Gerçekten tuhaf bir roman. Olayları zaten bildiğiniz varsayımı hâkim gibi. Okunması kolay. İlk basımı 1971 basımlı roman 152 sayfa. Sayfa kenarlarının daha koyu ve ışık almayan iç kısımları daha açık renk olan bendeki nüsha gibi; roman baba-kız ve annenin olaylara baktığı yerden kendi dönemini yansıtıyor. Ders alana bugün için dersler de var. Sürükleyici. Alıntılar ve değerlendirmeler aşağıdaki gibi sıralanabilir:
“… Benden sıkılıyor ya da utanıyor gibiydi, bu hava bana da sirayet etti. … Bana “oku bakalım reis ne okuyacaksan” dedi. Bu kalabalık karşısında çok bozuldum, … Son olarak “kan”ı okudum. Bu şiiri de ilk genç kız olduğum gün, kapıldığım panik duygusuyla kalem almıştım:
Ey yüce Aşil’in mi topuğu bu
vurulup benim yatağımdaki
Yoksa kartalların göğe bindirdiği yerde
açılan yara mı?
Sızıyor kan durmadan
ciğerine oturan o acıdan
boğuluyor gözleri, denizi, bilekleri,
boğuyor durmadan.
“Ne kanı bu anlamadım?” dedi, gözlerini kırpıştırarak. Ben de anlaşılmasın diye öyle soyut yazmıştım. Şiiri. Doğrusunu söylemedim tabiÎ, “Savaş korkusunu simgeliyorum” dedim. …
… Bu gece bir düş gördüm siyah beyaz. … Annem … … “tövbe et, tövbe istiğfar et, günaha girmişsin söyle ne yaptın, söyle …mısın diyor. “..ım anneciğim, hiçbir şey yapmadım” diyorum. …
.. Bugün dersten sonra sinemaya gittik. Ayten’le. Chopin’in hayatı oynuyordu. George Sand’a hayran oldum. Ne kadın! Annem hakaretlerle karşıladı beni. Dil dersine girdiğimi söyledim. Yutmadı, “Okul değil orası umumhane “ deyip durdu. Babamın geleceğine yakın “Ah başım” diyerek yattı. Ne acayip kadın, benim bir suçumu kesin olarak yakaladığından eminse söylemiyor babama, saklıyor. Saatlerce babam ha ha şimdi çıkıştı şimdi çıkışacak diye bekledim. Anlatmamış geç geldiğimi. Babam da çok aptal, onu gerçekten hasta sanarak koşuştu durdu bütün gece. Dereceler aldı, nabzını saydı, , kendi elleriyle yemeğini yapıp yatağında yedirdi. Hiçbir şeyi yok oysaki eminim. Ateşi de çıkmadı işte. Sanki bana, senin yüzünden yataklara düştüm demek istiyor, o arada babamı kullanıyor. Yemekten sonra seslendi annem; “Bize birer kahve yap” dedi. …..
… Hadi Allah diyemedin, Tanrı de ulan….Evet suç benim, suç benim, ona tevekkülü öğretemedim. Tevekkül etmenin bir yenilgi olduğunu sanıyorlar, bir boyun eğme sanıyorlar tevekkül etmeyi. Rıza göstermek başkalarının işine yararmış. <dünyanın yalancı nimetlerine yüz çevirebilecek güce erişmenin verdiği derinliği, nasıl başkalarından yükseklere çıkılacağını, olgunluğu, kemâl’i anlayamadılar.
… Kaç kez Mevlâna’yı anlatmıştım ona, yüksek bir iş değil yatığın, maden herkese benzemek istemiyorsun…..ödeteceğiz onlara demekle bu iş olmaz demişim,… Yazık! Evladıma yazık! Başı altında kalsın bunu yapanın, … Azıcık inanabilseydi, gönlüne koyabilseydim o ilâhi kıvılcımdan, o kadar ki akıllıdır. …. Akıl onu mutlu etmedikten sonra, üstelik doğru yoldan çıkardıktan sonra ne yapayım o aklı… Huzursuzluktan, yürek çarpıntısından, sevgisizlikten yıkılıp gidecek bir gün, bir su kuyusuna düşecek yüzüstü, içim yanıyor…. … çünkü söyledi bana. “Bu düzenin vereceği her nimetten nefret ediyorum” dedi. “Size, sizin gibilere yapılanları bırakmayacağız yanlarına, biz değilse sonrakiler ödetecek onlara, onların çocuklarına!” dedi. ….. hıncımı al diyen mi oldu sana, bir insan bu kadar hınç dolu olmak için bir şeyler çekmiş olmalı, heh! .. .. Yok yok Allah’a inanmalı; bir sığınaktır o , bir dayanaktır, …
… Eşi ile olan tartışmasını anımsadı. Bay Bedri ona, “Kendisini bir ruh hekimine göstermesinin iyi olacağını; yoksul olmayan ya da acı çekmeyen insanlara karşı taşıdığı kinin devrimcilik değil, bir hastalık” olabileceğini söylemişti bir Pazar günü. Bayan Nermin kulaklarına inanamamıştı. …
.. ..yaptığı kavgaları, atıp tutmaları kendisi için yapmamış olduğunu anladı. O bir haksızlığa karşı çıkmak istemişti, evine, toplumuna yapılması gerekeni ne olduğunu göstermek istemişti, bir yol açıcı olmak istemişti ama hesabının bir yerlerinde bir yanlışlık vardı bunu çıkarmaya çalışıyordu. … …
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder