… ..
… … Kâğıt karıcı ve bankocu oyuncuların içlerine işleyen donuk bakışlarını masanın etrafında gezdirerek tiz sesiyle, - “Bahislerinizi koyun!” derken, genç adam salonun kapısını açtı. Kimse böyle bir şeyi beklemiyordu! Bu mechul kişiyi fark eden umarsız ihtiyarlar, taşlaşmış görevliler ve fanatik İtalyan da dahil olmak üzere tüm oyuncular, tasvir edilmesi kolay olmayan ürkütücü bir duygunun etkisiyle sarsıldılar. Acıların sessiz kalması, yıkımların yüze neşeli bir ifade vererek saklanması, umutsuzlukların soğukkanlılıkla gizlenmesi gereken bu salonda merhamet ya da sempati duygusu uyandırmak için çok bahtsız olmak, veya yürekleri titretmek için çok ürkütücü bir görüntüye sahip olmak gerekmiyor muydu? İşte, genç adam içeri girdiğinde, salondakilerin taşlaşmış yüreklerinde tüm bu duyguların yeni bir karışımı canlandı. Ama Deverim’in bir işaretiyle birlikte baltalarını sarı saçlı bakirelerin boyunlarına indiren cellatlar bile bazen bir an için olsun gözyaşı dökmezler miydi?
Oyuncular daha ilk bakışta acemi delikanlının yüz hatlarına vuran belli belirsiz bir merhamet duygusunun izlerinin, ihanete uğramış, çabaları suya düşmüş binlerce umudu yansıtan bakışlarının korkunç gizemini fark ettiler! İntihar kararının hüzünlü kayıtsızlığı bu alına donuk ve hastalıklı bir solgunluk veriyordu, acı bir gülümseme ağzının kenarlarında hafif kıvrımlar yaratırken, yüz ifadesindeki boyun eğiş katlanılası değildi. Belki de sefahatin yorgunluğuyla buğulanmış bu gözlerin derinliklerinde nasıl da gizli bir deha parıldıyordu. Bir zamanlar temiz ve aydınlık olan bu soylu yüzü bu hale getiren, içki alemlerinin yıpratıcı etkisi miydi? Doktorlar hiç şüphe yok ki, gözkapaklarını çevreleyen sarı halkayı ve yanaklarındaki kızarıklıkları kalp ve akciğerlerde bazı zedelenmelere bağlarken, şairler bu izleri bilim adına çalışma lambasının ışığında geçirilen uykusuz gecelerle açıklayacaklardı. Ama hastalıktan daha ölümcül bir tutku, bilim ve dehadan daha acımasız bir hastalık, bu gencin yüz ifadesini altüst ediyor, güçlü kaslarına kramplar girmesine neden oluyor, sefahat âlemlerine, bilime ve hastalıklara çok da teşne olmayan yüreğini burkuyordu. Bu tuhaf atmosferde, acının tezgâhlarından geçmiş bu insan kılığındaki iblisler ona tıpkı cezaevine yeni gelmiş ünlü bir caniyi karşılarmış gibi saygıyla yaklaştılar. Yabancı oldukları merhamet
duyguları canlanmış, gözlerinin derinliklerinde derin bir sızı belirmiş bir halde, sessiz ironisinin yüceliğinde zarif giysilerinin yıpranmışlığında, prenslerinden birini selamladılar. Genç adamın üzerinde şık bir frak vardı, ama yeleğinin ve kravatının kavuşma yerleri, içinde gömlek bulunmadığını fark ettirircesine tutturmuştu. Bir kadınınkini anıran zarif elleri iki günden beri eldiven takmadığı için pek de temiz sayılmazdı. ...... ..
… ..
… … sonuç olarak hiçbir şeyi gözümde büyütmediğim için her şeye sahip oldum. Tek tutkum görmekti. Görmek bimek demek değil mi? … .. Maddi bir mülkiyetten geriye ne kalır? Bir düşünce. … .. Her şeyi gördüm, ama yorulmadan, dingin bir şekilde; asla hiçbir şeyi arzulamadım, her şeyi bekledim. Evrende bana ait bir evin bahçesindeymiş gibi gezindim. İnsanların keder, aşk, tutku, sıkıntı, hüzün olarak adlandırdıkları şeyler benim için düşlere dönüştürdüğüm fikirlerden başka bir şey değildi; onları hissetmek yerine, açıklamaya, dile getirmeye çalıştım, hayatımı altüst etmelerine izin vermek yerine, onları dramatize ettim, geliştirdim, bir iç bakışla okuyacağım romanlardaki gibi eğlenceli hale getirdim. Organlarımı hiç yıpratmadığım için sağlığım hâlâ yerinde. Boşa harcamadığım gücüm sayesinde ruhum ve beynim mağazalarımdan daha düzenli işliyor. … ..
… ..… .. Madam, bir kadını yalnızca kadın olarak görenler, haremlere yaraşır tüm oda hizmetçilerini bir geceliğine satın alıp ucuza tatmin olabilirler! Ama benim tutkularım vardı, sizinle yürek yüreğe yaşamak istiyordum. Şimdi anlıyorum ki, sizde yürek yokmuş. Bir erkeğe ait olsaydınız onu öldürebilirdim. Ama hayır, onu sevdiğiniz için acı çekebilirdiniz. Ne kadar acı çekiyorum! diye haykırdım. … ..
… ..
Tılsımlı Deri & Honore de Balzc
Özgün adı : La Pearu de Chargrin
Fransızca aslından Çeviren : Volkan Yalçıntoklu
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
1.Basım Kasım 2009 İstanbu
Raphael_-_Von_der_Ropp_Madonna
Avrupa’da papazlar uzun süre, garip davranışlar gösteren kimselerde ve obsesyon olaylarında, hastanın vücuduna cinnînin girdiğini sanmışlar ve bu yaratığı kovmak üzere çeşitli uygulamalarda (egzorsizm) bulunmuşlardır. Spiritüalistlere göre, bu tür olaylarda cin zannedilen şey, spatyumun teşevvüş halindeki bedensiz ruhlarıdır.
Orta Çağ’da majiyle uğraşan bazı kimseler cinnîleri sınıflandırma çalışmasına girişmişlerdir ki, bilimsel dayanağı olmayan bu çalışma cinnîlerin İngilizce isimlendirmesinde yola çıkılarak Türkçede demonoloji olarak adlandırılır.
Rafael_-_ressureicaocristo01 (İsa'nın Yeniden Dirilişi - São Paulo Sanat Müzesi, São Paulo, Brezilya)
The_Barber_Institute_of_Fine_Arts_-_Bartolomé_Esteban_Murillo_-_The_Marriage_Feast_at_Cana Birmingham
*Tılsımlı Deri, Honore de Balzac. Sigmund Freud'un okuduğu son kitap (insanokur.org)
“Genç bir delikanlı, son derece salaş bir kumarhaneye girer. Elindeki tek altının, cebindeki son para olduğu o kadar bellidir ki… Delikanlı, kumarhanelere alışık olmadığını belli eden adımlarla masaya yaklaşır, parasını oyuna sürer ve kaybeder… Artık delikanlı için tek kurtuluş intihardır…
Ancak kendini öldürme planları yaparak yolda giderken, gizemli bir dürtünün etkisiyle, ördüğü bir antikacı dükkanına girer. Antikacı, artık ölümden başka hiçbir arzusu kalmamış bu genç adama tılsımlı olduğunu iddia ettiği bir deri hediye eder. Öyle bir deridir ki bu, sahibinin bütün dileklerini korkunç bir bedel karşılığında gerçekleştirmektedir.”
*Arıel : Dürüst, temiz, namuslu.
*Ariel ismi İbranice kökenli bir Erkek ismidir.
Tanrı'nın aslanı.
Balzac, eserin ilk sayfalarında; kumarda kaybettiği son parasının ardından, Sen Nehri kıyısına intihar etmeye gitmişken önüne çıkan antikacı dükkanını gezinen roman kahramanının karşılaştığı Rönesans dönemi büyük sanatçıların eserlerini hakkında fikir edinmemizi sağlıyor….
YanıtlaSilYazar, antikacıda karşılaştığı son sahneyi (Mephistopheles’in sırıtkan maskesi görünümü olan yaşlı adam) , “Ölüme çok yakın olan genç adam, hayalleri olmadığı için zevkleri tatmayan, mutluluğu bilmediği için acıları yaşamayan bu doğaüstü yaratığın, dünyanın farklı bir katmanında tek başına yaşadığını düşünerek ürperdi.” ifadesi ile anlatıyor
SilGenç adam orada "Tılsımlı Deri" ile karşılaştı.
SilOryantalizm hakkında derin bilgisi olan, Arapapçayı kendi dili gibi okuyan genç ...
SilYazar, roman kahramanı Raphael’in ağzından çocukluğunun ve sorun baskıcı babasından bahsederken; Psikiyatrist Prof. Gülseren Budayıcıoğlu’nun sözlerini hatırlatıyor. Budayıcıoğlu yazdığı romanlarında, özellikle yurdum insanını kastederek, “psikolojik sorunlar yaşayanların çoğunda, problemlerinin temelinde öncelikle anne- babalar olmak üzere aile yakınlarının neden olduğu travmaların bulunduğunu, bu durumun betona kazınmış gibi kalıcı izler bıraktığını …” ifade ediyor.
YanıtlaSilRaphael de çocukluk travmalarını anlatırken bir çok insanın yaşamından kesitler anlatmakta…
Evladını koruma duygusunun sınırlarını korumanın zorluğu ve yirmili yaşlarına gelen bir delikanlının kendi kararlarını kendisinin vermesi arasında seçim yapmak… diğer yanda ise bu sınırların ne kadar içimde kalınacağı ya da haddini aşmanın bedeli arasında sendeleyen toy delikanlı….
SilGözle görünen yüzünün arka planında ruhunun derinliklerine kadar varan ve daldan dala atlayan hayalleri, hatta sadece düşünce dünyasında zapt etmeye çalıştığı çılgınlıkları arasında gelgitler yaşayan genç delikanlının; okumakla bitmeyen, kelimelere yansıttığı düşünceleri … ..
SilYirmi altı yaşına geldiğinde de hayata geçiremediği aynı çılgınlıklarını anlatmaya devam eden genç delikanlı ... yine de; "İnsan hayal ettikçe yaşar", ya da "Geleceğe dair ümidi olanlardan korkma, yaşama sevincinin işaretidir." sözlerini doğruluyor gibi...
SilDoğu dillerini bilen, anatomi ve fizyolojiyi öğrenen biri komedi ikincisi “İrade Teorisi” isimli eseri bulunan genç delikanlı…
SilYoksul ama iyi kalpli Pauline ve zengin ama duyguları endişe verici Foedora arasında ne yapacağını şaşıran genç adam.....
YanıtlaSilFoedora'nın kalpsizliğe varan tutumu karşısında Pauline'nin halden anlayan, en sıkıntılı anlarda kollayıcı bir çözüm bulabilen bir hanımefendi mukayesesini yapmak gerekiyor....
SilReddedilişinin acısını unutmak için kendini işe vermek, delicesine çalışmak .....
SilÖlümün çok yakın bir süreiçinde kapısını çalacağını öğrenen genç adamın, eş zamanlı olarak büyük bir mirasa da konmasının ruh dünyasında yansımasını görmek insanı etkiliyor…
YanıtlaSilSevdiği zengin kadın unvanı olan biri ile evleneceğini ima ederek kendisini reddettiğinde kahrolan genç adam artık zengin ve Mösyö Marki Raphael de Valentin olarak anılsa da sonucu görmek için romanın sonunu görmek gerekecek...
SilNe pahasına olursa olsun, yaşama isteği....
SilSessizlik içinde sakin bir hayat çözüm olabilir mi? Göreceğiz.
SilAdı "tılsımlı deri"yken artı "uğursuz deri" olarak isimlendirdiği sıra dışı eşya karşında; aklından bile geçireceği en küçük bir isteğinin hayatının daha da kısaltacağını bilmek.... kimseyle görüşmeden, kimseden hatta kendi kendine bile bir isteği inden bile geçirmeden kalan ömrünü kısaltmamak adına her şeyden sakınmak..... çekilir mi?
SilVe, karşısına çıkan Pauline, hem de babasından kalan büyük miras ve Barones unvanı ile evlenmeye karar vermişlerken ..... "tılsımlı deri"nin küçülmesi ... ömründen biraz daha harcanmış olması.... mutluluk ve takıntı aynı anda...
SilFransız ihtilali ve sonrasındaki yıllar, diğer bir ifade ile roman kahramanının anlatıldığı dönemde afyonun ağrı kesici ve rahat bir uyku için sakinleştirici ilaç niyetine kullanılması Raphael'in takıntılarının belki de “tılsımlı deri” den kaynaklandığına inandığı korkularını açıklıyor. Bu kaygıları afyon kullanımı ile açıklamak mantıklı geliyor.
SilYorumcuların kitap hakkındaki olumsuz eleştirilerinden farklı düşünüyorum. Okunması gereken eserlerden biri olarak değerlendiriyorum.
YanıtlaSil