5 Eylül 2023 Salı

Sorun Çağının Anatomisi*


 

 … ..    Descartes’in “düşünüyorum öyleyse varım”vcîz önermesinden ‘bilncindeyim”, ‘bilincinde olduğum sürece varım!’  manası çıkarılmasın lâzım. Nihâyetinde komada biri, ‘kişi’ değildir. O, olsa olsa bir dirim varlığıdır. Fizyolojik faaliyetleri devam ediyor olabilir; ama kişi değildir. Kişiyi belirleyen bilincidir. Bilinci oluşturansa, kişinin yaşanmışlıkları, tarihini teşkil eder. Tarihini aktaran yazısıdır. O yazı gitti mi tarih bitiyor. Zâten yazımızın ortadan kaldırılmasının sebebi buydu. Tarihimizi silmekti. Tarih silindi mi, toplum bilincinden bahsedemeyiz artık.


Sekiz asırlık tarih birden yok oldu.

Birden yok oldu.

“Felsefe-Bilim”e ramak kalmışken isimli makaleniz de bu çerçevede yapılmış bir çalışmanızdı zannediyorum.


Evet aynı hedefe yöneliktir. Yazının değişmesiyle birlikte medeniyetin en üst seviyesi demek olan felsefe sistemini kurma imkânını kaçırdık. 1890’larda o noktaya yaklaşmışken bu imkânı görünür bir gelecek için yitirilmiştir. İleride kendine Türk diyen yeni bir toplum doğabilir. O ttoplum yüzyılların tecrübe birikimini Felsefe de neyimize?

… ..

… .. Okuduğunuz eserlerden hareketle doğrudan doğruya bir şey kuramayabilirsiniz. Ne var ki önemli olan, okunan eserlerin olağanüstü dikkat yoğunlaştırmasına götürmesi ve birer esin kaynağı olmasıdır.

… ..Kalabalıkta dikkati derinleştirmek, yoğunlaştırmak zordur. Bundan dolayı büyük işlerin başarılmasında, özellikle de düşünce yapılarının oluşturulmasında disiplin şarttır. Günümüzde sıkıdüzen, yânî disiplin en büyük eksiğimizdir. Bu, her alanda böyledir. Einstein’in aydınlık ve kesin ifâdesiyle, dehânınyüzde sekseni çalışmadır, disiplindir, dikkatin yoğunlşatırılmasıdır.

kendine zemin kılarak bir gün felsefe bile yaratabilir. Bu uzak ve muğlâk gelecek için bir düşünüş. Olur mu, olmaz mı bilmiyorum. Ama elimizdeki büyük imkânı yok yere harcadık.


Peki, hocam 1890’larda yâni 19. Yüzyılın sonlarında Felsefe-Bilim seviyesine ulaştığımızı gösteren işaret neydi? Dilin ulaştığı ifade güzelliği miydi yoksa 7-8 asrın beraberinde getirdiği tecrübe miydi?


Toplumun bütün köşe bucağına eli kulağındaydı. Doğdu doğacaktı.

Ancak 17. Yüzyıldan itibaren zaten az çok çok bir çöküş başlamıştı.


Elbette çöküş de yaşayacaksınız. Zâten yaşantı iniş çıkışların muhasalasıdır. Bunların getirdiği hayat muhasebesidir. Geçmişle hesaplaşmaların neticesinde felsefeyi ortaya koyabiliyorsunuz. Bunun için de geçmişten gelen tecrübeleri metinleştirmelisiniz. Metin, yalnızca yazılı kâğıt parçası değil. Dille bağlantı kuruyorsunuz; Öyle kelimeleri tek tek okursunuz. Ne var ki bunlar, size pek bir şey ifâde etmezler. En zor iş, dil öğrenmektir. Oradaki o her kelime başlı başına bir âlem. Yazıyla birlikte dil de gitmiştir. Demek ki yazı kendi başına gitmiyor, dili de berâberinde götürüyor.Dil olmadıktan sonra geçmiş nesillerle bağlantı kuramazsınız. Mâzîyle dilsiz-sağırı  oynuyorsunuz. Bugün toplumda yetişen bir insanımızın kalkıp Moğollar, Çinliler, Mısırlılar üstüne söyl

eyeceği ile kendi geçmişi hakkında bildireceği arasında araştırma bağlamından fark yok. Demek ki kalkar gider, Mısır dili ile kültürünü incelersiniz. Eski Mısır uzmanı olursunuz. Meselâ geldin, burada Almanca öğrendin, konuşuyorsun, derslere girip çıkıyorsun; ama asla Almancanın ruhunu içleştiremez, onunla hemhâl olamazsın. Aynı durum geçmişimiz için de geçerli. Demek istediğim bu.


Yâni eski yazıyı öğrenip tekrar o eski mühim eserleri gün yüzüne çıkarsak dahi bir anlam ifade etmeyecek öyle mi?


Hayır, o, bitti. Kökten kesildi.Tarihe gömülmüş devrimlerin en mansızı, acımasızı. Hayat değişiyor. Hayatla birlikte dilin anlama gücü değişiyor. Hayatla birlikte dilin anlatma gücü vesaire. Ama bir bağlantı var. Ne kadar değişirse değişsin, bugün yine bir Alma genci Goethe’yi okuduğunda anlıyor. Bir Türk genci Türkiyât tahsilinden geçse dahi Şeyh Galib’i, Ahmed Yesevi’yi, Fuzulî’yi anlayamaz. Beki değerlendir değerlendirmesine de anlayamaz. ... ..

... ..

Çocuk ve imâlat

… .. . 

… ..   (s.79)Kadın ve erkek birlikteliği ahlâkın esasıdır. Buna da iffet diyoruz. Temelinde, inanç, saKât ile dayanışma var. İnanmanın eksildiği yerde, kıskançlık ve şüphe baş gösterir.


Varlığımızın sebebi ne? Sevdiğimiz insanı korumak, kollamak, onunla birlikte olmak. Bu Manevî bir dayanaktır. …..


KÜLTÜR - MEDENİYET  -  KÜRESELLEŞME

… ..

...  ..  Hintteyse durum değişik . Orada birbirinden farklı iki toplumun, kavmin, kültür dünyasının birbirinden farklı iki toplumun karşılaşıp çarpışması bahis konusudur. Bunlar biri, öteden beri Hint yarımadasında yaşamakta olup günümüz Tamillerin de atası, kara saçlı, koyu tenli Dravitlerdir. Ötekiyse, Avrupa milletleri ile İranlı Medler ile Perslerin atası olan Hint-Avrupa yahut nâmıdiğer Arî boylarıdır. Sözünü ettiğimiz boyların bir kısmı, M.Ö. bin sekiz yüzlerde kuzeyden, yâni Mâvreâünnehr ile günümüz Afganistan üzerinden Haybar geçidini aşarak İndüs ovasına inmiştir. Kuzeyin soğuk, sert iklimlerinden gelen bidâyette açık renk saçlı, gözlü ve tenli bu kimseler İndüs ovasını izleyerek Hindin sıcaktan kavrulan, nemli, rutubetli binbir köşe bucağına yayılmışlardır. Karşılaştıkları yerli Dravit oymaklarıyla çatışıp onları boyundurukları altına sokmuşlardır. Sonuçta bu iki büyük kümeye ait kültürlerin mezcinden o muazzam tarihi Hint medeniyeti yükselmiştir. … ..

… ..

Felsefe de neyimize?

… ..

… .. Okuduğunuz eserlerden hareketle doğrudan doğruya bir şey kuramayabilirsiniz. Ne var ki önemli olan, okunan eserlerin olağanüstü dikkat yoğunlaştırmasına götürmesi ve birer esin kaynağı olmasıdır.

… ..Kalabalıkta dikkati derinleştirmek, yoğunlaştırmak zordur. Bundan dolayı büyük işlerin başarılmasında, özellikle de düşünce yapılarının oluşturulmasında disiplin şarttır. Günümüzde sıkıdüzen, yânî disiplin en büyük eksiğimizdir. Bu, her alanda böyledir. Einstein’in aydınlık ve kesin ifâdesiyle, dehânın yüzde sekseni çalışmadır, disiplindir, dikkatin yoğunlaştırılmasıdır.

... ..



Sorun Çağının Anatomisi II   & Şaban Teoman Duralı

Çağımızın Felsefe Teşhiri

Derleyen ve Yayına Hazırlayan : Mehmet Sabri Genç

Şule Yayınları

Ağustos 2009




*Fârâbî - Vikipedi (wikipedia.org)

*Fârâbî[a] (Farsça: الفارابي) ya da Batı′da bilinen adıyla Alpharabius (872[2], Fârâb[3] - 950/951, Şam[3]), 8. ve 13. yüzyıllar arasındaki İslam'ın Altın Çağı'nda yaşamış ünlü filozof ve bilim insanı. Aynı zamanda gök bilimci, mantıkçı ve müzisyendir.

Mantık ilmine yapmış olduğu katkıları ve düzenlemeleri sayesinde Fârâbî Orta Çağ İslam aydınları arasında Muallim-i Sânî ya da Hace-i Sâni (İkinci Üstat / Magister secundus) olarak bilinir. Hace-i Evvel (Birinci Üstat / Magister Primus) ise Aristo'dur.[4] Farabi'nin hayatı, halefi olduğu Kindi gibi çok az bilinir. Bağdat, Halep ve Mısır'da bulunduğu, hayatının önemli bir kısmında Halep'teki Şii Hamdani hanedanı tarafından desteklendiği bilinmektedir. Etnik kimliği tartışmalıdır. Kimi kaynaklara göre Fars kimilerine göre Türk kökenlidir. Ancak Farabi, bütün eserlerini Arapça yazmıştır. Farabi Aristo'nun temel eserlerinin birçoğunu Arapçaya yeniden çevirmiş, bu eserlerin daha iyi anlaşılabilmesini sağlayan şerhler yazmıştır. Bu yanıyla hem İslam dünyasında antik felsefenin anlaşılmasını sağlamış hem de Arapçanın bir felsefe dili hâline gelmesine büyük bir katkı yapmıştır.[5]

Farabi'nin bu büyük katkısının yanında İkinci Üstat kabul edilmesinin ana nedeni İbn-i Haldun'a göre onun mantık alanında yaptığı çalışmalardır.[6] Farabi, Aristo'nun 6 ciltlik temel mantık kitabı Organon'un tüm bölümlerini içeren çeviriler ve şerhler kaleme aldı ve Organon'u iki bölüm daha ekleyerek 8 kitaba çıkardı. Mantık ifadeleri, onu ifade etmek için kullanılan dil ve bilgi ile ilişkili olduğu için Farabi'nin mantık dışında dil felsefesi ve epistemoloji üze rinde de yoğun şekilde durduğu görülür. Farabi'nin diğer bir çalışma alanı doğa felsefesi, metafizik ve psikoloji olmuştur. Doğa anlayışı dönemin Batlamyusçu dünya merkezli görüşüne uygundur. Farabi'nin geliştirdiği sudûr teorisi ise Neoplatoncu ve İsmaili kökenlere dayanır. Bu anlayış daha sonra İbn-i Sina tarafından geliştirildi. Farabi'ye atfedilen kitapların sayısı 100 ile 160 arasındadır.[6][7]

… ..




*İbn-i Sina - Vikipedi (wikipedia.org)

*İbn Sînâ (Farsça: ابن سینا) veya Ebu Ali Sînâ[1] (Farsça: ابوعلی سینا) ya da Batılıların söyleyişiyle Avicenna[2] (/ˌævɪˈsɛnə, ˌɑːvɪ-/; y. 980 – Haziran 1037),[3] İslam'ın Altın Çağı döneminin en önemli doktorlarından,[4] astronomlarından,[5] düşünürlerinden,[6] yazarlarından[7] ve bilginlerinden biri olarak kabul edilen Fars[8][9] polimat ve "polimerik erken tıbbın babası" olarak bilinen hekimdir.[10][11]

Buhara yakınlarındaki Efşene köyünde (Özbekistan) 980 civarında dünyaya gelmiş ve 1037 yılında Hemedan şehrinde (İran) ölmüştür. Tıp ve felsefe alanına ağırlık verdiği değişik alanlarda 200 kadar kitap yazmıştır. Batılılarca modern Orta Çağ biliminin kurucusu ve hekimlerin önderi olarak bilinir; "Büyük Üstat" ismiyle de tanınır. Tıp alanında yedi yüzyıl boyunca temel kaynak eser olarak süregelen "El-Kanun fi't-Tıb" (Tıbbın Kanunu) adlı kitabı ile ünlenmiş ve bu kitap, değişik Avrupa üniversitelerinde 17. yüzyıl ortalarına kadar tıp biliminde temel eser olarak okutulmuştur.[12][13][14][15][16][17]

İbn Sînâ, Kuşyar isimli bir hekimin yanında tıp eğitimi almıştır. Değişik konular üzerine, 240'ı günümüze kadar gelen 450 kadar makale yazdı. Elimizdeki yazılarının 150 tanesi felsefe, 40 tanesi de tıp üzerinedir. Eserlerinin en ünlüleri, felsefe ve fen konularını içeren çok geniş bir çalışma olan Kitabü'ş-Şifa (İyileşme Kitabı) ile El-Kanun fi't-Tıb'dır (Tıbbın Kanunu). Bu iki eser, Orta Çağ üniversitelerinde okutulmasıyla birlikte, Montpellier ve Louvain'de 1650 yılına kadar ders kitabı olmuştur.

Sâmânî sarayı kâtiplerinden Abdullah bin Sina'nın oğlu olan İbn Sînâ; babasından, ardından ünlü bilgin Nâtilî'den ve Hanefi fakihi İsmâil ez-Zâhid'den dersler aldı. Geometri (özellikle Öklid geometrisi), mantık, fıkıh, sarf, nahiv, tıp ve doğabilim üstüne çalışmalar yaptı. Farabi'nin el-İbane'si[18] aracılığıyla Aristoteles felsefesini ve metafiziğini öğrenip, hastalanan Buhara prensini iyileştirince (997), saray kütüphanesinden yararlanma olanağına kavuştu. Babası ölünce, Gürgan'da Şirazlı Ebu Muhammed'den destek gördü. Tıp Kanunu kitabını da Gürgan'da yazdı. Çağında tanınan bütün Antik Yunan filozoflarının ve Anadolu doğacılarının yapıtlarını incelemiştir.

… ..


*Ahmed Midhat - Vikipedi (wikipedia.org)

*Ahmed Midhat (Osmanlıca: احمد مدحت; 1844, Tophane, İstanbul - 28 Aralık 1912, İstanbul), Türk yazar, gazeteci ve yayıncı. Tanzimat dönemi yazarlarındandır. Türk edebiyatının gerçek anlamda ilk popüler yazarıdır. 1870'te Devir (Çağ) adıyla bir gazete çıkardı ancak ilk sayıda kapandı. Çok kısa zaman sonra Bedir adıyla çıktı. 1878'de çıkarmaya başladığı ve yayın hayatını 1921'e kadar sürdürmüş olan Tercüman-ı Hakikat gazetesi Osmanlı basın tarihinin en uzun ömürlü ve etkili yayınlarından biri olmuştur. Kabri Fatih Camii içinde II. Mehmed'in türbesinin de bulunduğu ayrı kısımdadır.

… ..



*Gılgamış Destanı - Vikipedi (wikipedia.org)

*Gılgamış Destanı, antik Mezopotamya'dan günümüze ulaşan en eski edebiyat eseri ve Piramit metinlerinden sonra en eski ikinci dini metin olarak kabul edilen destansı bir şiirdir.[1] Gılgamış'ın yazınsal tarihi, Üçüncü Ur Hanedanlığı'ndan (y.  2100) kalma Uruk Kralı Bilgamış ("Gılgamış" için kullanılan Sümerce ad) hakkında yazılan beş Sümer şiiriyle başlar. Bu bağımsız hikâyeler, daha sonra Akadcada birleşik bir destan için kaynak olarak kullanılmıştır. "Eski Babilce" yorumu olarak bilinen bu birleşik destanın günümüze ulaşan ilk yorumu, MÖ 18. yüzyıla dayanır ve adını açılışından (Shūtur eli sharrī: "Diğer Tüm Krallardan Üstün") almıştır. Destanın sadece birkaç tableti günümüze ulaşmıştır. Sîn-lēqi-unninni tarafından derlenen daha sonraki Standart Babilce yorumu, MÖ 13. yüzyıldan 10. yüzyıla kadar uzanır ve Sha naqba īmuru[a] ("Sonsuz Derinliği Gören", çağdaş terimlerle: "Bilinmeyeni Gören") açılışına dayanır. Bunun yaklaşık üçte ikisi daha uzundur ve on iki tabletlik yorum kurtarılmıştır. En iyi kopyalardan bazıları, MÖ 7. yüzyılda yaşamış olan Asur Kralı Asurbanipal'in kütüphane kalıntılarında keşfedilmiştir.

… ..


*Heraklitos - Vikipedi (wikipedia.org)

*Efesli Heraklitos (Grekçe: Hράκλειτος, Herakleitos) (MÖ 535? - 475), Efes'te yaşamış Sokrates öncesi Yunan filozof.

Efes'in yerlisi olduğu ve babasının adının Bloson olduğu gibi detaylar dışında hayatı hakkında pek az şey bilinmektedir. Batı felsefe tarihinde dinamik bir felsefi sistem ortaya koyan ilk kişidir.

… ..



*Aristoteles - Vikipedi (wikipedia.org)

*Aristoteles (Grekçe: Ἀριστοτέλης Aristotélēs, Grekçe telaffuz: [aristotélɛːs]; c. MÖ 384 – c. MÖ 322) veya kısaca Aristo,[a] Antik Yunanistan'da klasik dönem aralığında yaşamını sürdürmüş olan Yunan filozof ve bilge.[5]

Platon ile düşünce tarihinin en önemli filozoflarından biri olan Aristo, mantık, fizik, biyoloji, zooloji, astronomi, metafizik, etik, estetik, ruh, psikoloji, dilbilim, ekonomi, siyaset ve retorik gibi pek çok disiplinde çoğu o disiplinin kurucusu olan eserler vermiş, eserleri 16. ve 17. yüzyılda modern bilim gelişene kadar Avrupa ve İslam coğrafyasındaki bilimsel faaliyetin temelini oluşturmuştur.[5] Günümüzde kullanılan pek çok bilimsel terim ve araştırma metodu kendisine dayanan Aristo, tarih boyunca özgün felsefi düşüncelerin ve tartışmaların, bilimsel görüşlerin ve araştırmaların kaynağı olmuş ve olmaya da devam etmektedir.

…..


*Felemenk - Vikipedi (wikipedia.org)

*Felemenk (Osmanlıca: فلمنك, Orta Felemenkçe ve Yüksek Almanca: Vlaming, Fransızca: Pays Bas) veya Flandre, Kuzeybatı Avrupa'da Ren Irmağı deltası çevresindeki Alçak Ülkeler veya Aşağı Ülkeler (Low Countries) denilen alanda günümüzde Hollanda ile Belçika'nın yer aldığı bölgeye verilmiş olan addır. 1830 yılına kadar bu coğrafyada siyasi olarak çeşitli kontluk ve dukalıklar varlık sürdürmüştür.

Gerek Avrupa, gerek Osmanlı tarihinde Felemenk terimi, 16. yüzyılın ortasından beri Burgonya Krallığı çevresini meydana getiren 17 eyaleti içeren geniş bir bölgeyi tanımlar.

Günümüzde Benelüks adıyla da bilinen söz konusu topraklar başta Hollanda olmak üzere Belçika, Lüksemburg, Fransa ve Almanya'nın bir bölümünü[1] kapsar. O zamanki Birleşmiş Hollanda Krallığı'nın yerini de, sonradan daha dar sınırlar içinde bugünkü Hollanda Krallığı almıştır.

… ..


*Merkantilizm - Vikipedi (wikipedia.org)

*Merkantilizm 16. yüzyılda Batı Avrupa'da başlamış ekonomik bir teoridir. Türkçeye yaklaşık olarak "Ticaretçilik" olarak çevrilmesi mümkündür. Merkantilizm güçlü bir ekonomi için ihracatı en üst düzeye çıkarmak ve ithalatı en aza indirmek üzere tasarlanmış bir ekonomik politikadır.

 … ..


*Herbert Spencer - Vikipedi (wikipedia.org)

*Herbert Spencer (27 Nisan 1820 - 8 Aralık 1903), İngiliz filozof ve sosyolog.[1]

27 Nisan 1820 yılında Derby (İngiltere)'de doğmuştur. Babası George, geleneklere uymayan, Anglikan mezhebine bağlı olmayan bir okul öğretmeniydi. … ..

… .. , Spencer ilk olarak uykusuzluk yaşamaya başladı ve yıllar boyunca zihinsel ve fiziksel sorunlar yaşadı. Birçok bilim dalında binlerce fikir ortaya atmış ve "evrim" teorisinde Charles Darwin'in bir numaralı rakibi olmuştur.

1858'de evrim teorisini biyoloji bilimi ile sınırlamayıp, bu teoriyi bütün bilimlere uygulamak fikri kafasında belirdi. … .. Sağlık sorunları nedeniyle günde sadece birkaç saat yazabiliyor olmasına ve maddi durumunun kötülüğüne rağmen, 1862'de dokuz ciltlik şaheseri Statik Felsefe'yi yazmaya başladı.

Statik felsefe kısaca birçok farklı bilim dalına evrim teorisini uygulamayı konu alır. Bu şaheserin en çok dikkat çeken ve Spencer'ın da üzerinde en çok çalıştığı bölüm, sosyoloji'ye evrim teorisinin uygulanmasını, toplum evrimini inceleyen, "Sosyoloji İlkeleri" adlı 3 cilttir. "Biyolojinin İlkeleri" ve "Ahlâkın İlkeleri" bu şaheserin üzerinde en çok konuşulan ve kuşkusuz bilim dünyasına en çok katkıda bulunan diğer bölümleridir.

1858'de evrim teorisini biyoloji bilimi ile sınırlamayıp, bu teoriyi bütün bilimlere uygulamak fikrini uygulamaya koyar. 1862'de dokuz ciltlik Sentetik Felsefe'yi yazmaya başladı. Sentetik Felsefe, kısaca birçok farklı bilim dalına evrim teorisini uygulamayı konu alır. Bu kitabın en çok dikkat çeken ve Spencer'ın da üzerinde en çok çalıştığı bölüm, sosyolojiye evrim teorisinin uygulanmasını, toplum evrimini inceleyen, "Sosyoloji İlkeleri" adlı 3 cilttir. Spencer, ahlaki ve siyasal inançlarını, çağdaşı olan Toplumsal Darwinciler gibi bir Doğa felsefesi … ..

… ..

…. ..1870'lerde ve 1880'lerin başında özellikle Amerika Birleşik Devletleri, Rusya ve İngiltere'de ünü doruk noktasına varmıştı. 1902'de Edebiyat dalında Nobel Ödülüne aday gösterildi. Birçok ödülü ve övgüyü çoğu zaman reddetti. Uzun bir hastalık döneminin ardından 1903'te vefaat etti.



*Jean-Baptiste Lamarck - Vikipedi (wikipedia.org)

*Jean-Baptiste Lamarck … ..(1 Ağustos 1744 - 18 Aralık 1829), Fransız doğa bilimci. Evrim konusunda yaptığı çalışmalarla bilinir.[1]

… .. 

Lamarck kendi döneminin ilk büyük botanikçisidir. Flore Françoise (1778) adlı eserinde Fransa'da yetişen bitkileri sınıflandırdı.[2] Lamarckizm teorisinde çevrenin, bitkilerin değişmesindeki önemi anlatılır.

… .. Lamarck’ın sisteminde ‘Evrim Teorisi’, ‘Tanrı’nın hikmeti’ ile özdeşleştirilmişti. Burada, türlerin yok olmasının Tanrı’nın hikmetine aykırı görülmesinin sebeplerinin ne olduğu sorulabilir.

… … Tanrı’nın yaratışındaki hikmetleri, insana hizmet veya insanın gözlemiyle sınırlamaktan doğan hatalar yanlış yargılara yol açmıştır. Lamarck bu suni soruna çare bulduğunu düşünüyordu.

… ..Böylelikle Lamarck, Charles Darwin’den önce maymunumsu canlılardan insanın evrimleştiğini açıkça söyledi. Descartes ve Buffon gibi Fransız düşüncesinde etkin olan ve insanla hayvanlar arasına geniş bir uçurum koyan düşünürlere karşı Lamarck, insanla hayvanları evrimsel bir şemada birleştirdi.



*Diyojen - Vikipedi (wikipedia.org)

*Diyojen  MÖ 412 (ya da MÖ 404) - MÖ 323 yılları arasında yaşamış Kinik felsefesinin öncüsü ünlü filozoftur. Sinop'ta doğmuş Korint'de ölmüştür. Sinoplu Diyojen ve Kinik Diyojen olarak da bilinmektedir. Diyojen, medeniyeti reddetmiş ve medeniyet içerisinde medeniyetten uzak bir şekilde yaşamaya çalışmış bir antik çağ filozofudur.

Sıklıkla 10.- 11. yüzyılda aynı bölgelerde yaşamış Bizans subayı, dönemin prensesi Evdoksia ile evlenerek imparator olan 1071 Malazgirt Meydan Muharebesi'nde Alparslan'a yenilen Romen Diyojen (IV. Romanos Diogenes) ile karıştırılmaktadır.

Diyojen yoksulluk içinde yaşadığı, halka açık yerlerde yatıp kalktığı ve yiyeceğini dilenerek topladığı halde, herkesin aynı şekilde yaşaması gerektiğini savunmamıştır. Kişinin en kısıtlı yaşam koşullarında bile, mutlu ve bağımsız olabileceğini göstermeyi amaçlamıştır. İnsanın kendi kendine yeterli olabilmesi gerektiğini savunmuştur. Uygarlaşmanın getirdiği kurallara ve araçlara bağlı olan bir yaşamı reddetmiş, yaşamın doğal ve sade olması gerektiğine inanmıştır.[14]

Kendi açısından sade ve doğal, toplumsal değerler açısından ise sefil denebilecek bir yaşam sürer. Ona göre, sade bir yaşam tarzı, sadelikten başka, örgütlenmiş, dolayısıyla uzlaşımsal toplumların görenek ve yasalarını da önemsememek anlamına gelir. Diyojen, doğaya aykırı bir kurum olan ailenin yerini, kadınların ve erkeklerin tek bir eşe bağlı olmadığı, çocukların ise bü




*Georg Wilhelm Friedrich Hegel - Vikipedi (wikipedia.org)

*Georg Wilhelm Friedrich Hegel (d. 27 Ağustos 1770, Stuttgart - ö. 14 Kasım 1831, Berlin), Alman filozof.

… ..

… ..Felsefenin sürekli tartışılan sorunlarının fasit dairesinin dışına çıkmak için, muhtemelen felsefede ilk kez, tarih ve yapının önemli olduğunu ileri sürdü. Efendi-köle diyalektiğinin kavramsallaştırması öz farkındalık oluşması için ötekinin öneminin altını çizdi.

… ..

Hegel, Kant'ın felsefesine inanmakla beraber onun fikirlerini yetersiz buluyordu. Kant'ın aksine insanların her şeyi öğrenebileceklerine inanmıştı. Hegel'e göre dünya demek mantık demekti. İnsanlar mantığın sınırlarını çözdükleri anda beşerin sınırlarını da çözmüş olacaklardı. Hegel'e göre, biricik, canlı felsefe, çelişmelerin, daha doğrusu karşıtların-l, felsefesidir; çiçek, meyvenin ortaya çıkmasına yol açar, ama meyvenin ortaya çıkması için de, çiçeğin ortadan kalkması gereklidir. Demek ki üremenin gerçeği, hem çiçek hem meyve olmaktır. Ölüm hem ortadan kaldırmadır, hem yeniden doğuşu sağlayan koşuldur.




*Muhyiddin İbnü'l-Arabî - Vikipedi (wikipedia.org)

*Muhyiddin İbnü'l-Arabî ünlü İslâm düşünürü, mutasavvıf, yazar ve şair.[1] Şeyhü'l Ekber unvanı ile de bilinir.

Muhyiddin İbnü'l-Arabi, Muvahhidler döneminde, 28 Temmuz 1165'te Mursiye (Murcia), Endülüs'te doğdu. Bilinmeyen bir sebeple sekiz yaşında ailesiyle birlikte İşbiliye'ye geldi…. ..

… ..

Endülüs'te bir süre daha kaldıktan sonra çıktığı seyahatte Şam, Bağdad ve Mekke'ye giderek orada bulunan tanınmış âlim ve şeyhlerle görüşmeler yaptı. Babası, kendisinde bir değişiklik olduğunu fark ederek İbnü'l-Arabî ile görüşmek isteyen filozof İbn Rüşd'e ondan bahsetmişti.[4] İbn Rüşd, gerçek bilginin akıl yoluyla elde edildiğini savunurken İbnü'l-Arabî; gerçek bilginin sadece aklımızdan vücuda gelmediğine, böyle bir bilginin daha çok tasavvuf yoluyla elde edilebileceğine inanıyordu.[5] Daha sonra Sufizmi benimsedi ve hayatını manevî yola adadı.[4]

… ..

Varlık birliği (Vahdet-i Vücud) öğretisinin baş sözcüsü olmakla birlikte kendisinden sonra vahdet-i vücud görüşünü benimseyen sufiler için Muhyiddin İbn Arabi'nin lakaplarından olan Şeyh-i Ekber'e atıfla Ekberî sıfatı kullanılmıştır. Her ne kadar varlığın bir olduğunu kabul etmiş olsalar da Ekberî sufiler, bâzı görüşlerinde farklılıklar sergilemişlerdir. Meselâ Abdülkerim el-Cili ve Sadreddin Konevî her ikisi de Ekberî olmakla birlikte özgün görüşleri de olan ve başlı başına bir sufi metafiziği ve felsefesine sahip olan düşünürlerdir.

… ..

İbnü'l-Arabî, vahdet-i vücud (varlığın birliği) dolayısıyla panteizmi savunduğu, yani varlığın Tanrı olduğunu söylemesi iddiasıyla hem bâzı fakihlerden, hem de bâzı sufîlerden ılımlı ve sert eleştiriler almıştır.[11]


*Diyalektik - Vikipedi (wikipedia.org)

*Diyalektik kavramı, kelime kökü diyalog ve etik kurallı bir şekilde tez ve antitezin ortaya konulmasıyla belli bir konu üzerinden ortak değerlerin inşası anlamına gelir, yani tartışılmış bir şekilde tezden senteze geçmiş, farkında olunmadan tekrar tartışılmasında yine aynı soru ve olası varsayımsal cevaplara ulaşılacak kavram değerlerine verilen genel adlandırmadır.

… ..

8 yorum:

  1. Rahmetli Şaban Teoman Duralı Felsefe Profesörüydü. Elbette ülkemizin yetiştirdiği bir değer olarak bu kitabı dışında iki kitabını daha okumuş biri olarak kendisini saygı ve rahmetle anıyorum. Ancak geçmişin muhasebesini yaparken; Osmanlının çöküşe giden süreçte yapılan hataları, Sevr Antlaşması sonrasında; başkent başta olmak üzere ülkenin neredeyse tamamına yakın topraklarının işgal edilmesi, Duyunu Umumiye başta olmak üzere ülke ekonomisinin, ulaşım sisteminin düşmanlarımızın kontrolüne bırakılmak zorunda kalınması, ordusunun terhis edilmesine kadar varan karamsar bir tablodan; yeniden ayağa kalkılmasını hedefleyen bir cürete kalkışmanın; diğer bir ifade ile bütün bunlar için ödenecek bedeller olabileceği unutulmamalıdır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kaldı ki, bu cüreti gösteren başta Mustafa Kemal Atatürk ve beraberindeki sayısız isimsiz kahramanın yaptıkları sayesinde bugün yapabildiğimiz eleştirilerin; daha geniş bir bakış açısı ile ortaya koyulmasının uygun olacağını düşünüyorum.

      Sil
    2. Sonuç olarak, harf devrimine kadar geçen süreçte yaşananlar-öncesi de muhasebeye dahil edilmelidir. Eleştiriye evet.
      Ama ifrat-tefrit kavramları ile anlatılmak istendiği üzere; o dönemin şartları, Osmanlı’nın çöküşü ve sonrasında ülkeyi yeniden ayağa kaldıracak bir ortam için ortaya çıkan ihtiyaçlar olumlu ve olumsuz yanları ile elbette analiz edilmeye açık olmalıdır. Diğer bir ifade ile analiz yapılacaksa önce “at gözlükleri” çıkarılmalıdır.

      Sil
    3. Öncesinde, ülkeyi neredeyse haritadan silinecek hale getiren süreci ve sorumlularını yok sayarcasına; “Yazıyla birlikte dil gitmiştir. … .. “ diye başlayan, “ Yazıyla birlikte dil de gitmiştir.” diye devam eden yorumların eksik olacağını düşünüyorum.

      Sil
    4. Sömürgeci ülkelerin işgal ettikleri yerlerde neler yaptığını unutmamak gerekiyor… Bırakın harfleri, günümüzde bile ana dil yerine Fransızca, İngilizce, İspanyolcayı resmi dil olarak kullanan eski sömürge ülkeleri unutulmamalıdır.

      Sil
  2. Rahmetli Teoman Duralı’nın anlattıkları; Mehmet Sabri Genç’in derlediği kitap “Felsefeye Giriş” ders kitabı gibi…. “Felsefe nedir, Ne değildir?”in cevaplarının bulunabileceği bir eser…. Konuya yabancı olanların; anlamak için belki de tekrar tekrar okuması gerekiyor… Diğer taraftan Felsefeye merak sarmanızı da sağlıyor….

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Nitekim, eserin 175. sayfasında Teoman Duralı şöyle diyor, "Okuduğunuz eserlerden hareketle doğrudan doğruya bir şey kuramayabilirsiniz. Ne var ki önemli olan, okunan eserlerin olağanüstü dikkat yoğunlaştırmasına götürmesi ve birer esin kaynağı olmasıdır."

      Sil
    2. Kitap birden fazla defa okunmayı hakediyor.

      Sil