3 Ocak 2023 Salı

Yakın Tarih Dersleri*


 

Avrupa’ya ayak basıp, asimile olmayan tek topluluk Türk Milletidir. Avrupalılar, Türk korkusuyla ilk olarak 1600 yıl önce Avrupa Hunluları’nın hâlâ unutamadıkları hükümdarı Atilla vasıtasıyla tanıştılar. Daha sonra Selçuklular’ın Anadolu'yu fethedip, Bizans’ı sıkıştırmaları üzerine Papa’nın kışkırtmasıyla 1095’ten itibaren üzerimize Haçlı Seferleri başladı. Avrupa ve Anadolu'dan atmak için uğraştı.

18. Yüzyılın sonlarında Avrupa’nın eski Yunan’ı kendi medeniyetinin temeli olarak görmesi sonucu Osmanlı İmparatorluğu’na karşı yeni bir düşmanlık başladı. Osmanlılar, Avrupa medeniyetinin kurulduğu topraklardaki Hristiyanlar’ı idare eden despotlardı. Hristiyanların Müslüman hâkimiyetialtında yaşamaya mecbur olmaları Avrupa için ayıp olarak telakki edildi. Bağımsız olmaları için Yunanlılar’dan başlayarak Osmanlı hâkimiyeti altında yaşayan Hristiyanlara destek verildi.

Batılılar, kendilerine yakın buldukları dini ve etnik gruplara arka çıkıp, silah ve mühimmat verip, Türkiye’nin aleyhine kışkırttılar. Daha sonra da Türkler “Hıristiyanları katlediyor” diye yaygara yapıp, siyasi veya askerî baskı sonucu özerklik elde ettiler. İngiltere, Fransa ve Rusya’nın baskısı sonucu 19.yüzyılın başlarından itibaren Yunanistan, Sırbistan, Karadağ, BUlgaristan gibi ülkeler Osmanlı İmparatorluğundan birer birer koparıldı. Osmanlı hâkimiyetindeki Hristiyanların özerklik ve bağımsızlığını ise asırlarca beraber yaşadıkları Türklerin katledilmesi takip etti.

Batı’da Türkiye’nin aleyhine faaliyet gösteren terör örgütlerine büyük bir hayranlık var. Avrupa kamuoyu ve aydınları, 200 yıl önce de hayranlıkla Yunan isyanını desteklemişler, Mora’da on binlerce Türk kadın, çoluk, çocuk demeden katledip, mezarlar açılıp, kemikleri bile yakılırken Türkler zalim, Yunanlılar mazlum olarak görülmüştü. Batı’nın Türklere karşı asırlardan beri süregelen önyargıları hâlâ devam ediyor.

Osmanlılar, imparatorluğun dağılmasını önlemek için 19. yüzyılda ardı ardına reformalar yaparak devleti ayakta tutmaya çalıştılar. II. Mahmud’un reformlarını Tanzimat reformları izledi. Yapılan

reformların sonucunda meydana gelen ortamda çok farklı bir nesil yetişti. Geleneksel yapıdaki bürokrat ve ulemanın yerini Batılı tarzda düşünen aydınlar ve bürokratlar aldı. İmparatorluğu kurtarmak için fikri, askerî ve diplomatik büyük bir mücadele verildi. Ancak bütün çabalarımıza ve verdiğimiz yüzbinlerce şehide rağmen imparatorluğu kurtaramadık. İmparatorluğu kurtarmak bir yana İngilizer’in ve Ruslar’ın yaptığı gibi bilinçli bir küçülme de yapamadık. İzlenen yanlış siyaset, yapılan büyük idari ve vaskerî hatalarla 10 yılda Yemen’den Arnavutluk’a kadar uzanan bir imparatorluk kısa sürede paramparça oldu. 1908’de 5 milyon kilometrekareye hükmeden Osmanlı İmparatorluğuü dünya savaşının sonunda 1918’de 200-300 bin kilometrekare kalmıştı.

Başta devlet adamlarımız olmak üzere okuma-yazma bilen her Türk’e imparatorluğun 19. yüzyıl ve 20. yüzyılın başındaki dağılma ve ayakta kalmak için yapılan mücadeleyi, izlediğimiz yanlış siyasetler ve yaptığımız hatalar ile o dönemde Avrupa’nın bize karşı izlediği siyaseti bütün teferruatıyla okutmak gerekir. Günümüzde cereyan eden birçok meselegeçen asırda da heme hemen aynı şekilde yaşanmıştı. İlginç olan aydınımızdan devlet adamımıza birçok kişinin geçen asırda yaşananların farkında olmadan aynı hataları tekrar etmeleridir.

… ..


Şark Meselesi

Avrupalılaşma Maceramız Böyle Başladı

 … .. 

III. Selim … ..

… .. yeniliklerin önündeki en büyük engel asker, ulema ve halkın Avrupaî reformlara “gâvur işi” diyerek

karşı çıkmalarıydı. Bu yüzden Nizâm-ı Cedid’i savunmak için dönemin önde gelen aydınları birçok

kitap ve risale yazdılar. Özellikle askerî eğitim ve sisteminde yapılan değişikliklerin İslâma uygun olduğunun üzerinde duruldu.

Nizâm-ı Cedid, bir süre yavaş yavaş yol aldı. Ancak Nizâm-ı Cedid’in finansmanı için yeni vergiler

ihdas edilmesi, halkın yükünü ağırlaştırdı ve padişaha karşı olumsuz bir hava esmeye başladı. Kontrol

altına alınamayan Vehhabi isyanı da sultanın otoritesini sarstı. Başta yeniçeriler olmak üzere eski

sistemden nemalanan ve Nizâm-ı Cedid'in başarısını kendi sonları olarak gören çeşitli gruplar, halkın hoşnutsuzluğunu padişah aleyhtarı bir kampanyaya dönüştürdüler. Boğaz’ı korumakla görevli Kabakçı Mustafa’nın Nizâm-ı Cedid üniformalarını giymemek için başlattığı isyan, kısa sürede binlerce kişinin katılımıyla

bir çığ haline geldiç. İstanbul’da bulunan Nizâm-ı Cedid askeriyle isyan bastırılabilirdi. Fakat padişah

kan dökülmesini istemiyordu. Bu yüzden bir emir yayınlayarak, Nizâm-ı Cedid’i lağvettiğini bildirdi.

Ancak tahtan inmekten kurtulamadı. Yeni padişah IV. Mustafa, bu aşamada kendisini tahta çıkaran Nizâm-ı Cedid aleyhtarları ile aynı safta yer almak zorundaydı ve

öyle de yaptı. III. Selim devrinin yenilik taraftarı kadrolarına karşı acımasız bir tasfiye hareketi başlatıldı.

III. Selim’i tekrar tahta çıkarmak isteyen Alemdar Mustafa Paşa, başarılı olamadı. IV. Mustafa’nın emriyle eski sultan öldürüldü. Ancak Şehzade Mahmud (II. Mahmud) kurtarıldı. Türk yenileşmesinin öncüsü III. Selim’in ölümüyle bir dönem geçici olarak kapanmıştı. Alemdar Mustafa Paşa kısa süren  sadrazamlığı

zamanında Sekban-ı Cedid adlı yeni bir ordu kurup, yenilikleri devam ettirmeye çalıştı.  Ancak

yeniçerilerin ayaklanması sonucunda Alemdar’ın öldürülmesiyle yenileşme çabaları 1826’ya kadar

Rafa kaldırıldı.


Avrupa 200 Yıldır Yunanistan'ı Şımartıyor

Yeniçeri Ocağı Nasıl Ortadan Kaldırıldı?

Devletin Yeniden Ypılandırılması İki ASır Önce Kolay Olmamıştı

Mısır, Kavalalı’nın İzinden Gitse İslam Dünyası’nın Lideri Olacaktı

Tarihimizde Bir Dönüm Noktası: Tanzimat

Avrupa’nn  Zoruyla Yapılan Reform: Islahat Fermanı





Bize 169 Yıl Önce Avrupalısınız Demiş Ama Hep Kandırmışlardı

Osmanlı’nın Omurgasını Kıran Savaş: 93 Harbi

Osmanlı Borç Yüzünden Nasıl Battı

Medrese Öğrencilerinin Gösterileri Sultan Abdülaziz’i Tahtından Etti

İlk Anayasamız

İlk Meclisimiz 

Osmanlı Anayasasında Resmi Dil Türkçe’ydi

İttihadçılar İlanı İçin Canlarını Koydukları Anayasayı Okumamışlardı

II. Abdülhamid’in Hayatını Değiştiren Hadise

II. Abdülhamid’in Devleti Ayakta Tutma Siyaseti

Bir Karış Toprak

… ..

Bir Hükümdar Yetişiyor

… .. (s.109)Şehzadeliği döneminde, 1864’te Sultan Abdülaziz’in Mısır'a yaptığı seyahate, 1867’de Fransa, İngiltere,

Belçika, Avusturya- Macaristan’ı içine alan Avrupa seyahatine katıldı. Sultan Abdülhamid, bu seyahatte

Batılılar’ın hayat tarzını, gelenek ve göreneklerini, protokol yöntemlerini bütün ayrıntılarıyla görme

fırsatını bulmuş, dünyanın en ileri tekniklerini, buluşlarını yerinde görmüş, Avrupa’nın hangi düzeye

vardığını anlamıştı. Ayrıca uluslararası diplomasinin ne şekilde sürdürüldüğü hakkında fikir sahibi

olmuştu. Bütün bu gözlemleri, ileride devlet sorumluluğunu üstlendiği zaman Sultan Abdülhamid’in

çok işine yarayacaktı.


II. Abdülhamid’den Kalan


II. Abdülhamid’in Özellikleri

… ..

… ..Sultanın ilginç alışkanlıklarından biri de yatağına uzandıktan sonra uykuya dalmadan kitap

okutturması idi. Ayak ucuna bir paravan konur ve Esvabcıbaşı İsmet Bey kendisine kitap okurdu.

Daha çok cinayet ve macera romanlarına düşkündü. Kendi ifadesi ile kitap okutturmak sultana ninni

gibi geliyordu. Gündüzleri kafasını meşgul eden işlerin ağırlığından  kurtulmak, zihnini başka taraflara

sevk edip düşüncelerden kurtulmak ve rahat uyuyabilmek için kitp okutuyordu. Sir Arthur Conan

Doyle’un Seherlock Holmes serisi başta olmak üzere II. Abdülhamid için Fransızca ve İngilizce’den yüzlerce roman çevrilmiştir.

Bunların çoğu da günümüzde kütüphaneler ve Osmanlı Arşivi’nde yazma halde bulunmaktadır. 




II. Abdülhamid’in Devlet ve Siyaset Görüşleri

II. Abdülhamid Avrupa’daki Soytarılıkları Yasaklattırmıştı

II. Abdülhamid’in Filistin Siyaseti

Yahudiler, Filistin’in kendilerine vaat edilmiş topraklar olduğuna inanmaktaydılar. Fakat Filistin’deki devletleri uzun süreli olmadı. Yahudiler önce Babilliler, sonra da Romalılar tarafından Filistin’den çıkarıldılar. Ancak topraklarından sürüldükten sonra asırlarca geri dönüp devletlerini tekrar

kurmak hayaliyle milletlerini ayakta tuttular. Başlarına gelen her felaketi geri dönüş zamanının geldiği

şeklinde yorumladılar.

Yahudiler, Hazreti Süleyman zamanında altın çağlarını yaşadıktan sonra, Peygamber’in

vefatından sonra iç çekişmelere yüzünden ikiye bölündüler. Güneydeki devleti Asurlular, kuzeydekini de Babilliler ortadan kadırdı. Babilliler, Milattan Önce 6.yüzyılda Yahudiler’i Babil’e sürdüler. Daha sonra Pers Krallığı’nın desteğini alan Yahudiler, Kudüs’e dönüp yıkılmış olan Süleyman Mabedi’ni yeniden ibadete açtılar. Yahudi toprakları bir müddet sonra dünyanın ilk imparatorluğu olan Roma’nın hakimiyetine girdi. Romalılar, Milattan Sonra 70’te Yahudiler’i Kudüs’ten sürüp, Süleyman Mabedi’ni yıktılar. Yahudiler, bu sürgünden sonra kendilerini putperest Roma’nın idaresinden

kurtaracak ve dünyanın dört bir tarafına dağılmış olan Yahudileri toplayarak arzı mevudda,

yani vaat edilmiş topraklarda kurtaracak olan mesihi beklemeye başladılar.

Dünyanın birçok tarafına yayılmış olan Yahudiler, Hristiyanlar tarafından büyük eziyetler gördüler.

Hristiyanlar Başlarına gelen her türlü felakette Yahudileri suçlu olarak görür ve cezalandırırlardı. Yahudiler de başlarına gelen her türlü felaketi mesihin gelişinin yaklaşması olarak yorumlarlardı. Tarih boyunca birçok Yahudi kendisinin mesih olduğunu ileri sürerek

ortaya çıktı ve taraftar topladı. Bunlardan biri de Osmanlı İmparatorluğu’nda 17. yüzyılda ortaya çıkan

ve etkisi günümüze kadar süren Sabetay Sevi hadisesiydi.

17. yüzyılın ortalarında Yahudiler, Osmanlı Sultanı’nı devirerek kendilerini özgürlüğe götürecek mesihi hararetle bekliyorlardı. Sabetay Sevi, 17. yüzyılın ikinci yarısında  meshlik iddiasıyla ortaya çıkıp, İsrail rüyası gören Yahudileri

heyecanlandırdı. Dünyanın dört bir tarafındaki Yahudiler, mesihlerinin kendilerini Filistin’e götüreceğine inanarak göç hazırlıklarına başladılar. Ancak sahte mesih Osmanlı Sultanı IV. Mehmed’in karşısına çıkarılınca mesihliğini inkâr ederek Müslüman oldu. Taraftarları da liderlerini izleyince dönmeler” adı verilen bir grup ortaya çıktı.


Filistin’in Barış Dolu Yılları

Tarih boyunca birçok çatışmaya sahne olan Filistin 16. yüzyılda Osmanlı hakimiyetine girdi.

Yavuz Sultan Selim, Memlük hükümdarı Kansu Gavri’yi mağlup edince, Suriye ve Filistin Osmanlı topraklarına katılmıştı. Filistin bölgesi Şam Beylerbeyliği’ne bağlı

Kudüs, Gazze ve Nablus şeklinde üç sancak hâlinde teşkilatlandırıldı. Filistin, Osmanlı’nın son dönemlerinde ise önce Sayda

Eyaletine , sonra Suriye Vilayeti’ne, ardından da Beyrut Vilayeti’ne bağlıydı.

Filistin, Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudiler için de büyük önem atfedilen bir bölgeydi. Özellikle Kudüs’teki kutsal yerler paylaşılamıyordu.Hristiyanlığın çeşitli mezhepleri bile kendi aralarında birbirleriyle

çatışma hâlindeydiler. Osmanlı İmparatorluğu, bölgeyi fethetmesinden itibaren Filistin’de kendine özgü bir idari yöntem uyguladı. “Pax Ottomanica” adı verilen Osmanlı barışı bölgeye hakim

oldu.19. yüzyılda Batılı güçler bölgeye el atınca Filistin ve Ortadoğu’daki diğer bölgelerde kaos

başladı.


Yahudiler’in Hamisi İngiltere

19. yüzyılda Osmanlı topraklarında nüfuz alanı kurmak isteyen İngiltere, Fransa’nın Katolik, Rusların da Ortodokslar ile işbirliği yapması gibi imparatorlukta kendisine

yardımcı olacak bir topluluk aradı ve Yahudilerle işbirliği yaptı. Yahudileri himaye ve onlar vasıtasıyla Osmanlı topraklarında faaliyet gösterme  zamanla İngiliz dış

politikasının unsurlarından biri haline geldi. İngiltere’nin ve Avrupa’nın zengin Yahudileri de İngiltere’nin desteğiyle

Filistin’i vatan hâline getirmek için harekete geçtiler. Böylece Yahudilerin Filistin’e geri dönüş

macerası başladı. … ..

Osmanlı Devleti’nin dış borçları yüzünden 1875’te iflasını ilan etmesi, Yahudilere bir fırsat

sundu. Osmanlı Devleti Filistin topraklarını Yahudilerin yerleşimine izin vererek darboğazdan

kurtulabilirdi. Ancak böyle bir uygulamayı ne kadar zor duruma düşerse düşsün Osmanlı

yönetiminin kabul etmesi mümkün değildi.

İngiltere’nin bütün çabalarına rağmen ilk başta Filistin’e Yahudileri yerleştirmeyi başaramamıştı. Ancak Osmanlı İmparatorluğu’nun 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda mağlup olmasıyla

imparatorluğun omurgası kırıldı.


Siyonizmin Doğuşu

19. yüzyılın ikinci yarısında Avrupa’daki milliyetçilik cereyanı antisemitizm adı verilen Yahudi düşmanlığını da ön plana çıkarmıştı. Eskiden beri Yahudileri sevmeyen Hristiyan

ülkelerde düşmanlık şiddetlendi. 1881’de Çar II. Aleksandr’ın öldürülmesinden sonra, Yahudi

düşmanlığının artmasıyla birlikte, yahudiler, kitleler halinde Rusya ve Romanya’dan başta

Amerika olmak üzere dünyanın değişik yerlerine göç etmeye başladılar. Avrupa’nın diğer

ülkelerinden de dışlanan Yahudiler, kendilerine sığınacak yer arıyorlardı. 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarında Amerika’ya göç

eden Yahudilerin sayısı 3 milyon civarındadır.

Avrupa ve Rusya’da ortaya çıkan antisemitizm faaliyetleri Yahudileri çeşitli arayışlara itmişti.

Vaat edilmiş topraklar olarak kabul ettikleri Filistin’de bir Yahudi devleti kurulmasını hedefleyen Siyonizm hareketi ortaya çıktı. Yahudiler, 1881’de

Odessa’da “Hovevei Tziyon/Sion âşıkları” adlı bir dernek kurdular.Derneğin amacı Yahudilerin Filistin ve Kudüs’te yarleşmelerini sağlamaktı. Bu göç sırasında 5 bin kadar yahudi de Filistin’e gitmişti.Bu yıllarda Filistin’de 430 bin Müslüman, 55 bin Hristiyan ve 354 bin Yahudi yaşıyordu.

Bu yıllarda Londra’da İngiltere’nin Ortadoğu’daki çıkarları için bir Yahudi Devleti’nin kurulması fikri gün geçtikçe etkili hale geliyordu.

Ancak hedef alınan Filistin Osmanlı hakimiyetindeydi. Osmanlılar, meselenin farkına varınca Yahudi göçüne engel olmaya

çalıştılar. … ..

… ..

Theodor Herzl’in Hayali

1895’ten itibaren, Siyonizm’i milletler arası bir politika haline getirmek isteyenTheodore Herzl

sahneye çıktı. … ..


İsrail Kurulacak

… ..


Batılı Diplomatlar, Müslüman-Hristiyan Çatışmasını Nasıl Kışkırttılar?

Teröristler, İki Asırdır Batı’dan Kışkırtılıyorlar

Batı, Teröristleri Hep Baştacı Etti

Osmanlı’yı Kurtarmak İçin Üretilen Fikirler


Tam Garpçılar- Kısmi Garpçılar

… ..

Celal Nuri, Batı’nın Osmanlı’ya hiçbir muhabbeti olmadığını ve bu yüzden Batılılaşm’nın

Batı’ya rağmen sürdürülmesi gerektiğini söylüyordu. Abdullah Cevdet ise bu görüşe karşı

çıkarak, Osmanlılar’ın Batı’nin talenbesi olduğunu Avrupa medeniyetinden başka medeniyet

olmadığı için gülü ve dikeni ile alınmasının elzem olduğunu iddia etmiştir. Bu tartışma etrafında

ikiye bölünen Batıcılar’dan “Tam Batıcılar” İctihad Mecmuası’nnda tezlerini dile getirirken,

“Kısmi Batıcılar” Celal Nuri’nin liderliğinde Serbest Fikir Dergisi’nde fikirlerini seslendirdiler…. ..


Türk Dünyası Fikir ve Kültür Birliği 

Ülke Satıldı Propagandasıyla II. Abdülhamid'i Tahttan İndirdiler

İttihatçıların İktidar Yürüyüşü

İlk Partilerimiz

110 Yıl Önceki Kosova Ziyaretimiz Başarısız Olmuştu

Enver Paşa

Libya’yı Kurtarmaya Çalışırken 12 Adaları Kaybetmiştik

Yemen’e Türkü Boşuna Yakılmadı

Türk Tarihinin En Ağır Mağlubiyeti Balkan Savaşları

İmparatorluğun Son Günlerinde Ruh Hâlimiz ve Düşüncelerimiz

Nüfusumuz Artmayınca Bir İmparatorluk Kaybettik

Osmanlı’yı Parçalayan Antlaşma: Sykes-Picot

İngiltere Gemilerimizi Teslim Etmemişti

Üç Mucizeler Savaşı: Çanakkale

24 Nisan’da ne Oldu?

Ermeni Meselesi

Birinci Dünya Savaşı Çıkmasaydı, Doğu Anadolu’da Ermeni Devleti Kurulacaktı

Ermeni Tehciri’nde Suç İşleyenler Cezalandırıldı

İlk Özrümüzü Aleyhimize Kullanmışlardı

“Meis Adası” Altın Yıllarını Bizimken Yaşadı

Tarihte İlk Uçak Gemisini Meis Adası’nda Biz Batırmıştık

İngilizler’e Verilen Ders: Kûtülamâre

Al Kanla Yazılan Emir

Kardaş Gömeği

Ölüm Döşeğindeyken Bile Azerbaycan’ın Yardımına Koşmuştuk

İslam’ın Şerefini Çekirge Yiyerek Korudu

Fahreddin Paşa’nın Yağmadan Kurtardığı Mukaddes Emanetler

Kara Bir Gün

Kürt Devleti Kurulursa Türkiye’nin Çevresinde Nüfuz Alanı Kalmaz

Yunanlılar Türk Ordusu Karşısında Mağlup olunca Vatan Haini Olarak Suçladıkları Kendi Başbakan ve Generallerini Kurşuna Dizdiler

1922’deki Musul Harekâtımız

Misâk-ı Milli Sınırları Halep’ten Musul’a Uzanırdı

Ankara Meclisi, İstanbul Mebusan Meclisi’nin Resmen Devamıydı

Atatürk ve Milli Mücadele Batı’nın Hesaplarını Bozdu

Bir İmparatorluk Kaybettik

Derdimiz Hiç Bitmez






*Geleceği Anlamak İçin Yakın Tarih Dersler  &  Erhan Afyoncu

Yeditepe Yayınevi

1.Baskı Mayıs 2021


Lâle Devri - Vikipedi (wikipedia.org)

*Osmanlı Devleti'nde, 1718 yılında Avusturya ile imzalanan Pasarofça Antlaşması ile başlayıp, 1730 yılındaki Patrona Halil İsyanı ile sona eren dönemdir.[1] Bu dönemin padişahı III. Ahmet, sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'dır.


*Lale Devri, "zevk ve sefâ" devri olarak bilinir. Adını, O dönemde İstanbul'da yetiştirilen ve zamanla ünü dünyaya yayılan lale çiçeklerinden alması, çok sonradan olmuştur. Bu dönem Osmanlı İmparatorluğunun hiçbir devrinde Lale

Devri olarak anılmamıştır. Yahya Kemal; samimi arkadaşı Ahmet Refik Altınay ile bir sohbeti sırasında, III. Ahmed'in Vezir-i Azamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa ile beraber 1718-1730 yılları arasında yaptıkları, Osmanlı İmparatorluğundaki yaşam biçimini değiştirme

etkinliklerini Lale Devri olarak tanımlar. Ahmet Refik de bu dönemi anlatan kitabına "Lale Devri" (istanbul 1331/1913 Muhtar Halit Kitabhanesi) ismini verir ve bir süre sonra bu dönem Lale Devri olarak

anılmaya başlar [2]




*Pasarofça Antlaşması - Vikipedi (wikipedia.org)

*Pasarofça Antlaşması, 1715-1718 Osmanlı-Avusturya-Venedik Savaşı'na son veren, yukarı Sırbistan, Belgrad ve Banat yaylasının Avusturya'ya; Dalmaçya, Bosna ve Arnavutluk kıyılarının Venedik'e verilmesi, Mora Yarımadası'nın Osmanlılarda kalması gibi maddeler içeren 21 Temmuz 1718'de imzalanan antlaşmadır. Antlaşma,

Osmanlı Sultanı III. Ahmed (1703-1730) zamanında, Mora-Tuna kavşağında Sırbistan'ın Pasarofça kasabasında yapıldı.


*Osmanlı-Venedik Savaşı:Venedikliler, Karlofça Antlaşması hükümlerini tamamen ihlâl ederek Karadağ'daki isyanı teşvik edip isyancılara yardım edince ve İstanbul-Mısır seferleri yapan Osmanlı ticaret ve hac gemilerine saldırınca 1715'te Sadrazam Silahdar Damat Ali Paşa Venedik'e savaş ilan ederek Mora Seferi'ne çıktı. Bu seferi Korint, Anapoli, Modon, Koron, Navarin kalelerini fethederek zaferle sonuçlandırdı. Fakat Venedik'in bağdaşığı olan Avusturya sert bir tepki ile Karlofça Antlaşması gereğince Mora Yarımadası'nın Venediklilere geri verilmesini istemesi üzerine, Avusturya'ya da savaş

açıldı.


*Osmanlı-Avusturya Savaşı:Sadrazam Silahdar Damat Ali Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusu Macaristan'a girdi. Petrovaradin Muharebesi'nde Savoy Prensi Eugen komutasındaki Avusturya ordusu Osmanlı kuvvetlerini bozguna uğrattı (5 Ağustos 1716) ve Sadrazam Silahdar Damat Ali Paşa öldü. Bu bozgundan sonra Osmanlı Devleti'nin Macaristan'da yer alan son toprağı olan Banat'taki Temeşvar kalesi de düştü. Osmanlı ordusunda olan çözülme ile dağınık ve disiplinsiz birlikler Belgrad'a çekildi. Ordunun burada biraz tutunması ile birlikte, Edirne ve İstanbul'da panik ortaya çıktı. Yeni Sadrazam Hacı Halil Paşa ordunun donatım işleri ile meşguldu ama 1717'deki savaşlar hezimetin boyutunu büyüttü; 18 Ağustos 1717 tarihinde Belgrad düşman eline geçti. Belgrad'dan Niş'e kadar yörelerinin Müslüman ve Türk halkı aç ve çıplak bir vaziyette Edirne ve İstanbul yoluna düştüler.

Yeni sadrazam Tevkii Nişancı Mehmed Paşa altında, ordu Avusturya cephesinde Bosna ve Vidin'de başarılar elde etti. İbrahim Paşa'nın teşebbüsleri sayesinde Avusturyalılarla barış yapılmasının kararlaştırılmasından sonra, 1718'de sadrazamlığa getirilen Damat İbrahim Paşa barış teklif etti.



*Yaş Antlaşması - Vikipedi (wikipedia.org)

*Yaş Antlaşması; 1787-1792 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda, 10 Ocak 1792 tarihinde imzalanan Osmanlı-Rus barış antlaşmasıdır.

Osmanlı Devleti’nin, Kırım’ı geri almak gayesiyle, 19 Ağustos 1787’de, Rusya’ya açtığı savaş, Avusturya’nın da savaşa dahil olmasıyla aleyhte gelişti. Özi, Kili, İsmail, Anapa ve Soğucak gibi kaleler, Rusların eline geçti. Neticede, İngiltere, Prusya ve İspanya’nın arabuluculuğuyla, 18 Ağustos 1791 tarihinde, Osmanlı Devleti ile Rusya arasında, sekiz aylık bir süre için Kalas Mütarekesi imzalandı. Arkasından, Kasım 1791’de, Yaş kentinde barış görüşmelerine başlandı. Yaklaşık iki buçuk ay süren uzun ve çetin müzakerelerden sonra, 10 Ocak

1792 tarihinde, Sadrazam Yusuf Paşa tarafından temsil edilen Osmanlı Devleti’yle Prens Bezborodko’nun

temsil ettiği Rusya arasında Yaş Barış Antlaşması imzalandı. Tamamı on üç madde olan bu antlaşmaya göre:



  1. Küçük Kaynarca (1774), Aynalıkavak (1779), Ticaret (1783) ve 1784’te Kırım ile Taman’ın ilhakıyla

  2. Kuban Irmağı'nın hudut tayini hakkındaki antlaşmalar yine eskisi gibi kalıyordu.

  3. Turla (Dinyester) Nehri hudut kesilerek, bunun sol tarafındaki arazi, yani Aksu ile Turla

  4. arasındaki Özi (bugün Ochakov) kalesi dahil Özi Kırı (yani Özi ve Hocabey sancakları),

  5. Ruslara terk edildi. Sağ tarafındaki memleketler, yani Bender, Akkerman, Kili, İsmail ve

  6. diğer tarafta Rusların işgalindeki kale ve şehirler Osmanlılara iade ediliyordu.

  7. Boğdan Voyvodalığının borçları ve geride kalan vergileri iptal edilecek ve antlaşmadan

  8. sonraki iki yıl, her türlü vergiden muaf tutulacaktı. Af ilan edilip, isteyenler yine

  9. memleketlerine dönebileceklerdi.

  10. Tiflis Hanlığı’na, Çıldır valileri veya beyleri tarafından taarruz olmayacaktı.

  11. Kuzey Afrika’daki Garp ocakları, Rus ticaret gemilerine taarruzda bulunurlarsa, zarar tazmin

  12. edilecekti.

  13. Anapa kalesi Osmanlılara geri verildi.

Yaş Antlaşmasının imzalanmasıyla, 1787 yılında Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya arasında başlayan, sonra da Avusturya’nın katılmasıyla genişleyen savaş fiilen ve resmen sona ermiş oldu. Bazı tarihçilere göre bu antlaşmayla

beraber Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılma dönemi başlamıştır


*Nizâm-ı Cedîd - Vikipedi (wikipedia.org)

*Nizam-ı Cedid  Osmanlı Devleti'nin askeri olarak ıslahına ve yenileştirilmesine karşılık gelir ve bu amaçla oluşturulan askeri birliklere aynı

isim kullanılarak Nizam-ı Cedid Ordusu denir.[1]


*III. Selim'den önce Nizam-ı Cedid kavramının kullanıldığı görülmektedir. 1689-1691 yılları arasında sadrazamlık

yapan Köprülü Fazıl Mustafa Paşa döneminde, Hristiyanların, Musevi ve Kıptilerin cizyelerinin tek elden toplanması, Cizye Kalemi'ne kayıt ve tescil edilerek, hem tahsilatın

emektar ve mutemet cizyedarlar tarafından icrası, hem de devlete fazla irad temini için yapılan yeniliğe

Nizam-ı Cedid Tertibi denilmiştir.

Nizam-ı Cedid iki anlamda incelenebilir:

  1. Dar anlam: Avrupa usulünde yetiştirilmek istenen talimli asker. Nizam-ı Cedid Ordusu.

  2. Geniş anlam: Yeniçeriliği kaldırmak veya hiç değilse faydalanabilecek şekle getirmek,

  3. Avrupa talim usulünü yeni kurulan askeri kuvvetin baskısı ile kabul ettirmek, ulemanın

  4. çağdışı düşüncesine karşı koyup nüfuzlarını kırmak, Osmanlı Devleti'ni Avrupa'nın

  5. ilim, sanat, ticaret, ziraat, teknik ve sanayide yaptığı ilerlemelere ortak etmek için

  6. gelişen yenilik hareketlerinin bütünü.

III. Selim, Ziştovi ve Yaş Antlaşmaları'ndan sonra, pek çok ıslahat yapmaya karar vermişti. İşe

başlamadan önce, devlet adamlarının bu konudaki fikirlerini öğrenmek istedi. Böylece hem onların

devlete ait düşüncelerini ve askeri ıslahat hakkındaki görüşlerini öğrenmek imkânı bulacak, hem de

istihdam edeceği ekibin bilgi derecesini ve kabiliyetini öğrenip, onları faydalı olabilecekleri sahalarda

çalıştıracaktı. 1717 yılında İstanbul'a gelen Fransız subayı De Rochefort'un, sadaret ıslahat projesinin

tercümesinde, yapılacak askeri yeniliğe Nizam-ı Cedid denilmiştir. Eski usul ve teşkilatı ifade eden Nizam-ı

Kadim'e mukabil, ileri bir düzen kurma faaliyetini ifade için kullanılan Nizam-ı Cedid tabiri ise III. Selim

zamanında yaygınlaşmıştır. III. Selim'in 1791 Ziştovi ve 1792 Yaş Antlaşmalarıyla Avusturya ve Rusyile

harbe son verdikten sonra, devleti düştüğü zorluktan kurtarmak için yapmayı kararlaştırdığı harekât da

Nizam-ı Cedid anlamıyla anılır.


*Kavalalı Mehmed Ali Paşa - Vikipedi (wikipedia.org)

*Kavalalı Mehmed Ali Paşa (4 Mart 1769 - 2 Ağustos 1849), Mısır valisi, Kavalalılar Hanedanı'nın kurucusu, Mısır'ın ilk hidivi. Osmanlı Devleti'ne karşı başarıyla sonuçlanan bir isyan çıkarmıştır.

Mısır Valisi olmadan önce: Kavalalı Mehmed Ali Paşa bugünkü Yunanistan'ın Kavala şehrinde Müslüman bir Osmanlı ailesinin ferdi olarak dünyaya geldi. Etnik kökeni tam olarak bilinmemekle beraber Türk , Kürt[1] veya Arnavut kökenli olduğu ileri sürülmektedir.[2] Ataları toprak probleminden dolayı Konya'dan veya Erzincan’da Kavala'ya göç etmiştir.[3] Mehmet Ali, babası İbrahim Ağa'nın 17 çocuğundan hayatta kalan tek çocuğuydu.[4] Babası ile birlikte tütün ticareti yapıyordu. Babasının genç yaşta ölümünden sonra amcası Tosun Paşa'nın himayesinde tütün ticaretine devam etti. Amcası Tosun Paşa'nın Osmanlı devleti tarafından idamından sonra tamamen kimsesiz ve hamisiz kaldı. Leon isimli Fransız bir tüccarla tanıştı ve işine devam etti.[5] Napolyon'un 1798'de Mısır seferi sırasında Fransızlar'ı Mısır'dan çıkarmakla yükümlü kaptan-ı derya Küçük Hüseyin Paşa, Kavala Çorbacısı[6] Hüseyin Ağa'dan bir miktar kuvvet istemiş, Hüseyin Ağa da içlerinde yeğeni Mehmet Ali Ağa da bulunan 200 güzide askerini göndermiştir. Mısır'ın geri alınmasından sonra Mehmet Ali Ağa tahsili olmamasına rağmen Mısır'da kalarak kısa zamanda tüm başıbozuk askerlerin serçeşmeliğini elde etti. Mısır Valisi Hüsrev Paşa'nın başıbozuk askerleri Mısır'dan tahliyeye teşebbüsü üzerine; askerin maaşlarını alamamalarını bahane ederek başıbozuk askerleri isyan ettirdi ve Hüsrev Paşa'yı firara mecbur bıraktı. Mısır valiliğini elde etme hayali kuran Mehmet Ali Paşa Mısır'a vali olarak gönderilen Hurşid Paşa'yı da bir bahane ile atlatarak 1804 senesinde vezirlikle istediği makama erişmiştir.


*Paris Antlaşması (1856) - Vikipedi (wikipedia.org)

*Paris Antlaşması (1856): Rusya ile Kırım Savaşı'nı kazanan Osmanlı İmparatorluğu, Birleşik Krallık ve Fransa arasında 30 Mart 1856 tarihinde imzalanmış bir barış antlaşmasıdır.

Tamamı 31 madde olan Paris barış antlaşmasının getirdiği başlıca hususlar şunlardı:

  1. Taraflar savaş sırasında işgal ettikleri toprakları iade edeceklerdir.

  2. Osmanlı İmparatorluğu Avrupa devletler topluluğunun bir üyesi olacak, toprak bütünlüğü ve bağımsızlığı Avrupa devletlerinin ortak garantisi altına konacaktır.

  3. Osmanlı İmparatorluğu ile antlaşmayı imzalayan devletlerden biri veya birkaçı arasında anlaşmazlık çıkarsa, taraflar kuvvet kullanmadan önce, diğer imzacı devletlerin aracılığını kabul edeceklerdir.

  4. Osmanlı padişahının 18 Şubat 1856'da ilan ettiği "Islahat Fermanı" devletlere tebliğ edilecek ve devletler de bunu kabul edeceklerdir. Bu ferman, ilgili devletlere, Osmanlı İmparatorluğu'nun iç işlerine karışma hakkı vermeyecektir.

  5. Boğazların kapalılığını öngören 1841 Boğazlar Sözleşmesi esaslarının devamlılığı kabul edilecektir.

  6. Karadeniz tarafsız olacak ve askerlikten tecrit edilecektir. Karadeniz'deki tüm tersaneler yıkılacak ve hiçbir devletin donanması bulunmayacaktır.

  7. Tuna'da ulaşım serbestisi yeniden kurulacak ve bunu sürekli kılmak için antlaşmayı imzalayan devletlerin temsilcilerinden bir "Tuna Komisyonu" kurulacaktır.

  8. Eflak ve Boğdan'a muhtariyet verilecek ve muhtariyet devletlerin ortak garantisi altına alınacaktır. Her iki eyaletin de birer meclisi olacak ve hiçbir devlet Eflak ve Boğdan'ın iç işlerine karışmayacaktır.

  9. Sırbistan'ın daha önce Osmanlı İmparatorluğu'ndan almış olduğu hak ve imtiyazlar devletlerin ortak garantisi altında olacak ve Osmanlı İmparatorluğu izinsiz olarak Sırbistan'a askeri müdahalede bulunamayacaktır.

  10. Sadrazam Ali Paşa görüşmeler sırasında kapitülasyonların kaldırılmasını istedi ama sonuç alınamadı.

Sonuçlar: 

  1. Antlaşmanın Avrupa için önemi, Rusya tarafından bozulan uluslararası dengenin tekrar tesis edilmesidir.

  2. Osmanlı İmparatorluğu açısından ise: Başlangıçta Rus tehlikesi bertaraf edildi; Osmanlı İmparatorluğu, devletler genel hak ve hukukundan faydalanma imkânı elde etti; Avrupa konseyine girme hakkını kazandı. Ancak, toprak bütünlüğü ve bekası Avrupa büyük devletlerinin kefilliği altına girdi. Karadeniz'de Rusya ile aynı muameleye tabi tutulması haksızlık olarak ortaya çıktı. Keza devletin tamamen bir iç meselesi olan Islahat Fermanı'na antlaşma metni içinde yer verilmesi, müteakip yıllarda iç işlerine müdahale zemini hazırladı.

  3. Birleşik Krallık, Akdeniz ve Hindistan'a giden ticaret yollarını güvenceye aldı. Özellikle Rus Karadeniz donanmasının yok edilmesi, İngiltere'nin sömürgeleri ve Akdeniz ticareti için değerli bir garanti oldu.

  4. Fransa da İngiltere gibi ekonomik çıkarlar elde etti. Doğu Akdeniz'e yönelik Rus tehlikesi bertaraf edildi ve Napolyon döneminde Fransa'ya karşı kurulmuş olan devletler cephesi parçalanmış oldu.

  5. Piyemonte, İtalya Birliği konusunu Avrupa siyasetinin gündem konusu olmasını sağladı.

  6. Rusya, kuvvetli bir devlet olduğunu kanıtladı. Osmanlı İmparatorluğu konusunu ileri bir döneme erteledi.

Paris Antlaşması ile yeniden kurulan uluslararası denge 1870'te Prusya'nın Fransa'yı mağlup etmesi ve Alman Milli Birliği'nin kurulmasına kadar devam etti. Bu tarihten itibaren Avrupa'da Alman üstünlüğü dönemi başladı.


*Islahat Fermanı - Vikipedi (wikipedia.org)

*Islahat Fermanı veya Islâhat Hatt-ı Hümâyûnu Tanzimat’ın ilanından sonraki uygulamalarla ilgili olarak özellikle gayrimüslimlere yeni haklar tanıyan 18 Şubat 1856 tarihli hatt-ı hümâyun.

Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküş döneminde devletin yıkılmaktan kurtarılması amacıyla; siyasi kuruluşlar, kişi hakları ve yeni kurumların kurulması konularında yapılması tasarlanan köklü değişiklikler için Sultan Abdülmecid zamanında yayımlanan fermandır. Tanzimat Dönemi'nin önde gelen devlet adamlarından biri olan Sadrazam Mehmed Emin Âli Paşa tarafından büyük Avrupa devletlerinin arzuları doğrultusunda hazırlanarak yürürlüğe konmuştur.

İlan edilme sebebi, Tanzimat Fermanı ile benzerlik gösterir. Bu ferman da Avrupalı devletlerin desteğini almak ve Kırım Savaşı'nı sona erdirecek Paris Antlaşması'nda kazanımlar elde etmek amacıyla ilan edilmiştir.

İmparatorluk boyunca en önemli fermanlar: 3 Kasım 1839'da Tanzimat Fermanı, 18 Şubat 1856'da

Islahat Fermanı ve 1860'ta da Sultan Abdülaziz fermanları olarak sıralanır. Bu fermanlarla, devletin çöküşünün toplumsal ve ekonomik nedenleri araştırılmadan, bazı Batı kuruluşlarını ve anlayışını devlete getirmekle devletin kurtarılabileceği sanılmış fakat bu fermanlarla toplumdaki kuruluş ve anlayış ikileme düşmüş, din merkezli dünya görüşü ve bu anlayışla kurulan kuruluşlarla birlikte Batı asıllı kuruluşlar arasındaki çatışmalar sonucunda toplumun içinde daha büyük sorunlar çıkmış, çöküşü önleyeceği düşünülen ıslahat fermanları, beklenen etkiyi gösterememiştir.

Bu dönemde Batı'nın ekonomik desteğine, vereceği borçlara gereksinim duyan Osmanlı Devleti, bunları ancak Batı devletlerine çeşitli imtiyazlar tanımak koşuluyla elde edebilmiştir. Bu imtiyazlar sayesinde Osmanlı topraklarına giren yabancı sermaye ve yatırım, sahip olduğu imkân ve güçle yerli sanayiyi büyük ölçüde öldürmüştür. Böylece Osmanlı Devleti yarı sömürge bir devlet hâline gelmiş, bütün ekonomisi ve zengin kaynakları Batılı devletlerin eline geçmiştir.

Islahat Fermanı, Tanzimat'ın devamı olarak nitelendirilebilecek bir değişim olarak da kabul edilebilir. Zaten fermân Paris Antlaşması metni içerisinde yer almış; antlaşmanın imza aşamasında ise Batılı devletler tarafından Rusya'nın Osmanlı Devleti'nin iç işlerine karışmasının engellenmesi neticesinde yapılan baskı

ile ilân edilmek durumunda kalmıştır.

1856 Islahat Fermanı, Osmanlı tebâası içerisinde gayrimüslimlere yönelik birtakım hakların verilmesini içermektedir. Avrupalı devletlerin Fransız İhtilali'nin yaymış olduğu milliyetçilik akımlarından etkilenerek Balkanlar'da isyanlar çıkarmakta olan gayrimüslim azınlıkları ülkeye bağlamayı amaçlamaktadır ve dolayısıyla amaçlanan hedeflerden biri de Avrupalı devletlerin bunları bahane ederek Osmanlı Devleti'nin iç işlerine karışmasını önlemektir.

Ferman, bir Osmanlı toplumu oluşturmayı amaçlar. Irk, dil, din vb. ayrımı yapmaksızın bir Osmanlı milleti oluşturmayı amaçlar ki 19. yüzyılda devletin kötü gidişâtını durdurmak amacıyla ortaya çıkan fikir akımlarından Osmanlıcılık kapsamındadır. Tanzimât Fermânı (Gülhane Hatt-ı Şerif-î, 3 Kasım 1839)'nın amacı azınlık isyanlarını önlemek, azınlıkları bahane ederek Avrupalı devletlerin Osmanlı Devleti'nin iç işlerine karışmasını önlemek ve toprak bütünlüğünü korumaktır.



*Mehmed Said Paşa (1838, Erzurum - 1 Mart 1914, İstanbul), Osmanlı devlet ve siyaset adamı. II. Abdülhamid saltanatında yedi kez ve İkinci Meşrutiyet döneminde iki kez olmak üzere, toplam dokuz dönemde dokuz yıla yakın sadrazamlık yapmıştır.

Kendi dönemindeki diğer Said paşalara nispetle Küçük Said Paşa veya Şapur Çelebi olarak anılır. Gençlik yıllarında Mabeyn Başkatibi Said Bey lakabıyla ün yapmıştır.

Sürekli rakibi Kâmil Paşa ile birlikte II. Abdülhamid döneminin iki simge isminden biri iken, Meşrutiyet'ten sonra yine Kâmil Paşa ile birlikte, iki rakip siyasi zümreden birinin liderliğini üstlenmiştir. Son iki sadrazamlığında Sait Paşa'yı Meclis-i Mebûsan'daki İttihat ve Terakki grubu desteklemiş, ve son sadrazamlığı 1912'de İttihat ve Terakki'ye karşı verilen bir askeri muhtıra ile sona ermiştir.

Üstün siyasi zekâsı, entrikacılığı, kuşkuculuğu ün kazanmıştır.

III. Osman saltanatında 1755'te sadrazamlık yapmış Yirmisekizzade Mehmet Sait Paşa ile karıştırılmamalıdır.

 

Abdülhamid dönemindeki sadrazamlıkları

Meşrutiyet  dönemindeki sadrazamlığı


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder