12 Ocak 2017 Perşembe

kışkırtılmış erkeklik bastırılmış kadınlık *

Yazar Erdal Atabek kitabının arka kapak tanıtımında kitabın aan fikrini vermeye çalışıyor. Okudukça kendinizi, yakınlarınızı görüyorsunuz...
-Başımızı kaldırmamız gerekiyor.
-Bize öğretilen yanlışlara karşı başkaldırmamız gerekiyor.
Bize söylenen yalanlara karşı başkaldırmamız gerekiyor.
-Sevginin ayaklar altına alındığı bir çıkar dünyasında bizim daha çok başkaldırmamız gerekiyor.
-Duygularımızı korumak için, duygularımızı geliştirmek için, duygularımızı açıklamak için daha çok başkaldırı gerekiyor.
-Hayatın gözüne içtenlikle bakmalıyız.
Hayatı sevdiğimizi söylemekten korkmamalıyız.
-Kendimizi savunmak hayatı savunmaktır.
-Elimizi sevdiğimiz elin üstüne koymaktan korkmamalıyız. Korkulacak olan, giderek yapay bir insan olmaktır.
-Elimizi hayatın elinin üstüne koyalım.
-“Seni seviyorum” diyelim.
-“Seni ben seviyorum, bu sevgi benim özgürlüğümdür, bunu duyduğum sürece seveceğim.
Kitaptan kısa alıntıları paylaşalım:
-... .. I. kadın Kurultayıen öenmli mesajı budur.
-Böylesine önemli bir toplanma eyleminde olabilecek olan –bir ölçüde yaşanan- görüş ayrılıklarının, tartışmaların, farklı algılamalarınkanımca fazla önemi yokturbüyütülmesi gerekmez. Bunlar, her başlangıçta olabilecek, aslındakitle dinamiğinden kaynaklanan hareketliliktir.
-Soru şudur: Kadınlar “kendi istem ve kararlarıyla” yazgı diye kendilerine dayatılan engellere, dayatmalara, bastırmalara karşı çıkıyorlar mı? Kendi istemlerini gerçekleştirmek için harekete geçiyorlar mı?
-Soru işte budur ve I. Kadın Kurultayı bu soruya kocaman bir “evet” demiştir. ... ..
-Bir oluşum birdenbire başlamaz, birdenbire bitmez. Bu oluşumun gerisinde büyük bir emek vardır, çekilen acılar
vardır, ulaşılmak istenen mutluluk vardır., önünde de yürünmesi gereken uzun bir yol vardır, gene taşlı, tokaçlı uzun bir yol.
-Ama yürümek isteyen herkes önce ilk adımı atar, yol birbirine eklenen küçük adımlarla yürünür. ... ..
Doğmadan yüklenenler
Güç orkunun kardeşi mi?
Bilim kadınları, siyaset kadınları, sanat kadınları neredeler?
Her şey evlenmek için mi?
Toplumumuzda kadının çalışması
Geleneksel-Çağdaş-Gelecekçi...
Dün ve bugün bir arada
“Ve eşi...”
-Bir gün bir kadın evleriine gelen bir davetiyeye bakıyor, o zamana kadar hiç dikkatini çekmemiş oaln “davetiyenin üstündeki yazı”ya bakıyor.
-“Sayın Ahmet Türkmen ve eşi” yazıyor davetiyenin üstünde.
-Betül Hanım sonradan bunu anlatırken şöyle diyecektir:
            “Gerçekten de yıllar boyu hiç dikkatimi çekmemiş. Ne demek ‘ve eşi’? Demek ki davet edilen ben değilim. Ahmet Türkmen.Ahmet’in eşim olması bir şey ifade etmez.O davet ediliyorve onun yanında olan kimse, o da davetli. Bunun ‘ben’ olması için adımın yazılması gerekmiyor mu? O davete gitmemeye karar verdim.
Akşam, Ahmet Türkmen eve geliyor. Betül Hanım davetiyeyi gösteriyor., “Seni davet etmişler,” diyor. Ahmet Bey, “Ne demek, seni davet etmişler, davetiye bize gönderilmiş, biz de gideriz.
“Ben gitmem,” diyor, “ben davetli değilim.”
“Ne demek sen davetli değilsin, işte yazıyor ‘ve eşi.’
“Evet yazıyor, senin eşini davet ediyorlar.”
“Anlayamadım, sen benim eşim değil misin?”
“Evet eşinim, ama gerçekten de anlamıyorsun, şimdi bu davetiyenin üstünde benim adım olsaydı, yazının devamı da ‘ve eşi’deseydi sen ne hissederdin?”
“Sayın Betül Aydın ve eşi...”
“Evet, böyle bir davetiye gelseydi, ne yapardın?”
“Yani, şimdi sen mesele mi çıkarmak istiyosun? Bir kere, senin soyadın değişti, Aydın değil Türkmen, sonra da neden öyle yazsınlar? Davetiyeler hep böyle yazılır.Sahi, nerden çıktı şimdi bu?
“Bir yerden çıkmadı. Birden gözüme çarptı. Gerçekten de yıllardır dikkat etmemişim. Şimdi dikkate ettim. Neden hep erkek çağrılır da yanında ‘ve eşi’ deenir? Bu ‘ve eşi’, şimdi düşünüyorum.da ‘teferruat gibi, ‘geri kalanı’ gibi, ‘ıvır zıvır’ gibi geliyor bana. Sen şimdi sinirlenmeyi bırak da düşün, öyle değil mi?”
“Evet, hiç düşünmedim doğrusu, ama sen söyleyince bir tuhaflık var gibi geliyorbana da.”
“Bak canım, sen modern bir insansın, insana bakmayı bilirsin, ben de sana onun için söylüyorum zaten, pek çok ebde böyle bir konuşma kadının hakarete uğramasıyla sonuçlanır, biz elbette farklıyız. Ama sen söyle, böyle değil mi, bir davetiyenin yazılış biçimi öyle bir düşünceden kaynaklanmıyor mu? Belki düşünce bile değil, alışılmış, yerleşmiş kural. Düşünce olmaması gücünü artırıyor, değişmesini zorlaştırıyor.Öyle değil mi?
“Evet öyle. Şimdi düşünüyorum da, tamamen haklısınBu tam bir cins ayrımcılığı, halklısın. Ama ne yapalım? İnsanlar davetiye yazarken bunları düşünmezler ki. Sadece, öyle yazıldığını bilirler ve öyle yazarlar. Şimdi ne diyelim, siz davetiyeyi böyle yazdığınız için biz de gelmiyoruz mu diyelim?”
“Yok, gideriz. Ama senin beni anladığını görmek gerçekten beni mutlu etti. Anlayışına teşekkür ederim.”
“Ben de senin dikkatini beğendim.Keşke herkes bunu görebilse.”
Bu konuşma gerçekten iki ugar insan arasında geçer. ... ..
Çağdaşlık ne ki?
Biz çağdaş olma yolunda mıyız?
Kadınların durumu değişecek mi? (Ve nasıl?)...
Hayatı daraltmadan yaşamak
Hayat tek boyutlu değildir.
Bugün, gene kocanızla mı evlenirdiniz?
Ben kimim? Geleceğim nedir?
Beş duyumuzla yaşamak mı? Yaşamamak mı?
-... .. Bakmak başka şeydir, görmek başka şey. ... ..
-İşitmek başka şeydir, duymak başka şey. .... ..
-Sevdiğimiz bir insana neden dokunmak isteriz
-Sevmediğimiz bir insana neden dokunmak istemeyiz?
“Bana ilk dokunduğu zaman bir tuhaf oldum.”
Bana dokunacak diye korktum. Tüylerim diken diken oldu.”-Bir sevgiyi. bir nefreti, bir isteği, bir uzaklığı dokunma duyusu ne açık belirtir.
Bizim “suçlu” cinselliğimiz...
Hayatınızın rengini biliyor musunuz?

Yaşamak insanın işidir.
Beni kimse anlamıyor
Kadınlıktan uzaklaşmak
Toplumun”örnek kadın” modeli değişirken
Hayatımızın anlamı ne?
-... .. Kadın için yemek yapmak, sevilen yemekler yapmak, bu yemeklerin sevierek yenmesi, bu yemeklerin çok yenmesi, belkide her kadının değer kazanma yoludur.
-Bazı kadınlar için “evin temizliği” ön plandadır. Bazıları için giysilerin temizlenmesi, üütülenmesi, düzenle yerleştirilmesi aynı işlevi görür.
-Bazıları içi,nse, bunların hepsi birden geçerlidir.
-“Titiz ev kadınıdır” denilen kadınlar.
-Ne var ki, kadının bu değer kazanma biçimi, giderek bir bağımlılığa, bir tutsaklığa dönüşür. Artık, bu işlerin verlığıyla vardır, bu işlerin yapılmasıyla varoluşunu özdeşleştirmiştir.
-Bu durumda yakınma başlar.
-Ev işleri bir türlü bitmemektedir. ... .. Erkek hep peşinden koşulsun istemektedir. Temizliğine dikkat etmemektedir, giysilerini oraya buraya atmaktadır, kadının ne kadar yorulduğunun farkında değildir.
-Çocuklarsa savruktur, ... ..
-Kadının canı çıkmakta, değeriyse bilinmemektedir.
-Bu durum kadının yarattığı “güven  şatosu”nun bir tür hapishaneye dönüşmesidir.
-Erkek, gerçekten de olup bitenin farkında değildir.
-Onun için olay, “ne var kendini bu kadar yoracak, kendini işlere kaptırdın, çok yoruluyorsun, sanki senden bunları isteyen mi var?”dan ibarettir.
-Kadın, bu kez yaralanır, kırılır.
-Kırgınlık tepkiye, tepki anlaşmazlıklara dönüşür.
-Buradaki temel yanlış, “hayatına anlam kazandırmak” yolununyanlış seçilmesidir.
-Hayatımıza  nasıl anlam kazandırabiliriz?
-Öylece, alıştığımız gibi, gördüğümüz gibi, bize söylendiği gibi yaşadık ve böyle bir konuyu düşünmedik.
-Düşünelim bakalım. Hazır reçetelerle bakmayalım.
-Biz düşünelim. Kendimiz. İçimizin sesini dinleyelim.
Erkeklerle kadınlar dünyayı nasıl paylaşıyor?
“Bize aşkı anlatın”
-... .. Aşk da, sevgi de aslında “karşılıksız”dır.
-Birbirine âşık iki insan, birbirini seven iki insan ayrı şeyler yaşarlar.
-Herkes “kendince” âşık olur, “kendince sever.
-Ama insan, karşısındakinin de kendi yaşadıklarını yaşadığını sanır, böyle olmasını ister de ondan.
-İnsanın bunu anlaması uzun sürer...
-Gene de “karşılıksız aşk” cehennemdir. ... ..
-“Sevgi” karşılık beklemez.
-Seversiniz, bu yeter.
-Sevgi, karşılığı alınmak için verilmez.

-Aşk alıcıdır, sevgi verici.
*kışkırtılmış erkeklik bastırılmış kadınlık – Erdal Atabek

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder