim olmaz. Acıya rağmen devam etmek, yeni bir refleks oluşturur. Bilinçle karar verdiğimiz bir yenilik. Hele de bu değişim biyolojiye, yaradılış programına uygunsa, bedenin-ruhun neşe, sağlık, mutluluk kaynağı olur.
Elbette bunca kiloyu bırakma kararı biyolojiye ve yaradılışa uygun bir karar Çocuk aklının hayalini gördük, anladık, gülümsedik ve gerçekliğimize doğru yürümeye devam edeceğiz.
Ayla bu yolculukta bedeniyle daha da yakınlaşıp onun dilini anlamaya başladığında akılcı beslenme konusunda zorlanmadı. 6 hafta sonra ilaçsız âdet görmüş, 6 ayın sonunda 18 kilo vermişti. Erkeklerin dünyasında kadın olmak var olmanın ‘hayali tehlikelerinden çıktı. Kadınlığı neşeyle deneyimlemeye başladı. Çocuk doğurmak, anne olmakla ilgili korku dolu düşünceleri bitti.
Bir geldiğinde “Bedenim hafif olduğu için mi ruhum hafifliyor, bu hafiflik mi daha canlı gösteriyor? Uykularım daha derin, bedenim daha sakin ruhum dingin. Bu noktaya geleceğimi bilseydim adım atmak zor gelmezdi belki de…” dedi.
Elbette insan bilmediği için zorlanır. Bu nedenle bilinçli karar önemli . En azından bilinçle demeli ki: “Bedeni yük olarak taşımak da neyin nesi arkadaş! Verilene razı olup oradaki güzellikleri bulmak bana düşer. Çocuk aklımın planlarına yapışıp kalmayı bırakıyorum. Acıysa acı…”
… ..
… ..
Belma
… ..
… ..
Filiz
Sabahattin Ali’nin Ayşe Sıtkı’ya yazdığı mektupları okuyorum.”İki gözüm Ayşe” hitabıyla başladığından sanırım çok tesir etti yazdıkları, neredeyse üzerime alınacağım…
Okuduklarımı içselleştirmek, üstüme alınmak ilk okumamla başlamış olabilir. Kelimeler görsel bir şölene
dönüşür çoğu zaman zihnimde.
Kemalettin Tuğcu’nun ‘küfeci çocukları’ kalbimi acıtıyor, kıraç dağların gün batımı renklerinde Cengiz Aytmatov ile çoşuyor, mankurtlaştırılan çocuğun annesi için onunla ağlıyorum. Stefan Zweig tüm insanları ‘ikiz kardeşler’ öyküsünde özetliyor. Kan kokusunu cerrah olmadan çok önce Ömer Seyfettin’in Diyet’inde alıyorum. Sabahattin Ali’nin ‘dışarda deli dalgalar’ dizesiyle kendimi yaşamın ritmine bırakıyorum.
Gittiğim pek çok yer tanıdık geliyor. Santorini sokaklarını, Floransa köprülerini, Özbekistan bozkırlarını, Afrika’daki sömürgeciliği, Arjantin’deki ritmi, Kazablanka’daki aşka daveti gördüğümde hiç şaşırmadım. Cümlelerin, hayallerin gerçekle eşleşmesine, kelimelerin sihirbazlıkla
kullanılmasına hayretimi saklayamam.
Mehmet Akif Ersoy'un ‘tek dişi kalmış medeniyet canavarı’nı ancak Avustralya’da Aborjinlerle tanıştığımda anlıyorum. Medeniyet canavarı yeterince yazılmamış olsa gerek ki anlayamamışım görene kadar.
Şimdilerde daha net anlıyorum medeniyet canavarını, bütün dünya ile birlikte. Zira bu satırları
yazarken Gazze medeni ülkelerin alkışlarıyla bombalanıyor. Çocuk, kadın, hasta , yaşlı demeden kim varsa. Modern çağın
referansı, hümanizm ile. Medeniyet canavarı, hümanizmden sapmadan işliyor tüm cinayetlerini.
Hümanizm, insan odaklılık ya da insan merkezcilik. Kanunların düzenlenmesinde Tanrı’nın değil, insan aklının esas alındığı;
rasyonalizm ve ampirizme odaklanan bir felsefi düşünce öğretisi. Hümanizm, ahlaki ve felsefi sorgulamanın başlangıç noktası olarak insanın potansiyelini ve failliği vurgular.
İnsan merkeze kendisini koyup kendi potansiyellerini, isteklerini, arzularını referans alınca insanı,
insanlığı hiçe sayıyor…
… ..
… ..
“Sevgi, sevgilide olmayan bir şeyi kendinde taşımaya tahammül edememek…”
Bir kez daha anlıyorum, sevgilinin sentetik aromasını sevgi zannettiğimizi. Ondandır, sevgiye doyamıyoruz, sevgi açlığımız bitmiyor, sevgi için yapmadığımız şaklabanlık kalmıyor. Meğerse biz sevgiyi hiç tanımamışız.
… ..
… ..
“... anlamak için birinci şart sevmektir” diyordu Sabahattin Ali, iki gözü Ayşe’sine. Üstüme alınıyorum.
Anlamam için sevmem şart!
Az sonra koltuğuma oturacak kadını da anlamak istiyorsam, önce sevmeliyim, diye kendime hatırlatıyorum. Elbette sadece gelecek kadına dair bir sevgi değil, tüm kadınlara, tüm insanlığa, dahası varoluşa dair bir sevgi zemininde büyümeli bütün sevgiler. Bu sevgi beni daha iyi bir doktor, daha iyi bir insan, daha iyi bir vatandaş, evlat, anne vs. yapsın diye değil;
buna hücresel, moleküler düzeyde ihtiyacım olduğu için. Nefes gibi, hücrelerimin ihtiyaç duyduğu sevgiyi nefes alma kolaylığında hissetmek; sevme kabiliyetimi artırmak için. “Bismillahirrahmanirrahim,
Elhamddülillahi Rabbil Âlemin” cümlelerini zikredip kalben ve zihnen odaklanıyorum.
… ..
… ..
Kendime hatırlatıyorum: “Koltuğuma oturan kadın, bir yönüyle kendini aciz mevkide hisseder. Onun
alınganlığını kabul etmeliyim. İlişkimizde duygusal davranma hakkı koltuğuma oturan güzel kadına aittir.
Muazzaam özgürleştirici bir tavır. Bu tavrımı koruyup geliştirdikçe, yorgunluklarım azaldı, baş
ağrılarım neredeyse bitti. Sevme kabiliyetimarttıkça, mesleğim, kulluğu deneyimlediğim bir yola, yolculuğa dönüşmeye başladı.
Sevgili Filiz, daha telefonda, asistanım Ayşegül'ün “Randevu için kısaca şikâyetinizi öğrenebilir miyim?” sorusuna alınganlık
yapıp, “Ben doktorla konuşurum,” diye cevap vermişti. … ..
… ..
“Filiz, ilk ne zaman ortaya çıktı bu lezyonlar?”
… ..
“Bir buçuk yıl önce başka ne oldu? Özellikle duygu dünyanı etkileyen bir şey oldu mu?
“(Gözleri dolu, sesi titreyerek) Babam vefat etti.”
… ..
… ..
Bir hal çaresi bulma niyetiyle okumaya başladım. Buna bir çözüm bulmalıyım. Her an ölüm gelebilir gerçeğini merkeze alarak bir çözüm. Tabiri caizse deli gibi
okumaya başladım.. Bildiğim, güvendiğim, test ettiğim iyi bir yol benim için okumak. Çözüm üretmek istediğimde yeni bilgiye, farklı bir bakışa ihtiyacım var. Bunu da okuyarak bulabilirim refleksiyle kendimi okumaya verdim.
… ..
… .. Her şeye rağmen okumayı hiç bırakmadım.
Muhakkak o satırlarda benim için bir çare vardır, muhakkak benim için bir kelime bir cümle vardır. Hangi
kitabın hangi cümleleri benim için yazıldı bilmiyorum ama bildiğim şey şu; benim ihtiyacım olan bilgiler yazıldı
ve tam zamanında, ben o bilgiye hazır olduğumda karşıma çıkacak. Ben de o bilgiye , o cümleye hazır olmak için
okumaya devam etmeli miyim. Bu beni müthiş heyecanlandırıyor. İş güç deyip bu heyecandan mahrum kalsam kendimi kötü hissediyorum. Resmen okumaya aşeriyorum.
İşte bu okumalarla kitaplarınızla ve sizinle tanıştım. Tekrarlanan ve tedavilerle geçmeyen şikâyetim için size gelmem gerektiğini
hissettim.
… ..
… ..
“Ve yaşadığın çatışmaların öfkesi de cildinde bu iltihabi reaksiyona sebep oluyor.”
“Çatışmalarımı çözmedikçe cildim bu reaksiyonu vermeye devam edecek. Ben de bunu fark ediyorum.
“Süpersin. Seninle aynı fikirdeyim. Nedenini ve iyileşme yolunu biliyorsun. Eğer yolda başka bir sürprizle
karşılaşmazsak.”
“Evet ama çatışmalarımı nasıl çözeceğim? Annemin beni anlamasını nasıl sağlarım?”
İçsel barışı dışsal faktörlere bağlamak sıkça içine düşülen bir tuzak. Çözümün dışarıda
olmayacağını, olamayacağını bilsek de dışarıyı değiştirmeyi, onların değişmesini ve istediğimiz gibi
davranmasını bekleriz.
… .. Beklenen olmadığı için beden kendini güvensiz hisseder, savunma sistemi stres hormonları
devreye girer, bağışıklık düşer. Ve bedensel şikâyetler geçmek bilmez.
“Sevgili Filiz, olmayacak bir şey istemek ve buna gayret etmek, öfkelerini ve dahi cilt lezyonlarını
arttırma
ktan başka bir işe yaramaz. İnsan olmanın gerçekliğine uygun davranmadıkça içsel barışa uzlaşamazsın.
… ..
… ..
“Yani hiç mi beklentim olmasın?”
“Ben olmasın desem de olacak. Ama şunu unutma, herkes elinde ne varsa onu verebilir. İsteklerimiz sonsuz ancak imkânlarımız sınırlı. Sınırsız olan kabul görme ve sevilme arzumuzun, aynen bizim gibi bunlara ihtiyacı olan biri (anne-baba da olsa) veya birileri
tarafından karşılanması imkânsız. Bu temel ihtiyacımızı ancak bizi bu ihtiyaçla yaratmış olan Yaradan’la karşılayabiliriz. Senin bütün fiziki ihtiyaçlarını bilip (zaten seni bu ihtiyaçlarla yarattı) ihtiyaçlarını gideren
O. Duyulma, kabul edilme, sevilme ihtiyaçlarını da ancak O karşılayabilir. O’na çılan yolu bulup o yola gitme gayreti içsel barışına katkı sağlar. O varsa savaş olmaz.
O’nun rızasını gözetmek, seni korkularından, herkesin kulu kölesi olma (sevilme uğruna) gayretlerinden özgürleştirir.
Özgür bir ruh öfke duymaz. Özgür zihin görür, anlar, tuzağa düşmez. Ne çocuk aklının, ne dışarıdakilerin etkisi aklında kalır. Yapabileceklerini ve yapamayacaklarını insan olma zemininde değerlendirir, kendini ifade eder. Kim ne der korkusu olmadığından, sakince kendini ifade eder ve yoluna devam eder. Anlaşılmayı beklemeden anlar. Kendi sınırlarını gözetir, beklentilere kendini yok saymadan cevap verir. Onun için dışarının zorlayıcı bir yaptırım gücü olamaz, dışarısı, anne-baba, eş, iş, patron çocuk dahi olsa.”
“Nasıl yaptırım gücü olmaz! Habire istiyor. Hem de kendisinin de yapabileceği şeyler. Kocası ölmüş zavallı
kadın tavırla.”
“Filiz, onun tavrı bu. Sen de kendi tavrını içsel barışını sağlayarak oluşturacaksın. O isteyecek, sen de
yapabildiklerini yapıp, yapamadıklarına hayır demeyi öğreneceksin. Ama dersen ki ben hayır demekte zorlanıyorum, öğrenemem, annem istememeyi öğrensin. Hayır dersem beni
sevmemesinden, başıma kötü bir şeyler gelmesinden korkuyorum, o zaman yaptığını yapmaya devam et, çoğalan
öfken ve cilt probleminle birlikte.”
“Sınırlarımı çizmek, korkmadan öfkelenmeden hayır diyebilmek zor gibi.”
“Ancak kesinlikle mümkün. Adım adım, yavaş yavaş. Attığın adım fıtrî olana doğruysa süreç hızlanır. Çünkü zihin bir faydadan başka bir
fayda için vazgeçer.
Allah’ı bilme ve ona yakın olmaktan daha büyük bir zevk olmasa gerek. Aynı zamanda tam bir özgürlük.
Bedenin-zihnin en sükunetli hali.”
“Böyle dinleyince güzel gibi. İnşallah o lezzetleri tadarım da annemle olan kavgam biter.
“İçsel kavgan bittikçe, gerçek aşkın lezzetini aldıkça bitecek inşallah. Mutlak aşkın olduğu yerde
kavganın olması zaten imkânsız
…
… ..
Koltuğumdaki Kadınlar & Dr. Ayşe Duman
Beden Bilgeliğim Rehberliğinde İyileşme Hikâyeleri
Timaş Yayınları
2.Baskı, Şubat 2014, İstanbul
*hipnotik kelimeler - ekşi sözlük
*okuyucunun beyninde zihinsel imajlar uyandıran söz kalıplarına kullanılan kelimelerdir.
şıkır şıkır, şarıl şarıl, masmavi, mis gibi, takır takır, çıkmaz sokak, duvara toslamak gibi söz kalıpları, anlatılan
olayın 5 duyuyla hayal edilebilmesini sağladığından hipnotiktirler. mesela, “bardaktan boşalırcasına yağmur
yağdı” cümlesi “bilmem kaç metre küp yağmur yağdı” demekten 10 kat daha etkilidir.
Koltuğumdaki Kadınlar'dan Neler Öğrendim?
Hangi dertle bu yolculuğa çıktığımı Yani sizlerle buluştuğum kitaplar yazdım sizlerle buluşmaya devam ediyorum eğitimler yapıyorum uzmanlığım yaklaşık 10 yılıydı artık biraz daha sakinim ihtisas bitmiş çalışmalar bitmiş falan ama takıldığım bir konu var kadınlar doğumda çok ağrı çekiyorlar çok Bağırıyorlar pek çok kadın doğumdan korkuyor bazıları gereksiz yere Sezaryan
istiyor Çünkü doğum onlar için çok korkunç düşünmeye Baş başladım Yahu Kadın için bu kadar fizyolojik bir süreç neden bu kadar korkulu ağrılı sancılı bir hale dönüyor İşte bunun için eğitimler almaya başladım dedim ki doğumda acaba kadını rahatlatmak için neler yapılabilir bir kulak aşinalığı vardı hipnoz dedim ki Tamam hipnozu öğreneyim ben kadına doğumda yardımcı
olurum hipnoz da hiç olmazsa eğitimin ilk günü ilk ders öğrendiğim şey derin bir hipnozda yaşıyoruz ve yıllar geçti Tıp teknoloji her şey çok ilerledi Ama bu hipnozda yaşamaktan çıkmadık Hala inanın derin bir hipnozda yaşıyoruz ve bu hipnozda negatif hipnozlar la beraber
sağlığa bütüncül yaklaşamıyor yani bedeni sadece bir makineden ibaret olarak görüyoruz duyguların inanç kalıplarının geçmiş bilgilerin beden hafızasının bedeni nasıl etkilediğini ve
hastalıklara nasıl zemin hazırladığını fark etmiyoruz bilmiyoruz Hatta bunlara uzak kalıyoruz sadece işte bir takım ameliyatlar la bir takım preparatlar la ilaçlarla dışarıdan uygulayacağımız
yöntemlerle sağlığa ulaşmaya çalışıyoruz ve günün sonunda kronik hastalıklar artıyor kronik hastalıkları geçtim kadınlar fizyolojik süreçlerini hamilelik loos salık adet dönemi menopoz
gibi fizyolojik süreçlerini bile sıkıntılı yaşıyorlar şimdi baktığımızda çok Absürt değil mi bu kadar fizyolojik süreçler bu kadar hastalıklı bir hale geliyor ve biz onu ilaçlarla yş girmeye çalışıyoruz Neden Çünkü Çünkü hala hipnotik kalıplarımız la insanlara insana kadına yaklaşıyoruz duyguları hiçe sayıyoruz zannediyoruz ki duygularımızı düşüncelerimizi inanç kalıplarımız özellikle çocuk aklımızla oluşturduğumuz hipnotik inançlarımızı güncellemeden bedeni iyileştirebiliriz İşte bu zamlarla aslında tıkanıyor iyileşme yolculuğunda Tüm bunları meslek
hayatım boyunca yüzlerce kez tecrübe ettim konuya ilişkin konusunda uzman insanlar yaptığı yüzlerce çalışmayı okudum ve hala tecrübe ediyorum kendimde tecrübe ettim Çok yakınlarında tecrübe ettim eğer fizyolojik bir süreçte sıkıntı yaşıyorsak az önce söylediğim gibi cinsellik de mesela fizyolojik bir süreç yalık çok fizyolojik bir süreç bunlarla sıkıntı yaşıyorsak muhakkak
altta yatan yanlış bilgilerimiz ve inanç kalıplarımız vardır şimdi inanç deyince hemen böyle dini terminolojiden algılanıyor Hayır onu demek istemiyorum inanç kalıbı dediğim şey bir şekilde
doğru olup olmadığına dair tekrar üzerinde düşünmediğimiz acaba mı diye sorgulamadım mutlak gerçekmiş gibi algıladığımız bizim Aslında yazılım programlarımız olarak algılamalı Mesela ne işte cinsellik kadına göre değildir Böyle bir bilgi böyle bir inanç kalıbı cinsellikte kadını ketli Çünkü utanç duyuyor işte kadınlar çok konuşmaz böyle bir kadın kendisini ifade edemiyor duygularını ifade edemiyor ve kendi süreçlerini bu ifade yetersizliğinden dolayı kendi akışında kendi güzelliğinde yaşayamıyor Biz bunu fark etmezsek hastalıkları anlamaya çalışıp çözmeye çalışırken Duygu kalıplarımız etkilerini anlamazsak ve buraları güncellemezsek
inanç kalıplarımız düşüncelerimizi bilgilerimizi güncellemezsek son tahlilde beden gene kendi
davranışlarında devam ediyor Yani adeti ağrılı yaşıyorsa ağrılı yaşamaya devam ediyor bir kadın olarak kendisini yetersiz hissediyorsa yetersiz hissetmeye devam ediyor günün sonucunda bu kaotik ortamda çünkü bunlar yanlış ya bir kadın neden yetersiz olsun ki ama
tarihsel süreçte hep hikaye o ya erkeğin yardımcısı Eksik Etek Saçı Uzun Aklı Kısa prensin uzattığı ayakkabıya ayağını sokarsa değerli olacak ayak sıkışsa bile Ancak o zaman değerli olacak Bir Prens onu öptüğünde uyanabilir kendisin ki yani Derin uykularda ancak Bir erkek onu
uyandırabilir Gibi Gibi gibi hikayelerle pek çok inanç kalıbıyla beden bir kaos yaşıyor bu kaotik ortamda bozulan kimya hücrelerimizi hücre fonksiyonlar mızı organ davranışlarımız bozuyor ve
hastalık ortaya çıkıyor Ve Aslında bu kaotik ortamda bedenlerimiz ağır hantal dar bir elbise haline geliyor bu ağırlaşmış hantallaşmak Ken kadınlar sürekli Of bu kadınlık ne zor serzenişlerim bulunuyor Biraz daha açık konuşmak gerekirse belki nedeni bilinmeyen infertilitenin nedeni yani işte Sen çocuk istiyorsun ama bir türlü gebek alamıyorsun Belki de bunun nedeni kocana duyduğun öfke Belki de bunun nedeni ailesini o kadar öfkelendim
ki bir taraf dedi ki ben size Torun vermeyeceğim şimdi bunları atmıyorum arkadaşlar bunları duyduğum örnekler yaşadığım örnekler ve bunun üzerine çalışma yaparak gebelik elde ettiğimiz
örnekler Belki de adet ağrılarının nedeni ben varımın ifadesi Belki de akşam saatlerinde tutan migreninin nedeni cinsellikle ilgili utançları ve kaygıların pek çok kadının yaşadığı bu
adet öncesi minik minik lekelenmeler bir türlü sökülememe Adetten sonra gene lekelenmeye devam etmek der sabah kahvelerinin en sık rastladığımız sohbet konusu Ben de diyorum ki sen kadınlık la ilgili yalan yanlış bilgilerini bir tek kadınlık değil yaşamla ilgili varoluşun la ilgili bedeninle ilgili yalan yanlış bilgiler ini söküp atamadık çaa adetlerinde de rahat sökülemez çok yeni bir örnek kitabı okumuş bir Hastam kitabı okuduktan sonra fark etmiş adetler Az önce dediğim gibi lekelenmeler lekelenmeler Ondan sonra adet Ondan sonra tekrar lekelenmeler
yaklaşık 1518 gün sürekli kanama hali tam olarak kanamanın ne zaman başlayıp ne zaman bittiğini bilmiyor ve kitabı okuduktan sonra Şunu fark etmiş üzerine aldığı bir yükü ekstra bir dil öğrenmeye çalışıyor bu dille ilgili çok yoğun zaman harcıyor çocuk var çocuklarından çaldığı vakit yapmak istediği başka şeyleri yapamıyor sadece o dile zaman harcıyor işin dışında aynı zamanda bir devlet dairesinde memur ve bu dili öğrenmekte temel motivasyonu da Herkes
ona aferin diyecek Çünkü çok zor bir dil öğrenmeye çalışıyor pek çok kişinin yapamadığını yapmaya çalışıyor ve en derindeki motivasyonu da Oo sen bunu mu yaptın Aferin sana diyecekler ve buradan Aslında egosu tatmin olacak yani temel motivasyonun bu olduğu bunu kendisi fark ediyor Kendisi söylüyor bunu ve dedi ki bunu fark ettikten sonra ve kitabı okuduktan sonra dedim ki bu kadar yüke gerek yok ya bana bunun için aferin demesinler bununla ben değerli olacaksam olmayayım yani ne olacak dedim ve bu ay benim adetim normal oldu Hiç lekelenmede tam olarak işte derdim Bu arkadaşlar bedende Olan bitenin daha derininde ne
var bunu anlamaya çalışmalıyız Ve ben bunu pek çok kanaldan yapmaya çalışıyorum sizlerle burada buluşuyorum Çok yakında katılı açacağız katıld da birebir sohbetlerimiz olacak
sorularınızı cevaplamaya çalışacağım kitaplar yazıyorum eğitimler veriyorum kongrelere gidiyorum sempozyumlara katılıyorum tek derdim bedenin iyileşme sürecinde varoluş sürecinde duyguları düşünceleri inanç kalıplarını ele almalıyız bunları fıtri programa uygun bir şekilde Yaradılış programına uygun bir şekilde güncellemeliyiz yoksa kadınlığa dair yalan yanlış bilgilerle ve bedende oluşan kotik ortam bedeni ağır hantal dar bir elbise haline getiriyor ve o kadınlar o ağırlaşmış bedenlerini bırakacak yer ararken Of bu kadınlık ne zor serzenişlerim
bulunuyorlar bu ağırlaşmış bedenlerini koltuğuma bırakan kadınların hikayelerini yazdığım koltuğumdan kitabının lansmanını Geçen hafta yaptık çok keyifli geçti kadınlarla buluşmak
çok eğlenceliydi onlardan geri bildirimler beni mutlu etti ve sonraki kitaplar için motivasyon kaynağı oldu çünkü anlatmak istiyorum ki buradaki hikayelerle Hani hikayelerle de birbirimize temas ederiz ve Bizim Hikayemiz başkasına ilham olabilir ya o ilham şu olsun istiyorum bunu anlatmaya çalışıyorum bedenimizde Yaşadığımız bir sıkıntının zeminini anlamaya çalışmalıyız bu zemini anlamaktan korkmamalıyız ürkmeme bulmakla ilgili endişelerimiz oluyor mesela Belki oradan Annemize bir öfke çıkacak o Öfkeyi görmezden den gelmek istiyoruz Ben demiyorum ki
Öfkemizi okutalım gidelim kavga edelim yani Öfkemizi karşımıza akıtmak falan gibi karşımıza öfkelenmek gibi bir süreçte de çözmeyecek sorunu ama bedenimizde o sıkışmayı yaratan şey en yakınımıza olan öfke isse bunu fark edip bunu akıttığım fazda ilişkimiz Sevgi zeminine oturacak Çünkü Öteki türlü yük oluyor ilişki işte ihtiyaç sahibiyse bir noktada annemiz babamız kardeşimiz çocuğumuz öfkeyle o ihtiyacı karşılamaya başladığımızda yorgunluklar oluyor Sevgi
olmuyor güzellik olmuyor orada gerçekten daha çekişmeli bir ilişki oluyor Onun için alt zeminde hangi duygumuz var bunu anlamaktan uygun şartlarda anlamak ve akıtmayı öğrenmekten korkmamalıyız ki yaşamda bedenlerimiz daha keyifli daha neşeli ilişkilerimiz daha Sevgi daha
muhabbet dolu olsun Tam da bu bağlamda koltuğumdan hikayelerini sizlerle paylaşmak ve güzel geri dönüşleri almak beni çok mutlu etti
Sevgiyle kalın
Dr. Ayşe Duman
*Polikistik over sendromu - Vikipedi PCOS
*Polikistik over sendromu (PCO), yumurtalıklarda birçok küçük iyi huylu kist oluşmasıyla beliren bir hastalıktır. Yumurtalıkta oluşan ve kist olarak adlandırılan bu organizmalar yumurtalıkların çevresine yerleşmiş çok sayıda yumurta hücresidir. Bu hücreler ultrasonda özel bir görüntü oluşturmaktadırlar.
Polikistik over sendromu genel anlamda 35 yaş ve altında bulunan yaş gruplarını tehdit etmektedir. Genç kızlarda da görülebilmektedir. Yumurtalıklarda bulunan kist ile karakterize olarak meydana gelen hormonal bir problemdir.[1] PCO, hipofiz bezinden salgılanan LH hormonunun anormal şekilde üretilmesinden kaynaklanmaktadır. FSH Hormonu ise düşük veya normaldir. LH/FSH oranı artmıştır. Bu, kadınlarda düzenli olarak yumurtlama olmamasına neden olur (bazıları düzenli olarak adet görürken, bazıları ise yılda yalnızca birkaç kez adet görebilir.). Yumurtlama düzensizliğinin sonucu olaraksa erkeklik hormonunda bir artış gözlenir. "LH'daki artış overde erkeklik hormonu üretimini artırır. Salgılanan bu erkeklik hormonları (androjenler) yağ dokusunda östrojene dönüşmekte, bu östrojen LH üretimini artırmakta ve bir kısır döngü ortaya çıkmaktadır. Bu kısır döngü kilo kaybı ya da yumurtalıkların baskılanması gibi etkenlerle kırılabilir. Yine kilo fazlalığına bağlı olarak insüline karşı bir direnç ortaya çıkmakta ve sonuç olarak hormonal denge bozularak yine bu kısır döngüye ulaşılmaktadır."... ..
*İnsan vücudu bir insanın tüm yapısıdır. Birlikte dokular ve ardından organları ve sonra organ sistemlerini oluşturan birçok farklı hücre türünden oluşur. Bunlar insan vücudunun homeostazisini ve canlılığını sağlar.
Baş, saç, boyun, göğüs ve karını içeren gövde, kollar, eller, bacaklar ve ayaklardan oluşur.
İnsan vücudunun incelenmesi anatomi, fizyoloji, histoloji ve embriyolojiyi içerir. Vücut anatomik olarak bilinen şekillerde değişir. Fizyoloji insan vücudunun sistemlerine ve organlarına ve bunların işlevlerine odaklanır. Birçok sistem ve mekanizma, kanda şeker ve oksijen gibi maddelerin güvenli seviyeleriyle homeostaziyi korumak için etkileşime girer.
Vücut, sağlık profesyonelleri, fizyologlar, anatomistler ve sanatçılar tarafından incelenerek çalışmalarına yardımcı olunur.
İnsan vücudu, fiziksel ve kimyasal yapılardan oluşan biyolojik bir sistemdir. Vücut, insan sağlığının maddi yapısının tamamı, psikolojik yapısının ise taşıyıcısıdır; insan varlığının korunması ve türün devamı için birbiriyle uyumlu bir şekilde çalışan öğelerden oluşmuştur. İnsan vücudunun ana birimi hücredir. Hücreler ve hücreler arası maddeler birleşerek dokuları oluşturur. Dokular, biçimsel ve işlevsel birimler olan organları oluştururlar. Fizyolojik olarak aynı işlevi gören yapısal organ birlikleri de vücudun sistemlerini meydana getirir. İnsan vücudundaki temel sistemler; hareket, sinir, solunum, dolaşım ve sindirim sistemleri olarak sıralanabilir. Bu sistemler duygu, hareket ve beslenme gereksinimlerini yerine getirirler. İnsan vücudunun olağan büyüme ve gelişmesi sistemlerin ve sistemleri oluşturan her organın görevini yerine getirmesine bağlıdır.
Kompozisyon:
Hücreler:
Genom:
Dokular:
Destek ve hareket sistemi:
Dolaşım sistemi:
Sinir sistemi:
Solunum sistemi:
*Tapduk Emre (d. ? - ö. ?) 13. yüzyılda yaşamış bir Türkmen dervişi ve Yunus Emre'nin mürşidi ve öğretmenidir.
Yaşam öyküsü:
Tarihi belgelerde Tapduk Sultan, Tapduk Dede, Şeyh Tapduk ve Tapduk Yunus olarak da geçen[1] Tapduk Emre'nin doğum ve ölüm yılı, geçmişi ve gençlik yıllarına yönelik çok bilgi bulunmamaktadır. Saltukname ve Aşıkpaşazade tarihine göre Orhan Gazi dönemine dek yaşamıştır.[2] Haşim Şahin'e göre 13. yüzyılda yaşadığına dair şüphe yoktur.[2] Mustafa Tatcı ise Tapduk Emre'nin 13. yüzyılın başında doğduğu ama ölüm tarihine yönelik bilgi bulunmadığını belirtir.[3] Tartışma konusu olan başka bilgi ise nereli olduğu ve nerede yaşadığıdır. Tapduk Sultan anlatılara göre Moğol saldırılarından dolayı Türkistan ve Horasan bölgesinden o dönem Rum olarak adlandırılan Anadolu bölgesini göç etmiştir.[2] Tarihi kaynaklara ve Osmanlı dönemi tapu tahrir ve vakıf defterlerine göre Nallıhan'a bağlı Emrem Sultan köyünde yaşamıştır.[4][5][6] 16. yüzyılda yaşamış Taşköprizade'ye göre Sakarya[7], Nişancı Mehmet Tarihi'ne göre ise Sakarya nehrine yakın bir yeri yurt edinmiştir.[8] Osmanlı dönemi tapu tahrir ve vakıf defterlerine göre Tapduk Emre Nallıhan kazasının Emrem Sultan köyünde yaşamış ve orada ölmüştür.[6] Aynı belgelere göre Tapduk Emre evli olup, orada yaşamaya devam etmiş çocuk ve torunlara sahip olmuştur.[6] Aynı belgelere göre Osmanlı Devleti Tapduk vakfı ve Tapduk Emre soyundan gelen şeyhlere sahip çıkmıştır.[9]
Kişiliği:
Aziz Mahmud Hüdayi'nin Vakıat adlı eserine göre Tapduk Emre altı telli saz çalan bir dini önderdi ve hatta çalgı sesini duymak bile insanların ona gidip öğrenci olmasını sağlıyordu.[10] 14. yüzyılda yaşamış Niğdeli Kadı Ahmed ise Tapduk Emre'ye bağlı dervişleri şeriata uymayan sapıklar olarak adlandırmıştır.[11]
Tapduk Emre ve Tarikatlar[değiştir | kaynağı değiştir]
Tapduk Emre'nin yaşadığı dönemde tarikatlar Anadolu'da daha yeni örgütlenmekteydi. Bundan dolayı hangi tarikata dahil olduğunu, hangi erkan ile yetiştidiğini söylemek olası değildir.[12] Bundan dolayı bir çok görüş bulunmaktadır. Aralarında Nakşibendi[13] , Kadiri[14], Mevlevi[15] ve Bektaşi[16] önerileri sunulmuştur. Bu önerilerin arasında Halveti[17] önerisi olasılığı en az olandır çünkü Halvetilik Anadolu'da 15. yüzyılda yayılmıştır.[16] Yunus Emre'den öğrendiğimiz kadarıyla kendisi Tapduk Emre, Barak Baba ve Sarı Saltuk'tan nasip almıştır[18] ve Tarih-i Ali Selçuk[19] ve Menakıbül Arifin'e[20] göre Barak Baba, Sarı Saltuk'un öğrencisidir. Bektaşi geleneğinde ise Barak Baba, Haci Bektaş Veli'nin halifesidir[21] ama tarihi açıdan bu imkansızdır ve bundan dolayı Abdülbaki Gölpınarlı Barak Baba, Tapduk Emre ve Sarı Saltuk'un Bektaşi değil, Babai olduklarını savunur.[22] Saltukname'ye göre Saru Saltuk ve Tapduk Emre buluşmuşlardır[23] ama Saltukname'de anlatılan öyküye göre Saru Saltuk onu önceden tanımamış, görmemiş yani onu eğitmemiştir.[24] Saltukname'nin yazarı olan Ebu'l Hayr Rumi'ye göre Saru Saltuk bir Sünni veli iken İbn Battuta Saru Saltuk'un şeriata uymayan fikirlerini vurgular[25]. Franz Babinger'e göre ise Saru Saltuk bir Şii Batini babasıdır[26] ve Ahmet Yaşar Ocak'a göre Barak Baba bir Kalenderi-Hayderi şeyhidir.[27]
Tapduk Emre ve Bektaşilik:
Taptuk'un öğrencisi olan Yunus Emre'nin şiirlerinde Haci Bektaş adı geçmez[28] ama buna rağmen Esad Coşan gibi araştırmacılara göre Haci Bektaş ve Tapduk Emre'nin öğrencisi olan Yunus Emre arası bağlantıyı inkar etmek imkansızdır[29]. Bektaşi geleneğinde Tapduk Emre Bektaşi olarak gösterilirken ve Vilayetname'de Haci Bektaş ve Tapduk Emre'nin buluştuğu öne sürülürken bu yazılanlar onun Haci Bektaş'ın bir halifesi olduğunu kanıtlamaz ve Haci Bektaş-ı Veli Vilayetname'si böyle bir görüşü de açık açık öne sürmez.[30] Abdülbaki Gölpınarlı'ya göre ne Yunus'un mürşidi Tapduk, ne Yunus Emre'nin kendisi, ne Barak Baba, ne de Saru Saltuk'un bektaşilik ile bağlantısı yoktur.[31] Prof. Dr. Haşim Şahin'e göre de Tapduk Emre Bektaşi olmayıp, sonra Bektaşi geleneğine dahil edilmiştir[32]. Tapduk Emre'nin müridi olan Barak Baba ise Şahin'e göre bir Babai-Haydari dervişidir.[33]
Tapduk Emre ve Yunus Emre:
Aziz Mahmud Hüdayi'nin Vakıat'ına göre Yunus Emre Tapduk Emre dergahında 30 yıl kulluk eylemiş ve Tapduk Emre'nin kızı ile evlenmiştir[34]. Başka anlatmalara göre Tapduk Emre'nin kızı olan Bacım Sultan'ın eşi Yunus Emre değil, Hulbiye Sultan adını taşıyan bir derviştir.[35] Aziz Mahmud Hüdayi'nin yanında bir çok menakıpname Yunus Emre'nin Tapduk Emre'ye bağlantısını vurgulamaktadır.[36][37]Haci Bektaş-ı Veli Vilayetnamesi'ne göre Yunus Emre önce Haci Bektaş'a mürid olmak istemiş ve Haci Bektaş tarafından Tapduk Emre'ye yönlendirilmiştir[38]. Yunus Emre'nin kendisi de deyişlerinde Tapduk Emre'nin ona mürşid olduğu kabul etmiştir[39] ve bazı şiirlerinde kendisini Tapduki Yunus[40] olarak adlandırmıştır.
Tapdukiler / Tapduklular.
Tapduk Emre'nin yoldaşları ve öğrencileri olan Tapduklular, nam-ı diğer Tapdukiler, 14. yüzyılda yaşamış Niğdeli Kadı Ahmed tarafından ağaçlara tapan ve şeriata uymayan sapıklar olarak tanıtılmıştır. Hatta onlara bugün Alevilere atılan mumsöndü iftirasına benzeyen iftiralar da atılmıştır.[11][41]Yunus Emre dışında Tapduk Emre'ye bağlı olan ve adlarını bildiğimiz Tapdukiler Şeyh Ömer, Şeyh Cafer ve Yunus-ı Güyende'dir.[42]
Tapduk Abdal'ın mezarları:
Osmanlı Vakıf defterlerine göre Nallıhan'da gömülü olan Tapduk Emre için Anadolu'nun bir çok bölgesinde mezar bulunmaktadır. Bunların içinde Manisa'da bulunan Emre Köyü, Afyon'da bulunan Çay Köyü, Erzurum'un Dutçu Köyü de bulunmaktadır. Bunların dışında Bursa, Karaman, Sivas, Aksaray ve İsparta'da mezarlar vardır.[43]
Adının anlamı:
Tapduk sözcüğü, İslamiyet öncesi Türk topluluklarında da var olan bir isimdir. Tapduk, Türk ve Altay mitolojisinde yer alan söylencesel kahramandır. Tapdık (Taptık, Taptuk) da denir. Kötücül varlıkları temizlemek için gökten yere indiğine inanılan efsane kahramanıdır.[44] Pek çok görüşe göre Yunus Emre’nin şeyhi olan Tapduk Emre’nin adının buradan geliyor olması muhtemeldir. Hatta bazı araştırmacılar tarafından, Tapduk Emre'nin tarihsel bir kişilik olmadığı, bu eski efsane kahramanının Yunus Emre'nin yaşam öyküsüne halk kültürü ve toplumsal bellek tarafından uyarlandığı öne sürülmektedir. Celal Beydili'ne göre Tapduk isminin anlamı "tesadüfen bulunmuş" (Azerice "tapmak" sözcüğü bulmak manasına gelir)[45] demektir ve ilahi bir güç tarafından gönderilerek bulunan çocuk motifiyle bağlantılıdır. Emre sözcüğünün ise İmre kavramı ile bağlantılı olduğu kabul edilmektedir. "Amramak/ Emremek/ İmremek" aşık olmak demektir ve Emre kelimesi de aşık manası[46] taşır.
*Tıp dilinde invaziv ne demek? | Hekio
*Tıp dünyasında sıkça karşılaştığımız bir terim olan invaziv, genellikle vücuda doğrudan müdahale gerektiren tıbbi uygulamaları tanımlar.
*Hipnoz, psikolojiye göre, telkine yatkınlık gösteren bir tür yapay uyku veya uyku-uyanıklık arası haldir. Terimi ilk kullanan, Yunan mitolojisindeki uyku ilahının adından (Χυπνος) esinlenen İskoç hekim S. James Braid'dir (1795-1860). İlk zamanlar sihirbazlık ya da büyücülüğün bir dalı gibi görülen hipnotizma bilim çevrelerince önceleri mesmerist bir uygulama sanılarak aşağılanmışsa da, 19. yüzyılın sonlarında kimi psikoloji çevrelerinin, özellikle Salpetrier ve Nancy ekollerinin reddetmek yerine fenomene bilimsel araştırıcılıkla yaklaşıp, fenomeni bilimsel deneylerle sistemli bir şekilde incelemesi sonucunda, hipnoz bilim alanındaki yerini almıştır.
Hipnoz, ruh ve beden ilişkisinin (sonuçta perispri ve beden ilişkisinin) gevşemesi sonucunda oluşan bir degajman halidir.
Metapsişikte ve spiritüalizmde hipnoz:
Metapsişikteki hipnoz yöntemleri:
Hipnoz hâli iki yolla sağlanır: Manyetizma yoluyla (manyetik uyku) ve hipnotizma teknikleriyle (hipnotik uyku). Manyetizma yöntemlerini süjeler üzerinde bilinen anlamda ilk uygulayan ve bu etkiye "hayvansal manyetizma" adını veren kişi, canlılar üzerindeki manyetizmanın kâşifi sayılan, Franz Anton Mesmer'dir (1734-1815). Manyetik hipnoz, hipnotik hipnoza kıyasla hem daha derin ve doğal bir degajman hâlidir hem de ruhsal incelemeler için, daha yararlı, bol ve verimli olanaklar sunar. Manyetik hipnozda ayrıca hipnotik hipnozda görülen zarar ve tehlike olasılıkları pek bulunmaz. Manyetik hipnoz hali telkinle oluşmaz ve telkinle ortadan kalkmaz. Hipnoz altındaki kişi yalan söyleyemez. Hipnoz altındaki kişiye vicdanına ya da vicdani iradesine uymayan eylemler yaptırılamaz.
Metapsişikçiler yeterince bilgi, görgü ve deneyime sahip olunmadan hipnoz deneylerine kalkışılmamasını, aksi takdirde tehlikeli ve zararlı sonuçlarla karşılaşmanın çok muhtemel olduğunu belirtmektedirler.
Hipnozun üç temel hâli:
Hipnozun derinlik derecelerine ve özelliklerine göre farklı çeşitleri vardır. Başlıca üç hipnoz hâli vardır:
Letarji (şarm, telkin, inangaçlık hâli): Neo-spiritüalizm, hipnozun bu aşamasını “kendiliğinden imajinasyon” aşaması olarak görür. Hipnozun bu hâlinin en belirgin özelliği süjenin telkine şuursuzca yatkınlık özelliğidir. Bu hâldeki süjede telkin yoluyla, beş duyuyu ilgilendiren hipnotik halüsinasyonlar yaratılabilir.
Katalepsi (donma hâli): Süjenin gözleri açık olmakla birlikte, kasları donma denilen derecede uzun süre sabit kalır. Organlarını bırakıldığı konumda tutar. Çevredeki gürültüleri duymamakla birlikte, müzikten etkilendiği saptanmıştır. Telkin alma yeteneği azaldığından, emirler sonuçsuz kalır. Hipnozda tehlikeli bir safhadır. Hastanın uyandırılamaması söz konusudur. Hipnozitör, hipnozun bu safhaya geçmesine müsaade etmez.
Somnambülizm (uyurgezerlik hâli): Süje kendisi üzerindeki kontrol yeteneklerini biraz daha bilinçli ve kapsamlı olarak tekrar kullanmaya başlar. Telkin doğrudan doğruya olanaklı değildir, ancak ikna yoluyla olanaklıdır. Süjede olağan hâlde görülmeyen bir zekâ ve muhakeme yeteneği belirir. Bu şuur hâli 'superconscience' olarak adlandırılmıştır. Somnambülizm hâli de belirtilerine ve derinlik derecelerine göre kendi içinde sınıflara ayrılır. Hipnozdaki bu yapay somnambülizm (somnambulisme provoqué) hâli "doğal uyurgezer" denilen insanlarda kendiliğinden oluşmaktadır ki doğal uyurgezerler bu hâldeyken zekâ gerektiren karmaşık faaliyetlerde bulunabilirler fakat uyandıktan sonra, yapmış oldukları bu faaliyetlerin hiçbirini hatırlamazlar.
Hipnozun kullanım alanları:
Günümüzde spiritüalizmde ve parapsikolojide kullanılmasının yanı sıra, psikoterapide, kriminolojide ve sancısız doğum, sancısız diş çekme (ABD'deki dişçilerin yaklaşık dörtte birinin uyguladığı belirlenmiştir.), yabancı dili çabuk öğrenme gibi çeşitli amaçlarla birçok alanda kullanılan bir yöntemdir. Ayrıca uluslararası istihbaratta da kullanıldığı ileri sürülmektedir. Manyetik hipnozla yapılan tedavi sistemine ve uzmanlık alanına kimi ülkelerde biyoterapi adı verilmektedir. Bir başka uyku türüne ilaçla (enjeksiyonla) uyku denilmektedir fakat bu uyku yöntemi metapsişikçilerce, bilinen hipnoz yöntemleri kapsamında ele alınmadığı gibi, bu uyku hâli de hipnoz olarak ele alınmaz. Beslenme düzeni bozukluklarında, motivasyon/özgüven eksikliklerinde ve kilo problemlerinde hipnoz yardımcı tedavi olarak rahatça kullanılabilir.
Hipnotize edilebilirliği kolaylaştıran etkenler:
Pierre Janet (1859-1947) deneyleri sonucunda, sürenin hipnotize edilmesini kolaylaştırıcı etkenlerden bazılarını şöyle sıralamıştır:
Geçmişte ruhsal bir çöküntü, kriz geçirmiş olma.
Doğal uyurgezer olma.
Zihinsel yorgunluk, yani devamlı dikkatten doğan yorgunluk.
Aşırı heyecan hâllerinde kendini kolayca kaybediyor olma.
Hipnoz yapan kişiye bağlılık duyma.
Yönlendirilmeye ve yönetilmeye eğilimli olma.
Hipnozla ilgili olan başlıca terimler:
Biyoterapi
Hipnotizör
Katalepsi
Kendi kendine telkin
Letarji
Manyetik akışkan
Manyetik pas
Manyetizma (Hayvansal manyetizma)
Oto-hipnoz (Kendi kendine hipnoz)
Posthipnotik anahtar
Posthipnotik telkin
Psikolojik ayrışma
Sinirsel akışkan
Somnambülizm
Stigmat
Süje
Şuurüstü (superconscience)
Telkin
Telkinbilim (suggestology, suggestologie)
Uzaktan hipnotizma
Yaşamsal akışkan
Günlük hayattan örnekler:
Rahat bir şekilde otomobil kullandıktan sonra varılan noktaya gelince sürüşün nasıl geçtiğini hatırlayamamak.
Akşam uzun süre televizyon izlerken saatlerin nasıl geçtiğini fark edememek.
Bazı yaralanma durumlarında sonradan gelen acı hissi.
*Ana babamızdan çok erken yaşlarda öğrenerek devraldığımız davranış kalıplarından ne kadar istesek de vazgeçemeyiz.
Fakat kendimize bu belli davranışlardan neler çektiğimizi tümüyle hissetmek ve algılamak için izin verdiğimiz anda bunlardan özgür olur, bizi içimizden etkileyerek yaşamımızı belirlemelerinden kurtuluruz.
Bugün bile hala sık sık karşımıza çıkan bu davranış kalıplarının geçmişte ne kadar büyük bir yıkıma yol açtığını ancak bundan sonra tümüyle kavrayabiliriz.
Buna ek olarak birçok toplumda küçük kız çocukları ayrıca kız olduklarından dolayı da aşağılanır ve bu kızlar ileride anne olup yeni doğan bebek ve meme çocuğu üzerinde hakimiyet sahibi olunca uğradıkları aşağılamaları en erken yaştaki çocuklarına devrederler.
Bu koşullarda yetişen erkek (bütün insanlar gibi gerçekten sevilmiş olduğu düşüncesine sarıldığı için) kendi annesini yüceltir ve aşağılanmanın intikamını annesinden almak yerine başka kadınlardan almaya yönelip her fırsatta diğer kadınları aşağılar...
Sonuçta, erkekler tarafından aşağılanan bütün bu kadınlar üzerlerindeki baskıdan bir ölçüde kurtulmak için kendilerine açık olan tek yola başvurmak zorunda kalırlar ve onlar da bu yükü yine kendi çocuklarına aktarırlar...
Bütün bunlar örtülü olarak, gizliden gizliye ve cezasız kalacak bir biçimde olup biter. Küçük çocuk kendisine yapılanları anlatma imkanından yoksundur. Belki ancak daha sonra, ileride ortaya çıkabilen sapık davranışlarla veya nevrozlarda ‘’anneyi açıkça suçlamayan bir biçimde’’ yaşadıklarını ve tepkilerini semboller yolu ile ve örtülü olarak ifade edebilir.
Aşağılama zayıfların silahıdır; zayıf olanların kendilerini geçmişin eyleme çağıran duygularına karşı savunabilmek için başvurdukları çaredir.
Günümüzde koruyucu ruh sağlığı kavramı çok önem kazandı. Artık sorunlar ortaya çıkmadan ruh sağlığını koruma amaçlı pekçok çalışma mevcut.
Ortaya çıkan sorunların da çözümü mümkün mutlaka. Bu sorunların çözümünde yararlanılan teknikler içinde EMDR yaklaşımı çok önemli bir yere sahip.
Beyin de akson ve sinapslardan oluşmuş bir ağdır ve düşünce okyanusuna atıldıkça ne yazık ki hasar ve aşınmaya maruz kalır.
EMDR “Göz hareketleriyle duyarsızlaştırma ve yeniden işlenme”ye başlandığında bu iki ağ birbirine bağlanıp, yeni bilgi zihne girip eski sorunlar çözülebilmektedir.
Uzman Sosyolog Terapist
Kürşat Şahin YILDIRIMER
*Evlilikte cinsel yaşantımızı gölgeleyen sorunlar
*Androjen, her iki cinste de bulunan ve çoğunluğu böbrek üstü bezinin korteksindeki zona reticularis'ten salgılanan maddeye denir.
Doğal cinsellik hormonu olan testosteron, karbon 17 atomuna bağlı bir hidroksil köküyle belirgindir. Bu madde, çok etkin androjenlerin sentez yoluyla yapımına başlangıç oldu. Sonra ağız yoluyla alındıklarında bile etki gösteren androjenler yapıldı (metiltestoteron)
Yumurtalıklar da tıpkı erbezleri gibi testosteron yapıcı organlardır. Ama, kadında başlıca testosteron kaynağı, böbreküstü bezi kökenli delta-4-androstenedioldur.
Annenin gebelik sırasında ürettiği ya da aldığı aşırı miktarda androjen (genellikle sentez projestatif stroit hormonlar), dişi bir dölütün (XX karyotipte) dış cinsel organlarının gelişmesini erkekleştirebilir. Ergenlikten başlayarak, testosteron boyca büyümeyi, eklem kıkırdaklarının kaynaşmasını ve cinsel olgunlaşmayı etkiler. Erişkinde testosteron libidoyu sürdürür ve normal bir sperma yapımı için gereklidir. Erişkin erkekte testosteron salgısı günde 4–8 mg dolayındadır. Metobolizmaya karışan testosteronun yarısı karaciğerde parçalanarak etkisiz metabolitlere çevrilir. (17-ketosteroidler); öbür yarısı hedef organlarca, yani alıcılarca (bu hormonun seçmeli olarak etkilediği hücreler, dokular ve organlar) kullanılır. Testosteron orada 5-alfa-indirgemesine uğrar ve birçok dokuda birden etki gösterebilen dihidrotestosterona dönüşür. Erkeklerde kan dolaşında en fazla bulunan ve bu gruba giren en önemli hormon testosterondur. Steroid yapısındaki bu hormonun kökeni testislerin interstisyel dokusundaki Leydig hücreleridir. Androjen seviyesindeki değişimler erkeklerde olduğu kadar dişilerde de reprodüktif fonksiyonları (örneğin, ovulasyon oranı) etkilemektedir. Ovaryum dışında adrenal korteksten de androjen izole edilmiştir.
Androjenlerin etkisi:
Androjenler erkek cinsel alıcılar (prostat, atmık kanalları) ve dişi cinsel alıcılar üzerinde etki gösterir (klitorisin, büyük dudakların büyümesi). Androjenlerin etkisi aynı şekilde cinsel olmayan organların üzerinde de görülür: kollarda, ellerde ve yüzde kılların uzaması, ama saçlı deride, saçların dökülmesine yol tersine etki; kas sisteminde proteinlerin sentezlenmesi ve bünyeye katılması için uyarı; kan yapımını etkileme; kemiklerden kalsiyum ve fosfor atılmasını önleme; hangi yaşta olursa olsun ses tonunun kalınlaşması; kadınlarda libidonun artması.Androjenler spermatogenezis, eklenti üreme bezleri fonksiyonları ve sekonder cinsiyet karakterinin devamlılığından sorumludur. Bu hormon her iki cinsiyette de östrojen üretimi için ön maddedir.
Kullanım alanları:
Androjenle östrojen birlikte kullanılırsa menopoz sonrası dönemde bir parça yararlı olabilir, ama tedavi uzun sürerse aşırı kullanma ve sesin kalınlaşması tehlikesini de birlikte getirir.Testosteron birincil hipogonadizm hallerinde (yüksek üriner gonadotrofinlerle birlikte) ikame tedavisi sağlar. Androjenler özümletici ve ferahlatıcı etkilerinden dolayı meme kanseri tedavisinde de bazen kullanılır.
*Folikül-uyarıcı hormon - Vikipedi
*FSH, Folikül Uyarıcı Hormon ya da Follicle-Stimulating Hormone), Hipotalamusdan salınan GnRH ile hipofiz bezinden salgılanan bir hormondur. Bu hormonun erkekte ve dişide moleküler yapısı benzerdir. Lütein yapıcı hormonla (LH) beraber yumurtalığın ve testislerin işlevlerine katkıda bulunur. Dişilerde yumurtalık foliküllerinin olgunlaşmasını, erkeklerde spermatozoonların üretimine ve olgunlaşmasına yarar.
… ..
*Santorini (Yunanca: Σαντορίνη), Thira (Yunanca: Θήρα) ya da Santoron, Ege Denizi'nde, Yunanistan'ın 200 km güney doğusunda yer alan volkanik adalar grubu.
MÖ 1650 - 1450 yılları arasında volkan Minos Patlaması adı verilen püskürmeyle kısa sürede çökerek adanın 73 kilometrekarelik bir alanının deniz altında kalmasına yol açtı. Bu tarihte bilinen en büyük volkanik etkinliklerden biridir, Doğu Akdeniz'de çok büyük yıkıcı etkiler yaratan doğa olaylarına neden olmuştur. Bilinen en büyük yıkım Girit'te gerçekleşti, merkezi bu adada olan Minos uygarlığı üzerinde büyük tahribat yaptı.
Çökmenin ilk etkisi, çöküntünün neden olduğu tsunami sonucu, Girit'in kuzey ve kuzey batı kıyıları boyunca yer alan balıkçı köylerinin, denizden fazla yüksek olmayan yerleşimlerin ve denizlerde ya da limanlarda bulunan ticaret ve balıkçı teknelerinin yok olmasıydı. İkinci dalga etki, rüzgarın sürüklediği toz bulutlarından serpilen volkanik küllerdi ve Girit adasının neredeyse tamamının, on santimetre kalınlığında bir volkanik kül tabakasıyla örtülmesine neden oldu.
… ..
Coğrafya:
Jeolojik yapı:
İklim:
Volkanizma:
Ekonomi:
Turizm:
Gezilecek yerler:
Mimari:
Güçlendirmeler:
Yönetim:
*Deneycilik, empirizm veya ampirizm, bilginin duyumlar sayesinde ve deneyimle kazanılabileceğini öne süren görüştür. Deneyci görüşe göre insan zihninde doğuştan bir bilgi yoktur. İnsan zihni, bu nedenle boş bir levha (tabula rasa) gibidir.
Deneycilik akılcılığın karşıtıdır. Akılcılığa karşıt olarak deneycilik, yalnızca duyum ve deneyimle temellenen bilgileri bilgi olarak kabul etmektedir. Bu tanıma göre, insan bilgisinin tek kaynağı deneyim ya da duyumdur. Bilginin kaynağında aklı gören rasyonalizm geleneğine karşıt olarak deneycilik her tür bilginin sonradan deneyimle, duyumlarla elde edildiğini ileri süren bir felsefi temele sahiptir.
İlk Çağ felsefesinde deneycilik:
Demokritos:
Epikuros:
17-18. yüzyılda deneycilik:
İngiliz deneyciliği:
John Locke:
David Hume:
Thomas Hobbes:
George Berkeley:
Francis Bacon:
John Stuart Mill
Condillac:
Çağrışımcı deneycilik:
Duyumculuk, Pozitivizm, Pragmatizm ve Deneycilik ilişkileri/ayrımları:
Viyana çevresi düşünürleri:
Bertrand Russell:
Empirizm eleştirileri:
Dr. Ayşe Duman'ın “Herkesin kendi yolunu seçme vaktinin farklı zamanlarda, farklı dinamiklerle işlediğini anlamam yıllarımı aldı. Her kadının adım atma ve değişim hızının bedeni gibi kendine özgü olduğunu kabul etmem için yüzlerce kadının yolculuğuna eşlik etmem gerekti.“ sözleri ne kadar da anlamlı. Doktorların genelde kullandığı sözü hatırlatıyor. “Hastalık yok hasta var. Her hasta kendine özeldir. "
YanıtlaSilGeleneklerine bağlı sıradanl yurdum insanının yaşamakta olduğu ailelerimizde, şimdilik az da olsa rastladığımız gibi; yirmili yaşlarının başlarında olan ama özellikle de kendini geçindirecek kadar kazancı olan gençlerin anne-babalarından ayrı bir eve çıkmaları; genelde garip karşılanıyor. Bu kitabı okuduktan sonra, üniversiteyi anne-babalarından uzakta okumayı veya ayrı eve çıkmayı tercih eden gençleri şimdi anlayabiliyorum. Kendi kendine yeterli olmak, anne-baba da olsa birilerinin onlara askıntı olması ya da yönlendirmesi vb. duyguların aileden ayrı yaşama isteğini ortaya çıkardığı gerçeğini anlamak gerekiyor.
YanıtlaSilDr. Ayşe Duman sadece kaleme aldığı eserleri yanında sosyal medyadaki paylaşımları ya da çeşitli katılım gerektiren çalışmaları ile geleneksel aile yapısının açık olmaktan kaçtığı konulara özverili vurgusu yapılmasını da hak eden gayretlerini alkışlamak gerekiyor.
YanıtlaSil