28 Kasım 2014 Cuma

Kürk Mantolu Madonna *

Sabahattin Ali’nin romanı 160 sayfa. Bir solukta okunabilecek kitapta; yazar Raif Efendi’yi anlatırken kendi hayatını bizlerle paylaşıyor. Bir taraftan 1933 ve sonrasında yaşanan aşk öyküsü diye düşünürken, diğer taraftan kendi hayatınızdan izler buluyorsunuz.
Raif Efendi kendini içine kapanık bir tip olarak tanımlarken; karşılaştığı Maria Puder’in ona bir ruhu olduğunu, âşık olabileceğini göstermesini, hayata karamsar bakan adamın bir kadının gözlerinin içine bakarak şimdiye kadar kimseye söyleyemediklerini, hatta kendisine bile ifade edemediklerini ona anlatabilmesini,
 ellerini avuçlarına alarak yakınlaşması sırasında yaşananları anlatan duygu dünyasının içine giriyorsunuz. Yazar “okşanmış bir kedi gibi gözlerinin içine baktım .. .. ..nasıl olduğunu anlamadığım bir arzu ile bu eli yakaladım ve avucunun içini öptüm. Derhal yumuşak fakat kati bir hareketle kolunu çekti. Bunun üzerine hiçbir şey konuşmadık .. .. Fakat o andaki ciddiliği, bir daha bu
şekilde hislerime kapılmaktan beni men edecek kadar açık ve kuvvetliydi. .. .. .. Eski mahcupluğum ve sıkılganlığım kalmamıştı. .. … Bütün bu karışık hisler, ışığa çıkmaktan korkar gibi, ruhlarımızın en saklı köşelerinde durmaktaydı .. ..” ifadelerinden daha fazlasını romanda buluyorsunuz.

Ticaretin Efsanesi *

İstanbul Ticaret Odası, genç okuyucular için hazırladığı kitapta ticarete yönlendirici kavramları tarihe yapılan bir yolculuk için de vermeye çalışmış. Kitabı okurken:
-Bir tüccar gözüyle kendinizi Makedonya, Doğu Türkistan, Çin, Semerakant, Bağdat, Hindistan,  Venedik gibi yerlerde buluyorsunuz.
-Gezdiğiniz yerlerde karşılaştığınız Makedonya kuru fasulyesi, Gemlik zeytini, İzmit pişmaniyesi, Malatya kayısısı, Amasya elması, Niksar cevizi size kendi özel anlamları yanında ticari mal olarak da hitap ediyor.
-İnsanların kuru fasulye yemek için Süleymaniye’ye geldiklerini,
-İşini iyi yapanların; nerede olurlarsa olsunlar müşteri bulduklarını,
-Bir tüccarın alış veriş için gittiği yerlerin dilini, âdet ve göreneklerini iyi bilmesi gerektiğini,
-Tarihten aşine olduğunuz Evliya Çelebi, İbn-i Batuta, Uluğ Bey, Gubadiyani, Kadızade Rumi, İbni Fadlan, Magellan, Marco Polo hakkında daha fazla bilgiye ihtiyaç duyduğunuzu,
-İpek Yolu üzerinde sadece ticari maların değil; kültürlerin, müziklerin, yemeklerin ve kelimelerin de değiş tokuş edildiğini,
-Ticaret için zekâ ve paylaşım yolu bulmak gerektiğini,
-Ticaretin olduğu yerde zor kullanarak, rahat para kazanmak isteyenlerin de çıkabileceğini,
-Gerçek ticaret insanı alın teri ile para kazanmaya çalışırken; yol kesenlerin, hırsızların, haydutların; tacirlerin mallarına ve bazen de canlarına el koyarak zenginlik elde etmek isteyebileceklerini,
-Bir tüccar için sözünde durmanın önemini akıcı bir serüven içinde buluyorsunuz.

Gölgede Kalan İzler ve Gölgeleşen Bizler *

Emekli Orgeneral Kemal Yamak’ın kaleme aldığı anılarından oluşan kitap 856 sayfa. Rahmetli komutan Merzifon’da başlayan hayat hikâyesini sıralarken bazı bölümlerde önceki açıklamalarının tekrarlanması çekiciliği ortadan kaldırmış. Askerlik hayatındaki görevleri, Özel Harp Dairesi, Başbakanlık Baş Danışmanı ve sonrasında Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği görevlerinde yaşananların anlatımı sırasında tarihe not düşülmesi yanında gereğinden fazla savunma yapıldığı izlenimi uyandırılmış. Barış Harekâtı öncesinde ve harekât sırasında Kıbrıs’ta Özel Kuvvetlerin oynadığı rol ayrıntılarıyla anlatılıyor. Bir anlamda tarihe ışık tutuluyor. Birleşmiş Milletler(BM)’in tutumu, Rum tarafının Enosis hayali, uluslar arası ilişkilerde yaşananlar, ülkemizin savaşta bulunduğu sırada bile çıkarlarını ön plânda tutan siyasetçilerimizin acınası halleri, kaçırılan fırsatlar anlatılırken dersler veriliyor. Avrupa Birliği ve terörle mücadele konularındaki değerlendirmeler konu ile ilgili olanların incelemesi gereken bilgilerle dolu. Körfez krizi
sırasındaki gelişmeler, zamanın Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın o döneme ilişkin düşünceleri aktarılıyor. Günümüzde de gizemini koruyan Turgut Özal’ın ölümü sonrasında ortaya çıkan iddialarla ilgili olarak tatmin edici bilgiler verildiğini söyleyebilir miyiz? Olumlu cevap vermek mümkün değil.
Kitabın sonlarında yer alan; “ Makam ve mevkiler yükseldikçe, sorumluluklar
arttıkça
ve devlet işleri ile yaşam biri birine karıştıkça, her şey yazılamıyor. Yazılabilecekler ile yazılamayacakların ayrılmasında güçlükler başlıyor.  …. .. yazılabilecekler azalıyor.” ifadelerini anlamaya çalışmak gerektiğini düşünüyorum. Kemal Yamak’ın yazamadıklarını belki gelecekte öğrenebileceğiz.
 Özellik arz eden bölümler, başlıklar halinde ve kısmen özetlenerek aşağıda sunulmuştur.
-1920’li yıllarda Merzifon’da “Amerikan Kız Koleji”nin bulunması ve amaçlarının sıralanması,

Yarım Asırlık Asker – cilt ıı *

Son olarak Kara kuvvetleri Komutanı olarak görev yapan E.Orgeneral M.Hikmet Bayar’ın iki ciltten ve toplam 1270 sayfadan oluşan anıları çoğunlukla bir ceride (tarih ve yer vererek yaşananların sıralanması) anlayışı ile kaleme alınmış. Bu anlayışın okuyucuyu sıkabileceği göz ardı edilmiş. Askerlik yaşamına ilgi duyanların bile sabır ve kararlılık göstermeleri halinde ikinci cildin sonunu bulabileceğini ifade edebiliriz.
Anıların yazıldığı 1937-1996 yılları arasındaki döneme ait önemli olayların bilinmeyen arka plânlarını aydınlatıcı ve okuyucuyu bilgilendirici ayrıntı ve değerlendirmelerin verilmesinden kaçınıldığı izlenimi ediniliyor. Çoğunlukla yaşananlar paylaşılmış. Yorum, eleştiri ve geleceğe dönük öneriler yok denecek kadar az.
Ülkenin kaderinde rol oynayan ve son olarak Kara kuvvetleri Komutanı
makamında bulunan bir devlet adamının kırk yedi yıllık uzun askerlik hayatı sırasında edindiği tecrübelerini eleştirel bakış açısıyla kaleme alması ve geleceğe ışık tutması beklenirdi.
Bu beklentiye sadece 1992’de meydana gelen Erzincan
depremi ile ilgili değerlendirmelerle cevap verilmiş. Deprem sonrasında yurtdışından gelen kurtarma ekiplerinin çalışmaları ve kullandıkları malzemeler örnek verilerek kaleme alınan “Edinilen Tecrübe“ başlıklı değerlendirmelerin sadece sivil yaşama ilişkin olması dikkati çekiyor. Kırk yedi yılın sonunda sadece Kızılay’a yönelik eleştiri ve edinilen tecrübelerin yansıtılması “yeterli mi?” diye sormadan edemiyorsunuz.

Yarım Asırlık Asker – cilt ı *

E.Orgeneral M.Hikmet Bayar’ın anıları iki ciltten oluşuyor. Yedi yüz otuz yedi sayfalık ilk ciltte (ikinci cilt 533 sayfa ) askeri öğrencilik ve subaylık dönemini anlatan komutan,  1949 yılında üniforma ile ilk defa tanıştığı günlerden başlayarak 1978 yılında generalliğe terfi etmesine kadar olan dönemi bizlerle paylaşıyor. Asker olmayanların da kolayca anlayacağı bir dille anlatılanlar arasında; aidiyet duygunsunun etkisiyle gerek yurt içi gerekse yurt dışında yaşanılanların çoğu olumlu bir bakış açısıyla yansıtılmaya çalışılmış. Eleştiri anlamındaki değerlendirmelere ise çok az yer verilmiş. Kırk yedi yıl süren uzun askerlik safahatı ile kıyaslandığında, yok
 denecek kadar az yer verilen olumsuzlukların da anlatılması inandırıcılığa daha çok katkı sağlayabilirdi. Dersler çıkarılmasını sağlayıcı eleştirilere de yer verilmemesi konusundaki değerlendirmeyi okuyucuların takdirine bırakıyoruz.
Dikkati çeken bir diğer konu; komutanın askerlik safahatının her adımında müteakip rütbeleri için seçtiği hedeflerine uygun girişimcilik örneği sergilemiş olması. Söz konusu tutumun her meslek için örnek
alınabileceğini söyleyebiliriz. “Ben mesleğimi iyi yaparım, birileri de beni takdir eder ve uygun eğitimlere / uygun görevlere seçer” beklentisi yerine uygun hamleler yapma uyanıklığını göstermiş. “Ağlamayana meme yok” anlayışı başarı kapılarını aralamış. Komutanın mesleğinde iyi olmak kadar, kişisel gelişimi için çıkacak fırsatları da yakından takip ettiğini, insani ilişkilerini medeni cesaret örnekleri göstererek

Kafkasya Gerçeği - Ufuk Tavkul

Prof.Dr. Ufuk Tavkul’un kalem aldığı 515 sayfalık kitap tekrarlardan oluşan akademik bir çalışma olarak özetlenebilir. Yazarın ayrıntılı çalışması konuya ilgi duyanları tatmin edecek bilgilerle zenginleştirilmiş. Aşağıda alıntılarla örnekleri verilecek olan ve Kafkas Halklarına ilişkin tanımlamaların bazı bölümlerinin tartışılır olduğunu ifade edebiliriz:
-Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde etnik kimlik, azınlık diller ve kültürler gibi tartışmalara konu olan unsurlardan biri de, Çarlık Rusyası tarafından 19. yüzyıl ortalarında başlayıp 20.yüzyıl başlarına kadar devam eden süreçte Osmanlı İmparatorluğu’na sürgün edilerek , Anadolu’ya, Balkanlar’a ve Orta Doğu’ya yerleştirilen Kafkasya göçmenleri… ….

-Kesintisiz olarak 270 yıl süren ve 1864 yılında Rusya’nın Kafkasya’yı işgali ve Kafkasya halklarının hürriyetlerini ellerinden almasıyla sonuçlanan Kafkas-Rus savaşlarının ardından, değişik kabilelere mensup bir buçuk milyondan fazla Kafkasyalı göç yollarına düşmüş ve âdeta bir soykırım halini alan bu sürgün hareketi neticesinde Osmanlı İmparatorluğu topraklarına sığınmıştır. ….
-… dış görünüm, giyim-kuşam, âdet-gelenek yönünden
birbirine çok benzeyen Kafkas göçmenleri, Çerkes adı altında tek bir halk veya etnik grup gibi kabul edilmiştir.

Çerkezistan*

*Asya’da Uzaklarda- Kitap134 sayfa. Yazarın 1850’li yıllardaki gezi notlarından derlenen 134 sayfalık kitap bir bölümü günümüzde adları değişmiş olan Ortadoğu, Asya ve Uzakdoğu ülkelerindeki yaşamdan kesitleri yansıtıyor. Anadolu, Kafkaslar, Hindistan gibi çok bilinen coğrafyalar kadar Belucistan, Burma, Siyam, Malaka, Borneo vb. yerler hakkında bilgiler ediniyorsunuz.
Bu arada yazarın kendi inancı dışında kalan dinleri aşağılamasını dikkat çekici buluyorsunuz.
Yazarın Çin’de katıldığı bir yemekte; “yediği etin ne olduğunu anlamak için tabağını göstererek “meee, meee” sesleri çıkarması üzerine, karşısındaki Çinlinin de “havv, havvv” demesi vücut dilinin her yerde geçerli olduğunu teyit ediyorsunuz.
Yazarın gezdiği ülkelerin çoğunluğunda (Çerkezistan hariç) ortak olan bir ayrıntı; kadınların saygı görmedikleri, günümüzde “şiddet ve kötü muamele” ile birlikte gündemde yer tutan olayların tarihte de değişik şekillerde yaşandığını içiniz acıyarak anlıyorsunuz.
Kitap sürükleyicilikten uzak. Her ülke için birkaç sayfadan oluşan bilgiler sunuluyor. İlgi duyanlar için Çerkezlerle ilgili bölüm de yer alan ayrıntılar özetle aşağıdaki gibi:
- İnsanların güzelliklerinin bu ülkenin başına problem olduğu, zalim Türklerin
güzel olan bu kadınları satın alıp evlerine kapattıkları,
-…. Genç Kafkasyalıların küçük kulübelerinde yaşamak yerine Türkiye’ye gidip saraylarda yaşamayı tercih ettikleri,
-Çerkezler kadar yabancılara (misafirlere) karşı kibar olan milletin olmadığı, ne kadar fakir olurlarsa olsun her ailenin bir konuk evi bulunduğu, konuk evlerinin tek odalı olduğu, … ..
-Çerkezlerde masa kullanılmadığı, bunun yerine üç ayaklı sehpa kullanıldığı, sehpaya ortasında et suyu

Tuhaf bir kadın – Leyla Erbil

Gerçekten tuhaf bir roman. Olayları zaten bildiğiniz varsayımı hâkim gibi. Okunması kolay. İlk basımı 1971 basımlı roman 152 sayfa. Sayfa kenarlarının daha koyu ve ışık almayan iç kısımları daha açık renk olan bendeki nüsha gibi; roman baba-kız ve annenin olaylara baktığı yerden kendi dönemini yansıtıyor. Ders alana bugün için dersler de var. Sürükleyici.  Alıntılar ve değerlendirmeler aşağıdaki  gibi sıralanabilir:

“… Benden sıkılıyor ya da utanıyor gibiydi, bu hava bana da sirayet etti. … Bana “oku bakalım reis ne okuyacaksan” dedi. Bu kalabalık karşısında çok bozuldum, … Son olarak “kan”ı okudum. Bu şiiri de ilk genç kız olduğum gün, kapıldığım panik duygusuyla kalem almıştım:
Ey yüce Aşil’in mi topuğu bu
vurulup benim yatağımdaki
Yoksa kartalların göğe bindirdiği yerde
açılan yara mı?
Sızıyor kan durmadan
ciğerine oturan o acıdan
boğuluyor gözleri, denizi, bilekleri,
zincire vurulmuş denizi boğuyor,

Kılıç Yarası Gibi – Ahmet Altan

Osmanlının son tarihini anlatan romana günümüzden baktığınızda bugünü de görebiliyorsunuz. Sürükleyici. Bazı bölümlerde cinsellik sınırları zorlanmış. Kitap 344 sayfa. Yakın tarihimizden aşina olduğumuz olaylara yakından bakma fırsatı buluyoruz. Devamında yazarın “İsyan
 Günlerinde Aşk” romanını da okumaya karar verebilirsiniz. Kitaptan kısa alıntılar ve
değerlendirmeleri  aşağıda paylaşmaya çalışacağım.
Alıntılar ve değerlendirme
Kitabın satırlarını dolaşırken bir yandan tarihteki olayları hatırlamaya çalışabilirsiniz, diğer yandan sanki güncel haberleri okumakta olduğunuzu düşünebilirsiniz.
Hayatı boyunca hep iktidardaki gücün bir parçası olmuş her insan gibi bir gün bir şeylerin değişebileceğini hiç düşünmemiş, gelecekten hiç kuşkuya düşünmemişti; şimdi de çevresine bakmıyordu bile, baksa hatta muhafızları görse bile tevkif edileceğine ihtimal vermezdi. Bahçe kapısına doğru yürürken iki genç zabit de arkalarından yürümeye başlamıştı, …
… …herkes düşmanını ..’nın adamı diye ihbar ediyordu.Tevkif edilen yüksek rütbeli subaylar
Divanı Harbe verildi; yüzlerce küçük rütbeli subayla sivil memur da imparatorluğun en ücra köşelerine, kerpiç duvarlı çöl köylerine, kervanların bile altı ayda bir uğradığı dağ başlarına, karanlık ormanların diplerine unutulmaya gönderildiler…. … .. bu insanların çok azı da evlerine yeniden dönmeyi becerebildi. Dönenler de artık gittikleri gibi değillerdi, sürgün yaşadıkları diyarların ıssızlıkları hepsinin ruhuna işlemiş, onları kendilerine de başkalarına da yabancılaştırmıştı, suskun ve yıkı insanlar olmuşlardı.

Kurt Kanunu – Kemal Tahir

Yakın tarihimizden aşina olduğumuz olaylara ve isimlere daha yakından bakma fırsatı bulduğumuz kitap 312 sayfa. Sürükleyici. Aşk meselelerine de yer verilmiş, verilmeyebilirdi.
Tarihimizin incelenmesi gereken ve dersler çıkarılacak yanları o kadar çok ki …
Okudukça, düşündükçe; tarih yapraklarının bir kısmına bakma ve değerlendirme fırsatı bulabiliyorsunuz. Geçmişe ışık tutulmaya çalışılan satırlar arasında bugünü görebiliyorsunuz. Biz de tarihin derinliklerine
 girmeye çalışalım, bugünü anlayalım:
… … …
… .. ilk defa “Küçük Efendi” sözü üstünde durdu. .. .. Kara Kemal ..  ..
.. .. .. Talat’a “Büyük Efendi” denildiğinden .. .. …
-Vatan millet lafı edenler var. Mübadil mallarını bölüşüyormuş kodamanlar. … . Musul parayla satılmış … Olmaz diyen Lazistan mebusu Şükrü Bey, Topal Osman gibi rezile boğdurulmuş… Hile katılmış son seçimlere… Bununla yetinmeyip Terakkiperver Parti kapatılmış. Şeyh Sait ayaklanmasın bahane edip söz hürriyetini,
yazı hürriyetini ortadan kaldıran Takrir-i Sükûn kanunu çıkarılmış… Gazeteciler İstiklal Mahkemesi’ne verilmiş kanunsuz… Niyetleri terör yoluyla
diktatörlükmüş… Yaşanmaz hale gelmişti memleket … Oysa, cephelerde İttihatçı subayların gayretiyle, cephe gerisinde İttihatçı memurların, İttihatçı eşrafın gücüyle kazanılmış zafer… Hanedanla halifeliğin kaldırılması İngilizlerin işine geliyordu aslında. Bunu böyle düşünenler vatan haini sayılmış.
… Adını, düşmanları kadar dostlarının, kötülüğünü isteyecek kadar iyiliğini de isteyenlerin kullanabileceklerini düşünmeliydi.

26 Kasım 2014 Çarşamba

Dünya Şampiyonu Danny *

-Roald Dahl çocuklar için yazmış. Büyüklerinde keyifle okuyabileceği 242  sayfalık sürükleyici romandan kısa alıntılar aşağıda, kalanı ise kitapta:
-“Biliyor musun , yaşlı babam, aslında, arka bahçede pratik yapmak için horoz sürüsü beslerdi,” dedi babam. “Bildiğin gibi horoz, sülüne çok benzer.. Onun kadar aptaldır ve aynı yiyecekleri sever. Horoz daha evcildir, hepsi o kadar. Böylece babam, ne zaman yeni bir sülün yakalama yöntemi düşünse, işe yarayıp yaramadığını anlamak için ilk önce bunu bir horoz üzerinde denerdi.” ... ..
-“Sülünler,” diye fısıldadı, “kuru üzüm için çıldırırlar.”
-“Bu mu büyük sır?”... ..
-“Bir No’lu yöntem,” dedi yavaşça, “At Kılı Tıkacı olarak bilinir.”... ..
-... ..Ne harika bir fikir, değil mi Danny? Babam buna Yapışkan Şapka derdi.. ..

24 Kasım 2014 Pazartesi

Yüzbaşının Kızı- Puşkin


Puşkin’nin sürükleyici anlatmıyla bir kerede bitirilebilecek sürükleyici bir dile kaleme alınmış roman 1700’lü yılların Rusyası anlatılıyor. Bir kaç alıntıyı paylaşalım:
-“...talimler gösterişten ibaret! dedi.Talim yaptırıyorsun amane askerlerin bir şey öğrendiği var, ne de sen  bu işi becerebiliyorsun.
-Başımdan geçen tuhaf olalara değinmeden önce 1773’lerin Orenburg eyaletinden söz etmek isitiyorum. Rusya’nın en zengin eyaletlerinin başındagelen Orenburg, Rus çarının üstünlüğünü yeni yeni tanıyordu. ... .. Bu geri kalmış barbar kavimler sık sık başkaldırıyor, hüümeti zor durumlara sokuyorlardı. Hükümet bu konuda gereken tedbirleri almakta hiç tereddüt etmiyordu. Bu tedbirlerden biri de sıkça yapılan kalelelrdi. Bu kalelere de cesaretleri ve gözüpeklikleriyle tanınan kazaklar yerleştiriliyordu. ... ..
-Görevim ağır değildi. Tanrı’ya emanet edilen kalemizde ne teftiş, ne talim, ne de nöbet vardı. Komutan canı isterse askerlere talim yaptırırdı. ... ..

-Haydut çeteleri her yede canilik yapıyorlardı. Birliklerin
amirleri kendi başlarına buyruk olmuşlar, istedikleri cezayı veriyor ya da suçluları bağışlıyorlardı. ... ..

20 Kasım 2014 Perşembe

Yaşarken Kaybettiğimiz Hayat *

-Nazlı Özburun; kitabı 254 sayfa. Her sayfası hayatı, okuycuyu, içimizden bizleri anlatıyor. Hayatın akışında önümüze sıkça çıkan sorunlarımızı kelimelere dökmenin yanında çözümler de sunuyor.  Yazar “Aile ve Evliklik Terapisi Derneği” üyesi. Kitabın okunması için gerekçe oluşturacak bölümlerin bir bölümünü sizlerle de paylaşmak isterim. İşte kısaltılmış alıntılar:
Daha iyi, iyinin düşmanıdır
-... .. Daha iyiye vehmettiğimiz her şey bir vehim yalnızca. Gerçekliği yok ve biz de “daha iyi, daha iyi” derken, bir vehme esir ediyoruz kendimizi.
-Elimizden geleni yapmak ve sonrasında olana razı olmak, gerçek kabulün ve mutluluğun tek yolu gibi görünüyor.
-İyi olan iyidir. Eksikliğiyle iyi, iyidir.  ... .. Bize yol arkadaşı olcak bir eş, güzellik yarışmasında dereceye oynayacak bir manken değil. Ayağımızı yerden kesecek bir araba, statü göstergesine dönüşecek bir kriter değil.
-Amaçlar ve ve araçlar birbirine karıştığında, kalbimiz ve aklımız da karışmaya başlıyor. İçimizde ukdeler,
ulaşamadığımız büyüK  hedefler ve yaşanan hayal kırıklıkları; değer mi? ... ..

17 Kasım 2014 Pazartesi

Hayırsever Terörist *

Yasin El Kadı       
Hayırsever iş adamları ve birlikte iş yaptıkları vurgusu yapılan tanıdık isimler ilginç öyküleriyle anlatılıyor. Kitabın yazarı Nedim Şener’in  esere büyük emek verdiği anlaşılıyor. İsimler yabancımız değil; Yasin El Kadı, Wael H. Jelain, Kemal Unakıtan, Cüneyd Zapsu, Korkut Özal, Latif Topbaş, Mehmet Fatih Saraç ve daha onlarcası ... ...
Siyasetten aşina olduğumuz isimlerin aynı zamanda büyük servetlerle birlikte anılan ticari firmaların da sahibi ya da ortakları arasında olması insanı düşündürüyor.
Kitapta anlatılanlarla ilgili yorumu yapacak birileri vardır herhalde ..... ..
Diğer taraftan Usame Bin Ladin ve El Kaide terör örgütünün ortaya çıkışı ve bağlantılarının detaylı olarak alınıyor. Kitaba “El Kaide” ismi de verilebilirdi.
Güncelliğini koruyan yolsuzluk iddialarınada yar verilen kitap 391 sayfa.

Kitap alırken çocukları unutmayın

Sizi izleyen çocuklar var ... ..

4 Kasım 2014 Salı

Aslında Giden Erkek Yoktur – Seda Diker

Dişi Olmanın Unutulan Sırları
-Eda Diker kadın erkek ilişkilerini 230 sayfada kendi pencersinden anlatmaya çalışmış. İlgi çekici ayrıntıları ve günlük hayatta içinde yaşadığımız olayları kelimelere dökmüş. Okudukça yaşantılarımızda şahit olduğumuz, ya da bizzat maruz kaldığımız iyi-kötü davranışar veya karşı tarafı mutlu ettiğimiz-üzdüğümüz ayrıntıları tekrar değerlendirme fırsatı buluyorsunuz. Kitabı okurken; yaşamakta olduğumuz hayat temposu içinde “karşı tarafı mutlu etmek” ya da “birbirimizi üzmek” için yaptıklarımızı yeniden değerlendirebilirsiniz.
Sorunlarımıza çözüm ararken suçu başkalarında aramadan önce kendimizi de sorgulamakta yarar olacağına, güven duygusunun ne kadar önemli olduğuna, karşılıklı ilişkilerde yeri geldiğinde “hayır” diyebilmenin  ve gerektiğinde karşı tarafa sınırlarımızı hissettirebilmenin önemine kitapta vurgu yapıyor.

çocuk & kitap

ZÂHİR – Paula Coelho

“Simyacı”nın da yazarı olan Paulo Coelho “Zâhir”de hayatı anlatıyor. Bazı bölümlerinde yer alan abartılmış fantaziler gereksiz olarak yorumlanabilir. Hayatın akışında herkesin hissedebileceği  duyguları ya da bize gerçekçi gelmeyen
öyküleri yansıtan alıntıları özetlemeye çalışalım:
- İyilik Bankası adında görünmez bir kurum vardı ve bu kurumu daima çok yararlı bulurdum.
-“Bazen evet. Yapacak daha ilginç bir şey yok, kadın heyecan arıyor; bense macera, hepsi bu. Ertesi gün, ger ikiniz hiçbirşey olmamış gibi davranıyorusunuz ve yaşam devam ediyor.
-Ben böyle her şeyle kavga ederken, duydum ki diğer insanlar özgürlükten bahsediyorlar ve bu biricik haklarını savundukça , ailelerinin isteklerine daha fazla boyun eğiyorlar;
yaşamlarının geri kalanını birlikte geçirmeye söz verdikleri insanlarla evliliklerine, ekonomiye, yaptıkları diyetlere, yapmış oldukları diyetlere, yarım kalmış projelere, ‘Hayır’ ya da ‘Bitti’ demeyi birtürlü beceremediklei sevgililerine, hiç sevmedikleri insanlarla öğle yemeği yemeye mecburoldukları hafta sonlarına esir oluyorlar. Lükse, lüksün görüntüsüne, lüksün görüntüsünün görüntüsüne köle olanlar. Kendilerinin seçmediği ancak onlar