Kadın Yok Savaşın Yüzünde’de Aleksiyeviç, tarihin gelmiş geçmiş en kanlı savaşını vererek faşizmin yenilgiye uğratılmasında büyük pay sahibi olan ve bu uğurda en az yirmi milyon insanını kaybeden SSCB’de kadınların -kadın piyadelerin, sıhhiyecilerin, keskin nişancıların, çamışıcıların, kadın cerrahların, pilotların, keşif erlerinin, partizanların- Nazi işgalini nasıl göğüslediklerini, böylesi bir savaşta kadın olmanın zorluklarını nasıl deneyimlediklerini Sovyet ülkesinin dört bir yandan bir araya getirdiği tanıklıklarla belgeliyor ve unutuluşun girdabından kurtardığı bu hikâyeleri edebi bir toplam halinde önümüze seriyor.
“Kadınlar tarihte ilk ne zaman orduya katıldı?”
“Milattan önce IV. yüzyılda Atina ve Sparta’da Yunan ordularında kadınlar savaşıyordu. Daha sonra Makedonyalı İskender’in seferlerine katıldılar.
Rus tarihçi Karamzin atalarımızı şöyle anlatıyordu: “Slav kadınları, bazen babaları e eşleriyle savaşa gider, ölüm korkusu nedir bilmezlerdi. Sözgelişi, 626 yılı Konstantinopolis işgali sırasında Yunanlılar, öldürülen Slavların arasında birçok kadın cesedine rastlamıştı. Analar çocuklarını savaşçı olmaya hazırlardı.”
“Ya yeniçağda?”
“İlk olarak İngiltere’de 1560-1650 yıllarında kadın askerlerin görev yaptığı hastaneler kurulmaya başlandı.”
“XX. yüzyılda ne gibi gelişmeler oldu?”
“Yüzyıl başı… Birinci Dünya Savaşı’nda İngiltere’de kadınları Kraliyet Hava Kuvvetlerine kabul etmeye başladılar; 100 bin kişiden oluşan Yardımcı Kraliyet Kolordusu ve Motorlu Taşıtlar Kadın Lejyonu kuruldu.
“Rusya, Almanya ve Fransa’da askeri hastane ve sıhhiye trenlerinde birçok kadın görev almaya başlamıştı.
“İkinci Dünya Savaşı’na gelindiğinde dünya tam bir kadın fenomeniyle karşı karşıyaydı. Kadınlar artık dünyanın birçok ülkesinde çeşitli askeri birliklerde hizmet veriyordu: İngiliz ordusunda 225 bin , Amerikan ordusunda 450-500 bin Alman ordusunda 500 bin kadın vardı…
“Sovyet Ordusu’nda bir milyon kadar kadın savaşmaktaydı. EN erkeklere has sayılanlar dahil tüm askeri branşlara hâkimlerdi. Hatta bir dil sorunu bile baş göstermişti: ‘Tankçı”, ‘piyade’, ‘nişancı’, gibi kelimelerin dişi cinsler* (Rusça'da isimler; eril, dişi ve nötr üç cinse ayrılır. Meslek adları çoğunlukla eril/dişi çiftler oluşturur ‘Türkçedeki aktör/ aktris gibi’ ) mevcut değildi. Bu sözcüklerin dişi cinsleri o zaman, savaş sırasında türetildi….”
İnsan Savaştan Büyük
(Kitabın günlüğünden)
1918-1985 yılları
… ..
Anılar, yitip giden gerçekliğin tutkulu ya da tutkusuz bir aktarımından ibaret değil, zamanın geriye sarılmasıyla geçmişin yeniden doğuşunun ürünü. Hatırlamak her şeyden önce yaratıcılık ister. İnsanlar anlatırken yaratır, yaşamlarını “yazarlar”. Bir şeyler ekleyip, bir şeyleri temize çektikleri olur elbet. … . Öte yandan acı her türlü sahteciliği eritir, yok eder. … ..
Yabancı bir evde yahut apartman dairesinde uzun uzun, bazen bir gün oturuyorum. Çay içiyor,yakınlarda alınmış giysileri deniyor, saç modellerinden, yemek tariflerinden söz ediyoruz. Birlikte torunlarının resimlerine bakıyoruz. İşte o zaman… Uzunluğu önceden kestirilemez bir süre sonra ve apansızın, insanın kanondan (*) -bizdeki heykeller gibi alçı ya da betonerme kanondan- uzaklaşıp kendine , içine çekildiği büyük an gelip çatıyotr. Savaşı değil, gençliğini anımsdamaya başlıyor anlatıcı.. Yaşamından bir parçayı… İşte o anı yakalamalı. … ..
… .. İştirak insanlarıyız biz. Her şeyimiz uluorta -mutluluk da gözyaşı da. Istırap çekmeyi ve ıstırabı anlatmayı biliriz. Istırap; hantal, biçimsiz yaşamımızı mazur gösterir. Acı bizim için sanattır. Şunu itiraf etmeliyim ki kadınlar bu yola cesaretle çıkıyorlar…
… ..
… .. Geriye dönüp baktığında, sadece anlatmak değil, hayatın sırrına ermek isteği de duytar. Kendi kendisinin sorusunu yanıtlamak: Tüm bunlar başıma neden geldi? Her şeye biraz vedalaşır gibi, kederli bakar kişioğlu… Öte taraftan bakar gibi… Artık başkalarını, kendini niye kandırsın? Anlamıştır ki ölüm üzerine düşünmeden insanla ilgili herhangi bir şeyi aydınlatmak imkânsız. Ölümün esrarı her şeyin üzerinde…
… ..
Bir keresinde bir kadın (pilot) benimle buluşmayı reddetmişti. Şöyle açıklamıştı:telefonda itirazını: “Yapamam… Hatırlamak istemiyorum. Savaşta üç yılım geçti… O üç yıl boyunca kendimi kadın gibi hissetmedim. Bünyem donup kaldı. Âdetten kesildim, kadınsı arzularımı neredeyse tümden yitirdim. Güzeldim oysa … Müstakbel eşim bana evlenme teklif ettiğinde… Sonradan ayni, Berlin'de, Reichstag’ın* (Alman parlemementosunun bulunduğu bina) önünde Şey demişti: ‘Savaş bitti. Şanslıymışız, hayatta kaldık. Evlen benimle.’ Ağlamak istemiştim. Bağırmak. Vurmak ona! Ne evlenmesi? Şimdi mi? Bütün bunların ortasında mı? Şu kara isin, kara kara tuğlaların ortasında… Baksana bana, ne haldeyim! Önce kadın kıl beni: Çiçek al, kur yap, güzel sözler söyle. Öyle istiyorum ki bunu! Öyle bekliyorum ki! … ..
Anlamıştım onu fakat bu anlattığını da yazacağım kitabın bir sayfasını, yarım sayfacığını kaplamıştı işte.
… ..
“Büyüyün de Geli, Kızlar… Daha Toysunuz…”
… ..
Natalya İvanovna Sergeyeva, er, hastabakıcı
…..
Bir de baktık ki çekiliyoruz… Savaş öncesinde ortalıkta, Hitler’in Sovyetler Birliği’ne saldırmaya hazırlandığı söylentileri dolaşırdı ama bu tür konuşmalar sıkı bir şekilde takip edilirdi İlgili organlar tarafından… Hangileri, herhalde anlamışsınızdır? NKVD…* Çekistler…** İnsanlar aralarında fısıldaşıyorlardı tabii ancak evlerinde, mutfaklarında; komün dairelerinde***yaşayanlar -odalarındaü kapalı kapılar ardında ya da musluğu açıp banyoda. Fakat Stalin’in konuşmasından sonra…
(* Narodniy Kommissariat Vnutrennih Del - İçişleri Halk Komiserliği)
(** Sovyetlerin ilk yıllarında Çeka (çrezvıçayaynaya komissiya - olağanüstü haller komisyonu) çalışanı; sonradan devlet güvenliğiyle ilgili çeşitli kurumlarda çalışan, görevi genellişkle istihbarat toplamak olan kimse:)
(*** Komünalka denen dairelerde birkaç aile birlikte yaşar, mutfak ve banyoyu ortak olarak kullanırlardı)
… ..
Yelena Antonovna Kudina, er, şoför
… ..
Antonia Maksimovna Knyazeva, onbaşı, muhabereci
… ..
Tatyana Yefimovna Semyonova, çavuş, trafik memuru
… ..
Yefrosinya Grigoryevna Breus, yüzbaşı, doktor
… ..
Liliya Mihalaylovna Butko, ameliyat hemşiresi
… ..
Polina Semyonova Nozdraçova, sıhhiyeci
… ..
Yevgeniya Sergeyevna Sapronova, muhafız bölüğü çavuşu, uçak mühendisi
… ..
Galina Dmitriyevna Zapolskaya, santralci
… ..
Yelena Pavlovna yakovleva, başçavuş, hemşire
… ..
Vera Danilovtseva, çavuş, keskin nişancı
… ..
Anna Nikolayevna Hroloviç, hemşire
… ..
Antonia Grigoryevna Bondareva, muhafız bölüğü teğmeni, kıdemli pilot
… ..
Serafima İvanovna Panasenko, asteğmen, motorize piyade taburu sağlık memuru
… ..
Tamara Ulyanovna Ladınina, er, piyade
… ..
… ..
… .. Kuşatma başlamıştı, korkunç Leninragrad Kuşatması* (872 gün süren Leningrad Kuşatması 8 Eylül 1941 yılınd başlayıp 27 Ocak 1944 tarihinde son bıulmuştur. Gıda krizi, soğuk hava gibi faktörlerin de etkisiyle Leningrad Kuşatması süresince yüz binlerce kişi can vermiştir.)
… ..
… .. Bir de meşhur İki yüz Yirmi Yedi numaralı Stalin emri vardı: “Bir adım dahi geri adım atılmayacak!” Döndüğün anda vurulursun! Olduğun yerde vururlar yahut mahkemeyi, özel ceza taburlarını boylarsın. Oraya düşenlere idam mahkûmu gözüyle bakılıyordu. Düşman çemberinden çıkmayı başaranlar ve esaretten kurtulanlar da filtreleme kamplarına* (SSCB İçişleri KOmiserliği Kontrol-Filtreleme Kampları: Büyük Anayurt Savaşı’nda Almanların işgal ettikleri bölgelerde esir düşmüş ve sonra esaretten kurtulmuş kişilerin sorgulanması için kurulan özel kurumlar.) yollanıyordu. Arkamızdan engelleme müfrezeleri ** (Zagraditelniye otryadı: Disiplini sağlamak için ordunun arkasından ileleyen; görevi, geride kalmış kaçak askerleri
ya da ajanları yakalam olan müfrezeler.) geliyordu…. Kendi insanlarını vuruyorlardı…
Bu sahneler aklımda kalmış…
… ..
… .. O sırada Yahudi olduğumu öğrendim. Savaştan önce hepimiz dostça yaşayıp gidiyorduk: Ruslar, Tatarlar, Almanlar, Yahudiler… Aynıydık. Ah, sormayın! Hatta şu “Jid” kelimesini bile duymamıştım, çünkü babamla, annemle ve kitaplarda yaşıyordum. Cüzzamlı gibi olmuştuk, bizi her yerden kovuyorlardı. Korkuyorlardı bizden. Hatta bazı tanıdıklarımız selamı sabahı kesti. Çocukları da selam vermez oldu.Komşularımız bize, “Bütün eşyalarınızı bırakın gidin , nasılsa ihtiyacınız olmayacak bir daha” diyorlardı. Savaştan önce dosttuk onlarla. Volodya, Anya Teyze… Sormayın!
Annemi vurdular… Gettoya taşınacağımız tarihten birkaç gün önce oldu bu. Şehrin her yerinde ilanlar asılıydı: Yahudi
lerin kaldırımlarda yürümesi, kuaförde saç kestirmesi, mağazalardan bir şey alması yasaktır… Gülmek yasak, şarkı söylemek yasak… Annem buna henüz alışmamıştı… … Güzel kadındı… Savaştan önce filarmonide şarkı söylerdi, herkes severdi onu. Ah, sormayın… .. Yabancılar getirdi onu bize gece vakti, ölmüştü. … .. Paltosunu, potinlerini birisi çıkarıp almış . Alyansını almış. … .. Üç gün beledim babamı, tanıdıklar öldürüldüğünü söyleyene kadar… ..
… ..
“Annemin Yanına Bir Tek Ben Dönebildim”
… ..
“Bizim Evde İki Savaş Var…”
… ..
“Telefon Ahizesi Ateş Etmez…”
… ..
“Bize Küçük Madalya Verirlerdi…”
… ..
“O Ben Değilim…”
… ..
… .“O Gözleri Şimdi de Anımsarım…”
… ..
“Biz Ateş Etmedik…”
… ..
… ..
“İyi de orada Banderacılar* (1949-1959 yıllarında Stephan Bandera tarafından yönetilen Sovyet karşıtı Ukrayna milliyetçileri) var!”
“Askere İhtiyaç Vardı… Bizlerse Güzel Olmak İstiyorduk Hâlâ…”
… ..
“Küçükhanımlar! İstihkâm Takımı Komutanları Sadece İki Ay Yaşar…”
… ..
“Bir Kerecik Göreyim Yeter…”
… ..(sf.305) Kendime, b u cehennemde aşka dair tek söz duymaya dayanamam diyordum. İnanamazdım o sözlere. Onca yıl devam etti de savaş, aklımda şarkı namına bir şey kalmamış. Meşhur Zemlyanka'yı bile anımsamıyorum. ... ..
… ..
“Minnacık Patates Üzerine…”
… ..
“Anne, ‘Baba’ Ne Demek?
… ..
Ertesi gün onu almaya geldiler, sabah kapı çalındı. Sigara içerek bekliyorlardı, biliyordu geleceklerini. Bana pek bir şey anlatmadı… Fırsatı olmadı… Romanya’ya, Çek Cumhuriyeti’ne gitmiş, madalyalar getirmiş ama korkarak dönmüş. Daha önce de sorguya çekmişler, iki kere devlet kontrolünden geçmiş. Esir düştüğü için mimlemişler. Savaşın ilk haftalarında… Smolensk önlerinde esir düşmüştü -meğer kendini vurması icap ediyormuş. İstemişti, ben biliyorum istediğini… Fişekleri çabuk bitmiş, bırak savaşmayı, kendilerini vuracak mermileri kalmamış. Bacağından yaralı halde esir düşmüş. Gözünün önünde komiser taşla kafasını kırmış… Son fişeği ateş almamış… Gözünün önünde … “Sovyet subayları esir düşmez, bizde tutsak yoktur, hainler vardır.” Yoldaş Stalin böyle buyurmuştu, esir düştüğü için öz oğlunu evlatlıktan reddetmişti. Kocam… Sorgu yargıçları ona, “Neden canlı döndün? Neden hayatta kaldın? diye bağırmışlar. Almanların elinden kurtulmuş… Ormana, Ukraynalı partizanların yanına kaçmış, Ukrayna kurtarıldığında cepheye gönderilmek için müracaat etmiş. Zafer gününü Çek Cumhuriyeti’nde karşılamış. Madalyaya layık görülmüş.
… ..
Sabah onu götürdüler… Yatağından kaldırdılar… … ..
Eşim yedi yıl sonra döndü… Oğlumla birlikte dört yıl savaştan, sonra yedi yıl da kamptan dönmesini bekledik. On bir yıl. Oğlum büyüdü…
Susmayı öğrendim… Eşiniz nerede? Senin baban kim? Bütün anketlerde aynı soru: Akrabalarımızdan tutsak düşen oldu mu? Bir tanesine gerçeği yazdım diye okula hademe olarak almadılar beni, güvenip yerleri bile sildirmediler. Halk düşmanı oldum, halk düşmanının karısı. Hainin. Bütün ömrüm boşa geçti. Savaştan önce öğretmendim., pedogoji okumuştum, savaştan sonra inşaatlarda tuğla taşıdım. … .. … .
Artık herşeyi söylemek mümkün. Sormak istiyorum: Savaşın ilk aylarında milyonlarca asker ve subayın esir düşmesi kimin suçuydu? Bilmek istiyorum… Alman ajanı, Japon ajanı diye savaştan önce Kızıl Ordu komutanlarını kurşuna dizdirip , itibardan düşürerek orduyu başsız bırakan kimdi? Sorarım … Hitler tanklar, uçaklar yığarken … .. Ordumuz daha ilk günlerde fişeklerini sayarken…
Sorarım… Sorabilirim artık… Ömrüm nereye gitti? … Bugün bile korkuyoruz…. Böyle korku içinde ölüp gideceğiz. Acı verici…
… ..
… ..
*Kadın Yok Savaşın Yüzünde & Svetlana Aleksiyeviç
Özgün adı: У войны не женское лицо
Rusçadan Çeviren: Günay Çetao Kızılırmak
1.Baskı: Ekim 2016
Epsilon Yayıncılık
*Kanon - Vikipedi (wikipedia.org)
*2500 Yıl önceki eski yunan dilinde "kanon", "yasa" veya "kural" anlamına geliyordu. Müzikte bir çeşit çok seslilik kuralı ile yapılmış parçalara kanon denir. 2 sesli bir kanon en az 2 kişi tarafından art arda başlanarak çalınır veya okunur. Önce başlayan 2 numaralı yere gelince 2. kişi 1 numaralı yerden başlar, böylece 2 kişi aynı parçayı art arda başlayarak aynı zamanda çalmış ya da okumuş olur. Buna "kanon yapmak" denilir, her parça kanon olmaz. Kanonu ilk kez Mısırlılar tasarlamıştır.
*Eşit aralıklarla ilerleyen ancak birlikte değil, art arda duyulan iki veya daha çok sesin birbirini sürekli taklit etmesiyle oluşan bütün.
Belli bir alanda geçerli olan kural ve ilkelerin toplamı.
Ölçü, kural, doğruyu yanlıştan ayıran kriter, ölçü.
*Sovyetler Birliği’nin sembollerinden biri olan SSCB Komünist Partisi'nin çocuk yapılanması Piyoner Birliği’nin kuruluşunun 98. yıldönümü kutlanıyor.
10-14 yaş aralığındaki çocuklardan oluşan komünist çocuk örgütü Piyoner Birliği, SSCB’de 19 Mayıs 1922 tarihinde kuruldu. Bu örgütün temel amacı, çocukların ideolojik eğitimi vasıtasıyla yeni bir sosyalist toplum yaratmaktı.
… ..
1922 yılında ülkenin pek çok kenti, kasabası ve köyünde bir dizi piyoner grupları oluşturuldu.
Piyoner teşkilatına 10-14 yaş aralığındaki emekçi kesimin (işçi, köylü, zanaatkâr,memur) çocukları kabul edilirdi.
Giysileri beyaz bir gömlek üstüne kırmızı kravat olarak belirlenen piyonerler, yeni toplumun inşası için yürütülen çalışmalarda aktif rol üstlendiler. Bu çalışmalar dinle mücadeleden, okuma-yazma seferberliğine kadar çok çeşitli faaliyetleri kapsıyordu.
1962 yılından sonra Piyoner ambleminde Lenin'in profilinin olması kararlaştırıldı. 1970 yılında Piyoner Teşkilatı'nda 118 bin Piyoner birliği'ne bağlı 23 milyon üye bulunuyordu.
.. ..
*Leningrad Kuşatması - Vikipedi (wikipedia.org)
*Leningrad Kuşatması, II. Dünya Savaşı'nın Doğu Cephesi'nde yer alan bir şehir muhasarasıdır. Leningrad (şimdiki adı Sankt Peterburg) kenti, Mihver Devletler'e bağlı kuvvetlerce 8 Eylül 1941 tarihinde son kara bağlantısı da kesilerek kuşatılmıştır. Her ne kadar Sovyet kuvvetleri kente 18 Ocak 1943 tarihinde dar bir kara koridoru açmayı başardıysa da[12] Alman kuşatması, 27 Ocak 1944 tarihine kadar 872 gün sürmüştür. Leningrad kuşatması, modern tarihin en uzun süreli ve en yıkıcı kent kuşatmalarından biridir ve en ağır kayıplarla sonuçlanmış üçüncü kuşatmasıdır. II. Dünya Savaşı'nın diğer en kanlı kuşatmaları, Stalingrad Muharebesi ve Berlin Muharebesi'dir.[13]
Genel Bakış:
Alman Planları:
Leningrad Bölgesindeki Tahkimat:
Kentin Kuşatılması:
Savaş Düzeni:
Leningrad’ın Kuşatılması:
Finlandiya ve Almanya:
Savunma Harekâtları:
Kuşatma:
İkmal Hattının Güvenliği:
Kuşatmaya Karşı Sovyet Girişimleri:
Sinyavin Harekâtı:
Iskra Harekâtı:
Kuşatmanın Kaldırılması:
*"Zemlyanka" was the name for a German-Soviet War song written by Alexey Surkov (verses) and Konstantin Listov (music) in 1941 during the Battle of Moscow. The use of zemlyankas by soldiers is mentioned in the song.
*In the dugout - WW2 - Zemlynka - In the dugout song and lyrics - Photos World War 2 - YouTube
*Zemlyanka ( şarkı) - Zgornji Kašelj - Wikipedia (tr2tr.wiki)
*"Zemlyanka" , Alexey tarafından yazılan Alman-Sovyet Savaşı şarkısının adıydı Surkov (ayetler) ve Konstantin Listov (müzik), 1941'de Moskova Savaşı sırasında. Şarkıda zemlyankas 'in askerler tarafından kullanılmasından bahsediliyor.Wikipedia site:tr2tr.wiki
Zemlyanka (Dugout)
Бьется в тесной печурке огонь,
На поленьях смола, как слеза.
И поет мне в землянке гармонь
Про улыбку твою и глаза.
Про тебя мне шептали кусты
В белоснежных полях под Москвой.
Я хочу, чтобы слышала ты,
Как тоскует мой голос живой.
Ты сейчас далеко, далеко,
Между нами снега и снега.
До тебя мне дойти не легко,
А до смерти - четыре шага.
Пой, гармоника, вьюге назло,
Заплутавшее счастье зови.
Мне в холодной землянке тепло
От моей негасимой любви.
*Zemlyanka ( şarkı) - Zgornji Kašelj - Wikipedia (tr2tr.wiki)Yangın darda titriyor soba
Reçine kütükten bir gözyaşı gibi sızıyor
Ve sığınaktaki akordeon
Gülümsemeni ve gözlerini bana söylüyor.
Çalılar bana fısıldadı Senin hakkında
Moskova yakınlarındaki kar beyazı bir alanda
Her şeyden önce
Yaşayan sesim ne kadar üzücü.
Şimdi çok uzaktasın uzakta
Aramızda geniş karlar var
Sana gelmek benim için çok zor
Ve işte ölüme dört adım var.
Akordeon söyle, Kar fırtınasına meydan okuyarak.
Yolunu kaybeden o mutluluğa seslenin.
Soğuk sığınaktayım,
senin söndürülemez aşkından dolayı.
*(Rus.) Zemimlik
*Zemlyanka (Russian, Ukrainian: землянка, Belarusian: зямлянка. Czech: zemnice, Polish: ziemianka, Slovak: zemľanka) is a North Slavic name for a dugout or earth-house which was used to provide shelter for humans or domestic animals as well as for food storage. Based on a hole or depression dug into the ground, these structures are one of the most ancient types of housing known. Zemlyankas can be partially or fully recessed into the earth, with a flat roof covered with branches or sod, or dug into a hillside. The use of natural earth for insulation and protection for underground living has evolved into the "earth shelter" technology used today in architecture.
Worl War II: In World War II, partisans, or armed resistance fighters in Eastern Europe sometimes lived in zemlyankas which were used as underground bunkers to provide shelter and a hiding place from enemies. Notably they were used by members of the famous "Bielski partisans" in modern-day Belarus, then German-occupied Poland, where they were called ziemianki in plural form.[1]
Svetlana Aleksiyeviç kitabının başında nasıl yazmaya başladığını ve o günlerin ruh halini paylaşırken savaş yıllarının kadın pilotunun duygularına yer veriyor. İlginç öyküsü var kadın pilotun....
YanıtlaSilSvetlana Aleksiyeviç’in ; eserinin ilk sayfalarında yer verdiği, “kadın pilotun; savaş sonrası yaşadıkları ve duyguları” ilgi çekici; pilot olarak savaşa katılmanın ortaya çıkardığı sorunlar, yaşam sürecinin insanlarda yarattığı değişikliklere bir örnek olarak çok anlamlı…
YanıtlaSilSavaşa katılmasa bile insanların yaşam tarzının “ruh ve beden sağlığı”nı nasıl etkilediği düşündürücü…
SilFarika Hanım ne demişti: Sizin durumunuz normal danışanlarımızdan biraz farklı. Normalde psikoloğa gelenler çoğunlukla kadınlardır. Eşleri psikoloğa gitseler bile, erkekler genelde gelmek istemezler. Sizde ise durum tam tersi…
SilSürecin ilelediği bir seansta ise; “Siz yakayı kaptırmışınız. Paranın idaresini bırakmış, çoluk çocuktan ayrı dört sene, baba sorumluluğunu bile üstelenen eş ve sonrasında da hanım köylü olmak. Yetmemiş gibi, bir de bebek bakımı; ostrojen seviyeniz artmış sizin!”
İşte bu aşamada bir tarafın östrojen seviyesi artıyor ise, karşı tarafın testeron seviyesinin ne olduğu gündeme gelmesi gerekirdi, ama gelmedi; ilginç!
İkinci Dünya Savaşı ve aynı döneme denk gelen Sovyetler’in kuruluş yılları…. savaş ve devrimin kendini kabul ettirme, bir başka ifade ile; yeni yönetim şeklinin otoritesini yerleştirme zorluklarının halka baskı olarak yansıtılması…..
YanıtlaSilOtorite nasıl sağlanacak; Korku iklimi, evlerin içine kadar, hatta ilkokul seviyesinden başlayarak rejim ideolojisinin çocukluktan itibaren yaygınlaştırılması…
SilBütün bunlara paralel olarak banyo ve tuvaletleri müşterek olarak kullanılan, birkaç ailenin beraber yaşadığı evlerin içine kadar giren istihbarat ağları…. herkesi, diğerlerini ele verdiğira hatsılık veren ama şikayet edilmekten korkulduğu içinde bu duyguların fısıltı ile bile konuşulamadığı yeni yaşam biçimi…..
SilÇeşitli unvanlar (Pioner, Konsomol vb. ) ile ideolojiyi benimsetmeyi ve aidiyet duygusu yaratmayı hedefleyen gruplar oluşturulması ve çeşitli ortak giyim (kırmızı kravat, rozet vb.) tarzları ile grupların görünür hale getirilmesi….
SilBu durumun sadece Sovyetlerde olmadığı çağrışımı da akıllar geliyor….. pek de yabancı sayılmayız. Dünyanın her yerinde, hatta bizim ülkemizde bile okullar, gençlik grupları, dini yapılanmalar vb.; ortak kullanılan forma, üniforma tecrübelerimiz; hâlâ şahit olunan gelişmeler olarak canlılığını korumakta…
SilBöylesine çetin şartlarda; “vatanı korumak” anlayışının öne çıktığı (çıkarıldığı) ortamda, aynı düşünce grubu içinde yer almak aidiyet anlamında özel önem sahip görünüyor. Bu nedenle çocuk yaştakilerin bile bu şekilde atılganlık göstermesi bir bakıma toplumsal baskının sonucu olarak değerlendirilebilir….. Nitekim ortak anlayışın geliştirilmesinde çocukların kullanılması ne kadar tartışılır ayrıca sorgulanmayı hak ediyor sanki… farklı çözümler olabilir mi? Sadece insan ve silah gücünün değil; milli güç unsurlarını her biri için ayrı ayrı ve bütün bu unsurların birbirleriyle uyumu konuları; sonuç olarak savaşta karşılaşılması muhtemel olan gelişmeler, barış zamanında gündem oluşturmalı….
SilBöylesine çetin şartlarda; “vatanı korumak” anlayışının öne çıktığı (çıkarıldığı) ortamda, aynı düşünce grubu içinde yer almak aidiyet anlamında özel önem sahip görünüyor. Bu nedenle çocuk yaştakilerin bile bu şekilde atılganlık göstermesi bir bakıma toplumsal baskının sonucu olarak değerlendirilebilir….. Nitekim ortak anlayışın geliştirilmesinde çocukların kullanılması ne kadar tartışılır ayrıca sorgulanmayı hak ediyor sanki… farklı çözümler olabilir mi? Sadece insan ve silah gücünün değil; milli güç unsurlarını her biri için ayrı ayrı ve bütün bu unsurların birbirleriyle uyumu konuları; sonuç olarak savaşta karşılaşılması muhtemel olan gelişmeler, barış zamanında gündem oluşturmalı….
SilSvetlana Aleksiyeviç, “Kadın Yok Savaşın Yüzünde” kitabından savaşın çok da bilinmeyen ve gündeme gelmeyen bir yüzünü anlatıyor. Savaşın ortaya çıkardığı acıların “kadınlar” tarafından yaşanan duygusal boyutunun varlığına dikkat çekiliyor….
YanıtlaSilKitapta geçen (sf.305) “ Zemlyanka“ şarkısının sözleri bu duygulara tercüman oluyor.
Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın; 2 Mart 1923 tarihinde; Türk Ocağı’nda Adana çiftçileri tarafından verilen ziyafette yaptığı konuşmadan bir bölüm:
YanıtlaSil“Behemehal şu ve bu sebepler için milleti harbe sürüklemek taraftarı değilim. Harp zaruri ve hayatî olmalı. Hakiki kanaatim şudur: Milleti savaşa götürünce vicdanımda azap duymamalıyım. Öldüreceğiz diyenlere karşı “ölmeyeceğiz” diye harbe girebiliriz. Lâkin milletin hayatı tehlikeye maruz kalmayınca, savaş bir cinayettir.” 15 Mart 1923