Mihail Aleksandroviç Şolohov 1905’te Don Bölgesi’nde, Viyeşenskaya’nın Krujilino köyünde doğdu. Annesi bu köyden bir Kazak kızıydı. babasıysa Orta Rusya’nın Riyazan bölgesinden Don kıyılarına gelip yerleşmişti. Şolohov lisedeyken Birinci Dünya savaşı başladı, bunu 1917 Şubat ve Ekim Devrimi ile iç savaş izledi. 16 yaşındaki Şolohov, devrimciler safında savaşa katıldı. İç Savaş sona erdiğinde, bir süre hamallık, taşçılık, ilkokul öğretmenliği ve gazetecilik yaptı. 1923 yılında bölge dergi ve gazetelerine öyküler yazmaya başladı. Kitaplaşan bu öykülerin uyandırdığı ilgi, Şolohov’u geniş bir tarih sürecini kapsayan bir roman yazmaya özendirdi: Ve Durgun Akardı Don. Dört ciltlik bir roman yazımı, 1926’dan 1940 yılına kadar, tam on dört yıl sürdü. Ve Durgun Akardı Don, 1941 yılında Stalin Ödülü’nü aldı. … ..
Ve Durgun Akardı Don, Don bölgesinin destanıdır. Eser bir Kazak ailesinin ekseninde Don bölgesini ve savaşın, devrimin ve iç savaşın bölgeye yansıyışını çok yönlü, derinlemesine ama sade bir dille anlatır. Birinci ciltte Don Kazakları’nın Çar dönemindeki yaşam koşulları, gelenekleri, görenekleriyle dile getirilir. Bu cilt, nehir romanın kahramanlarını ve ruh durumlarını da tanıtır. İkinci ciltte, Birinci Dünya Savaşı, 1917 Kerenski Hükümeti dönemi, General Kornilov Olayı ve 1917 Ekim Devrim’iyle, roman kahramanlarının bu olaylardaki durumuna ayrılmıştır. Üçüncü ve dördüncü ciltlerde Don Kazakları’nın ayaklanmaları, Don bölgesinde kurulan bağlı cumhuriyetler, İç Savaş ve Avrupa’nın bu iç savaştaki rolü… ..
Melekof çiftliği, Tatarsk köyünün ta sonundaydı. Ağılın kapısı kuzeyde Don’a açılırdı. Yosun kaplı kireçli yamaçlar arasında yirmi metre kadar aşağıya uzanan sarp bayırı indin mi kıyıya varırdın. İnci
gibi ışıldayan midye kabukları, kurşunî çakıl taşlarıyla kırpık kırpık kıyı derken, bir de bakardın, Don’un çelik mavisi kırpırtılı kuzeyi, rüzgârın altında kaynıyor. Gündoğusuna doğru, harman yerinin çitleri ardında, Hetman şosesi uzanırdı. Bozrak fundalık da o yöne düşüyordu. At toynaklarının ezdiği, yanık kil rengi çayırı geçince yolun iki kola ayrıldığı noktada bir haç vardı. Sonra bozkır. Puslar içinde. Güneyi çorak tepeler çevirmişti. Yol batıdaydı. Alan ı geçer, otlaklara yönelirdi.
… ..
Sığırların ezdiği ekin zamanla yine dikelir. Çiy düşer, güneş çıkar, saplar başlarını yükseltir. Ağır yük taşıyan bir adam gibi önce iki büklüm, sonra dik, kendince. Gün yine parlaktır ekinin üstünde, ekin yine rüzgârda salıntılı.
… ..
… ..
Ne zamandır, Kazağın biri Milerovo yolunda atını sürüp de Hokollarla(*) karşılaşmaya görsün -Ukraynalıların köyleri aşağı Yablonovski’de başlar, Milerova’ya kadar yetmiş beş verst kadar uzanır- yolu onlara bırakmak zorundaydı. Yoksa hâli dumandı. O yüzden Kazaklar nahiye merkezine birkaçı bir arada gitmeyi adet edinmişlerdi. O zaman bozkırda Ukraynalılarla karşılaşmaktan çekinmezler, üstelik bir güzel sövüşürlerdi de.
“Hey, Hokol! Yol ver, domuzun oğlu! Hem Kazak toprağında oturuyorsun, hem bizi yoldan geçirmezsin!”
Ukraynalılara gelince , onlar da ellerindeki tahılı Don’un üzerinde Paramonif’teki merkez zahire ambarına götürmek zorundaydılar ve halleri hiç de daha iyi değildi. Hokol mu, geçen, haydi bir kavga, hiç yoktan. Kazaklar kavga çıkarmasın, olmaz.
Yüzyıllar önce işini bilir bir el Kazak topraklarına ayrılık tohumları saçmış, zamanla bereketini almıştı. Toprak, Kazak’la Ukrayna ve Rusya’dan yeni gelen arasında çıkan kavgalarda kanla sulanıyordu.
… ..
(*)Hokol: Ukraynalılar için kullanılan aşağılayıcı bir terim.
… ..
1914 Mart’ında ılık, şen bir bahar günü Natalya kaynatasının evine döndü. … ..
… ..
“Avusturya Çarını öldürmüler diyorlar.”
“Hayır, veliahtı öldürmüşler.”
“Ama, ataman hazırlıklı olmak için bizi çağıracaklarmış dedi.”
… ..
1914 yılı Haziran ayının dördüncü haftasında tümen karargâhından gelen bir emirle Gregor Melekofûn alayı savaş tatbikatın katılmak üzere Rovno kasabasına aktarıldı. … ..
… ..
Kazağın biriydi, bir uzak diyara gitti,
Atını ovada sürdü de gitti,.
Evini barkını kodu da gitti,
Gün doğdu, akşam çöktü,
Gelin Kazağı boşuna bakledi.
Gözü yolda, gönlü erde bekledi,
Gitti gider, acep gelir mi geri?
Tepelerden öte kar dize vardı,
Buzlar çatırdadı, boralar esti,
Çam ağacı incindi, boynunu büktü,
Kaldı kazağım karlar altında.
Yıkıldı Kazağım, ölürken yalvardı:
Mezarım başına yığın da toprağı,
Diksin yurdumdan bir kartopu ağacı,
Saçılsın üstüme ışıl ışıl baharı.
Azak’tan gelir Don’a vurur
Dizi dizi tekneler
Gencecik atamanım
Yurduna geri döner.
… ..
“Almanya bize savaş açtı.”
… ..
Albay o kadarlıkla kalmadı. … .. Kazakların gönlünde bir milli gurur duygusu uyandırmaya çalışıyordu. Oysa orda toplanmış bin Kazağın aklındaki düşünce, ayaklarının dibinde hışır hışır devrilen düşman sancakları değildi., ansızın alabora olan kendi günlük hayatlarıydı. Karılarıydı, çocuklarıydı, yavukluları, toplanmamış ekinleriydi, yetim kalmış köyleri….
Herkesin kafasında tek bir düşünce vardı: “İki saate kadar trene biniyoruz…”
… ..
… ..
Ne zamandır içimde bir yazma isteği var. … .. “Liza, … ..Tıpta ikinci yılı okuduğunu, tüccar bir aileden geldiğini, koyu çay ve Asmolof enfiyesine bayıldığını öğrendim. … ..
… ..
… .. Yağmur yağıyordu. Ilık tatlı bir yağmur. … ..
‘Yelizavette Sergeyevna, neler hissettiğimi anlattım size. Söz sırası sizde artık.’
… ..
‘Sizi seviyorum. Daha sade nasıl söylenebilir bu?’
… ..
‘Benim de sizi sevdiğimi mi söylememi istiyorsunuz?’
… ..
‘Birbirimizi çok az tanıyoruz. Bilmem…’
… ..
… .. ‘Peki o halde, birlikte yaşayalım. Bakalım zaman ne gösterecek? Yalnız, eski dostumdan ayrılmak için bana biraz zaman bırakın olmaz mı?
… ..
‘Ne zaman serbest kalacaksınız?’
‘Cuma günü, umarım.’
‘Beraber mi yaşayacağız? Yani, aynı evde mi demek istiyorsum?
‘Daha rahat olmaz mı öylesi? Benim evime taşınırsınız?’
… ..
… .. Benim paramla geçiniyoruz, o da yakında suyunu çekecek..: Bir iş bulmam gerekiyor.
… .. Öğle yemeğini iyi bir lokantada yiyecekmiş! İpek çorap almasa olmazmış. Yemeği yedik, çorapları da aldık. Bizim ….lar suya düştü.
Bütün gücümü eritiyor. Bitkin bir haldeyim, soyulmuş ayçiçeği sapına döndüm. kadın değil, için için yanan bir ateş.
… ..
‘’Hemen gidip koku giderici bir pudra alırsan çok iyi edersin. Leş gibi kokuyor ayakların’’
‘Ben de kendi ellerinin her zaman terlediğini söyledim. Cevap vermedi. Sözün edebisi, ruhuma karanlık bir gölge düştü…
… ..
… .. Liza bazen çekilmez oluyor. Durmadan benimle alay ediyor, çoğu zaman kaba bir şekilde. Ben de ona öyle karşılık versem ayrılacağız, onu da ben istemiyorum. Her şeye rağmen gün geçtikçe daha çok seviyorum onu. Çok şımartılmış. Tatlı, şımarık kız! Ancak işitmekle bildiğim şeyler geçmiş başından. Dönüşte beni zorla bir eczaneye soktu, talk pudrasıyla başka bir şeyler de aldı. Koku örter azıcık.
… ..
Günden güne daha çekilmez oluyor. Dün bir sinir krizi geçirdi. Böyle bir kadınla yaşaması çok zor.
… ..
Ortak hiçbir yanımız yok onunla. Konuştuğumuz dil bile ayrı.
… .
Birlikte yaşadığımız hayat çekilmez oldu. Saçmalık. Yine de ondan ayrılmaktan korkuyorum. Her şeye rağmen ondan çok hoşlandığımı söylemek zorundayım. Benliğimin bir parçası oldu artık.
… ..
… Batağa saplanmış gibiyim.
… ..
İşimden ayrıldım. Liza da beni bıraktı. … .. Dimitri Caddesi’nde genç bir adamla gördüm onu bugün. … …
… ..
Sonunda bir çıkar yol işte! Cepheye gidiyorum. ….
… ..
Bunları trende yazıyorum. Voronez’den geçtik az önce. Yarın evdeyim. ‘Tanrı, Çar ve Vatan için’ savaşmaya gidiyorum.
… ..
… .. “Zenginler uğrunda ölüme sürükleniyoruz diyorsun. Peki halk ne oluyor? Halk anlamıyor mu bunu?Halka bunu söyleyecek kimse çıkmaz mı? Kimse gidip de onlara, Kardeşler, siz işte bunun için ölüyorsunuz,’ demez mi?”
“Nerde? Diyelim sen gittin konuştun. Burda sözümüzü tıkılı kazlar gibi birbirimizin kulağına fısıldıyoruz. Git bağır bakalım ortalarda, bağırabiliyor musun?Kafana kurşunu yediğin gündir. Bu savaş uyandıracak halkı. Halk sağır, dilsiz! Bu savaş uyandıracak halkı. Gök gürültüsünün ardından yağmur gelir.”
… ..
“Beni uçurumdan atmak aşağıya isteyen kendisi yuvarlanacak uçuruma… ilahlarımızı üzerlerine çevirmeliyiz,hiç korkmadan Halkı cehennem sürükleyenlere acımak yok!” Garanza yatağında doğruldu, dişlerini gıcırdatarak elini uzattı. BNüyük bir dalga gekecek, tümünü silip süüpürecek!”
… ..
“Evet! Hükümet paçavra gibi atılmalı bir yana Ne zamandır mhalka çektirdiklerini bunların burunlarından fitil fitil getireceğiz!”
… …
… .. Asalak hükümetler iş başında kaldıkça öyle olacak Ama bütün işçi hükümeti olsai savaş mavaş kalmaz hiç. Önce o lâzım. Olacak da! Görürsün! Almanların, Fransızların, bütün milletlerin başına işçiler ve köylüler hükümete geçtiği zaman savaş konusu kalmayacak ki ortada! O zaman sınırlara paydos, öfkeye paydos. Bütün dünyada aynı güzel hayat olacak. Ah be! diye içini çekti Garanza. … ..
… ..
… ..
2. CİLT
1916. Ekim. Gece. Yağmur ve rüzgâr. ak ağaçlarla kaplı bir bataklığın kıyısında siperler. … ….. ..
“Ah bir yıkanabilseydik !” dedi Çubof. Sesinde suya duyduğu özlemi dile getiren bir titreyiş vardı. Ağaç dallarıyla sırtını döver gibi avuçlarını omuz başlarına çarptı..
… ..
“Kazakları öyle hücumlara salıp garcarlar mı hiç?” dedi…. ..
… ..
“Zamanı gelince hükümet yine eski oyununu oynayacak, Kazakları öne sürüp kendini koruyacak.”
… ..
… .. “Sancaktar Bunçuk şimdi sizlere Sosyal Demokrasinin düş kitabını yorumlayacak!”
… ..
… ..Siper savaşları başlar başlamaz Kazak alaylarını, emin yerlere dağıttılar. Günü gelince kullanacaklar, şimdi uslu uslu bekletiyorlar.”
… ..
“Sonra cephede huzursuzluk baş gösterince -o da kaçınılmaz bir şey artık, savaş askerin şurasına geldi, çünkü, kaçak sayısından da belli Kazakları isyanları bastırmaya çağıracaklar.
Kazaklar hükümetin elinde tuttuğu taş. Günü gelince ihtilâlin başını ezmek için kullanacak o taşı.”
… ..
… .. “Yiyecek sıkıntısı var. İşçi mahalleleri kırılıyor. Hoşnutsuzluk, içten içe kaynayan bir huzursuzluk…”
… ..
… ..”Biz bu savaştan iyi çıkmayacağız…. Ne dersiniz, beyler?”
“Rus-Japon Savaşı 1905 İhtilâlini doğurdu. Bu savaş nda yeni bir ihtilâlle sonuçlanacak. İhtilâl de değil yalnız, iç savaş çıkacak,” … ..
… ..
… .. “Duma’da Sosyal Demokrat üyeler hükümetin aleyhine çalışmışlar ve o yoldan vatanın yenilgiye uğramasına katkıları olmuştu, hatırlıyor musun?”
… ..
… .. “Çarlık yıkılıp gidecek, emin olabilirsiniz!” demişti… ..
… .. “... .. Bir an için kabul edelim, diyelim bu savaş, sonunda iç savaşa dönüşecek. Peki sonra ne olacak? İmparatorluğu devireceksiniz, yerine ne biçim bir hükümet koymayı düşünüyorsunuz?”
“İşçi sınıfının hükümetini koyacağız.”
“Yani meclis mi?”
“Ondan da fazlası.”... ..
“İşçi diktatörlüğü.”
“Tamam anlaşıldı! Peki, aydınlar ne olacak? Köylüler? Onlar ne yapacaklar?”
"Köylüler bizimle gelecek. Aydınlardan bir kısmı da öyle. Öbürleri… Öbürlerini de böyle yapacağız işte!” Sert bir hareketle elindeki kâğıdı buruşturup bir yana fırlattı. “Böyle yapacağız işte!” dedi, dişlerinin arasından.
“Pek yüksekten uçuyorsun…” dedi Listnitski.
“Yükseklere konacağız?” diye cevabı yapıştırdı Bunçuk.
“Belki konamazsınız. İyisi mi hazırlıklı olmalı.”
“Niçin o halde gönüllü geldin sen cepheye? Niçin, hatta, gayret edip subay oldun? Görülerinle nasıl bağdaştırıyorsun bunu? İnanılır şey değil! Bir adam
madem savaşa karşıdır, kendi, ne diyordun onlara, sınıf kardeşlerinin ölümünü isteme, hiç o adam subay olur mu? Kalmikof ellerini çizmelerinin konçlarına çarpıp sahiden içinden gelerek güldü…
… ..
… .. Ve Lenin’in sözlerini okudu onlara:
… … Örgüt budur işte…. ..
Aynısı işçi sınıfının burjuvaziye karşı savaşında da doğrudur. Bugün bir ihtilâl ortamı ile karşı karşıya değiliz…
… ..
“Peki ama , nedir bu ‘ortam” diye Çobov söze karıştı.
Buncuk sanki yeni uykudan uyanmış gibi süzdü onu. … ..
“Ortam’la ne demek istiyorsun dedim.”
“Anladım ne dediğini. Ama anlatması güç benim için.”
… … “Devam et okumaya,” dedi.
Bugün bir ihtilâl ortamıyla karşı karşıya değiliz. Yığınlar arasında huzursuzluk yaratan, ya da onları harekete geçiren şartlar yok ortada. Bugün elinize karşı bir oy pusulası uzatılıyor. Alın onu. Ve oyunuzu düşmanlarınıza karşı bir silah olarak kullanmak için nasıl örgütleneceğinizi öğrenin, hapse girmek korkusuyla koltuklarına yapışan adamları meclislerde
iş sahibi kılmak için değil. Bir gün gelir oy pusulanız elinizden alınır, yerine bir tüfek, ya da tekniğin son icadı bir otomatik tabanca verilir. Bu ölüm ve yıkım silahının alın ve savaştan korkan gözü yaşlı, burnu sümüklü adamlara boş verin. Ve işçi sınıfının boyunduruktan kurtulması için yeryüzünde ateşle, demirle ortadan kaldırılması gereken daha çok şey var. Yığınlar arasında kızgınlık ve umutsuzluk arttığında, bir ihtilâl ortamı belirdiğinde, yeni örgütler kurmaya, bu yararlı ölüm ve yıkım silahlarını kendi burjuvalarınıza karşı kullanmaya hazırlanın.
Kapı vuruldu, Beşinci Bölüğün başçavuşu içeri girdi. Bunçuk okumasını yarıda kesti.
Başçavuş Kalmikof’a bakıp, “Kumandanım,” dedi, “Alay karargâhından bie emir eri
gelmiş.”
Kalmikof’la Çubov kaputlarını sırtlarına alıp çıktılar. … ..
… ..
“Bu mitralyözcüler, hepsi Bolşevik heriflerin. … .. Görüşlerinden yana olmayacağımızı biliyor, yine de kendini açığa vurdu! Deli bozuğun teki del hani. “Tehlikeli adam, bu Bunçuk.”
… ..
… .. Merkilof kâğıdı bir yana itti,... .. okunaklı el yazısyla bir şeyle ryazmaya koyuldu:
“Kumandanım,
Size daha önce bildirmiş olduğum tahminlerim tamamıyla doğru çıktı. Bugün bizim alayın subaylarıyla (Beşinci Bölü’ten Yüzbaşı Kalmikof’la Teğmen Çuhof, Üçüncü Bölük’ten Üsteğmen Merkulaf ve ben hazır bulunuyorduk) bir konuşma sırasında Sancaktar Bunçuk, ne gibi bir maksatla olduğunu doğrusu ben de tam anlayamadım, siyasi inançlarına uygun olarak ve hiç şüphesiz partisinin talimatı gereğince giriştiği faaliyeti açığa vurdu. Üzerinde bir miktar yasaklanmış belge vardı. Mesela Cenevre’de basılan kanun dışı ‘Komünist’ dergisinden bir parça okudu bize. Hiç şüphe yok ki, Sancaktar Bunçuk alayımızda yeraltı faaliyetine girişmiş bulunmaktadır (alaya gönüllü olarak katılmasının sebebibu olabilir sanıyorum). İlkjin mitralyözcüleri kazanmayı düşünüyorlar. Mitralyözcülerin moral durumu bozulmuştur. Ve bu tehlikeli adamın telkinleri bütün alayın morali üzerinde tesirini göstermeye başlamıştır.Emirlere itaatten kaçınıldığına birkaç kere şahit olduğumuzu özel şubeye bildirmiştim.
Bunçuk izinden (Petrograd’dan) yeni döndü. Gelirken yanında bir hayli propaganda materyali getirdiği biliniyor. Bundan böyle belirttiğim hususlara dayanarak şu sonuca varmış bulunuyorum: 1- Sancaktar Bunçuk’un suçu açıkça sabittir (konuşmamızda hazır bulunan subaylar bu dediklerimi yeminle doğrulayacaklardır. 2- İhitilâlci faaliyetine engel olmak için derhal tutuklanarak harp divanına sevk edilmelidir. 3- Makineli birliği kısa zamanda dağıtılmalı, tehlikeli unsurlar tutulmalı, gerisi ya cephe gerisine gönderilmeli ya da öbür alaylara dağıtılmalıdır.
Vatanımave İmparatorluğa hizmet yolunda beslediğim samimi arzunun dikkate alınmasını rica ederim. Bu mektubun bir kopyasını Kolordu Kurmay Başkanlığına yolladım.
Yüzbaşı Yevgeni Listnitski”
… ..
Ertesi sabah başçavuş ebdişeli bir yüzle Listnitski’nin sığınağına gekldi……
“Kumandanım, bu sabah… Kazaklar siperlerde bu kâğıtları ele geçirmişler . Biraz tuhaf, ne bileyim… En iyisi size haber vereyim dedim…”
… ..
Başçavuş daktilo ile yazılmış birkaç buruşuk bildişri uzattı. Listnitski okudu:
BÜTÜN ÜLKELERİN İŞÇİLERİ
BİRLEŞİN
Asker Yoldaşlar,
Bu kahrolası savaş iki yıldır sürüyor. … ..
… ..
… .. Kahrolsun sömürgeci savaş! Yaşasın bütün dünya emekçilerinin birliği!
… ..
… ..
“Bu ne rezalet! Birbirimizi mi arayacağız şimdi burda?” diye sinirlenip bağırdı Merkulof.
… ..
… ..Çariçenin çevresini saran Almanlardan söz eder oldu. Bir keresinde, “Çariçe kendisi Alman kanından olduktan sonra, hiç hayır bekleme bu işten!” diye mırıldanmıştı. “Fırsatını buldumu götürğr düşmana kendi elleriyle satar bizi…” … Bu ihtilâllerden bir hayır gelmez kimseye, anladın mı, kötüdür sonu. Aklından çıkarma, biz Kazakların kendi hükümeti olmalı. Başkası bize yaramaz… Kuvvetli bir çara ihtiyacımız var bizim, Nikolay Nikolayeviç* gibi birine Bu mujiklele hiçbir ortak
*Nikolay Nikolayeviç (1856-1929) I. Dünya Savaşı’nda Rus orduları başkumandanı olarak Grandük. İç savai sürerken yurtdışına kaçtı, prada Vrangel’in ve Çarcıların desteğiyle Rus tahtı üzerinde hak iddia edenlerden biri oldu.
yanımız yok bizim. Kazla domuz yoldaş olmaz. Mujikler toprağı ellerine geçirme sevdasında, işçiler desem, ücretlerini arttırmaya bakıyor. Bize ne verecekler, peki? … .. … Babası daha yamandı. 1905’te olduğu gibi bekleyecek bu, bir ihtilâl gelsin kapıya dayansın, ondan sonra yıkılıp gidecekler . Ya bizim kazancımız ne olacak bundan Bir kere Çarı kapı dışarı etsinler, sonra üzerimize çullanacaklar. Önce eski defterleri çıkaracaklar, sonra topraklarımızı alıp köylülere verecekler. Gözümüzü dört açmalıyız.
… ..
1917 Ocağında, veremden az az ölmekte olan öğretmen Balanda bir gün yanına varıp yakındı:
“İhtlâl geldi kapıya dayandı, … ..
… ..
Ocak ayında Rasputin’le Çarlık ailesi hakkında çıkan şehir dedikodularının yankılar Don havzası köylerinde hâlâ revaçtaydı. … ..
… ..
Güneybatı cephesinde yedekte tutulan piyade tümenlerinden birinin 1’nci Tugayı ile 27’nci Don Kazak Alayı Şubat İhtilâli’nden önce başgösteren karışıklıkları önlemek için Petrogread’a gönderilmek üzere cepheden çekildi. … .. Daha hareket ettikleri gün, İmparatorun başkumandanlık karargâhında tahttan çekildiğini bir kararname imzaladığına dair ısrarlı söylentiler kulağa geldi.
… ..
… .. Devlet Duması’nın Geçici Komisyonu hükümete el koymuştur.
… ..
Köşede, sıkıştırılmış saman balyalarının yanında başka köylerden birkaç kazak alçak sesle konuşuyorlardı. Bir ara bir türkü tutturdular. Çir’den bir kazak,Alim of, kıvrak bir dansa başladı. … ..
Yükünü vurmular sırtına, bekliyor savaş atı,
Sahibinin evlendiği kilisenin kapısında
Ana, torun ve güzelim genç kadının
İki gözü iki çeşme ağlamaları yakın.
Lakin Kazak varınca ileri, hazır olmuş savaşa,
Karısı üzengiden tutar, mızrağından yeğeni…
Komşu vagonda vızıltılı bir akordeon Kazaska çalmaya başladı, ordu çizmelerinin döşemeyi gaddarca dövdüğü duyuldu. Çatlak bir ses
haykırıyordu:
Hayat mı bu, yandım bittim,
Çar yüküne sırt yetmiyor!
Kazak mısın, eğ başını,
Pugaçofum* sesleniyor:
“Yoksul millet gelin beri,
Kazaklarla Kazak başı…”
*Yemelyan Pugaçof, 1773-1775 arasındaki köylü ayaklanmasında, Kazakların ve köylülerin lider.
Tiz perdeden çatlak bir ses öbürünü bastırdı:
Çar hizmeti namusumuz,
Karısını kim özlemez?
Bir kız olsa özlem neye,
Çarın canı cehen…
Kazaklar türküyü kestiler, birbirlerine göz kırpıp sırıtarak öbür vagonda gittikçe artan şamataya kulak kabarttılar. … ..
… ..
… ..
“Rezalet ya! Subaylar eskisi gibi tepeden baktılar, yanaştırmadılar Kazakları yanlarına, onlar da o yüzden son efere kadar Bolşeviklerin etkisi altına girdiler. Hatta yüzde doksanı Bolşevik şimdi. Göreceksiniz, korkunç olaylar olacak, hiçbirinden sakınamayacağız. Bundan şüpheniz olmasın. 3 Temmuz, 5 Temmuz* tehlikeye kulak asmayanlara sert uyarılar oldu… Ya Kornikof’la birlikte dövüşürüz, ya da Bolşevikler yeni bir ihtilâl çıkarırlar. Dinleniyorlar şimdi. Daka ne kadar bırakacağız bu böyle devam etsin? Olaylar patlak verdiğinde güvenilir Kazaklar olmalı yanımızda.”
*Petrogrda’ta geçici hükümete karşı,işçilerin, askerlerin ve bahriyelilerin silahlı kitlesel gösterileri.
… ..
Rusya’nın bir ayağı çukurdadır, efendiler…”
“Bilmiyor muyuz sanki? Tabii biliyoruz. Ama bazen elimizden bir şey gelmiyor işte. Birinci
emirle**, Okopnaya Pravda*** zehirli tohumlar saçıyor.
**Petrograd Sovyet Merkez Yürütme Komitesi’nin, orduda eski Çar Ordusu subaylarını denetlemekle seçilmiş örgütler oluşturulmasını öngören 1 Mart 1917 tarihli bir numaralı emri.
***1917’de yayınlanan Bolşevik günlük gazete. Anlamı “Siper gerçeği”dir.
… ..
… .. Kazaklara ihtiyacımız olacak.Komiteler Kazakları Bolşeviklerden yana çekiyor.Biz onları kendimize bağlamalıyız diyorum.
… ..
Dolgof’un gün görmüş gür sesiyle, … .. az sonra insanı kendinden geçiren güzelim bir şarkıya döndü:
… Ama bizim Don, durgun ırmağımız, aziz atamız,
Kâfire boyun mu eğdi? Moskof’tan akıl mı sordu?
Kılıcın ucuyla selamladı Türkleri yüzyıllar boyu.
Yıldan yıla Don bozkırı, anamızca toprağımız,
Meryem uğruna, kendi imanı için,
Evet ya, ırmağın hürriyeti, dalgaların sesi için,
düşmanlarıyla vuruştu….
… ..
Öbür bölüklerin subayları gittikten sonra Atarçikof geldi, Listnistki’nin yanına oturdu. … .. “Bilsen, Yevgeni,” dcedi, “nasıl seviyorum, bilsen Don’u nasıl seviyorum! Kazak hayatının taa ne zamandan süregelen eski geleneğini nasıl seviyorum! Kazaklarımı, Kazak kadınlarını… Hepsini, hepsini! … .. Ama şimdi düşünüyorum da, biz bu Kazakları yanlış yola sürüklüyor olmayalım, ha? Bu mu onları götürmek istediğimiz yol acaba?
… .. “ Bakıyorum, ihtilâl bizi ikiye ayırmış gibi. Keçiyle koyuna döndük. Çıkarlarımız bizi birbirimizden ayırıyor âdeta.”
… ..
… .. Zaten aslını sorarsan, anavatan dediğin ne ki Kazaklar için. Olsa olsa soyut bir kavram. … ..
… ..” … .. Savaşın iç savaşa dönüştürülmesi halinde ortaya çıkacak sonuçları onlara anlatmalıyız.”
…. .. Halk hak olanı istiyor. … ..
… ..
1917 Ocak ayında Gregor Melekof savaşta gösterdiği yararlıktan ötürü sancaktar rütbesine yükseltildi. … ..
… .. İzvarin’le izinden döndüğü gün tanışmıştı. Sonraları görev sırasında da, görev dışında da sık sık görüştüler. Gregor farkına varmadan İzvarin’in etkisi altında kalmaya başladı. İzvarin hali vakti yerinde bir Kazağın oğluydu. Novoçerkassk askeri öğrenci okulunda yetişmiş, okuldan çıkar çıkmaz doğru cepheye, Onuncu Don Alayına gitmişti…. ..
Olağanüstü kabiliyetleri olan, zeki, orta-karar Kazak subayının çok üstünde eğitim görmüş biriydi İzvarin. ve ateşli bir Kazak özerkliği taraftarı idi. Şubat ihtilâli önünde büyük ufuklar açmıştı. Milliyetçi Kazak çevreleriyle ilişki kurmuş, Don bölgesinin tam özerkliğe kavuşması için aklıllı propaganda çalışmalarına girişmişti. Çarlık idaresi Kazakları boyunduruk altına almadan önce Don’da hüküm süren düzenin yeniden kurulmasını istiyordu. İyi tarih bilirdi. Don Kazaklarının kendi hükümetlerini kurduktan sonra sürecekleri özgür hayatı inandıraraktan, pek güzel anlatıyordu. … .. Kazak ulusu kendi hudut boylarına muhafızlar koyup Ukrayna’yla, Büyük Rusya’yla, hiç boyun bükmeden, eşit şartlarda karşı karşıya gelecek, ticaret yapacak, mal değiş tokuş edecekti.
Saf Kazakların, yarım yamalak okul görmüş başlarını döndürmek İzvarin için işten bile değildi. Gregor da onun büyüsüne kapıldı. … .. Kazakların gönüllerinde yatan gizli duyguları uyandırmak için birebirdi söyledikleri.
… ..
“Yalnız Don Bölgesi bağımsız olacak ve mutlak şekilde tek başına yaşayacak demiyorum. Kuban’la, Terek’le, Kafkas yaylalarında yaşayanlarla birlik olacağız. Federasyon kuracağız. Bir arada yaşayacağız, yani. … ..
… ..
… ..Söyleyeyim sana da öğren: “Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi.’ Anladın mı şimdi?’’İçi’ Şimdilik köylülerle köylülere el ediyorlar, ama, bakma, onların esas temeli işçi sınıfıdır. İşçileri zincirlerinden kurtarıyorlar, fakatköylüleri belki eskisinden de daha sıkı esaret altına alacaklar. Hayatta hiçbir zaman herkesin nasibi değildir. Eğer Bolşevikler üstün çıkarsa işçilerin işine yarayacak, geri kalanlar için hiç de iyi olmayacak. Çarlık geri gelirse toprak sahipleri ve onlar gibileri iyi olacak, gerisi için kötü. Biz ne birini, ne öbürünü istiyoruz. Biz kendi kaderimize kendimiz sahip çıkmak istiyoruz. … .. Tanrı bizi dostlarımızdan korusun, biz düşmanlarımızın icabına bakarız…. ..
… ..
“… .. Eskiden Çarlar ezerdi bizi, şimdi Çarlar ezmezse başkaları ezecek..”
… ..
“Seçimle gelen bir halk hükümeti kurulmalı! Generallerin eline düşersek yeniden savaş çıkacak çünkü. Ondan da herkese gına geldi artık. Bütün dünyada bir halk hükümeti kurulabilse de haklar ezilmese, savaşa sürülmese! … ..
… ..
Rostof ve dolaylarında savaş altı gün sürdü. Sokaklarda , dörtyol ağızlarında çarpışmalar oluyordu. İstasyon Kızıllarla Beyazlar arasında iki kere el değiştirdi. Altı gün içinde iki taraf da ellerine geçen tutsakları yaşatmadı.
… .. İki Kızıl Muhafızn yakaladıkları bir subayı kurşuna dizdiklerini gördüler. … ..
… ..
Teğmen devam ediyordu.: “Bir iki gün önce bir Kızıl Muhafız birliği köye varıyor. Almanlar Akrayna’yı işgal ettiler, biliyorsunuz. Don iline ilerledikçe Kızıl Muhafızlar demir yolundan bu yanlara sürüyorlar. İşte Kızıllar Siyetrakof’a giiriyorlar. Kazakların malını mülkünü yağma ediyorlar. Kadınların ırzına geçiyorlar, kanunsuz tutuklama lar filan oluyor. Komşu köyler bunu öğrenince silahlarını kaptıkları gibi Kızılların üstüne çullanıyorlar. Birliğin yarısı öldürülüyor, yarısı tutsak ediliyor. Kazakların eline iyi malzeme geçiyor. Şimdi Mugilinskaya ve Kazanskaya nahiyeleri kendi bölgelerinden Bolşevik hükümetini kovaladılar. Genç, ihtiyar, bütün Kazaklar, dugrun Don’u savunmak için silaha sarıldı. Viyeşenska’da İhtilâl Komitesini yaka paça kapı dışarı ettiler, yerine bir nahiye atamanı seçildi
… ..
3.CİLT
Ey atamız, ey durgun ve şanlı Don!
Don, atamız bizim, Don, koruyucumuz,
Adı mübarek, ünlü şanlı, Don!
Yalnız, bi zamanlar, sen ey Don, hızlı akardın,
Hızlı ve temiz akardın.
Şİmdi ama, ey Don, bozbulanık akan Don,
Neden öyle için dışın bozbulanık akarsın?
Aldı sözü durgun Don ve şanlı Don, dedi ki:
“Bozbulanık akmayayım da neyleyim?
Yiğit kartallarım uçtu gitti,
Kartallarım, Don Kazaklar
Gitti kıyımlarım da aktı gitti.
Oldu bitti, sarı kumlarımda uzun uzun sazlar bitti.
*Eski bir Kazak türküsü
1918 Nisanında Don ilinde büyük bir yarılma görüldü. Kuzey nahiyelerinin cepheden dönen Kazakları -Koper, Ust-Medveditskaya,yukarı Don ırmaklarının
suladığı kıyıların Kazakları- geri çekilen Kızıl Partizan birliklerine katıldılar aşağı nahiyelerin Kazakları artlarından bastırıp onları il hudutlarına doğru sürdüler.
Koper nahiyesinin Kazakları, hemen hemen tümüyle, Kızıllardan yana çıktılar. Ust-Medveditskaya nahiyesi Kazaklarının yarısı destekledi onları, Yukarı Don’un Kazaklarından pak az yardım gördüler.
Yarılma 1918’de gerçekleşti ama, aslında, yüzyıllar öncesi başlamıştı. Kuzey Kazakları yoksuldular.Ne verimli toprakları, ne üzüm bağları, ne değerli av ve balık alanları vardı. Zaman zaman Çerkast’an ayrılırlar, akıllarına estikçe Büyük Rusya nahiyelerini basarlardı. … ..
… ..
Nisanın sonuna doğru Kızıllar Don ilinin üçte ikisini bırakıp gidince, bir çeşit mahalli hükümet kurma zorunluluğu çıktı ortaya. 28 Nisan’da Don Geçici Hükümet üyeleri ile nahiyeler ve ordu birlikleri delegelerini bir araya getirecek bir Konsey toplanmasına karar verildi.
… ..
General Krasnof. … ..
… .. Rusya’dan, Rusya’nın eski şanından ve gücünden Don’un geleceğinden söz etti. O günkü durumu ana çizgileriyle özetledi, kısaca Alman işgaline dokundu, BOlşevikler yenilgiye uğratıldıktan sonra Don’un bağımsız olabileceğine değinerek alkışlar ve onaylayıcı haykırışlar arasında söylevine son verdi.
“Don ilini Askeri Konsey yönetecek. İhtilâlin hürriyete kavuşturduğun Kazaklar, Kazak hayatınıneski uhteşem düzenini yeniden kuracaklar, ve biz, eski günkerde atalarımız gibi, gür ve tok sesimizle haykıracağız: ‘Biz uysal Don’un Kazakları, sana ey k^gir yapılı MOskova’nın Beyaz Çarı, hoş geldin diyoruz!’”
O akşam Krasnof otuza karşı yüz yedi oyla Don Kazakları Atamanı seçildi. …
… ..
Don’dan kalkan uzun araba katarları Ukrayna’dan geçip Almanya’ya beyaz buğday, tereyağı, yumurta ve sığır taşıyordu.
… ..
1918, Birinci Dünya Harbi yıllar ve bugünü de hatırlatan; “Don’dan kalkan uzun araba katarları Ukrayna’dan geçip Almanya’ya beyaz buğday, tereyağı, yumurta ve sığır taşıyordu. Her arabanın başında mavi-akca üniforması, siperliksiz, yuvarlak kasketi, hazırda duran süngüsüyle bir Alman eri nöbet tutuyordu. Topukları nalçalı, kahverengi iyi deriden Alman çizmeleri Don yollarını tozuttu. Bavyera süvarileri hayvanlarını Don’dan su içirmeye götürdüler. Ama Don-Ukrayna hududunda silah altına alınınangenç kazaklar On ikinci Don Kazak Alayının hemen hemen yarısı, Staroblesk yakınlarında bir parça Ukrayna toprağı daha ele geçirme uğruna savaşarak öldü.
… ..
… ..” … .. Biz Kazaklara bu hükümetin ne yararı var?”
“Hangi Kazaklara? Kaç çeşit Kazak var!”
“Ne kadar varsa işte”
“Hürriyet, eşitlik… Bekle… Bir şey var ki, sen…”
“1917’de de öyle diyorlardı. Ama artık yutmuyoruz….” gregor onun sözünü kesti. “Bize toprak mı verecekler? Toprağımız zaten var, fazla bile. Biraz daha hürriyet olsun, birbirimizi sokaklarda boğazlayacağız. Eskiden atamanları kendimiz seçerdik, şimdi yukarıdan gönderiyorlar. Bu hükümet Kazakların başına bela getirecek, bela! Mujiklerin hükümeti bu. Bize yaramaz. Bize generaller yaramaz. Koministi de, generali de, hepsi bir bunların. Hepsi boynumuza boyunduruk.”
… ..
… .. Bolşevikler de cahil halkı öyle kandırıyorlar işte. Yemlik bir dolu güzel sözler saçıyorlar ortaya, millet sapır sapır doluyor ağlara. Hani nerde eşitlik dediğin? Kızıl Orduyu al: Köylerden geçtiler gördük. Takım kumandanlarının ayağında kanarya sarısı deri çizmeler vardı, bizim İvan dökülüyordu. Tepeden tırnağa meşin urbalara bürünmüş subaylar gördüm ban. Pantolonu, paltosu, hepsi. Başkalarında ama, bir çift çizmeye yetecek deri yoktu. Şûra Hükümeti başa geçti geçeli şunun şurası bir yıl oldu, iyice bir yerleşsin, kök salsın, nerede kalacak o eşitlik? Cephede hep diyorduk, hep eşit olacağız diyorduk, subaylar da erler de aynı parayı alacak. Yok ama, yemdi o, yem! … .. Ama bir de şimdi bak herife! Yükselmiş, başı göğe ermiş. Zulmünden yanına varılmıyor. Yerinde kalmak için, karşısına kim çıkarsa çıksın canlı canlı derisi yüzer. Yüzer de hiç tınmaz.
“Karşı-ihtilâlci sözler bunlar hep,” diye İvan Aleksiyeviç soğuk soğuk cevap verdi. … .. Değişmişsin sen. Şûra Hükümetine düşman olup , çıkmışsın.
… ..
4.CİLT
Yukarı Don Kazaklarının ayaklanması hatırı sayılır Kızıl Kuvvetlerinin Güney Cephesinden çekilmesine yol açarak; Don Ordusuna Novoçerkask’ı koruyan kuvvetlerini yeniden toparlayıp en güvenilir ve en denenmiş alaylarından (özellikle aşağı Don kazaklarıyla Kalmıklardan) kurulu yaman bir vurucu kuvveti Kamenskaya ve Ust-Belokalivenskaya bölgelerinde yığma fırsatını verdi. Vurucu kuvvetin görevi, günü gelince General Fitzhalarof’un birliklerine katılmak, Sekizinci Kızıl Ordunun On İkinci Tümenini dağıtmak, On Üçüncü TÜmenle Ural Tümeninin gerisine inmek, kuzeyde cepheyi yararak isyancı Kazaklarla irtibat kurmaktı.
… ..
… .. 1918 yazında askere alınan genç Kazaklardan kurulu “Genç Ordunun” elde kalan süvari birlikleriyle en gözde alayları toplanma merkezlerine hareket ettiler.
Bu arada, dört bir yandan sarılıp kuşatılan isyancılar, üzerlerine varan Kızık Kuvvetlerin saldırılarını püskürtmeye devam ediyorlardı. Güneyde, Don’un sol yakasında, iki isyancı tümeni siperlere çakılıp inatla dövüştü, Kızıl Ordu bataryalarının bütün cephe boyunca aralıksız sürdürdükleri korkunç top ateşine rağmen düşmanı beri yana geçirmedi. Üç tümen daha batıdan , kuzeyden ve doğudan saldırılara karşı isyancı topraklarını savunuyordu. Kayıpları korkunçtu: Özellikle kuzeydoğu kesiminde. Buna rağmen geri çekilmeyi hiç düşünmediler. Koper nahiyesi hudutları boyunca yayılan mevzilerini yılmadan savundular.
… ..
… .. Ama yine de İngiliz Kralı ile Britanya İmparatorluğu'nun çıkarları ihmale gelmezdi.Yöre hatibinin konuşmasını dikkatle dinledi ve hemen her şeyi anladı. Başkalarına belli etmiyordu ama, iyi Rusça bilirdi.
Orda toplanmış bozkır çocuklarının çeşit çeşit yüzlerine gerçek bir İngiliz gibi şöyle yukardan baktı, bir bir. Kazak kalabalıklarıyla karşılaşanları her zaman etkileyen karmakarışık soy özellikleri onun da dikkatini çekti. Islav kanından gelme sarışın bir Kazağın yanında her haliyle Moğolum diyen biri duruyordu. Onun yanındaki, kolu sarılı, omzuna asılı karga karası bir Kazak, kır saçlı bir dedeyle konuşmaya dalmıştı. … ..
Albayın oldukça geniş bir tarih bilgisi vardı. Kazaklara bakarken düşünüyordu: Ne bu barbarlardan, ne de onların torunlarının önderliğinde Hindistan'a yürümeleri sözkonusu olabilirdi. Bolşevikler yenildikten sonra, iç savaştan bezgin düşen Rusya büyük devletler arasında daha uzun zaman gerilerde kalacak, Britanya’nın doğudaki mülkleri daha nice yıllar tehlike yüzü görmeyecekti Albay, Bolşeviklerin nasıl olsa yenileceklerine inanıyordu. Soğukkanlı düşünen bir adamdı, savaştan önce uzun yıllar Rusya’da yaşamıştı. Bu yarı barbar ülkede kominist fikirler nasıl olur da yer eder, kökleşir, aklı almıyordu.
… ..
Tercüman, generalin sözlerini alelacele İngilizceye çevirdi. … ..
… ..Kulübenin köşesinden bir türkü sesi geliyordu. Tiz, titrek bir ses:
Hiç ayak değmemiş, at izi görünmemişti,
Ama vaktiyle bir Kazak alayıydı, geçmişti
O yoldan. Ardından bir yaman küheylan,
Bir güzelim eyerdi sallanan sağrısında,
İpek dizginleri çözülmüş, yuları da,
Ardından bir genç Kazaktı koşan.
Koşarken bağırdı Kazak:
“Bekle, bekle sadık atım benim,
Bırakma, yüzüstü bırakma beni,
Çeçenlerin hışmına salma beni.”
Türkiye dalıp giden Gregor Kul,benin beyaz badanalı duvarına dayandı, ne atların kişnemelerini,
ne de sokaktan geçen arabaların gıcırtısıını işitir oldu.
… ..
…. ..
Tıpkı 1918’de olduğu gibi, Don Ordusu Koper Bölgesinin hudutları ötesine kadar ilerledikten sonra yine saldırı hızını yitirdi. Yukarı Don’un Kazak isyancıları ile Koper Irmağı Kazaklarından bir çoğu hâlâ, Don Bölgesi hudutları dışında savaşmak istemiyorlardı. Öte yandan Kızıl Ordu birlikleri de onlara karşı ınatla direnmekteydile. Şimdi takviye görmüşler,üstelik mahalli halkın desteğini kazandıkları topraklarda harekâta girişmişlerdi. Bir kere daha Kazaklar kendilerini savunmaktan öte bir adım atmamaya kararlıydılar. Beyaz Ordu kumandanlığının bütün kurnazlığı, kendi toprakları içinde daha geçende gösterdikleri yiğitlikle savaşmaya razı edemedi. Oysa, bu kesimde kuvvet dengesi onlardan yanaydı. … ..
… ..
… .. ayrıca, tank birlikleri ve hem keşiflerde, hem de savaşta kullanılan oldukça bol sayıda uçak desteklemekteydi. Yine de, ne elindeki Fransız uçakları, ne İngiliz yapısı tankları, topçusu Vrangel’inn Kamişin’den öteye gitmesini sağlayabildi. Bu kesimde gelişen sürüncemeli, kıyasıya savaşlar cephe hattında durumu çok az değiştirdi.
Temmuz sonunda Kızıl Ordu, Güney Cephesinin orta kesiminde geniş bir taarruz harekâtının hazırlığına başladı. Dokuzuncu ve onuncu ordulardan Şorin kumandasında bir vurucu kuvvet kuruldu. Doğu Cephesinde Kazan ve Saratof savunma bölgelerinden çekilen iki tümen onlra destek olacak, vurucu kuvvet cephe hattı yedeklerinden birlikler ve Elli Altıncı Piyade Tümeniyle takviye edilecekti. … ..
… …
Yolun kenarından bir alay geçiyor olmalıydı. Birden bire, önden giden bir türkücünün mert sesi, tek başına sessiz bozkırın üzerinde bir kuş gibi yükseldi:
Oy ırmak boyu, kardeşler, Kamişinka’da
Şanlı bozkırda, engin Saratof bozkırında
Kazaklar yaşardı, özgür ve bağımsız,
Bütün Don ve Greben ve Yayık Kazakları…
Ve atamanları Yermak’tı, Timofey’in oğlu,
Reisleri Astaşka, Lavrent’in oğlu…
Hepsinin aklında aynı düşünce
Yaz geçecek, yazın sıcağı geçecek,
Kış gelecek, kardeşler, soğuk kış gelecek,
Nasıl, nerde geçirecez, kardeşler, o kışlı biz?
Yayık yolu uzundur, uzun sürer yürümesi,
Volga’ya uzansak hırsıza çıkar ünümüz,
Kazan’a gidelim desek Çar var orada da,
Korkunç Çar,İvan Vasilyeviç…
… ..
*Ve Durgun Akardı Don & Mihail Şolohov
Özgün ad: Rusça özgün adı: Тихий Дон, Türkçesi: Durgun Don
Çeviren: Tektaş Ağaoğlu
Doğa Basım Yayın
*Ve Durgun Akardı Don - Vikipedi (wikipedia.org)
*Ve Durgun Akardı Don, (Rusça özgün adı: Тихий Дон, Türkçesi: Durgun Don) Mihail Şolohov'un ilk büyük eseri, geniş bir tarih sürecini kapsayan dört ciltlik bir romandır. Yazar bu romanla 1965'te Nobel Edebiyat Ödülü'nü alır.
Eserin kahramanı bir Kazak köyü olan (aynı zamanda yazar Mihail Şolohov'un da doğum yeri olan) Vyeşenskaya'lı Gregor Melehov'dur. Gregor'un gençlik dönemindeki köy
yaşantısından başlayarak I. Dünya Savaşı'na katılması, cephede yaşananlar ve aynı süreçte Çarlığın yıkılışı ve Sovyetler Birliği'nin kuruluması sürecinde Kazaklar'ın neler yaşadıklarını ve bu sürecin neresinde olduklarını benzersiz betimlemelerle anlatan dünya edebiyatının en önemli eserlerinden biridir. Eser I. Dünya Savaşı'ndaki Rus Devrimi'ni ve o dönemki toplumun sosyal ve politik duruşunu tarafsızca ve gerçek anlamıyla okuyucuya yansıtmaktadır.
… …
*Don Nehri (Rusya) - Vikipedi (wikipedia.org)
*Don Nehri (Rusça: Дон), Rusya'nın başlıca nehirlerinden birisidir.[1] Eski Türkçede nehrin ismi Tın'dır.Moskova'nın güneydoğusunda Tula olarak adlandırılan bölgeden doğar ve 1,950 km boyunca akarak Azak Denizi'ne dökülür.[1] Nehir en doğu noktasında Volga
Nehri'ne yaklaşır ve Volga-Don Kanalı ile birbirine bağlanır. Don nehrine adını, 17. yüzyılda buraya gelip verimli topraklara yerleşen Don Kazakları vermiştir.
*Ve Durgun Akardı Don - Vikipedi (wikipedia.org)
*Ve Durgun Akardı Don, (Rusça özgün adı: Тихий Дон, Türkçesi: Durgun Don) Mihail Şolohov'un ilk büyük eseri, geniş bir tarih sürecini kapsayan dört ciltlik bir romandır. Yazar bu romanla 1965'te Nobel Edebiyat Ödülü'nü alır.
Eserin kahramanı bir Kazak köyü olan (aynı zamanda yazar Mihail Şolohov'un da doğum yeri olan) Vyeşenskaya'lı Gregor Melehov'dur. Gregor'un gençlik dönemindeki köy yaşantısından başlayarak I. Dünya Savaşı'na katılması, cephede yaşananlar ve aynı süreçte Çarlığın yıkılışı ve Sovyetler Birliği'nin kuruluması sürecinde Kazaklar'ın neler yaşadıklarını ve bu sürecin neresinde olduklarını benzersiz betimlemelerle anlatan dünya edebiyatının en önemli eserlerinden biridir. Eser I. Dünya Savaşı'ndaki Rus Devrimi'ni ve o dönemki toplumun sosyal ve politik duruşunu tarafsızca ve gerçek anlamıyla okuyucuya yansıtmaktadır.
Romanın Stephan Garry (Henry Stevens) tarafından Rusça'dan yapılan İngilizce çevirisinin birinci ve ikinci kitapları ilk kez 1934'te And quiet flows the Don, üçüncü ve dördüncü kitaplardan oluşan son bölümü de 1940'ta The Don flows home to the sea adı altında yayınlanmıştı.
O dönemde, Sovyet edebiyatının yabancısı olan ve romanın konusu hakkında hiçbir bilgiye sahip olmayan İngiliz okurlarına hem Don'un bir nehir olduğunu flows (akar) sözcüğünü ekleyerek açıklamak amacıyla hem de "Sakin Don", "Sessiz Don" ya da "Durgun Don" gibi kısa bir adın ilginç gelmeyebileceği düşüncesiyle İngiliz çevirmen, çevirisinin ilk bölümüne, romanın şiirsel yapısına uygun bulduğu Don nehri sakin akar, ikinci bölümüne de Don nehri vatanı olan denize akar adını vermek gereğini duymuştur. Türkiye'de de Ve Durgun Akardı Don diye çevrilmiştir. Fakat özgün adı Durgun Don'dur. Kitap 4 cilt halinde Tektaş Ağaoğlu tarafından 1965-1966 yıllarında Türkçeye çevrilip Ağaoğlu Yayınevi tarafından aynı yıllarda ilk defa basılmıştır.*II. Nikolay - Vikipedi (wikipedia.org)
*II. Nikolay ya da Nikolay Aleksandroviç Romanov (Rusça: Никола́й II, Никола́й Алекса́ндрович Рома́нов, 18 Mayıs 1868 - 17 Temmuz 1918, Yekaterinburg[1]), Romanov hanedanına mensup tüm Rusya İmparatoru, Polonya Çarı ve Finlandiya Büyük Prensi (1 Kasım 1894-15 Mart 1917), Albay (1892); buna ek olarak, İngiliz Filo Amirali (10 Haziran 1908 [2][3]) ve İngiliz Ordusu Saha Mareşali (31 Aralık 1915) idi. Saltanatı sırasında Rus İmparatorluğu, dünyanın önde gelen büyük güçlerinden biriydi ancak ekonomik ve askeri çöküşe geçti. Sovyet tarihçiler tarafından verdiği kararlar sebebiyle askeri yenilgilere ve milyonlarca insanın ölümüne yol açan zayıf ve beceriksiz bir lider olduğu ifade edildi. Batılı tarihçiler ise genel anlamda II. Nikolay'ı Sovyet sistemiyle eşdeğer gördü. Nikolai Tolstoy "Çar'ın rejimi hakkında birçok kötü şey vardı, ama otokrasiyi miras aldı, eylemleri şimdi perspektifte ve Sovyetler tarafından işlenen korkunç suçlarla karşılaştırıldığında görülüyor." ifadelerini kullandı*Kaynağı Kafkasya olan ve hızlı oynanan bir halk dansı. Bu dansın müziği.
*Там шли два брата - Kuban Cossacks Choir (2016) - YouTube
*That is why Russians ¦ Kazachka ¦ Russian beauty performed dance of sabers - YouTube
*Казачья Лезгинка - О Рада,Рада (Анастасия Лаптева) - YouTube
*Nikolay Nekrasov (yazar) - Vikipedi (wikipedia.org)
*Nikolay Alekseyeviç Nekrasov (Rus. Никола́й Алексе́евич Некра́сов), (10 Aralık 1821, Nemyriv - 8. Ocak 1878, Sen Petersburg) Rus şâir ve yazardır.
Eserlerinde çağdaşlarından önce Rus İmparatorluğu'nun içinde bulunduğu çöküşü dile getirmiştir. Birçok yazar ve şaire gerek sanatsal, gerek fikirsel,
gerekse yeni kalemlerin hakettiği değeri almasında öncü ve yardımcı olmuştur.
I. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında gelişen olayları birebir önceden görmüş ve Ekim Devrimi'ni tahmin etmiştir. Eserlerinde kuru bir yalınlık ve gösterişten ziyâde, duygulara rastlanabilir. Etkileyici
bir tarzı vardir. "Bayiska Bayu..." (Uyu bebek uyu...) başlıklı şiiri Rus İmparatorluğu'nun çöküşünün
ipuçlarını verir.
*Lehistan Krallığı - Vikipedi (wikipedia.org)
*Lehistan Krallığı veya Polonya Krallığı, günümüzdeki Polonyalıların atalarının Orta Çağ'da kurduğu bir devlettir. Bu krallığın başlangıç tarihi olarak 18 Nisan 1025 tarihinde Lehistan dükü I. Bolesław'ın Gniezno Katedrali'nde taç giyerek kendini kral ilan etmesi verilmektedir. 1385 yılında Lehistan'ın başına Litvan Jagiellon Hanedanı geçerek her iki devleti de birlikte yönetmeye başlamışlar, 1569 yılından sonra ise Lehistan ve Litvanya ülkeleri resmen tek bayrak altında birleşerek Lehistan-Litvanya Birliği'ni kurmuşlardır.
*I. Dünya Savaşı - Vikipedi (wikipedia.org)
*I. Dünya Savaşı, 28 Temmuz 1914 tarihinde başlayıp 11 Kasım 1918 tarihinde sona eren Avrupa merkezli küresel bir savaştır.[3][4] II. Dünya Savaşı'na (1939-1945) kadar Dünya Savaşı veya Büyük Savaş[kaynak belirtilmeli] olarak adlandırılmıştır. Savaşın taraflarından biri olan Osmanlı İmparatorluğu'nda "Genel Savaş" anlamında Harb-i Umumi, halk arasında ise Seferberlik olarak adlandırılmıştır.[5] 1917'de Amerika Birleşik Devletleri'nin savaşa katılmasına kadar bu savaş, ABD basınında Avrupa Savaşı olarak anılmıştır.[6] Savaşan taraflar, çoğunlukla Avrupa, Kafkasya, Amerika, Orta Doğu ve Afrika ile Asya'nın bazı bölgelerinde çatıştılar.
O zamanın büyük güçleri, "İtilaf" ve "İttifak" adlarıyla iki tarafa ayrılarak savaşta yer almışlardır.[7] İtilaf Devletleri; Birleşik Krallık, Fransa Cumhuriyeti ve Rus İmparatorluğu arasındaki Üçlü İtilaf merkezlidir. İttifak Devletleri; Alman İmparatorluğu, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve İtalya Krallığı arasındaki Üçlü İttifak merkezlidir; fakat Avusturya-Macaristan anlaşmaya karşı saldırıya geçtiği için İtalya savaşa girmemiştir.[8] Bu ittifaklar yeniden yapılanmış (İtalya, 1915 yılında İtilaf Devletleri’nin tarafına geçmiştir) ve yeni devletlerin savaşa girmesiyle genişlemiştir.[4]
Nihayetinde 60 milyon Avrupalı dâhil olmak üzere 70 milyon askerî personel, tarihin en büyük savaşlarından biri olan bu savaş için seferber edilmiştir.[9][10] Yeni teknolojiler sayesinde silahların öldürücülüğünde görülen muazzam ilerlemeye karşılık, savunma ve hareketlilikte
aynı miktarda gelişme olmaması sonucu, savaşa katılan yaklaşık 9 milyon kişi hayatını kaybetmiştir.
Böylece bu savaş, dünya tarihindeki en çok zayiat verilen 5. savaş olmuş ve savaşa katılan devletlerde birçok politik değişikliğe ve devrimlere yol açmıştır.[11]
Savaşın bir diğer nedeni de, Avrupalı büyük güçler olan Alman İmparatorluğu, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu, Rus İmparatorluğu, Birleşik Krallık, İtalya Krallığı ve Fransa Cumhuriyeti'nin uzun zamandır süregelen emperyalist dış politikalarıdır. Avusturya-Macaristan tahtının veliahtı Arşidük Franz Ferdinand’ın 28 Haziran 1914'te Gavrilo Princip adında bir Sırp milliyetçisi tarafından devletin başkenti Saraybosna'da öldürülmesi, savaşı tetikleyen olay olmuştur. Olaydan sonra Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Sırbistan Krallığı'na bir ültimatom göndermiştir.[12][13] Nihayetinde on yıllardır yapılanmakta olan ittifaklar sisteminin işlemesiyle, birkaç hafta içerisinde Avrupa’nın ana güçleri kendilerini savaşta bulmuşlar ve koloniler yoluyla savaş bütün dünyaya yayılmıştır.
Çatışmalar, 28 Temmuz'da Avusturya-Macaristan’ın Sırbistan’ı işgal etmesi ile başlamış[14][15] ve bunu Almanya’nın Belçika, Lüksemburg ve Fransa’yı işgali ile Rusya'nın Almanya’ya saldırması takip etmiştir. Almanların Paris'e yürüyüşü durma noktasına gelince, Batı cephesindeki çatışmalar durağan bir siper savaşına dönüşmüştür ve bu durum 1917’ye kadar pek değişmemiştir. Doğu cephesinde ise Rus ordusu, Avusturya-Macaristan kuvvetleriyle başarılı bir şekilde savaşmış, fakat Doğu Prusya, Polonya ve Alman ordusu tarafından geri püskürtülmüştür.
Osmanlı İmparatorluğu'nun 1914'te, İtalya ve Bulgaristan'ın 1915’te ve Romanya’nın 1916’da savaşa girmesiyle ilave cepheler açılmıştır. Çarlık rejimiyle yönetilen Rusya, 1917'de Bolşevik Devrimi ile yıkılınca savaştan çekilmiştir. 1918'de Batı Cephesi boyunca bir Alman taarruzundan sonra, müttefikler ardı ardına yaptıkları saldırılarla Almanları geri
püskürtmüş ve ABD kuvvetleri siperlere girmeye başlamıştır. Bu noktada, başı kendi içindeki devrimcilerle dertte olan Almanya, daha sonra "Ateşkes Günü" olarak tarihe geçecek olan 11 Kasım 1918’de mütarekeyi kabul etmiştir. Savaş böylece İtilaf Devletleri'nin zaferiyle sona ermiştir.
Savaşın tarafları, tüm insan gücü ve ekonomik kaynaklarını bir topyekûn savaş için seferber etmeye
çalıştıklarından, sivillerin durumu da cepheler kadar çalkantılı olmuştur. Savaşın sona ermesiyle büyük
emperyalist güçlerden dördü olan Almanya, Rusya, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorlukları tarihe karışmıştır. Bunlardan Alman ve Rus İmparatorluklarının halefleri çok büyük toprak kaybı
yaşamış; Avusturya-Macaristan ile Osmanlı İmparatorlukları ise tamamen parçalanmışlardır.
Avrupa haritası daha küçük parçalardan oluşacak şekilde yeniden çizilmiştir.[16] Daha sonra bu tarz çatışmaların yaşanmasını önlemesi ümidiyle 10 Ocak 1920'de Milletler Cemiyeti kurulmuştur. Avrupa’da bu savaş sonucunda imparatorlukların yıkılmasıyla milliyetçiliğin yeniden canlanması, Almanya’nın yenilgisinin yan etkileri ve Versay Antlaşması’nın yarattığı problemler, II. Dünya Savaşı’nın çıkmasına katkıda bulunan etkenler olarak kabul edilir.[17]
Savaşın Nedenler:
Siyasi nedenleri:Avrupa'da 16. yüzyılda yaşanan Katolik-Protestan ayrışmasıyla birlikte Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu'na bağlı prenslikler, farklı taraflarda savaşmışlar; tarihte Otuz Yıl Savaşları (1618-1648) olarak bilinen bu savaş da Vestfalya Antlaşması'yla sona ermiştir. Savaş sonucunda, bugün bile Avrupa Birliği'nin kökenini oluşturan Kutsal Roma İmparatorluğu dağılmıştır. Savaşın sonunda Fransa'nın güçlenmesi, tam aksine Roma Cermen İmparatorluğu'nun ve Habsburg Hanedanı'nın zayıflaması söz konusudur. Bu sonuç Almanya için 19. yüzyıla kadar sürecek bir zayıflık dönemine
ve yine bu tarihlere kadar birliğini kuramamasına neden olmuştur. Sanayi Devrimi ve sömürgecilik hareketlerinde de bu olay etkisini göstermiş ve İngiltere ile Fransa, sömürgecilik alanında hızla güçlenirken Almanya'nın bu alanda geri kalmasına neden olmuştur.
1815'te yapılan Viyana Kongresi ile Avrupa'ya ve geniş anlamda dünyaya yeni bir statü getirilmiş ve buna göre güçler dengesi
kurulmuştur. Kırım Savaşı'nda (1853-56) bu dengelerin Rusya lehine değişmesine engel olmak için, Haçlı Seferleri'nden sonraki en önemli ittifakla Avrupa devletleri, Osmanlı İmparatorluğu ile birlikte Ruslara karşı savaşmıştır. Yenilgiye uğrayan Ruslar, etkisi 1917 Bolşevik Devrimi'ne kadar sürecek siyasi ve ekonomik dalgalanmalar yaşamıştır. Yine bu savaşın sonunda, İtalya Birliği'ne gidecek yollar da açılmıştır.
Sedan Muharebesi (1870) ile Almanya ve İtalya'nın birliklerini kurmaları ve büyük devletler olarak devletler arası ilişkilerde
yer almak için girişimlerde bulunmaları, Viyana Kongresi statükosunu ve güçler dengesini büyük ölçüde değiştirmişti. Bundan sonrası ise yeniden bir dengenin
kurulması girişimlerine, Avrupa'da yeni blokların ortaya çıkmasına ve bunların birbirleriyle çatışmasına
yol açmıştır. Bloklar arasındaki gerginlik de karşılıklı silahlanmaya neden olmuş ve silahlı barış dönemi ortaya çıkmıştır. Bu dönemde bloklar ve devletler arası ilişkilerde
çok yönlü gelişen çatışmalar, gerginliği daha da artırmış ve devletleri bir savaşın eşiğine getirmiştir.
Bu genel çerçeve içerisinde I. Dünya Savaşı'nın nedenleri çeşitli ekonomik, siyasi ve askerî gelişmelere
dayanmaktadır. Bunlara büyük devletlerin çıkar hesaplarını da eklemek gerekir. Özelikle Prusya'nın Avusturya'yı yenip Alman birliğini sağladıktan sonra yeni ortaya çıkan Alman İmparatorluğu'nun elinde önemli sömürgeleri olmamasına rağmen, dönemin süper gücü Britanya İmparatorluğu'na karşı koyabilecek, hatta onu geçebilecek bir sanayi, insan gücü ve teknoloji hâline gelmesi ve bunun
başta İngiltere ve Fransa tarafından engellenmek istemesi başlıca çekişme kaynağıdır.
Ekonomik nedenler:
Sanayi Devrimi ve sömürgecilik sonucunda ekonomik pozisyonlarını güçlendiren İngiltere ve Fransa, karşı taraftaki Almanya ve İtalya gibi ülkelerden ekonomik olarak çok ilerideydi. Almanya ve İtalya, siyasi birliklerini oluşturduktan sonra
1914'e kadar olan süreçte aradaki farkı kapatmaya çalışmışlardır. İngiltere ve Fransa'nın ekonomik hâkimiyet alanlarını koruma, Almanya'nın ise bu alanları ele geçirme niyeti, savaşın başlıca ekonomik nedenlerindendir. Bu nedenler;
sömürgeler, deniz yollarının hâkimiyeti, uluslararası ticaret imtiyazları gibi ana başlıklarda
değerlendirilebilir.
Öte yandan, 19. yüzyıl sonlarından itibaren kullanılmaya başlayan ve neredeyse 20. yüzyıla damgasını
vuran petrol yataklarının mülkiyeti de savaşın temel ekonomik nedenlerindendir. Osmanlı İmparatorluğu'nun hâkimiyeti altındaki Orta Doğu coğrafyasındaki petrol yataklarının varlığı, 19. yüzyıl sonlarında özellikle İngilizler tarafından, çeşitli gizli-açık yöntemlerle tespit edilmiştir. İngiltere, petrol siyasetini, 1900'lerde tüm
stratejilerinin birinci sırasına koymuştur.
Diğer bir konu da Rus İmparatorluğu'nun ekonomik durumudur. Rusya, 19. yüzyılın sonlarından 20. yüzyılın başlarında toplumsal
dalgalanmanın en fazla görüldüğü ülkedir. Toplumun en büyük kesimini oluşturan köylü sınıfı ve o büyüklükte olmasa da etkin bir işçi sınıfı, 1905 Devrimi ile ardından 1917 Ekim Devrimi'ne giden yolu açmıştır. Toplumsal dalgalanmalar, ekonomik açıdan Rus İmparatorluğu ve çarlık rejimi için tehlike oluşturuyordu. Rus yönetimi bu dalgalanmaları engellemek için siyasi ve ekonomik güç
kazanmak zorundaydı.[18][19][20]
Britanya İmparatorluğu:
I. Elizabeth'in uzun ve başarılı saltanatında (1558-1603) İskoçya'daki İngiliz etkisinde farklılık görülmeye başlandı. İngiltere'deki Tudor Hanedanı'yla İskoçya'daki Stuart Hanedanı arasındaki evlenmeler, iki geleneksel düşmanı birbirine yaklaştırdı. İskoçya Kralı I. James aynı zamanda İngiltere kralı oldu. 1707 yılında iki krallığı birleştiren bir antlaşma imzalandı. Bu tarihten sonra Büyük Britanya tarihi başladı.
1642-1651 yılları arasında gerçekleşen İngiliz İç Savaşı sonucunda krallık devrildi. Bunun yerine önce parlamento idaresinde (1649-53) sonra da Oliver
Cromwell iktidarında (1653-59) kısa süreli bir cumhuriyet kuruldu. Cromwell'in ölümünün ardından parlamento iç
karışıklıkları önlemek için sürgündeki kral II. Charles'ı krallığı yeniden kurmak üzere İngiltere'ye davet etti.
18. ve 19. yüzyıllarda İngiltere, büyük bir sanayi devleti ve sömürge gücü hâline gelen Britanya İmparatorluğu'nun merkezi konumundaydı. 19. yüzyılın başlarında Avustralya, Kanada, Hindistan, Afrika’da bazı devletler, Antiller ve Hong Kong gibi dünyanın büyük bir kısmına yayılan dev bir sömürge imparatorluğu kurulmuştu. Kraliçe Victoria (1837-1901) zamanında Birleşik Krallık dünyanın en büyük gücü durumuna geldi. Önce 1858'de
Hindistan sömürgeleştirildi. 1882'de ise Osmanlı İmparatorluğu'ndan Mısır ele geçirildi.
*Ekim Devrimi - Vikipedi (wikipedia.org)
**Ekim Devrimi, Bolşevik Devrimi, Rus Devrimi ya da Büyük Ekim Sosyalist Devrimi, ayrıca bilinen
adı ile Ekim Ayaklanması,[2][3] Rusya’da Jülyen takvimine göre 25 Ekim 1917’de (Miladi takvime göre
7 Kasım 1917), Petrograd’daki geçici hükûmetin devrilerek iktidarın Lenin önderliğindeki Bolşeviklere geçmesini sağlayan ve Sovyetler Birliği’nin kurulmasına yol açan olaydır.
Ekim Devrimi dünyada ilk ve en büyük komünist devletin kurulmasını sağlayarak ve komünist sistemin tüm dünyaya yayılmasına etki ederek 20. yüzyılın dünya tarihini etkileyen en önemli olaylarından biri olmuştur.
Şubat 1917’de çarın devrilmesiyle önce Rus meclisi Duma'da çoğunluğa sahip olan Kadetlerin desteklediği Prens Lvov başkanlığında, temmuz ayında ise sağ SR'ler tarafından desteklenen Kerenski başkanlığında geçici hükûmetler kuruldu. Ekim Devrimi’yle Aleksandr Kerenski başkanlığındaki geçici hükûmet düştü ve iktidara Bolşevikler ile Sol SR’lar geldi. Bu gelişmeler üzerine Bolşevik karşıtı Beyaz Ordu Rus İç Savaşı’nı ve Beyaz Terör olaylarını başlattı. 1922 yılında iç savaştan galip çıkan Bolşevikler, Sovyetler Birliği’ni kurdu.
Başlangıçta, olaydan Ekim Olayı veya 25 Ayaklanması olarak bahsedildi. Zamanla Ekim Devrimi yaygınlık kazandı. Devrimin 10. yıldönümü olan 1927 yılından itibaren resmî olarak Büyük Ekim Sosyalist Devrimi (Rusçası: Великая Октябрьская Социалистическая Революция) olarak adlandırıldı. Anti-Bolşevikler ise olaya eleştirel bir biçimde "Ekim Darbesi" (Rusçası: Октябрьский переворот) adını verdi.[4]
Ekim Devrimi'nin amacı genel olarak otokratik sistemi yıkmak, Rusya'yı emperyalist savaştan kurtarmak, işçi ve köylüleri temsil eden iktidarı kurmak, toprak aristokrasisine karşı halkın büyük çoğunluğunu oluşturan yoksul köylü kitleleri lehine toprakları kolektif mülkiyete devretmek, burjuvaziye karşı emekçi sınıfının çıkarlarını savunmaktı. Şubat 1917 Devrimi'nin tek başarılı yönü Çarlık rejiminin yıkılmasıydı. Ancak halkın başarısına karşın iktidar monarşi düzeninin elit kitlelere tanıdığı seçim hakkından dolayı mecliste çoğunlukta olan burjuvaziye kalmıştı. İnsani ve adil bir çalışma düzenini getirecek iş kanunu, acil barış ortamının sağlanması gibi demokratik hak ve taleplerin karşılanmaması burjuva iktidarının niyetleriyle Şubat Devrimi'ni gerçekleştiren geniş halk kitlelerinin taleplerinin çelişmesine sebep oluyordu. Otokrasiyi yıkan burjuva devriminin getirdiği mevcut belirsizlik ortamı halkta tepkiye yol açtı. Savaşın, ekonomik krizin, açlık ve sefaletin sürmesi ve tüm bunlara karşı yapılan protesto eylemlerinde yeni hükûmetin Çarlık düzenini aratmayacak şiddet eğilimine yönelmesi halkta sosyalist devrim taleplerini kaçınılmaz kıldı.
20. yüzyıla girildiğinde Rus İmparatorluğu ısrarlı olarak uyguladığı otokratik rejim yüzünden ve bünyesinde barındırdığı farklı ulusların maruz kaldığı baskılardan ötürü uluslar hapishanesi olarak adlandırılıyordu. Ülke Rus-Japon Savaşı ile askeri olarak büyük darbe almış, iç siyasi hayatta da 1905 Devrimi ile büyük altüst oluşlar yaşıyordu. Kırılgan bir ekonomisi olan Çarlık rejimi I. Dünya Savaşı’na girdi ve uzun süren savaşın etkisi cephedeki askerler başta olmak üzere tüm halkta yıkıcı bir etki yarattı. 1917 Şubat ayında da devrimci hareketlenme başladı.
23 Şubat’ta (Gregoryen takvime göre 8 Mart) Petrograd işçileri iktidarı ve mevcut düzeni protesto eden bir gösteri yaptı. Kadınların çoğunlukta olduğu gösterilerde “kahrolsun istibdat, ekmek ve adalet istiyoruz” sloganları atıldı. Önceleri ılımlı ve sadece çarın politikalarını protesto niteliğinde olan gösterilere karşı ordunun zor kullanması hükûmet karşıtı isyanın başlamasına sebep oldu. İsyan işçilerin çoğunun ve savaştan bıkmış erlerin de katılımıyla kısa sürede büyüdü. Çar, ordusunu ve Kazak askerleri gösterileri bastırmak için görevlendirdi. Ancak subayların halkın üzerine ateş edilmesi yönündeki emrine savaştan yorgun düşmüş askerler silahlarını subayların üzerine doğrultarak cevap verdi. Kazak birlikleri de halkla çatışmayı reddetti. İsyanın büyümesi üzerine Çar II. Nikolay kardeşi Mihail lehine tahttan feragat etti. Ancak Prens Mihail devrimci hareketlenmeden korkarak tahtı devralmayı reddetti. Böylece Rusya’da monarşi rejimi yıkıldı. 350 yıllık Çarlık yönetimi ve 300 yıllık Romanov hanedanı da tarihe karıştı. Ancak seçim sisteminin asillere ve elit kitlelere tanıdığı oy hakkı sebebiyle Duma’da çoğunlukta olan Çar taraftarı milletvekilleri hızlı davranarak Prens Lvov başkanlığında geçici hükûmeti kurdu ve yönetimi sahiplenmeye çalıştı. Tabii işçi, köylü ve askerlerin Sovyetleri de alternatif bir iktidar olarak ortaya çıktı. Artık bölünmüş toplumu temsil eden iki ayrı hükûmet mevcuttu. Resmî olarak iktidarı devralan burjuva hükûmeti, aristokratları, fabrikatörleri, din adamlarını ve Çar yanlısı subayları temsil ederken, yoksul halk kitlelerini, işçi ve köylüleri Sovyetler temsil etmekteydi. İki organ ve destekçileri arasındaki çatışma Bolşeviklerin iktidar olmasına kadar süren belirsizlik ortamında yaşanan kaos ve kargaşanın temel sebebi oldu. Bolşevik Devrimi ile birlikte burjuva hükûmeti saf dışı bırakılarak mutlak iktidar Sovyetlere verilecekti.
İsviçre’de bulunan Lenin partinin Rusya'daki merkezine geçici hükûmete destek verilmemesi gerektiğini, işçi ve köylülerin ancak Sovyetlerin tam iktidarı ile zafer kazanacağını belirten mektup gönderdi. Zaten geçici hükûmet de halkın isteklerine cevap vermekten uzaktı. Tarım reformu, günlük çalışma süresinin kısaltılması gibi taleplerin hiçbiri gerçekleşmedi. Şubat Devrimi’nin çıkış sebeplerinden birisi olan halktaki barış isteği dikkate alınmadı ve doğu cephesinin kapanmasının Almanya lehine olmasından korkan İtilaf Devletleri’nin istekleri doğrultusunda I. Dünya Savaşı’na devam edildi. 10 (23) Mart’ta Bolşeviklerin denetimindeki Petrograd Sovyeti, "Dünya Halklarına" adıyla bir manifesto yayınladı: “Rus devrimciler egemen sınıfların emperyalist politikalarına karşı Avrupa halklarını barışa çağırıyor”.[5] Halkta savaş karşıtlığı o kadar ciddi bir boyuta ulaşmıştı ki, ekonomik iflasın eşiğindeki devletin savunma gücünün de yetersizliğine dayanarak yenilginin kaçınılmaz olduğunu fark eden askerler tek çare olarak ordudan firar ediyordu. Öyle ki 1915 yılından devrime kadar firar edenlerin sayısı 1,5 milyona ulaşmıştı. Astları üzerindeki otoritesini tamamen yitirmiş olan subaylar firar etmeye çalışan yüzlerce askeri öldürerek daha büyük bir tepkiye yol açmışlardı. Devrimi engelleyemeyen subaylar bu defa mevcut durumdan istifade ederek burjuva hükûmetini savaşa zorluyorlardı.
Nisan ayında zırhlı bir trenle İsviçre’den Petrograd’a gelen Lenin Finlandiya İstasyonu’nda kalabalık bir kitle tarafından karşılandı. Lenin buradaki konuşmasında sosyalizm için Sovyetlerin tam iktidar olacağı bir devrim çağrısı yaptı. Hemen ardından "Nisan Tezleri" olarak adlandırılan ünlü tezleri yayınladı. Lenin bu tezlerde emperyalist paylaşım savaşı sırasında Avrupa genelinde sosyal-demokratların kendi hükûmetlerinin savaş konusundaki politikalarını desteklemelerinden dolayı sosyal-demokrasi adının önemini yitirdiğini belirtti ve bu nedenle Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi'nin adının Komünist Parti olarak değiştirilmesini önerdi. Lenin'in bu önerisi kabul edilse de partinin adı resmî olarak Mart 1918'de Komünist Parti olarak değiştirildi. Lenin'in Nisan Tezleri ile birlikte Bolşevikler "Barış, ekmek ve adalet" istiyoruz ve "Tüm İktidar Sovyetler'e" sloganıyla harekete geçti.
… … Bu süreçte pek çok Menşevik politikacıya bakanlık verildi. … …
… … Ülkenin borçları 50 milyar rubleyi aşmış durumdaydı ve ekonomik iflasın eşiğine gelmişti. …. …
Temmuz Günlerini özellikle Bolşeviklere karşı baskı dönemi izledi. 7 Temmuz (20 Temmuz)'da Prens Lvov'un istifası ile kurulan yeni Geçici Hükûmette Aleksandr Kerenski başbakan oldu.
Yeni hükûmet Bolşeviklere ait matbaayı bastı ve Pravda gazetesinin yayınlanmasını yasakladı. Hükûmetten izinsiz olarak bildiri dağıtılması ve miting yapılması yasaklandı. Lenin hakkında idam kararı çıkarıldı. Bu karar üzerine Lenin güvenlik amacıyla Finlandiya'ya iltica etti. Ancak Bolşevikler üzerinde tutuklamalar ve yargısız infazlar arttı. Troçki başta olmak üzere çok sayıda Bolşevik tutuklandı.
… ..
Kornilov’un darbesinin başarısız olmasıyla beraber Bolşeviklerin saygınlığı ve Sovyetlerdeki desteği daha da arttı. Bolşevikler Petrograd, Moskova başta olmak üzere Briansk, Samara, Saratov, Tasritsyn, Minsk, Donetsk, Lugansk ve Kiev Sovyetlerinde çoğunluğu kazandılar. Tüm Rusya Sovyetler Merkezi Yönetim Komitesi iktidarın alınması yönünde karar aldı.
… … Lenin gizli bir şekilde Petrograd'a gelerek devrimi organize etmeye başladı. … ..
Ekim 1917’ye gelindiğinde kırda da benzer bir durum vardı. Büyük toprak sahiplerine karşı yoksul köylüler tarafından 4 binin üzerinde ayaklanma eylemi kaydedildi. … …,Cephede, şehirlerdeki garnizonlarda ve savaş gemilerindeki askerler ve bahriyeliler de açıkça Geçici Hükûmeti tanımadıklarını ilan etti ve seçilmiş temsilcilerini Sovyetlere göndererek iktidarın alınmasından yana görüş bildirdi.
… …24 Ekim (6 Kasım) 1917’de Bolşevikler başkent Petrograd’da Kerenski önderliğindeki Geçici Hükûmete karşı harekete geçti. … …
25 Ekim (7 Kasım) gecesi hükûmetin bulunduğu Kışlık Saray’a saldırı başladı. Binlerce Kızıl Muhafız Kışlık Saray'a yöneldi. Vladimir Antonov-Ovseyenko liderliğindeki Baltık Filosu ve Kronştad Denizcileri de saldırıya katıldı. Aurora kruvazöründen saraya top atışı yapıldı. Bu sırada Kerenski kaçmayı başarmış, ancak bakanlar sarayda bulunmaktaydı. Kazaklar, askeri öğrenciler ve muhafızlar tarafından korunan saray 8 Kasım’da sabaha karşı saat 2’de düştü. Devrilen hükûmetin üyeleri hapse atıldı.
Devrimin resmî tarihi 25 Ekim (7 Kasım) 1917 oldu. İktidar fiilen alındıktan sonra toplanmakta olan ve çoğunluğunu Bolşevik ve müttefikleri olan Sol SR vekillerinin oluşturduğu II. Tüm Rusya Sovyetler Kongresi'nde iktidarın Lenin önderliğindeki Bolşeviklere bırakıldığı ilan edildi.
… … … …
*Almanya'nın birleşmesi - Vikipedi (wikipedia.org)
*Resmî olarak Almanya'nın birleşmesi ile siyasi ve idarî olarak birleşik bir ulus devletin ortaya çıkması 18 Ocak 1871'de Fransa'daki Versay Sarayı'nın Aynalar Galerisi'nde gerçekleşti. Fransa-Prusya Savaşı sonrası Fransızların silah bırakmasının ardından, Alman devletlerinin prensleri Prusyalı I. Wilhelm'i Alman İmparatoru ilan etmek için bir araya geldi. Pratikte, Almanca konuşan halkların çoğunluğunun birleşik bir devlet altında
toplanması, resmî ve soylu yöneticiler arasındaki gayriresmî ittifaklar sayesinde bir süredir düzensiz olarak
gelişmekteydi. Ancak birleşme fikirleri, tarafların kendi çıkarları yüzünden Kutsal Roma Cermen
İmparatorluğu'nun 1806'da dağılması ve Napolyon Savaşları'nın gerçekleşmesi üzerine kuvvetlenen milliyetçilik hareketlerine kadar neredeyse yüz yıl gecikerek aristokratik bir deneme olmaktan öteye gidemedi.
Yeni ulusun din, dil, sosyal ve kültürel açılardan çeşitli radikal değişimlere uğramasına sebep olan birleşme
ise 1871 tarihinin, geniş çaplı birleşme sürecinin sadece küçük bir parçası olduğu izlenimi vermektedir.
Kutsal Roma Cermen İmparatoru sık sık "Tüm Almanların İmparatoru" olarak anılmakta ve soylu sınıf
üyelerine "Alman Prensleri" ya da "Almanya'nın Prensleri" denilmekteydi.
500'den fazla bağımsız devlet barındıran Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu, imparator II. Franz, Üçüncü Koalisyon Savaşı sırasında 6 Ağustos 1806 tarihinde tahttan çekildiğinde fiilen sona erdi. İmparatorluğun çöküşüyle gelen
yasal, idarî ve siyasi karmaşaya rağmen, eski imparatorluğun Almanca konuşulan bölgelerindeki halkın dil,
kültür ve hukukî gelenekler konularındaki ortak noktaları Fransız Devrim Savaşları ve Napolyon Savaşları sırasında paylaşılan tecrübelerle daha da kuvvetlendi. Hanedan ve mutlakiyete meydan okuyan Avrupa liberalizmi, birleşme için zihinsel bir temel oluşturdu. Alman liberalizmi ise bunun dışında bir coğrafî bölgedeki halkın
gelenek, eğitim ve dil konularında birleşmesinin önemini vurguladı. Ekonomik açıdan, Prusya'nın gümrük birliği olan Zollverein'in oluşturulması ve ardından Alman Konfederasyonu'ndaki diğer devletleri de içerecek şekilde genişlemesi devletler arasındaki ve içindeki rekabeti azalttı. Yeni
ortaya çıkan ulaşım imkânları iş ve eğlence seyahatlerini kolaylaştırarak orta Avrupa'ya yayılmış Almanca
konuşan halkların birbiri ile iletişim içinde bulunmasını kolaylaştırdı.
*İngiliz İç Savaşı - Vikipedi (wikipedia.org)
*
*Stuart Hanedanı - Vikipedi (wikipedia.org)
*
*Tudor Hanedanı - Vikipedi (wikipedia.org)
*
*Don Kazakları - Vikipedi (wikipedia.org)
*Rus İç Savaşı - Vikipedi (wikipedia.org)
*Kızıl Ordu - Vikipedi (wikipedia.org)
*Beyaz Ordu - Vikipedi (wikipedia.org)
*Volga Kazakları - Volga Cossacks - Wikipedia (tr2tr.wiki)
*Kuban Kazakları - Vikipedi (wikipedia.org)
*Anayasal Demokrat Parti - Vikipedi (wikipedia.org)
*Anayasal Demokrat Parti veya Kadetler (Rusça: Конституционно-демократическая партия Konstitutsionno-demokraticheskaya partiya), Rus İmparatorluğunda liberal bir siyasi partiydi. Parti üyelerine Kadetler denilirdi. Bu isim partinin Rusça isminin kısaltmasından ileri gelir; K-D (Rusçası: Конституционная Демократическая партия) harflerinden oluşan parti adının kısaltmasının Rusça
okunmasıdır. Kadetler ismi, Rus İmparatorluğunda askeri okul öğrencilerine verilen kadet ismiyle karıştırılmamalıdır. Partinin teorik
hattını Konstantin Kavelin'in eserleri çizmiştir. Tarihçi ve siyasetçi Pavel Milyukov partinin varlığı süresince tek lideri olmuştur. Kadetler özellikle teknokratlar ve sanayiciler tarafından
destek görmüştür. Ekim Devriminden sonra yasa dışı ilan edilmiş ve kapatılmıştır.
Anayasal Demokrasi Partisi 1905 Devriminin çalkantılı günlerinde 12-18 Ekim 1905 tarihinde Moskova’da kurulur. Bu süreçte Rus Çarı II. Nikolay Ekim Manifestosunu imzalamak zorunda kalmış ve bazı özgürlüklerin önünü açmak zorunda
kalmıştı. Kadetler bu dönemde kurulan Oktobristlerin hemen solunda yer almaktaydı. tersine
anayasal monarşiden yana değillerdi. OktobristlerinNe istediklerini kendileri de bilmemekle beraber genel oy hakkı talebini yükselterek oluşturulacak olan
bir Kurucu Meclis’in ülkedeki yönetim biçimini belirlemesini istemekteydiler. Kadetler reform yanlısı
Başbakan Sergey Vitte tarafından hükûmette yer almaları için çağrı yapılan siyasi partilerden birisiydi. Ancak Ekim – Kasım
1905 dönemindeki müzakereler Kadetlerin radikal istekleri nedeniyle askıda kaldı.
Sosyalist ve devrimci partilerin boykot ettiği 1. Duma seçimlerine katılan Kadetler Şubat 1906 tarihinde
%37 oy alarak sandalyelerin %30’unun sahibi oldular. Mecliste sol eğilimli Trudoviklerle koalisyon yaparak çoğunluğu oluşturdular. Yeni bir anayasa talepler Çarlık tarafından reddedilince
radikal muhalif bir tavır benimseyerek Duma'nın işlevsiz olduğunu ilan ettiler. Bunun üzerine Çarlık
hükûmeti Temmuz 1906’da Duma'yı kapatınca 120 Kadet ve 80 Trudovik ile Sosyal Demokrat vekil o
dönemde Rus polis denetiminden uzak olan Finlandiya Düklüğünden yaptıkları Vyborg Manifestosu
açıklamasıyla cevap verirler. Manifestoda Çarlığın Dumayı kapatmasına karşı pasif direniş, vergi vermeme ve askere gitmeme çağrısı yapılır. Çağrı toplumda yankı bulmayacak, imzacılarına siyaset yasağı gelecek ve ileriki Dumalarda görev almaları engellenecekti. 1906 yılının sonlarına doğru devrimci dalganın sönümlenmesiyle parti radikal söylemini bırakıp anayasal monarşiye desteğini açıkladı. Çarlık hükûmeti buna rağmen partiye artık güvenmeyecektir.
… ..
*17 Ekim Birliği - Vikipedi (wikipedia.org)
*17 Ekim Birliği (Rusça: Союз 17 Октября, Soyuz 17 Oktyabrya) yaygın olarak Ekimci Part (Rusça: Октябристы, Oktyabristi) olarak bilinir, Rus İmparatorluğu'nun son döneminde liberal-reformist Meşrutî monarşist siyasi partidir.
Ilımlı Meşrutiyetçi parti programı, 1905 Rus Devrimi doğura çıktığında, Çar II. Nikolay tarafından yayınlanan Ekim Manifestosu'nun yerine getirilmesi çağırısında bulunuyordu. Ekim 1905 sonlarında kuruldu, 1906'dan itibaren, parti,
eşraf, işadamları ve bazı bürokratlardan destek alan sanayici Alexander Guchkov tarafından yönetildi.
Sol taraftaki yakın komşuları olan Anayasal Demokratlar'ın aksine Ekimciler, Meşrutî monarşi sistemine sıkı sıkıya bağlıydılar. Aynı zamanda, güçlü bir parlamentonun ve buna karşı sorumlu bir
hükûmete ihtiyaç duyulduğunu vurguladılar. Genellikle 1905-1906 yıllarında Sergey Vitte ve 1906-1911 yılları arasında Pyotr Stolypin hükûmetleri ile müttefik oldular, ancak hükûmeti, özellikle devrimin 1907'de sona ermesinin ardından
alınan hukuk dışı tedbirler ve reformların yavaş temposu için eleştirdiler, 1905-1907'de gönülsüzce destekledikleri olağanüstü önlemlerin gerekli olmadıklarını gördüler. Ekimcilerin programı Stolypin'in programıyla uyumlu olan özel çiftçilik ve arazi reformunu içeriyordu. Hükûmetin etnik kökene ve dine dayalı yasal kısıtlamalara karşı çıkmalarına rağmen, Hükûmetin imparatorluk içindeki etnik azınlıklara siyasi özerklik verme isteksizliğine destek verdiler.[1]
Ekimciler ve onlarla ittifak kurmuş gruplar, Birinci ve İkinci Devlet Duma 1906 seçimlerinde kötü sonuç aldılar. Bununla birlikte, 3 Haziran 1907'de (Eski Usul) İkinci Devlet Duması'nın dağılmasından sonra, seçim yasası mülk sahibi sınıflar lehine değiştirildi ve
Parti, Üçüncü Devlet Duması'nda (1907-1912) en büyük grubu oluşturdu. Partinin bu çoğunluğun
avantajından ve hükûmetin siyasetini etkilemekten alıkoyduğu başarısızlık, 1913'te parti içinde
bölünmeye ve 1912 Duma seçimlerinde zayıf sonuç almasına neden olarak, Dördüncü Devlet
Duması'nda küçük bir grup oluşturmasına neden oldu (1912-1917).
Aralık 1913'te Petersburg'da düzenlenen bir Kasım konferansından sonra, Ekimciler partisi üç ayrı
gruba ayrıldı, etkili olarak yeni partiler: Sol Ekimciler (I. V. Godnev, S. I. Shidlovskii ve Khomiakov dahil 16
milletvekili), zemstvo Ekimcileri (Rodzianko, N. I. Antonov ve A. D. Protopopov dahil 57 milletvekili) ve
sağ Ekimciler (N. P. Shubinskii ve G. V. Skoropadskii dahil 13 milletvekili).[2]
Ağustos 1914'te I. Dünya Savaşı'nın patlak vermesi ile birlikte ılımlı siyasi partiler Rusya'da can çekişmeye başladı. Ekimciler'in hepsi 1915'e kadar Başkent Sankt-Peterburg'un dışında kaldılar.
Özellikle Guchkov ve Mikhail Rodzianko gibi önde gelen bazı üyeleri, etkin rol aldıkları Şubat Devrimi sırasında II. Nikolay'ı tahtı bırakmaya ikna edildiği ve Rus Geçici Hükûmeti'nin kurulduğu 1917 yılına kadar Rus siyasetinde önemli roller oynamaya devam ettiler. Romanov Hanedanı'nın Mart ayında devrilmesiyle parti, Geçici Hükûmet'te iktidar partilerinden biri haline geldi.[3]
Partinin bazı üyeleri daha sonra Ekim Devrimi'nden sonra ve Rus İç Savaşı (1918-1920) sırasında Beyaz Ordu'ya katılıp, 1920 Bolşevik zaferinden sonra Beyaz mülteci gruplarında aktif faaliyet gösterdiler. O tarihlerde, "Ekimciler" terimini veren Ekim Devrimi, Rus siyasetinde tamamen farklı anlam ve çağrışımlara neden
oluyordu.
… ..
Dört ciltten oluşan roman, Ruslar hakkında edinilen genel yaşam tarzını yansıtıyor.... hayat tarzı içinde votkanın yeri burada da kendini gösteriyor. Yeni evlenen çiftlerin dama t evine gelişlerinde "acı" sözcüğüne çevirenin dip notu olarak; "Bu söz, düğünlerde yeni evlilerin öpüşmesini sağlamak için söylenir" ifadesi ile açıklanıyor.
YanıtlaSilMihail Şolohov romanın birinci cildinde; " Yüzyıllar önce işini bilir bir el Kazak topraklarına ayrılık tohumları saçmış, zamanla bereketini almıştı. Toprak, Kazak’la Ukrayna ve Rusya’dan yeni gelen arasında çıkan kavgalarda kanla sulanıyordu." diyor... Günümüzde tarihin tekerrür ettiğine şahit olmaktayız.
YanıtlaSilYazarın olayları, çevreyi anlatması müthiş; okurken ortamı ve yaşananları hissedebiliyor, gerginlikleri, heyecanı roman kahramanlarından biri olarak duyguları paylaşabiliyorsunuz.....
YanıtlaSil1914’ün savaş günlükleri, cephede hayatlarını kaybedenlerin acıları geride kalan ailelerinde yas olarak kalıcı izler bırakıyordu…. her ülkenin kendi savaş kahramanlıkları kadar kayıplarının da tarihteki yerini alması diğer milletlerin acılarından pek farklı olmuyordu… Habil’le Kabil’den beri insan insanın kuru desek, yeri var...
YanıtlaSilSavaş uzadıkça, yaralanarak cephe gerisinde hastane köşelerinde veya cephe gerisinde; bunca acını, sıkıntıların yokluların neden/niçin yaşandığı sorgulanır olmakta... Çar, Çariçe ve seçkinler için çekilen acıların sorgulandığı bir döneme girildiği anlaşılmakta...
YanıtlaSil2. Cilt, 1915 olaylarıyla başlıyor. Uzayan savaşın verdiği yılgınlık ve bu durumu fırsata çevirmek isteyen genelde Bolşeviklerin, özelde ise Lenin'in Cenevre'de basılan propaganda içerikli mektubu ile 1917 Ekim devrimine giden süreç anlatılıyor....
YanıtlaSilBu aşamada Bolşeviklerin yaptığı çalışmalar; 1980 askeri darbesi öncesinde, ülkeyi sağcı-solcu diye bölmek, kardeşi kardeşe kırdırma girişimlerinin yaşandığı dönemi ve bu dönemde sol eğilimli ortak anlayışa sahip olanların kullandığı ifadeler ile taraftar edinme çalışmalarını çağrıştırıyor.... sonra ki dönemde gerçeklerin ortaya çıkması ile; "yazık oldu o dönemde kaybedilen hayatlara ve yazık oldu kayıp yıllara..."
Silİkinci ciltte; 350 yıllık Çarlık yönetimi ve 300 yıllık Romanov hanedanının tarihin karanlık sayfalarına gömülmesine giden süreçte; Rus olmayan diğer etnik topluluklar da dahil halkın refahtan aldıkları pay oranındaki farklılıkların ortaya çıkardığı memnuniyetsizlik ve sorunların giderek büyümesi ….. anlatılıyor.
YanıtlaSilMehmet Akif Ersoy’un ifadesi ile “Ders alınsaydı tarih hiç tekerrür eder miydi “ sözü hayatın her yönü için geçerli.
SilMihail Şolohov’un romanı aslında derslerle dolu. Refah paylaşımındaki adil olmayan dağılımın ortaya çıkaracağı memnuniyetsizliklerin ortaya çıkarabileceği sorunları önblemek için Kazakaların halka karşı kullanılması planı da yetmemiş görünüyor.
SilÇarlık hanedanının güçlü oladuğu dönemin alışkanlıkları ile Kazaklara tepeden bakan seçkinlerin, başları sıkıştığında Kazakların savaşçılık kabiliyetlerine güvenmesinin ne kadar boşa çıktığını anlatılması da ayrı bir sosyolojik olay….. Günümüzde gelişmiş ve güçlü devletler olarak bilinen devletler dahil refah paylaşımında adil olmadıklarında “güvendiklei dağlara kar yağabileceğini unutmamaları gerekiyor….
Silİnsanlık tarihindeki büyük değişimlerin tetikçisi olarak kabul gören Fransız İhtilâli’nin ortaya çıkardığı değişimlerden dersler çıkarılması gerekirken; “ben yaptım oldu” çağrışımı yapacak yönetimlerin eninde sonunda; 350 yıllık Çarlık yönetimi ve 300 yıllık Romanov hanedanının sonuna benzer gelişmelerle yüz yüze kalınabileceği bir ders olarak örneği ile anlatılıyor.
Sil1789 Fransız İhtilali’nin dünyadaki kalıcı etkileri burada da kendini gösteriyor. Don Kazaklarının içinden çıkan içinden çıkan İzvarin örneğinde olduğu gibi, kendi yakın çevresi dışında biraz eğitim alan, önce Rusya ve sonrasında dünyadan haberdar olmaya başlayan Don Kazakları da özgürlük, özerklik, federasyon kavramları ile daha yakından ilgilenmeye başlamışlardı. Böylece Don Kazaklarının gönüllerinde yatan gizli duyguları harekete geçirilmişti…
YanıtlaSilCilt 3 ; 1918, Birinci Dünya Harbi yıllar ve bugünü de hatırlatan; “Don’dan kalkan uzun araba katarları Ukrayna’dan geçip Almanya’ya beyaz buğday, tereyağı, yumurta ve sığır taşıyordu."...
YanıtlaSilMihail Şoholov romanında, geniş coğrafyada aynı isimle adlandırılan etnik grupların sosyolojisine de vurgu yapıyor.
YanıtlaSilKazaklar dendiğinde, bizler için Kazakistan’daki soydaşlarımız akla geliyor ilk olarak, fakat romanda geçen Kazaklar Slav kökenli, hatta Ruslarla aynı Ortodoks inancına sahip olmakla birlikte Kuzey Kazakları, Güney Kazakları, Volga, Kuban vb. olarak bazen aynı dili konuşan ancak bazen birbirlerini anlamakta güçlük çeken halk grupları anlatılıyor.
SilBu durumu Orta Asya Türk Cumhuriyetlerindeki soydaşlarımızla bizlerin Türkçesi arasındaki farklılıklara benzetebiliriz. Bazen aynı kelimede kullanılan bir harfteki farklılık bile karşılıklı anlaşmayı güçleştirebiliyor, bazen de Batı’ya yakın olmaktan kaynaklanan ve günümüzde kullandığımız Türkçemizde genel kabul gören (örneğin fotoğrafçı vb.) Avrupa’da kullanılan (İngilizce,Fransa vb) kelimelerin Orta Asya'da değiştirilmemiş hali (insan suretçisi) şaşırtıcı gelebiliyor
SilRomanda; Kazakların yaşadığı coğrafyanın bile tek başına geniş topraklara sahip sahip olduğunu akılda tutarak o dönemi anlamaya çalışmak gerekiyor. Bir ucu Avrupa’da olan Ukrayna’dan, diğer tarafta ise; Azak Denizi kuzeyinde kalan Don Nehri havzası ve Kafkaslar’a kadar uzanan, kendileri gibi yine çok farklı etnik gruplardan oluşan halklarla bir arada yaşamanın getirdiği doğal sonuçları görüyoruz.
SilEvlerinde yaptıkları votka kullanımı hayatlarının ayrılmaz bir parçası olarak savaşa bile yarı sarhoş gittiklerinde kendilerine ateş eden makineli tüfeklerin üstüne atlarını sürüp topluca etkisiz hale gelen Kazaklar’ın ruh halini anlamak kolay değil….
YanıtlaSilİdeolojik görüş farklılıkları nedeniyle bölünen Kazakların birbirlerini yok etmeleri de onları bitiren faktörlerden biri...
SilRomanın üçüncü cildi biterken; aynı Kazak köyünün insanları, ideolojik ayrılıklar, bölünmüşlükler nedeniyle birbirlerini öldürüyor, savaş nedeniyle göç eden kendi köylerindeki diğer insanların hatta kiliseleri dahil bütün binalar ateşe veriliyor; hep beraber kaybediyorlar…
YanıtlaSilSavaşlar içinde geçen, alkol ve sigaranın çürüttüğü yoksulluk içinde geçen, sürprizlerle dolu hayatlar…. kolayca husumetin tarafları olabilenlerin beklenmedik şekilde bir arada yaşamak zorunda kalmaları, yokluklar içinde boğuşurken çekilen acıların, küçük mutlulukların duygusal boyutunu okuyucusuna da yaşatmayı becerebilen yazar, takdir edilmeyi hak ediyor.
YanıtlaSilDaha önce husumet içinde birbirlerinin kuyularını kazan insanları, bir arada yaşamaya zorlayan savaş günlerinin acımasızlığı … ..
YanıtlaSilSavaşların, insan hayatında ortaya çıkardığı hijyen ve banyo vb. ihtyacının karşılanamamasından kaynaklanan "bit ve Tifüs sorunu" hayati bir konu olarak ortaya çıkıyor... Savaşa giden yolu mümkün olduğunca kapalı tutmak gerekiyor....
YanıtlaSil