6 Ocak 2023 Cuma

Beyaz Kale*


 

Venedik’ten Napoli’ye gidiyorduk, Türk gemileri yolumuzu kesti. Biz topu topu üç gemiydik, onların ise sisin içinden çıkan kadırgalarının arkası gelmiyordu bir türlü.Gemimizde bir anda korku ve telaş başladı; çoğunluğu Türk ve Mağripli olan kürekçilerimiz sevinç çığlıkları atıyordu; sinirlerimiz bozuldu. Gemimiz burnunu öteki iki gemi gibi karaya çevirdi, ama öteki gemiler gibi hızlanmadık biz. Esir düşerse cezalandırılmaktan korkan kaptanımız

 kürek kölelerini şiddetle kırbaçlatmak için bir türlü emir veremiyordu. Sonraları, bütün hayatımın, kaptanın bu korkaklığı yüzünden değiştiğini çok düşündüm.

Şimdiyse,  kaptanımız kısa süren o korkaklığa kapılmasaydı hayatım o zaman değişirdi, diye düşünüyorum. ÖNceden belirlenmiş bir hayat olmadığını, bütün hikâyelerin aslında birer rastlantılar zinciri olduğunu birçokları bilir. Ama gene de, bu gerçeği bilenler bile, hayatlarının bir döneminde, geri dönüp ona baktıklarında , rastlantı olarak yaşadıkları şeylerin birer zorunluluk olduğuna karar verirler. Benim de öyle bir dönemim oldu: Şİmdi, sisin içinde hayalet gibi beliren Türk gemilerinin renklerini düşleyip, eski bir masanın üzerinde kitabımı yazmaya çalışırken, öyle bir dönemin, bir hikâyeye başlayıp onu bitirmek için en uygun zaman olduğunu düşünüyorum.

Öteki iki geminin Türk Gemilerinin arasından sıyrılıp sisin içinde kaybolduğunu görünce kaptanımız umutlandı, bizim de zorumuzla esirleri sıkıştırmaya cesaret edebildi, ama geç kalmıştık artık; üstelik özgürlük tutkusuyla heyecenlenen kölelere kırbaçlar da söz geçiremiyordu. Sisin sinir bozucu duvarınırengârenk aralayan ondan fazla Türk kadırgası bir anda üzerimize geldi. Kaptanımız, bu sefer düşmanı değil, sanırım kendi korkaklığını ve utancını yenmek için savaşmaya karar verdi; esirleri acımasızca kır başlatırken topların hazırlanmasını emretti, ama geç alevlenen savaş tutkusu da kısa sürede söndü gitti. Şİddetli bir bordo ateşine tutulmuştuk, hemen teslim olmazsak gemimiz batacaktı, teslim bayrağı çekmeye karar verdik.

Durgun denizin ortasında Türk gemilerini beklerken kamarama indim, bütün hayatımı değiştirecek düşmanlarımı değil de, konukluğa gelen dostları bekler gibi eşyalarıma çeki düzen verdim, küçük sandığımı açıp dalgın dalgın kitaplarımı karıştırdım. Floransa’dan büyük paralar vererek aldığım cidin sayfalarını çevirirken gözlerim nemlendi; dışarıdan gelen bağırışları, telaşlı ayak seslerini, gürültüleri duyuyordum, az sonra elimdeki kitaptan uzaklaştırılacağım aklımdaydı, ama bunu değil, kitabın sayfalarında yazılanları düşünmek istiyordum. Sanki kitaptaki düşünceler, cümleler, denklemler arasında kaybetmek istemediğim bütün geçmişim vardı; gözüme rastgele takılıveren satırları dua eder gibi mırıldanarak okurken bütün kitabı aklıma kazımak istiyordum ki; onlar gelince , onlrı ve bana çektirdiklerini değil, severek ezberlenmiş bir kitabın sevgili kelimelerini hatırlar gibi geçmişimin renklerini hatırlayayım.

… ..

Güneş battıktan ve yalnız Sarı Hüseyin Paşa’nın başarısızlığını değil, Doppio’ya, Lehlilerden başka, Avusturyalıların, Macar ve Kazakların da yardım yetiştirdiğini öğrendikten sonra, Kalenin kendisini gördük. Yüksekçe bir tepenin üzerindeydi, bayraklı kulelerine batan güneşin belli belirsiz kızıllığı vurmuştu, ama beyazdı; bembeyaz ve güzel. Nedense, insanın böyle güzel ve erişilmez bir şeyi ancak rüyasında görebileceğini düşündüm.. O rüyada, karanlık bir ormanın içinde  kıvrılan bir yolda, tepedeki aydınlık beyaz yapıya yetişmek için telaşla koşarsınız; sanki orada, sizin de katılmak istediğiniz bir eğlence, kaçırmak istemediğiniz bir mutluluk vardır, ama her an bitivereceğini sandığınız yol bir türlü bitmez…. .. Sanki her şey,  üzerinde kuşların uçuştuğu beyaz kalenin, gittikçe kararan  kayalık yamacın ve durgun karanlık ormanın görüntüsü gibi kusursuzdu. Yıllardır rastlantı olarak yaşadığım birçok şeyin, şimdi zorunluluk olduğunu, askerlerimizin, kalenin  beyaz kulelerine hiçbir zaman erişemeyeceklerinmi, Hoca’nın da benim gibi düşündüğünü biliyordum.

... ..


*Beyaz Kule  &  Orhan Pamuk

Yapı Kredi Yayınları

1.-12. Baskı: Can Yayınları, İstanbul 1985-1993

1.-12. Baskı İletişim Yayınları, 1994

YKY’da 12. baskı: İstanbul, 2013-2021, 18. baskı Ocak 2022




*Kösem Sultan - Vikipedi (wikipedia.org)

*Mahpeyker Kösem Sultan (ö. 2 Eylül 1651), Osmanlı İmparatorluğu tarihinin en güçlü kadın figürlerinden biri, Padişah I. Ahmed'in nikâhlı eşi, IV. Murad ve İbrahim'in annesidir. Osmanlı tarihinin en güçlü ve etkili kadınlarından biri ve aynı zamanda sonradan "Kadınlar Saltanatı"

olarak adlandırılan dönemin merkezi bir figürü oldu. Naip olarak, Osmanlı İmparatorluğu'nu yaklaşık

20 yıl boyunca etkin bir şekilde yönetti.

Osmanlı tarihinde iki oğlunu tahta çıkarıp akabinde de torununun saltanatını gören tek Osmanlı

sultanıdır. Ayrıca Osmanlı tarihinde katledilen tek valide sultan olma niteliğini taşımaktadır. (Vālide-i Maḳtūle). Osmanlı hareminde kadın hakimiyetinin sembolü haline geldiği ve Haseki Hürrem

Sultan'la başlayan, popüler kültürde ve tarihi edebiyatta Kadınlar Saltanatı olarak adlandırılan dönemi zirveye ulaştırdığı kabul edilmektedir. Kösem Sultan 1623 yılında Osmanlı

devlet geleneğinde daha evvel hiç yaşanmamış bir şekilde saltanat naibi olarak devleti yönetmeye çalışmış,

büyük ölçüde de başarılı olmuştur. Siyaset ve yönetim tarihleri içerisinde kadından söz edilirken akla gelen

en büyük isimlerden biri olmayı başarmıştır.[1]

*2 Eylül 1651'de Kösem Sultan, Turhan Sultan ile yaşadığı otorite mücadelesi sonunda Lala Süleyman Ağa tarafından oluşturulan bir ekiple öldürüldü.

 

*İbrahim şehzadeliği döneminde sürekli öldürülme korkusu yaşadığı için psikolojisi bozuktu ve bu durum Osmanlı’da

yönetim boşluğu doğurmuştur.

 

*İbrahim tahta çıktığında Osmanlı Hanedanı büyük bir krizle daha karşılaştı. İbrahim hanedanın tek erkek varisi durumundaydı ve acil bir şekilde

hanedanın devamını sağlama zorunluluğu vardı. Oysa İbrahim bir ölçüde dengesiz görünüyor ve kadınlarla olan ilişkilere ilgi duymuyordu. Osmanlı hanedanının devamını

sağlama görevi büyük ölçüde Kösem Sultan'a düştü.

 

*İbrahim'in tahta çıkmasından 2 yıl sonra Şehzade Mehmed, Şehzade Süleyman ve Şehzade Ahmed dünyaya geldi. En nihayetinde hanedanın devamı sağlanmış oldu. 

 

*Kökeni : Hayatının ilk yıllarına, kökenine, nerede doğduğuna dair kaynaklarda bilgi yoktur,[2] ancak buna rağmen hakkında çeşitli rivayetler, söylentiler, iddialar vardır.[3] Çeşitli kaynaklarda Rum, Bosnalı veya Çerkes asıllı olduğuna dair bilgiler vardır.[3] Babasının Ortodoks bir papaz olduğu rivayet edilir.[2] Genellikle Rum olduğu söylenir. Tarihçi Halil İnalcık da Rum asıllı olduğunu belirtir.[

 

*IV. Murad - Vikipedi (wikipedia.org)

* Osmanlı Padişahı II. Osman'ın tahttan indirilerek öldürülmesi üzerine yerine akli dengesi bozuk olan I. Mustafa tekrar tahta çıkarılmıştı. I. Mustafa akli dengesindeki bozukluktan ötürü devleti yönetemeyecek bir durumda

olması nedeniyle alınan karar gereği tahttan indirildi. Yerine ise 10 Eylül 1623 tarihinde tahta oturtulan IV. Murad geçti.

 

*

 

*Çok genç yaşta vefat eden Sultan IV. Murat'ın erkek çocuğunun olmayışından ötürü tahta kendisinden sonra, veliahtı olan en küçük erkek kardeşi

Sultan İbrahim'in geçtiği malum olmakla beraber çeşitli kaynaklar ona başka çocuklar da isnat etmişlerdir. Bunların isimleri

şöyledir;

 

*Osmanlı Padişahları – Türk Tarih Kurumu Başkanlığı (ttk.gov.tr)

 

*IV. Mehmed - Vikipedi (wikipedia.org)

Sultan Dördüncü Mehmed, 2 Ocak 1642’de, İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Birinci İbrahim,annesi Rus asıllı Turhan Hatice Sultan’dır.

*Babasının tahttan indirilmesinin ardından 1648'de 6 yaşında tahta çıkan en genç padişah oldu. Ava düşkünlüğünden dolayı avcı lakabıyla anılmıştır.

39 yıllık saltanatıyla Kanuni Sultan Süleyman'dan sonra en uzun süre hükümdarlık yapan Osmanlı padişahıdır. Saltanatında Batı'da en geniş sınırlara ulaşılmıştır.

 

*İbrahim (Osmanlı padişahı) - Vikipedi (wikipedia.org)

* İbrahim, 8 Şubat 1640'ta ağabeyi IV. Murad'ın ölümü üzerine 25 yaşında ve 18. padişah olarak Osmanlı tahtına çıktı. 

*Sultan İbrahim üç erkek kardeşi IV. Murad tarafından öldürtülmüş, 23 yıl kafes denilen bölümde yaşamış,

öldürülme korkusu nedeniyle sinirleri bozulmuş biri olarak 25 yaşında tahta çıktı.[15][16][17] İbrahim'in kişiliğine kardeşlerini öldürten IV. Murad'dan duyduğu korku damgasını vurmuştu. Öyle ki IV. Murad'ın ölüm haberi ona ulaştırıldığında buna

inanmamıştı

 

*Köprülü Mehmed Paşa - Vikipedi (wikipedia.org)

*Köprülü Mehmet Paşa (d. 1575 - ö. 31 Ekim 1661), IV. Mehmed Dönemi'nde 1656-1661 yılları arasında Osmanlı Devleti'nin sadrazamlığını yapmış olan bir bürokrattır. Osmanlı İmparatorluğu'nun Duraklama Devri'nde devleti idare etmiş, görev süresi boyunca yaşanan politik ve toplumsal karışıklıkların etkisini azaltmış ve

Osmanlı İmparatorluğu'nun eski itibarını kazanmasında rol oynamıştır. Amasya’ya bağlı Köprü (Vezirköprü) kasabasından Ayşe Hanım’la evlenip orada bir süre yaşamasından dolayı Köprülü olarak tanındı.[1]

 

 

Romanda verilen bilgiler ve tarihi kaynaklara bakıldığında; romanda geçen padişahın:

Dedesinin Sultan IV. Murad olduğu

Babannesinin Kösem Sultan, 

Roman kahramanlarından Padişah IV. Mehmed : 

   *Babası  Padişah İbrahim'in Turhan Sultan'dan olan oğludur.

   *IV. Mehmed tahta geçtiğinde henüz yedi yaşında olduğu için, devlet idaresinde Kösem Sultan ve Hatice Turhan Sultan'ın tesiri olmuştur. Sultanlar arasında yaşanan politik çekişmelerin ardından Kösem Sultan idam edilmiş ve Köprülü Mehmet Paşa ise bu dönemde sadrazam olmuştur.


7 yorum:

  1. Romanda verilen bilgiler ve tarihi kaynaklara bakıldığında; romanda geçen padişahın:
    Dedesinin Sultan IV. Murad, Babaannesinin Kösem Sultan, olduğu anlaşılıyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Roman kahramanı olan Padişah IV. Mehmed’in babası Padişah İbrahim ve annesi Turhan Sultan’dır.

      Sil
    2. *IV. Mehmed tahta geçtiğinde henüz yedi yaşında olduğu için, devlet idaresinde Kösem Sultan ve Hatice Turhan Sultan'ın tesiri olmuştur. Sultanlar arasında yaşanan politik çekişmelerin ardından Kösem Sultan idam edilmiş ve Köprülü Mehmet Paşa ise bu dönemde sadrazam olmuştur.

      Sil
  2. Babasının tahttan indirilmesinin ardından 1648'de 6 yaşında tahta çıkan en genç padişah IV. Mehmed; Ava düşkünlüğünden dolayı avcı lakabıyla anılmıştır.
    39 yıllık saltanatıyla Kanuni Sultan Süleyman'dan sonra en uzun süre hükümdarlık yapan Osmanlı padişahıdır.
    Saltanatında Batı'da en geniş sınırlara ulaşılmıştır.

    YanıtlaSil
  3. Osmanlılar devrinde müneccimleri, kâhinlerin resmi görevler alması, padişahların çok yakınlarında danışman rolünü oynamaları akla yakın gelmemekle birlikte benzer hastalıkların günümüzde de (eski komutanlardan Muhittin Füsunoğlu'nun emekliliği sonrasında yaşanan - gelişmeler...) devam ettiğini görmek insanı şaşırtıyor...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Medyum Memiş olayını hatırlamamak mümkün mü?

      Sil
  4. Orhan Pamuğun, romanının son bölümünde kaleme aldığı “Sonsöz- Beyaz Kale Üzerine” başlığı altında kitabında geçen ayrıntıları esinlendiği yerleride sıraladığını görüyoruz:,Amerika’dan hiç dönmeyen doktor amcasısının tozlu kitapları arasındaki tıp kitapları, sararmış eski gazeteler arasındaki kitaplarda geçen öyküler, bilim astronomi kitaplarındaki ilginçlikler, Adnan Adıvar’ın “Osmanlı Türklerinde İlim , Evliya Çelebi’nin hikâyelerini anlattığı Acaib-ül Maklûkat türünden kitapları, Arthur Koestler’in Uykuda gezerler… .. sonuç olarak çok okuyan, çok gezenlerin kalemi eline alıp olaylardan esinlendiklerini yazması, ilham perisini harekete geçiriyor sanki….

    YanıtlaSil