31 Mayıs 2023 Çarşamba

Kaptan Grant'ın Çocukları*

26 Temmuz 1864’te , güçlü bir kuzeydoğu yelini arkasına almış şahane bir yat Kuzey Kanalı’nın dalgaları üzerinde hızla ilerliyordu. Kıç direğinde İngiliz bandırası dalgalanan bu yatın grandi direğinin ucunda, mavi bir flamada, dukalık arması ve altında işlenmiş E.G. harfleri göze çarpıyordu. Duncan adlı bu yatın sahibi, tüm Birleşik Krallık’ta pek ünlü olan “Royal-Thames-Yacht- Club”ın en saygın üyesi, aynı zamanda da İskoçya Lordlar Kamarası’nın on altı üyesinden biri olan Lord Glenarvan’dı. … ..

“30 Mayıs 1862. Peru! Callao! Glaskoow’a doğru yüklenmiş, Britannia, Kaptan Grant!”

“Grant!” diye haykırdı Lord Glenarvan, “şı cesur İskoçyalı. Pasifik denizlerinde Yeni İskoçya’yı kurmak istemişti!” 

“Evet!” dedi John Mangles, “1861 yılında Glasgow'dan Britannia’yla denize açılmıştı, sonra hiç haber alınamadı. 

… .. 

Duncan 24 ağustosu 25’ine bağlayan gece, sabahın saat üçünde deniz çekildiğinde  yola çıkacaktı. … ..

…. ..

Bir saat sonra Duncan, Dumbarton’un kayalıklarını yalayıp geçti: iki saat sonra, Canttyre burnunu dönmüş, Kuzey Kanalı’nından çıkmış ve okyanusun ortasında yol almaktaydı.

… ..

Romeo ve Juliet*


 

Romeo ve Juliet, çok genç iki sevgilinin aşk hikâyesidir. Bu iki masum âşığın, aileleri Capulet ve Montaguelerin manasız kinleri yüzünden çektikleri ıstırap hikâye edilmektedir. İki düşman aile ile Verona Prensi, onların hayatını kendi istedikleri yöne sürüklemek istemektedirler. 

Shakespeare'in dehası, bu eski hikâyeyi muhteşem bir insanlık dramı haline getirmiş ve herkesin gençliğinde hissettiği derin ve masum aşkın, aynı duyguları yaşamış olsalar da artık başka bir çağa erişmiş olanlar tarafından anlaşılamamasının tahlilini yapmıştır.

… ..

1564-1616 yılları arasında yaşayan William Shakespeare İngiltere’de (Stratford-on-Avon) doğmuştur…. ..

Dünya Edebiyat Tarihi’nde büyük bir yeri olan bu eşsiz yazarın hayatı hakkında açık bir bilgiye sahip değiliz. Hayatı sönük geçmiş hatta ölümünden yüz yıl sonra dikkati çekmiştir. Biyografisi de bundan sonra yazılmış, bu durumda da hayatına pek çok efsane karışmıştır. Hakkında pe  az doğru bilgi vardır. … .. Çocukluğunda köyüne gelen tiyatroları seyretmiş olsa da, o devirde kabul gören bir meslek olmadığı için uzak durduğu tiyatro dünyasına evlendikten kısa bir süre sonra gittiği Londra’da katılmıştır. Tiyatro o dönemde İngiltere'de pek rağbet görmekteydi, üç tarafı localar, bir tarafı sahne olan üstü açık tiyatrolarda temsil edilen piyeslerin pek çoğu, eski eserlerden ve komşu ülkelerin hikâye ve masallarından alınırdı. Halk özellikle saray hayatına ve entrikalarına merak duyuyordu. Aktör olarak önemli bir yeri olduğu söylenemeyecek William Shakespeare, bir iki yıl içinde Fransa’daki saray hayatını ve Rus elçilerini konu eden umulmadık güzellikte bir eser vermiştir. 1589 yılında yayımlanan bu eserin adı “Aşkın gayreti boşunadır” idi. Kitapta yazarın adı yoktu. Saray hayatını ince bir

23 Mayıs 2023 Salı

Kadın Yok Savaşın Yüzünde*


 

Kadın Yok Savaşın Yüzünde’de Aleksiyeviç, tarihin gelmiş geçmiş en kanlı savaşını vererek  faşizmin yenilgiye uğratılmasında büyük pay sahibi olan ve bu uğurda en az yirmi milyon insanını kaybeden SSCB’de kadınların -kadın piyadelerin, sıhhiyecilerin, keskin nişancıların, çamışıcıların, kadın cerrahların, pilotların, keşif erlerinin, partizanların- Nazi işgalini nasıl göğüslediklerini, böylesi bir savaşta kadın olmanın zorluklarını nasıl deneyimlediklerini Sovyet ülkesinin dört bir yandan bir araya getirdiği tanıklıklarla belgeliyor ve unutuluşun girdabından kurtardığı bu hikâyeleri edebi bir toplam halinde önümüze seriyor.

 

“Kadınlar tarihte ilk ne zaman orduya katıldı?”

“Milattan önce IV. yüzyılda Atina ve Sparta’da Yunan ordularında kadınlar savaşıyordu. Daha sonra Makedonyalı İskender’in seferlerine katıldılar.

Rus tarihçi  Karamzin atalarımızı şöyle anlatıyordu: “Slav kadınları,  bazen babaları  e eşleriyle savaşa gider, ölüm korkusu nedir bilmezlerdi. Sözgelişi, 626 yılı Konstantinopolis işgali sırasında Yunanlılar, öldürülen Slavların arasında birçok kadın cesedine rastlamıştı. Analar çocuklarını savaşçı olmaya hazırlardı.”

“Ya yeniçağda?”

“İlk olarak İngiltere’de 1560-1650 yıllarında kadın askerlerin görev yaptığı hastaneler kurulmaya başlandı.”

“XX. yüzyılda ne gibi gelişmeler oldu?”

Mürebbiye *


 

İki çocuk şimdi odalarında yalnızlar. Işıklar sönük. Odaya karanlık çökmüş, sadece yataklarının bulunduğu yerde hafif, beyaz bir yansıma görülüyor. Solukları son derece hafif, insanın uyuduklarına inanacağı geliyor.

Ne var ki çocuklardan biri, “Baksana!” diye sesleniyor. Alçak sesle, neredeyse korkarak karanlığın içine seslenen kızlardan küçüğü, on iki yaşında olanı.

Ondan sadece bir yaş büyük olan ablası diğer yataktan, “Ne oldu?” diyerek karşılık veriyor.

“İyi, daha uyumamışsın. Ben… ben sana bir şey anlatmak istiyordum….”

Karşı taraftan bir yanıt gelmiyor. Sadece yatakta bir hışırtı hissediliyor. Abla yatakta doğrulmuş, diğer tarafa bakarak bekliyor; Karanlıkta gözlerinin pırıltısını görmek mümkün.

“Ne söyleyecektim… biliyor musun?.. Ama önce sen bana söyle, son günlerde mürebbiyemizde bir değişiklik fark etmedin mi?”


Öteki duraksayıp düşünüyor. “Evet,” diyor sonra, “ama ne olduğunu bilemiyorum. Eskisi kadar sert değil. Geçenlerde iki gün ödev yapmadım ve hiçbir şey demedi. Sonra, nasıl söylesem, farklı işte. Sanırım artık bizimle pek ilgilenmiyor, hep bir kenara çekiliyor ve eskisi gibi bizimle oynamıyor.

“Bence çok üzgün ve bunu belli etmek istemiyor. Hem artık hiç piyano da çalmıyor.”

Tekrar suskunlaşıyorlar.

Bir süre sonra abla, “Sen bir şey anlatmak istiyordun,” diye hatırlatıyor.

“Evet, ama bunu hiç kimseye söylemeyeceksin, gerçekten hiç kimseye, ne annem, ne de en yakın arkadaşına.”

6 Mayıs 2023 Cumartesi

Ve Durgun Akardı Don*

Mihail Aleksandroviç Şolohov 1905’te Don Bölgesi’nde, Viyeşenskaya’nın Krujilino köyünde doğdu. Annesi bu köyden bir Kazak kızıydı. babasıysa Orta Rusya’nın Riyazan bölgesinden Don kıyılarına gelip yerleşmişti. Şolohov lisedeyken Birinci Dünya savaşı başladı, bunu 1917 Şubat ve Ekim Devrimi ile iç savaş izledi. 16 yaşındaki Şolohov, devrimciler safında savaşa katıldı. İç Savaş sona erdiğinde, bir süre hamallık, taşçılık, ilkokul öğretmenliği ve gazetecilik yaptı. 1923 yılında bölge dergi ve gazetelerine öyküler yazmaya başladı. Kitaplaşan bu öykülerin uyandırdığı ilgi, Şolohov’u geniş bir tarih sürecini kapsayan bir roman yazmaya özendirdi: Ve Durgun Akardı Don. Dört ciltlik bir roman yazımı, 1926’dan 1940 yılına kadar, tam on dört yıl sürdü. Ve Durgun Akardı Don, 1941 yılında Stalin Ödülü’nü aldı. … .. 

Ve Durgun Akardı Don, Don bölgesinin destanıdır. Eser bir Kazak ailesinin ekseninde Don bölgesini ve savaşın, devrimin ve iç savaşın bölgeye yansıyışını çok yönlü, derinlemesine ama sade  bir dille anlatır. Birinci ciltte Don Kazakları’nın Çar dönemindeki yaşam koşulları, gelenekleri, görenekleriyle dile getirilir. Bu cilt, nehir romanın kahramanlarını ve ruh durumlarını da tanıtır. İkinci ciltte, Birinci Dünya Savaşı, 1917 Kerenski Hükümeti dönemi, General Kornilov Olayı ve 1917 Ekim Devrim’iyle, roman kahramanlarının bu olaylardaki durumuna ayrılmıştır. Üçüncü ve dördüncü ciltlerde Don Kazakları’nın ayaklanmaları, Don bölgesinde kurulan bağlı cumhuriyetler, İç Savaş ve Avrupa’nın bu iç savaştaki rolü… .. 


Melekof çiftliği, Tatarsk köyünün ta sonundaydı. Ağılın kapısı kuzeyde Don’a açılırdı. Yosun kaplı kireçli yamaçlar arasında yirmi metre kadar aşağıya uzanan sarp bayırı indin mi kıyıya varırdın. İnci

kütüphane & okuyucusunu bekleyenler*











2 Mayıs 2023 Salı

Kızıl Elma, Oğulla Buluşma, Beyaz Yağmur, Asker Çocuğu, Deve Gözü*


 

İsabekov geç saatlere kadar yatıp uyumamış, hâlâ düşünüyordu. Nasıl hitap edecek, nasıl bir sözle başlayacaktı bu mektuba? Neler yazabilirdi? Zor, çok zor, hatta imkânsız geliyordu mektup yazmak. Söylenecek birikmiş o kadar şey vardı ki! Hem sonra, onun gecikmiş itiraflarını anlayacak mıydı?

Birlikte yaşadıkları ve şimdi geride kalan yıllar çok zor geçmişti. Birbirlerine karşı bunca haksız davranışlardan, kavgalardan, sonu gelmeyen suçlamalardan, kavgalardan , barışmalardan ve ayrılıkla sonuçlanan bu durumdan sonra, onu makul (hayır, bu makul sözü yerine oturmadı) onu sadece insanca anlayabilecek, bağışlayabilecek miydi?. Evliliklerinin ilk yılında olduğu gibi davranabilecek miydi? Sade, açık yürekli ve iyi niyetle? .. Ya böyle karşılamazsa? Ya onu anlamazsa? Daha da kötüsü yine kadınlık gururundan, kötü talihinden söz ederek yine saldırıya başlarsa?..  Hali nice olurdu o zaman?

İsabekov onun sızlanmalarının, yakınmalarının, bir kadın gururundan, kadının öz-saygısından ileri geldiğini anlıyor ve bunu kendi kendine söylüyordu.

Karısı her zaman kadın arkadaşlarına imrenirdi:

-Gördün mü, diyordu, adam gözünü karısından ayırmıyor, herkesin içinde eğilip karısının ayakkabı bağlarını bağlamaktan çekinmiyor. Böyle bir davranıştan korkmuyor….

O da karısına:

-Böyle bir gösterişten hoşlanmam ben, pohpohlamayı bilmem, diyor, kestirip atıyordu.

-Gösterişle ne ilgisi var bunun_ Bir nezakete kuralı, bir duyarlılıktır bu, nasıl anlatacağımı bilemiyorum. Yoksa sen, aşkından, beni sevmekten mi utanıyorsun? Yoo, ben böyle yaşayamam, Ben, sevdiğim erkeğin beni sevdiğini açıkça göstermesinden korkmamasını isterim. Başka türlü davranışı aşağılayıcı buluyorum.

Martin Chuzlewit*

Sonbaharın sonlarına yaklaşıyordu. Alçalan güneş , gün boyunca kendini gizleyen sisi yararak , Salisbury şehri yakınlarındaki küçük Wiltshire köyüne doğru eğmişti parlak yüzünü. Yaşlı bir insanın zihnini ansızın aydınlatıveren bir hatırlayış pırıltısı gibi bir güzellik saçmıştı ortalığa, öyle ki güneşin kaybolan gençliği ve tazeliği, yeniden dirilmiş gibi oluyordu. Islak çimen aydınlıkta ışıldıyordu: Hendeklerde tek tük yeşillik kümeleri -son birkaç yeşil dal burada h^la yiğitçe duruyor, keskin rüzgârların ve erken donların zorbalığına karşın sonuna kadar direniyordu- yüreklenip canlandılar; gün boyunca solgun ve somurtkan akan derenin yüzeyine neşeli bir gülümseme yayıldı; çıplak dallarda kuşlar ötüşüp cıvıldaşmaya başladılar, kışın geçtiğinbe, baharın geldiğine neredeyse inanmışlardı sanki. Eski kilisenin yükseldikçe incelen tepesindeki rüzgâr fırıldağı ta yukarıda parıldayarak genel sevince katılı gibiydi; sarmaşıklarla gölgelenen pencerelerden de , kızaran gökyüzüne karşı öyle parlak ışınlar yansıyordu ki, yirmi yazın ışığı ve sıcaklığı bu evlerde depo edilmiş sanırdınız.

Kışın geldiğini durmadan fısıldayan belirtiler bile şimdi genel görünüşe güzellik katıyor, canlılığı, acıklı bir hava vererek bozmuyordu. Toprağı kaplayan güz yapraklarından güzel bir koku yayılıyor, uzaktan geçen araba ve insanların kaba seslerini örten  bu yapraklar, ötelerde sessizce oraya buraya tohum serpen çiftçilerle, bereketli kara toprak gürültüsüzce yarıp geçen ve ekinlerin yalnızca saplarının kaldığı tarlalarda zarif şekiller çizen sabanlarla birlikte, tatlı bir huzur yaratıyorlardı. Bazı ağaçların kıpırtısız dallarında, yemişlerin mücevher olduğu o masalsı bahçelerdeki gibi, mercan kümelerini andıran yabanmersini salkımları sarkıyordu; bütün süslerinden soyunmuş olan bazı başka ağaçlar, kendi döktükleri parlak kırmızı yaprak kümeciklerinin ortasında duruyor, yaprakların yavaş yavaş çürüyüşünü seyrediyorlardı; bazıları ise daha yaprak dökmemişlerdi, ama çatlamış, kurumuştu yaprakları, yanmış

1 Mayıs 2023 Pazartesi

Suda Kaybolmak*

… .. Spor sahasındaki kavurucu öğlen arasından sonra yeniden okula giren almanlar kendi sınıflarına ayrıldılar. Chris'in, küresel ısınma konusunu işlendiği sinir bozucu bir coğrafya dersi vardı.  Öğretmen, kutuplarda eriyen buzulların okyanus seviyelerini yükselttiğini anlattı. Kutuplardaki buz tabakalarından kopacak buzdağları giderek gemi trafiğini tehdit edecek demekti. En kötüsü, deniz seviyesindeki kentler yakın gelecekte sular altında kalacaktı ve Mandeville, şimdilik New York eyaletinin iç bölgesinde güvende olsa da, bütün bu kaygı verici haberler Chris'i tedirgin ediyordu.

… ..

“Dur bir dakika,” dedi Francis, düş kırıklığı içinde kaşlarını çatarak. “Biz bir çıkmazdayız! Öyleyse Çıkmazlar Kitabı nasıl bomboş olabilir ki!?” Tam o anda, kafası karışmış oğlanlar,üstünde bir şeyler yazılı tek bir sayfayla karşılaştılar ve önlerinde parlak mavi, süslü harflerle yazılmış gizemli sözcükler belirdi.


Yalamış ise sıvı ayaklarını,

al eline paspası derlemek için etrafını.


Yükselirse su kalçalarına kadar,

yükselişi durdurmak için çalışsın pompalar.


Ulaşırsa sular göğsüne kadar,

normaldir seni basan bunalımlar.