Yazar Erdal Atabek kitabının arka kapak tanıtımında kitabın aan
fikrini vermeye çalışıyor. Okudukça kendinizi, yakınlarınızı görüyorsunuz...
-Başımızı kaldırmamız gerekiyor.
-Bize öğretilen yanlışlara karşı başkaldırmamız gerekiyor.
Bize söylenen yalanlara karşı başkaldırmamız gerekiyor.
-Sevginin ayaklar altına alındığı bir çıkar dünyasında bizim daha çok
başkaldırmamız gerekiyor.
-Duygularımızı korumak için, duygularımızı geliştirmek için,
duygularımızı açıklamak için daha çok başkaldırı gerekiyor.
-Hayatın gözüne içtenlikle bakmalıyız.
Hayatı sevdiğimizi söylemekten korkmamalıyız.
-Kendimizi savunmak hayatı savunmaktır.
-Elimizi sevdiğimiz elin üstüne koymaktan korkmamalıyız. Korkulacak
olan, giderek yapay bir insan olmaktır.
-Elimizi hayatın elinin üstüne koyalım.
-“Seni seviyorum” diyelim.
-“Seni ben seviyorum, bu sevgi benim özgürlüğümdür, bunu duyduğum sürece
seveceğim.
Kitaptan kısa alıntıları paylaşalım:
-... .. I. kadın Kurultayıen öenmli mesajı budur.
-Böylesine önemli bir toplanma eyleminde olabilecek olan –bir ölçüde
yaşanan- görüş ayrılıklarının, tartışmaların, farklı algılamalarınkanımca fazla
önemi yokturbüyütülmesi gerekmez. Bunlar, her başlangıçta olabilecek,
aslındakitle dinamiğinden kaynaklanan hareketliliktir.
-Soru şudur: Kadınlar “kendi istem ve kararlarıyla” yazgı diye
kendilerine dayatılan engellere, dayatmalara, bastırmalara karşı çıkıyorlar mı?
Kendi istemlerini gerçekleştirmek için harekete geçiyorlar mı?
-Soru işte budur ve I. Kadın Kurultayı bu soruya kocaman bir “evet”
demiştir. ... ..
-Bir oluşum birdenbire başlamaz, birdenbire bitmez. Bu oluşumun
gerisinde büyük bir emek vardır, çekilen acılar
vardır, ulaşılmak istenen mutluluk vardır., önünde de yürünmesi gereken uzun bir yol vardır, gene taşlı, tokaçlı uzun bir yol.
vardır, ulaşılmak istenen mutluluk vardır., önünde de yürünmesi gereken uzun bir yol vardır, gene taşlı, tokaçlı uzun bir yol.
-Ama yürümek isteyen herkes önce ilk adımı atar, yol birbirine eklenen
küçük adımlarla yürünür. ... ..
Doğmadan yüklenenler
Güç orkunun kardeşi
mi?
Bilim kadınları,
siyaset kadınları, sanat kadınları neredeler?
Her şey evlenmek için
mi?
Toplumumuzda kadının
çalışması
Geleneksel-Çağdaş-Gelecekçi...
Dün ve bugün bir
arada
“Ve eşi...”
-Bir gün bir kadın evleriine gelen bir davetiyeye bakıyor, o zamana
kadar hiç dikkatini çekmemiş oaln “davetiyenin üstündeki yazı”ya bakıyor.
-“Sayın Ahmet Türkmen ve eşi” yazıyor davetiyenin üstünde.
-Betül Hanım sonradan bunu anlatırken şöyle diyecektir:
“Gerçekten de yıllar
boyu hiç dikkatimi çekmemiş. Ne demek ‘ve eşi’? Demek ki davet edilen ben
değilim. Ahmet Türkmen.Ahmet’in eşim olması bir şey ifade etmez.O davet
ediliyorve onun yanında olan kimse, o da davetli. Bunun ‘ben’ olması için
adımın yazılması gerekmiyor mu? O davete gitmemeye karar verdim.
Akşam, Ahmet Türkmen eve geliyor. Betül Hanım davetiyeyi gösteriyor.,
“Seni davet etmişler,” diyor. Ahmet Bey, “Ne demek, seni davet etmişler,
davetiye bize gönderilmiş, biz de gideriz.
“Ben gitmem,” diyor, “ben davetli değilim.”
“Ne demek sen davetli değilsin, işte yazıyor ‘ve eşi.’
“Evet yazıyor, senin eşini davet ediyorlar.”
“Anlayamadım, sen benim eşim değil misin?”
“Evet eşinim, ama gerçekten de anlamıyorsun, şimdi bu
davetiyenin üstünde benim adım olsaydı, yazının devamı da ‘ve eşi’deseydi sen
ne hissederdin?”
“Sayın Betül Aydın ve eşi...”
“Evet, böyle bir davetiye gelseydi, ne yapardın?”
“Yani, şimdi sen mesele mi çıkarmak istiyosun? Bir kere,
senin soyadın değişti, Aydın değil Türkmen, sonra da neden öyle yazsınlar?
Davetiyeler hep böyle yazılır.Sahi, nerden çıktı şimdi bu?
“Bir yerden çıkmadı. Birden gözüme çarptı. Gerçekten de
yıllardır dikkat etmemişim. Şimdi dikkate ettim. Neden hep erkek çağrılır da
yanında ‘ve eşi’ deenir? Bu ‘ve eşi’, şimdi düşünüyorum.da ‘teferruat gibi,
‘geri kalanı’ gibi, ‘ıvır zıvır’ gibi geliyor bana. Sen şimdi sinirlenmeyi
bırak da düşün, öyle değil mi?”
“Evet, hiç düşünmedim doğrusu, ama sen söyleyince bir
tuhaflık var gibi geliyorbana da.”
“Bak canım, sen modern bir insansın, insana bakmayı bilirsin,
ben de sana onun için söylüyorum zaten, pek çok ebde böyle bir konuşma kadının
hakarete uğramasıyla sonuçlanır, biz elbette farklıyız. Ama sen söyle, böyle
değil mi, bir davetiyenin yazılış biçimi öyle bir düşünceden kaynaklanmıyor mu?
Belki düşünce bile değil, alışılmış, yerleşmiş kural. Düşünce olmaması gücünü
artırıyor, değişmesini zorlaştırıyor.Öyle değil mi?
“Evet öyle. Şimdi düşünüyorum da, tamamen haklısınBu tam bir
cins ayrımcılığı, halklısın. Ama ne yapalım? İnsanlar davetiye yazarken bunları
düşünmezler ki. Sadece, öyle yazıldığını bilirler ve öyle yazarlar. Şimdi ne
diyelim, siz davetiyeyi böyle yazdığınız için biz de gelmiyoruz mu diyelim?”
“Yok, gideriz. Ama senin beni anladığını görmek gerçekten
beni mutlu etti. Anlayışına teşekkür ederim.”
“Ben de senin dikkatini beğendim.Keşke herkes bunu
görebilse.”
Bu konuşma gerçekten iki ugar insan arasında geçer. ... ..
Çağdaşlık ne ki?
Biz çağdaş olma
yolunda mıyız?
Kadınların durumu
değişecek mi? (Ve nasıl?)...
Hayatı daraltmadan
yaşamak
Hayat tek boyutlu
değildir.
Bugün, gene kocanızla
mı evlenirdiniz?
Ben kimim? Geleceğim
nedir?
Beş duyumuzla yaşamak
mı? Yaşamamak mı?
-... .. Bakmak başka şeydir, görmek başka şey. ... ..
-İşitmek başka şeydir, duymak başka şey. .... ..
-Sevdiğimiz bir insana neden dokunmak isteriz
-Sevmediğimiz bir insana neden dokunmak istemeyiz?
“Bana ilk dokunduğu zaman bir tuhaf oldum.”
Bana dokunacak diye korktum. Tüylerim diken diken oldu.”-Bir sevgiyi.
bir nefreti, bir isteği, bir uzaklığı dokunma duyusu ne açık belirtir.
Bizim “suçlu”
cinselliğimiz...
Hayatınızın rengini
biliyor musunuz?
Yaşamak insanın
işidir.
Beni kimse anlamıyor
Kadınlıktan
uzaklaşmak
Toplumun”örnek kadın”
modeli değişirken
Hayatımızın anlamı
ne?
-... .. Kadın için yemek yapmak, sevilen yemekler yapmak, bu
yemeklerin sevierek yenmesi, bu yemeklerin çok yenmesi, belkide her kadının değer kazanma
yoludur.
-Bazı kadınlar için “evin temizliği” ön plandadır. Bazıları için
giysilerin temizlenmesi, üütülenmesi, düzenle yerleştirilmesi aynı işlevi
görür.
-Bazıları içi,nse, bunların hepsi birden geçerlidir.
-“Titiz ev kadınıdır” denilen kadınlar.
-Ne var ki, kadının bu değer kazanma biçimi, giderek bir bağımlılığa,
bir tutsaklığa dönüşür. Artık, bu işlerin verlığıyla vardır, bu işlerin
yapılmasıyla varoluşunu özdeşleştirmiştir.
-Bu durumda yakınma başlar.
-Ev işleri bir türlü bitmemektedir. ... .. Erkek hep peşinden koşulsun
istemektedir. Temizliğine dikkat etmemektedir, giysilerini oraya buraya
atmaktadır, kadının ne kadar yorulduğunun farkında değildir.
-Çocuklarsa savruktur, ... ..
-Kadının canı çıkmakta,
değeriyse bilinmemektedir.
-Bu durum kadının yarattığı “güven
şatosu”nun bir tür hapishaneye dönüşmesidir.
-Erkek, gerçekten de olup
bitenin farkında değildir.
-Onun için olay, “ne var kendini
bu kadar yoracak, kendini işlere kaptırdın, çok yoruluyorsun, sanki senden
bunları isteyen mi var?”dan ibarettir.
-Kadın, bu kez yaralanır,
kırılır.
-Kırgınlık tepkiye, tepki anlaşmazlıklara dönüşür.
-Buradaki temel yanlış, “hayatına anlam kazandırmak” yolununyanlış
seçilmesidir.
-Hayatımıza nasıl anlam
kazandırabiliriz?
-Öylece, alıştığımız gibi, gördüğümüz gibi, bize söylendiği gibi yaşadık
ve böyle bir konuyu düşünmedik.
-Düşünelim bakalım. Hazır reçetelerle bakmayalım.
-Biz düşünelim. Kendimiz. İçimizin sesini dinleyelim.
Erkeklerle kadınlar
dünyayı nasıl paylaşıyor?
“Bize aşkı anlatın”
-... .. Aşk da, sevgi de
aslında “karşılıksız”dır.
-Birbirine âşık iki insan, birbirini seven iki insan ayrı şeyler yaşarlar.
-Herkes “kendince” âşık olur, “kendince sever.
-Ama insan, karşısındakinin de kendi yaşadıklarını yaşadığını sanır,
böyle olmasını ister de ondan.
-İnsanın bunu anlaması uzun sürer...
-Gene de “karşılıksız aşk” cehennemdir. ... ..
-“Sevgi” karşılık
beklemez.
-Seversiniz, bu
yeter.
-Sevgi, karşılığı
alınmak için verilmez.
-Aşk alıcıdır, sevgi verici.
*kışkırtılmış erkeklik bastırılmış kadınlık – Erdal
Atabek
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder